• Sonuç bulunamadı

Mesleklerindeki olumlu ve olumsuz durumları; “yeni yetişen yok ama sanata dönüş var, gider çok, ancak usta parası çıkıyor”520 şeklinde ifade eden ustalar, mesleklerine olan sıkı bağlılıklarını “ekmeklerini topraktan yediklerini” belirterek göstermektedirler. M. Ali Sanlı usta mesleğe ilk başladığı yıllarda, haftada bir fırın testi çıkardıklarını ve kendi gibi çırak olanların haftalık yevmiye olarak “hak” adındaki ufak boyda bir adet testiye çalıştıklarını ifade etmiştir.521

Çömlekçiliğin emek, sabır ve özveri gerektirdiğini belirten ustalar, geçmişe oranla günümüzde kendileri gibi mesleğe bağlı çırakların bulunmadığını ve çömlekçiliğin geleceğini etkileyen en önemli sorunlardan bir tanesinin çırak yetiştirememe olduğunu vurgulamaktadırlar. Bununla beraber atölyeleri için Belediye’ye her ay kira ödediklerini, elektrikle çalışan çarkların çok masraflı olduğunu ve fırın yakıtı olarak kullanılan odunun da pahalı olduğunu ifade eden ustalar, bu koşulların düzeltilmesinde Belediye’den yardım beklemektedirler.522

519 18.07.2000 tarihinde Mustafa Atal, 14.08.2003 tarihinde Mehmet Özerdem, 13.06.2003 tarihinde Hakkı Karadeniz, 21.07.2003 tarihinde M. Ali Sanlı, 02.05.2003 tarihinde Yaşar Bulut ve İbrahim Önen, 12.04.2004 tarihinde Ali Tıkansak ve Ahmet Atay ile yapılan kişisel görüşmeden.

52021.07.2003 tarihinde M. Ali Sanlı, 18.07.2000 tarihinde Mustafa Atal ve 23.06.2003 tarihinde Mehmet Özerdem ile yapılan kişisel görüşmeden.

521 21.07.2003 tarihinde M. Ali Sanlı ile yapılan kişisel görüşmeden.

522 18.07.2000 tarihinde Mustafa Atal, 14.08.2003 tarihinde Mehmet Özerdem, 13.06.2003 tarihinde Hakkı Karadeniz, 21.07.2003 tarihinde M. Ali Sanlı, 02.05.2003 tarihinde Yaşar Bulut ve İbrahim Önen, 12.04.2004 tarihinde Ali Tıkansak ve Ahmet Atay ile yapılan kişisel görüşmeden.

2. 3. TAŞ İŞLERİ

2. 3. 1. Kaba Taşçılık ve Mermercilik

2. 3. 1. 1. Taşçılığın Tanımı ve Tarihçesi

Geçmişten günümüze taş; insanın günlük yaşamında barınma, yiyecek, korunma gibi ihtiyaçları karşılamada ve sosyal yaşamdaki sanat, gelenek ve din gibi olgularda yer alan önemli yardımcı hammaddelerden biri olmuştur.

Taş işlemeciliği-taşçılık; tarihi dönemlere adını vermiş ve en ilkel hali ile “Yontma Taş Çağı’nda başlamıştır. Bu süreç insanların zamanla çevrelerinde bulunan farklı türdeki taşlardan, hayvanların boynuz, diş ve kemiklerinden faydalanmayı öğrenmesi ile Cilâlı Taş Çağı olarak taş teknolojisinin”523 sanatsal gelişimi ile devam etmiştir. Özellikle kadın takı

eşyaları, dinsel heykelcikler, mühürler ve çeşitli kesici aletler yapılmaya başlanmış ve dünyanın en eski kentlerinden olan Hacılar ve Çatalhöyük’te bu konuda Ön Asya’nın önemli belgeleri kabul edilen değerli veriler ortaya çıkmıştır.

