• Sonuç bulunamadı

Ülkemizde devlet ve vakıf üniversitesi olarak tanımlanan üniversitelerin durumunu iyi anlaşılması açısından üniversitelerin ortaya çıkışını ve gelişim sürecini değerlendirmek gerekmektedir. Sermayenin egemen olduğu ekonomi toplumlarında kurumsal yapılar ile bu kurumların işleyişini anlamak için sınıfsal gereksinimlere bakmak bir zorunluluk olarak değerlendirilmektedir. Nitekim bir katedral okulu olarak dinin egemen olduğu feodal toplumda ortaya çıkan üniversite, kapitalist toplumsal yapının gerekleri doğrultusunda büyük bir dönüşüm yaşayarak günümüzdeki özelliklerine kavuşmuş bulunmaktadır. Bu nedenle de 900 yıllık tarihi içindeki gelişimi tarihsel olarak üç aşamada ele alınmaktadır. Bunlar, Orta çağın kilise merkezli üniversitesi, ulus devletler dünyasının üniversitesi (Humboldt Üniversitesi olarak da

37

adlandırılmaktadır), “Bilgi toplumu” üniversitesi (Multiversite ya da Girişimci üniversite) biçiminde sınıflandırılmaktadır (Arap, 2010:59).

Modern anlamda ilk üniversite 11. yüzyılda İtalya’nın Bologna şehrinde kurulmuştur. Bologna Üniversitesi kuruluş döneminde hukuk alanında eğitime yoğunluk vermiştir. Kuzey Avrupa coğrafyasında ise Paris Üniversitesi 1150-1170 kuruluş tarihi ile kronolojide başı çekmektedir. Teolojik eğitim müfredatı ile gelişen Paris Üniversitesi, aynı zamanda Oxford vb. ileri eğitim kurumları için de model olma özelliği göstermektedir. İlk üniversiteler öz finansman modeliyle faaliyetlerini sürdürmüşler ve hoca merkezli, yerleşkelerden bağımsız, faaliyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda hocaların transferi yoluyla tüm üniversitenin taşınması söz konusu olabilmektedir (Britannica, 2018).

13. yüzyıl başlarında Fransisken ve Dominiken Tarikatları üniversite çevrelerine girerek, üniversiteleri önemli düzeyde etkilemiştir. Hristiyan düşüncesinin sistemli hâle gelmesinde etkili olan Dominiken Tarikatı bu alanda felsefe çalışmaları yaparak skolastik yöntemin yeniden yapılanmasında büyük rol oynamıştır. Bunların neticesinde Rönesans’ın tohumlarını atılmış ve Fransiskenler bilime yönelerek bilimsel düşüncenin gelişmesinde önemli düzeyde etkili olmuşlardır (Doğan, 2003:73).

Bologna, Oxford, Paris üniversiteleri ile hemen ardından Montpellier, Padua, Orleans, Cambridge Üniversiteleri kurulan en eski yedi üniversite olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde kurulan üniversitelerde uzmanlaşma oldukça ön plandadır, Paris ve Oxford gibi büyük üniversitelerde tıp eğitimi dışında, büyük oranda uzmanlaşmalar hukuk, teoloji ve felsefe alanlarına yönelik olmuştur (Antalyalı,2007:279). 14. yüzyılın ortalarında Avrupa coğrafyasında hızlı bir şekilde yaygınlaşarak kurulan üniversitelerin tamamı ya devlet başkanlıklarınca ya da yerel yönetim kuruluşları tarafından hukuk, felsefe, tıp vb. bilimlerin geliştirilmesi ve araştırılması amacıyla kurulmuştur (Öztunalı, 2001).

Avrupa’da XII. Yüzyılın başlarında yükseköğretim kurumları (universitas) genellikle ruhban eğitiminin verildiği katedrallerden dönüştürülerek kurulmuştur.

38

Başlangıçta ilk kurulan üniversiteler sistematik ve düzenli şekilde eğitim veren kurumlar olmaktan çok kiliselerin etkisi altında kalmıştır. Yalnız zaman içerisinde yaşanan olay ve gelişmelerin etkisi ile birlikte kiliselerin etkisinden kurtulan, dönüşen ve evrilen üniversiteler ortaya çıkmış ve kültür ve coğrafya sınırlarını aşarak farklı alanlarda yüksek eğitim ve öğretim veren kurumlar olmuşlardır (Kenan, 2015:344).

