• Sonuç bulunamadı

Esekapjsında bir bizans kalıntısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Esekapjsında bir bizans kalıntısı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Esekapjsında

bir

bizans

kalıntısı

Arkeolog : ERDEM YÜCEL

Paspates'ın 1877 tarihli I.ithografya gravürüne göre Esekapısı mescidi ve yanında İbrahim Paşa medresesi.

İstanbul'da, Bizansın önemli yerleşme yerlerinden birisi Vlanga bostanları ile Konstantin surları arasında kalan sahadır. Fakat, üzüntü ile belirtmek gerekir ki, Fo-rum Dıı Bceuf, FoFo-rum d'Arcadius ve Port D'eleuthere gibi şehrin önemli mevkileri arasında kalan bu bölgede, birkaçı müstesna olmak üzere arkeolojik kazılar yapılama-mıştır. Bıı devre tarihlendirilen eserlerin bazıları bir inşaat sırasında temel hafriyatı yapılırken tesadüfen ortaya çıkarak değer-lendirilmiş (1), çoğu ise mal sahipleri ta-rafından işlerinin aksamaması amacıyle yok edilmiştir.

Toprak altındaki kalıntıların yanı sıra, günümüze kadar gelerek kendi haline bıra-kılmış yapılara da zaman zaman rastlamak-tayız. Bunlar son bir direnme gücü ile yar-dım eli uzatılmazsa, ortadan kalkacağı günü bekleyen eserlerdir. Bölgede bulunan bu tip yapılardan birisi, literatürde ismine pek nâ-dir rastlayacağımız Esekapısı'ndaki Bizans

(1) Bıı hususta bakınız:

Arif Müfit (Mansel), istanbul'da bulu-nan bir prens lahti, istanbul 1934 Feridun Dirimtekin. Etvemez'de bulunan bir Ste. Vierge fresko'su, «Türk Arkeoloji Dergisi». Ankara 1959. S. V I I I - 2 , s. 39 - 4 4 .

Nezih Fıratlı, İstanbul'da yeni bulunan iki Bizans mezar kabartması ve benzerleri. «Türk Arkeoloji Dergisi», Ankara 1961, S. I X - 2 , s. 4 6 - 5 4 .

(2) Aksaray meydanında bulunan bu karakol binası, yanındaki Çakırağa Camii vc haziresi ile beraber istimlâk edilerek orta-dan kaldırılmıştır.

kalıntısıdır. Ernest Mamboury, kalıntının bulunduğu yeri bize şu şekilde tarif etmek-tedir: «Aksaray polis karakolundan (2) Cer-rahpaşa'ya doğru caddeyi takip ederek, 1250 m. yürüdükten sonra Hekimoğlu Ali Paşa ve Davutpaşa gibi iki büyük camiin bulunduğu yere gelinir. Buradan 1 5 - 2 0 m. daha yola devam ederek Tekke sokağına girilip bir evin bahçesine geçildiği zaman sağ tarafta eserin kalıntıları görülür.» (3).

Günümüzde yönleri değişen yollar ve istimlâkler göz önünde bulundurulacak olur-sa, Esekapısı'ndaki bu kalıntının yeri Kızıl-elma caddesinin, Koca Mustafa Paşa cad-desi ile birleştiği yerdeki Etyemez Tekkesi sokağıdır.

Şehrin beş tepesini içerisine alan Kons-tantin surlarındaki Porta Aurea (Güzel kapı) kapısının burada olduğu tahmin edilmekte-dir. istanbul'un en eski zafer kapısı olan bu kapıyı Bizans tarihçileri Antiquissima Pul-chra Porta (En eski güzel kapı) diye kay-detmişlerdir. Diğer taraftan bu isim daha sonra Yedikule'deki Yaldızlı kapıya veril-miştir (4). Bazı kaynaklardan öğrendiğimize ve «Millingen'in de bildirdiğine göre (5) bu kapı uzun süre ayakta durmuş ve Baye-zid II zamanındaki büyük depremden yıkıl-mıştır.» (6).

