• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.1. Bu Filmin Kötü Adamı Benim

2.1.3. Özet

Bu Filmin Kötü Adamı benim, iç içe geçmiş iki romandan oluşmaktadır. Bu iki roman, “dış çerçeve” ve “iç çerçeve” olarak ele alınabilir. Dış çerçeveyi Önder ve Defne’nin hayatı oluşturuken, iç çerçeveyi ise Önder’in yazdığı roman oluşturmaktadır. İç çerçevedeki başkahraman da yine Önder’dir ve olaylar Önder, İzzet ve Gaye etrafında şekillenmektedir. Her iki çerçevede de başkahraman Önder olduğu için, Önder’in hayatı ile yazdığı romanda kurguladığı hayat iç içe geçmeye ve

48 Süzük A. Ş. (2004). “En Kötü Adam Kim”. Düz Yazı Defteri

49 Kafaoğlu-Büke, A. (2004). “ Yalancı Yazar”. Düzyazı Defteri

50 Köksal, S. (Ağustos, 2004). “Babalar ve Oğulları”. Radikal Kitap

karışmaya başlar. Bunun sonucunda gerçek olan belirsiz bir hâl alır. İki metni birbirinden ayıran en net unsur ise anlatıcının bakış açısıdır. Önder ve Defne’nin hayatına yer verilen ilk bölümde “ilahi bakış açısı” hâkimken, Önder’in yazmış olduğu romanda “tekil anlatıcı bakış açısı” vardır.

Bu Filmin Kötü Adamı Benim yedi epigrafla başlar. Bunlar; Fyodor Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler, Franz Kafka’nın Melezleme, Louis Althusser’in Gelecek Uzun Sürer, Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken, Paul Auster’in Yalnızlığın Keyfi, Dylan Thomas’ın Do Not Go Gentle Into That Good Night ve Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ından yapılmış alıntılardır. Tüm bu alıntıların ortak paydası “baba” figürü ile olan hesaplaşmayı ele almalarıdır. Gülsoy da, romanının ilk sayfalarında yer verdiği bu alıntılarla, romanda değineceği “baba” sorunsalının ipucunu verir.

Epigrafların ardından gelen ve romanın birinci bölümünü oluşturan iki sayfalık bölümde, Ayşe Solmaz isimli genç bir kızın intiharı anlatılır. Bu bölüm romandan bağımsız gibi görünse de, ilerleyen bölümlerde, iç çerçeveyi oluşturan hikâye ile birbirine bağlanır.

Dış çerçeveyi oluşturan romanın başkahramanı Önder, profesör olan babasının ısrarıyla üniversitede fizik öğrenimi görür ve bölümde otuz yılı geçirmiş olan babasının hatrına verilen asistanlık görevini yapmaya başlar. Doktora programına kayıtlıdır ama fizik alanından daha çok edebiyata meraklıdır. Babasının yönlendirmesiyle girdiği bu yolu, yazarlık hayalinin önünde bir engel olarak gören Önder, üniversitedeki işinden ayrılarak bir süre dizi senaristliği yapar. Önder, dizi senaristliğinde de umduğunu bulamaz ve kısa süre önce evlendiği Defne’yle Datça’da Keklik Koyu’na yerleşerek hep hayalini kurduğu şeyi yapmaya başlar; roman yazmak.

Önder ve Defne’nin üç yıl önce ani bir kararla yapmış oldukları evlilikleri kötü gitmektedir. Karakterlerindeki farklılık, aralarındaki yaş farkı ve aslında aşk evliliği yapmamış olmaları, ilişkilerini zamanla yıpratmıştır. Kırk yaş bunalımı yaşayan Önder, yazmakta olduğu romana kendini kaptırarak Defne’yi daha da ihmal eder.

Keklik Koyu’nun sakinleri, zengin, kültürlü ve saygın birisi olan Osman İsfendiyar’ın Havuzlu Köşk’ünde vermiş olduğu partide bir araya gelir. Herkesin ilgisi Osman Bey’in üzerindedir. Defne ile Osman Bey de partide samimi davranışlar sergilerler. Partinin sonunda iyice sarhoş olan Önder, Defne’yle zorla birlikte olur.

