• Sonuç bulunamadı

6 TARTIŞMA

6.1 Örneklemin Değerlendirilmesi

Çalışmamıza, alkol veya madde kullanım bozukluğu tanısı olan ve bağımlılık servisi yatış sırasında bekleyen hastalar dahil edilmiş, bu kişiler basit randomizasyon yöntemi ile karar dengesi çalışması yapılacak grup ve cümle tamamlama testi dolduracak grup şeklinde iki gruba dağıtılmıştır. İki grup arasında yaş, cinsiyet, medeni durum, çalışma durumu, çocuk sahibi olma durumu, eğitim durumu, ek psikiyatrik tanı varlığı, bedensel hastalık varlığı, kullanılan maddenin türü, maddeyi kullanım sıklığı, en uzun maddesiz geçirdiği süre, maddeye başlama yaşı, sigara kullanımı, geçmişte yatarak tedavi görüp görmediği gibi değişkenler açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır.

Örneklemimizde Türkiye’de ve dünyada daha önce yapılmış çalışmalarla uyumlu olarak erkek oranı (%75) kadın oranından daha yüksek bulunmuştur(149–152) Daha önce

48 yapılmış bağımlılık servisine yatarak tedavi gören olguları kapsayan çalışmalarda erkek olguların oranı %87-%98 arasında değişmektedir(153). Alkol bağımlılığı konusunda yapılmış olan farklı çalışmalarda yine kadın hastaların düşük oranda olduğu bildirilmiştir(154). Özel tedavi kurumu verilerinde yatan kadın hasta oranı devlet hastanesi verilerine göre biraz daha fazla olsa da bağımlılık tedavisi için yatarak tedavi gören kadın sayısı belirgin olarak azdır(155). Kadınların bağımlılık tedavisine başvurusunun daha az olmasında, kadınların alkol madde kullanımının sosyokültürel olarak hoş görülmeyişi nedeniyle kadınların daha az alkol ve madde kullanımına yönelmesi etkili olmuş olabilir. Örneklemimizin cinsiyet dağılımı, UNODC’nin alkol ve madde kullanım bozukluğu tanısı olanların 1/3’ünün kadın olduğu, tedavi arayışında olanların ise yalnızca 1/5’inin kadın olduğunu belirten son raporuyla paralellik göstermektedir(2). Daha önce kliniğimizde yapılmış olan, bağımlılık tedavi birimimize hem ayaktan ve hem yatarak tedavi başvurularını 10 yıl boyunca inceleyen retrospektif bir çalışmaya göre kliniğimize madde kullanım bozukluğu nedeniyle başvuran olguların %88,3’ü erkek %11,7’si kadındır(156). Örneklemimizin kadın oranının önceki çalışmadan daha yüksek saptanmasının sebebi, örneklemimizin alkol kullanım bozukluğu tanısı olan kişileri de kapsıyor olması ile açıklanabilir. Öte yandan 2018 yılında yayınlanan Avrupa Uyuşturucu Raporuna göre bir önceki yıl kannabis kullanan gençler arasında erkek/kadın oranı 2 olarak belirtilmektedir(157). Çocuk ve ergenlerde alkol ve madde kullanımının karşılaştırıldığı bir başka çalışmada, 2011’de 7 olan erkek/kadın oranının 2014’de 4’e düştüğünü göstermektedir(158). Tüm bu bulgular bir arada değerlendirildiğinde, gelecek yıllarda kadınlardaki alkol ve madde kullanım bozukluklarındaki artışın tehlikeli boyutlara ulaşacağı çıkarımında bulunulabilir(159).

Örneklemimizin yaş ortalaması 37,35 bulunmuştur. Bu oran ilgili diğer çalışmaların yaş ortalamalarına kıyasla yüksektir(149–151,156,159,160). Örneklemimizde alkol kullanım bozukluğu olan olguların yaş ortalamasının (44,09), madde kullanım bozukluğu olan olguların yaş ortalamasına (28,24) kıyasla yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Hastaneye başvuru yaşını değerlendiren ve alkol kullananların yaş ortalamasının madde kullananlara göre yüksek olduğunu belirten çalışmalar oldukça fazla sayıdadır(153,161,162).Alkol kullanımının sosyal olarak kabul görmesi ve görülen zararların daha ileri yaşlarda ortaya çıkması, alkol kullanan kişilerin madde kullananlara göre daha ileri yaşlarda tedaviye başvurmalarının nedeni olarak açıklanmaktadır(163). Örneklemimizin yaş ortalamasının diğer çalışmalardan daha yüksek bulunmasının örneklemimizin büyük çoğunluğunun alkol kullanım bozukluğu tanılı olgulardan oluşuyor olması nedeniyle olduğu düşünülmektedir.

