• Sonuç bulunamadı

Gençlerin şiddete ve suça eğilimlerinin sosyolojik temelli nedenleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Gençlerin şiddete ve suça eğilimlerinin sosyolojik temelli nedenleri"

Copied!
252
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

GİRİŞ

Sosyal bilimlerin rüĢtünü henüz ispatlamadığı zamanlarda Ģiddetin nedenlerine ve suç olgusuna bakıĢları da doğal olarak bilimsellikten oldukça uzaktı. Açıklamalar felsefi temellere dayanmaktaydı.

Platon ''Kanunlar''da suçu ruhun hastalığı olarak kabul eder. Bu hastalığın üç faktöre dayalı olduğunu söyler: İhtiraslar istek, arzu, kıskançlık, hiddet, zevk arama arzusu ve cehalet. Ona göre suçlu aydınlatılması yoluyla ıslah edilebilir. Hippocrate vücut şekilleriyle karakter ve suç arasında bir ilişki kurarken, Aristoteles suç işlemenin sebeplerini sefalet ve ihtilal gibi sosyal şartlarda bulur. Ona göre yoksulluk suç ve baĢkaldırının baĢlıca nedenidir.

Suçlu toplum düşmanıdır ve acımasızca cezalandırılmaları gerekir.

(Evrim,1970:14-15).

Suçun insanlarda uyandırdığı korku, çekingenlik ve kuĢku hissi suç üzerine düĢünmeyi ilk zamanlarda olumsuz etkilemiĢtir. Ġnsanın tek baĢına sorumlu olduğu, bireyden baĢka suça iten nedenlerin olmayacağı fikri, önceleri suçlu davranıĢı gösteren ―birey‖ üzerine dikkatlerin toplanmasına neden olmuĢtur. Bu görüĢler suçun nedenlerini kimi zaman biyolojik ya da fizyolojik faktöre kimi zaman ekolojik kimi zaman da psikolojik faktöre bağlamıĢlardır.

Suçun nedenlerine kuramsal olarak ilk yaklaĢımları ileri sürenlerin 18.yüzyılda Jeremy Bentham ve Beccaria‘nın olduğu görülür. Bu kiĢiler aynı zamanda Klasik Ekolün öncüleri olmuĢtur. Bundan sonra birçok kuram ortaya atılmıĢtır. Rönesans‘tan sonra suçun sosyal nedenlerinin de olabileceği varsayımı Fransız Ġhtilali ve Sanayi Devrimi sonrasında toplumsal yaĢamın ön plana çıkmasıyla birlikte iyice düĢünülür olmuĢ. Bruhl‘a (1984:280) göre;

Thomas Morus suçun sosyal sebeplerinin olabileceğini fark etmiĢ ve onları derinleĢtirmeye gayret etmiĢ olan ilk yazardır. Morus suç ile ekonomik durum arasında iliĢki kurmaya çalıĢmıĢtır.

(2)

2

Suça sosyolojik açıdan yaklaĢan görüĢün öncülerinden J.J.Rousseau (Okur 1972:152) suçu Ģu üç unsura dayandırır:

1-Her insan kendisine yönelen saldırıya karĢı koymak hakkına sahiptir. KiĢi toplum anlaĢmasına ile bu hakkını devlete bırakmıĢtır. Devletin ceza vermek hakkı kendisine bırakılan kiĢisel savunma haklarından doğar. Suç iĢleyen suç iĢlemekle bu anlaĢmaya karĢı gelmiĢ olur.

2-KiĢi toplum anlaĢmasından önce kendisine yapılan saldırıda saldırgana ceza vermek hakkına sahiptir. Topluma girmekle kiĢi bu hakkını devlete bırakmıĢtır.

3-Ġnsanlar yasasız yaĢayamaz Her yasanın yaptırımları vardır. Topluma giren kiĢi bu yaptırımları da kabul etmiĢtir.

''Suç fenomenine sosyolojik yaklaĢım özellikle Amerika BirleĢik Devletlerinde 1.Dünya SavaĢından sonra gelmiĢtir.‖ (Picca 1992: 58) Suça çeĢitli yaklaĢımlar çeĢitli görüĢler ileri sürerken, ‗sosyolojik okul‘ da çeĢitli kuramlarla suç kavramına toplumsal açılardan yaklaĢmıĢtır.

Suçu sosyolojik açıdan irdeleyen teorilere bakıldığında uyumlu sonuçlara ulaĢıldığını söylemek zordur. Gerçekte Ģiddete iliĢkin yalnız bir sosyolojik teorinin bulunduğunu ya da diğer teorilerin iĢlevsiz olduğunu iddia etmek elbette yanlıĢ olacaktır. Ancak ortak olan bir durum var ki; genel olarak Ģiddete iliĢkin sosyolojik soruların amacı, insanların niçin ayaklandıkları, toplumsal Ģiddetin kültürel, sosyal, sosyo-ekonomik ve siyasal nedenlerini saptamaktır. Suç, özellikle çocuk suçluluğu çok nedenli toplumsal bir sorun, oldukça karmaĢık bir olgudur. Bundan dolayı suç ve Ģiddet üzerine ortaya atılmıĢ sosyolojik görüĢleri bir bütün olarak ele almak, suç olgusunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Merton suçun, ani sosyal değiĢme ile ortaya çıkan bir olgu olmadığını suçun nedenlerinin sosyal yapıda aranması gerektiğini ileri

(3)

3

sürer. (Kızmaz, 2005: 154 içinde Merton 1968: ?) Winnligott‘a göre;

Ģiddete eğilimli bir kiĢide onu Ģiddet eğilimli davranıĢa götüren en önemli etkenler, yetersiz kalan ana-baba-çocuk-aile iliĢkisi, aile Ģefkati ve ayrıca nesilden nesile aktarılan Ģiddet içeren davranıĢ biçimleridir. Moses, Ģiddetin çok yönlü bir sosyal olgu olduğunu belirtir. Ona göre tek bir neden Ģiddeti doğurmaz. (Tezcan 1996: 107)

Ekonomik, psikolojik, toplumsal boyutlar Ģiddet olaylarında birlikte söz konusudur. ġiddetin kalıtımsal olarak açıklanması da artık geçerliliğini kaybetmiĢtir. ġiddet bugün tamamen toplumsal bir sorundur ve çevreden kaynaklanmaktadır. ―ġiddet; nedenleri, failleri ve yöneldiği kesimler ile türü açısından çok boyutlu olup, niteliği, görünümü ve algısı giderek değiĢmektedir. Sokakta, okulda, aile içinde Ģiddet, ihmal, istismar, intihar, madde kullanımı ile beslenmekte ve giderek artan bir oranda karĢımıza çıkmaktadır.‖ (Kılıç, 2007: 25)

―Gençlerin ġiddete ve Suça Eğilimlerinin Sosyolojik Temelli Nedenleri‖

adlı bu çalıĢma fikir aĢamasında bir saha araĢtırması olarak düĢünülmüĢtü.

Ancak ‗Ģiddet‘ ve ‗gençlik‘ gibi geniĢleyen bir konunun teorik aĢaması da geniĢ olmuĢ, kavramsal çerçeve araĢtırması, alan araĢtırması düĢüncemizin yerini almıĢtır. Çünkü çalıĢmanın teorik kısmı, yüksek lisans çalıĢmasının boyutlarının dıĢına sarkmıĢtır. Böyle bir durumda, teorik kısmı sınırlı tutarak alan araĢtırmasını çalıĢma kapsamına almanın uygun olmayacağı konusunda karar alınmıĢtır. Yüksek lisans tezinde oluĢturulacak teorik çerçevenin üzerine eklenecek alan araĢtırmasıyla doktorada özgün sonuçlara ulaĢmaya devam etmenin çok daha uygun olacağı kanaatine ulaĢılmıĢtır. Bu sebeple çalıĢmanın tamamında Ģiddet, suç ve sosyolojik iliĢkiler irdelenmiĢtir.

AraĢtırmada Ģiddet ve suç olgusu ile suça sosyolojik teoriler konusunda bilgilere ulaĢmak için yazılı kaynaklara baĢvurulmuĢtur. TBMM AraĢtırma Komisyonu, T.C BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, MEB Özel Eğitim Rehberlik ve DanıĢma Hizmetleri Genel Müdürlüğü, TUĠK, Emniyet Genel Müdürlüğü, Kırıkkale Emniyet Ġl Müdürlüğü‘nden edinilmiĢ

(4)

4

veriler aile, Ģiddet, suç, suça itilmiĢ gençler ve çocukların genel özellikleri konusunda bilgi vermesi amacıyla kullanılmıĢtır. Ayrıca yapılan literatür çalıĢmasında öncelikle alan yazın taranmıĢ, Ģiddet, saldırganlık, aile, çocuk, ergen ve suç kavramları, Ģiddet türleri, Ģiddetin toplumsal nedenleri, Ģiddete itilen gençlerin özellikleri ve bu alanda yapılmıĢ araĢtırmalar incelenmiĢtir.

Bu çalıĢmada ―suçlu çocuklar, suçlu gençler‖ kavramlarının kullanılmamasına (alıntılar hariç) özellikle dikkat edilmiĢ; bunun yerine ―suça itilen çocuklar, suça yöneltilen gençler‖ gibi kavramlar tercih edilmiĢtir. Çünkü suçu toplum hazırlar, birey iĢler. Suç iĢleyen bir gencin ya da çocuğun arkasında onu suça iten bir güç mutlaka vardır. Bu nedenledir ki, araĢtırmanın amacı;

1- Önde gelen toplumsal sorunlardan olan Ģiddet ve suç olgularını, özellikle lise dönemindeki gençliğin Ģiddet davranıĢlarını açıklamak,

2- Gençlerin suça yönlendirilmesinde aile, yoksulluk, iĢsizlik, okul, arkadaĢlık, kentleĢme, göç, medya, alkol ve madde bağımlılığı gibi çevresel faktörlerin etkilerini incelemek,

3- Gençlerde ―Ģiddet ve suç‖ olgularının bilimsel gerçeklikler ıĢığında sosyolojik görünümünü ortaya koymak,

4- Asıl suçlunun çocuklar ya da gençler olmadığı varsayımını savunurken, onları suça iten toplumu ve toplumsal yapıyı irdelemek,

5- Gençleri Ģiddete ve suça yönelten bireysel faktörleri savunan görüĢlerin yetersizliklerine karĢın, çevresel faktörlerin önemini sosyolojik ispatlarla benimsetmektir.