Bu bilgilerin sonucunda Çatalhöyüğün taş endüstrisi; Neolitik Yontma Taş ve Cilâlı Taş endüstrisinin doruk noktası olarak, uçsuz bucaksız bir geçmişi ortaya koymaktadır. 524

Bu şekilde Anadolu’da tarih öncesi uygarlıklarla başlayan ve Anadolu uygarlıkları ile devam eden zengin taş endüstrisi ve ticareti oluşmuştur. Daha sonraki dönemlerde “Anadolu’da büyük bir yapı faaliyeti gösteren Selçuklularla;”525 taş işçiliğinin bir yandan “geleneksel biçim ve fonksiyonları korunurken, bir yandan da mimari taş işlemeciliğinde yeni kullanım alanları ve uygulamalar ortaya çıkmıştır.” 526

“Selçuklular taşı Anadolu’da; bol bulunan bir malzeme olduğu için değil, sanat amaçlarına ve âbidevi karakterdeki eserlerine en uygun malzeme olduğu için seçmişlerdir.527

523 Savaşçın, Y., “Anadolu’da Taş ve El Sanatları”, Dokuz Eylül Üniversitesi II. Ulusal El Sanatları Sempozyumu, 18-20 Kasım 1982, İzmir, s. 241.

524 Mellaart, J., Çatalhöyük Anadolu’da Bir Neolitik Kent, İstanbul, 2003, s. 167.

525 Öney, G., Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, Ankara, 1978, s. 12, Ögel, S., Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Ankara, 1966, s. 3; Ayrıntılı bilgi için bkz., Ögel, S., Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Ankara, 1966; Kuban, D., Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul, 2002, s.71-88; Kuban, D., Divriği Mucizesi/Selçuklular Çağında İslam Bezeme Sanatı Üzerine Bir Deneme, İstanbul, 2001.

526 Savaşçın, Y., A.g.e., s. 244.

527 Ögel, S., Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Ankara, 1966, s. 3; Ayrıntılı bilgi için bkz., Kuban, D., Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul, 2002, s.71-88;

Mimari yapılarda ana malzeme olarak taş kullanmışlar ve özellikle Kayseri, Konya ve Sivas’ta yeni bir şehir hayatı düzeni başlatmışlardır.”528

“Erken Beylikler ve Selçuklu dönemlerinde taş kullanımının önemli özelliği, yapısal amaçlarına en uygun taşların yakın çevrelerde aranması ve yerleşmelere 5-10 km uzaklıktaki ocaklardan taç çıkarılması olmuştur. Bu taş çeşitlerinin renk, doku, sertlik ve dayanıklılık özellikleri geldikleri yörelere göre değişmekle beraber, çıkarıldıkları semt ve köylere göre de farklı isimlerle anılmaktadırlar. Orta ve kuzey Anadolu bölgelerindeki yapılarda daha sağlam olan trakiandezit ve bazalt çeşitleri kullanılmıştır. Moloz ve kaba yonu taş, “yapısal” (taşıyıcı) yani taşıyıcı olarak kullanılırken, kesme taş gerekli yerlerde yüzeysel veya derin oyma süsleme ile kaplanmıştır. Mermer malzeme daha çok özel amaçlar için seçilmiş, özellikle portallerin belirli bölümlerini vurgulamak amacı ile kullanılmıştır. Mermer ile beraber, renkli taş ve devşirme taşlar da yapı ve süsleme malzemesi olarak değerlendirilmiştir.”529

Taş malzeme, Beylikler Döneminde de işlev ve ölçek farkı gözetmeden her yapı türünün başta gelen malzemesi olmuştur. “Kesme taş, moloz ve kaba yonu taş çeşitlerinin yanı sıra mermer malzeme de giderek çoğalan bir kullanım alanı bulmuştur. Mimari tasarımlarda Selçuklu geleneğini daha yakından devam ettiren Beylikler Döneminde, malzemede de aynı yaklaşımla geleneğin sürdürüldüğü ve fazla göze çarpan bir değişiklik getirilmediği görülmektedir.”530

Erken Osmanlı Dönemi yapılarındaki uygulamalarda, taş ve tuğlanın bir arada kullanıldığı duvar örgülerine rastlanmaktadır. Bu uygulamalar, taşıma kolaylığı ve ekonomik nedenlerden kaynaklanmakta olup, “en yakındaki ve en ekonomik yolla elde edilebilecek yapı malzemesini değerlendirmek” ilkesini desteklemektedir.

