• Sonuç bulunamadı

Ġstanbul’ da küreselleĢmenin tarihsel süreci

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1. Küresel Kent Olarak Ġstanbul

1.1. Ġstanbul’ da küreselleĢmenin tarihsel süreci

Ġstanbul 14,8 milyon nüfusu ve 5.313 km2’lik bir alanı kapsayan Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan, Neolitik Dönemden (M.Ö. 8000) bugüne kadar geçmiĢi bulunan pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıĢtır (Ġstanbul Yatırım Rehberi, 2017: 14). Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Ġstanbul bünyesinde korumayı baĢarabildiği ve Ģehrin dokusuna ve kimliğine iz bırakan eserlere sahip dünya kenti olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġmparatorluklara baĢkentlik yapan hala siluetinde bu imparatorlukların eserlerini muhafaza etmeye çalıĢarak ayakta kalmayı baĢarabilen eserleri bulunmaktadır (Burdett, 2009: 3).

Yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan, ticaret üssü olarak öne çıkan, üç kıtayı birbirine bağlayan bir güzergâh üzerinde olan, dini ve kültürel farklı argümanlara sahip çok boyutlu kent olarak karĢımıza çıkmaktadır. Pek çok kralın gönderdiği elçiler Osmanlı’nın baĢkenti olan Ġstanbul’u hayranlıklarını ülkelerin tarihi kaynaklarında bulunmakla birlikte Ġstanbul’un baĢkentler için de en özellikli ve baĢkent olmak için yaratılmıĢ bir Ģehir olduğunu dile getirmiĢlerdir.

Ġstanbul farklı imparatorluklara baĢkentlik yaptığı için çeĢitli isimleri ve unvanları sahiptir. Bunlardan birkaçı Konstantinopolis, Roma, Dersaadet, Konstantiniye, Dâr-ül-Hilâfe gibi isimleri kullanan bir Ģehirdir(Bilgili, 2012: 10).

Ġstanbul’un Dünya Kenti olma niteliği MS. 330 yılında Roma Ġmparatoru I.

Constantin’in burayı baĢkent ilan etmesiyle baĢlar, 1923 yılına kadar yaklaĢık 1600 yıl sürer (Bilgili, 2012: 10). Dünyanın üç büyük imparatorluğuna baĢkentlik yapması özellikle Ġstanbul boğazı üzerindeki stratejik öneme sahip olmasından ileri gelmektedir. Bu sayede Akdeniz ve Karadeniz üzerinde büyük bir etkiye sahip olmakta ve denetimi altına alabilmektedir.

Dünyanın merkez üssü olarak aslında kabul edilen fakat Osmanlı’nın 1453 yılında fethetmesiyle Müslüman bir ülkenin baĢkenti olması tüm Hristiyan birliklerine rağmen Ġstanbul’ suz bir dünyanın düĢünülemeyeceği gerçeğini

55 değiĢtirememektedir. Uluslararası örgütlere ev sahipliği yapacak bir mevzi olarak Konstantinopolis 1919’da uluslararası iĢbirliği ve barıĢı ilerletmek için Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla ilgili tartıĢmalarda yeniden gündeme gelmiĢ, büyük ölçüde askeri mantığa dayanan bu oluĢum için (sonradan Lord unvanı alan) Ġngiliz parlamenter BinbaĢı David Davies Dünya BarıĢı’nın genel karargâhı olarak Konstantinopolis’i önermiĢtir (Göktürk, vd., 2011: 22). Dünyanın merkez Ģehri olduğu yüzyıllar boyunca değiĢmeyen ve kabullenilen Ġstanbul, büyük projelerin genellikle baĢlangıç noktası olmayı baĢarabilmektedir. Ġstanbul’u küresel kent yapan ekonomisi, ticaret hacmi, jeopolitik yerinin dıĢında yüzyıllar boyunca kentte birçok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan, ağırlayan, çeĢitli kültür etkileĢimlerinin yaĢandığı yer olması küresel kent olmasına ve dünyayla yakınlaĢmasını büyük katkı sağlamaktadır.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Ġstanbul’u fethederek hâkimiyet altına alması ile birlikte Ġstanbul Müslümanların yönetimi altına girmiĢtir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in ve diğer hükümdarların Ģehir mirasına saygı duyması ve sahip çıkması üzerinden Ģehri geliĢtirip dönüĢtürmüĢlerdir. Bilinmelidir ki medeniyetler Ģehirlerde temsil edilmektedir. Ġstanbul fatihi olan Sultan Mehmet, fetihten sonra Müslümanlığın karĢıtı olan eserleri korumayıp yıkma yoluna gitseydi eğer Ġstanbul içinde bütün dinlerin eserlerinin bulunduğu ve bu eserlerle değerli hale geldiğini kaybederek günümüze gelemezdi (Bilgili, 2012: 46). Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti kuruluĢundan bu yana daha geliĢmiĢ projeler ve planlamalar yapabilseydi eğer Ġstanbul Ģuanda daha kültürel ve mirasını koruyabilen önemli bir Ģehir olarak karĢımıza çıkabilirdi.

