• Sonuç bulunamadı

2.3. Sovyetler Birliği Döneminde Yapılan Çalışmalar

2.3.2. Çeviri Kitapları

Birçok Azerbaycanlı yazar ve şair Farsça kıymetli yapıtlar kaleme almıştır. Sovyetler Birliği dönemindeyse bu eserlerin büyük bir kısmı Azerbaycan Türkçesine çevrilmiştir. Çevrilen eserler başlıca şunlardır:

2.3.2.1. Füzûlî III Cilt

Füzûlî, Çev.: Vahid A., Mubariz M., Seyidzade M., Şebusterli M., Sultanov M., Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Elimler Akademisi Yay., 1958, 466. s. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İlimler Akademisi Nizâmî Edebiyat ve Dil Enstitüsü.

Azerbaycan şiirinin ölmez örneklerini oluşturan Füzûlî, Fars ve Arap dillerinde de eserler yazmıştır. Şairin ünlü eserlerinde ortaya çıkan siyasi düşünceler, onun insan sevgisi, Orta Çağ Feodalizmi’nin zulmü, gericiliğe karşı itiraz bu lirik duygulu şiirlerde apaçık bir dille ifade edilmiştir.

Füzûlî’nin Fars dilinde yazılmış gazelleri içerisinde muhabbet konusu önemli yer tutuyor. Fakat Füzûlî’nin sevgi anlayışını sadece beşeri aşkla isimlendirmek mümkün değildir (Füzûlî, 5).

Ana dilde yazdığı gazellerde olduğu gibi burada da şairin muhabbet anlayışı çok geniştir. Onun manevi dünyasını anlatan temel araçtır. Füzûlî bu divanın mukaddimesinde, yaşadığı ülkenin durumunu anlatırken şu ifadeleri söylüyor: “Doğduğum ve yaşadığım yer Iraki-Erdebil ki, sultanların gölgesinden uzak ve burada oturan insanları akılsızlığı yüzünden harabe kalmış bir ülkedir. Bura öyle bir bostandır ki, huraman serverları semum rüzgârının fırtınalarıdır, açılmamış goncaları mazlum şehit mezarlarının kubbeleridir. Ne mihnet artıran sahrasında rahatlık nesimi esmiş, ne de belalarla dolu tozları yatırabilecek umut bulutu görülmüştür. Böyle bir eziyet bahçesinde gönül goncası nasıl açılır ve can bülbülü okuyabilir” (Füzûlî,7).

Füzûlî dine, ilahiyata olan ilgisini de aşk mefhumu altında anlatmıştır. O dinî konuda yazdığı gazellerde de samimi bir âşıktır. Onun gazellerinde Allah ve din uluları her zaman samimi bir dille hatırlanıyor. Füzûlî’nin Farsça divanında kıtalar bölümü özel öneme sahiptir. Şairin gazellerinde zımnen değindiği konulara kıtalarda açık şekilde ifade edilmiştir (Füzûlî, 8).

Füzûlî kıtalarında elemden, eğitimden, şiir ve sanattan bahsettiği gibi şairin kendisini inciten, onun eserlerini değerlendirmeyen nasipsiz şairlerden de şikâyet ediyor.

Füzûlî’nin Farsça yazdığı mukaddime onun hayatını daha iyi öğrenmek ve eserlerinin önemli yerlerini ortaya çıkarmak için önem taşımaktadır. Şair, burada kendi gençliğinden, eğitim yıllarından, döneminin ilimlerini sevgiyle öğrenmesinden, doğup büyüdüğü Kerbelâ şehrinin durumundan, döneminin büyük âlim ve din adamlarının tartışmalarından, şiir ve sanat hakkında önemli mülahazalardan bahsediyor.

Füzûlî’nin Farsça divanı 1958 yılına kadar tam olarak yayımlanmamıştır. Britanya Müzesi’ndeki elyazmaları yazan Şarl Rio Divan’ının eskiden Tebriz’de yayımlandığını söylese de bu zamana kadar böyle bir esere tesadüf edilmemiştir.