Dört bölümden oluĢan çalıĢmanın birinci bölümü olan kavramsal çerçevede; Ģiddet, Ģiddet türleri, suç, saldırganlık üzerinde durulmuĢ, çocuk, genç ve ergen kavramları incelenmiĢtir. Ġkinci bölümde suç olgusuna iliĢkin öne sürülen sosyolojik yaklaĢımlar açıklanmıĢtır. Üçüncü bölümde Türkiye‘de

(5)

5

gençlik, gençlerde Ģiddet ve suç üzerine Türkiye‘de yapılmıĢ araĢtırmalar hakkında bilgi verilmiĢtir. Dördüncü bölümde ise gençleri Ģiddete ve suça yönelten çevresel faktörler belirtilmiĢtir.

Her ne kadar suçun tarihi, insanlık tarihi kadar eski olsa da suça itilen çocuklar ve bu çocuklara farklı yaklaĢım düĢüncesi yüzyılımızın ortalarında iyice belirginleĢmiĢ ve bugün ülkelerin geliĢmiĢliğinin ölçüsü durumuna gelmiĢ bir olgudur.

Modern toplum, geliĢmiĢ ülke seviyesine ulaĢmıĢlık, ilk etapta toplumsal hoĢgörü ve insan haklarına saygının olacağı düĢüncesini beraberinde getirir.

Ancak bunun aksine; yapılan araĢtırmalar, insanların gösterdiği Ģiddet ve suç eğilimlerinin ülkelerin geliĢmiĢlik seviyesi ile paralel olarak arttığını göstermektedir.

Ülkeler modernleĢtikçe suç oranında da ciddi artıĢlar gözlenmektedir.

Son zamanlarda Ģiddet evde, okulda, sokakta, iĢ yerinde, ailede kısaca her yerde görülmektedir. Günümüzde de her geçen gün etkisi daha çok hissedilen bir sosyal problem olan Ģiddet ve suç olguları, kriminolojinin yanı sıra, hukukun, tarihin, antropolojinin, psikolojinin, psikiyatrinin ve sosyolojinin ilgi alanına girmiĢ, her biri kendi yöntem ve teknikleri çerçevesinde bu kavramlarla ilgilenmektedirler.

Günümüzde geliĢmiĢ toplumlar Ģiddete dayalı kitlesel, organize suçlarda, intiharlarda, uyuĢturucu kullanımında, tecavüz gibi problemlerle ciddi anlamda uğraĢmaktadırlar. Üstelik bu toplumlarda suçlar daha karmaĢık bir Ģekilde ve saygın bilinen kimselerce iĢlenmektedir. Bugün modern toplumlarda suçlar artmıĢ, toplumsal bozulma veya düzensizlik baĢ göstermiĢtir. Suçların artıĢı sosyal bilimciler tarafından toplumsal bozulma yahut çözülmenin önemli bir göstergesi olarak kabul edilir.

Bir sosyal problemi önlemek veya olumsuz etkilerini en aza indirmek için bilimsel verilerle hareket etmek gerekir. Problemin nedenlerinin iyi bilinmesi ve

(6)

6

tahlil edilmesi gerekir. Bu nedenledir ki; sosyolojinin ilgi alanı içerisinde toplumsal yaĢamın iĢleyiĢi ve bu iĢleyiĢi bozan davranıĢlar önemli bir yer tutar.

Giderek küçülen dünyada, Türkiye hızlı bir toplumsal değiĢim süreci yaĢamaktadır. Bu geçiĢ döneminde baĢta ekonomik, sosyal ve siyasal alanlar olmak üzere birçok alanda büyük değiĢimler yaĢanmaktadır. Bu durum sosyal çevrede pek çok olumsuz Ģartlar meydana getirmekte ve birçok hukuksal ve sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bütün bu değiĢimlerden ve sorunlardan en fazla etkilenen grup ise toplumun önemli bir kesimini oluĢturan gençlerdir.

21. yüzyılın en önemli sorunlarından birisi toplumun geleceği olan gençlerin çeĢitli nedenlerle suça itilmesi, Ģiddete olan kayıtsız eğilimleridir.

Özellikle okulların da gençlerin Ģiddet eğilimlerine ortam sağlayan mekânlar olduğu gerçeği bu konuyu daha da önemli kılmaktadır.

ġiddetin gençler arasında artıĢ göstermesi toplumları kaygılandırmakta ve araĢtırmacıları bu yöne sevk etmektedir. Ġçinde bulunduğu sosyal çevrede ve sosyalizasyon sürecinde etkili olan, sapma davranıĢına yol açan araçların denetimi gün geçtikçe zorlaĢtığından gençlerin olumsuz davranıĢlarda bulunma riski de giderek artmaktadır.

(7)

7

l. BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Şiddet

ġiddet her zaman yanı baĢımızda; sokakta, evde, çarĢıda, okulda her an onunla yaĢıyoruz. Öğretmenin öğrencisine bağırmasında, annenin çocuğuna gözlerini büyüterek attığı bakıĢta, yöneticinin iĢ yerinde çalıĢanlara uyguladığı baskıda, bir kadına kocası ya da yakınları tarafından yapılan eziyette Ģiddet vardır.

Tüm bu örneklerde ortak olan yön Ģiddet uygulayanın, Ģiddet uygulananla kıyaslandığında ezici bir üstünlüğe sahip olmasıdır. Bir karĢılaĢtırma yapacak olursak; tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de;

erkeklerin kadınlara, gençlerin yaĢlılara, fakirlerin varlıklı insanlara oranla daha fazla Ģiddet davranıĢı gösterdiği görülmektedir. ġiddet olgusu toplumla bu kadar iç içe olunca, birçok bilimde olduğu gibi sosyolojinin de her zaman ilgisini çekmiĢtir.

ġiddet kavramı dilimize Arapça‘dan geçmiĢtir. Devellioğlu‘nun

―Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat‖ında (1993) Ģiddet; inandırma, sözle yola getirme yerine, kaba kuvvet kullanma olarak tanımlanmaktadır. ―Kamus-ı Türkî‖de; (2004) sertlik, sert ve katı davranıĢ, kaba kuvvet kullanma Ģeklinde tanım yapılmıĢtır. ―ġedîd‖ sert, katı ve Ģiddetli demektir. ġeddât ise sertlik ve

(8)

8

kızgınlığı ile tanınan Yemen‘de Âd Kavminin hükümdarının adıdır. TDK (2005) sözlüğünde; Ģiddet ―bir hareketin, bir gücün derecesi, sertliği‖ olarak tanımlanmaktadır.

Fransızca‘da, Ģiddet (violence); bir kiĢiye, güç veya baskı uygulayarak isteği dıĢında bir Ģey yapmak ya da yaptırmak; Ģiddet uygulama eylemi, zorlama, saldırı, kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme, iĢkence yapma, vurma ya da yaralamadır. Violence sözcüğü Fransızcaya Latince

‗violentia‘ aracılığı ile girmiĢtir. ―ġiddet kelimesinin Ġngilizce karĢılığı da

―violence‖ kelimesidir.

Bu kelime Latince ―violentia‖ teriminden gelmektedir. Violentia; Ģiddet, sertlik, acımasız kiĢilik veya güç demektir. Violare ise fiili Ģiddet kullanarak davranmak, değer bilmemek, kurallara karĢı gelmek anlamına gelir.‖ (Michaud, 1991: 5) Bu sözcüğün kökeni ise ―vis‖ çeĢitli anlamlarının yanı sıra; güç, erk, Ģiddet, bedensel gücü de simgeliyor. Eski Yunancadaki ―bia‖ da, bedensel güç ve kullanımı anlamına gelir. (Artun, 1996: 29)

Sağlık Örgütü WHO‘nun 2002 Dünya ġiddet ve Sağlık Raporu Ģiddeti bireyin kendisine, baĢkasına, belirli bir topluluk veya gruba yönelik yaralama, ölüm, fiziksel ve duygusal zarar, bazı geliĢim bozuklukları veya yoksunluklar ile sonuçlanabilen, tehdit ya da fiziksel güç kullanma‖ olarak tanımlamaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü WHO‘nun 2004 Dünya ġiddet ve Sağlık Raporu‘na göre ise Ģiddet; ―kasıtlı bir Ģekilde baskı veya güç kullanarak, tehdit ederek veya etmeden, kiĢinin kendisine veya baĢka bir kiĢiye karĢı yaptığı veya bir gruba ve topluma karĢı yapılan yaralanma, ölüm veya psikolojik zarar ile sonuçlanan davranıĢların tümüdür.‖ 1

ġiddet, ―bir baĢkasına zarar vermek amacıyla eylem içeren bir terimdir.‖

(Çitil, 2008: 41) ġiddet kelimesi genel olarak, aĢırı duygu durumunu, bir olgunun yoğunluğunu, sertliğini, kaba ve sert davranıĢı nitelendirir. Özelde ise saldırgan

1http://www.who.int/violenceprevention/en/ EriĢim tarihi: 07.06.2010.

(9)

9

davranıĢları, kaba kuvveti, beden gücünün kötüye kullanılmasını, yakan, yıkan, yok eden eylemlere, taĢlı, sopalı, silahlı saldırıları, bireye ve topluma zarar veren eylemleri ortaya koyar. (Köknel, 1996: 20) ġiddet iz bırakır zira Ģiddet her Ģeyden önce vurma ve/veya kötü davranma eylemidir. (Michaud, 1991: 6) Bu durumda genel olarak Ģiddet; ‗güç kullanmak‘, ‗bir iĢi zorla yaptırmak‘,

‗insanlara zarar vermek‘, ‗insanları istemi dıĢında adım atmaya zorlamak‘ olarak tanımlanmaktadır.

Bu genel anlayıĢla Ģiddet güç kullanmaya dayalı olarak ortaya çıkan bir olumsuz eyleme verilen addır. ġiddet ―bir kiĢiye bir gruba veya topluma karĢı yaralanmayla, ölümle veya psikolojik zararla, geliĢme geriliği ile veya çöküntü ile sonuçlanacak fiziksel güç veya tehdit uygulamasıdır.‖ (Kocacık ve Ayan, 2008:

197 içinde Mian, 2004: 14) Michaux (Kaya ve Diğerleri, 2004: 5 içinde, Michaux,

?,?) Ģiddeti, karĢılıklı iliĢkiler ortamında taraflardan biri veya bir kaçının doğrudan veya dolaylı, toplu ya da dağınık olarak, bedensel ya da töresel (ahlaki, manevi) bütünlüğüne, mallarına, simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek Ģekilde davranması olarak nitelendirir.