Taş, klâsik dönem Osmanlı mimarisinde, yapısal özelliklerinin yanı sıra estetik özellikleri ile de seçilen bir malzeme olmuştur. “Döneme ait yazılı belgelerden, Mimar Sinan’ın değişik renk ve dokulardaki taşları aramak için yeni ocaklar açtırdığı ve bunlardan elde ettiği taşları büyük programlı yapılarda kullandığı anlaşılmaktadır. Yoğun olarak mermer malzeme ve çeşitlerinin kullanıldığı dönemde, özellikle Marmara beyaz mermeri, farklı renk ve dokudaki somaki mermerler, portir, granit ve benzeri değerli taş çeşitleri yapı taşı, kaplama taşı ve taşıyıcı elemanlar olarak kullanımlarını bulmuşlar ya da sadece süsleme amacı ile kullanılmışlardır.”531

528 De Carcaradec, M., “Selçuk Taş işçiliği”, Sanat Dünyamız, Yıl: 2, Sayı: 5, İstanbul, 1975, s. 4.

529 Bakırer, Ö., “Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Mimarisinde Taş ve Tuğla İşçiliği”, Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara, 1993, s. 256.

530 Bakırer, Ö., A.g.e., s. 256-280. 531 Bakırer, Ö., A.g.e., s. 256-280.

Sonuç olarak; Anadolu’da Selçuklular döneminde önemli bir yapı faaliyeti ile başlayan taşçılık kale, saray, cami, türbe, mescid, kümbet, tekke, medrese, bimarhane, imaret, darülkurra, darülhadis, darüşşifa, darülhuffaz, kervansaray, hamam, köprü, şadırvan, çeşme ve küçük sanat dallarında mezartaşı olarak kendini göstererek, Beylikler ve Osmanlı Döneminde de farklı malzeme ve üslûp özellikleri ile devam etmiştir.

2. 3. 1. 2. Türk Kültürü ve El Sanatları İçinde Taşçılık

Türk sanatında geniş bir alanı içine alan taş süslemeciliği başlangıcından bu yana devirlerin üslûbuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da işçilikte yüksek kalitesini her zaman korumuştur. Zengin yer altı kaynaklarına sahip Anadolu topraklarında taşçılık, geçmişten günümüze devam eden önemli bir halk sanatı haline gelmiştir. Selçuklu ve Osmanlı Döneminde sanatsal değeri oldukça yüksek eserler doğrultusunda taşçılık; “Türk mimarlığı ile beraber yürüyen ve onun en önemli parçalanmaz unsurunu teşkil eden”532 bir

sanat koludur.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan tüm mimari eserlerde yapı ve süsleme malzemesi olarak kullanılan taş; “camilerde portal, mihrap, minber, minare şerefeleri ve sütunlarda, medreselerde portal, büyük eyvan, avlu kemerlerinde, kervansaraylarda iç ve dış portaller, mevcutsa mescit avlu revaklarında, türbelerin dış cephelerinde (genellikle poligonal oldukları için her cephe ayrı ayrı şekillenir) ve portal düzeninde yapılan türbe kapısında kullanılmıştır. Ayrıca; yapılarda yer alan pencerelerin (medrese ve kervansarayların dış duvarlarından ziyade iç avluya bakanlarının) süslemeli kemerlerinde,”533 köprü, çeşme ve mezartaşlarında dayüksek kalitedeki el işçiliği ile dikkati çekmektedir.

Osmanlı Döneminde özellikle; “16. yüzyılda İstanbul’a ait mimari yapılarda, taş işçiliği ve taşın kullanımı artmış ve bu döneme ait arşiv belgelerinde bulunan vesikalarda mimari yapılarda üstat taşçıların kullanılmasına ilişkin pek çok bilgiye rastlanılmıştır.”534 Osmanlı Döneminin sonuna doğru yapılarda taş malzeme kullanımı azalmaya başlamış, Cumhuriyet Döneminden itibaren gelişen teknoloji ürünü betonarme binalar taşçılık mesleğinin eski önemini kaybetmesine sebep olmuş ve taşçılık; şadırvan, sebil, çeşme ve mezartaşı yapımı ile devam etmiştir.

