• Sonuç bulunamadı

Kalkınma üretim ve kişi başına düşen milli gelirin arttırılması, ekonomik ve sosyo-kültürel yapının değiştirilmesi ve yenileştirilmesidir. Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğinden ödün vermeden, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan bir gelişmedir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı birçok farklı şekilde yorumlanabilir ancak özünde, toplum olarak karşı karşıya olduğumuz çevresel, sosyal ve ekonomik sınırlamaların farkındalığına karşı farklı ve genellikle rekabet halindeki ihtiyaçları dengeleyen bir yaklaşımdır. Sürdürülebilir kalkınma, bir kavram olarak 1970’lerde gelişmekte olan sanayileşme ile aynı anda ortaya çıktı. Özellikle 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayımlanan “Ortak Gelecek” adlı rapor ile eş zamanlı olarak, çevre ile ilgili gelişmeyi artırmayı ilke edinen sürdürülebilir kalkınma kavramı ortaya atıldığı dönem büyük ilgi görmüştür (Ercoşkun, 2005: 24-26).

Sürdürülebilir kalkınma kavramı, 20.yy’da çevreye ilişkin endişelerin artmasıyla ileri sürülmüştür. Beder’e göre (1994: 37-39), “çağdaş çevrecilik akımlarının 1960 ve

1970’lerde ortaya çıkan ilk dalgası, geleneksel doğanın korunması kaygısından, olası küresel bir çevresel krize karşı farkındalığa dönüştürmüştür. Bu birinci dalgadan etkilenen çevreciler, ekonomik büyümeyi, sanayileşmeyi, batı kültürünü ve teknolojiyi çevre sorunlarının sorumlusu olarak görmüştür. Çevreciler, nüfustaki hızlı artışı ve endüstriyel etkinlikleri sürdürebilmenin, gezegenin kaynaklarını ciddi biçimde tüketmeksizin ve insanlar tarafından üretilen atık maddeler ve kirlilikle baş etme kapasitesine aşırı yüklenmeksizin mümkün olmadığını öne sürmüşlerdir.”

Sürdürülebilir kalkınma kavramı, çevresel teoride önemli bir dönüm noktasıdır çünkü toplumun nasıl örgütlenmesi gerektiğini ve sadece belirli çevresel korumaların neden benimsenmesi gerektiğini veya en iyi nasıl uygulanabileceğini açıklamamaktadır. Bu iddialı yorum, iş liderleri, politika aktivistleri ve akademisyenler tarafından yaygın bir şekilde paylaşılmaktadır. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle sürdürülebilir kalkınma süreci ile ilgili üç ana saç ayağı üzerinde durmaktadır. Bunlar ekonomik faktör, sosyal faktör ve çevre faktörüdür (Sağır ve Eroğlu, 2012: 538).

 Ekonomik olarak sürdürülebilir bir sistem, mal ve hizmetleri süregelen esaslara dayanarak üretebilmeli; hükümet ve dış borçların yönetilebilirliğini sürdürebilmeli, sanayi ve tarımsal üretime zarar veren sektörel dengesizliklerden sakınmalıdır

 Çevresel olarak sürdürülebilir bir sistem, kaynak temelini sabit tutmalı, yenilenebilir kaynak sistemlerinin ya da çevresel yatırım fonksiyonlarının istismarından kaçınmalı ve yenilemeyen kaynaklardan yalnızca yatırımlarla yerine yeterince konulmuş olanları tüketmelidir. Bu süreç, ekonomik kaynak olarak sınıflandırılmayan, biyolojik çeşitlilik, atmosferik denge ve diğer ekosistem işlevlerinin korunmasını da içermelidir.

 Sosyal olarak sürdürülebilir bir sistem, eşitlik dağılımını; sağlık ve eğitim, cinsiyet eşitliği, politik sorumluluk ile katılımı içeren sosyal hizmetlerin yeterli düzeyde gerçekleştirilmesini sağlamalıdır.

