• Sonuç bulunamadı

İlk bölümün başında kısaca bahsedildiği gibi Türkistan coğrafyasının 1924’teki bölünmesi RSFSC’nin belirlediği strateji çerçevesinde gelişmiş; bu bölünmede nüfus homojenliği, cumhuriyetler arasında geçmişten gelen sorunlar ve doğal sınırlar dikkate alınmamıştır. Yapay olarak bölünmenin ardından sınırlar 1936’a kadar sabit kalmamıştır. Sınırların yapay olarak çizilmesi Batılı kaynaklara göre ilk defa 1924’te gerçekleşmemiş; 19. yüzyılın sonunda Çarlık Rusya’nın Orta Asya bölgesinde yaptığı işgaller neticesinde toprak mülkiyeti hususunda gerçekleştirdiği yeniden yapılandırma ve İngiltere karşısında hâkimiyet alanını belirleme düşüncesi Avrupai tarzda sınırların belirlenmesi şeklinde algılanmıştır.(Eisener, 2002, s. 862)

1924’teki yapay bölünme, Lenin’in “Ulusal Birleşme”7 olarak tanımlanabilecek sürecin Orta Asya toplumlarının yapısı itibariyle kendiliğinden gerçekleşmeyeceğine kanaat getirmesi üzerine belli bir plan doğrultusunda geçici bir süre için yapılması düşüncesinden hareketle ortaya çıkmıştır. Suni sınırların çizilmesi öncesinde kurulması planlanan devletlerin yapısı ve büyüklüğünün nasıl olacağı hususunda üç farklı görüş

7Ulusal birleşme süreci olarak tanımlanan süreç kültürel bir topluluğun devletleşme sürecindeki yaşadığı aşamaları betimlemek amacıyla kullanılmıştır.

17

ortaya çıkmıştır. İlk görüş, söz konusu bölgedeki emirliklerin liderlerinin yerine RSFSC’nin görüşlerini benimseyecek emanetçiler getirmek ancak sınırlar hususunda hiçbir düzenleme yapmamak olmuştur. İkinci görüş Orta Asya’nın mevcut etnografik yapısına uygun olacak şekilde yeni devletler meydana getirmek olmuş; üçüncü görüşte ise Orta Asya uluslarını “Türkistan” adı altında tek bir çatı altında toplamak olmuştur.

Başlangıçta tek çatı altında toplanma görüşü üzerinde durulmuş ve hatta 1 Mayıs 1918’de Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Ancak Pantürkizm, Panislamizm gibi milliyetçi görüşlerin giderek güç kazanması ve yaşanan bu ivmenin sosyalizme tepkili kitleler yaratmasına engel olmak amacıyla bu görüşten vazgeçilerek Türkistan coğrafyasının devletlere ayrılması kararlaştırılmıştır. (Gleason, 2002, s. 855-861)

1924’teki bölünme geçici olarak yapıldığı düşünülse de 1936’ya kadarki düzenlemeler haricinde kalıcı olmuş, devletlerin günümüz sınırlarının temelini oluşturmuştur. Bölünmenin ve ne amaçlar doğrusunda gerçekleştirildiği hususuna fikir ayrılıklar yaşanmıştır. Bir kısım RSFSC’nin “böl ve yönet” stratejisi kapsamında bölümlendirme yapıldığını ileri sürerken bir kısım da sosyalist amaçlar doğrultusunda bunun gerçekleştirildiğini savunmuştur. (Djalili & Kellner, 2009, s. 28-30) İkinci kesimin ileri sürdüğü sosyalist amaçlarıysa Gregory Gleason şu şekilde sıralanmıştır:

(Gleason, 2002, s. 862-863)

“…Ulusal düşmanlıkları ortadan kaldırmak; Sovyet sistemini halka yaklaştırmak; Basmacılar hareketini yok etmek; Kızıl Ordu’nun işçi-köylü ulusal bölümlerini teşkilatlandırmak; ülkenin ekonomik rehabilitasyonunu hızlandırmak; sulama sistemini iyileştirmek ve pamuk üretimini artırmak; toprak reformu yoluyla fakirlerin ve topraksızların durumlarını iyileştirmek; kadınların özgürleşmesini hızlandırmak; bölgenin mali durumunu iyileştirmek; bölgenin kültürel gelişimini kuvvetlendirmek, demiryolu ağını, posta ve telgraf haberleşmesi hizmetlerini geliştirmek”

