• Sonuç bulunamadı

En basit tanımıyla çevre, canlıların içinde yaşadığı ortamdır. Bu ortamı canlı ve cansız varlıklar oluşturur (hava, toprak, su, sıcaklık, ışık, mikroorganizma, bitki hayvan ve insan). Bu nedenle çevre, canlıların yaşayıp gelişmesini sağlayan ve onları sürekli olarak etkileri altında bulunduran fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğüdür (Çepel, 1992: 38). Geniş anlamda çevre, organizmanın fiziksel varlığının dışında bulunan her türlü cansız varlıkları ve olayları içine almaktadır. İnsanın giyindiklerinden başlayarak uzaklara doğru görebildiği, işitebildiği, duyabildiği bütün varlıklar, olaylar, onun çevresini meydana getirir (Başaran, 1974: 25).

Çevrenin en önemli ögesi olan insan, binlerce yıl önce doğal çevresiyle uyum içinde yaşarken, zaman içerisinde çevresiyle bütünlüğünü görmezden gelen gelişmeler sonucu “doğayı egemenlik altına alma” adına çevreyi bir bozulma sürecine doğru hızla sürüklemiştir. Çevre-insan etkileşiminin çevre sorununa dönüşmesinin öncelikle gelişmiş toplumlarda gözlenmesi, çevreye bakışın insan merkezli olmasından kaynaklanmaktadır. Bu noktaya gelinmesinde kuşkusuz insan davranışlarının belirleyicisi olan eğitimin etkisi ve payı büyüktür (Çelikkıran, 2000: 37).

Bireylerin almaları gereken çevre eğitimi konusunda pek çok araştırma yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan araştırmaların, öğrencilerin çevre eğitimi kavramı hakkında bilgi, davranış ve tutumları, ders programlarının incelenmesi ve çevre eğitimi yöntemleri gibi konularda yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak bu konuların yanında öğrencilerin çevre eğitimine yönelik tutumları da öğrencilerin ve dolayısıyla toplumda yaşayan bireylerin bilinçli davranışlar göstermeleri açısından son derece önemlidir (Ekici, 2005: 73).

Braus ve Wood (1993)’a göre çevre eğitimi, özellikle şu beş amaç üzerinde durmaktadır:

Farkındalık: Öğrencilerin çevreye ve onun problemlerine farkındalık ve duyarlılık kazanmalarına, uyarıcıları algılama ve ayırt etme, bu algıları işlemlerden geçirip eleme ve uzun ömürlü kılma ve bu yeni yetenekleri birçok alanda kullanma yeteneklerini geliştirmelerine yardım etmek.

Bilgi: Öğrencilerin çevrenin nasıl çalıştığını, insanların çevreyle nasıl etkileşimde olduklarını, çevre ile ilgili konu ve problemlerin nasıl ortaya çıktığını ve bunların nasıl çözülebileceğiyle ilgili temel bir anlayış kazanmalarına yardım etmek.

Tutum: Öğrencilerin çevreyle ilgili değerler ve duygular kazanmalarına, çevrenin korunması ve geliştirilmesinde yer almaları için güdülenmelerine ve bu konuda kararlı olmalarına yardım etmek.

Beceri: Öğrencilerin çevre problemlerini tanımlamaları ve bunları araştırmaları için gerekli becerileri kazanmalarına ve bu problemlerin çözümüne katkıda bulunmalarına yardım etmek.

Katılım: Çevresel konu ve problemlerin çözümünde, öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerileri kullanarak deneyim kazanmalarını sağlamaktır (Laçin Şimşek, 2004).

Çevresel fen eğitiminde, öğrencilerin çevrelerindeki doğal dünyayı, yani çevreyi, tanımlamak için kullandıkları kurguyu anlamak son derece önemlidir. Öğrencilerin zihnî modelleri daha iyi anlamaları, eğitimcilerin öğrenmeye engel olan olası unsurları tanımlamalarına, müfredatın belirlenmesi için fikir geliştirmelerine ve öğrencilerin var olan zihnî modelleri oluşturan yapıların belirlemesine yardımcı olur. Etkin bir öğrenim tecrübesi, öğrencilerin kavrayışları ile mevcut bilimsel anlayışın tutarlı şekilde birleştirilmesini gerektirmektedir (Shepardson ve diğerleri, 2007: 328).

Birçok araştırmacı öğrenci anlayışlarının bilgileri yorumlamalarını ne şekilde etkilediğini değerlendirmek üzere, bireysel olarak bir “çevre kavram haritası” hazırlamıştır. Bu kavram haritaları önceleri, çeşitli evrensel ve küresel derecelerde

birbiriyle karşılıklı ilişki içinde bulunan birçok çevresel varlık ve faktörü içine aldıkları için nispeten karmaşık yapılardı. Ancak yazarlar karşılıklı tartışmalar neticesinde bazı hususlar üzerinde anlaşmayı başarmış ve kavram haritalarında şu ortak noktaları tespit etmişlerdir:

1. Çevre, insanî (anthropogenic) ve doğal (natural) sistemleri, süreçleri ve olayları içermektedir.

2. Çevrenin farklı parçaları karşılıklı olarak birbirine bağlıdır.

Bu fikir birliğinden yola çıkarak yazarlar daha bütünsel bir fikrî model ortaya koymuşlardır.

Şekil 2. Çevrenin zihinsel modeli (Shepardson ve diğerleri, 2007: 232’den uyarlanmıştır.)