Orta Çağın Eğitim Üniversiteleri: Birinci Kuşak Üniversiteler olarak da adlandırılan Orta Çağ üniversitelerinin yapılanmasında iki farklı model bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Paris Üniversitesi ve kuzeyde kurulan diğer üniversiteler hocalar loncası şeklinde kurulmuşlardır. Bologna ve diğer İtalya üniversiteleri ise birer öğrenci loncası olarak ortaya çıkmıştır. Bazı üniversiteler Paris örneğinde olduğu gibi katedral okullarından etkilenerek ortaya çıkarken Bologna ve Salerno örneklerinde olduğu gibi bazı üniversiteler katedrallerden bağımsız okullar olarak ortaya çıkmıştır (Charle ve Verger, 2005’den aktaran Çetinsaya, 2014: 22).

Humboldt’un Modern Üniversitesi; İkinci Kuşak Üniversiteler XV. yüzyılda Avrupa’da üniversiteler bir hayli yaygınlaşmış ancak üniversite yapısı çok değişmemişti. Bu yüzyılda akademi kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Hümanizm akımı bir başka önemli faktördü. XVI. yüzyılda Galilei, Descartes, Kopernik, Ramus ve Huygens gibi bilginlerin ortaya çıkması üniversitelerin gelişimini etkilemiştir. XVII. Yüzyılın başlarında, doğa ile ilgili önemli gelişmeler yaşanmış; Bacon, Boyle, Newton gibi önemli bilginlerin ortaya çıkması ve akıl yürütmenin yerini deneysel yöntem almaya başlamıştır. Bilim adamlarının bir kısmı üniversitelerin dışında olmasından dolayı “bilimin büyük uyanışı” üniversitenin dışında gerçekleşmiştir. Mühendislik, veterinerlik ve ormancılık gibi uygulamalı bilimler, üniversitenin dışında okullaştı. Fransız devriminde kapanan üniversitelerin yerini Politeknik adı verilen yüksekokullar aldı. Bütün bu gelişmeler, Ortaçağ üniversitesi yapısından bir kopuş anlamına gelmekteydi (Wissema, 2009: 13,14).

Avrupa’da Orta Çağ’da kendi kendilerini yöneten ve mevcut hukuk sisteminin dışında kurumlar değerlendirilen üniversitelerin örgütlenme biçimleri, tarihsel olarak incelendiğinde orta çağ merkezli ekonomik ve toplumsal yapılanmaların benzediği görülmektedir. Orta çağ merkezli üniversitelerin özerkliği, bu dönemin koşullarından

39

kaynaklanan sebeplerin etkisi ile birlikte üniversitelerin ihtiyaçlarının değişmesi sonucunda önemini kaybetmiştir. Bu durum üniversitelerin statükocu bir anlayış geliştirerek alternatif kurumların doğmasına neden olmuştur. 18. Yüzyılın sonlarına doğru üniversitelerin durumunun pek parlak olmadığı söyleniyor olsa da yaşanan bu gelişmelerin üniversitelerin gelişimine yönelik hiçbir katkısının olmadığını ifade etmek yanlış olacaktır. Çünkü bu dönemin üniversitelere getirdiği temel olumluluklar; araştırmaya önem verme, bilimsel gelişime tohumlarının zorunlu bir şekilde olsa da atılmış olması, üniversitelerde disiplinin artması, uzmanlaşmanın(bu dönemde şiir, tarih, coğrafya, iktisat, fizik vb. konuların eklenmesi uzmanlaşmanın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.) gündeme gelmesi olarak ifade edilebilir. Yine bu dönemde Avrupa’da üniversite sayısının hızlı bir şekilde artmasının yanı sıra Amerika’da 50’ye yakın yeni üniversite kurulmuştur. Yalnız bu dönemde meydana gelen nicelik artışı beraberinde nitelik artışını getirememiştir (Harvie ve Burke,’den akt. Antalyalı, 2007:27).

Rönesans Dönemi

Avrupa ve Latin Amerika’daki modern anlamdaki ilk üniversitelerde ulusallaşma ön plana çıkmaktadır. Özellikle İngiltere, Latin Amerika, Fransa ve İspanya üniversiteleri devlete daha verimli hizmet etmeleri düşüncesiyle üniversiteleri ulusallaştırmıştır (Scott, 2006).

