• Sonuç bulunamadı

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. DENGELİ EYF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. DENGELİ EYF"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

DENGELİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş Dengeli Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014- 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır.

Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fon-Performans Ölçütü Karşılaştırmalı Getiri Grafiği:

-5,00%

0,00%

5,00%

10,00%

15,00%

20,00%

G e t i r i

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

DENGELİ EYF

ANE PERFORMANS ÖLÇÜTÜ

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel

(2)

büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde

(3)

sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %28,82’si Hisse Senetlerinde, %42,76’sı Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarında, %6,15’i Ters Repoda, %18,91’i Vadeli Mevduatta, %3,36’sı Borsa Para Piyasası’nda değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(4)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

GELİR AMAÇLI HİSSE SENEDİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Gelir Amaçlı Hisse Senedi Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014 - 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır.

Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fon-Performans Ölçütü Karşılaştırmalı Getiri Grafiği:

-15,00%

-10,00%

-5,00%

0,00%

5,00%

10,00%

15,00%

20,00%

25,00%

30,00%

35,00%

G e t i r i

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

GELİR AMAÇLI HİSSE SENEDİ EYF

ANS PERFORMANS ÖLÇÜTÜ

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri

(5)

görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden

(6)

petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %86,61’i hisse senetlerinde, %6,83’u Ters Repoda,

%6,56’sı Borsa Para Piyasası’nda değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN

Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(7)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU

FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Gelir Amaçlı Kamu Borçlanma Araçları Standart Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014 - 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır.

Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fon-Performans Ölçütü Karşılaştırmalı Getiri Grafiği:

-2,00%

0,00%

2,00%

4,00%

6,00%

8,00%

10,00%

12,00%

14,00%

G e t i r i

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI STANDART EYF

ANG PERFORMANS ÖLÇÜTÜ

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

(8)

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz

(9)

etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %82,08’i Kamu Borçlanma Senetlerinde, %0,79’u Ters Repoda, %7,80’i Özel Sektör Tahvillerinde, %9,33’ü Vadeli Mevduatta değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(10)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Para Piyasası Likit Kamu Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014 - 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır.

Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fon-Performans Ölçütü Karşılaştırmalı Getiri Grafiği:

0,00%

2,00%

4,00%

6,00%

8,00%

10,00%

12,00%

G e t i r i

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

PARA PİYASASI LİKİT KAMU EYF

ANK PERFORMANS ÖLÇÜTÜ

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri

(11)

görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden

(12)

petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %29,43’ü Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarında,

%51,23’ü Ters Repoda, %19,32’si Mevduatta, %0,02’si Borsa Para Piyasası’nda değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(13)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Gelir Amaçlı Esnek Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014 - 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklikler yapılmıştır.

Sermaye Piyasası Kurulu'nun 28.03.2014 tarih ve 255 sayılı izni doğrultusunda "Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Gelir Amaçlı Uluslararası Emeklilik Yatırım Fonu" ünvanı, "Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Gelir Amaçlı Esnek Emeklilik Yatırım Fonu" olarak değişmiştir. Değişim sonrası, fonun yönetim stratejisinin karşılaştırma ölçütü kullanmaya elverişli olmaması nedeniyle karşılaştırma ölçütü belirlenmemiştir. Değişikllikler, 26.05.2014 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanmaya başlamıştır. Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fonun yönetim stratejisinin karşılaştırma ölçütü kullanmaya elverişli olmaması nedeniyle karşılaştırma ölçütü belirlenmemiştir.

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden

(14)

gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe

(15)

kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %83,16’sı Yabancı Borçlanma Senetlerinde,

%5,92’si Borsa Para Piyasası’nda, %3,96’sı Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarında, %6,14’ü Ters Repo’da, %0,82’si Vadeli Mevduatta değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(16)

AEGON HAYAT VE EMEKLİLİK A.Ş.

ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Esnek Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014- 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır.

Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fonun yönetim stratejisinin karşılaştırma ölçütü kullanmaya elverişli olmaması nedeniyle karşılaştırma ölçütü belirlenmemiştir.