Esekapısı'ndaki bu Bizans kalıntısı 1924 yılında ilk defa M. Alpatoff ve N. Bıunoff (3) Ernest Mambcııry, İstanbul Tou-ristique, istanbul 1951, sö 330.

(4) Eremya Çelebi Kömürcüyan (Tere. ve tahşiye Hrand D. Andreasyon), istanbul Tarihî, istanbul 1952, s. 68.

Planı

(5) Alexander V. Millingen. Walls, s. 21.

(6) Semavi Eyice, Son Devir Bizans Mimarisi, istanbul 1963, s. 29.

(2)

ismindeki iki Rus sanat tarihçisi, daha sonra da A. M. Schneider tarifından incelenmiştir. Bu sanat tarihçileri yapının XIV. yüzyıl baş-larına, Palailogoslar Devrine ait olabileceği sonucuna varmışlar, Prof. Semavi Eyice de onların fikrine iştirak etmiştir (7).

Eserin Bizans tarihindeki ismi, ne za-man ve kimin tarafından yaptırtıldığı hak-kında kesin bir bilgimiz olmadığı gibi eli-mizde yazılı bir belge veya kitâbenin bu-lunmayışı tarihlendirme bakımından yapı malzemesine başvurulması zorunluğunu ken-diliğinden ortaya koymaktadır. Ayrıca, istan-bul'daki Bizans kiliselerinde görülen kapalı Yunan haçı, dehlizli ve yonca yaprağı gibi mimarî şekillerden hiç birisi bu yapıya uy-gulanamamaktadır. Günümüze kadar gelen duvar kalıntıları, muntazam yontma taş ve tuğla dizilerinden meydana gelmiştir; iki taş sırasını iki veya üç tuğla dizisi takip etmek-tedir. Güney duvarının dış cephesi dışarıya doğru taşkın dört paye ile desteklenmiş ya-rım yuvarlak kemerlerle de birbirlerine bağ-lanmışlardır. Taş ve tuğla dizileri ile örülen bu kemerlerin aralarında kalan üçgen yüzey-ler ise tamamıyle Son Bizans Devrinde kul-lanılan cephe tezyinatı ile doldurulmuştur.

(7) Bkz.

M. A l p a t o f f - N . Brunoff, Unenovvelle e'glise de l'epoque des Paleologues â Cons-tantinople, «Echos d Orient» 1925, s. 24.

A. M. Schneider, Byzans, Berlin 1936, s. 5 - 7 .

Semavi Eyice, Aynı eser, s. 2 9 - 3 1 .

Buradaki taş ve tuğladan ibaret süsleme, geometrik şekiller, balık sırtı, kareler ve damalardan ibarettir. Bu işçilik tam anla-mıyle XIV.. yüzyıl Bizans mimarisinin bir özelliğini göstermekte olup Palailogoslar Devrinde cepheye verilen önemi ortaya koy-makta ve yapının tarihlendirilmesinde ön plânda rol oynamaktadır.

Batı - doğu yönünde, ince uzun bir plan gösteren yapı yaklaşık olarak 23 x 9 m. öl-çüsündedir. Bu ölçü ilk bakışta daha çok bir bazilikayı akla getirirse de, 9 m. lik bir me-safe içerisine iki ile üç sütun dizisi yerleştir-meğe de hakikatte imkân yoktur. Her ne kadar burada bir kazı yapılmamışsa da bunu ispatlayacak gözle görünür payeler toprak üzerinde bulunmadığı gibi izlerine de rast-lanılmamaktadır.

Şu halde, bu kalıntıyı iki, üç nefli de-ğil de tek nefli bir bazilika olarak kabul ede-bilir miyiz?

Bizans sanatında nâdir de olsa tek nefli bazilikalar bulunmaktadır. Meselâ, Trabzon-daki Bizans eserleri arasında böyle tek nefli yapılara rastlanılmaktadır. Diğer taraftan tekrar üzerinde durulması gereken husus bu-rada bir kazının yapılamamış oluşu, bazı problemlerin çözülememesine sebep olmakta-dır. Acaba bu yapının yanında daha başka ilâveler var mıydı? Yoksa bu kalıntı daha büyük bir kilisenin şapeli miydi? Zira Bizans mimarisi bize böyle küçük yapıların birleşe-rek bir bütün teşkil ettiğini göstermiştir.