Divan’ın mukaddimesi 1314/1896-97 İstanbul’da Füzûlî’nin Gayri matbu eş’ari isimli kitapta, bazı gazeller farklı mecmualarda yayımlanmışsa da, aslı tamamen yayımlanmamıştır. Eserin tam olarak Türkçeye çevrisi 1950 yılında İstanbul’da Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan tarafından kitap şeklinde yayımlanmıştır (Füzûlî, 9).

2.3.2.2. Mirze Fethalı Ahundov’un Mektupları (Eserleri)

Mirze Fethalı Ahundov, Çev.: Alizade, Mübariz, Bakü, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İlimler Akademisi Yay., 1962, 567 s.

M. F. Ahundov’un halkımıza hatıra kalan değerli arşiv Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İlimler Akademisi’nin Cumhuriyet Elyazmaları Fondu’nda tutulmaktadır. Bütün eserlerinin el yazması, onların farklı şekilleri, yüzlerce mektubunun fotoğrafı ve ya yazılmış kopyasının nüshalarını görebiliriz.

Mektuplarda bahsi geçen konuları iki kısma ayırabiliriz. Birinci kısım yeni alfabe konusunda yazılmış mektuplarıdır. Bu mektuplarda M. F. Ahundov Arap alfabesinin kusurlarından, Arap olmayan halklar için, aynı alfabenin uygun olmadığından, yeni alfabe için hazırladığı farklı projelerden, halkın kısa sürede ve kolayca öğrenilmesi için yeni alfabenin uygulanması vb. konulardan bahsetmektedir. Arşivde bu konuya ayrılmış mektuplardan daha diğer konularla ilgili mektupların sayısından fazladır (Ahundov, 6).

İkinci bölümde M. F. Ahundov Arap alfabesinden noktalı harflerin çıkarılması, bütün ünlü harflerin kelimelerde birlikte olmasını ve harflerin ayrı yazılmasını da öneriyor. Çünkü Arap alfabesinde harflerin bitişik yazılması sonucunda her harfin kelimenin evvelinde, ortasında ve sonunda olmak üzere üç şekli vardır. Aynı harfin ayrı olarak yazılış şekli dikkate alınırsa her harfin dört şeklinin olduğu görülmektedir. Bu da alfabenin öğrenmesini zorlaştırıyor ve sonuç olarak onu öğrenim süresi bir süre daha uzuyor.

Nihayet üçüncü aşamada o, alfabenin iyi duruma getirilmesi değil değiştirilmesini öneriyor ve şöyle diyor: “Harflerin Latin alfabesine uygun olarak değiştirilmeli, bütün ünlüler alfabeye dâhil edilmeli, hatta soldan sağa yazılmalıdır.” O, şu düşünce şöyle ifade ediyor.

“Soldan- sağa yazılıp okunan, sözlerin içerisinde bütün ünlü harfleri ünsüzler dizisine dâhil edilen ve bütün noktaları atılmış alfabeden başka hiçbir yazının harflerini kabul etmiyorum ve hiçbir zaman kabul etmeyeceğim” (Ahundov, 7).

2.3.2.3. Yusuf ve Züleyha (Yusuf ile Züleyha)

Abdurrahman, Câmî , Çev.: Alizade, Mübariz, Bakü, Azerbaycan Devlet Neşriyatı Yay., 1965, 218 s.

Abdurrahman Câmî (1414-1492) Tacik-Fars edebiyatının büyük klasiklerinden biri ve doğu dünyasında şiir, sanat ve sosyal düşüncenin gelişmesinde önemli yere sahip şairlerdendir.

Şairin Yusuf ile Züleyha eseri, onun ününü daha çok yükselten, onu bütün dünyaya tanıttıran eserdir. Eserin konusu bizim çağımızdan asırlar önce ortaya çıkan, Afrika ve Asya halklarının folklorunda geniş yer tutan Tevrat, İncil ve Kuran gibi kutsal kitaplarda yer alan ve birkaç ünlü şair tarafından kaleme alınan ahlaki ve aşk destanından alınmıştır (Câmî, 5).