Henry, (2000: 17) Ģiddeti daha çok ―aĢırı fiziksel güç kullanımı‖ olarak sınırlandırmakta ve tanımlamaktadır. ÖğülmüĢ (2007: 56) Ģiddeti fiziksel ve psikolojik türlerine göre açıklamaktadır. Ona göre Ģiddet fiziksel ya da psikolojik gücün, bireyin kendisine, baĢka birine, bir gruba ya da topluluğa karĢı yöneltilen, büyük bir olasılıkla yaralama, öldürme, psikolojik zarar, geliĢim bozukluğu ya da yoksun bırakmaya yol açacak eylemlerin bilinçli olarak gerçekleĢtirilmesi ya da bu eylemlerde bulunmakla tehdit edilmesidir. ―ġiddet, insanı yalnız öldürmekle değil, yıldırmakla, tehdit etmekle, korkutmakla, aĢağılamakla da insanı insan olmaktan çıkarmakta ya da insan olmaya, insanın değerine zarar vermektedir. ġiddet ortamında insanlık yerini vahĢete bırakmaktadır.‖ (Tepe, 2008: 26)

―2007-2013 Dokuzuncu Kalkınma Planına göre; Ģiddet, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de daha çok kadın ve çocukların maruz kaldığı bir sorundur. Kadınlara karĢı Ģiddetin ve istismarın önlenmesi için toplumun

(10)

10

bilinçlendirilmesine yönelik eğitim ve bilgilendirme çalıĢmaları devam etmektedir.‖ (2006, IX. BYKP, 43) Bütün bunlardan hareketle Ģiddete iliĢkin tanımlara bakıldığı zaman, hemen hemen hepsinde bulunan ortak noktanın fiziki güç kullanımı olduğu gözlenir ancak Ģiddetin yalnız insan vücuduna ve mala zarar veren bir saldırı değil, aynı zamanda bireye sosyal ve psikolojik zarar veren bir yönünün de bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. (Hazır, 2001:

19)

Yukarıda değinilenlerden farklı olarak Sönmez; (2008: 212-214) Ģiddet kavramından çok Ģiddet uygulama ifadesinin kullanılmasının daha sağlıklı olacağını ileri sürmektedir. Çünkü Ģiddet olarak olumsuzlanılan her tavır bir süreçsel tavırdır. ġiddet bir uygulama iĢidir bir eylem değildir. Çünkü Ģiddet ele alınırken daima bir eylemden çok bir uygulama kastedilmektedir. Bir olaya Ģiddet diyebilmemiz için o olayda iki temel öğe bulunmalıdır:

1- Güç bulundurma/zor potansiyeli

2- Zorlama/zorbalık ( zarar verme, engelleme, yaptırtma, yaptırtmama)

Yani birincisi potansiyel, ikincisi eyleme karĢılık gelmektedir. (GümüĢ, ?:

15) ―ġiddet dünyada birçok kiĢiyi direk olarak etkilemesinin yanında hemen hepimiz Ģiddetin etkileriyle yüz yüze gelmekteyiz. Ülkemizde ailelerin %30‘unda fiziksel, %53‘ünde sözel Ģiddet olduğu ve çocukların %46‘sının fiziksel Ģiddete maruz kaldığı belirtilmiĢtir.‖ (Akın ve diğerleri, 2003: 88)

Walker (2000: 28-30), Ģiddetin üç evresinden bahseder; ‗gerilimin yükseldiği evre‘, ‗akut olay evresi‘ ve ‗Ģiddetin olmadığı evre‘dir. Bu evrelerin her birinde mağdurun farklı duygulanımları ve düĢünceleri olmaktadır. Gerilimin yükseldiği evrede mağdur, Ģiddeti uygulayana karĢı onun istediği Ģekilde durumu yatıĢtırmaya veya ortamı kontrol etmeye çalıĢabilir, Ģiddeti önemsememe, değersizleĢtirme veya inkâr etme eğiliminde olabilir. Bu kuvvetli stres durumu karĢısında da içe çekilebilir. Genelde kısa süre devam eden sakin

(11)

11

evrede, kiĢi yalancı bir iyilik halinde olur, hatta yaĢadığı olayları unutma ve saldırganın tavrından kendini sorumlu tutma eğilimindedir. Akut dönemde ise kiĢi tamamen kontrolü kaybettiğini, psikolojik olarak kandırıldığını hisseder.

Milli Eğitim Bakanlığı‘nın ―ġiddet Ġçermeyen Eğitim-AraĢtırma Raporu‖nda (2007: 30) Ģiddetin olgusunun sosyal ve kültürel kaynak olma niteliği dört temel özelliğe dayandırır: 2

1. ġiddetin uygulanması, meĢruluk sorunu üzerindeki mücadeleye bağlıdır.

2. Bir Ģiddet ediminin uygulanıĢında yer alanlar veya bir Ģiddet görüntüsünü izleyenlerin temel düzeydeki kavrayıĢları arasındaki fark muhtemelen en az olacaktır.

3. ġiddet uygulaması duyular için son derece hissedilirdir.

4. ġiddetin ılımlı bir etki derecesinde kullanımı, özel aletler veya esoterik (gizem bilim) bilgi bakımından görece pek az donanım gerektirir. Ġnsan bedeninin kıvraklığı ve gücü ve bu imkânla fiziksel nesneleri tahrip edebildiğini bilmek, bir baĢka insana karĢı asgari ölçüde baĢarılı bir incitme eylemini gerçekleĢtirmek için yeterlidir.

Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı‘nın ―Yaygın Eğitim Enstitüsü‖nde iletildiğine göre Riches (2007: 32 içinde David Riches, ?, ?) Ģiddetin sosyal ve kültürel bir kaynak olma niteliğini oluĢturan üç ana etkeni Ģöyle sıralamıĢtır:

1- ġiddet davranıĢları, gerek araçsal gerek dıĢavurum iĢlevlerini aynı derecede etkili biçimde yerine getirirler. Muhtemelen araç iĢlevinin daha temelli olduğu söylenebilir, çünkü Ģiddetin ―çekirdek amacı‖ olan taktik caydırıcılık, araçsallığı içerir bir Ģiddet ediminin araçsal hedefi olmasa, o edim sergilenmezdi. Öyle olsa bile, belirli, bir Ģiddet edimi aynı zamanda

2 http://yee.meb.gov.tr/dokuman/Sidicegitim.pdf EriĢim Tarihi: 11.09.2010

(12)

12

sosyal çevreyi pratik anlamda dönüĢtürecek ve önemli sosyal fikirleri çarpıcı bir Ģekilde sergileyecektir (dramatize edecektir) Gerçekte aynı Ģiddet edimi ya da imajı elbette ki tek bir dıĢavurum amacından fazlasını elde edecektir.

2- Birbirine uzak ve birbirinden ayrılmıĢ gruplar dâhil olmak üzere, Ģiddet en yaygın olarak manipüle edilebilir.

3- Bütün bu özellikleri ve nitelikleri harekete geçirmede, Ģiddet uygulayıcısının ihtiyaç duyduğu kaynaklar ve bilginin azlığı dikkate değer.

Ġnsan bedeninin fiziksel gücü, bu gücün somut bir Ģekilde fiziksel çevreyi dönüĢtürebildiğinin bilgisiyle birleĢince, en azından doğru kullanıldığı zaman sosyal çevreyi de etkileyebildiğini göstermeye yeterlidir. Bu etkinin ister dolaysızca pratik olsun, ister (bireyin sosyal bir müttefik olarak değerini iletme iĢlevi gören) simgesel olsun, Ģiddetin sosyal etkileĢim deneyiminin temelini oluĢturan bir stratejiye denk düĢtüğü söylenebilir.

1.2. Şiddet Türleri

Kriminoloji, hukuk, tıp, psikoloji ve sosyoloji gibi birçok farklı bilimin ilgisini çeken ve disiplinler arası araĢtırmaya ihtiyaç duyulan Ģiddet olgusunun giderek çok daha çarpıcı ve farklı türlerine Ģahit olunmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Ģiddeti; fiziksel Ģiddet ve psikolojik Ģiddet olarak iki Ģekilde sınıflandırmaktadır.

Fiziksel ġiddet: Bir insana veya bir gruba karĢı, fiziksel, cinsel veya psikolojik olarak zarar vermek amacıyla fiziksel güç kullanmaktır.

(13)

13

Psikolojik ġiddet: Bir insanın veya bir grubun fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal geliĢimine (kasıtlı olarak) zarar vermek amacıyla yapılan saldırılardır (ILO/ICN/WHO/PSI, 2003; 3)3

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Ģiddet türlerini belirlerken yalnızca psikolojik ve fiziksel Ģiddetle sınırlandırmıĢtır. T.C BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü4 ―Aile Ġçi ġiddetle Mücadele El Kitabı‖nda, Dünya Sağlık Örgütü‘nün yukarıdaki Ģiddet sınıflandırmasına cinsel Ģiddeti ve ekonomik Ģiddeti de eklemiĢtir:

1. Fiziksel ġiddet: Tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, boğazını sıkmak, saçını çekmek, çeĢitli aletlerle yaralamak, yakmak.

2. Psikolojik ġiddet: Bağırmak, korkutmak, küfür etmek, tehdit etmek, hakaret etmek, eve kapatmak, küçük düĢürmek, kırıcı sözler söylemek.

3- Cinsel ġiddet: Tecavüz etmek, taciz etmek, cinsel iliĢkiye zorlamak, fuhuĢa zorlamak, zorla evlendirmek.

4- Ekonomik ġiddet: Para vermemek, zorla çalıĢtırmak, çalıĢmasına izin vermemek, paraları elinden almak.

Milli Eğitim Bakanlığı Yaygın Eğitim Enstitüsü‘nün 2007‘de yaptığı

―ġiddet Ġçermeyen Eğitim‖ adlı araĢtırma raporunda ise Ģiddet biçimlerini Ģöyle sıralamıĢtır: 5

1- Fiziksel ġiddet: Bir kiĢinin rızası olmadan Ģiddete maruz bırakılarak fiziksel olarak acı verilmesidir.

2- Psikolojik (Duygusal) ġiddet: Bir kiĢiye yapmak istemediği bir Ģeyi yapmaya razı etmek için duygusal durumundan yararlanarak psikolojik

3 http://www.who.int/violenceprevention/en/, EriĢim tarihi: 07.06.2010.

4 www.ksgm.gov.tr EriĢim Tarihi: 17.03.2010

5 http://yee.meb.gov.tr/dokuman/Sidicegitim.pdf EriĢim Tarihi: 11.09.2010

(14)

14

baskı uygulanması, bir insanın küçük düĢürülmesi ya da korkutulmasıdır.

3- Sözel ġiddet: Bir kiĢide endiĢe, hüsran, öfke, utanç, aĢağılanma gibi gerilim yaratmak üzere kasten yapılan bir davranıĢtır.

