• Sonuç bulunamadı

Anadolu çiniciliğinin önemli merkezlerinden biri olan Konya’da çalışmalarını sürdüren çiniciler, zamanla çinicilik alanında çalışmaların Konya’da daha da yaygınlaşacağını belirtmişlerdir.413

Üretim olarak daha kolay, düşük maliyetli ve ticari amaca yönelik son dönem Kütahya çinilerine benzer sanat değeri az olan çinilerin Konya’da her zaman üretileceği belirtilerek, Selçuklu tarzı çinilerin sektörde Konya ile adını duyurması gerektiği ifade edilmiştir.414

Konya’da ilk kez 1997 senesinde Selçuklu Belediyesi öncülüğünde başlatılan çini çalışmalarının ardından günümüzde Konya’da beş adet çini atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerden iki tanesinin çini kurslarından mezun olan Konya’lı bayanlara aittir ve bayan usta öğreticiler halktan gelen talebin memnun edici olduğunu ve çalışmaların oldukça iyi devam ettiğini vurgulayarak, çinicilikte verilen emeğin karşılığını aldıklarını belirtmişlerdir.415

Sektöründe daha çok yeni olmasına rağmen yakın zamanda Konya’da Selçuklu geleneğini yeniden yaşatacak çinicilerin yetişeceği umut edilmektedir.

412 21.09.2001 tarihinde Nimet Çelik, 23.08. 2002 tarihinde Veli Tuna, 17.06.2004 tarihinde Elif Özkan, 20.06.2004 tarihinde M. Şakir Arıtan ve 16.05.2004 tarihinde Erdoğan Uslu ile yapılan kişisel görüşmeden. 413 16.05.2004 tarihinde Erdoğan Uslu ile yapılan kişisel görüşmeden.

414 20.06.2004 tarihinde M. Şakir Arıtan ile yapılan kişisel görüşmeden. 415 17.06.2004 tarihinde Elif Özkan ile yapılan kişisel görüşmeden.

2. 2. 2. Çömlekçilik

2. 2. 2. 1. Çömlekçiliğin Tanımı ve Tarihçesi

Doğadan elde edilen en zengin hammadde olan toprak, tarih içinde insanlar tarafından sürekli kullanılan hammaddelerden biridir. Kolay şekillendirilmesi, kuruyunca şeklini muhafaza etmesi gibi özelliklerinden ötürü, topraktan çanak-çömlek yapımına Neolitik çağdan itibaren devam edilmiştir.

Bazı tarihi bilgilere göre, “ilk dönemlerde çamura kadınların şekil verdiği ve çömlekçiliğin kadınlara özgü bir iş olduğu bilinmektedir. Neolitik çağda erkekler, mağara yıllarından gelen alışkanlıkla avcılık ve toplayıcılık görevlerini sürdürürken, tüm tarımsal üretim kadınlar tarafından yapılmaktaydı.”416 “Bu şekilde kadınlara özgü bir el sanatı olarak gelişen çömlekçilik, Ön Asya, Güney ve Orta Avrupa’da da gelişim göstermiştir.”417

Genel olarak dünyada çömlekçilik tarihine bakıldığında belli bir üslûp ve teknik geliştirmiş ülke ve kültürlerin; “erken dönemde Mezopotamya, Pers, Suriye, Anadolu, Mısır, Girit, İndus vadisi, Miken kültürü, Etrusk kültürü, Yunanistan, Çin, Japonya, Kore, İspanya, İngiltere ve Amerika” 418 gibi oldukça geniş bir coğrafyada gelişim gösterdiği görülmektedir.

Neolitik çağın en önemli buluşu olan ilkel çömlekçilikte ilk çömlekçi tezgahının419 keşfi de, insanlık tarihinin en önemli keşifleri arasında kabul edilmiştir. Çarklı çömlekçiliğin tarihi geçmişine bakıldığında, “MÖ. 3000 yıllarında Kuzey Mezopotamya’dan tüm Mezopotamya’ya, Batı Hindistan’a, Suriye’ye, Mısır’a ve Ön Asya’ya yayıldığı, Anadolu’da ise ilk kez MÖ. 3000-2000 yıllarında Kayseri dolaylarında, Alişar’da, Boğazköy’de ve Truva’da kullanıldığı arkeolojik kazılardan elde edilen bilgiler arasındadır.” 420 Bu şekilde Anadolu’ya giren çömlekçi çarkı, toprak kapların madeni kaplarla rekabetinde etkili olmuş ve seramiğin sürekliliğini sağlamıştır.