Eserin bedii-felsefi ruhunu anlamak için onun başkahramanları olan Yusuf Züleyha’nın müellif tarafından nasıl değerlendirildiğini, kısa da olsa açıklamak gerekiyor. Şair bu iki kahraman her birinin kendine ait manevi, psikoloji ve ahlâki çizgileriyle tasvir etmiştir. Bu çizgiler arasında genel benzerlikler olsa da farklılık ve

ferdilik özellikleri daha belirgindir. Yusuf’un özelliklerini sakinlik, dayanıklılık, temkin ve vakarlılık oluştururken, Züleyha’nın kendi coşkunluğu ve amaca ulaşması için her tür tehlikeleri göze aldığı görülmektedir. Her iki kahraman biri birini seviyor, fakat Yusuf kendi hayat yolunda sağlıklı düşünceyi, yüce ahlâki ve temiz vicdanı prensip ediniyor; iki sevgiliyi bir birbirinden ayıran engellerin doğal yolla ortadan kalkacağına inanıyor ve amaca ulaşmak için maneviyatına zıt olan hiçbir adım atmıyordu. Bütün eser boyunca şair, başkahramanın bu özelliklerini öne çıkararak aktarmaya çalışmıştır (Câmî, 7).

2.3.2.4. İmadeddin Nesîmî (Fars Divanı) (Eserlerinden Seçmeler)

İmadeddin Nesimi, Çev.: A.Mübariz, M. Soltan, Seyidzade M., İ. Ceferpur, Bakü, Azerneşir, Yay., 1977. 190 s.

İmadeddin Nesîmî’nin edebi etkisi Azerbaycan Edebiyatını zenginleştiren derin anlamlı ve bedii eserler olarak ortaya çıkmıştır. Bu eserler olmak üzere üç dilde meydana getirilmiştir. Azerbaycan Türkçesi, Farsça ve Arapça. Azerbaycan Türkçesi ve Farsça eserlerinin önemli bir kısmı 1926 yılında Salman Mümtaz tarafından bir kitap halinde yayımlanmıştır. Azerbaycan Türkçesiyle yazılan külliyatı ise üç cilt olarak Cihangir Kahramanov’un mukaddimesi ve Hamit Arasalı’nın tashihiyle 1973 yılında Bakü’de yayımlanmıştır.

Bilindiği gibi İ. Nesîmî’nin Farsça divanı vardır. Bu divan Leningrad ve Tiflis Elyazmaları kataloklarından yararlanarak Divân-i Nesîmî ismiyle Hamit Muhammetzade tarafından 1972 yılında Bakü’de yayımlanmıştır. Nesîmî’nin Farsça divanının diğer ki elyazmasından biri Tahran İbn-i Sina Kütüphanesi’nde, diğeriyse Türkiye’de Topkapı sarayı müzesinde bulunmaktadır. Bu iki nüsha de Rüstem Aliyev tarafından karşılaştırılarak Tahran’da yayımlanmıştır. Bunda Bakü’deki yayımından 70 şiir daha fazladır. Bu Farsça eserler Nesîmî şiirinin nerdeyse dörtte birini oluşturmaktadır.

Nesîmî şiirinde dini rivayetler, efsane, ahkâmlar bütün ifadeleri, adları ve anlamlarıyla insanın büyüklüğünü ve güzelliğini tespit için kullanılıyor. Onda Muhammet, Musa, İsa, Ali, Meryem, Mesih, Mustafa, Mehdi, Kılman vb. dini

isimler diğer taraftan Tevrat, Zebur, Kuran, Suhuf, Hadis, ahsanül takvim vb. dini ifadeler ve ayetler çokça yer alıyor (İmadeddin, 3).

Bu kitabı çevrileri farklı seviyelerdedir. Çevriler de gayret ve iyi bir beceriyle Nesîmî’nin okuyuculara olduğu gibi tanıtılmasına çalışılmıştır. Bu çevri kitabıyla tahminen Nesîmî’nin Farsça Divanı’nın yarısı okuyuculara sunulmuştur. Kitaptaki gazeller Nesîmî’nin Bakü yayımının Farsça Divan’ındaki sayfa ve alfabetik sırasıyla verilmiştir. Sonra sıralı olarak mesnevi, terciibent, bahrül- esrar, rubailer, izahlar ve sözlük veriliyor (İmadeddin, 6).