4- Cinsel ġiddet: Bir kiĢinin rızası olmadan veya fiziksel ve psikolojik baskıya maruz kalarak cinsel amaçlar için kullanılması.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), T.C BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı Yaygın Eğitim Enstitüsü‘nün belirlediği Ģiddet türlerinin tümüne bakıldığında; bu kurumların Ģiddeti fiiliyata ya da bireyselliğe göre çeĢitlendirdikleri ve tanımladıkları görülmektedir. Genel olarak türü ne olursa olsun, Ģiddetin uygulandığı kiĢinin isteminin dıĢında gerçekleĢen eylem olması Ģiddet türlerinin ortak özellikleri olduğu dikkat çekmektedir.

Ġçli (1995: 11) Ģiddet çeĢitlemesini yaparken, eylemin Ģekline göre değil, Ģiddetin yapıldığı kiĢi ya da kiĢilere dikkat çekmeye çalıĢmaktadır. Buna göre Ġçli Ģiddeti dört maddede ele almıĢtır:

Çocuklara KarĢı Ebeveyn ġiddeti: Bu tür Ģiddet günümüzde kocanın karısına karĢı Ģiddetinden daha yaygındır. Çocuklara karĢı Ģiddet olaylarında, tokatlama, itme, bir Ģeyle vurma veya çocuğa bir Ģey fırlatma yanında dövme, bıçak ve tabanca ile tehdit etme ile bunları kullanma gibi daha tehlikeli davranıĢ biçimlerine rastlamak mümkündür.

KardeĢler Arası ġiddet: Aile içi Ģiddetin bir baĢka genelleĢmiĢ türü erkek ve kız kardeĢler arası Ģiddettir.

Ebeveynlere KarĢı ġiddet: Çocukların ebeveynlerine karĢı kullandıktan Ģiddet de dünyada önemli boyutlardadır. Ülkemizde bu tür Ģiddetle ilgili de güvenilebilir bilgi eksikliği vardır.

(15)

15

Kadına KarĢı ġiddet: Kadının kocası tarafından dövülmesi, sadece toplumumuza has bir problem değildir. Tarihsel süreç içinde hemen her toplumda görülmüĢtür.

Conrad ise (Kızmaz, 2006: 254) Ģiddet ile suçu birlikte ele alarak ―Ģiddet suçlarını iĢleyenleri‖ dört grupta toplamıĢtır:

1. Kültürel Ģiddet suçluları: Alt kültür grupları içerisinde yaĢayan

suçlulardır. Bu grupta yer alan suçlular genelde, her hangi bir sorunu çözme biçimi olarak Ģiddet davranıĢına baĢvurmaktadırlar.

2. Kriminal Ģiddet suçluları: Bir eylemi gerçekleĢtirmek için Ģiddeti bir araç olarak kullanan suçlulardır.

3. Patolojik Ģiddet suçluları: Bu kategori, zihinsel veya beyin ile ilgili bir rahatsızlığı olan suçlulardır.

4. Durumsal Ģiddet suçluları: Belirli durumlarda özellikle kıĢkırtılma

veya provokasyon koĢulları altında kontrolsüz olarak Ģiddet uygulayan suçlulardır.

Görüldüğü gibi Conrad Ģiddet iĢleyenlerle, suçluları birbirinden ayırmamıĢ, aksine bu iki kavramın yakın iliĢkilerinden yeni Ģiddet türleri ortaya çıkarmıĢtır. Alt kültür gruplarının temel kültüre sahip olan gruplarla yaĢadığı sorunlar, bireylerde Ģiddetin amaç dıĢına çıkarak, araç olarak kullanılması, psikolojik hastalıklar ya da güdülemeler ona göre Ģiddete neden olan etmenlerdir.

Artun‘un ilettiğine göre (1996: 32) ‗‘Histoire de la violence‘‘adlı bir incelemenin yazarı olan Jean-Claude Chesnais uluslararası polis örgütü Interpol‘ün sınıflandırmasını esas alarak Ģiddet türlerine daha geniĢ bir çerçeveden bakmaktadır:

(16)

16 1-Özel ġiddet :

A.Cürümsel ġiddet

— Ölümle Sonuçlanan ġiddet: Cinayetler, suikastlar, zehirlemeler, idamlar.

— Bedensel ġiddet: Bilerek darbe yaralamalar.

— Cinsel ġiddet: Irza geçmeler

B. Cürümsel Olmayan ġiddet

— Ġntihar ve intihar teĢebbüsleri, kaza

2-Kollektif ġiddet:

A. Grup Ģiddeti

— Grubun bireylere karĢı Ģiddeti: Terör, medya terörü

— Grubun kendi içinde Ģiddeti: AĢiret kavgası, toplu intihar, örgüt kavgası

— Grubun karĢı gruba Ģiddeti: Kan davası, aĢiretler arası savaĢ, stadyum ya da taraftar kavgası, mafyalar arası hesaplaĢma, karĢıt gruplar arasında terör, grevi, ırk ayrımı

— Grubun iktidara karĢı Ģiddeti: Terör-siyasal ya da mafya terörü, baĢkaldırı, sokak çatıĢması, iç savaĢ, genel grev, gerilla savaĢı, ihtilal)

B. Devlet Ģiddeti

—Ġktidarın birey ve gruplara karĢı Ģiddeti: Kronik enflasyon,

—Devlet terörü: Ġnsan hakları ihlalleri, baskı, pahalılık, iĢsizlik tek yanlı

propaganda, soykırım, ırk ayrımı

—Endüstriyel Ģiddet: ĠĢ kazaları, doğanın ya da tarihsel çevrenin tahribi, çalıĢma koĢullarının sağlıksızlığı, yetersiz sağlık ve güvenlik koĢulları, aĢırı gürültü, sağlıksız kentleĢme

(17)

17

3.Son Kertede ġiddet: Bu Ģiddet türüne en iyi örnek savaĢtır.

Jean-Claude Chesnais; Ģiddet türlerini üç temel grupta toplamaktadır.

Özel Ģiddet; bireysel olmasıyla ve kiĢinin Ģiddeti baĢkasına ya da kendisine uygulamasıyla, kollektif Ģiddet; grupların uyguladığı Ģiddet eylemleriyle, son kertede Ģiddet ise toplumun ya da grupların inisiyatifinin dıĢında gerçekleĢmesiyle birbirlerinden ayrılır. Ayrıca Jean-Claude Chesnais gecekondulaĢmayı, enflasyon ya da iĢsizliği de devlet Ģiddeti içerisinde açıklar.

Erich Fromm, çeĢitli Ģiddet türleri arasındaki ayrımı bu Ģiddet türlerine karĢılık gelen güdülenmeler arasındaki ayrıma dayandırmaktadır. Çünkü ancak davranıĢın bilinçaltı dinamiklerinin anlaĢılması kendi içinde davranıĢın, kökenin, geliĢim seyri ve yüklediği enerjinin anlaĢılmasını sağlayabilir. Fromm‘a göre (1992: 24-34) herhangi bir bireyde ortaya çıkabilecek olan farklı Ģiddet türleri arasında aĢağıdaki gibi bir ayrıma gidilebilir:

Oyuncu ġiddeti: ġiddetin, yıkım amaçlamayan, nefret ve yıkıcılıkla güdülenmeyen, daha çok hünerlerini göstermek çabasıyla uygulanan türlerinde görülür. ġiddetin hastalıklı olmayan normal bir Ģeklidir. Ġlkel kabilelerdeki savaĢ oyunları oyuncu Ģiddet için örnek olarak gösterilebilir.

Tepkisel ġiddet: Burada kiĢinin kendisinin veya baĢkalarının yaĢamını, özgürlüğünü, onurunu mülkiyetini korumak için baĢvurduğu bir Ģiddet söz konusudur.

Dengeleyici ġiddet: Hastalıklı (patolojik) bir Ģiddet biçimidir. Güçsüz bir insanda üretken etkinliğin yerine konulmaya çalıĢılan yani güçsüzlüğe karĢı dengeleyici olan bir Ģiddettir. Dengeleyici Ģiddet sahibi insanın mutlak pasifliğine katlanamaz. Dünyayı dönüĢtürüp değiĢtirme iradesine, kapasitesine ve özgürlüğüne sahiptir, dünyada bir iz bırakmaya, dünyayı değiĢtirmeye de güdülenmiĢtir. Ġnsanda, yaĢama arzusu kadar Ģiddetli ve güçlüdür. Böylesine güçlü olmasının nedeni, sakat bırakılmıĢ olmaya karĢı yaĢama baĢkaldırı

(18)

18

içermesidir; insan, yıkıcı ve saldırgan Ģiddet potansiyeline sahiptir. Dengeleyici Ģiddet, yaĢanmamıĢ sakat bir yaĢamın zorunlu sonucudur.

Arkaik (Ġlkel) Kana SusamıĢlık: Bu, sakatın Ģiddeti değildir; doğayla arasındaki bağla henüz tamamen çevrili olan insanın kana susamıĢlığının Ģiddetidir. Birey öncesi var oluĢun gerileyerek, (hayvanlarda olduğu gibi) mantığın yükünden kurtularak, yaĢama bir yanıt arayan kiĢide kan yaĢamın özü olur ve kan dökmeği, herkesin üstünde olmak canlı, güçlü, ağır ruhsal hastalık durumlarında ya da savaĢ zamanlarında gözlenebilir. Ġlkel toplumlarda verilen insan kurbanlar bu Ģiddet türüne örnek verilebilir.

Yukarıda bahsedilen Ģiddet türlerinden farklı ayırımlar yapanlar da vardır.

Bu Ģiddet türlerine de bakacak olursak;

SavaĢlarda Öne Çıkan ġiddet: Özellikle uluslar arası Ģiddeti doğrudan doğruya oluĢturucuların baĢında savaĢ gelmektedir. Ġnsanoğlunun baĢvurduğu en organize ve en yıkıcı Ģiddet biçimi olan savaĢ; insanların, toplumların, ulusların birbirini yakma, yıkma, yok etme amacına yönelik saldırgan davranıĢlarının bir bütünü olarak tanımlanabilir. SavaĢlar için din, etnik yapı, siyasal inanç, ideoloji gibi nedenlerin yanı sıra en önemli neden olarak ekonomik çıkar gözükmektedir. (Köknel, 1996: 189)

Ġç SavaĢlarda YaĢanan ġiddet: Bazen her türlü ölçüyü aĢıp normal savaĢlarda yaĢanan Ģiddetten daha yıkıcı olabilmektedir. Yağma, cinayet, iĢkence, ırza geçme ve tasfiye siyasi – sosyal toplumun artık yıkılmıĢ olduğunun ve karĢıt güçlerin mutlak bir kuralsızlık ortamında kaldıklarının belirtileridir. Bu tür davranıĢlar, yıkıcı anarĢiye engel olan geleneksel denetim düzeneklerinin yok edildiği hızlı toplumsal değiĢim süreçlerinde gözlenir. (Michaud: 1991: 29)

Ġktidara KarĢı ġiddet veya Devrimci ġiddet: Bu kavramda ihtilaller, darbeler, ayaklanmalar ve devrimler anlaĢılır. Teorisyenliğini 1908 tarihli

―Reflexions sur la violence‖ adlı eseriyle Georges Sorel‘in yaptığı devrimci

(19)

19

Ģiddet, tabandan örgütlenen toplumsal bir kitle hareketiyle devleti alaĢağı etme konusunda devrimci – sendikalist bir harekete iĢaret eder.

