• Sonuç bulunamadı

Örgütsel Sessizliğin ĠĢgörenlerin Algı, Tutum ve DavranıĢları

1. Bölüm

2.2 Örgütsel Sessizlik Kavramına Genel Bir BakıĢ

2.2.6 Örgütsel Sessizliğin Sonuçları

2.2.6.1 Örgütsel Sessizliğin ĠĢgörenlerin Algı, Tutum ve DavranıĢları

2.2.6.1.1 ĠĢgörenlerin kendilerini değersiz hissetmeleri

ĠĢgörenler konuĢamadıklarında ya da konuĢup amirleri tarafından kendilerine önem verilmediğinde değersiz olduklarını düĢünürler. Eğer iĢgörenler örgütün kendilerine değer vermediğini hissederse onlar da örgüte daha az değer verecek ve daha az güveneceklerdir. Örgüte bağlılık ve güvenin azalması ise, iĢgörenlerde daha düĢük motivasyona ve tatmine yol açacak psikolojik çekilme ya da örgütten ayrılmaya neden olabilecektir (Durak, 2012:76).

ÇalıĢanlar örgütsel aksaklıklarla ilgili fikirlerinden bahsettiklerinde açık veya gizli bir biçimde ceza alacaklarına inandıkları için örgütün geliĢmesi yönünde fikir beyan etmekten kaçınıp sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Böylece çalıĢanlar örgüt üzerinde hiçbir katkı sağlayamamakta ve örgütün geliĢimine engel olmaktadırlar. Örgütün sorunlarından açıkça bahsedememek kiĢiyi de olumsuz yönde etkilemektedir. ĠĢgörenlerin iĢyeriyle ilgili sorun ve endiĢelerini açıkça konuĢmakta güçsüz olduğunu hissetmesi; örgüte bağlılık, aidiyet, güven, takdir ve destek duygusunda azalma, iĢ doyumu sağlayamama, iĢten ayrılma isteği gibi sonuçların yanı sıra acizlik duygusu yaĢamasına neden olabilir. ĠĢgörenler, kendilerini değersiz hissedebilirler (Çakıcı, 2010:35-37).

2.2.6.1.2 ĠĢgörenlerin çevrelerini kontrol etme eksikliği

ĠĢgörenler fikir ve düĢüncelerini açıklayarak çevreleri üzerinde kontrol duygusu elde ederler. Kendilerine konuĢma fırsatı verilmediği zaman ise iĢgörenlerin kontrol ihtiyaçları karĢılanmamıĢ olur ve bu durumda kendilerini yaptıkları iĢleri ve çevrelerini etkileme konusunda güçsüz hissederler (Ehtiyar ve Yanardağ, 2008:58). ĠĢgörenlerin kontrol eksikliği hissetmeleri birkaç zararlı etkiye neden olmaktadır. Motivasyonun azalması, tatminsizlik, strese bağlı rahatsızlıklar, fiziki ve psikolojik geri çekilme vb. gibi. ĠĢgörenler konuĢma ya da diğer olumlu araçlarla kontrolü sağlayamadıklarını

düĢündüklerinde örgüt için zararlı olan bir takım yollarla kontrollerini göstermeye çalıĢacaklardır. ĠĢgörenlerin ilgili bilgiyi diğerlerinden esirgemesi ve konuĢmaması stresin artmasına yol açmaktadır. Buna karĢın konuĢmama belirli Ģartlar altında ve bazı durumlarda akıllıca ve stratejik en iyi karar olabilmektedir (Brinsfield ve diğ., 2009:27).

2.2.6.1.3 ĠĢgörenlerin biliĢsel uyumsuzluk yaĢamaları

Ġnsan davranıĢını yönlendiren hareket ettirici güçler ve engelleyen güçler bulunmaktadır. Bu iki güç aynı anda yaĢanırsa kiĢinin içinde bulunduğu çeliĢki, davranıĢını istenmeyen yönde etkileyecektir. Bu durum örgütsel sessizlik konusu ile iliĢkilendirildiğinde; kiĢi konuĢmak istese bile bilerek ve isteyerek kendini korumak için sessiz kalabilir. Ancak konuĢmadığı veya konuĢamadığı içinde stresli ve sinirli bir ruh haline bürünür. Bu çeliĢki onu rahatsız edecek ve motivasyonunu büyük ölçüde etkileyecektir (Brinsfield, 2009:62).

ĠĢgörenlerin oldukları gibi davranamadıklarında duydukları rahatsızlık biliĢsel uyumsuzluk yaĢamalarına neden olur. ĠĢgören inançları ile davranıĢları arasında çeliĢki yaĢadığında bu ortaya çıkmaktadır. Örgütsel sessizlik biliĢsel uyumsuzluğu derecesinin artmasına neden olmaktadır. Bu uyumsuzluğu azaltamayınca iĢgören endiĢe ve strese kapılacaktır. Bu durumda iĢgören görev yerini ya da iĢyerini değiĢtirmeyi dahi düĢünebilir. Güvendiği arkadaĢları ile dertleĢmek uyumsuzluk hissini azaltmakta yardımcı olacak fakat yok etmeyecektir (Çakıcı, 2010:36).