2.3.2.5. Lirika, (Nizâmî Gencevî )

Alizade, Mübariz, Çev.: Bakü, Elim, Yay., 1983, 163 s. (Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İlimler Akademisi, Nizâmî Halklar Dostluğu Madalyalı Edebiyat Enstitüsü) (Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İlimler Akademisi Tashih-Yay., kurulunun kararıyla yayımlanmıştır.)

Okuyuculara sunulan bu eserde ünlü Azerbaycan şairinin gazel, kaside, rübai ve kıtaları verilmiştir. Eserin esasını sosyal motifler, sevgi lirikası, felsefi düşünceler oluşturmaktadır (Alizade, 4).

Kitabın giriş kısmında müellif tarafından Nizâmî’nin divanları hakkında geniş bilgi verilmiştir. Nizâmî’ye ait olan eserler ve Nizâmî’ye ait olmasından şüphe duyulan ve tartışmalı olan eserlerin de az olmadığı hakkında bilgi verilmektedir.

Bütün bunlarla birlikte Nizâmî Lirikası konusunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri bilim adamlarından J. Bertels, Hemit Arsalı, R. Aliyev, H: Yusufov, A. Rüstemova’nın ve İran bilim adamlarından olan Said Nefisi ve V. Destgirdi’e ait araştırmaları hakkında bilgiler verilmiştir (Alizade, 6).

2.3.2.6. Sırlar Hazinesi

Gencevî , Nizâmî, Çev.: Halil Rıza Ulutürk, Sırlar Hazinesi, Bakü, Lider Neşriyat, Yay., 2004, 264. s. Bu eser, Nizâmî Lirika. Sırlar Hazinesi. Şerefnâme Bakü, Yazıcı, Yay., 1988, kitabı esas alınarak tekrar yayıma hazırlanmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan Türkçesi

latin harfleriyle toplu yayımlarının uygulanması hakkında” 12 Ocak 2004 tarihli kararıyla yayımlanmaktadır.

Nizâmî’nin ilk büyük eseri olan Sırlar Hazinesi manzum eseridir. Orta Doğu edebiyatında didaktik manzum eser üslubunun en değerli örneği olan bu eser ünlü şairin epik şiir alanında ilk kalem denemesiydi. Bu eser 570/1174-1175 yılda yazılmıştır. Manzum eserdeki bazı beyitler eserin 8 Ağustos 1174 tarihinden 7 Temmuz 1175 tarihine kadar olan dönemde yazıldığını anlaşılmaktadır (Nizâmî, 6).

Manzum eserde mukaddimeden sonra farklı konulara ait, 20 sohbet ve 20 hikâye yer almıştır. Kitabın sonunda sonuç kısmı verilmiştir. Başlangıçta şair tevhit, münacat ve nâta yer vermiş, Allah ve Peygamber hakkında açıklama yaparak ve İslam Dini’nin kuralları çerçevesinde onları övmüştür (Nizâmî, 8).

Sırlar Hazinesi adlı eseri birçok makalet12 ve hikâyeler şairi çok rahatsız eden, düşündüren sorunlara yer vermektedir. Makaletlerde “İnsanın mertebesi”, “Adalet ve insaflı olma”, “Padişahın halkına ihtimam göstermesi” ve hikâyelerden ise “Kendisinden ümitsiz olup affedilen padişahın öyküsü” gibi kavramları örnek olarak gösterebiliriz. Büyük şair döneminin zalim hükümdarlarını bazen ahiretle korkutuyor bazen de zulmün bu dünyada zarar vereceğini hatırlatarak onları halkın gazabıyla tehdit ediyor (Nizâmî, 11).