En özgün ifadesini grev fikrinde bulan bu anlayıĢa göre; ―devrimci Ģiddet, sınıf çatıĢmasının açık ve kaba bir dıĢavurumu olduğunda ancak tarihsel bir değere sahip olabilir.‖ (Sorel, 2002: 99) Genel grevlerin Ģiddeti burjuva iktidarının gösterebileceği tepkilere ve uygulayabileceği baskılara pek benzemez, bütün bir sınıfın hep birlikte ayaklanması söz konusudur. Bu anlamda Ģiddet, iktidarın ele geçirilmesine ve aynı zamanda proletaryanın kendini bulmasına, kendini tanımlayabilmesine ve özgünlüğü içinde kendini ifade edebilmesine yarar.

Sosyopolitik ġiddet: Burada gruplar, tarikatlar vb. arasında karĢıt görüĢlük, dernekler arası çatıĢmalar, hayat pahalılığı gerekçesiyle giriĢilen veya hayat pahalılığının tetiklediği eylemler, arbede, haydutluk gibi davranıĢlar söz konusudur. Genellikle yere olan ve iyi örgütlenmeyen bu Ģiddet biçimi, Ģiddete baĢvurumun tamamıyla terk edildiğinde, Ģiddetin henüz devlet tekeline alınmadığı, siyasal ve toplumsal yaĢamın doğal bir parçası olarak algıladığı toplumlarda görülür. (Michaud: 1991: 19)

1.3. Şiddet ve Saldırganlık

ġiddet ve saldırganlık kavramları birbiriyle çok yakından iliĢkili olmasına hatta kimi zaman aynı anlamlarda kullanılmasına rağmen ayrı ayrı ele alınması gereken kavramlardır. Konu ile ilgili çalıĢmalar incelendiğinde de düĢüncelerin bu yönde olduğu görülmektedir.

Türk Dil Kurumu (2005) sözlüğünde; saldırgan ―kıĢkırtma olmadan baĢkasına saldıran, yapısında saldırma özelliği olan (devlet, kiĢi ya da hayvan)‖, saldırganlık ise ―bireyin kendi düĢünce ve davranıĢları dıĢtaki direnmelere karĢın, zorla karĢısındakine benimsetme çabası‖ olarak tanımlanmaktadır.

(20)

20

Ġçli (1995: 11) saldırganlık, Ģiddet ve suistimal kavramlarını birlikte ele alarak konuya yaklaĢmaktadır. Ona göre saldırganlığın (aggression) veya suistimalin (abuse) derecesi Ģiddettir ve bu kavramın standart bir tanımı yoktur.

ġiddet (violence), bir kiĢinin bir baĢkasına fiziksel acı vermek veya yaralamak kastıyla yaptığı davranıĢ olarak tanımlanabilir. Burada Ģiddet fiziksel saldırı ile eĢ anlamlıdır. Suistimal (abuse) genelde fiziksel suistimal karĢılığı olarak kullanılmaktadır. DavranıĢın Ģiddeti, onu suistimal olarak etiketlemede önemlidir. Örneğin ebeveynlerine karĢılık veren bir çocuğun tokatlanması bir saldırı olarak algılanmazken, bir tezgâhtarın karĢılık verdiği için tokatlanması saldırıdır.

Ayan (2007: 206) saldırganlığın Ģiddeti içerisinde barındıran geniĢ bir anlamı olduğunu ileri sürerken; Ģiddeti, insanda doğal olarak var olduğu kabul edilen saldırganlık eğiliminin bireysel ya da toplumsal boyutta, ancak diğerine zarar verecek biçimde dıĢa vurulması, yansıtılması olarak tanımlar. Erdemli‘ye (2008: 101-102) göre; Ģiddet saldırganlık olayının bir özelliğidir. Saldırganlıkla iliĢkisi bakımından ele alındığında Ģiddetin tüm canlılarda görülmesi gerekmektedir.

Saldırgan davranıĢlarda Ģiddete benzeyen özelliklere de rastlıyoruz. Bu özelliklerin Ģiddetle örtüĢen yanları bulunmaktadır. Köknel (1989: 177) saldırganlığı ―birdenbire ortaya çıkan taĢkınlık durumu‖, Erten ve Ardalı (1996:

143) ―hakim olmak, yenmek, yönetmek amacı ile güçlü Ģiddetli, etkili bir hareket, fiil, iĢlem, bir iĢi bozma, engelleme, boĢa çıkarmaya karĢı düĢmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici (yıkıcı, yok edici) amaç taĢıyan bir davranıĢ‖ olarak tanımlamaktadır.

Freedman, Sears, Carlsmith, (1989: 191) saldırganlığın, baĢkalarını incitmeyi amaçlayan her türlü davranıĢ ya da eylem, baĢkalarını inciten ya da incitebilecek her türlü davranıĢ olduğunu; ancak bu tanımın davranıĢta bulunan kiĢinin niyetini içermediğini savunur. Niyet dikkate alındığında ise saldırganlığın baĢkalarını incitmeyi amaçlayan her türlü davranıĢ olarak tanımlanabileceğini belirtir.

(21)

21

Feschbach, (1970: 161) saldırganlığı ―hayvan, insan ya da cansız herhangi bir objeyi tahrip ile ya da incitmeyle sonuçlanan ardıĢık davranıĢlar‖

olarak belirtirken, Anderson ve Huesmann (Hogg ve Vaughan, 2007: 486 içinde 2003: ?) bir baĢka bireye zarar verme olarak nitelendirir. Bandura (2007: 486 içinde 1973: ?) ise kiĢisel yaralamayla ya da mülke zarar vermeyle sonuçlanan eylem olarak tanımlarken, Baron‘a göre; (2007: 486 içinde 1977: ?) bir baĢkasına zarar vermeyi ya da onu yaralamayı hedefleyen davranıĢlar saldırgan davranıĢlardır.

Modern toplumlarda saldırgan faaliyetler genellikle üç kaynak tarafından biçimlendirilir: (Ġçli, 2004: 112, 113 içinde Siegel 1989:140)

1.Saldırgan davranıĢ sergileyen çocukların aile yaĢamlarının incelenmesi ile ebeveynlerinin de aynı tür davranıĢ kalıplarına sahip oldukları görülmüĢtür.

2.ġiddetin öğrenilmesinde ikinci kaynak, çevresel deneyimlerdir.

Yasaların ihlalinin günlük davranıĢ biçimi olduğu yerlerde oturan insanların, alt kültürel özelliklerinin, yasalara uygun davranıĢı gösteren kiĢilere kıyasla Ģiddet içeren davranıĢta bulunmaları olasılığı yüksektir.

3.Üçüncü kaynağı kamuoyu teĢkil eder. ġiddetin kabul edilebilir bir davranıĢ biçimi, yasaları ihlal edenlerin kahraman ve bu ihlaller sonucunda yasal otorite ile hiç yüz yüze gelmeyen insanlar olarak sergilendikleri televizyon programları ve filmler, insanların saldırgan, Ģiddete yönelik davranıĢları öğrenip benimsemelerine neden olur.

Moeller (2001: 25)‘e göre saldırganlık, fiziksel ve sözel saldırganlık olarak ikiye ayrılır:

Fiziksel saldırganlık: KiĢiye, hayvana ya da nesneye zarar vermektir.

Örneğin: vurma, tekmeleme, bıçaklama, ateĢli silahlarla yaralama, itme/sert bir Ģekilde itme, nesne fırlatma, pencere çarpma, cam kırma ve yangın çıkarma gibi durumlar söz konusudur.

(22)

22

Sözel saldırganlık: Kelimelerle diğerine zarar verme amaçlanır. Tehdit etme, not ya da mektup yazarak tehditte bulunma, bağırıp çağırma, dedikodu yapma, alay ederek sataĢma gibi davranıĢlar sözel saldırganlık durumunu içerir.

Freedman, Sears, Carlsmith (1989: 192) ise altı farklı saldırganlıktan bahsetmektedir. Bunlar:

YansıtılmıĢ Saldırganlık: Bireyin kendisinden çerçevedeki nesnelere ya da onlardan kendisine yönelen saldırganlıktır.

Kendine Dönük Saldırganlık: Bireyin kendini cezalandırmaya, kazaya uğratma ve intihara giriĢme eğilimini içermektedir.

Ġzin VerilmiĢ Saldırganlık: Toplumsal kuralların gerekli kılmadığı fakat toplumsal kurallar çerçevesi dıĢına taĢmayan saldırgan eylemleri içine alır.

Örneğin ana-babanın itaat etmeyen çocuğu dövmesi, tecavüze maruz kalan kadının saldırganlık göstermesi ya da antrenörün futbolcuyu disipline etmesi gibi genelde kabul gören, toplumsal normları destekleyen saldırgan davranıĢlardır.

(FreedmanSears, Carlsmith, 1989 s.543)

Prosocial (Özgeci) Saldırganlık: Grubun moral (ahlaki) standartları

açısından, kabul edilebilir amaçlar çerçevesinde toplumsal olarak onaylanan saldırganlıktır. (FreedmanSears, Carlsmith, 1989 : 471)

Antisocial (DüĢmanca) Saldırganlık: Toplumsal olarak onaylanmayan saldırganlıktır. Suikast, cinayet gibi suç eylemleri toplumsal kuralları çiğnemektedir, bu nedenle düĢmanca olarak nitelendirilirler. Adam öldürme gibi genel olarak, benimsenmemiĢ toplumsal kuralları çiğneyen saldırganlıktır.

DüĢlem Ġçinde Saldırganlık: Doğrudan saldırganlık davranıĢlarını

azaltmak eğiliminde olan, düĢlem içinde saldırganlık eylemleri. (Freedman Sears, Carlsmith, 1989 : 541)

(23)

23

Freedman, Sears, Carlsmith; Moeller‘de olduğu gibi saldırganlığın türlerini basit bir Ģekilde yapmak yerine, daha dolaylı bir biçimde saptamıĢtır.

Freedman, Sears, Carlsmith‘in yukarıdaki çeĢitlemelerine göre saldırgan davranıĢı birey baĢkasına ya da kendisine uygulayabilir. Saldırgan bir davranıĢ toplum tarafından göreli olarak kabullenilmiĢ ya da asla onaylanmayacak bir eylem de, fiiliyata dökülmeden zihinlerde yaĢanan bir durum da olabilir.