Kanaatimize göre bu yapı, Porta Auera kapısı yanında bulunan ve ismini tesbit ede-mediğimiz bir manastırın şapeli idi. Manas-tır kesinlikle söylenememekle beraber, belki

1508 depreminde, belki de yangın sonucu ortadan kalkmıştır. Diğer yandan burası 1159 da varlığı bilinen, İasites manastırının kalıntısı olduğu Paspates tarafından iddia edilmiş ise de kendisi katî bir delil ortaya koyamamıştır (8). Bundan başka Hadikatül Cevami ve ona dayanarak Sayın Tahsin Öz (9) yapıdan Manastır Mescidi olarak bah-setmektedirler. Bu durumda kesin sözü bu-rada araştırma yapacaklara bırakmak en

(8) Prof. Semavi Eyice'nin daha önce kaynak olarak gösterdiğim kitabından öğren-diğim, Paspates'in bu iddiasını maalesef oku-yabilme imkânını bulamadım.

(9) Hüseyin Ayvansarayi, Hadikatül Cevami, istanbul 1281, C. I, s. 203.

Tahsin Öz, istanbul Camileri, Ankara 1962, C. I, s. 100.

Aynı höcrede bir aziz tasviri

doğru bir davranış olacaktır.

İnce uzun bir plan gösteren bu şapel'in iç mekânının aydınlatılmasını yan duvarlar-daki pencereler sağlamaktadır. Paspates'in 1877 tarihli litoğrafya gravüründe görüldüğü gibi yan duvarlardaki payeleri birbirine bağ-layan kemerler arasında, altlı üstlü birer pen-cere bulunuyordu. Aslında bunlardan sadece üst sıradakilerin XIV. yüzyıla ait olduğunu, alt sıradakilerin ise sonradan Türk devrinde-yaptldığını kabul etmek zannederim doğru-dur. Yapının üst örtüsü hakkında bize fikir verebilecek taşıyıcı elemanlar, günümüze kadar gelememiştir. Buna rağmen 23 X 9 m. ölçüsündeki bu yapının üzerinin ahşap bir çatı ile örtülü olması gerekir. Diğer taraf-tan Prof. Semavi Eyice de üst mekânın muhtemelen ahşap bir çatı ile örtüldüğünü kabul etmekle beraber, böyle ince uzun ya-pılarda Bizanslıların ortada bir bölümün-üzerini kubbe ile kapamalarının vaki oldu-ğunu, burada böyle bir sistemin kullanılmış elmasının tamamen ihtimal dışı sayılamaya-cağını belirtmekte, hemen arkasından da mevcut harabenin bize bu hususta açık bir fikir veremeyeceğini ilâve etmektedir (10).

Yapının günümüze kadar gelebilen en iyi kısmı, hiç şüphesiz ki apsididir. İçten ya-rım daire, dıştan çok cepheli olduğu anla-şılan apsid'in her veçhesine dar sağır kemer-lerle beraber ince uzun pencereler açılmış ve böylece bu kısmın da hareketli bir görü-nüş kazanması sağlanmıştır. Apsid daha son-raları, kapatılarak diakonikon üzerine mina-re ilâve edilmiştir. Ayrıca yanlarda yer

(3)

alan-Kilise kalıntısının apsidi Bizans kalıntısının girişindeki Ahmet Ağa çeşmesi

prothesis ve diakonikon da iyi bir durumda zamanımıza gelmiş olup bunlar dışa iki cepheli, iki kırık hatlı çıkıntı halindedir.

Yapının süslemesi:

Bu Bizans kalıntısının dekoratif unsur olarak sadece apsid yan höcrelerinin kubbe-lerine geçişi sağlayan kısımlarda yatay, de-korsuz mermer bir silmenin dolaştığı görül-mektedir. Dikkati çeken önemli bazı izler, apsid ile birlikte yan höcrelerin tamamıyle fresklerle kaplı olduğuna işaret eder.