Nizami, dönemin hükümdarlarının acizliğini ve başarısızlığını, bir hiç olduğunu Nizâmî farklı yönlerle eserinin birçok yerinde ortaya koyuyor. Kız gibi zamanını süsle geçiren bu adamlar halkın adamı olamazlar, halkı musibetlere duçar eder, gereksiz kanlar döker, köyleri, şehirleri yakar yıkar, halkın refahını düşünmezler. Bunları gördükçe, düşündükçe şair çok rahatsız oluyor söz kılıcını çekerek bu korkunç düşmana karşı saldırıyor (Nizâmî, 12).

2.3.2.7. Hosrov ve Şirin (Hüsrev ile Şîrîn)

Gencevî , Nizâmî , Çev.: Halil Rıza Ulutürk, Hüsrev ve Şirin, Bakü, Lider Neşriyat, Yay., 2004, 392 s. (Bu eser, “ Nizâmî Gencevî Hüsrev ile Şirin ” Bakü, Yazıcı, Yay., 1988, adlı eser esas alınarak tekrar yayımlanmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan Türkçesi latin harfleriyle

toplu yayımlarının uygulanması hakkında” 12 Ocak 2004 tarihli kararıyla yayımlanmaktadır.)

Nizâmî Gencevî ’nin Hüsrev ile Şîrîn isimli mesnevisi Hamse’nin ikinci eseridir. Şair bu eserinde aşkın büyüklüğünü, insan aklını ve düşüncesini, geçen asırlarla unutulmayan bedii suretler ve edebi kahramanlar oluşturmuştur. Bu kahramanların arasında dünya edebiyatı hazinesinin güzel incisi olan Şîrîn öne çıkmaktadır.

Dâhi düşünür bu manzum eserinde hem de Doğu Edebiyatı’nda ilk kez işçi insanı Ferhat karakterini derin aşkla kaleme almış, onu hem aşk, hem de aşk fedaisi gibi şahlara örnek göstermiştir.

Nizâmî, 1180 yılında tamamladığı bu manzum eserinde aşkın kudret ve azametini göstermiş, aşkın derin sosyal anlamını açıklamıştır. Manzum eserin Azerbaycan halkının tarihiyle ilgili ilginç ilişkisi vardır. Azerbaycan Edebiyatı tarihinde ilk manzum roman olan bu eser, Sasani Hükümdarlarından Hüsrev Perviz’le Berde13 veliahtı Şîrîn arasındaki sevgi hakkındadır (Nizâmî, 4).

Nizâmî bu eserinde zaman zaman dönemin güncel konularını ele almış, adaletli hükümdar, devletin idaresi, halka ihtimam gibi sosyal- siyasi önem taşıyan fikirler söylemiştir. O, eserde oluşturduğu Hürmüz Şahı ve Mehşn Banu’yu adil padişah karakteriyle ifade etmiştir.

Nizâmî Hürmüz Şah’ın halkının iyiliği için uyguladığı kuralları çiğneyen evladını acımasızca cezalandırarak her kişinin hukuk karşısında eşit olduğunu ortaya koymaktadır. Orta Çağlarda uygulanan kurallar feodal güç sahiplari tarafından sorumsuzca çiğnenebiliyordu. Nizâmî ise kuralları çiğneyenleri, halka zarar verenleri şehzade olsa bile amansızca cezalandırılmasını düşünüyordu. Burada şair Hürmüz’ün bu adaletli hükmünü alkışlıyor, tasvir ettiği olayı dönem ile bağlamaya çalışarak yüzeysel şekilde dönemin adaletsizliğinden şikâyet ediyordu (Nizâmî,7).

Eserde kadına yüksek değer veren şair Şîrîn’in simasında kadın olmanın en güzel özelliklerini toplayarak Orta Doğu Edebiyatı’nda ilk kez bütün boyutlarıyla

işlenmiş olumlu kadın karakteri oluşturuyor. Eserin evvelinde Şapur’un diliyle sunulan Şîrîn kendi yüksek maneviyatı, sadakati, yiğitliğiyle okuyucuların ilgisini kazanıyor. Şîrîn eserin esas kahramanıdır. Bu Azerbaycan güzelini şair, bilime önem veren, ilk sevgisine son nefesine kadar sadık olan fedakâr bir sevgili gibi tasvir ediyor (Nizâmî, 9).