Siegel (Ġçli, 1998: 100 içinde Siegel,?,?) modern toplumlarda saldırgan davranıĢların aile, çevre ve kamuoyundan öğrenildiğini dile getirmektedir.

Bunlara kısaca bakacak olursak:

Aile Kurumu: Saldırgan tutum sergileyen çocukların aile incelenmesi sonucu anne ve babalarında aynı tür davranıĢlarda bulunduğu gözlemlenmiĢtir.

Bundan dolayı aile, davranıĢların etkisel gücünün daha çok belirleyici olduğu bir kurum niteliği taĢımaktadır.

Çevresel deneyimler: Yasalara aykırı davranıĢların normal bir gündelik yaĢam tarzı olarak görüldüğü çevrede, sıradan bir olgu olarak Ģiddet davranıĢı oransal büyüklük gösterecektir. Bundan dolayı alt kültür bölgeleri, Ģiddet eylemelerinin yoğunluklu olarak gerçekleĢtiği alanlar olarak değerlendirilebilir.

Kamuoyu: ġiddet içeren televizyon programları ve filmlerin kamuoyu tarafından olumlu olarak ilgi toplaması, insanların saldırgan ve Ģiddete yönelik davranıĢlar öğrenmesine ve kabullenmesine neden olmaktadır.

1.4. Çocuk Kavramı

Çocuk denildiğinde önce çok basit bir kavram kafamızda belirmiĢ gibi olsa da derine inildiğinde pek böyle olmadığı görülmektedir. Özellikle belirtmek gerekir ki, çocuklar yetiĢkinlerden biyolojik, psikolojik ve sosyal anlamda farklı gereksinimleri beklentileri vardır. Susmazlar, durmazlar, asla yorulmazlar.

(24)

24

Küçücük dünyaları ĢaĢırtacak derecede büyüktür. Çocuk kavramının tanımında ciddi problemler çıkmaktadır.

―Çocuk kavramı, toplumdan topluma, zamandan zamana değiĢen dinamik bir kavramdır. Bugün için çocuğun herkesin üzerinde görüĢ birliğine vardığı net bir tanımı yapılabilmiĢ değildir.‖ (Polat, 1997: 49) ―Çocukluk cinsiyete, sosyal ve ekonomik statüye, kır-kent farklılığına göre değiĢik özellikler taĢımaktadır.‖ (Tan, 1994: 25-26) 20 Kasım 1989 tarihli BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesinin6 1. maddesinde daha erken yaĢta reĢit olma durumu hariç, 18 yaĢına kadar her insan çocuk sayılmıĢtır.

ġenol‘a göre de (1997: 15) çocukluk yaĢı konusunda belirsizlik ve anlaĢmazlık vardır. Örneğin çocuğu ailesine, topluma ve dünyaya karĢı korumak amacıyla birtakım tedbirler için, çocuğun bitim yaĢı, kesin olarak belirlenememiĢtir. ĠĢ yasaları; 12 yaĢından küçüklerin ülkemizde çalıĢtırılmasını, yurttaĢlık yasası 18 yaĢ altındaki çocukların evlendirmesini yasaklarken, 12 yaĢından küçükler ülkemizde çalıĢtırıldığı gibi, 18 yaĢının altındakiler de evlendirilebilmektedir. 20. Yüzyılda, çocuğun çocukluk dönemini, istediği gibi, yani büyüklerin uygun gördüğü gibi değil, kendi istedikleri, eğilimleri doğrultusunda geçirmesinin ruh ve beden sağlığı açısından faydaları tespit edildiği için, ailenin malı ve yönlendirmesi olmaktan kurtarılması gerektiği gerçeği fark edilmiĢtir. ġenol, çalıĢmanın ve evliliğin, çocukluğu sona erdireceğini ileri sürmektedir.

Uluslararası Çocuk Haklarına Ait SözleĢmede ‗erken yaĢta reĢit olma durumu hariç, 18 yaĢına kadar herkes çocuk sayılır‘ olarak kavram tanımlamaktadır. Avrupa Sosyal ġartı‘nın yedinci maddesinde7 ise 15 yaĢından küçükler için ‗çocuk‘ kavramı kullanılır.

Türk Ceza Kanunu‘nun ―Tanımlar‖ kısmında çocuk, ―henüz on sekiz yaĢını doldurmamıĢ kiĢi‖ olarak tanımlanmaktadır (TCK madde 6 ) TCK 31.

6 http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23b.html Erişim tarihi: 16.01.2011.

7 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=6586 Erişim tarihi: 27.05.2010.

(25)

25

Maddesi çocukluğu 0-12, 13-15 ve 16-18 olmak üzere üç gruba ayırmıĢtır.

Çocuk Mahkemelerinin KuruluĢu Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun (ÇMK) ise, TCK‘den farklı olarak çocukları yaĢ grupları bakımından ikiye ayırmıĢtır. Fiili iĢlediği zaman 11 yaĢını bitirmemiĢ olanlar ve fiili iĢlediği zaman 11 yaĢını bitirip 15 yaĢını doldurmamıĢ olanlar. 15 yaĢını bitirip 18 yaĢını doldurmayanlara TCK‘da yer verilmiĢ olmasına karĢın ÇMK ‘da bu yaĢ grubuna yer verilmemiĢtir.

Çocuk Koruma Kanunu‘nun (ÇKK) 3. maddesinde; ―korunma ihtiyacı olan çocuk‖; bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal geliĢimi ile kiĢisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk olarak belirtilmektedir. ―Suça sürüklenen çocuk‖ ise; kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili iĢlediği iddiası ile hakkında soruĢturma veya kovuĢturma yapılan ya da iĢlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk olarak tanımlanmıĢtır.

1.5. Ergenlik Kavramı

Çocukluktan sonra gelen ergenlik sancılı bir dönem olarak karĢımıza çıkmakla kalmamakta, aynı zamanda biyolojik, psikolojik daha da önemlisi sosyal değiĢmelerle örülü bir bütün olarak beklemektedir. Bu dönemde çocuklar ergenliğin olağan sıkıntılarını yaĢarken, gençler çocukluktan kurtulmanın çabasındadırlar. Latin kökenli olan ergenlik kelimesi ‗yetiĢkinliğe doğru büyüyen‘ anlamındaki adolescere teriminden türemiĢtir. Batı dillerinde büyüme anlamına gelen ―adolescence‖ ve ―adolescent‖, sözcüklerinin karĢılığı olarak kullanılır.

Steinberg ( 2007: 29) ―Ergenlik‖ adlı kitabında ergenliği haklı bir yaklaĢımla ―Toplumsal Bir BuluĢ‖ olarak nitelendirmiĢ, Fasicik, 1994; Lapsley, Enright ve Serlin, 1985 gibi birçok kiĢiye de gönderme yaparak bu düĢüncesini desteklemeye çalıĢmıĢtır. Ona göre ergenlikteki psikososyal değiĢimlerin nedeni bireyin toplumsal açıdan yeniden tanımlanmasına eĢlik eden değiĢimlere

(26)

26

dayanması ve yaĢam döngüsünün önemli bir dönemi olmasıdır. ĠĢte bu nedenledir ki, ergenlik temel bir toplumsal buluĢtur. Grup olarak ergenlerin toplumda nasıl büyüdüklerini anlamaya giriĢir. Bütün ergenlerin ya da ergen gruplarının yaĢ, toplumsal, cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf ya da diğer demografik etkenler nedeniyle ortak olan etkenleri vurgular. KuĢaklararası iliĢkilere odaklanmıĢ ve özellikle sanayileĢme toplumda genç insanların ergenlikten yetiĢkinliğe geçiĢteki zorluklarını vurgulamaya yönelmiĢtir.

Ergenlerin karĢıt, aykırı olmalarıyla ilgili olarak yetiĢkinler ve ergen kuĢaklararasında var olan güç farklarını vurgular. Ergenlerin büyüdüğü daha geniĢ ortama açıkça vurguda bulunur. (2007: 31-32)

Ergenlik dönemi ile ilgili çok değiĢik görüĢler ortaya çıkmaktadır.

Cinsiyete, yaĢa, köyde ya da Ģehirde bulunmaya hatta ekonomik duruma göre bile farklılık gösterir. Örneğin Kulaksızoğlu (2000:16-20) ergenlik baĢlangıcını kızlar için 11 ile 13 yaĢ, erkekler için ise 13 ile 15 yaĢ arası kabul eder.

Bu Enç‘e göre (1980: 73) erkekler için, 13–22 yaĢ kızlar için 12–21 yaĢ arasıdır. Polvan (2000: 15 ) ergenlik ardından eriĢkinlik çağına kadar uzanan dönemi (15-20 yaĢlar) ergenlik olarak ifade eder. Ergenlik kavramının tanımlarına farklı disiplinler farklı biçimde yaklaĢtığından ortak bir görüĢ çıkmayınca, Steinberg ortayı bulmaya çalıĢmıĢtır. Ona göre ergenliği, araĢtıran sosyal bilimciler genellikle;

10‘dan 13‘e kadar olan yaĢları kapsayan erken ergenlik

14‘ten 17‘ye kadarki yaĢları kapsayan orta ergenlik

18‘den 22‘ye kadar ki yaĢları kapsayan ileri ergenlik arasında ayrım yaparlar.

(Steinberg, 2007: 23, Ġçinde Arnet, 2000 Kagan ve Coles, 1972; Keniston, 1970;Lipsitz, 1977)

Polvan (2000: 15 ) ergenliği biyolojik, psikolojik, duygusal, toplumsal, ekonomik birçok alanda geçiĢler dönemi olarak nitelendirir. Ergenlik

(27)

27

dönemindeki bireyin fizyolojik anlamda cinsel özelliklerinde, vücut hatlarında ve cinsel ilgilerinde değiĢiklikler gerçekleĢir.

Sosyolojik anlamda ergenin toplumsal rollerinde ve bağımsızlık isteklerinde farklılıklar olurken, biliĢsel anlamda geliĢimlerinde ve özbenlik kavramlarında önemli ve rahatsız eden durumlar yaĢanır. Nitekim ergenlik dönemi, Almanya‘daki bir edebiyat akımının isminden hareketle kısaca, fırtına ve stres (storm and stress) dönemi olarak değerlendirilmiĢtir. Ergenlik, hızlı büyümenin olduğu birincil ve ikincil cinsel yapıların hızla geliĢtiği yaĢları kapsar.

Delikanlılık çağında da büyüme ve geliĢme genellikle sürer fakat hızı kesilmiĢtir.