Günümüze kısmen bozulmuş olarak ge-len bu fresklerden, sadece prothesis'in apsid yarım höcresine bitişik olan duvarındaki, nisbeten en iyi durumda bir örnek olup di-ğerleri hakkında tam anlamıyle fikir yürüt-meğe pek imkân yoktur. Burada cepheden frontal olarak görünen aziz tasviri, lâcivert zemine kırmızı kcntur hatlarıyle resmedil-miştir. Apsid yan höcrelerinde birtakım tas-virleri gördüğünü söyleyen ve pek fazla bo-zulduklarından yakınan Mehmet Ziya (İhti-falci), Petros veya Pavlcs'un burada resme-dilmiş olabileceğini ihtimal olarak da olsa ileri sürmektedir. Ayrıca resmin baş tarafı-nın sağında YIIA-TİO, solunda IOA harfle-rinin alt alta olduğunu, bunların sabit boya île yazılmış olmalarına rağmen bozul-mayarak hâlâ pek güzel okunabildiğim be-lirtmektedir (11). Diğer taraftan E. Maum-bory, Aziz Hypatics'un bu yapıda tasvir edildiğinden bahsetmiş olup her halde ifade etmek istediği bu fresktir (12).

Genellikle Petros ve Pavlos'un bir arada tasvir edildiğini düşünür, mevcut resmin ya-nında yeteri kadar yer olmadığını dikkate alırsak, yukarıda kaydedilen harflere de dayanarak Aziz Hypatios'un burada resme--dildiğini kabul etmemiz yerinde olacaktır.

Bu tasvirden başka höcrenin içerisinde daha birtakım fresklerin bulunduğunu belir-ten izler dikkati çekmektedir. Meselâ cep-(10) Semavi Eyice, Aynı eser, s. 30.

heye bakan pencere üzerinde kanatlı bir me-lek tasviri, yanında silik bir durumda O AP harfleri okunabilmekte, bu arada da haç motiflerini andırır hatlar görülmektedir. Fi-gürlü tasvirlerden başka apsid ve yan höc-relerdeki nişler içerisinde de kırmızı renkte yapılmış, bitki motifleri yer almaktadır.

Kalıntının Türk devrindeki durumu :

istanbul'un fethinden sonra bu yapı Se-lim I'in kızı Fatma Sultan'ın kocası İbrahim Paşa (13) tarafından 1560 da camie çevril-miştir.Yapı bundan sonra halk arasında Ese-kapısı, İsaEse-kapısı, İbrahim Paşa Mescidi gibi isimlerle tanınmıştır. Şapelin mescit olarak kullanılmağa başlaması ile birlikte üzerinde gereken bazı değişiklikler yapılmış, bu ara-da güney duvarına bir mihrap eklendiği gibi, ibadet mekânı açılan pencereler ile daha da ferahlatılmıştır.

İbrahim Paşa, şapeli mescide çevirmekle de kalmayarak yanma medrese yaptıtmış, böylece burasını Türk ve Bizans mimarisi-nin kaynaştığı bir yapı topluluğu durumuna getirmiştir. Medresenin inşası şapelin mes-cide çevrilmesinde gereken ilâveler Mimar Sinan tarafından yapılmıştır (14).

İbrahim Paşa'nın burada yaptırdığı ve ayrı bir etüd konusu olması gerektiği ka-naatinde olduğum medrese, günümüze ol-dukça harap, bakımsız olarak gelmiştir. Mescidi kısmen çevreleyen ve onunla ortak bir avlusu olan bu yapı, on bir höcre ile bir

(11) Mehmet Ziya (İhtifalci), istanbul ve Boğaziçi, istanbul 1336, C. I., s. 4 4 - 4 6 . (12) Ernest Mamboury, Aynı eser, s. 330

(13) Tavaşî veya Hadım lakapları ile tanınan İbrahim Paşa hakkında bakınız :

Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmânî, istan-bul 1308, C. 4, s. 118.

