Koreden gelen şiirler vesilesile
u n g u l u
s a i r l e r
7 ' / ^ - • , t ' >Yazan: İsmail Habib Seviik
Gazetemiz Koredeki kahraman-1 korkımc, eşsiz, tehlikeli filân gibi
larımızın ilk destanlı menkıbele-1 bir manaya gelecek. Fakat hangisi?
rinden sonra okuyucularımız tara fından gönderilen şiirlere ve yazı lara mahsus dört sahifelik renkli
bir «K ore ilâvesi» çıkarıyordu.
Bunlardan 3 aralık 1950 tarihli ilâ vede Koredeki askerlerimizden Ali
Sabah imz3sile çıkan «Koredeki
bayrağım» başlıklı üç kıtalık şiir rikkatime dokunduğu için gazete
nin 5 aralık tarihli nüshasında
«Koredeki bayrak» diye bir yazı
yazmıştım. O şi’re imzasını atan
Mehmedcik al bayrağının tâ oralâra kadar neye götürülüp oralarda ne ye dalgalandığım pek iyi bildiğin den dolayı:
Bayrağımız K ızıl’i her yerde yen er
Diyordu. Kızılla çengin Moskofla cenk demek olduğunu pek iyi kav- rıyan A li Sabah o mısra ile tarihi mizin Moskofa karşı üç asırlık hın cını söylüyor demekti. Bu itibarla
dünyanın öte ucunda dalgalanan
bayrağımız sanki kendi hududu-
muzdaydı. Onun için Kore nehir
lerini aşarak cenkleşen bayrak
Çoruh veya Meriç nehirlerini ge
çerek cenkleşiyor gibiydi. Zaten
böyle olmasa A li Sabah:
Bayrağımız hurda, hurda vatanımız
Diyebilir miydi? Koredeki o as ker, billûr kalbinin sezişüe, vata nın sadece taş toprak, sadece ge çinilen yer ve barınılan diyar ol madığım o tek mısram sadeliği
içinde ne güzel ifade etmiş oldu.
Böyle mısralar kelimesiz söz ve
mızrabsız nağme gibi maddeye ih tiyacı olmıyan ruh haletleridir.
Gazetemizin K ore ilâveleri ne
güzel çıkıyor ve ne kadar rağbet
görüyordu. Fakat kâğıd buhranı
yüzünden artık K ore ilâvelerini
çıkaramaz olduk. Halbuki Koreye aid şiirler boyuna gelmekte devam ediyor. Yalnız okuyucularımızdan
değil Koredeki kahramanlarımız
dan da şiirler gelip durmaktadır.
Bir gün gazetede bu sonuncuları toplu bir halde gözden geçirmeğe başladım. Hepsi bir düzine kadar dı. Tabiî bunları sadece sanat ba kımından ölçüp ona göre nrütalea
yürütmek doğru olamaz. Zaten
bunları gönderenler de kendi şair
lik kuvvetlerini ispat davasmda
değildiler. Bunlar ak pak kalb ta
hassüslerinin olduğu gibi kâğıda
aksetmiş temiz pırıltılarıdır. Bun ların en baştaki güzellikleri masu miyetlerinden ileri geliyor.
Onlar toprak üstünde süngüyle yaptıkları işi dinlenme anlarında da kalemlerde dile getirmek istemiş ler. Onlara en doğru bir ifadeyle
«süngülü şairler» diyebiliriz. İşte
onlardan 368 künyeli Turhan Gög- dağın «Tugayıma Destan» başlıklı altı kıtalık şi’ri. Tugay erlerinden olan bu yiğit Mehmedcik:
B iz burada bir tuğaydik,
«Kıinuri» de destan yazdık, Kızıllara kahir kazdık Canla canandan geçmişiz.
Derken iki çeşjd destanın birleş tiğini anlatmış oluyor: Biri süngü
lerin şimşeği ve yakut kanların
bedelde toprakta yaratılan hama setin destanı, diğeri kâğıdm üstüne
hecelerin denkliği ve kafiyelerin
ses birliğile dizilen halk edebiya tının bir nazım şekli. Eskiler hem
asker, hem muhaırir olanlara:
«Sâhib-i seyf ü kalem» derlerdi. Bunun en yeni ve en sevimli m i sallerini Koredeki süngülü şairler
verdiler. Bütün dünya onlara
«kahraman» dedi. Geçenlerde bir
ajans Birleşmiş Mdletler Başku
mandanının Daily Telegraph gaze
tesine verdiği beyanatı yayınla
mıştı. Kumandanlar kumandanı
MacArthur Türk tugayı için «K ah ramanların en kahramanı» demiş. Turhan Gökdağın şi’rir.den öğreni yoruz ki onların orada apayrı bir unvanları daha vardır:
Adımız hurda Nanmoyan Korelidir adı koyan.