Ergenlik hızlı büyüme, cinsel dürtü artıĢı, kimliğin henüz tam olgunlaĢmamıĢ olması, toplumsal yerin henüz kesinleĢmemesi ve aileye bağımlılığın sürmesi gibi etkenlerle bu çağ sorunlarla yüklü 8-10 yıllık fırtınalı bir dönemdir.

Delikanlılık dönemi kimlik geliĢimi açısından en önemli evrelerden biridir.

(Öztürk, 2004: 92, 93) ―Ergenlik çocuksu tutum ve davranıĢların yerini yetiĢkin tutum ve davranıĢlarının aldığı dönemdir. Cinsel organların fizyolojik olgunluğa eriĢmesi ile baĢlayan erinlikle yetiĢkinlik arasındaki çağ kabul edilir.‖ (Enç, 1980:

73) ―Ergenlik en kritik değiĢmelerin, duygu, yargı ve tutumlarda en keskin geliĢmelerin davranıĢlarda en çarpıcı bocalamaların yer aldığı, hızlı ve sürekli bir geliĢim ve değiĢim dönemidir.‖ (Ünlüoğlu, 1987: 209)

Ergenlik bireyin içinde bulunduğu toplumun onu artık bir çocuk gibi görmeyi bıraktığı fakat ona henüz yetiĢkin statüsünü, rolünü ve iĢlevini tümüyle vermediği yaĢam dönemidir. (Yavuzer,1994: 293 içinde Hollingshead), (Renk ve Creasey, 2003: 159) Ergenlik çağı, ―gencin toplumsal statüsünü ve rolünü arayıp bulma çabalarının görüldüğü sürecin adıdır.‖ (DurmuĢ, 2006: 50) ―Genel olarak söyleyecek olursak ergenlik yaĢam döngüsünün ikinci on yılı olarak tanımlanır. Bir zamanlar ‗ergenlik‘ yeni yetme (teenager) kavramıyla (13-19) aynı anlamda kullanılmıĢtır.‖ (Steinberg, 2007: 21) Bireysel yönden, gençlik dönemi, kiĢiliğin oluĢturduğu ve bireyin toplumsallaĢtığı dönemdir.

(28)

28

Ana-babaları, öğretmenleri kendilerine karĢı uygun tutumlar gösteren ergenlik çağındaki bazı gençler, kendilerinde olan değiĢmeleri kolayca kabullenebilirler. Ancak gençlerin hepsi çevrelerindeki yetiĢkinlerden destek almada aynı Ģansa sahip değillerdir ve bedenlerindeki hızlı değiĢme ayak uydurmakta güçlük çekerler.

Kabul görmek için, dıĢ görünüĢlerini, reklâmlarda, filmlerde, gençlik dergilerinde gördükleri ya da akranları arasında popüler olduklarını düĢündüklerini modellere benzetmeye çalıĢırlar. Bununla birlikte bu çaba genellikle geçicidir; gençlerin çoğu ergenlik dönemlerinin sonlarına doğru benmerkezci düĢünceden de sıyrılmalarına bağlı olarak ve göreceli olarak daha bağımsız ve daha tutarlı bir dıĢ görünüĢü benimsemeye baĢlarlar. (Kılıçcı, 1989:

35 ) Para ve zenginliği en önemli toplumsal değer olarak gören gençler, para ile istediklerini elde edebileceklerine inanmaktadır.

1.6. Gençlik Kavramı

Çocuk, ergen ve gençlik kavramlarını tanımlamak ve kesin bir sınırla belirlemek oldukça güçtür. Bu kavramlarda küçük çaplı bir karmaĢa yaĢandığını söylemek yanlıĢ olmayacaktır. ‗Çocuk‘ ‗ergen‘ ve ‗genç‘ tanımlamaları aynı zamanda birbirinin özelliklerini de barındırarak; kimi toplumlarda yaĢa göre, kimi toplumlarda yasal, biyolojik ya da geleneksel kriterler kullanılmakta, böylece tanımlar farklı ve tartıĢmalı bir hal almaktadır.

Nüfusbilim; gençliği 15-25 yaĢ kümesinin kapsadığı toplumsal küme olarak tanımlamaktadır. BirleĢmiĢ Milletler; 12-25 yaĢ grubunu, Türkiye Resmi Ġstatistikleri; 12-24 yaĢ grubunu gençlik olarak almaktadır. Bazı araĢtırmacılar ise 25 yaĢın altındaki tüm nüfusu gençlik olarak kabul etmektedir.

1985 Dünya Gençlik Yılı dolayısıyla yapılan çalıĢmalarda, bu çağın 15-24 yaĢ arası olarak kabul edilmesi yaygın bir görüĢ olarak benimsenmiĢtir.

Gökçe‘ye göre; (1985: 211) ―gerek yaĢ özellikleri, gerek uğraĢ alanları (okul-iĢ),

(29)

29

gerekse medeni hal yönünden bu çağı 15-19 ve 20-24 yaĢ olmak üzere iki aĢamada ele almak bizi daha sağlıklı çözümlemelere götürür.‖ Avrupa Sosyal ġartı‘nın yedinci maddesinde8 15-18 yaĢı aralığında olanlar için ‗genç‘ kavramı kullanılmaktadır.

―Gençlik, çocuklukla eriĢkinlik arasında yer alan geliĢme gösteren, ruhsal olgunlaĢma ve yaĢama hazırlık dönemidir. Genellikle ilk ergenlik belirtileriyle baĢlayan gençlik çağı büyümenin durmasına kadar sürer ve 12-21 yaĢlarını kapsar. Ġngilizcedeki ―teenage‖ sözü de 13-19 yaĢları arsındaki gençlik dönemini belirtir.‖ (Yörükoğlu, 1985: 3) EkĢi ise ―Gençlik Döneminde Uyum ve DavranıĢ Bozuklukları‖ adlı makalesinde ―11-12 ile 21-22 yaşları arasını gençlik dönemi” olarak belirtmiştir.

YaĢ ölçütü yönünden kalkınma planlarında gençlik aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir;

(I.BYKP) Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planında (1963-67) gençlikle ilgili bir konuya değinilmemiĢtir.

(II. BYKP: 255) 14-24, (III. BYKP: 789), 14-22

(IV. BYKP: 156) ve (V.BYKP: 149), 12-24 (VI. BYKP, 288), 15-24 olarak belirtilmiĢtir.

Gökçe ise (1985: 210) çevreyi tanımamak, hiçe saymak, otoriteye karĢı gelmek, saldırgan davranıĢları benimsemek, kabadayılığa özenmek aileden bağımsız ve fakat kendi seçtiği arkadaĢ grubuna bağlı hareket etmek gibi kararsızlığın, güvensizliğin, yerini bulamamıĢlığın verdiği dengesiz hareketleri gençlik olarak adlandırmaktadır.

Kocacık (1985: 42) çocuk ve ergen kavramlarından, genç kavramını ayıran en önemli belirtinin ‗sosyal boyut‘ olduğunu belirtir. Ona göre gençlik;

8 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=6586 Erişim tarihi: 07.11.2010.

(30)

30

bireyi sosyal olgunluğa hazırlayan ergenlik ve delikanlılık özelliklerinin bir arada görüldüğü daha kapsamlı bir kavramdır. Gençlik kavramı zamana ve yere göre değiĢiklik göstermektedir.

Gençlik çağdan çağa, toplumdan topluma faklı tutum, değer yargısı ve davranıĢlar gösterir. Bu nedenle gençliğin evrensel tanımını yapmak güçtür.

Armağan‘a göre toplumsal açıdan gençlik ―nüfusun buluğa erme ile toplumsal yaĢamda tam sorumluluk alma dönemleri arasında kalan kesim gençlik kesimidir. Gençlik dönemi, toplumsal yaĢama hazırlık dönemidir.‖ (Armağan 2004: 5)

Parası olanın iyi eğitim görme imkânına sahip olduğu, daha iyi yaĢam koĢullarına kavuĢtuğunu gören gençler, paraya daha çok önem vermektedir.

Gençler zenginliği ve ekonomik özgürlüğü bireysel özgürlüklerinin bir aracı olarak görmektedir. Parası olan ve ekonomik bağımsızlığı olan genç, kendini daha kolay aile baskısından kurtarmaktadır.

Gençlerin kendileri için önemli olan modayı daha iyi izleyebilmesi ve modaya uygun giyinebilmesi ekonomik gücüne bağlıdır. Türkiye‘de kapitalistleĢme sürecine ve pazar ekonomisindeki geliĢmelere bağlı olarak ekonomik sorunlar öncelik kazanıyor. Gençler önce ekonomik geleceklerini güvence altına almaya çalıĢıyor.‖ (Armağan, 2004: 87-88) ―Gençlik dönemi‖

insanın istemelerinin ve eylemlerinin yoğunlaĢtığı, beklentilerinin arttığı, hızla değiĢtiği ve çatıĢtığı bir dönemdir.

Bu özelliğinden dolayı genç, toplumsal iliĢkilerde hareket ve canlılık sağlayan insandır. O, kurulmuĢ iliĢkileri baĢka biçimlerde kurmayı düĢünür. Ya da kurulamamıĢ yeni iliĢkiler kurmayı ve onları sürdürmeyi düĢünür. KurulmuĢ olanı sarstığı için gençlik çoğu kez ―asi‖ olarak nitelenir. (Demirdöven, 1985:

166)

Armağan (2004: 4) gençliğin bir toplumun en dinamik, en enerjik aynı zamanda en sorunlu kesimlerinden biri olduğunu ileri sürer. Ona göre,

(31)

31

toplumsal sorunlardan en çok etkilenen toplum kesimi gençliktir. Gençliğin sorunlarını toplumun sorunlarından soyutlamak ise olanaklı değildir.

―Çevreyi tanımamak, hiçe saymak, otoriteye karĢı gelmek, saldırgan davranıĢları benimsemek, kabadayılığa özenmek aileden bağımsız ve fakat kendi seçtiği arkadaĢ grubuna bağlı hareket etmek gibi kararsızlığın, güvensizliğin, yerini bulamamıĢlığın verdiği dengesiz hareketler delikanlılık çağını karakterize etmektedir.‖ (Gökçe, 1985: 210) Gençlik, toplumun dinamik ve özellikleri gereği çevreden en çabuk, en fazla etkilenen kesimidir.

Genç, sahip olduğu yaratıcı potansiyelin yeterince yönlendirilememesi sonucu pek çok sorunla karĢı karĢıya kalmaktadır. Aslında gençler sadece gençlik temelinde kendi baĢlarına sorun değildirler. Ülkemizin, toplumumuzun birçok sorunu vardır. Bu sorunlar ve bunalımlar, gençliğe de yansımaktadır. O halde bizce konunun özü; toplumun sorunlarına da, gençliğine de sahip çıkması, çözümler araması ve etkili uygulamalar gerçekleĢtirmesidir. 9

Tezcan‘a göre; (?: 94) gençlik, her ülkede nüfusun dinamik bir bölümünü oluĢturur. Bu husus, Türkiye‘de de geçerliliğini sürdürmektedir. Ülkemizde gençliğin durumunu, rolünü sorumluluğunu, sorunlarını incelerken toplumsal değiĢme sürecini dikkate almalıyız. Çünkü ülkemizin değiĢik dönemlerinde gençlik, farklı roller üstlenmiĢtir.