416 Güner, G., Anadolu’da Yaşamakta Olan İlkel Çömlekçilik, İstanbul, 1988, s. 10. 417 Güner, G., A.g.e., s. 9.

418 Türedi, Özen, A., Geleneksel Çömlek Sanatı, Eskişehir, 2001, s. 4.

419Kilden veya tahtadan yapılan plakaların sabit bir yere oturtulmasından oluşan ilk çömlekçi tezgahı, işi yapan kişinin çamur etrafında dönerek ya da ara sıra plakaları döndürerek elle veya bant halindeki çamurlarla biçimlendirme yapması ile çalışıyordu. Bu şekildeki ilkel çarkın form olarak araba tekerleği ile aynı olması, yıllardan beri gerek arkeologlarca, gerekse antropologlarca süregelen “tekerlek seramik çarkından mı keşfedildi, çark mı tekerlekten keşfedildi” tartışmasını doğurmuştur. İlkel çömlekçi çarkının ne zaman ve nasıl ve kimler tarafından bulunduğu da kesinlik kazanmamakla beraber; “Çinliler bu buluşu MÖ. 3000 yılında yaşayan hakanları Huang-Ti’ye, Eski Yunanlılar Kreatalı Tolas’a, Korint’li Hypervios’a ya da Atina’lı Koroibas’a bağlarlar. Anadolu’da ise bu konu ile ilgili yazılı belge bulunmamakla birlikte, çömlekçilikle uğraşan kişi kadınsa bu sanatın pirinin Hz. Fatma, erkekse Hz. Ali olduğuna inanılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Timur, M., “Anadolu’da Seramiğin Doğuşu”, Antika, Sayı:29, İstanbul, 1987, s. 8; Güner, G., Anadolu’da Yaşamakta Olan İlkel Çömlekçilik, İstanbul, 1988, s. 8.

2. 2. 2. 2. Türk Kültürü ve El Sanatları İçinde Çömlekçilik

Toprağın insan yaşamına girmesi ile ilk çağlardan günümüze kadar geçen süre içinde kille şekillenen toprak kaplar; “gerek biçimleri gerekse süslemeleri ile ait oldukları toplumların duyarlılığını, kültürel birikimlerini, dinsel inançlarını, toplum içi ilişkilerini ve yaşamlarını yansıtan bir sanat objesi” 421 haline dönüşmüştür.

Anadolu’da yaşayan tarih öncesi uygarlıkların yaşam öykülerine bakıldığında, ilkel çömlekçiliğin tarıma bağlı olarak gelişen bir el sanatı olduğu görülmektedir. Konya Çatalhöyük, Burdur Hacılar422, Çorum Alacahöyük, Diyarbakır Çayönü, Karaman Canhasan, Denizli Beycesultan, Ankara Karaoğlan, Çanakkale Troya kazılarından elde edilen toprak kap, kacaklarda görülen form ve süsleme özelliklerine göre çömlekçiliğin sadece ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir el sanatı olarak gelişim göstermediğini, üretilen ürünlerin birer sanat değeri taşıdığını ortaya çıkartmaktadır.

İslâmlıktan önceki Türk sanatında, “Asya’da egemen olan ilk Türkler’de “seramik sanatının - Çin’de olduğu gibi- madeni kaplardan ilham alınarak geliştiği” görüşü, çanakların sıcak maden fırınında pişirilmesinden ve şekillerinden anlaşılmaktadır. Bu seramik ürünlerinin şekilleri, süslemeleri, yapımında kullanılan teknik ve alet isimlerinde, Çin’in kuzey batısındaki Çinli olmayan ve aralarında Türklerin atalarının da bulunduğu kavimlerle Türkler arasındaki kültür bağlarından dolayı büyük benzerlikler bulunmaktadır.”423

Ancak İslâmlıktan önceki Türk devletlerinde toprak işlerinin bir el sanatı olarak fazla gelişmediği görülmektedir. Atlı kültüre bağlı olarak küçük ve taşınması kolay ve dayanıklı ağaç, metal ve hayvansal lif malzemeli dayanıklı eşyaların tercih edildiği Hun, Göktürk ve Uygur’larda toprak malzemeli kullanım eşyalarının fazlaca üretilmediği bilinmektedir.