532 Erdoğan, M., “İstanbul’da Taşçılık”, T.F.A., Cilt.4, İstanbul, 1968, s. 847. 533 Ögel, S., A.g.e., s. 3.

534 Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Altınay, A., R., Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, (Haz. Abdullah Uysal), Ankara, 2000.

Ancak, “15. yüzyıldan sonra hem Osmanlı Türkiye’sinde hem de İtalya başta olmak üzere tüm Avrupa’da, taşçı ustaları yüksek statüsünü sanatçı mimara terk etmiştir.”535 Günümüzde Avrupa ülkeleri ve Amerika’da popüler bir yapı malzemesi olan taşın kullanımı; mimari yapılarda peyzaj mimari ile bağlantılı olarak gelişimini sürdürmektedir. “Özellikle bahçe, park gibi yeşil alanlarda kullanılan taş; otel, alışveriş merkezi gibi büyük binaların girişlerinde havuz, suni şelale ve suni gölet gibi mimari elemanların da tasarlanması ile kullanım yeri bulmaktadır.”536

Taş işçiliğinin bir kolu olan mermer işçiliği ise, özellikle Osmanlı Dönemindeki yaygın kullanımı ile önemli bir başlangıç yapmış ve Osmanlı Döneminden sonra da özellikle İstanbul, Gümüşhane, Kayseri ve Afyon’da devam etmiştir.

Kireç taşının metamorfizması sonucunda meydana gelen bir kaya türü olan mermer; çıkarıldığı bölgeye göre farklılık gösteren renk ve parlaklık özelliği ile günümüzde sanayi ve el sanatlarında olmak üzere eğitim sektöründe de yer almaktadır. “Mermer İşlemeciliği” İstanbul, Afyon, Manisa-Akhisar, Burdur, Bolu-Düzce, Amasya, Antalya, Konya, Isparta, Tokat-Zile, Ankara, Bursa-Bayburt, Kütahya illerinde bulunan çeşitli üniversitelerin Meslek Yüksek Okullarındaki bölümlerde ve el sanatları eğitim merkezlerinde ders-kurs şeklinde öğretilmektedir. Mermer işlemeciliğinde; yer kaplaması-döşemesi, mutfak-banyo duvar kaplamaları ve tezgahları, hamam, denizlik, söve, basamak, tırabzan, saksılık, şömine, barbekü, ocak, masa, sehpa, sütun, sütunçe, minber, mihrap, minare şerefeliği, kemerler gibi mimari elemanlar yapılmakta olup, günümüzde Türk mermer sanayi dünya pazarında oldukça geniş bir yere sahiptir.

Yapı taşçılığının yanında Türkiye’de süs taşçılığı da oldukça önemli bir konumdadır. Özellikle Osmanlı Döneminde, “İstanbul’un uluslararası bir süs taşçılığı merkezi olduğu bilinmektedir.”537 İstanbul kuyumculuğunun dışında Anadolu’da, Osmanlılar’dan günümüze kadar süregelmiş olan “Eskişehir lületaşı ve Erzurum Oltu taşı (siyah kehribar) işlemeciliği de

535 Sözen, M.- Tanyeli, U., “Taşçı”, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1994, s.232. 536 Ayrıntılı bilgi için bkz., Murase, K., R., Stone and Water, Spacemaker Press, Washington DC, 2002. 537 Ehl-i hiref teşkilâtında kuyumculukla uğraşan pek çok ustanın ve çeşitli bölüklerin yer aldığı belgelerden anlaşılmaktadır. Bunların başında altın işçiliği yapan “zergerân” bölüğü gelmektedir. Yeşim, necef ve maden eserler üzerine altın kakmacılığı yapanlara “zernişâni”, taş yontucu ve işlemecilere “hakkâkân”, taşa foya yani taşın parıltısını artırmak için elmas taşlarının altlarına ince metal yaprak (kurşun) koyanlara da “foyager” denilmekteydi. Daha sonraki yüzyıllarda “Bursa ve Samatya pırlantacılığının, dünya çapında oldukça ünlü olduğu ve 19. - 20. yüzyıllarda İstanbul’da 200 kişinin üzerinde işçi çalıştıran kuyumcu dükkanlarının bulunduğu da bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz., Savaşçın, Y., A.g.e., s. 244; Aygün Ü., “Eşyaya yansıyan zarafet “kuyumculuk” adı altında gözleri okşuyor... Osmanlı Kuyumculuğu”, Tarih ve Düşünce, Şubat, 2000, http://tarihve dusunce . esmartweb . com/body_kuyumcu.html.-

