• Sonuç bulunamadı

İ s l â m i y e t te r e s im ve h e y k el

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İ s l â m i y e t te r e s im ve h e y k el"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ s l â m i y e t t e r e s i m v e h e y k e l

Yazan: Süleyman Nazif

Lozan konferansı sırasında gazete'de çıkan bir yazı

Bir süredenberi, sanata dair eski ya-zı ile yayınlanmış makaleleri genç kuşak-ların okuyabilmelerini sağlayabilmek için, Arkitekt'te yeniden yayınlıyoruz.

Bu tür yazılardan biri olan bu maka-le yaklaşık yarım yüz yıl önce tanınmış yazar merhum Süleyman Nazif tarafından, ressam merhum Çallı İbrahim'in kendisi-ne müracaati ve isteği üzerikendisi-ne yazılmış-tır.

Bu dikkate değer .yazı'yı bulup Arki-tekt'e yayınlanması için lütfen bana ile-ten dostum sayın Y. Müh. Cahit Çeçen'e teşekkür ederim.

Z. S. Ünlü ressamımız Çallı ibrahim bey geçen gün soruyordu:

İslâmiyette resim ve heykel yasaklan-mış mıdır?

Ünlü ressasımız bu soruyu titrek bir sesle sormuştu. Din aşkı ve san'at aşkı gibi iki yüce his ile dolu olan ve san'atı için yaşayarak, dini için ölmek isteyen bir adam iki aşkın daima çelişme halinde bulunduğunu görecek olursa, ömrü sonu-na kadar emel kırıklığında kalır. Diğer gü-zel sanatlar gibi resim ile heykelin de bizde mübah ve belki müstebah bulundu-ğunu Çallı İbrahim beye temin ederim. Kendisine söylemiş olduğum sözleri, yine onun isteği üzerine, olduğu gibi

yayınlıyo-Otuz bu kadar yıl önce babamla be-raber Muş kasabasında bulunuyordum. Aziz dostum rahmetli Köprülü zade Ra-miz bey, bana pamuklara sarılı bir kutu içinde, posta ile, Yunan mitolojisinden (Herkül)'ün alçıdan bir heykelciğini gön-dermişti. Bükreş elçiliğinden ayrılmış o-lan babası Ahmet Ziya beyin aile fertle-rine getirmiş olduğu hediyelerden bu heykelcik ile bir boyun bağını, vefalı dos-tum, hatırlama vesilesi olarak bana he-diye ediyordu.

Heykelciği babamdan izin almadan masa üstüne koymağa cesaret edeme-dim. Çünkü, babam islâm ilimlerini

mü-kemmel ve muntazam surette tahsil ile mertebe derslerinden ruhsat almış, mate-matik ile uğraşmış ve Fransızcaya, o li-sanda yazılmış eserleri anlayacak kadar vakıf olmakla beraber, pek dindar, namaz ve oruca riayet eden bir kişi idi ve islâmi-yetin esaslarına aykırı bir şeyi ne görme-ğe tahammül ederdi, ne işitmegörme-ğe!

Ramiz merhumun hediyesini babama gösterdim.

Aramızda şu konuşma geçti: Babam (heykeli elinde tutarak) gü-zeli... Herkülün şekil ve hayaline yakışa-cak bir tavır ve kiyafet.

Ben - Yazı masasının üstüne korsam — Ne zararı olacak? — Ne bileyim! âlimler, resim ve heykel haramdır diyorlar!

— Onu söyleyenler, âlimler değil ca-hillerdir!..

(Haram kılmak) hakkı Allahındır. Sa-na tarihden bir delil getireyim:

Abbasi Halifesi Mansuı- Bağdat şeh-rini inşa ettiği zaman surlarının üstüne süs ve heybet için, yüzden fazla, ellerin-de kargı ve kılıç, tunçtan insan heykel-leri koydurmuştu. O zaman İmamı Azâm hayatta idi. Mansurun diğer bazı işlerine itiraz etmişken, Ebu Hanife bu heykelleri şehre zinet ve heybet verdiği için mubah görmüştü. Peygamber hazretleri putpe-restliği yok etmeğe memur idi. Kâbenin iç ve dışındaki putları bunun için kırdı. Putperestliği büsbütün unutturmak için bu gibi şeyleri ortadan kaldırmak zorunlu idi.

Süt'ten kesilmiş çocuklara bir müd-det meme göstermemek ve ramazanda tiryakilere karşı sigara içmemek gibi. Şimdi bir müslüman düşünülebilir mi ki, insan elile yapılmış bir taş veya tunç par-çasına zaman ve mekândan münezzeh bir Allahın timsali nazarı ile baksın. Her emir ve nehyin bir sebep ve hikmeti var-dır.