Örneklemimizin %37,5’i evli, %32,5’i bekar, %30’u boşanmış olgulardan oluşmaktadır. Evli hastaların bekarlara göre daha fazla aile desteği bildirdikleri göz önüne

49 alındığında(164); evli olmanın psikiyatrik yardım arayışını arttırabileceği düşünülebilir. Bağımlılık üzerine yapılan çalışmalarda alkol kullanım bozukluğu olan olgularda alkol dışı maddeleri kullananlara kıyasla evlilik oranları daha yüksek gözlenmiş(153,163,165) ve bu durumun nedeni alkolün sosyal olarak daha çok kabul görmesi ve alkol kullanan kişilerin madde kullanan kişilere göre daha ileri yaşta tedavi başvurusu yapıyor olması gibi sebeplerle açıklanmıştır. Örneklemimizde de literatürü destekler şekilde bekar olguların %84,6’sı madde kullanım bozukluğu tanılı olgulardır.

Örneklemimizin tümü okur-yazar; %32,5’i ilkokul, %42,5’i lise ve %10’u üniversite mezunudur. Üniversite mezunlarının hepsinin alkol kullanım bozukluğu olgularından oluşması, madde kullanım bozukluğu olgularında üniversite mezunu olmaması dikkat çekicidir. Literatüre kıyasla örneklemimizin lise mezunu oranlarının yüksek, ilkokul mezunu oranlarının düşük olduğu görülmektedir. Daha önce yapılmış benzer çalışmalar, bağımlılıkla ilgili tedavi görenlerin çoğunluğunun 1-8 yıl arası eğitim almış kişilerden oluştuğunu belirtmektedir(150,152,153,155,156). Örneklemimizdeki bu farklılık, son yıllarda bağımlılık profilinin değiştiği, eğitim seviyesi yüksek kişilerde bağımlılık oranlarının artmakta olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Örneklemimizin %45’i işsizdir. Literatür gözden geçirildiğinde benzer çalışmalarda işsizlik oranları %12-38 arasında seyretmektedir(152,153,156). Örneklemimizin işsizlik oranının yüksekliği hem alkol/maddenin işlevsellik ve yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkisiyle hem de çalışmanın yapıldığı dönemin sosyoekonomik koşullarıyla açıklanabilir.

Örneklemin %52,5’inin psikiyatrik eş tanısı olduğu saptanmıştır. Epidemiyolojik çalışmalar gerek genel toplumda gerekse de klinik popülasyonlarda alkol ve madde kullanım bozukluğu olan hastalarda diğer psikiyatrik bozuklukların sık görüldüğünü, başka bir psikiyatrik bozukluğu olan kişilerde de alkol ve madde kullanım bozukluğunun sık görüldüğünü bildirmektedir(166).

Örneklemimizde en sık bulunan eş tanı majör depresif bozukluktur. Yapılan çalışmalarda AMKB olanlarda olmayanlara göre depresyon görülme sıklığının arttığı ve maddenin yol açtığı depresif bozukluk tanısı dışlandıktan sonra da depresyon görülme sıklığının yüksek seyrettiği ileri sürülmüştür(167). Çalışmamızdaki depresyon komorbiditesi literatürle uyumludur(168,169).

Örneklemimizin %15’inde DEHB eş tanısı bulunmaktadır. DEHB ve AMKB eş tanısının yaygınlığı ile ilgili yapılan çalışmalarda AMKB olanlarda DEHB, DEHB olanlarda AMKB tanısının daha yaygın olduğu gösterilmiştir(170). Örneklemimizin DEHB komorbiditesi literatürdeki bu konuyla ilgili yapılmış gözden geçirmenin sonuçlarıyla uyumlu bulunmuştur(171).

50 Alkol ve madde bağımlılığında genetik faktörlerin aldığı rol uzun süredir bilinmektedir. Yapılmış çalışmalarda alkol bağımlılarının ailelerinde alkol kullanım oranı kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur(172,173). Türkiye’de 10 farklı ilde sürdürülmüş bir çalışmada esrar kullananların %36,1’inin, eroin kullananların %30,9’unun ailesinde madde kullanımı olduğu bulunmuştur(174). Çalışmamızdaki olguların %40’ının 1. veya 2. derece akrabalarında AMKB olduğu belirlenmiştir. Bu oran literatürdeki benzer çalışmaların sonuçlarıyla uyumludur(152).

Bilindiği üzere bağımlılık tedavisinde nüks sık meydana gelen bir durumdur(175). Örneklemin %52,5’i daha önce bağımlılık tedavisine yönelik psikiyatri servisinde yatarak tedavi gördüğünü belirtmiştir. Bu sonuç, önceki çalışmaların sonuçlarıyla uyumludur(150,155,156). Bu durum, halen uygulanan tedavi ve yaklaşımların birçok hastada yetersiz kalabildiğini, bağımlılık alanında önleme programlarını da kapsayan daha geniş içerikli tedavi protokollerine ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

Kullanılan madde türlerine göre katılımcılar değerlendirildiğinde, örneklemin %57,5’inin alkol kullanım bozukluğunun olduğu saptanmıştır. Bu oran literatürdeki diğer çalışmalarla uyumludur(153,155,176).