Örgütte iĢgören iĢle ilgili tatminsizliklerini ya iĢten ayrılarak ya da örgüt içinde konuĢarak gidermeye çalıĢırlar. ĠĢ bulma imkânı kısıtlı ise iĢgören iĢten ayrılmayıp örgüt içinde üç yol izleyerek tatminsizliklerinden kurtulmaya çalıĢırlar. Birinci yolda, durumun farkında olmaz ve hali hazırdaki konuĢmaları düĢünmezler. Ġkincisinde durumun iyi olmasını bekler ve sessiz kalırlar. Üçüncüsünde ise değiĢim ve düzenlemelerle ilgili konuĢurlar. ĠĢgörenin iĢyerinde konuĢtuğu zaman olumsuz biri olarak algılanması söz konusu olabilecektir. ĠĢgören diğerleri tarafından olumsuz biri olarak algılandığı zaman, güven kaybı, baĢkalarıyla iĢbirliği yapma zorluğu, sosyal bağların zayıflaması terfisinin olumsuz etkilenmesi gibi bir takım sonuçlarla karĢılaĢabilmektedir (Milliken, Morrison ve Hewlin, 2003:1471).

Morrison ve Milliken (2003:1459-1465) tarafından yapılan çalıĢmada 40 iĢgörenden 34 tanesi diğer bir ifadeyle %85‟i konunun önemini bilmelerine rağmen “en az bir defa” konuyu patronlarına taĢıyamadıklarını belirtmiĢlerdir. Herkes bir problem olduğunu bilmekte fakat konuĢmamaktadır. Çoğu insan sessiz kalmayı tercih etmektedir. Yine bu araĢtırmaya göre iĢgörenler konuĢsalar dahi herhangi bir farklılık olmayacağını düĢünmektedirler.

AĢağıdaki Ģemada gösterildiği üzere örgütsel sessizliğin olması iĢgören üzerinde bazı olumsuz etkilere neden olacaktır.

ġekil 3: Örgütsel Sessizliğin Etkileri Kaynak: Morrison, Milliken, 2000:718.

Bireylerin ne zaman konuĢmayı veya ne zaman sessiz kalmayı tercih ettikleri incelenmeye değer önemli bir konudur. Bireyler özellikle konuĢtuklarında diğerleri

Örgütsel değiĢim sürecinde daha az etkinlik Örgütsel

Sessizlik

Farklı bilgi girdi bilgisi eksikliği

Fikir ve seçeneklerle ilgili eleĢtiri eksikliği

Olumsuz içsel geri besleme eksikliği

ĠĢgörenlerin kendilerine değer verilmediği duygusu

ĠĢgörenlerin kontrol yoksunluğu algısı

ĠĢgörenlerin biliĢsel uyumsuzluğu Genel olana göre

demografik farklılıklar

*Örgütteki çeĢitlilik düzeyi

*Çevresel değiĢim hızı

Örgütsel karar almada düĢük etkinlik Hataları tespit ve düzeltme güçlüğü * DüĢük bağlılık * DüĢük güven * DüĢük içsel motivasyon * DüĢük tatmin * Geri çekilme * Personel devir oranı

Sabotaj/aykırılık

tarafından destekleneceğine inandıkları zaman konuĢmayı tercih etmektedirler. Aksi durumda ise büyük olasılıkla konuĢmayacaklardır. Sessizlik sarmalı teorisi kamuoyu ile ilgili alanda geliĢtirilmiĢ olup bu teoriye göre insanlar, azınlıkta olana kıyasla çevrelerinde baskın olan çoğunluğun fikirlerini belirlemek için çevrelerini gözden geçirirler (Bowen ve Blackmon, 2003:1394). Özellikle bu durumun sivil toplum olma olgusunu gerçekleĢtirememiĢ az geliĢmiĢ ülkelerde görülme olasılığı daha yüksektir. Bu durumun örgütteki karĢılığı ise, iĢgörenler birlikte çalıĢtıkları insanlar tarafından desteklenmedikçe konuĢmayacaklar ve daha çok sessizliği tercih edeceklerdir. Dolayısıyla iĢgörenlerin konuĢmaları ya da sessiz kalmaları arasındaki tercihlerinin büyük ölçüde grubun düĢünce iklimi tarafından belirlendiği söylenebilir (Durak, 2012:82). Birey kendi bilgisine, algısına ve ihtiyacına göre konuĢmaktan çok baĢkalarının ve kamuoyunun referansına göre konuĢup konuĢmamaya yönelmektedir. Bu durumda yaygın kamuoyu fikri bireyleri izolasyon korkusu aracılığı ile kontrol etmektedir. Bireyler bu kamuoyu izolasyonundan sakınmak ve tek baĢlarına kalmamak için kamuoyu fikrine paralel bir biçimde hareket etmeye çalıĢırlar (Bowen ve Blackmon, 2003:1396-1397).

Bireyin kamuoyu gibi, dıĢ çevre unsurlarını dikkate alarak davranıĢta bulunması, bireyin olgunlaĢamadığının göstergelerinden birisidir. Chris Argyris‟in olgunlaĢma modelinde de olduğu gibi olgun olmayan insanların davranıĢ özelliklerinden birisi de kendisini diğerlerine bağımlı hissetmesidir. Yani kendi ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda davranıĢ göstermekten ziyade, baĢkalarının istek ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak davranıĢta bulunmasıdır. Cüceloğlu bu tür kiĢiliği “bağlaĢık kiĢilik" olarak isimlendirmektedir. BağlaĢık kiĢilik kendi baĢına var olamayan, psikolojik yönden sürekli baĢkalarına bağlanmıĢ kiĢiliktir. BağlaĢık kiĢiliğe sahip olanlar mutluluklarını ve değerlerini, iliĢki içinde oldukları kiĢilerin gözünde, sözünde ve davranıĢında ararlar ve kendi algılamalarından ziyade baĢkalarının algılamalarına bağlanmıĢlardır. Daha çok otoriter bir kültürde yetiĢen bu kiĢilerin kendilerine özgü kiĢisel özellikleri yoktur. Bu kiĢiler kendilerine özgü bir yaĢam geliĢtirme giriĢimi için gerekli enerjiyi ve cesareti kendilerinde bulamazlar (Cüceloğlu, 2001:253).