Anlaşılmayınca herkes başka mana-lara sahip olur. Mani' zail olunca (mani kalkınca menedilmiş şey geri gelir) mem-nunun avdet etmesi İslâmın esas kaidele-rindendir. Dostuna teşekkür et ve arma-ğanını masanın üstüne koy. İşte babamın ölmeden bir buçuk yıl önce bana olan dersi ve aydınlatması! Zamanında islâm bilginleri arasında, hususî bir yeri bulu-nan dindar bir müslümanın bu sözünü terk ve iptal edebilecek itimada ve vesi-kaya dayanan bir delil gösterilemez.

Gerçekten haram kılma hakkı ancak Allahındır. On üçüncü hicrî yüzyıldaki is-lâm âlimlerinin en büyüğü olan Mevlâna Halid-i Nakşibendinin (tütünün mubahlığı) hakkında arapça küçük bir risalesini

gör-müştüm.

(Elhamdülillahillezi — o Allaha hamdu sena ki, açıkça haram, ettiği şeylerden başka her şeyi bize helâl etti. Selat ve selâm o Muhammede olsun ki, Allahın bize helâl ettiği şeyleri haram et-mekten bizi sakındırdı) sözleri ile hallet-Dinimizde asi olan, halâldır. Meğer ki, Kurân azimişanda sarih olarak ha-ram kılınmış ola!.

Heykel ve resim için' Kurân'da ne sa-rih, ne imâ ile bir yasaklık yoktur. Yalnız (sahihî buharî) deki bir kaç hadis ile re-sim hakkında bazı kayıtlar yazılıdır. Ma-lûmdur ki tevatür ve icmai'ümmetle sa-bit olan bir kaç hadisişerifden başka, ge-rek Buharîde, gege-rek diğer beş kitapta ve-rilmiş olan binlerce hadisin hepsine sa-hih ve mevsuk nazarile bakılamaz.

Hicretten iki buçuk asır sonra, Pey-gamberin her sözünü, hafızası ve vicdanı sağlam bir çok ravilerden (sözü nakil denler) değiştirilmeden nakil ve kayıt e-dilmesi güç, belki de imkânsızdır.

(Sahihi buharî) in resme dair olan hadislerinden dört adedini misal olarak nakil ediyorum: Evvelâ Abdullah'dan riva-yeten şu hadis kayıtlıdır:

(Inne eşeddunnare azaben sa-hifa 67 yani kıyamet günü. Allah katında halkın azabca en şedidi musavvirlerdir.) Halbuki musavvir sözcüğü Kuranda geçen esmaihüsnadan (Allahın sıfatlarından) dır: Nestelzübillah: (Hünellahulbarıyül-musavvir ) burada âyetle hadis uygun düşmüyor. Allahın ahlâkile tahallüke me-mur olan bir müslüman musavvir yani ressam olursa büyük bir hayır işlemiş o-lur. Ben bu kıyas ve kanaatle şu hadisin mevzu olduğunu (sonradan konduğunu) iddia edebilirim. İkinci hadis, yine sahihi buharinin aynı sahlfesinde Abdullah bini Amr den naklen şöyle yazılıdır: (innelezi-ne yes(innelezi-neun sahifa 167. Manası: Bu suretleri yapanlar kıyamet gününde ta'zıp edilerek, onlara halk etti-ğinize hayat verin denilecek). Reddi de kabulu gibi günah olmayan bu hadisi de sahih kabul etsek bile icmal ümmetle sa-bit ve binaenaleyh nususdan olan (ünne-ma ilela(ünne-mal

— A'malın mahiyyetlerine niyetler ile hü-küm olunur.) mealindeki çok sahih olan hadis kıyamet azabında ressamı kurtarma-ğa kâfidir.

Bu ancak put imâl edenlere şâmil olabilir, ister ressam olsun, ister heykelt-raş, hiç bir sanatkâr tapılmak için ne bu niyetle, bir eser yapmaz, kaldı ki, biz Ce-nabı Hakka da sam" hakiki deriz. Kıya-met gününde istenilecek hesap ve edile-cek azap yokmuş gibi müsavvirlerin bd

(Devamı 86. Sahifada) 81

(2)

Iı yükseklikteki tavanlar, farklı kademeler, serbest duran köprüler ve tepe ışıkların-dan tabiî aydınlatma kullanılmak suretiy-le. birinci dereceden bir şeffaflık elde edilmekte ve böylelikle değişik mekânla-rın aynı anda algılanmaları sağlanmakta ve tüm iç mekan canlandırılmaktadır.

Transatlantik devamlılığın kuvveti, düşey ve yatay «şeffaflıklar» (Transpa-rencies) olarak tanımlanan mekansal boş-lukların birbirleriyle bağlantısına bağlıdır. Bağlantı noktası ise iç mekânın o kesi-mindeki evrensel mekânı temsil eder. Bu tür mimari kesitlerde çeşitli bağlantılar bulunmaktadır.