Burada çevre; çevresel sorunlar, problemler ve olayları yaratmak için birbiriyle doğrusal olmayan bir etkileşim içinde olan doğal sistemler, insani sistemler ve süreçlerden oluşmaktadır. Bu kapsamda “doğal sistemler”, çevredeki değişimlerin derecesini etkileyen biyotik ve abiyotik faktörleri içermektedir. “İnsanî sistemler”, davranışları ve insanların çevre ile etkileşimini belirleyen sosyal, kültürel ve politik elementleri oluşturmaktadır. “Süreçler”, doğal ve insani aktivitelerin bir

DOĞAL SİSTEMLER İNSANİ SİSTEMLER SÜREÇLER ÇEVRESEL SORUNLAR, PROBLEMLER VE OLAYLAR ÇEVRE

kombinasyonudur ve doğal olaylar kadar insani aktiviteler üzerinde de etkilidir. Noktalı çizgiler çevrenin dinamik ve değişken yapısını simgeler, çevrenin yapısı da farklı bileşenleri arasındaki ilişki de dinamik ve değişkendir (Shepardson ve diğerleri, 2007: 332-333). İnsan, çevrenin en önemli ögesi olarak hem çevresini etkilemekte hem de çevresinden etkilenmektedir. Kuşkusuz bu etkileşim insanın mutluluğuna, dolayısıyla çevresel değerlerin devamlılığına hizmet edecek biçimde olursa, dünyamızın geleceği daha aydınlık olacaktır. Bunun için en önemli konu, insanın çevresini, çevresiyle etkileşimini daha iyi anlamaya yardım edici, çevreye yönelik bilgi, tutum ve davranışlarını çağdaş bir anlayışla işleyen eğitime öncelik vermektir. Bu anlamda çevre için eğitim, çevre sorunlarının önlenmesi ve çözümünde başta gelen bir çözüm yoludur (Çelikkıran, 2000: 39).

2.3.1. Çevre Etiği

Genel olarak çevre etiği, insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlaki ilişkilerin sistemli olarak incelenmesidir. Çevre etiği, ahlak kurallarının insanların doğal dünya karşısındaki davranışlarını yönettiğini ve yönetmesi gerektiğini varsayar. O halde, bir çevre etiği kuramı, bu kuralların neler olduğunu, insanların kimlere ve nelere karşı sorumlulukları bulunduğunu açıklamak ve bu sorumlulukların neden haklı olduğunu göstermek zorundadır (Des Jardins, 2006: 46).

Çevre sorunlarının boyutlarının genişlemesi ve yaşamı tehdit edici düzeye ulaşmasıyla bu sorunların üzerine daha fazla varılmaya ve sorunları önleyici çözümler aranmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda çevre-ahlak ilişkisi ortaya çıkmıştır (Özdemir, 1992’ten aktaran: Yağanak, 2002: 55).

Çevre ile ilgili etik sorunları tartışan bilim adamları merkeze aldıkları şey ile dayandıkları görüşlere göre farklı gruplar oluşturmaktadırlar. Kimileri insanı çevre sorunlarının merkezine alarak ya da onların insanı merkeze aldıklarını düşünerek “insan merkezci çevre etikleri” içinde sayarken, kimileri de canlı varlığı ya da ekosistemi merkeze aldıkları için ya da öyle gördükleri için “canlı merkezci ya da çevre merkezci etik görüşleri” arasında saymaktadır (Tepe, 1999: 42).

İnsan Merkezci Etik

İnsan merkezci etik sistemleri, sadece insanları özsel değere sahip varlıklar olarak görür. Bu değere niçin sahip olduklarının açıklaması olarak insanların sorumsuzluk duygusuna sahip olmaları, amaçlı olmaları, bir çıkara sahip olmaları veya acı ve haz duyma yeteneğine sahip olmaları gösterilir. Bu niteliklere sahip olmayan varlıklar ise insanların ihtiyaçlarını karşılamak için birer araç olarak görülür ve onlara sadece araçsal değer atfedilir (Ünder, 1996: 162).

Çevre Merkezcilik

Çevre merkezciler hemen daima insan olmayan varlıklar (bitkiler, hayvanlar)

ve onların yaşadıkları habitatlarla, başka deyişle insanın sosyal ve kültürel çevresi ile değil, doğal çevresi ile ilgilenirler (Ülgen, 1996: 7).

Hayvan Merkezcilik

Hayvan merkezcilik, doğadaki varlıklar arasında bazı hayvanları korumaya değer görür. Öğreti, ahlaksal özürlüler sınıfını, hayvanların bir kısmını kapsayacak şekilde genişletir. Bu sınıfa giren hayvanlara karşı insanın kullanıcı ve kıyıcı tutumunu sınırlamak, hayvanları salt araç statüsünden kurtarmak için, onların özsel değer sahibi ya da taşıyıcısı olduklarını ileri sürer. Öğretiye göre, söz konusu hayvanlar bu özsel değere dolayısıyla bazı doğal ya da ahlaksal haklara sahiptir. Başka bir deyişle, geleneksel hak kavramı, hayvanları da ahlaksal veya hukuksal hakka sahip kılacak biçimde yorumlanır (Ülgen, 1996: 164).

Çevre eğitiminde insan merkezli anlayış, bireylere verilmeye çalışılan çevre eğitimine ilişkin kazanımların tamamen ya da kısmen insanı merkeze alan bir şekilde verilmesidir. Başka bir anlatımla, doğanın ve doğada bulunan her şeyin, insanın yararı ölçüsünde değer kazandığı düşüncesini temel alan, insanın yararına olan her şeyin korunması gerektiği fikrini savunan anlayıştır. Çevre merkezli anlayış ise, doğada insan dışında yaşayan diğer canlıların da insan kadar yaşam hakkının olduğunu, doğanın dengesini korumanın sadece insan değil, tüm canlılar için gerektiğini savunan anlayıştır (Laçin Şimşek, 2004:134-135).