• Sonuç bulunamadı

ÂLEMDEKİ KÖTÜLÜĞÜN KAYNAĞI

herhangi bir gayeyle ilişkilendirerek çözmeye çalıştığımız zaman Allah’ın o eylemi yapmaya zorunlu olduğu sonucuna varırız. Bu ise ilâhî iradenin sınırlı olduğu manasına gelmektedir.

Meselenin diğer bir muhatabı olan Mu’tezile’nin ise Allah’ın adil olduğu ilkesinden hareket ederek, Allah’ın en iyiyi yapmasının O’na vâcip olduğu (Aslah alellah) sonucuna ulaştığı görülmektedir. Çünkü Allah’ın bütün fiilleri iyidir. Bundan dolayı da O, kötü fiil işlemez. Buna göre Allah’ın en iyi şeyi yapması zorunludur.337 Çünkü Allah’ın bütün fiilleri adalete ve ahlâka uygun olduğu için O, asla insanlara zulmetmez. Dolayısıyla da Allah fiillere iyiliği kötülüğü sonradan yüklememiştir. Bu özellikler fiillerin özünde bulunmaktadır. Bunu anlayabilmek için ilâhî bir hüküm gerekmemektedir. Zira akıl, şeriat gelmeden de fiillerin iyi ya da kötü olduğunu kavrayabilir.338 Başka bir şekilde ifade edecek olursak; fiiller dinî hükümlerin emir ve yasakları altına girdiği için sonradan iyi ya da kötü olmuş değillerdir. Bu noktada fiillerin iyi veya kötü olarak nitelenmesi Eş’arîlerin dedikleri gibi Allah’ın belirlemesiyle değildir. Bilakis fiil iyi ya da kötü olduğu için Allah o fiile iyi veya kötü demiştir.339 Eğer Eş’arîlerin dediği gibi olsaydı bu durumda sonsuz rahmet sahibi Allah sefih ve cimri olmuş olacaktı.340 Bu ise Allah hakkında mümkün olmadığından Allah’ın kulları için en faydalı olanı yaratması zorunludur.

Mu’tezile’ye göre Allah’ın adalet ve hikmet sahibidir. Bundan dolayı Allah kötülüğü irade etmez ve yaratmaz. Çünkü Allah kötülüğün çirkin bir fiil olduğunu ve fâilin de kötü vasıflar taşıdığını bilir. Buna göre Allah’ın kötülüğü yarattığı söylenirse, kendisinin de kötü olması gerekir. Oysa Allah böyle bir şeyden münezzehtir. Bu yüzden O’nun bütün fiilleri iyidir. Âlemde meydana gelen fiiller belli bir gayeye göre gerçekleşmektedir.

Çünkü Allah, hakîm olduğu için bütün fiilleri bir hikmete göre ve hayra yöneliktir.

İnsanın bu hikmetin hepsini bilmesi ve kuşatması mümkün değildir. Bundan dolayı âlemde meydana gelen kötülüklerin mutlaka bir hikmeti ve amacı bulunmaktadır. Bunlar bir faydayı gerçekleştirmek, bir zararı ortadan kaldırmak gibi daima kulun faydasına olan şeylerdir.341

337 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., C.2, s. 9.

338 Kılavuz, a.g.e., ss. 206-207.

339 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., ss. 20-22.