Kelime hakkında hiç bir izah yok. O manasını söylemediği için biz de kelimenin ne demek olduğunu bil— miyoruz. Belli ki önüne durulmaz,
Ne ehemmiyeti var. Kelimenin böy le müphem kalması bile ona ayrı
bir heybet veriyor. Bu şi’ri oku-
duğumdanberi o kelime gözlerimin önünde, Koreliler tarafından aske rimizin boynuna takılmış bir hay ranlık çelengi gibi görünmektedir. Adam var, söylediği sözle büyür; söz var söyleyen adamla yükselir. Bizlerden birimizin «Ah, al bay rağım, yoluna canım kurban» de
memiz nerede, Koredeki A li Sa
bahın, bayrağına hitab ederken:
Sana feda olsun bu canım
Demesi nerede? Gene bizlerin
«Düşmandan korkmayız» deyişimiz nerede, Turhan Gögdağm:
B elli, düşmafi bizden fazla,
Korkutamaz bizi asla, Dövüştük dipçikle taçla
Demesi nerede? Çok hünerli şa
irler onların söylediklerinin yüz
misli kuvvetlisini söyliyebilirler.
Fakat en büyük dünya şairleri de olsalar o mefhumlara onlar kadar
inandırma kuvvetini vermiş ola
mazlar. İşte K ore Savaş Birliği
Gedikli Üstçavuş Hüseyin Doğanın «Size va’dimiz» isimli on mısralık
(manzumesinden başlayış kıtası.
Onlar ki Tugay Komutanı General Tahsin Yazıcıya «Baba» diyor; hür metin, bağlılığın, güvenin sonsuz luğunu söyleyen kelime:
Bizim Baba verdi emir, Fırladı Mehmed yayından. Allah Allah sesleri Y ükseliyor her yandan.
İşte toprak kadar basit, toprak kadar hakikat, ve toprak kadar aziz bir söyleyiş. Ne bir harf atabilirsin,
ne bir harf ekliyebilirsin. Nak
liye Başçavuşu Ahmed Özpmann
«İnanç» isimli kıtası da öyle. Son iki mısram yüzde yüz dqğruluğuna bütün bir inanışla biz de «âmentü» diyoruz:
A levlerle çevrilse siperimin dört yanı, Tanrım, millet uğruna feda ettim
bu canı.
İbrahim Savaş «serbest nazım» tarzını seviyor olacak. «Türkü bil- miyene» başlıklı şi’rinin son mıs raları:
Birinci vazifemiz,
Dünyada hür yasamaktır. Ey düşman bil ki Türkü anlamıyan ahmaktır.
Korede yaralanıp vatana gele
rek Deniz hastanesinde yatan ga
zilerimizden Başgedikli MalatyalI
Rıza Aydının da, henüz dumanı
üstünde denecek kadar yepyeni
«Kore Destanı» isimli şi’rinden ilk
mısraları, bir beşaret gibi sunu
yorum:
Korede gördüm ki ırkıma Haktan Verilmiş bir vergi, yaratmak destan. Havada şahindir, karada tufan Denizde de yılmak bilmez bir kaptan.
Gedikli üstçavuş İzzet Vural,
ya Tokyo'da vazifeli olanlardan, ya Tokyo hastanelerinde yaralı yatan lardan olacak ki şi’rini Japon baş şehrinden göndermiş, «Vatanıma»
manzumesile bize yurd hasretini
içli bir dokunakîıkla anlatmakta
dır:
Anam desem başka biçimde, Yuvam desem onun içinde, Sevgilim desem benim içimde Sana ne desem güzel vatanım.
Aynı asker, yalnız vatanını de
ğil, «Kuşan’ıma» şi’rile vatanda
emzikli bıraktığı yavrusunu da içi titriyerek özlerken sırf samimilik ten örülme mısralarla bizim de içi mizi titretiyor:
Baba demeden, Mama yemeden, Sevgi bilmeden, Ayrıldık Kuşan.
Zaten kalbleri bu kadar hassas
olmıyanlarm kahramanlıkları o
kadar yüksek olur muydu? Böyle bir yazıya sığabilecek kadar aldı ğım bu misallerden bile belli: On ların bu şiirleri Koredeki süngülü destanın heybetini buradaki vatan
kubbesine samimilikten işlenmiş
bir ses halinde aksettirmiş bulunu yor. İki defa aziz olsunlar.