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi zaman arzulanan sonuçları vermekten uzak kalmaktadır. Örneğin, ABD ve İngiltere ekonomileri görece sağlıklı bir büyüme patikası içerine girmiş olmalarına rağmen bu ülkelerin potansiyel büyüme hızları 2000’li yılların başındaki oranların altında kalmaktadır. Daha büyük bir büyüyememe sorunu Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri için de geçerlidir. Ancak potansiyel büyümeye ilişkin tehlike çanları gelişmekte olan ekonomiler için de çalmaktadır. Bu ekonomiler çeşitli yerel özellikler ve kendilerine has sorunlarıyla birbirlerinden ciddi manada ayrılıyor olsalar da Çin’den Brezilya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye ortak problem potansiyel büyüme problemidir.

Yetersiz bir küresel talep ortamında bu sorun için gelişmiş ülkelerce uygulanan tek bir reçete vardır: Düşük faiz ve parasal genişleme. Sonuçları tam olarak ölçülemeyen bu politikanın gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki etkisi genişlemekte olan finansal koşullar üzerinden gerçekleşmektedir. Öte yandan Suriye ve Ukrayna krizleriyle gittikçe şiddetlenen jeopolitik gerginlikler, hâlihazırda yavaş olan ekonomik toparlanma dinamiklerini daha da bozmaktadır.

IMF, Dünya İktisadi Görünümü (World Economic Outlook) Ekim Raporu’nda yaptığı aşağı yönlü güncellemelerle küresel büyümenin 2014 yılında %3,3 ve 2015 yılında %3,8 olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD büyümesinin yılın ilk çeyreğinde beklenmedik şekilde gerilemiş olması, Euro Bölgesi’nde yetersiz talep ile birlikte süregelen yüksek çıktı açığının devam etmesi, Japonya’da ilk çeyrekteki başarının ardından uygulanan tüketim vergisi sonucunda büyümenin beklentilerin altında kalması ve Çin’in yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetindeki zayıf seyir IMF beklentilerinde aşağı yönlü yapılan değişikliklerin nedenleri olarak sayılabilir.

Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf görünüm yılın üçüncü çeyreğinde emtia (özellikle de petrol) fiyatlarında aşağı yönlü harekete sebebiyet vermiş, bu durum ise küresel enflasyon

(17)

oranlarının düşük seyretmesinde etkili olmuştur. Euro Bölgesi’nde düşük büyüme, süregelen yüksek işsizlik ve artan deflasyon riski birçok ülke açısından tehdit olmaya devam etmiştir.

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı iç siyasi belirsizlikler Euro Bölgesi ekonomisi üzerinde aşağı yönlü başka bir risk unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yatay seyreden ücretler enflasyonu baskılamış ve bu durum gelişmiş ülkelerin para politikalarının büyümeyi destekler nitelikte gevşek seyretmesine olanak tanımıştır. Büyüme ve enflasyon görünümündeki farklılaşma nedeniyle Amerikan Merkez Bankası (FED) ile diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirgin bir şekilde ayrışmaya başlamıştır:

FED, Ekim ayında varlık alımlarını sonlandırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise zayıf ekonomik performansı desteklemek amacıyla Haziran ve Eylül ayında gerçekleştirdiği faiz indirimleri ile negatif faiz uygulamasını hayata geçirmiş; ayrıca ucuz refinansman paketleri (T- LTRO) ve varlık alım programları (VDMK ve teminatlı bono alımları) gibi ek likidite sağlayıcı politikalar aracılığıyla mevcut politikasında gevşemeye gitmiştir. Yüzde 2,0’lik enflasyon hedefinin altında kalan ECB, yüksek montanlı bir parasal genişleme programının da sinyallerini vermiştir. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise 2013 yılı Nisan ayında başlattığı parasal genişleme programı çerçevesinde uyguladığı varlık alımlarının tutarlarını 2014 yılı Ekim ayı içerisinde artırmıştır. 2014 yılı ikinci yarısında istikrarlı bir iktisadi görünüm sergileyen ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin içerisinde Fed’in 2015 yılı ortasında faiz artırımına başlaması önemli bir yer teşkil etmektedir.