Kalkınmanın bu üç faktör üzerine oturması oldukça önemlidir. Bu faktörlerden biri ihmal edildiğinde sağlıklı bir kalkınma sürecinin yaşanması mümkün değildir. Ekonominin toplumlar açısından hayati öneme sahip olduğu günümüzde toplum ve çevre faktörlerinin de ihmal edilmemesi gereklidir.

Sürdürülebilir kalkınma vizyonunu destekleyen en önemli adımlardan biri, 1992 yılında Rio zirvesinde atılmıştır. Ülkemizin yanı sıra 172 ülkenin de katılımıyla gerçekleşen en büyük buluşma olan Rio Zirvesinde katılımcılar küreselleşme, ekonomik yapılar, çevresel değerler ve sürdürülebilir kalkınma prensipleri ile ilgili bir deklarasyonla yayınlamışlardır (Arslan, 2017: 17-18).

2002 yılında Johannesburg’da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi sonucunda iki temel belge ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri “Uygulama Planı”, diğeri ise siyasi iradenin yansıtıldığı “Siyasi Bildiri”dir; Zirve sonunda ortaya çıkan Uygulama Planı’nın içeriği şöyle özetlenebilir (Ağça, 2002: 32)

 Yoksulluğun ortadan kaldırılması,

 Ekonomik ve sosyal kalkınmanın doğal kaynak temeline göre korunması ve yönetilmesi,

 Küreselleşen dünyada sürdürülebilir kalkınma,

 Sağlık ve sürdürülebilir kalkınma,

 Gelişmekte olan küçük ada ülkelerinin sürdürülebilir kalkınması,

 Afrika için sürdürülebilir kalkınma,

 Uygulama araçları

Zirve’nin bir diğer önemli çıktısı da, Johannesburg bildirisi olarak da adlandırılan Siyasi Bildiri’dir. Bildiri, ülkelerin sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere yerel, bölgesel ve küresel düzeyde üzerlerine düşen sorumluluk konusuna odaklanmıştır.

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı 20-22 Haziran 2012 tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleşti. Sürdürülebilir kalkınmanın uygulanması için açık ve pratik önlemler içeren odaklanmış bir siyasi sonuç belgesi ile sonuçlandı. Rio’da üye devletler, Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne dayanacak ve 2015 sonrası kalkınma gündemiyle yakınlaşacak olan bir Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG’ler) geliştirme süreci başlatmaya karar vermiştir. Konferans ayrıca yeşil ekonomi politikaları hakkında çığır açan kurallar benimsemiştir. Hükümetler ayrıca sürdürülebilir kalkınma finansmanı stratejisi için seçenekler hazırlamak üzere genel kurul kapsamında hükümetler arası bir süreç kurmaya karar vermiştir. Hükümetler ayrıca Birleşmiş Milletler Çevre Programını (UNEP) genel kurulun 67. oturumunda atılacak adımlar atılarak birkaç cephede güçlendirmeyi kabul etmiştir. (Ağça, 2002: 33-35).

İKİNCİ BÖLÜM

ÇEVRE SORUNLARINA KARŞI ULUSLARARASI VE ULUSAL POLİTİKALAR

Dünya üzerinde yaşanmakta olan küreselleşme süreci insanlığa yeni imkânlar sunmaktadır. Bununla birlikte, yeni sorunların ortaya çıkmasına, mevcut sorunların ise daha geniş çapta etkili olmasına yol açmaktadır. Bu sorunların en önemlilerinden biri çevre sorunlarıdır. Çevre politikası, küreselleşmenin arttığı bu dönemde özellikle önemlidir çünkü birçok çevre sorunu ulusal sınırların ötesine uzanır ve ancak uluslararası işbirliği ile çözülebilir. Bu bölümde çevre sorunlarına yönelik uluslararası, bölgesel ve yerel politikalar üzerinde durulacaktır.