Burada kalite hususu disiplin husu-su haline gelir. Ne kadar bağlantı bulun-malıdır? Ne şekilde olmalıdırlar? Ne bü-yüklük? Hangi ara ile? Bu soruların kont-rolü ve üstesinden gelmek zordur; karar verme işlemi içinde doğru mekânı elde edebilmek için zaman ve çaba gereklidir. Bunun neticesinde, her mimar bu birleş-tirici dili kullanma başarısını göstereme-mekte ve eserlerin çoğu disiplinsiz, kont-rolsüz ve çoğu kez düzensiz olmaktadır-lar.

Belkide bu gibi güçlükler bir kısım mimarların Mies van der. Rohe'nin daha açık olan dilini işlemelerine neden muştur. Bir keresinde Mies, «ilginç ol-mak değil, iyi olol-mak istiyorum» demişti. Bu görüş, bir bakıma, günümüzdeki pro-fesyonalizm'in tümünü özetlemekte, ve büyük firmaların çoğunluğunun VVright ve Rudolph'un mekansal aşırılıkları yerine Mies'in yanında yer almalarını açıkla-maktadır. İdeolojik açıdan taraf seçme, Mies disaynlarının doğrusal sadeliğinin, ekonomik faydalara yol açmasıyla kuvvet kazanmaktadır.

Burada «çağdaş örnekler» olarak isimlendirdiğimiz mekânlar, hiç şüphesiz ekonomik düşünceler sonucu ortaya çık-mışlardır. Mekânı ister bir filozofik anla-yış, isterse bir ekonomik görüş oluştur-sun, asıl olan mekânın yaratılmış olması-dır, ve değerlendirilmeleri insan üzerin-deki etkilerine göre yapılmalıdır. Kareler, üçgenler ve trapezoitler, çağımız mimarî kesitlerinin ana geometrik şekillerini oluşturmaktadırlar.

Çağımızda çok fonksiyonlu binaların evrensel mekânlarında karmaşık strüktü-rel sistemlerin kullanılmadığı açıktır. Mi-marlar eski kolon - kiriş sistemi ve bunun bazı varyasyonları ile mekânı örtmekden hoşnut görünmektedirler. Kabuklar veya daha komplike strüktürel sistemler bü-yük çok fonksiyonlu binalarda görülmek-tedirler. Daire ve eğri kategorisinde, ba-sit fonksiyonlu bazı binalar için bazı te-mel kabuk önerileri bulunmaktadır. Hava şişirmeli ve askılı strüktürler çok katlı

fonksiyonlar için uygun olmamakta ve a-şırı istisnalar teşkil etmektedirler. Böyle-ce, kompleks mimari ve iç mekân, eko-nomik ve iyi modüle edilmiş, strüktürel organizasyonla sağlanmaktadır. Bu, sade ve mantıkî strüktürel açıklık, çağdaş mi-marinin örnek mekânlarının çoğunun de-ğerlendirilmesine esas teşkil etmektedir.

Bahaus Miesian ve Corbosier anlayı-şında, mimar strüktürünü plandan yuka-rıya doğru tasarlamaktadır. Önce plan ve planların geliştirilmesi, sonra kesitler, sonra görünüşler ve son olarak ta bir tak-dim perspektifi. Bunların tümü değişmek-tedir. Daha iyi mekânlar, statik iki boyut-lu disiplini aşan bir tasarlama metodolo-jisinin ürünü'dürler. Buna göre, tasarlayı-cı. kararlarını karar verme işleminin her-hangi bir safhasında gerekli her bilgiyi kullanarak kontrol edebilmekte ve her türlü aracı kullanmak suretiyle plan, kesit, görünüş ve mekan modellerindeki dizayn mekânsallığını belirlemektedir. Dizayn alternatifleri değiştiğinde bütün plan. ke-sit ve mekân modelleri de değişmekte-dir.

Mimarlık tarihçileri ve eleştirmenler çoğu kez mimari haberleşme araçları ile uğraşarak, mekânsal kavramları yenilik getirici haberleşme imkanlarına atfeder-ler. Bazan da. bu tasarlayıcı olmayan ta-rihçiler, büyük ölçüde romantiktirler ve ustalıklarını bilmedikleri bu ortama hay-ran olurlar. Tenkitçi Bruno Zevi, sinema kamerasının, kübist anlamda mekân değer-lendirmede kullanılmasını öne sürmüştür. Aslında uygulamacılar ve öğrenciler çoğu kez kamerayı kullanmışlardır ancak, film-ler yalnız takdim amacı ile faydalıdırlar. Her kaliteli tasarlayıcının da bildiği gibi, yaratıcı tasarlama araçları etüd ve

çizim-Bence. mimarlar, Rönesans perspek-tifinin yanlış kullanımı, film kamerasının pasif imkanları ve çevre psikologlarının yalnış anlaşılan pasif deneysel bütünlük olanaklarına benzemeyen üç geleneksel haberleşme aracı kullanırlar: Planlar, ke-sitler ve görünüşler, mekân elemanlarının eskizleri ve çalışma modelleri ile aynı anda düşünülerek, tasarlama kararlarını kontrol doğrultusunda kullanılırlar.