340 Taftâzânî, a.g.e., s. 232.

341 Cüveynî, a.g.e., s. 216, ss. 224-228.

Âlemdeki kötülüğün kaynağı hakkında teori geliştirerek varlık meselesinin üçüncü muhatabı olan bir diğer fırka da sûfîlerdir. İbn Arabî’nin âlemin gayesini Allah’ın bilinmek istemesi şeklinde belirlemiş olduğunu ve bu anlayıştan hareket ederek âlemdeki kötülüğün kaynağı problemini çözmek istediğini söyleyebiliriz.342 Bu noktada İbn Arabî’ye göre iyilik veya kötülük fiillerin kendinde olan bir durum olmayıp Allah’ın belirlemesiyle oluşan değerlerdir.343 İbn Arabî’nin âlemdeki iyilik ve kötülüğün Allah’ın belirlemesiyle oluştuğu düşüncesiyle Mu’tezile’den farklılaşarak, Eş’arîlere yaklaştığını söyleyebiliriz. Ancak “Mutlak Bir” olarak ifade edilen Hak’tan Bir’in çıktığı teorisi ve Allah ile âlem arasındaki irtibatı sağlayan ilâhî isimlerin de O’nunla aynı hükme sahip olduğu düşüncesiyle Eş’arîlerden farklılaşmaktadır. Çünkü Allah’ı sırf iyilik olarak kabul ettiğimiz zaman O’ndan sadece iyilik zuhur edecektir.344 İbn Arabî’nin kötülük problemini çözerken hareket ettiği bu nokta ilk bakışta Mu’tezile’nin zorunluluk prensibine benziyor gibi görünse de İbn Arabî’nin meselenin bağlamını zorunluluk ilişkisi olarak değil de ma’bûd-kul ilişkisi olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Çünkü ma’bûd-kul ilişkisinde genelde âlem özelde insan, Allah karşısında boyun eğen konumundadır. Bu durum, Hak’tan gelen iyi ya da kötü olan fiillere teslimiyet gösterip razı olmayı gerektirmektedir.345 Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak insan, Allah’tan gelen her şeye teslimiyet göstermeli ve O’na tevekkül etmelidir. Zira tevekkül düşüncesi insana Allah’ın onun adına en iyi şeyi yapacağına işaret etmesinin yanında âlemde düzensizlik ve sefehliğin olmadığını da göstermektedir.346 Çünkü sûfîler âlemdeki her şeyin Allah’ın bilgisine ve hikmetine dayanarak yaratıldığından hareket etmektedirler.347

İbn Arabî’nin meseleyi ma’bûd-kul şeklinde ele alması, Allah âlem ve kul arasındaki ilişkinin Mu’tezile’nin iddia ettiği gibi bir zorunluluk esasına göre değil de sevgi ve rahmet ilkeleri ekseninde icrâ edilen süreklilik şeklinde olduğunu göstermektedir. Her ne kadar İbn Arabî’nin düşüncesi ilk bakışta Mu’tezile’nin zorunluluk ilişkisine benzese de bu ilişkinin sürekli olmasıyla onların görüşünden farklılaşmaktadır. İbn Arabî ve takipçileri tarafından Allah-âlem-insan ilişkisinin zorunluluk olarak değil de süreklilik olarak kabul edilmesi Eş’arîlerin ortaya koymuş oldukları Allah-âlem-insan ilişkisindeki

342 İbn Arabî, Fütûhât, C. 8, s. 186; el-Fütûhât, C. 3, s. 491.

343 İbn Arabî, Fütûhât, C. 8, s. 71; el-Fütûhât, C. 3, s. 429.

344 İbn Arabî,Fütûhât, C. 8, ss. 120-123; el-Fütûhât, C. 3, ss. 456-458.

345 İbn Arabî, Fütûhât, C. 18, ss. 209-210; el-Fütûhât, C. 8, ss. 251-252.

346 İbn Arabî, Fütûhât, C. 1, ss. 345-346; el-Fütûhât, C. 1, ss. 184-185.

347 İbn Arabî, Fütûhât, C. 8, s. 272; el-Fütûhât, C. 3, ss. 435-436.

durağanlık sorununu ortadan kaldırması ve bunun yerine dinamik bir ilişki inşa etmesi açısından kayda değerdir.