Toplumun sosyo-kültürel değiĢimine paralel olarak gençlik de bu değiĢime göre biçimlenmiĢ ve bundan etkilenmiĢtir. Gençlik coĢkulu bir toplum kesimidir. Toplumsal sorunlardan gençlik çabuk etkilenir. Gençlik sabırsızdır, çabuk tepki gösterir. Olumsuz koĢullar karĢısında ya radikalleĢir, aĢırı tepki gösterir ya da karamsarlığa kapılır, mutsuz olur. Olumsuz beklentiler gençler

9 Orta Öğretimde ve Yaygın Eğitimde Rehberlik ġube Müdürlüğü

(http://orgm.meb.gov.tr/Rehberlik/ortaogretimsubesi.htm) Erişim tarihi: 07.04.2010.

(32)

32

arasında daha çabuk yayılır. Özellikle günümüz kitle iletiĢim araçları gençleri baĢ döndürücü bir biçimde etkilemektedir.

Gençlerin beklenti düzeyleri sürekli olarak artmaktadır. Ancak aradığı koĢulları bulamayan gençlik mutsuzlaĢır, tepki gösterir. Bazen de topluma küser, kızar, radikalleĢir. (Armağan, 2004: 80) Gençlik, değiĢme ve devrim hareketlerine büyük değer verir. DeğiĢmezliğe ve durgunluğa nefret derecesinde bir tepki gösterir. DeğiĢme ihtiyacı gençliğin en yoğun psikolojik sorunları bu değiĢmenin kilitlendiği durumlarda ortaya çıkar, hiçbir Ģeye ulaĢamayacağı düĢüncesiyle genç paniğe kapılır.

DeğiĢme isteği bazen kiĢinin kendisiyle ilgilidir ve genç insan bu amaçla türlü felsefi ve kültürel akımları ya da kimyasal maddelere baĢvurur. Bu istek bazen dıĢ dünyayı harekete geçirme çabaları biçiminde ortaya çıkar ve türlü toplumsal ve politik etkinliklere katılır.

Gençlikte değiĢik gereksinimi doğrudan kiĢilik olgusuyla iliĢkilidir. Kimi genç bu değiĢikliğe verdiği önemi bilinçli olarak yaĢar, çeĢitli değiĢme felsefeleri ya da teknikleri geliĢtirmeye çalıĢır. Kimi ise bu eğilimin bilincinde değildir, değiĢmediğini ya da ileriye doğru hareket edemediğini hissettiğinde panik ve çöküntü yaĢar. (Gençtan, 1984: 86) ―Gençlik, çağdaĢ toplumlarda güçlü ve harekete geçirici, önemli bir demokratik potansiyel oluĢturmaktadır.

Özellikle 1968‘lerden bu yana, birçok ülkede meydana gelen toplumsal ve siyasal eylemlerin kökeninde, gençlik hareketleri görülmektedir. Toplumun en dinamik ve enerjik kesimi gençlik, ileriye yönelik görüĢleri ve baskı gücü ile bazı toplumsal mekanizmaların, harekete getirmek suretiyle, toplumun geliĢmesinde aktif bir rol oynamakta ve hatta kim kez sürükleyici olmaktadır.‖ (Armağan, 2004: 7) Gençlerin otoriteye baĢkaldırmasının birçok nedeni vardır. Bunların baĢında gencin kendini tanıma ve kendini bulma çabası gelir. Gençlik otoriteyle birlikte topluma ve aileye de baĢkaldırmaktadır. Ergenlik dönemindeki genç, bir yandan ailesine olan içsel bağımlılığından kurtulmaya çalıĢır. Dolayısıyla ailesiyle çatıĢmaya girer. Ailesiyle bağımlılık sorunlarını önemli ölçüde

(33)

33

çözümlemiĢ olan gençliğin çatıĢması ile kendi benliğiyle toplum arasındadır.

(Gençtan, 1984: 185)

1.7. Sosyolojik Bir Olgu Olarak Suç

Birey ancak toplum içinde varlığını ispat edebilir. Ġnsanın anlam kazanması onun toplumsal çevresiyle mümkün olabilir. Toplum içinde yaĢamaksa bir takım kuralların varlığını zorunlu kılar. Toplumlar, toplumsal düzeni sağlamak için az ya da çok zorlayıcı çeĢitli yaptırım sistemlerine baĢvururlar. Bu yaptırımlar, tarihin her döneminde ebeveynler ve yetiĢkinler ile gençler arasında uyum problemlerine sebep olmuĢtur.

Bu normlar sistemi bireyin toplum içinde yaĢama mücadelesinin bir sonucu, hatta zorunluluğudur. Ġnsanlar yaĢamının önemli bir kısmını toplumun devamı için de gerekli olan toplumsal kuralları öğrenmek ve onlara uymak için çaba harcayarak geçirir. Ancak kurallar genelde bireyin istekleriyle, düĢünceleriyle, bireysel planlarıyla çeliĢir. Özellikle de bu birey bir gençse kuralların problem olması kaçınılmaz olur.

Bu kurallar insanı birçok alanda sınırlandırır. Bu durum Ģiddet eylemlerinin ilk basamağını oluĢturur. Sonuçta gencin gruba kendisini anlatamaması, arkadaĢlarına kendini ispat etme ya da grubu kendisine uydurma isteği, toplumun çeĢitli öğelerince kiĢinin engellenmesi gibi nedenlerle Ģiddet ve suç eylemleri ortaya çıkar.

―Suç, resmi olarak ceza yasasında yer alan ve toplumsal normlar tarafından tanımlanan özel bir sapma durumunu ifade eder.‖ (Bozkurt, 2007:

175) Solak (2007: 63) suçu; ―hukuki açıdan, belirli yaptırımlarla desteklenen normların ihlali‖ olarak tanımlasa da, ona göre (2007: 74) suçun hukuksal bir tanımını yapmak zordur, çünkü bir toplumun suç olarak tanımladığı hareketler toplumsal kurgulara bağlıdır ve oldukça görelidir.

(34)

34

Sosyolojik görüĢ grup hayatının sosyal davranıĢlarının, sosyal grup içinde grupların verdikleri örneklerin, sosyal itibarın, kiĢinin bu konulardaki görüĢ tarzlarını ve diğer sosyal kurumların ve iliĢkilerin yani yapısal unsurların suç ile olan iliĢkilerini inceler.

Liska ve Warner'a göre, suç sosyal düzen için fonksiyoneldir. Suç oranlarının genel olarak yüksek olduğu çağdaĢ kent toplumlarında suça tepki insanları bir araya getirmek yerine onları birbirinden uzak tutarak, suç fırsatlarını baskılar ve bu yolla suç oranı düĢer diğer yandan bazı suçlar suça maruz kalma korkusunu artırır, sosyal etkileĢimini azaltır. Bu etki nedeniyle bu ve diğer tür suçlar azalmıĢ görülür. Rutin faaliyetleri eve yönelttiği için, suç korkusu, suça tepki gibi, suçu kontrol fonksiyonunu görür. (Ġçli, 1992: 44 içinde Liska ve Warner 1991)

Dönmezer‘in de (1984: 101-102) belirttiği gibi kriminolojide sosyolojik yön XX. Yüzyılın baĢından beri önce Amerika‘da sonra Avrupa‘da geliĢmiĢtir.

Amerikan sosyolog – kriminologlarına göre kiĢinin suç teĢkil eden hareketi de bütün diğer sosyal tavır ve hareketleri belirleyen süreçlere bağlıdır. Bu süreçler ise sosyal diorganizasyon, akıcılık, kültür ihtilafları, rekabet, toplumda tabakalaĢma, siyasi, dini ve ekonomik ideolojiler, nüfus yoğunluğu ve oluĢması, servetin dağılması, iĢsizlik ve diğerleridir.

Bu süreçler içinde kiĢinin nasıl suçlu olduğu, yani söz konusu sürelere ait mekanizmanın izahına giriĢilmiĢ ve suçlu olmanın da genel sosyal bilgi edinme teorilerine balı bulunduğu açıklanarak taklit, davranıĢ değeri, aykırıların birleĢmesi, takas ve saldırı kavramları öne sürülmüĢtür.

Sosyolojik okulun ilk temsilcisi Gabriel Tarde; suçun bir çevre meselesi olduğunu savunur. Öyle çevreler vardır ki, suç telkin eder, hatta takdir eder ve üretir. Toplumların modernleĢmesiyle birlikte suçun artıĢı paralellik göstermektedir. Bir toplumun suç olarak tanımladığı hareketler toplumsal kurgulara bağlıdır ve oldukça görelidir. (Solak, 2007: 74-75) Merton (Dolu, 2010

Referanslar

Benzer Belgeler

Saldırganlık davranışı Birçok erkek balık tarafından gösterilen saldırganlık davranışı, yüzgeçlerin yükseltilmesi ve solungaç kapaklarının kabartılması,

• Saldırgan davranışlar, toplumsal kurallara uymaları ya da aykırı olmalarına bağlı olarak düşmanca, özgeci ya da yalnızca izin verilmiş davranışlar olabilirler..

Ebeveynin çocuğa hem bedensel hem de zihinsel olarak kaldırabileceği sorumluluklar vermesi; grup çalışmalarına teşvik etmesi, çocuğun gösterdiği olumlu

Whitney ve arkadafllar› denge ve vestibüler bozuklu¤u olan yafll› bireylerde BDP ve düflme hikayesi aras›ndaki iliflki- yi inceledikleri çal›flmalar›nda;

Hemşirelikte lisans eğitimi verilen bir devlet üniversitesinde öğrenim gören hemşirelik öğrencilerinin özsaygı düzey- leri ile aile içi şiddete karşı tutumları

KUZU GÜR Zeynep Gülberk, Çalışan Evli Kadınların Evlilik Uyum Düzeyleri İle Depresyon Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Metanol konsantrasyonu ve ekstraksiyon sıcaklığı etkileşimli etkilerini gösteren arbutin ekstraksiyonu için üç boyutlu bir yüzey yanıt ve kontur grafikleri.... Standart

görmeleri için BİLSEM binaları hem fiziksel hem de donanım olarak geliştirilebilir. BİLSEM’de görev yapan öğretmenler özel yetenekli çocuklara yetebilecek özelliklere