yapılmaktadır. Bu iki merkezde halen taş işlemeciliği yapılmakta olup, üretilen ürünlerin yurt içi ve yurt dışı pazarlarda önemli bir yeri bulunmaktadır.” 538

Türk sanatının önemli bir kolunu oluşturan taşçılık, Türk kültüründe de pek çok inanç ve gelenekten oluşan geniş bir yelpaze içinde yer almaktadır. Taş kültürü özellikle; tarihin en eski dönemlerinden Prehistorik devirlere ait olan ve dönemin kültürel özelliklerine göre totemik ve majik anlamlar taşıyan ve “boyalı çakıl”larla başlamıştır.

Türk kültürü içinde oldukça zengin bir yeri olan taşlar; geçmişten günümüze süregelen çeşitli dini ve toplum inançlarından doğan gelenekler ve davranış biçimlerini ortaya çıkartmıştır. Türk kültüründe “taş” ın sahip olduğu önemli konumu, Prof. Dr. Hikmet Tanyu tarafından “Türk’lerde Taşla İlgili İnançlar” isimli kitapta ayrıntılı olarak incelenmiştir. Kitapta; “geçmiş dinlerde ve ilkel toplumlarda taş inancı, Türk dinler tarihinde ve inançlarında taşlar ve Türkiye’de yaşayan taşla ilgili inançlar konusunda toplam 45 il incelenmiştir.”539 Günümüzde de Anadolu’nun hemen her bölgesinde özellikle de

Konya’da540 devam taş inançlarından büyü fal ve adaklarda taşın kullanımı oldukça

yaygındır.

Anadolu kültürü içinde önemli bir yere sahip olan taşla ilgili olan halk kültürü öğeleri sırası ile:

Ölüm Törenlerinde ve Mezarlarda Taş: Ölmeme veya sonsuza ulaşma, insanoğlunun

ilk anından bugüne kadar taşıdığı bir düşüncedir. “Fakat her defasında hayatın son noktası demek olan ölüm gerçeği ile yüz yüze gelen insan, -belki de unutulmamak amacı ile- sosyal statüsüne veya isteğine göre bazen görkemli müstakil mezar anıtlarına gömülmüş, bazen de mezarlıklar içinde kendine ayrılan yere taşlar diktirmiş, (baş, ayak taşı, şahide) sandukalar koydurmuştur.”541 “Mezar kültürü ve ölü kültü, dünyadaki değişik uygarlık ve kültür çevrelerinde farklı gelişmiş, dinler de bu konuya farklı biçimlerde yaklaşmışlardır.”542

538Ayrıntılı bilgi için bkz., 12.10.2003, http://www.eskisehir-bld.gov.tr/kentr/et/lt.php.; www. ervak. com/ erzurum/sanat/sanat.html.

539 Tanyu, H., Türk’lerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara, 1968, s. III-X.

540 Eskiden Konya’da, gündelik hayatta çeşitli ihtiyaçları karşılamakta farklı türlerde ve büyüklüklerde taşlar kullanılmaktaydı. Bunlar; “binek taşı (motorlu taşıtlar çıkmadan önce ata binmek için kullanılan taş), köşe taşı (kerpiç evleri dış etkenlerden koruyan ve köşelere konulan taş), dibek ve değirmen taşı (buğday öğütülmesinde kullanılan taş), giysi taşı (çamaşır yıkarken giysilerin tokuçlanmasında kullanılan taş), menzil taşı (uzaklık gösteren taş), mihrap taşı (kıbleye karşı dikilen taş), göbek taşı (hamamlarda terlemek için kullanılan taş), hela taşı (tuvaletlerde kullanılan oyuk taş), loğ taşı ( toprak damları düzeltmek için kullanılan silimdir taş), sadaka taşı (fakirlerin paralarını koydukları ve eskiden her mahallede olan oyuk taş), yüzük taşı (erkeklerin gümüş yüzük ve mühürlerinde kullanılan kan taşı ve akik taş), teslim taşı (Bektaşilerin boyunlarına ve kemerlerine taktıkları 12 kenarlı taş), Mezartaşıve musalla taşı (cenazenin namazı kılınırken üzerine konulduğu taş) dır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Odabaşı, A. S., Geçmişten Günümüze Konya Kültürü, Konya, 1999, s. 91-92.