Mükemmel olduğu için âlemi var eden Allah’tan ancak mükemmel çıkarsa âlemde bulunan kötülükler nasıl meydana gelmektedir şeklinde ileri sürülen itiraza sûfîlerin yine aynı yoldan hareket ederek “Mümkün âlemlerin en iyisi bu dünyadır” ilkesiyle çözüm bulmaya çalıştıkları görülmektedir.348 Bu noktada İbn Arabî’ye göre ilâhî isimlerin Allah’ın zâtına ve kendi hakîkatlerine dönük iki yöne sahip olması, âlemdeki kötülük probleminin çözümüne imkân tanımaktadır.349 İlâhî isimlerde bulunan bu ilkeden hareketle İbn Arabî, âlemin bedbahtlık için değil mutluluk için yaratıldığını söylemektedir. Böylece kötülük probleminin yerine genel iyimserlik nazariyesini ortaya koymaktadır.350 Çünkü hakîkatlerin değişmeyeceği ilkesinden hareketle geliştirilen sürekli yaratma teorisine göre ilâhî isimlerin etkinlikleri de sürekli olacaktır.Böylece âlemdeki iyilik ve kötülük bir arada bulunmaktadır.351 Zira İbn Arabî’nin ilâhî isimlerle âlemdeki her şeyin kesintisiz ve devamlı olarak Allah’a dayandırılması, her şeyin iyiliği fikrinin oluşmasında esas teşkil etmektedir. Âlemdeki her şeyin Allah’a dayanması demek, orada iki tane fâilin bulunmasının mümkün olmayacağını göstermektedir.

Dolayısıyla ilâhî isimlerin zâta bakan özelliği, fiillerin iyisiyle kötüsüyle bir yönünün Allah’a dayandığına işaret etmektedir.352 Bu noktada insanın iyi ya da kötü diye isimlendirdiği eylemler ilâhî isimlere dayanmaktadır. Ancak İbn Arabî’nin kötülüğün ve iyiliğin kaynağını Eş’arî kelâmcıları353 gibi Allah’a dayandırması -iyiliğin kaynağının Allah’a dayandırılmasında olmasa bile kötülüğün kaynağının Allah’a dayandırılmasında- âlemdeki kötülüklerin Allah’a izafe edilmesi problemini ortaya çıkmaktadır.

İbn Arabî kötülüğün Allah’a izafesi problemini aşabilmek için yine ilâhî isimler teorisini kullanmaktadır. Çünkü Eş’arîlerin iddia ettikleri gibi bütün eylemleri meydana getirenin Allah olduğu düşüncesiyle Mu’tezile’nin iddia ettiği bütün fiillerde bir hikmet

348 İbn Arabî, Fütûhât, C. 8, s. 236; el-Fütûhât, C. 3, s. 517.

349 İbn Arabî, Fütûhât, C. 9, s. 340; el-Fütûhât, C. 4, s. 242.

350 İbn Arabî, Fütûhât, C. 7, s. 323; el-Fütûhât, C. 3, s. 331.

351 İbn Arabî, Fütûhât, C. 15, ss. 151-152; el-Fütûhât, C. 7, s. 86.

352 İbn Arabî, Fütûhât, C. 8, s. 73; el-Fütûhât, C. 3, s. 430.

353 “Yeryüzünde, iyi ve kötü olan hiçbir şey yoktur ki Allah’ın irâdesi olmaksızın gerçekleşsin. Varlıkların olması, yüce olan Allah’ın dilemesiyledir. Hiçbir kimse, hiçbir şeyi, Allah yapmadan önce yapamaz. Çünkü Allah’tan başka ‘yaratıcı’ yoktur. Yine hiçbir şey Allah’tan müstağni kalamaz. Zira her şey, O’nun ilmi içerisindedir. Kulların eylemleri de mahlûk olup, Allah tarafından takdir edilmiştir… Kuşkusuz iyilik ve kötülük Allah’ın takdir ve kazasıyladır. Biz, acı ve tatlısıyla, hayır ve şerriyle Allah’ın kader ve kazasına inanırız. Biliriz ki hatalarımız, musibetlerimiz; musibetler de hatalarımız değildir. Zira kul, Allah’ın dilemesi dışında, kendisi hakkında ne iyiliğe ne de kötülüğe güç yetirebilir…” Eş’arî, el-İbâne, ss. 27-28.

olduğu düşüncesini bir araya getirebilecek ve bunu yaparken de Allah’ın zâtına kötülüğü izafe etmeyecek teori, ilâhî isimler nazariyesidir. Zira âlemdeki bütün işlerin kaynağı olan ilâhî isimler hem Allah’ın rahmetini izhar eden isimleri hem de Allah’ın rahmetinin mukabilinde yer alan isimleri kapsamakta ve birbirlerinin hükümlerini içermektedir.

