• Sonuç bulunamadı

6 TARTIŞMA

6.3 Ölçek ve Anket Verilerinin Değerlendirilmesi

Katılımcılardan alkol kullanımı nedeniyle tedavi başvurusu yapanlara yatış öncesi, yatışın ilk günü ve yatışın 3. haftasında Penn Alkol Aşerme Ölçeği; madde kullanımı nedeniyle tedavi başvurusu yapmış olanlara benzer şekilde Madde Aşerme Ölçeği uygulanmıştır. Yatış öncesi yapılan ilk görüşmeden 40 olgunun, yatışın ilk gününden 38 olgunun ve yatışın 3. haftasından 26 olgunun aşerme ölçekleri incelenmiştir.

Her iki grupta da aşerme ölçeği puanları yatış öncesinde en yüksek, yatışın 3. haftasında en düşük bulunmuştur. İstatistiksel olarak anlamlılığın yatışın 3. haftası uygulanan ölçekten kaynaklandığı, hem karar dengesi çalışması yapılan grupta hem kontrol grubunda yatışın 3. haftasındaki aşerme puanlarının anlamlı şekilde azalmış olduğu saptanmıştır. Karar dengesi çalışması yapılan gruba yatışın ilk günü uygulanan aşerme ölçek puanının, çalışma yapılmadan öncesine göre düşmüş olduğu görülse de hem bu azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış, hem de kontrol grubunda da benzer derecede azalma gözlenmiştir. Ancak bu veriyi değerlendirirken, karar dengesi çalışması yapılan grubun en başta ölçülen aşerme düzeylerinin istatistiksel olarak anlamlı olmasa da kontrol grubundan daha yüksek olduğu, dolayısıyla hastalık şiddeti açısından daha ağır olgular olduğu akılda tutulmalıdır.

Kliniğimiz bağımlılık polikliniğinde yapılmış olan yakın zamanlı bir çalışmada motivasyonel görüşme yapılan gruptaki aşermenin şiddet ve sıklığının anlamlı şekilde azaldığı gözlenmiştir(122). Bu çalışmada; 6 hafta süreyle, haftada 1 kere, 45 dakika süreyle motivasyonel görüşme yönteminin uygulanmış olması, dolayısıyla çalışmamıza kıyasla yöntemin daha etkin kullanılması bu sonuca sebep olmuş olabileceği gibi; aşermeyi değerlendiren yöntemlerin farklı olmasının da bu sonuca yol açmış olması mümkündür. Çalışmamızdan farklı olarak bu çalışmada, aşerme düzeyi çalışmacılar tarafından tasarlanan likert tipi bir değerlendirme formuyla değerlendirilmiştir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda aşerme ölçeğinin kesme değerinin 20 olması önerilmektedir(194). Buna göre örneklemimizin her iki grubunun da yatış öncesi ve yatışın ilk

55 günü alkol veya madde aşermesinin olduğu, tedaviyle aşerme şiddetlerinin azaldığı ve yatışın 3. haftasında aşerme düzeylerinin kesme değerinin altına düşmüş olduğu söylenebilir. Alkol- madde kullanımının devam etmesinin aşermenin sürmesine sebep olduğu, alkol-maddeden uzak kaldıkça ve aşerme ile ilgili etkili tedavi aldıkça aşerme şiddetinin azalma eğiliminde olacağı bilindiğinden mevcut verimiz literatürle uyumlu bulunmuştur(195). Ancak aşermedeki bu düşüşün daha az aşerme tetikleyicisi içeren kontrollü bir ortam olan servis ortamında saptandığı, ayaktan tedavi protokollerinde aynı derecede azalmanın gözlenemeyebileceği ve aşermenin alkol-maddeyi bıraktıktan aylar ve hatta yıllar sonra bile görülebileceği unutulmamalıdır.

Aşerme ölçeğinde yüksek puan alanların tedavide kalma oranlarının daha düşük olacağı ile ilgili literatür bilgisiyle(196) uyumsuz olarak tedaviyi sürdüren ve sürdüremeyenler arasında aşerme ölçeği puanları arasında tüm zaman noktalarında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Daha uzun izlem yapılması halinde tedavide kalma oranlarının değişebileceği düşünüldüğünde, çalışmamızın bu bulgusuyla ilgili çıkarım yapabilmek için daha uzun süreli izlemin gerektiği söylenebilir.