12. ve 13. yüzyıl Anadolu Türk-İslâm seramiği alanındaki bilgiler, özellikle Selçuklu Dönemi buluntularının kazılar sonucu giderek çoğalması ile gelişmektedir. Söz konusu buluntular özellikle, “12.-13. yüzyıl Selçuklu, Güneydoğu Anadolu’da ise Selçuklu yanı sıra Artuklu, Eyyûbi, Zengi, Suriye Atabekleri, Fatımî ve Abbasi devirlerine aittir. Anadolu dışında 9.-13. yüzyıllarda İslâm mimarisinde çok kısıtlı uygulama bulan çini, Anadolu Selçuklu yapılarının önemli süsleme malzemesi olurken, çömlekçilik gibi küçük sanatlarda

421 Ayda, D., “Tokat Seramikleri”, 2000’li Yıllarda Türkiye’de Geleneksel Türk El Sanatlarının Tarımsal ve Ekonomik Boyutu Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999, s. 51.

422 Çatalhöyük ve Hacılar’da ortaya çıkarılan toprak eserler çok başarılı olup, insanlığın seramik konusunda ortaya koyduğu ilk sanat yaratılarıdır. Çok renkli olan bu kaplar biçim ve desenleri yönünden göz alıcıdırlar. Özellikle çekik badem gözlü insanları tasvir eden heykelcikler eşsiz güzelliktedir. Ayrıntılı bilgi için bkz., Akurgal, E., Anadolu Kültür Tarihi, Ankara, 1997, s. 8.

423 Esin, E., “Tarih Öncesinden Miladi On Üçüncü Asra Kadar İç Asya’da Türk Çiniciliği”, II. Ulusal El Sanatları Sempozyumu, İzmir, 1982, s. 86-87.

kısıtlı parçaların bulunması ilginç bir tezat göstermektedir. Özellikle 9.-13. yüzyıllarda komşu İslâm ülkelerinde görülen zengin çanak, çömlek v.s. işleri dikkate alındığında durum daha da şaşırtıcı olmaktadır. Mısır ve Suriye’nin 11.-13. yüzyıllarda gelişen seramik ekolünün bir uzantısı olan Anadolu seramikleri; kırmızı gevşek topraktan irili ufaklı küpler, testiler, vazolar, kaseler, tabaklar, kandiller, çanaklar, çömlekler ve biblolarla teknik, sır ve desenlendirme bakımından oldukça kaba bir işçilik göstermektedirler.”424

Osmanlılar Döneminde bir halk sanatı olarak devam eden çömlekçilikte, yiyecek-içecek saklama v.b. gibi kullanım amacına yönelik toprak kaplar üretilmiştir. Osmanlılar Dönemindeki çömlekçiliğe dair çok kesin bilgiler bulunmamakla beraber; “tarih, gelenek, görenek, toplumsal yaşam, kurumlar, seyirlik oyunlar gibi konular açısından belgesel nitelik taşıyan sûrnamelerdeki”425 bazı minyatürlerde Osmanlı Dönemindeki çömlekçi resimlerine rastlanılmaktadır.

19.-20. yüzyıl başlarında Anadolu’da çömlekçilik; “Ankara Ayaş, İstanbul Eyüp Sultan”426, “Tokat, Çanakkale, Konya gibi merkezlerde kırmızı toprakla yapılmış; yayık, testi,

küp, güveç, kiremit tabak, baca, çanak v.b gibi günlük kullanım eşyaları ile yeniden canlanmıştır.”427

1972-1977 yılları arasında Güngör Güner tarafından yapılan kapsamlı bir araştırmada, Türkiye’nin 44 ili taranarak, kullanılan tezgah (çark) türleri, pişirim türleri, astar ve sırlama türleri belirlenmiş ve Türkiye’de genellikle kadınların yaptığı bir meslek olan çömlekçiliğin haritası çıkartılmıştır. Bu araştırmanın ardından günümüze kadar geçen zaman içinde ne yazık ki bu şekilde büyük ve kapsamlı araştırmalar yapılmamıştır.