Şemseddin Sâmi, Kaamûsu'l Âlâm, is-tanbul 1306, C. 1, s. 561.

dersaneden ibarettir. İbrahim Paşa burada bir yapı topluluğu meydana getirmekle be-raber, kendisi Silivrikapı'da inşa ettirdiği ca-miinin bitişiğinde üzeri açık bir türbede gö-mülüdür (15).

ibrahim Paşa medresesi'nin revak sü-tunları ile birlikte kubbeleri de yıkılmış ol-masına rağmen gene de ana plan kendini belli etmektedir. Medrese odaları ve dersane-nin üzeri kubbeli olup yapının beden duvar-ları da tuğla hatıllı yontma taştan örül-müştür.

Medrese, XVI. yüzyıl üslûbunda gayet güzel ştuk röliefler ile süslenmiştir. Maalesef zamanımıza harap olarak gelen medresenin süslemelerinin bir örneği Türk İnşaat ve Sa-nat Eserleri Müzesinde, İnşaî ve dekoratif elemanlar seksiyonunda teşhir edilmekte-dir (16). Bu örnekten de anlaşılacağı gibi içerisinde rûmî ve kıvrık dalların işlendiği palmetler, kompozisyonun esas nüvesini teş-kil etmektedir.

Mescit ve medreseye daha sonraki yıl-larda, XVIII. yüzyıl ortalarına doğru bir ilâve yapılmış, Kapı Ağası Ahmet Ağa avlu kapısının yanına klâsik tarzdaki çeşmesini inşa ettirmiştir (17). Bu yapı topluluğu daha ssnraları, XIX. yüzyıl sonlarına kadar ol-dukça iyi bir durumda gelmiş, 1894 depre-mindi yıkılmış ve bundan sonra da harap elmaya bırakılmıştır.

(14) Mimar Sinan'ın eserlerinden bah-seden kaynaklarda İbrahim Paşa Mescidi ile medresesinin isimleri geçmektedir. Bkz. Tez-kiret-ül Ebniye, TezTez-kiret-ül Bünyan, Tuhfet-ül Mimarîn ve Rıfkı MelTuhfet-ül Meriç, Mimar Sinan'ın Hayatı ve Eserleri, Ankara 1965.

(15) Bkz: Abdülkadir Erdoğan, Silivri-kapı'da Hadım İbrahim Paşa Camii, «Vakıf-lar Dergisi» Ankara 1938, S. 1, s. 33.

(16) Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Mü-zesi, Env. 333.

(17) Bkz: İ. Hilmi Tanışık, istanbul Çeşmeleri, istanbul 1943, C. 1, s. 166.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kanında kurşun yüksek çıkan işçiler Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde bazen birkaç hafta, bazen birkaç ay tedavi görüyor, sonra yine işbaşı yapıyor.. Kurşun bir

Genel bilgiler, yapı statiğinde varsayımlar, taşıyıcı sistemlerin ve dış yüklerin sınıflandırılması, izostatik sistemlerin idealleştirilmesi, mesnetlenme durumları,

 Temel duvarlardan sonra başlayan ve seranın Temel duvarlardan sonra başlayan ve seranın ağırlığını, yükünü sera temeline ileten yapı.. ağırlığını, yükünü sera

Denetim süreci, yeni ortaya çıkan bilgi teknolojilerinden yararlanılarak bilgisayar çevresinde ve bilgisayar vasıtasıyla yapılan denetim çerçevesinde güncel denetim

Şimdiden yapılmış olan bu fütuhata bakılırsa, ‘ilmin her gün bir az daha ziyade nufuz etdiği meçhul mıntaka, ‘azemetini bu günden tahmin etmek kabil olan

Şehir planlam a mesleğinin korunm ası çabasında tüm üyelerim izin birlikteliği, kitlesel h ak ların bi­. reysel çık arlard an önde geldiği bilincinde olm

Lokum, nedense Türki- mun kaynağını ise Hacı Lokumun meraklıları a- ye'nin simgesi haline gel- Bekir'de buluyoruz.. Loku- rasında kimler

sübstitüefenil grubu taşıyan imidazo (4,5-b) ve (4,5-c) piridin türevlerinin pozitif inotrop etkileri üzerinde kap-.. samlı yapı-etki ilişkisi çalışmalarının