Müdahale grubu ile kontrol grubu arasında müdahale öncesi uygulanan aşerme ölçeği puanları arasında istatistiksel anlamda farklılık saptanmasa da müdahale grubunun puanlarının daha yüksek olduğu, örneklem genişletildiğinde bu farkın istatistiksel açıdan anlamlı olabileceği düşünülmektedir. Aşerme şiddetinin fazla olmasının motivasyonel uygulamalara daha iyi yanıt vermeyle ilişkili olabileceği düşünüldüğünde bu durumun müdahalemizin etkinliğini arttırmış olabileceğini söyleyebiliriz.

Örneklemimize aşerme ölçeği ile eş zamanlı olarak tedavi motivasyon anketi uygulanmıştır. İlk görüşmeden 40 olgunun, yatışın ilk gününden 38 olgunun ve yatışın 3. haftasından 26 olgunun tedavi motivasyon anketi puanları değerlendirilmiştir.

Müdahale öncesi uygulanan anket puanları iki grup arasında anlamlı olarak farklılaşmamışken, müdahaleden sonra uygulanan anket puanlarında iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmıştır. Her iki grupta da yatışın ilk günü yapılan tedavi motivasyon anketi puanlarının yatış öncesine göre arttığı, ancak müdahale grubunda daha çok artmış olduğu belirlenmiştir. Yatışın 3. haftasında uygulanan anket puanlarında ise iki grup arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Motivasyonel müdahale yaptığımız grubun motivasyon anket puanının değişimi grup içinde anlamlı bulunmuş, bunun ilk görüşmeyle yatışın 3. haftasında uygulanan anket puanlarından kaynaklandığı belirlenmiştir.

56 Bu bulgular ışığında, yapılan karar dengesi çalışmasının kısa dönemde tedavi motivasyonunu kontrol grubuna kıyasla olumlu yönde arttırdığı ve bu bulgunun literatür bilgisiyle uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.

Çalışmamızda katılımcıların TMA toplam ve alt boyut puanlarının ortalamaları, Evren ve arkadaşlarının alkol kullanım bozukluğu olan yatan hastalarda elde ettikleri ortalama puanlar ile benzerlik göstermektedir(144). Kliniğimiz bağımlılık polikliniği denetimli serbestlik olgularıyla yapılan çalışmanın motivasyon anketi puanları ile karşılaştırdığımızda ise örneklemimizin içsel motivasyon puanlarının bu çalışmadaki olgulara göre daha yüksek, dışsal motivasyon puanlarının ise daha düşük olduğu görülmüştür(122). Tedaviye kendi isteği ile başvuran hasta grubumuz ile adli sebeplerle tedaviye yönlendirilmiş olan hasta grubu arasında böyle bir farklılığın görülmesi beklenen bir durumdur(87).

Gruplar arasında içsel motivasyon puanları açısından anlamlı bir farklılık saptanmamış, her iki grupta da uzun izlemde puanlarda anlamlı bir yükselme olduğu belirlenmiştir. Aynı şekilde kişiler arası yardım arama puanları açısından da gruplar arasında fark bulunmamışken, iki grupta da yatış sonrası anlamlı olarak puanların arttığı bulunmuştur.

Yatan hastalarda tedavi motivasyon anketi ile yapılmış daha önceki bir çalışmada, madde kullanım bozukluğu tanısıyla izlenen hastalara tedavi öncesi ve tedavi sonrası tedavi motivasyon anketi uygulanmıştır. Bulgularımızı destekler şekilde, tedavi sonrası anketin içsel motivasyon ve kişiler arası yardım arama puanlarının yatış öncesine göre anlamlı düzeyde arttığı saptanmıştır(197). Bu bulgu, servis ortamının kişiler arası yardım arama motivasyonunu ve içsel motivasyonu arttıracak şekilde etki ettiği şeklinde yorumlanabilir.

Gruplar arasında dışsal motivasyon puanları arasında anlamlı bir farklılık saptanmamış olup puanların grup içindeki değişiminin de anlamlı olmadığı bulunmuştur.