Eserin sonunda Hüsrev’in dünya, hayat, ölüm konularıyla ilgilendiğini, âlim ve bilginlerin tavsiyelerini dinlediğini ve devlet işlerinde adil bir padişah olduğunu görüyoruz. Hüsrev, Şîrîn’nin gönderdiği katil tarafından ölümcül yaralandığı zaman da susayarak hayata veda ediyor, fakat yeni uykuya dalmış yorgun Şîrîn’i rahatsız etmek istemiyor. Bu sahne mağrur padişahın nasıl değiştiğini gösteriyor (Nizâmî,11).

2.3.2.8. Leyla ve Mecnun (Leyla ile Mecnun)

Gencevî , Nizâmî , Çev.: Semed Vurgun Leyla ve Mecnun, Bakü, Lider Neşriyat, Yay., 2004, 288. s. Bu eser, Bakü, Yazıcı, Yay., 1982, kitabı esas alınarak tekrar yayıma hazırlanmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan Türkçesi latin harfleriyle toplu yayımlarının uygulanması hakkında” 12 Ocak 2004 tarihli kararıyla yayımlanmıştır.

Leyla ile Mecnun, Hamse’nin üçüncü manzum hikâyesidir. Nizâmî Gencevî bu eski aşk efsanesini üstat kalemiyle süslemiş, onu bedii yüksekliğe çıkarmıştır. Şairin oluşturduğu bu aşk destanı dünya edebiyatı hazinesinin en kıymetli incisine çevrilmiştir.

Nizâmî Gencevî 1188 yılında dört ay süresince yazdığı Leyla ile Mecnun manzum hikâyesini çalışırken bu konuda önemli araştırmalar yapmış, çeşitli kaynaklara ulaşmıştır. Bu “gelini” Fars ve Arap süsüyle süslemeyi isterken Leyla ile Mecnun konusuyla ilgili Farslar ve Araplar arasında yaygın olan efsane ve rivayetleri düşünmüştür.

Nizâmî bu konuyu çalışırken yerli folklor kaynaklardan başka yazılı kaynaklardan da faydalanmıştır (Nizâmî, 5).

Nizâmî, bu manzum hikâyede insan ve zaman sorunlarına ve sorunların farklı yönlerine temas ediyor. Leyla ile Mecnun manzum hikâyesi insan ve zaman

çevresinde şairin düşüncelerinden oluşan muhteşem bir eserdir. Nizâmî ’nin Leyla ile Mecnun eseri sadece bir aşk macerasının nazma çekilmesi değil, belki daha çok bu konudan faydalanarak dünya ve insan hakkında yazılmış bir eserdir (Nizâmî, 6).

2.3.2.9. Yeddi Gözel (Yedi Güzel)

Gencevî , Nizâmî , Çev.: Rahim, Muhammed, Bakü, Lider Neşriyat, Yay., 2004, 336 s. Bu eser, Bakü, Yazıcı, Yay., 1983, kitabı esas alınarak tekrar yayıma hazırlanmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan Türkçesi latin harfleriyle toplu yayımlarının uygulanması hakkında” 12 Ocak 2004 tarihli kararıyla yayımlanmıştır.

Nizâmî daha sonraları Hamse olarak adladırılılan beş manzum eserinden dördüncüsü Yedi Güzel manzum eseridir. Orijinalde Heft Peyker olarak bilinen eserin içeriği dikkate alınarak mecazi anlamda Yedi Güzel ismiyle çevriliyor. Nizâmî eserini 31 Temmuz 1197’de bitirmiş ve onu Merağa14 hâkimi Alaadin Körpe Aslan’a (1174- 1208) ithaf etmiştir. Eserin konusu Sasani hükümdarı olan V. Behram’ın hayatı ile ilgilidir. Ancak şair onun hayatını aks ettirmek için onun aracılığıyla kendi dönemi hakkında keskin eleştirel ve romantik düşünceler dolu bir eser yazmıştır. Yedi Güzel isimli eser, hayat ve insan, tarih ve modern dönem, padişah ve toplum vb. konular etrafında şairin zengin düşüncesidir (Nizâmî, 4).