Örneğin Allah’ın er-Rahmân ismi kötülükle ilgili hükümleri içerirken, el-Muntakim ismi de rahmetle ilgili hükümleri içermektedir.354 Ancak iyilik (rahmet) kötülüğü (gazabı) geçmiştir.355 Dolayısıyla mutluluk sürekli olma hükmüne sahip iken, kötülük sürekli olma gibi bir hükme sahip değildir. İnsanın başına gelen kötü durumlar ise bazı şeylere dikkat çekmek gayesiyle kişinin kendi istidadına göre etki etmektedir.356 Çünkü İbn Arabî’ye göre mutluluğun sürekli olması, herkesin kendisinde tecelli eden ismin katında razı olunan olmasından ve razı olunan herkesin de sevgili olmasından kaynaklanmaktadır.357 Sevgilinin yapmış olduğu her eylem ise sevimlidir. Sevilen Allah olduğu için Allah’ın varlıkta yapmış olduğu her şey beğenilmiştir. Çünkü mümkünler tek başlarına fâil olamayacakları için meydana gelen eylem, varlıkların kendisinde tecelli eden ilâhî isimlerin sahibi olan Allah’tan kaynaklanmaktadır. 358

İbn Arabî’nin kötülüğün kaynağı hakkında yapmış olduğu bu tanımlamada yokluk varlığın mukabili değildir ve varlık gibi bir gerçekliğe de sahip değildir.359 Meseleyi iyilik, kötülük bağlamında ifade edecek olursak; sırf iyilik de kötülüğün mukabili değildir. Çünkü iyilik gerçektir ve kötülük göreceli bir varlığa sahiptir. Bu noktada İbn Arabî’nin kötülüğü göreli olarak ele alması onun mutlak olmadığını göstermektedir.

Kötülüğün göreli olarak bulunması ise mutlak anlamda iyiliğin olmaması anlamına gelmektedir.360 Her şey mutlak anlamda iyi ve temiz olduğundan dolayı kötülüğe konu olan çirkinliktir. Bundan dolayı İbn Arabî’ye göre kötülük hedeflenen yetkinlikten eksiklik manasına gelmekte olup bunun dışında bir kötülük yoktur.361 Başka bir ifadeyle kötülük bir şeyin zatı gereği olmadığından dolayı mutlak değildir. Aksine kötülük yokluğa ilişik olduğu için görecelidir.362

354 Kartal, İlâhî İsimler Teorisi, ss. 176-177.

355 İbn Arabî, Fütûhât, C. 7, s. 176; el-Fütûhât, C. 3, s. 254.

356 İbn Arabî,Fütûhât, C. 9, ss. 346-347; el-Fütûhât, C. 4, ss. 245-246.

357 İbn Arabî,Fütûhât, C. 13, ss. 302-303; el-Fütûhât, C. 6, ss. 174-175.

358 İbn Arabî, Fütûhât, C. 15, ss. 150-152; el-Fütûhât, C. 7, ss. 85-86.

359 İbn Arabî, Fütûhât, C. 11, s. 64; el-Fütûhât, C. 7, s. 68.

360 İbn Arabî, Fütûhât, C. 1, s. 123; el-Fütûhât, C. 1, s. 78.

361 İbn Arabî, Fusûsu’l-Hikem, ss. 241-242.

362 Kartal, İlâhî İsimler Teorisi, s. 177.