Yaşanan bu olaydan sonra Önder ve Defne’nin ilişkisi kopma noktasına gelir. Ertesi gün, Osman Bey Önder ve Defne’yi kahvaltıya davet eder ve kahvaltı sonrası tekneyle gezinti yapmayı teklif eder. Önder, köşkte kalıp Osman Bey’in farklı ülkelere yaptığı geziler esnasında oluşturduğu arşivini incelemeyi tercih eder. Defne ve Osman Bey tekneyle açıldıktan sonra köşkte yalnız kalan Önder, Slav hizmetçi Talya’yı zorla öpmeye çalışır ve Talya tarafından reddedilir. Önder, Talya hadisesinden sonra Osman Bey’in köşküne gidemez. Bu süre zarfında Defne ile Osman Bey sık sık birlikte vakit geçirirler. Önder’in romanının bitmesine kısa süre kala, Defne ondan boşanmak istediğini söyler ve Osman Bey’le Keklik Koyu’ndan ayrılır. Önder, yazdığı romanı bitirmiştir fakat artık tek başına kalmıştır.

İç çerçeveyi oluşturan romanın (dış çerçevedeki hikâyede Önder’in yazdığı roman) başkahramanı da yine Önder’dir. Otuz altı yaşındaki Önder, gerçek hayat hikâyelerinden oluşan ve kendi hayatından izler taşıyan bir roman dizisi yazmak için ZED adlı bir şirketle anlaşma imzalar. Anlaşmayı imzaladıktan sonra metroya biner ve İzzet’le karşılaşır. İzzet, Önder’in on beş yıldır görmediği, üniversite yıllarından samimi bir dostudur. Yıllar sonra gerçekleşen bu tesadüfî buluşma ile dostluklarına kaldıkları yerden devam ederler. İzzet Önder’i evine davet eder. Bu davet, Önder’i anılarına götürür; İzzet’in babası ile olan ilişkisi ve ölmüş annesi ona kendi ailesini ve geçmişini hatırlatır. Eski günlerdeki gibi birlikte vakit geçirmeye başlayan Önder ve İzzet eğlenmek için bara giderler. Önder burada İzeet’in sevgilisi Gaye’yle tanışır ve ona âşık olur. Bir akşam Gaye’nin evindeki davete gider Önder, İzzet’in iş dolayısıyla gelememesini fırsat bilerek Gaye ile yakınlaşır. Gaye’nin de ona karşılık vermesiyle birlikte olurlar. Fakat ertesi sabah, Önder ve Gaye beklenmedik bir haberle uyanır.

İzzet’in babası Cevdet Bey, ırza tecavüz ve ölüme sebebiyet vermek suçlamalarıyla gözaltına alınmıştır. Cevdet Bey’in fabrikasında çalışan Ayşe Solmaz isimli genç kız intihar etmiştir. Hamile olan genç kızın ölümünden onu intiharından önce eve

arabasıyla bırakan Cevdet Bey sorumlu tutulmaktadır. Bu haberin ardından Gaye, sevgilisini aldatmış olduğu için suçluluk duygusuyla dolar. Önder ve Gaye, İzzet’e destek olmak için yanına giderler. Yapılan araştırmalar sonucunda Cevdet Bey’in doğuştan kısır olduğu ortaya çıkar. Bu durumda İzzet’in, annesinin gayrı meşru çocuğu olduğu anlaşılır. Ayşe Solmaz’ı hamile bırakan ise ona tecavüz eden öz amcasıdır. Tüm bu trajik olayları kaldıramayan Cevdet Bey ölür. İzzet ise büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Gaye, tüm bu olanların ardından İzzet’e daha sıkı tutunur.

Önder’e yaşadıklarının tek bir geceye mahsus olduğunu söyleyerek İzzet’le yurtdışına gider.

Her iki hikâyede de Önder, ahlâken en dip noktayı görmüş, kadınlarla olan ilişkilerinde başarısız olarak terk edilmiştir. Eşi Defne’nin kendisini terk etmesiyle, yazdığı romanda Gaye’nin Önder’i terk etmesi paralellik göstermektedir. Farklı bir okumayla, iç ve dış çerçevedeki benzerlikler göz önünde bulundurularak, Önder’in yazdığı romanın Defne ile tanışmadan önceki hayatından izler taşıdığı da söylenebilir.

Fakat bu net olmamakla birlikte sadece bir ihtimal olarak değerlendirilmektedir.