Eserin konusu Sasani Hükümdarı V. Behram’ın hayatı ile ilgili olsa da, Nizâmî Behram’ın hayatını ve faaliyetini nazma çekmek, onun başından geçenleri baştan sona aksettirmek istememiştir. Nizâmî ’nin amacı, Behram hakkındaki efsane ve rivayetleri, tarihi kaynaklarda onun hakkında yazılanları toplayıp nazıma dökmek değildir. Büyük şairin isteği, Sasani Hükümdarı çevresinde yeni insan modelini oluşturmak, zaman ve insan anlayışı çevresinde derin düşünceleri ifade etmek olmuştur. Düşüncelerinin isbatı için kaynaklardan da yararlanmıştır (Nizâmî, 5).

Nizâmî, “güneş” olarak adlandırdığı insanın adına leke getiren başlıca şer kaynağı olan zenginliği reddediyor. Nizâmî her şeyi insani ölçülerle değerlendiriyor. Nizâmî Allah vergisi olan akılı değil, insanın amacı sonucunda kazanılan bilgi ve

akıldan konuşuyor. Onun düşüncelerinde hayata, insanlığa, bilime çağıran güçlü bir haykırış vardır (Nizâmî, 10).

Yedi Güzel’de tüm karakterler aynı oranda geniş şekilde tasvir edilmemiştir. Esas olarak Behram-ı Gur üzeride durulmuştur. Bütün diğer karakterler, hükümdarın kendi özellikleriyle diğerlerinden ayrılmasına açıkça yardım ediyor. Yezdgird, Neman, Fitne, çoban, Rastu-Revşen, Çin Hakanı, Manzar, Şilde, Simnar vb. karakterler ilk önce idial karakter gibi oluşturulan Behram Gur’u daha açık bir şekilde anlamağa imkân tanıyor. Behram Gur ise aynı karakterler dünyasında onlardan farklıdır. Onların kendileri de biribirlerine benzemiyor (Nizâmî, 11).

2.3.2.10. İsgendername (İskendernâme) “İkbalnâme”

Gencevî , Nizâmî , Çev.: Rızakuluzade, Mikayıl, Bakü, Lider Neşriyat, Yay., 2004, 256 s. Bu eser, Bakü, Yazıcı, Yay., 1982, kitabı esas alınarak tekrar yayıma hazırlanmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan Türkçesi Latin harfleriyle toplu yayımlarının uygulanması hakkında” 12 Ocak 2004 tarihli kararıyla yayımlanmıştır.

İkbalnâme’de konu üç yönde biri diğerini takip ediyor, üç amaç konu edinmiştir. İnsan aklının, zekâsın ve bununla ilgili bilim ve felsefenin paralelliği; insanın yüksek ahlaki özelliklerin tebliği; İnsan mutluluğunun önemi, zulüm ve adaletsizliği sonlandıran adalet ve bağımsızlık, birlik ve dost olan insanlar ortaya konularak açıklanmaktadır (Nizâmî, 4).

İkbalnâme XI. yüzyılda yazılmıştır. Bu dönemde yazılan diğer eserler gibi o da Allah’ın, peygamberin, dönemin hükümdarlarının şanına yazılmış methiyelerle başlıyor fakat Nizâmî’nin yazdığı methiyeler akıl, düşünce ve tefekkürün önemini vurgulamaktadır (Nizâmî, 5).

Eserde İskender’e manevi, ahlâki kuralları öğreten Sokrat’ın hikâyesinden sonra, Nizâmî kendi kahramanını ve onunla birlikte sayısız okuyucusunu yine de aklın hizmetine davet ediyor. İskender’le Hint âliminin karşılaştığı zamanı, Nizâmî ustalıkla soru cevap yoluyla, dönemi için önem taşıyan felsefi, dini ve ilmi konular çerçevesinde ele alıyor (Nizâmî, 7).

Benzer Belgeler