18

1924 bölünmesi RSFSC’nin amaçlarını bir ölçüde gerçekleştirmekle birlikte cumhuriyetler arasında sınır ve arazi ihtilaflarının yaşanmasına neden olmuştur. Bu ihtilafların bir kısmını Djalili ve Kellner şu şekilde sıralamıştır: (Djalili & Kellner, 2009, s. 28)

“…Özerk Karakalpak Cumhuriyeti’nin Özbekistan’dan muhtemel ayrılışı; bu cumhuriyetin Kazakistan tarafından ilhakı; Kazakistan’ın Mangistav bölgesinin bir kısmının Türkmenistan’a bırakılması;

Türkmenistan’ın Taşavuz bölgesinin bir kısmının Özbekistan’a bırakılması; Buhara bölgesinin kuzeybatı bölgesinin Karakalpakya’

ya bırakılması; Karakalpakya’nın güneybatısının Özbekistan’ın Harezm bölgesine ilhak edilmesi; Türkmenistan’ın Şarcu bölgesinin bir kısmının Özbekistan’a bırakılması; Kazakistan’ın Çimkent bölgesinin güney kısmının Özbekistan’a bağlanması; Özbekistan’ın Semerkant ve Buhara bölgesinin bazı kısımlarının Tacikistan’a girmesi; Özbekistan’ın Sühandarya bölgesinin Tacikistan’a bırakılması; Kırgızistan’ın Oş bölgesinin bir bölümünün Tacikistan’a bağlanması; Tacikistan’ın Gorno-Badahşan bölgesinin bir kısmının Kırgızistan’a bağlanması; Kırgızistan’ın Oş bölgesinin bir bölümünün Özbekistan’a bırakılması; Kazakistan’ın Alma Ata ve Taldı-Kurgan illerinin güneyinin Kırgız Cumhuriyeti’ne bırakılması;

Kırgızistan’ın Isık-kul bölgesinin kuzeyinin Kazakistan’a bağlanması;

Kazakistan’ın kuzey ve doğusunun (Kokşetav, Çelinograd, Kustanay vd.) Rusya’ya bağlanması ..”

Alıntıdan da anlaşıldığı üzere kâğıt üstünde belirlenen sınırlar devletlerarası sınır ihtilaflarını da beraberinde getirmiştir. Sınır çizilmesinin ardından Özbekistan konumlandırılışı itibariyle Türkistan coğrafyasının tam ortasında yer almış; Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan ile sınır komşusu olmuştur. Yapay bölünmenin ardından Özbekistan sınır komşularıyla anlaşmazlıklar yaşamış; bu anlaşmazlıkların yarattığı gerilim beraberinde silahlı çatışmaya dönüşme ihtimalini de getirmiştir. Söz konusu sınır anlaşmazlıklarının en önemlisi bölünme sonrasında Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan arasında paylaştırılan Fergana Vadisi Sorunu olmuştur. Yaklaşık 9 milyon kişiyi barındıran ve Türkistan’ın en kalabalık 5.bölgesi olan bu bölgenin %70’lik kısmı Özbekistan sınırları içinde kalmıştır. Vadinin önemli

19

olmasının bir diğer nedeni SSCB sonrası dönemde İslam Kerimov rejimini hedef alan ve onun yerine İslami bir devlet kurmayı amaçlayan “Özbekistan İslami Hareket “8 gibi Radikal İslami grupların konuşlandığı bölgelerden biri olmuştur. (Kodaman & Birsel, Bağımsızlık Sonrası Özbekistan ve Dış Politikası, 2006, s. 422-423)

Özbekistan’ın sınırlarıyla ilgili problemin bir başka boyutu da Rusya Federasyonu ile olmuştur. 1991’deki çözülmenin ardından Rusya, Türkistan coğrafyasındaki hâkimiyetini sürdürebilmek adına bölgedeki söz konusu ülkelere askeri garnizonlar inşa ederek ve sınır muhafızları yerleştirerek kontrol altında tutabilmeyi amaçlamıştır. (Roy, 2009, s. 259)

1.2. SSCB SONRASI SİYASİ DÖNÜŞÜM VE ÖZBEKİSTAN–RUSYA