Daha önce alkol ve madde kullanım bozukluğu nedeniyle tedavi başvurusunda bulunan olgularda yapılmış bir çalışmada, olgulara 2 haftalık standart tedavi rejimi öncesi ve sonrasında TMA uygulanarak tedaviyle skorlarda değişiklik olup olmadığı ölçülmek istenmiştir. Tedaviyle yalnızca dışsal motivasyon puanlarının düştüğü gösterilmiştir(198). Çalışmamızda da ilgili çalışmayla benzer şekilde her iki grupta da tedaviyle yalnızca dışsal motivasyon puanlarında azalma (istatistiksel olarak anlamlı olmasa da) izlenmiştir. Bu durum, tedavi sürecinde olunduğu için eşlerden, aileden, denetimli serbestlik memurlarından veya arkadaşlardan gelen dış baskıların azalmasına veya bu odaklardan uzaklaşmış olmaya bağlı olabilir.

57 Çalışmamızda tedaviye güven ile ilgili puanların her iki grupta da yatış sonrasında yükseldiği, müdahale grubundaki değişimin ise anlamlı olduğu sonucu çıkarılmıştır. Literatürde motivasyonel görüşme uygulamalarının tedavi motivasyonunu arttırdığı yönünde bulgular mevcuttur ancak bunu tedaviye güven puanlarını arttırarak sağladığı yönünde bir veri, bildiğimiz kadarıyla, yoktur. Yapılan motivasyonel görüşme uygulamalarının teröpatik ilişkiyi arttırdığı, kişinin tedaviye olan güvenini güçlendirdiği ve ardından yapılacak teröpatik müdahalelerin gücünü arttırdığını mevcut bulgularımızla söylemek mümkündür. Tedaviyi yarım bırakan olguların anket puanlarının hesaplanamamış olmasının bir handikap olduğu ve daha geniş örneklemle yapılacak çalışmalarla bu bulgunun desteklenmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir.

Gruplarımız arasında müdahale öncesinde ölçek puanları açısından istatistiksel anlamda herhangi bir farklılık gözlenmemiş olsa da müdahale grubunun tedavi motivasyon anketi toplam puanı, içsel motivasyon ve tedaviye güven alt boyut puanlarının kontrol grubuna kıyasla daha yüksek olduğu, bunun da müdahale grubumuzun sonuçlarını etkilemiş olabileceğini ifade etmemiz gerekir. Örneklem genişletildiğinde bu açıdan anlamlı farklılık olabileceğini düşündüğümüzde, yatış öncesi motivasyon yüksekliğinin tedavi sürecindeki motivasyonu ve tedavi uyumunu müdahalemizden bağımsız olarak etkilemiş olmasının mümkün olduğunu söyleyebiliriz.

Örneklemimize yatışlarının 3. haftasında servis sorumlu hemşiresi tarafından Psikiyatri Kliniğinde Yatan Hastalar için Hemşire Gözlem Ölçeğinin İş Birliği alt boyutu uygulanmıştır. Yatışlarını 3. haftaya kadar sürdürememiş olan olgulara bu ölçeğin doldurulamamış olması sebebiyle yalnızca 28 olgunun ölçek puanları değerlendirmeye alınmıştır. İş birliği alt boyutunda toplam puan arttıkça iş birliği davranışlarının olumlu yönde değişim gösterdiği şeklinde değerlendirme yapılmıştır.

İstatistiksel değerlendirmeler yapıldığında, müdahale grubunun iş birliği ölçek puanlarının kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu bulunmuştur.

Bu veriyi değerlendirirken, müdahale grubunun servis içi iş birliğinin yüksek olmasına yol açabilecek diğer değişkenlerin varlığı hesaba katılmalıdır. İstatistiksel anlamlılık sağlanamamış olsa da müdahale grubunun yaş ortalaması, iş sahibi olma yüzdesi, eğitim seviyesinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Yine müdahale grubunda daha fazla alkol kullanım bozukluğu tanılı olgu bulunduğu ve bağımlılık şiddetinin daha yüksek olan olgulardan oluştuğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca kontrol grubunun %25 gibi büyük

58 bir çoğunluğunun DEHB tanılı olgulardan oluşuyor olması, servis içi iş birliğini en çok bozan etkenlerden birinin dürtüsellik olduğu ile ilgili literatür verileri göz önünde bulundurulduğunda klinik açıdan önemli olup bu olguların tedaviyi terk etme oranlarını yükseltmiş olabilir(199). Uygulanan karar dengesi çalışmasının iş birliği davranışı üzerine olan etkisinden kesin olarak söz edebilmek, bahsedilen faktörlerin varlığında mümkün olmamaktadır. Örneklem büyüklüğünün arttırıldığı yeni çalışmalarla bu bulgunun desteklenmesi gerekmektedir.

Benzer Belgeler