Alkol dışı madde kullanım bozukluğu nedeniyle yatışı olanların %88,2’sinin ilk geçiş maddesinin esrar olduğu belirlenmiştir. 2020 Narkolog Raporuna göre de benzer şekilde madde kullanan kişilerin %82,8’inin madde kullanmaya esrar ile başladığı raporlanmıştır. Tüm yaş gruplarında en sık kullanılan yasa dışı maddenin esrar olduğu, erken yaşta esrar kullanımının ilerleyen yaşlarda diğer madde kullanım bozukluklarına yol açabileceği bilinmektedir(177,178).

Alkol dışı madde kullanan olguların tedavi gördükleri madde türüne göre dağılımına bakıldığında büyük çoğunluğunun (%47) metamfetamin kullanımı nedeniyle tedaviye başvurduğu saptanmıştır. Yapılmış önceki çalışmalarda tedaviye en çok başvuran madde kullanıcılarının eroin kullanıcıları olduğu, bunu esrar-sentetik esrar ve ardından metamfetamin kullanıcılarının izlediği bilinmektedir(160). Örneklemimizde eroin kullanıcılarının olmamasının, çalışmanın yapıldığı dönemde kliniğimizde idrar toksikolojik analizlerinin yapılamaması nedeniyle bu olguların izlemlerinin başka hastanelerde sürdürülmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Yüksek metamfetamin kullanıcı oranının ise metamfetamin pazarının yükselişte olduğu ve bulunabilirliğinin arttığı(2), kısa süre içerisinde kullanım bozukluğuna yol açtığı(10) ve farklı ülkelerden metamfetamin kullanımının arttığına dair raporların çoğaldığı(157) gibi literatür verileriyle paralel bir sonuç olduğu düşünülebilir. Türkiye’de metamfetamin kullananların yaygınlığı ile ilgili son yıllarda

51 yapılmış bir çalışma, amfetamin-metamfetamin grubunun son iki yılda en sık kullanılan madde grubu olduğunu ortaya koymuştur(179).

2018 yılında kliniğimiz bağımlılık polikliniğini denetimli serbestlik hasta grubu ile yapılan çalışmada olguların %82,9’unun primer kullandığı madde esrardır. Çalışmamızda ise primer olarak esrar kullanımı nedeniyle tedavi görenlerin oranı %23,5 bulunmuştur. Bu bulgu, halen esrar kullanıcılarının esrar kullanımlarını bir sorun ya da hastalık olarak görmediği ve tedavi başvurularının düşük olduğuyla ilgili literatür bilgimizle uyumludur(177,180).

Örneklemimizin %90’ı sigara kullanmakta olup AMKB olgularda sigara yaygınlığı ile ilgili literatür verileriyle uyumludur(122,176).

2018 TUBİM verilerine göre yatarak tedavi gören hastaların ilk madde kullandıkları yaşların ortalaması 21,17’dir. Örneklemimizin alkol/maddeye ilk başladıkları yaşın ortalaması 19,03(±5,72)’tür. 15-25 yaş aralığının genel olarak en çok bildirilen alkol-maddeye başlama yaş aralığı olması ve yatarak tedavi edilen kullanıcıların ayaktan tedavi görenlere göre daha erken yaşta başlamış oldukları ile ilgili literatür verileri gözden geçirildiğinde, çalışmamızın yaş ortalamasının uyumlu olduğu anlaşılmaktadır(122,150,153,156,157,163,174).

6.2 Tedavi Sürecinin Değerlendirilmesi

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılmış bir çalışmada bağımlı olguların tedaviye 1 aylık devam oranı %50 olarak tespit edilmiştir(181). Yatarak tedavi programlarının, ayaktan tedavi programlarına kıyasla daha yüksek tedavide kalma oranlarına sahip olduğu belirtilmektedir(182). Yatarak tedavi gören AMKB olgularının drop-out oranlarını inceleyen bir sistematik gözden geçirmeye göre bu olguların %17-57’si tedavilerini başarıyla sonlandıramamaktadır(183).

Çalışmamızda, örneklemimize dahil ettiğimiz olguların 2’si yatış tedavisine gelmemiş, 8’i taburcu olmak isteyerek tedavisini yarım bırakmış, 5’i ise servis kurallarına uymaması nedeniyle haliyle taburcu edilmiştir. Sonuç olarak literatür verileriyle uyumlu olarak örneklemin %37,5’inin tedavisini devam ettirmediği saptanmıştır.

Tedavi sürecinin başarısını belirleyebilecek özellikler açısından örneklemimiz incelendiğinde; cinsiyet, yaş, medeni durum, meslek, alkol veya maddeye başlama yaşı, kullanılan maddenin türü, maddenin kullanım sıklığı, ek psikiyatrik hastalık tanısının olması gibi değişkenler açısından tedavi sonuçları anlamlı şekilde farklılık göstermemiştir. Yalnızca eğitim durumu ve bağımlılık şiddeti açısından anlamlı farklılık bulunmuştur.

Benzer Belgeler