541 Pektaş, K., Bitlis Tarihi Mezarlıkları ve Mezar Taşları, Ankara, 2001, s. 1.

542 Laqueur, H. P., Hüve’l-Baki İstanbul’da Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları (Çev. Selahattin Dilidüzgün), İstanbul, 1997, s. 1

Kur’an-ı Kerim’de açık ve kesin bir hüküm bulunmamakla birlikte, İslâmiyet’te süslü ve dikkat çekici mezarlar yapılması hoş görülmemiştir. Hz. Muhammed’in , Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in kabirlerini gören İbrahim Nihaî’nin nakline göre; “mezarların yerden biraz yüksek, üzerine beyaz mermer parçaları konmuş, hafif birer toprak yığını oldukları anlaşılmakta olup,”543 bu ifade ile de İslâmiyet’te mezartaşı kullanımı ile ilgili görüş kuvvetlenmektedir. Zamanla, İslâmiyet’in yayıldığı bölgelerdeki tarihi mirası ve İslâmiyet’i kabul eden kavimlerin eski mezar geleneklerinin de etkisi ile farklı tiplerde mezarların yapımına başlanmıştır.

Türk mezartaşları genel olarak dikey ya da yatay prizmatik biçimlerden meydana gelmiştir. “Şahide” olarak adlandırılan dikey taşlar, mezarın baş ve ayak kısmına dik olarak konur. “Sanduka” olarak adlandırılan yatay taşlar ise, tabut biçimindedir ve mezarın üzerine yatay olarak konur. Her iki tip mezartaşında, ölünün baş tarafı daima belirleyici bir özellikle ayırt edilir haldedir.

Orta Asya Türkleri’nin ölünün arkasından yaptıkları “yuğ törenleri”nde, gömülme merasiminden sonra, mezarın yakınına taşlar konur ve bir kitabe dikilir. Dikilen taşlar, ölünün hayatı boyunca öldürdüğü düşman sayısını ifade etmekteydi. Bu gelenek asırlar boyunca devam etmiş ve mezartaşı kültürünü oluşmuştur. Bu şekilde mezartaşları; kimi zaman ölen kişinin savaşlarda öldürdüğü veya öbür dünyada hizmetinde olmasını istediği insanları sembolize eden “balbal” olmuş, kimi zaman inançlara bağlı olarak koruyucu ruhları temsil eden ve ölen kişiye hizmet eden at, koyun, koç gibi kutlu hayvan heykelleri olmuş ve kimi zaman da ölen kişinin mesleğini, kimliğini anlatan resimler, motifler, yazılar olmuştur.

Anadolu’daki mezartaşları, geçmişten kalan belgesel fotoğraf olma özelliklerine, büyük sanat değerini de ekleyerek Türk süsleme sanatları içinde çok önemli bir konuma gelmişlerdir.

Konya ilinde “Selçuklulardan günümüze kadar çeşitli mahallelerde 32 adet büyüklü küçüklü mezarlık kurulmuş ancak bunlardan sadece altı adeti günümüze gelebilmiştir.bu mezarlıkların en önemlileri de Musalla, Üçler ve Hacı Fettah mezarlıklarıdır.”544 “Selçuklu dönemi mezartaşları sanduka ve şahide olmak üzere iki tipte yapılmışlardır. Genellikle mermer malzemeden yapılmış sandukalar üst üste kademeli prizmatik, bazen de boyuna kesilmiş yarım silindir şeklindedir. Şahideler 5-20 cm eninde üst kısımları dilimli ya da sivri