Orta Asya ve Anadolu’daki eski uygarlıklarda çamur ve insan ilişkisi, her yönü ile kutsal ve yüceleştirilmiş bir beraberliğin işareti olmuştur. İnsanın çamurdan yaratılması inancıyla Türkler; çamura karşı tutumlarını gelenek-görenekler, felsefe, sanat ve kutsallıkla

424 Öney, G., “Erken Dönem Anadolu Türk-İslâm Seramiği (12.-13. yüzyıllar)”, Antika, Sayı: 22, İstanbul, 1987, s. 16-17, Ayrıca bkz., Öney, G., Türk Çini Sanatı, İstanbul, 1977, s. 121-137.

425 16. yüzyılın önemli yazmalarından biri olan, III. Murat'ın oğlu Mehmet için yaptırdığı 52 gün süren sünnet düğünü şenliklerini anlatan “sûrname” isimli yazmada, o günün sosyal hayatını ve Osmanlıların ekonomik gücünü gösteren yüzlerce minyatür vardır. Bu minyatürlerden birinde, sünnet törenindeki loncaların geçit resminde çömlekçiler resmedilmiştir. Bu minyatürde; çamur hazırlama, çarkta şekillendirme ve pişirme işlerinin aynı atölye içinde yapıldığı, çamurcu ustası ile çark ustasının ayrı olduğu ve çarktaki ustanın da ayakla çevrilen çarkta şekillendirme yaparak, çift kulplu küp, saksı gibi kullanım amacına yönelik kaplar çalıştığı görülmektedir.Ayrıntılı bilgi için bkz., Arslan, M., Türk Edebiyatında Manzum Surnameler (Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri), Ankara, 1999, s.218-232, 12. 04. 2003, www.hat-tezhip.com / turkish /minyatur /index2.htm-9k, www.40hokkabaz.com /senlikler-alt.htm-7k, 25.06. 2003.

426 Barışta, H.Ö., “Eyüp Sultan Seramikleri”, Dördüncü Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, Ankara, 1999, s. 86-93,317-326; Barışta, H.,.Ö., “İstanbul Eyüp Sultan’da 1996 Yazı Yapılan Kazı ve Yüzey Araştırmalarından Bazı Yeni Bulgular”, Sanatsal Mozaik, Sayı: 14, İstanbul, 1996, s. 20-21.

birleştirerek evlenme, ölüm gibi insan için önemli yaşam olgularında, geleneklerde ve edebiyatta göstermişlerdir. Bunlar:

İnançlarda ve Ölüm Adetlerinde Toprak Kaplar: Türk’lerden önce Anadolu’da

M.Ö. 6000 yıllarının ortalarına tarihlenen ve binlerce yıl saltanat sürecek ana tanrıça kültünün örnekleri olan geyik, arslan, boğa gibi hayvan ve çıplak kadın figürlü toprak kapların kutsal amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. Çatalhöyük, Alacahöyük ve Hacılar kazılarında ortaya çıkan bu ritüel kapların bereketi simgeleyen ana tanrıçaya adak sunarak tapınmak için yapılmış olduğu düşünülmektedir. 428

“Çatalhöyük, Alacahöyük ve Hacılar kazılarında geyik, arslan, boğa gibi hayvan ve çıplak kadın figürlü toprak kapların kutsal amaçlı kullanıldığı ve kadın tanrıça kültü ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 6000 yıllarının ortalarına tarihlenen olup, Anadolu’da binlerce yıl saltanat sürecek ana tanrıça kültünün örnekleridir.

