• Sonuç bulunamadı

KISALTMALAR LĠSTESĠ

2.4. Temel Eğitim Hakkı

2.4.2. Eğitim Hakkının Boyutları

2.4.2.3. Öğrenme Ortamında Saygı Görme Hakkı

Eğitim hakkının boyutlarından birisi olan öğrenme ortamında saygı görme hakkı, eğitim sistemi içinde her çocuğun kiĢisel onuruna ve evrensel haklarına saygı gösterilmesi hakkı olarak tanımlanmaktadır (UNICEF). Bu hedefe ulaĢılması için Öğrenme ortamında saygı görme hakkının kapsamı, Herkes Ġçin Eğitime Ġnsan Haklarını Temel Alan Bir YaklaĢım (2007) kitabında, kimliğe saygı, katılım haklarına saygı ve gerçeğe ve dürüstlüğe saygı, her tür Ģiddetten arınmıĢlık, dile, dine ve kültüre saygı dahil, insan haklarıyla tutarlı bir biçim ve içerikte sağlanması olarak belirtilmiĢtir.

Öğrenme ortamında çocuk haklarının sağlanması için yerine getirilmesi gerekli görülen yükümlülükler ise; hiçbir ayrım gözetmeden her çocuğa eĢit saygı, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı öğretmek, çocuğun yüksek yararını her durumda ve en baĢta gözetmek, çocuğun geliĢim halindeki yeteneklerine saygı, çocukların görüĢünü bildirme hakkı, ifade, din, vicdan ve toplanma hakkının tanınması, çocukların özel yaĢamlarına saygı, okulda disiplininin çocuğun onuru ve çocuk hakları sözleĢmesinde yer alan diğer bütün haklara uygun biçimde uygulanması, çocukların her tür fiziksel sömürüden, zarar ve istismardan, ihmalden, kötü muameleden ve cinsel sömürü dahil sömürüden korunması olarak ifade edilmiĢtir.

Türkiye‟de yaygın bir gelir dağılımı adaletsizliğinin yanı sıra, bölgeler, cinsiyetler, sosyal sınıflar, yerleĢim birimleri, (kırsal ve kentsel alanlar) arasında, eğitim sürecine katılım ve sürdürme açısından ciddi eĢitsizlikler bulunduğu bilinmektedir. Öte yandan devlet, yasa gereği zorunlu ve parasız olan temel eğitimden bütün

öğrencilerin fırsat ve olanak eĢitliği içinde yararlanmalarını sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla temel eğitim hizmetlerinin ülke gerçeklerine bağlı olarak, bölgesel dengesizlikleri ve eğitim eĢitsizliklerini gidermeye yönelik bir yaklaĢımla planlanması gerekmektedir (Aydın, 2000). 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 4. maddesinde “Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayrımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kiĢiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” denilmektedir. Ancak 2003 yılında Türkiye‟de yedi buçuk milyon insan okuma yazma bilmemektedir. Bu nüfusun altı milyonu kadındır. Bu sayıların çok fazla değiĢmediği söylenebilir. Bu olumsuz tablonun ortadan kaldırılması için kadın eğitimine yönelik iyileĢtirme çalıĢmaları yapılması zorunludur (Ġlhan Tunç, 2009). Türkiye‟de temel eğitim cumhuriyet döneminde yasalarla korunmasına rağmen, nüfusun eğitimi ve özellikle kadın eğitimi istenilen düzeye gelememiĢtir (Yalın ve diğ., 2004). UNICEF‟in (2003) araĢtırmasına göre kız çocuklarının okutulmamasında gelenek ve dini inançlar, kalıplaĢmıĢ cinsiyet rolleri, öğretim programları ve çocuk bakım-eğitiminde yeniden üretilen cinsiyet rolleri, kadının düĢük statüsü, erken evlilikler ve eğitimin toplumda kabul edilen rollerle çeliĢkili görülmesi gibi etkenler rol oynamaktadır. Van ilinde yapılan bir araĢtırmanın sonuçların göre, kız çocuklarının okumama nedenleri ekonomik nedenler, dini inançlar ve erkekleri önde tutan geleneksel anlayıĢ olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sonuç Türkiye geneli ile uyumludur. Geleneksel cinsiyetçi görüĢ ve kız çocuklarının düĢük konumuna yol açan önyargıların ortadan kaldırılması yanında eğitim bilincinin kazandırılması zorunludur (Ġlhan Tunç, 2009). Bu sonuca dayalı olarak veliler eğitim konusunda olumsuz düĢünceye sahip değildirler, ancak kızların ahlak eğitimini daha fazla önemseyen fakat erkekleri daha önemli-değerli kabul eden, dinî ve din dıĢı unsurların iç içe geçtiği geleneksel anlayıĢ yüzünden kız çocuklarının eğitim hakkına engel olmaktadırlar. Kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim görmesinin ailelerin değer yargılarıyla çeliĢtiği bildirilmektedir (Ġlhan Tunç, 2009).