Eski çağlardan bu yana büyük imparatorlukların baĢkentliğini yapan Ġstanbul her zaman ilgi odağı olmuĢ, Rönesans ile birlikte Doğu’yu tasvir etmek isteyen sanatçıların Ġstanbul’a gelerek Osmanlı payitahtı olan Ģehri en çok resmettikleri “Doğu’nun baĢkenti” olarak betimlemiĢlerdir (DüĢlerin Kenti Ġstanbul, 2017: 18). Birçok batılı gezgine, sanatçıya çıktıkları doğu yolcuklarında ev sahipliği yapan, doğunun tasvir edilmesine örnek teĢkil eden Ġstanbul bu anlamda kendini betimlemek isteyen sanatçılara ıĢık tutmaktadır. Bizanslıların 1123 sene boyunca

56 Ġstanbul’a yaptıklarını, Osmanlı Ġslam medeniyeti 470 yılda daha fazlasını yapmıĢtır.

Kentin siluetine etki ederek Ġslami eserler ile damga vurmuĢlar bu yüzden de Ġstanbul imparator Ģehri veya medeniyetlerin baĢĢehri Ģeklinde belirtmek daha doğru olacaktır (Bilgili, 2012: 33).

Ġstanbul yüzyıllar boyunca çeĢitli ticaret yollarının ve farklı toplumların buluĢtuğu alanda yer almasından dolayı geçmiĢten bugüne her zaman bir dünya kenti olduğunu kanıtlayarak varlıklarını sürdürmüĢtür (GüneĢ, 2013: 145). Medeniyetler beĢiği olması sebebiyle her kültürün kendine özgü tarihi eserleri ve yapıları kent üzerinde olması nasıl bir büyük kent olduğunu göstermektedir. Küresel anlamda Ġstanbul’un önem kazanmasının sebeplerinin en baĢında ticaret yollarının kesiĢtiği güzergâh üzerinde olması ve liman kenti olmasından kaynaklanmaktadır.

Kisrâ sarayını fetih eden Abbasi halifesi Harun ReĢit, sarayın yıkılması konusunda fikrini sorduğu Yahya Bin Halid Ģöyle demiĢtir: yıktırma ey müminler emiri, yıktırma ki bu muhteĢem abideleri yapan kavmin elinden nasıl çekip alabildiğinin kudretini görsünler, bu eserler eskisi gibi olduğu gibi kalsınlar (Bilgili, 2012: 62). Eserleri yıkarak kendine özgü yeni eserleri inĢa etmek Ģehrin yeni sahibinin yeni hakkı olmasıyla birlikte eski dokusuna zarar vermeyip koruyarak yeni eserlerini inĢa etmesi eskiyle yeninin karıĢımının bir arada olduğu bir görünüm halini almaktadır. O yüzdendir ki Ģehirleri yenilerken ve düzenlerken Ģehrin kendi öz dokusuna zarar vermeden yapılmalıdır. ġehirler yaĢayan bir kimlik olmakla birlikte aynı zamanda yaĢayan bir ruh olarak tanımlanabilmektedir.

Örneğin 2 Mayıs 2003 tarihinde açılan Miniatürk’ü kaleme alan Ġpek Türeli’nin Minyatür Türkiye Parkında VatandaĢlığı Modellemek baĢlıklı eserinde; devletin ve küresel sermayenin bilindik devasa dıĢavurumları yerine bu defa minyatür park tipolojisi getirerek yeni bir milli “hac” mekânı yarattığını ileri sürüyor ve parkta Ġstanbul’un yükseliĢinin Türkiye’nin Avrupa’ya, Avrupa üzerinden de dünyaya açılacağı kapı olarak kabul edildiğinin görselleĢtirildiğini belirtiyor (Göktürk, vd., 2011: 84).

Cumhuriyet’in kuruluĢundan sonra Osmanlıların yeğlediği Konstantinopolis’in yerine günlük konuĢmada kullanılan Yunanca isim, Ġstanbul,

57 kentin resmi Türkçe ismi olarak yürürlüğe girmiĢtir (Göktürk, vd., 2011: 92). Daha sonrasında baĢkentin Ġstanbul’dan Ankara’ya taĢınması kentin baĢkentlik fonksiyonun elinden alarak Ankara’nın karĢıtı olan Ġstanbul eski, tozlu ve çökmekte olan Osmanlı’nın baĢkenti iken Ankara yeni Türkiye’nin modern ve modeli olarak temsil edilmektedir. Fakat dünya kenti olma özelliği ve birçok medeniyete ev sahipliği yapması sebebiyle baĢkentliğin elinden alınması değerinden bir Ģeyler kaybetmesine neden olmamaktadır. Çünkü Ġstanbul tarihsel serüveni boyunca adını dünya kenti olarak dünyaya duyurmuĢtur.

1.2. Ġstanbul’da küresel kent söyleminin nüfus, kültür ve mekâna