Dini olarak toprak kapların kullanımının oldukça yaygın olduğu bu dönemlerde ölü gömme adetlerinde toprak kaplar “gömü kabı” olarak kullanılmıştır. Anadolu’da yaşayan toplulukların ölülerini “toprak içine, kuyu biçimindeki özel küplere ve taş kaplar içine gömme adeti”429 ve “yakma gömme”430 geleneği de yaygındı. Ayrıca “Batı Anadolu’da Beycesultan kazılarında, mezarlarda toprak kapların ortaya çıkması, ölü gömme geleneklerinde toprak kapların “ölüye armağan olarak sunulması” şeklinde kullanıldığını göstermektedir.”431 Ancak,

428Ana tanrıça daha sonraki çağlarda yaşamdaki yoğun etkinliğini sürdürerek Hititler’de Kubâba, Frikler’de Kibele adını almıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Timur, M., A.g.m., s. 6, Ayrıca bkz.,Akurgal, Ekrem,A.g.e.,s.2-15. 429 Ölüler gömülürken “dirilip tekrar dünyaya geri gelmesi korkusundan” dolayı, M.Ö. 2. binde Anadolu’da % 92 oranı ile en yaygın yatırılış biçimi olan, ölüye göre yapılmış toprak küpe oturur şekilde veya diz çökmüş gibi boynundan, kollardan ve diz kapakları arkasından sıkıca iple bağlanarak gömülme şekli “hoker” ve “yarı hoker” yatırılış uygulanmıştır. Küp mezarların Mezopotamya, İran, Yunanistan, Girit, İtalya ve İspanya’daki durumun aksine Anadolu’da Neolitik çağdan beri kesintisiz ve yoğun biçimde görüldüğüne dikkati çekmiştir. Küp mezarlar genellikle toprağa yatay olarak yerleştirilen tek ve çift küplerden oluşmakta ve mezarların ağız kısımları yassı taşlarla, taş bir blokla veya kerpiçle sıvanarak kapatılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Akyurt, M., M.Ö. 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Ankara, 1998, s. 121-122.

430 Yakma gömme adeti ölen kişinin bedeninin majik olarak temizlendiği inancı ile gerçekleştirilen bir gelenekti. Ölü yakıldıktan sonra kutsal sayılan külleri küçük toprak çömleklere konularak gömülürdü. George Thomson’a göre ise, ölünün yeni bir yaşama başladığı düşüncesi ile, küp mezara anne karnındaki duruşu ile yerleştirilmesi ve yanına eşyalarının bırakılması nasıl bir özel erginleme töreni olarak nitelendiriliyorsa, ölenin yaşamından bir şeyler taşıdığı inancı ile seramiklerin kırılması ve ölüye ait eşyanın yakılması da bu düşünce çerçevesinde değerlendirilebilir. Ayrıntılı bilgi için bkz., Roux, J.-P., Altay Türklerinde Ölüm, İstanbul, 1999; Akyurt, M., M.Ö. 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Ankara, 1998, s. 127; Durdu, B.-Durdu, A., “Geçmişten Günümüze Ölüm Adetleri ve Kemaliye Köyü’nde Ölüm”, Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1997, Ankara, 1998, s. 51-53, Ayrıca bkz., Şenyurt, S. Y., “Hititler Döneminde Öbür Dünya Anlayışı”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 36, Haziran, Ankara, 1997.

431 Ölü giysileri ve zengin hediyeleri ile beraber gömülen insanların mezarlarından çıkan toprak eserler, o dönemde yaşayan halk arasındaki sosyal sınıf ayırımını da gözler önüne sermektedir. Zengin kişilerin mezarları ölçülerine göre pişmiş topraktan yapılmış daire formlu işlenmiş bir küp olup, sonradan tuğlalarla örülmüş kümbetli bir mahzen şeklinde yapılırdı ve mezara toprak vazolar, çanak-çömlekler, eşya ve aletler ve renkli taşlardan, altın ve gümüşten mücevherler bulunmuştur. Fakir insanlar ise, topraktan açılmış bir kovuk içinde gömülü olarak, yanlarında kaba seramikler ve heykelciklerden oluşan ölü hediyeleri ile bulunmuştur. Bu tür dinsel ritüellerde toprak malzemeli kap-kacak ve eşyaların kullanılması geleneğinin en yoğun yaşandığı dönem

“hiçbir nesne ya da malzeme mezar armağanı olarak üretilmemiş, armağanların çeşitliliği günlük hayatta kullanılan malzemelerin zenginliği ile bağlantılı olmuştur.”432