Aynı dönemde gelişmekte olan ülkeler genelinde ise olumsuz bir ekonomik görünüm ön plana çıkmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki talebin toparlanamaması ve bozulan makro dengelerde uyum çabası gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlamıştır. Fed’in para politikasındaki normalleşme paralelinde küresel likidite koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere ilişkin endişelerle, para politikalarında farklı oranlarda sıkılaşma eğilimi gözlenmiştir. Eylül ayı ile birlikte düşüş hızını artıran ve seneyi 57 dolar ile sonlandıran petrol fiyatları ile birlikte petrol ithalatçısı ve ihracatçısı ülke ayrımı derinleşmiştir. Düşen enerji ve emtia fiyatlarından olumsuz etkilenen hammadde ihracatçısı ülkeler (Rusya, Brezilya) ve jeopolitik risklere doğrudan maruz kalan Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kurları başta olmak üzere finansal göstergelerde hızla bozulmalar görülmüştür. Süregelen sermaye çıkışları, düşmeye devam eden petrol fiyatları ve yabancı piyasalara sınırlı erişimi göz önünde bulundurulduğunda, Rusya 2014 yılının kaybeden ülkesi olmuştur. Hindistan ve Türkiye gibi önemli petrol ihracatçısı olan ülkeler ise süreci görece olumlu geçirmiştir. Küresel ölçekte likidite bu dönemde azalmasa da bu yönde sinallerin gelmeye başladığı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin küresel likidite yerine, büyümelerini destekleyecek mikro yapısal reform ihtiyaçları ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, Hindistan, Endonezya ve Meksika, yapısal reformlar anlamında olumlu adımlar atmaktadır.

Çin ekonomisinde ise şişmiş bir emlak sektörü, birikmiş atıl kapasite, yerel yönetimlerin artan borçları, büyüyen gölge bankacılık sistemi ve bundan kaynaklı finansal riskler endişe kaynağı olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların neticesinde Çin ekonomisi büyüme ve reform ikilemi ile karşı karşıya kalmış, alınan çeşitli önlemler sonucunda Çin Merkez Bankası, 2015 yılında Çin ekonomisinin %7,1 oranında büyüyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,8 artmıştır. 2013 yılında Türkiye ekonomisinin lokomotifi, iç talep ve kamu kesimi harcamaları olurken özel sektör sabit sermaye yatırımları ekonomiye katkı yapmamıştır. Özel sektör yatırımları tarafında benzer seyir 2014 yılı ilk dokuz aylık döneminde de devam etmiştir. Özellikle Euro Bölgesi başta olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlama sinyallerinin artması, düşük faiz ve bol likidite ortamına rağmen yatırım iştahı konusunda özel sektörü temkinli olmaya yöneltmiştir. Zayıf iç talep ve jeopolitik riskler özel sektörü temkinli olmaya yönelten diğer faktörler olmuştur. İç talep yılın ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez

(18)

Bankası’nın Ocak ayı sonunda para politikasında gerçekleştirdiği güçlü sıkılaştırmanın yanında yılın ilk aylarında uygulamaya konulan iç talebi sınırlayıcı makro ihtiyati tedbirlerin de etkisiyle oldukça yavaşlamıştır. Hanehalkı harcamalarındaki yavaşlama sonucunda özel tüketimin milli gelire katkısı sınırlı olmuştur. Öncü göstergeler, yılın ikinci yarısında özel tüketim ve yatırım talebinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını ve iç talebin büyümeye daha fazla katkı verdiğini göstermektedir. Net ihracat 2014 yılının ilk dokuz ayında büyümeye en büyük katkıyı yapan kalem olmuştur. Ancak, son dönemde Euro ekonomilerinin zayıflayan performansı ve Rusya ile Orta Doğu pazarına dair oluşan lojistik sorunlar ihracat dinamiğinde yavaşlamaya işaret etmektedir.

2015 yılına girerken, ABD’deki faiz artırımının miktarı ve bunun piyasalara etkisi, Euro Bölgesi’nin parasal genişleme programının süresi ve derinliği, Çin’in faiz indirimi ve likidite yönetimi unsurlarıyla iç talebini toparlama çabaları, Japonya’da yeni bir parasal genişleme olanağı ve başta Rusya merkezli riskler olmak üzere jeopolitik gerginlikler ile petrolün başı çektiği emtia fiyatlarındaki düşüşler ön planda kalmaya devam edecektir.