543 Karamağaralı, B., Ahlat Mezar Taşları, Ankara, 1972, s. 1.

kemerli biçimde yapılmıştır. Baş taşlarına Arapça ya da Farsça olarak ayetler, hadisler, şiirler ve mezarın adına yapıldığı kişinin kimliği ayak taşına da ölüm tarihi yazılmıştır.”545

Konya mezartaşlarında en seçkin örnekler, “Selçuklular döneminden itibaren dikey biçimde olan baş ve ayak taşlarında ortaya çıkmıştır. Mermer, Sille ve Gödene taşından yapılan bu taşlar üzerine mezarlık gezinti yolunun yönü gözetilerek, ziyaretçilerin cepheden görebileceği şekilde yazı, bitkisel motifler, zencerek bordürler, seyrek olarak figürlü tasvirler işlenmiştir.”546

Mezartaşı üzerindeki kabartma süslemeler; ölüyü tanıtan figür, motif ya da ölen kişinin portresinden oluşur. Bunlar yardımı ile, “Anadolu’da yaşamış en eski halklara ait insanları, onların kültürel, sosyal ve hatta ekonomik hayatlarını öğrenme olanağı bulunmaktadır.”547 “Mezartaşları üzerlerinde görülen bütün figürler ölen kişinin hayatındaki eylemlerini, cinsiyetini ve kariyerini belirtmesi şeklinde yorumlanabilir.”548 Anadolu’daki mezartaşlarında görülen süslemeler oldukça karakteristik özelliklere sahiptir.

Sonuç olarak denilebilir ki; “mezartaşları dikildikleri dönemin toplumsal ve kültürel yaşantısını yansıtırlar. Ölümsüzlüğün ifadesi olan bu sessiz taşlar, ait oldukları çağın yöresel ulusal tanıklarıdır.”549

Masallar, Efsaneler ve Rivayetlerde Taş: Anadolu’da yaygın örnekleri ile karşılaşılan

bu anlatıların halk arasında en çok bilinenleri çocuğu olmayan kadınlar,550 taş olan insanlar551 ve şekilli taşlarda bazı güçler552 bulunduğuna dair inanmalardır.

545 Oral, M. Z., “Konya’da Tarihi Mezar Taşları”, Anıt, Sayı: 1, Konya, 1949, s. 14. 546 Önder, M., A.g.m., s. 6.

547 Karagöz, Ş.,Anadolu’dan Mezar Stelleri Arkaik-Greko,Pers-Helenistik, Roma-Bizans,İstanbul,1984,s. 7. 548 Danık, E., Koç ve At Şeklindeki Tunceli, Mezar Taşları, Ankara, 1993, s. 19.

549 Seyirci, M.- Topbaş, A., Afyonkarahisar Yöresi Türkmen Mezar Taşları, ---, İstanbul, s. 4.

550 Anadolu’nun hemen her yöresinde bilinen masal, “çocuğu olmayan yaşlı bir kadının taştan çocuk yapıp, onu kundakladıktan sonra beşiğe yatırarak sabaha kadar bütün ulular, erenler ve pirleri himmet için ninni söyleyerek çağırması, yalvarıp dua etmesi ve sonunda taş bebeğin canlanması” şeklinde anlatılır. Ayrıntılı bilgi için bkz., Ülkütaşır, M. Ş., “Taşbebek Efsanesi”, H.B.H., Yıl: 8, Sayı:82, İstanbul, 1938, s. 217-219.

551 Bu inanmalardan bazı örnekler verilecek olursa; Konya-Akşehir’de Sultan Dağları’nın en yüksek seviyesi sayılan Gelinkaya’nın, çocuğunu uçurumdan atan ve sonucunda taş olan bir gelin olduğu rivayeti ve inancı, Konya’nın batısında Meram bağlarının üst yamaçlarında bulunan kayaların, Konya’dan ayrılmak istemeyen gelin ve gelin alayının taş kesilmesi sonucu “Kızlar Kayası” olarak anılması rivayeti ve inancı, Konya’nın Bozkır ilçesinin Karacahisar çevresinde hırsızlık yapan bir gencin beddua alarak taş kesilmesi ve bu bölgede