Geçmişte Anadolu’da yaygın olan, “mezarlara hediye bırakmak, ölülere yemek, içki sunmak ve dünya işine yarayan eşyayı beraberinde götürmesini sağlamak adeti” 433 günümüzde de “yurdumuzun bazı yörelerinde halen yaşatılmaktadır.”434

Günümüzde Muğla ili Ortaca ilçesi Kemaliye köyündeki ölü gömme adetleri, animizm inanışına göre Anadolu’daki eski adetlere benzemektedir. Örneğin; “animizm (yaşayan ölü) düşüncesinde bulunan ölüye yemek, içki sunulması adeti, Kemaliye köyünde ölen kişinin hayrı için yapılıp dağıtılan lokmaların bir kısmının mezara bırakılması ile mezarda bir testi ya da kap içinde sürekli su bulundurulması ve kısa bir süre öncesine kadar ölülerin sandık içerisinde gömülmesi adetlerinin eski Anadolu uygarlıklarındaki ölü gömme adetlerinden izler taşıdığını göstermektedir.”435

Evlenme Adetlerinde ve Geleneklerde Toprak Kaplar: Anadolu’da evlenme

adetlerinde özellikle İç Anadolu Bölgesindeki düğünlerin gelin alma merasimlerinde toprak kap kullanımı eskiden beri uygulanan ve kültürümüzün bir parçası haline gelen oldukça yaygın bir gelenektir. “Bu gelenek; birbirlerinden uzak nesnelerin gizli bir sempati ile birbirlerini etkiledikleri prensibini kabul eden “sempatik büyü”, “taklit”–“temas” büyüsü inancı ile iki ayrı şekilde uygulanmaktadır. Geleneklerin uygulanmasında kullanılan objelerin büyüsel güce sahip olduğu düşünülerek, bu objelerle temas veya taklit durumunda onlardaki büyüsel güce sahip olunacağına inanılmaktadır.”436

Örnek olarak; “Kırşehir’de, gelinin evden çıkarılması sırasında arabaya bindirilen geline ayna tutulup, arkasından testi kırılır. Aksaray, Konya, Yozgat, Eskişehir, Kırşehir, Sivas, Ankara, Karaman ve Kayseri’de gelin arabadan indirildikten sonra oğlan evine doğru yürürken, kaynanası veya etrafından birisi gelinini önüne içinde su, para, çerez ve sadece su M.Ö. 2000’li yıllardır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Özgüç, T., Ön Tarihte Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Ankara, 1948, s. 76, 112; Günaltay, Ş., Yakın Şark (Elam ve Mezopotamya), Ankara,1987, s. 227.

432 Mellaart, J., Çatalhöyük Anadolu’da Bir Neolitik Kent, İstanbul, 2003, s. 164.

433 Bu gelenek, animist (yaşayan ölü) inancından ortaya çıkmıştır. Bu geleneğin en büyük göstergesi ölü hediyeleri, ölü yemeği ve içkisidir. Ölen insanların ebediyen dünyadan ayrılmadığı, ruhlarının cenazenin çevresinde, ağaçlarda, bitkilerde ve giderek tüm doğada dolaştığı ve ölümden sonra insan ruhunun ebedi kaldığı “animizm” inancı İslâm öncesi Türk toplumlarında da yaygın olmuştur. Bu inançla“ölünün öbür dünyada fakir düşerek, başkalarına muhtaç kalmamasını temin etmek için, ölen kimsenin eşyalarını, zengin ve kudretli ise, esir ve hizmetkarlarını da gömme” geleneği kişinin öteki dünyaya beraberinde götürdüğü eşyalar ve kişilerle rahat etmesi inancına bağlıdır. Aynı gelenek, Yunan ve Mısır kültüründe de bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Sena, C., İnsan Ruhu Ebedi midir? - Ölümden Sonra Dirilme Problemleri, İstanbul, 1958, Acıpayamlı, O., “İptidailerde Ölü Gömme İle İlgili Bazı Pratikler ve İzahları”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: 20, Sayı:3-4, s.14.

434 Örnek, S., V., Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara, 1979, s. 72-73. 435 Durdu, B.-Durdu, A., A.g.m., s. 93.