2014 yıl sonu Dolar alış kuru 2,3189 TL, Euro alış kuru 2,8207 TL olmuştur. BIST 100 endeksi, yılı %26,43 yükselişle 85.721,13 puan seviyesinden kapatmış ve gösterge tahvil bileşik faizi %8,02 olarak gerçekleşmiştir.

2014 yılında fon portföyünün ortalama %28,83’ü Hisse Senetlerinde, %43,55’i Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarında, %6,44’ü Ters Repoda, %15,25’i Vadeli Mevduatta, %5,93’ü Borsa Para Piyasası’nda değerlendirilmiştir.

Zeka BİRMAN Tankut EREN Fon Kurulu Üyesi Fon Kurulu Üyesi

(19)

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

KATKI EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU – FAALİYET RAPORU

Bu rapor Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş. Katkı Emeklilik Yatırım Fonu’nun 01.01.2014 - 31.12.2014 dönemine ilişkin gelişmelerin, Fon Kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, fonun bir önceki dönemle karşılaştırmalı olarak hazırlanmış bağımsız denetimden geçmiş yıllık fon bilanço ve gelir tablolarının, bağımsız denetim raporunun, bilanço tarihi itibariyle fon portföy değeri ve net varlık değeri tablolarının katılımcılara sunulması amacıyla düzenlenmiştir.

2014 yılı içerisinde Fon İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’nda değişiklik yapılmamıştır. Söz konusu İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu’na Şirketin merkezi, şubeleri, acenteleri ve www.aegon.com.tr sitesinde yer alan Sürekli Bilgilendirme Formlarından ulaşılabilir.

FON PERFORMANSINA İLİŞKİN BİLGİLER

Fon-Performans Ölçütü Karşılaştırmalı Getiri Grafiği:

-5,00%

0,00%

5,00%

10,00%

15,00%

20,00%

G e t i r i

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

KATKI EYF

AEY PERFORMANS ÖLÇÜTÜ

Global finansal krizin ardından geçen uzun süreye rağmen günümüzde de ülkelerin yüksek işsizlik, yüksek borçluluk ve düşük büyüme sorunlarıyla boğuşuyor olması hasarın boyutunu göstermektedir. Ancak bu krizin yarattığı bir başka derin sorun da ekonomik aktörlerinin geleceğe yönelik beklentilerinin aşağı yönlü revize edilmiş olmasıdır. Beklentiler kanalıyla bozulan talep, arz ve güven göstergeleri ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını aşağı çekmiştir.

Genişlemeci para politikası (düşük faiz) veya mali politikalar (düşük vergi, yüksek kamu harcamaları) gibi klasik iktisadi politika araçları ile bu yeni soruna karşı savaş vermek kimi

Referanslar

Benzer Belgeler

Akbank yurtiçinde halka arz edilmek üzere 400 Milyon Türk Lirası'na kadar ve tahsisli olarak veya nitelikli yatırımcılara satılmak üzere 800 Milyon Türk Lirası'na

%0,41 oranında artış gösterdi.Ocak ayında İstanbul'da perakende fiyatlar yüzde 0.18 gerilerken, toptan fiyatlar yüzde 0.82 artmıştı.. 2

Referans fiyat uygulamasına geçiş ve yaşananlar Transfer Fiyatlandırması. • Emsallere uygunluk ilkesi (Arm’s

2010 yılında ilk romanı Muz Sesleri, 2011 yılında İkinci Yarısı, 2012 yılında Kayda Geçsin kitapları yayımlandı.. Muz Sesleri bu yıl içinde yedi dilde

Bu çerçevede 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla Şirket, gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş tazminat bedelleri ile ilgili olarak finansal tablolarda toplam 184,930 TL (31 Aralık

Büberkökü ve Kızıldere (2016), FED ve Euro Bölgesi’ndeki faiz oranlarının Türkiye’deki faiz oranları üzerinde bıraktığı etkiye yönelik yaptıkları çalışmada

Bunun yanı sıra, hükümetin uyguladığı teşvik ve harcama programlarının hükümete borç olarak yazılmasındansa merkez bankası tarafından para

Bu bağlamda Çin’de yürütülen Türkoloji çalışmaları; Türkoloji bölümü bulunan üniversiteler, Türkçeden Çinceye çevrilen edebi eserler, Türkçe