Gömleksiz ve arkadaĢları (2008) tarafından yapılan eğitim sisteminin önemli bir parçasını oluĢturan temel eğitim kademesini bir boyutuyla, çocuk hakları açısından bir kez daha irdelemek ve somut bulgular ortaya çıkarmak amacıyla yapılan bir çalıĢmada bedensel cezanın Türkiye‟de yaygın olarak varlığını sürdürdüğü bulunmuĢtur. Bedensel cezanın yanı sıra öğrencileri aĢağılama, hakaret etme,

küfretme vb. davranıĢlarının da oldukça yaygın olduğu söylenebilir incelenen okullarda yapılan törenler sırasında okul disiplini sağlamak amacıyla insan onurunu zedeleyici cezalar uygulandığı gözlenmiĢtir. Alt sosyoekonomik düzeyde bulunan ilköğretim okullarında orta ve orta-üst düzeyde bulunan ilköğretim okullarına göre sözel ve sözel olmayan Ģiddet daha sık kullanılmaktadır (Gömleksiz ve diğ., 2008) Eğitim ortamında saygı görme hakkını garanti altına almanın yollarından birisi de çok kültürlü eğitim ortamlarının hazırlanmasıdır. Çok kültürlü eğitim yaklaĢımı Amerika BirleĢik Devletleri‟nde 1960‟lı yıllarda baĢlayan azınlık hakları hareketleriyle doğmuĢ ve günümüzde öğrencilerin kültürel farklılıklarının dikkate alınarak, eğitimin eĢitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde geliĢtirilmesini benimsemiĢtir (Açıkalın, 2010). Çok kültürlü eğitim açısından belli baĢlı alanlardan birisi dini inanıĢlara saygının geliĢtirilmesidir. AĠHM devletlerin bizzat sağlayıcı ve/veya denetçi olduğu eğitim ve öğretim açısından, ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerini de dikkate alan demokratik, nesnel, sorgulayıcı ve çoğulcu bir eğitimin tesis edilmesinden sorumlu olduğunu ifade etmiĢtir (9 Ekim 2007 tarihli AĠHM kararı, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, sayfa .17, paragraf.52 aktaran Cengiz, 2010). Bundan kasıt devlet okullarında veya devletin denetimindeki özel okullarda verilen eğitimin belirli bir doktrinin veya inancın veya kanaatin çocuğa aĢılanması, telkini anlamına gelmemesidir. Bu yükümlülük sadece müfredatın teorik olarak oluĢturulmasında değil, uygulanması sırasında da dikkate alınmalıdır. Mahkeme, Lautsi/Ġtalya kararında devlet okullarının sınıflarında zorunlu olarak bulunan haç iĢaretinin bazı ebeveynlerin felsefi kanaatleri ve dini eğilimleri ile örtüĢmemesi ve bu nedenle de kaldırılması gerektiği yakınmasını konu alan baĢvuruda öncelikle konuyla ilgili bir takım genel ilkelere atıfta bulunmuĢtur Mahkeme, netice olarak Devlet okullarındaki sınıflarda haç bulundurulmasının ebeveynlerin çocuklarının eğitim hakkına bir müdahale teĢkil ettiğini ve böylesi bir durumun, özellikle de eğitim alanında, Devletin yansızlık yükümlülüğü ile bağdaĢmadığını ifade etmektedir (Cengiz, 2010).

Çok kültürlü eğitimin savunucuları, bir ülkedeki eğitim sisteminin o ülkede yaĢayan herkesin bütün azınlıklar veya farklı kültürel kökene sahip insanlarda dahil olmak üzere- ihtiyaçlarına cevap vermesi ve herkese eğitimde fırsat eĢitliği olanağı vermesi gerektiğini belirtmektedir (Açıkalın, 2010). Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi, Ġrfan Temel ve Diğerleri / Türkiye kararında mensubu oldukları üniversiteye Kürt dilinde

de eğitim veren tercihli modüllerin oluĢturulması için baĢvuruda bulunmaları nedeniyle bir ve/veya iki dönem okuldan uzaklaĢtırma cezası verilmiĢ olan öğrencilerin, her ne kadar iĢ bu cezaları sonradan idare mahkemesi tarafından iptal edilmiĢ olsa da, eğitim haklarının ihlal edildiğine karar vermiĢtir. Mahkeme, bu sonuca ulaĢırken öğrencilerin sadece dilekçe de belirtmiĢ oldukları görüĢleri nedeniyle cezalandırılmıĢ olduklarını, kendilerine atfedilen baĢkaca herhangi bir eylem olmadığına dikkat çekmiĢtir (Cengiz, 2010). Benzer Ģekilde Cırık (2008) sosyal bilgiler programı dahil olmak üzere Türkiye‟deki güncel öğretim programlarında çok kültürlü eğitime yeterince ağırlık verilmediğini belirtmektedir. Öncelikle etnik ve kültürel farklılıklar üzerine yoğunlaĢan çok kültürlü eğitim kapsam olarak geniĢleyerek, bir toplumda farklı kabul edilen her kesimin veya grubun sorunlarıyla ilgilenir hale gelmiĢtir. 1970‟li yıllardan baĢlayarak çok kültürlü eğitim sosyal sınıflar, toplumdaki ekonomik ayrımcılıklar, kız çocuklarının ve özürlülerin eğitimde uğradığı ayrımcılılıklar gibi konular üzerine yoğunlaĢmaya baĢlamıĢtır. Günümüzde bu akımın savunucuları toplumda ve eğitimde ayrımcılığa uğrayan hemen her kesimin savunucusu olmuĢ ve bunların eğitim ve diğer alandaki haklarının geniĢlemesi için çalıĢır hale gelmiĢtir (Açıkalın, 2010). Görüldüğü gibi tüm insanlar arasında var olan farkların hiçbir ayrım gözetmen kabul edilmesi ve hiçbir bireyin herhangi bir özelliğinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaması öğrenme ortamında saygı görme hakkının ana çerçevesini oluĢturmaktadır.