436 Santur, E. M., “İç Anadolu’da Gelinin Oğlan Evine Götürülmesi Sırasında Uygulanan Gelenekler Üzerine Bir Atlas Denemesi”, Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1997, Ankara, 1998, s. 177.

bulunan testi atarak kırarlar. Ayrıca Konya ve Niğde’de gelin eve girerken eline su dolu testi verilerek kırdırılır. Bu uygulama Ankara ve Sivas’ta tahta kaşık, Niğde’de de kız evinden getirilen bardağın kırılması şeklinde değişikliğe uğramaktadır. Gelin eşikten geçerken Kırşehir’de elindeki testiyi, Konya’da su dolu bardağı kırıp, evin kapısını tekme ile açar.” 437 Ayrıca “Konya Yükselen’de, gelin eve gelirken kayınvalide ve damat evin damına çıkarak gelini karşılarlar ve gelin eve girmeden önce kayınvalide damdaki küplerden birini gelinin önüne atarak kırar.”438

Bu uygulamalar yapıları gereği “koruyucu, temizleyici, bolluk ve bereket sağlayıcı niteliktedir. Gelin evden çıkartılırken, oğlan evine indirilince ve içeri girerken testi, tahta kaşık, bardak kırılması sembolik olarak kötü huyların yok edilmesi ve evlenmenin tamamlanmasını kolaylaştırmak amacına yöneliktir.”439

“Anadolu’da din, evlenme, ölüm gibi insan yaşamını etkileyen unsurlarda kullanılan ve kutsal anlamlar yüklenen çanak çömlek parçaları bu özelliklerinin yanında; bir ulusun yaşam öykülerinin belirlenmesinde”440 önemli ip uçları taşımaktadır. “Ulusların medeniyet

seviyesini belirlemede de sadece mutfak ve evlerindeki kap-kacaklara bakarak hüküm vermek mümkündür. Çanak-çömlek bakımından bugünkü Anadolu’nun maddi kültürü, eski yerli ve Orta Asya geleneklerine dayanmaktadır. Anadolu’da Sille, Avanos, Mihalıççık, Çanakkale gibi bölgelerde çömlekçi imalathanelerinde kullanılan araç-gereçler ve teknikler bu düşünceyi doğrulamaktadır.”441 Ancak; “İznik, Bursa, Konya, Edirne, Kütahya ve İstanbul’da yapılan sırlı ve çok renkli eserlerin yapım geleneğinin, doğu ülkelerindeki kültür alışverişleri sonucunda Türk sanatına girdiği düşünülmektedir.”442

Türk Halk Edebiyatında Toprak Kaplar: Anadolu’da çeşitli bölge ağızlarında testi,

küp ve çömlek ile ilgili atasözleri, deyimler, maniler, bilmeceler, tekerlemeler, ninniler, halk türküleri ve destanlarda geçmektedir. Örnek olarak::

Atasözlerinde;

“Çömlekçi suyu saksıdan içer. ”443 (kişi yaşayışını sanatı ile sağlar) “Testi kadar kovası olanın, kuyu kadar yeri olur. Niğde”444

437 Santur, E. M., A.g.m., s. 173-176.

438 Barışta, H. Ö., “Düz Damlı Konya Evlerinde Görülen Küp Bacalar”, Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri, 1990, Konya, s. 37.

439 Santur, E. M., A.g.m., s. 179.

440 Seton, L., Türkiye’nin Tarihi, Ankara, 1998, s. 16.

441 Koşay, H. Z., “Türkiye Halkının Maddi Kültürüne Dair Araştırmalar II, Kap-Kaçak”, T.E.D.,Sayı: 2, Ankara, 1957, s. 5.

442 Öz, T., Turkish Ceramics, Ankara, 1957, s. 23.

443 Aksoy, Ö. A., “Çömlek-Küp-Testi”, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1. Atasözleri Sözlüğü, Ankara, 1971, s. 194,311,361,362.

Deyimlerde;

“Küpü yuyup güne dayamak (inat etmek) Samsun”445

“Küplere binmek (sinirlenmek) Küpünü doldurmak (para biriktirmek)”446

Manilerde; Dörtlüklerde;

“Su içerim destiden “Bu testi, vaktiyle benim gibi inler bir âşık imiş,