Paris ve Bologna’da kurulan üniversitelerin 16. yüzyıldan itibaren üzerlerindeki kilise etkisi azalarak, yerini devlet etkisine bırakmaya başlamıştır. Bu dönemde hazırlanan programlar kapsamında kamu yöneticilerini yetiştirmeye yönelik programlar düzenlenmeye başlanarak ruhban sınıfının eğitimi geri plana atılmaya başlanmıştır (Gürüz vd., 1994: 57-58).

17. Yüzyıl başlarında üniversite öğrenciliği neredeyse asillerin ve zenginlerin çocuklarına has bir ayrıcalık hâline gelmiştir. Üniversitelerin bu durumdan kurtularak toplumun bütün kesimine açılması ve kişilerin yeteneklerine göre toplum içerisinde yükselmelerinin aracı hâline gelmesi 19. yüzyıl başlarında sağlanmıştır (Gürüz, 2001: 77).

40

18. Yüzyılın sonu ve 19. Yüzyılın başlarında birçok Kıta Avrupası üniversitesi Napoleon tarafından kapatılmış, Fransız üniversiteleri ise devletin bir organı hâline getirilerek merkezi hükümetin ideolojisi doğrultusunda elit kadrolar yetiştirmek amacıyla yeniden şekillendirilmiştir. Böylece, Avrupa’daki üniversite sistemi, Fransa’nın etkisiyle milli yükseköğretim sistemi olarak şekillenmeye başlamıştır. Yalnız, Fransa’nın etkisiyle başlayan bu gelişmeye karşı zamanla ilk entelektüel tepkiler Prusya’da ortaya çıkmaya başlamıştır (Gürüz vd., 1994: 61-62; Gürüz, 2001: 78-79).

19. yüzyılda modern üniversite anlayışı farklı bölgelerde bulunan farklı üniversitelerin, farklı yönelimlerine rağmen şekillenmeye başlamıştır. Genel olarak 19. Yüzyılda olgunlaşan modern üniversitelerin temel elemanları (Oosterlinck ve Lueven, 2006):

 Akademik araştırmaların üniversitenin en temel faaliyetleri arasında görülmesi; bilginin üretilmesi,

 Basit bir düzeyde bilgi aktarımından daha çok, düşünce ve tutumun formasyonu, yeteneklerin geliştirilmesi ve değer aktarımı hedeflenerek, klasik yaklaşımlar da modernize edilerek araştırma faaliyetleri sonucunda üretilen bilginin öğrencilere aktarılması; bilginin yayılması,

 Üniversitede üretilen bilginin, ekonomik dünyanın da içinde olan topluma sunulması; bilginin topluma sunulmasıdır.

19. ve 20. Yüzyılda Üniversiteler

19. yüzyıla kadar ulus devlet yönetimini halkına hizmetle sorumlu tutulan üniversiteler yeni dönemde hızla küreselleşen ve post modern hale bürünen ulus üstü bir yapı ekseninde şekillenmeye başlamıştır (Bell, 1973’ten akt. Antalyalı, 2007:37). Bu dönemde hızla küreselleşen dünyada bilgi temel kaynak haline gelmiş ve “Bilgi Çağı”, “Bilgi Toplumu” gibi kavramlar yeni uygarlık anlayışını ifade etmek için kullanmaya başlamıştır (Drucker, 1994: 16-19, 33-72).

41

20. yüzyılın ilk yarısında Amerika’nın dünya gücü olmaya başlaması ile birlikte Amerikan üniversiteleri, ulus devletin halkına hizmeti ifade eden kamu hizmeti misyonunu benimsemesiyle beraber üniversitelerin geçmişten kalan kazanımları birleştirildiğinde üniversitelerin belli bir düzeyde homojenliğe ulaştığı söylenebilir. 20. Yüzyıl üniversitelerinin aralarında nitelik ve örgütlenme açısından birtakım farklılıklar bulunsa da beş temel misyon öne çıkmaktadır. Bunlar; eğitim, araştırma, demokratikleşme, ulusallaşma ve kamu hizmetidir (Antalyalı, 2007:38).