Her iyi mimarın yaşamında bir me-kânsal «ilham» anı vardır. Bu anda, mi-mar kendini hayalindeki mekânın içinde bulur, ölçek, renk, doku ve —gerçek— ordadırlar. Zihninde mekân gerçektir ve inşa edildiğinde gerçekleşecektir. İşte bu . nedenle bu gibi mümtaz mimarlar mekân kavramını diğer meslekdaşlarına iletmek için yazıya gerel- duymazlar. Basit ve oranlı bir fikirsel kesit, fikirl®"'"iin iletimi için yeterlidir.

Baştarafı 81. sahifedt

yolda muhatap edileceğine benim i ve dinime olan muhabbet ve itimadım' timal vermez.

Üçüncü hadis:

Ebi Talhadın rivayetle imamî Bı nin kaydettiği (İnnetmelaiketeku .. s. 16C — içinde suret bulunan evf lekler girmez) bez üstündeki nakış tesna). Hadisi de fikirlere tereddüt v yor. Bez üstünde suret mübah bulunu) da, ev içindeki resimler neden yasak ı sun. Esvap ile insan dışarıda da evde bulunur. Melekleri tasdik etmekle b ber, insanlar gibi cisimlerden olmadıjj da biliriz.

Hele bir hadis ile Cebrail'e isnat] lunan (Sahihi Buharî) in 167 ine sindeki (La nedhale beytina .... kavli, pek acaiptir. Bir gün peygambel evinde resimli bir kumaş varmış, ı (biz melekler suret ve köpek bulunan e giremeyiz) diyerek peygamberin < girmek istememiş olduğunu imamı I rî Haz. sahih olduğuna inandığı hadisi arasına koymuş. Halbuki eshabi kahfın köpeği kötü olarak tavsif edilmemiştir.

Maliki mezhebinde köpek helâl v temizdir. Bir de Allahın vahyini getire Cebraili kapıdan, pencereden giren n lûkat'dan sayamayız. Öyle farz e aklî, ne de şer'i imkân vardır.

Fuzuli ne güzel söylemiş: Olsa istidati Arif kabili idraki vahy Emri hak irsaline herzerredir bir C rail

Dini ıiz cidden güzel teşvik eder bir

e güzelliği geniş i yoldur.

Peygamberimiz dünya ile ahireti a la ayırmadı.

Bizce dünyasını imar eden ahiretini de ma'mur etmiş olur. Peygamberimiz ga yet güzel giyinir, kokular sürı ve dünya güzelliğine rağbet gösterin) Terk ve tecerrüt Peygamberimizce r bul değildi. Ümmeti arasında Çallı i him gibi ressamlar, sanatkârlar yetişirsi Peygamberin ruhu memnun olur.

Süleyman P»

(*) Anthony C. Antonlades AIA Texas, Arlington Üniversiteleri mimarlık bölümü doçenti ve çevre etüdü d rektörü, pratisyen mimar

Referanslar

Benzer Belgeler

 Açık öğretim lisans (4 yıllık) ve ön lisans (2 yıllık) programlarını tercih edebilmek için - Ġlgili YGS Puan Türünde - En az 140 puan.. 

[r]

Plân bu antreyi amuden ka- teden bir aks üzerinde mütenazır bir şekilde f.nzim edilmiştir Sağ cephede, konsolosluk, sol cephede sefaret memurları an- treleri vardır..

Yataklar 2 kişiliktir, yerli dolap yalnız giriş aralığı üzerinde vardır.. Asgari eb'atta 1

Hâmid Görel'in müzik levhası denilebilir ki sanatkârın şimdiye ka- dar yaptığı eserlerin hepsinden daha güzeldir.. Kompozisyon ve renk ahengi itibarile bir şahsiyeti

Yabancı kalfaların üzerinde izi bulunan bu karanlık, zevksiz taş yığınları şehrin en gü- zel yerlerine yığıldı kaldı- Meşrutiyetle birlikte ilk Türk mimarı olarak

Ziya — Neşriyat müdürü: Mimar Abidiıı Matbaacılık ve Neşriyat

2005 yılı Kasım ayında yüzde 38 seviyelerinde bulunan sebze fiyatları yıllık artı oranlarının, 2006 yılı Kasım ayında yüzde 1 seviyelerine gerilemesi