• Sonuç bulunamadı

Ada Byron un kızı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ada Byron un kızı"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ada

Byron un kızı

[ Childe Harold ] a bakın r ' T ' r ’ ' r ^ ' T ' T ^ T ' T T T T T T

[ İÇİNDEKİLER 1

«Birtarih felsefesinin ‘İlmî esasları» hakkında

Lord Byron eserleri

istikbalin din yokluğu

Ye’sin kahramanlığı [Kıt’a]

Akbabalara ciğer

Romantisme nedir

Richard III [Tahlile]

İstirabın mısra'ları

Kalender sözleri

Hacer

Dun

^ Manzuf fotoğraf

Şarkı

Hep seni andım

Solmayan güzellikler

Darülbedayi’de

Siyasî müesseseler

■ Le Temps Haydar- Rıf’at

D. G. - AB. DJ.

J. M. Guyau.

AB. Djevdet

Ebubekİr Hazım

AB. DJ.

Shakspeare

M. Lutfi.

Tokadî zade Şekib

Salih Zeki

İ. Sefa

K. Tahir

İ. Hilmi

M....

Verlaine-Shakspeare

M. Ferid

Dr. G. Le Bon.

k. -A. ± ± A A ^ A A

Orhaniye Matbaası

(2)

Ü Ç B Ü Y Ü K Z İY A ‘

HALİL HALİT BEY

İlâhiyyat fakültesi müderrislerinden H.Ha- !id Bey öldü. 62 yaşında idi; bu 62 senenin 50 senesi tahsil ve ta‘lim ile geçmişdi; fazU letli, nurlu, vatanını hasbi muhabbetle sever hür bir müslüıuan tiirkdü. Çok acıdık ; Vatan kıymetli bir vatandaş gaybetdi.

a

İBNÜL MUHTAR SADIK BEY

Henüz gene fakat "ilmi ve zekâsı erkenden kemallaıımiş bir Hukuk adamımız Sadık Be­ yin ölümile söndü. Çok yazık .oldu.

Dr. N A ‘ UM HAYİM B.

Kuduz tedavihaııesinîıı ruhu idi. Bu kadar nezih, dürüst ikhtisasınm ‘ aşıkı bir ‘ilin adamı azdır. Ölümü yüreğimizi sızlatdı. Bu iiç ‘aziz ölünün a’ileleri bilsinler ki, kendi yüreklerin­ den ziyade yanan yürekler var.

POSTA KUTUSU

aAnkarad Erib Beye :

Edebiyyatin, san'alin, şi'rin iciima'i

ve aldaki vazifesi rnevzıTu iizeerine Dr.

AB. Djevdet in 26 mart 1931 tarihinde

İstanbul Tiirk ocağında verdiği konfe-

ransin rnuhirn aksami \a k ıt gazetesinin

28 mart 1931 tarihli nüshasında çıkdı.

İvarli B a ğ d a n S e s

hakkindaki tenkid

ü u m h ıııiy y e t

gazetesinin

8

mart

1931

tarihli nushasindadır.

— Taziye —

Muhterem canyoldaşıııı kaybeden Aziz Şük­ rü Bevfendiye bu ziya'daıı dilinin olarak tar- ziyetlerimizi arzederiz.

DİŞ TEDAVİHANESİ

TAKVOR KÖŞEYAN

İstanbul, Çarşı Kapı, Makasçılar, No. 44

Her nevi Diş İmal ve müşterilerini memnun

eden yegâne bir müessesedir.

Fiatlar gayet ehvendir.

İSTANBUL ÇİNKOGRAFHANESİ

Ankara caddesinde İlhami matba‘ası

üstünde, Her nevi‘ çinkograf işleri dik­

kat ve sür’atle ve ehven fiatla yapılır.

Glisero fosfatlı Şark Malt

Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti lıususiyede imâl edilmektedir. Deposu Ekrem Necip ecza deposu

Telefon : İstanbul, 78

“lçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene

lerinin kolleksiyonları

Birkaç tam kolleksiyon var,

her senenin kolleksiyonu için

2 1 s lira gönderenlere ta‘ahud-

lii olarak gönderiyoruz.

23 üncü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­ ha olarak tanıdır]

(3)

Pour un an: 2 Dolars

hdition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S S E "Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNÉE

1 Avril 1931

İGTİHA

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No: 318

Seneliği [24Nushâ] Türki- ■ ye için 2 1/2, Âlâ kâğıd-

lısı 5 I İradır

İDAREHANESİ

Cığaloğlunda İçtihad Evi Tarihi Tesisi: 1904 — Oeneve. Yirmi altıncı sene

1 Nisan 1931

Dr. GUSTAVE LE BON UN YENİ BİR ESERİ :

Bir T arih felsefesinin ‘İlmî esasları

[ Bases scientifiques d’une philosophie de l’Histoire ]

Paris de intişar eden ve Fransa nın Times i olan Le Temps gazetesi 9 mart

1931 tarihli nüshasının ilk sahifesinin sütunlarını bu kitaba tahsis etmişdir.

Gerek kitab, gerek müellifi hakkında en kıymetli, en mu'teber htikm ve takdir

lerle dolu olan bu vesika kadim muhibbimiz, Haydar Rif'at Bey efendi tarafından

terceme edilerek gönderilmişdir. Okuyucularımıza, sevinçle, arz ediyoruz:

«D É M O C R A T ÎE » V E T A R İH İN F E L S E F E S İ

Démocratie ne dir ?

‘Âmmenin kabulüne bu derece ırıazlıar olmuş ve fikirler üzerinde bu kadar te’sir yapmış kelimeler azdır. Bir kelime ki, herkes kullanır; siyaset ‘aleminde hatibler, ve muharrirler bu­ nu her an zikr ederler. Biiyük müverrihler buna da’ir fasıllar, bablar, cildler tahsis et. nıişlerdir. Herkes onu bilriıek zehabındadır. Bununla beraber bu kelime tam ne ifade eder? ma‘nası ne dir ?

Bütün Ömrünce kelimelerin kendilerini bir tarafa bırakarak içtima‘ i tekâmülün esrarına ııufuz etmeye çalışmış olan nadir bir filozof, Dr. Gustave Le Bon, halk kütlelerini mutala‘a veya idare ile me’lufiyyetlerini ve bu sebeb- deıı mes’eleyi en iyi tedkik etmek mecburiye­ tinde kalmış olacaklarını tahmin etdiği ba'zı zevatın bu kelimeden ne murad etdiklerini öğrenmek istemişdir.

Bilhassa Mussolini nin, G. Clemenceau nun, Herriot nun mutala1 alarmı sormuş ve aldığı cevabları, ‘adeta bunlardam yarım ‘ asırdan fazla bir zamandır Peyapey yapdığı müşahe­ delere lâyık muhteşem bir abide vücude geti­

rerek « bir Tarih felsefesinin ‘İlmî esasları » namı altında yeni bir cildi nazarı istifademize koymuşdur.

‘Aynı zamanda hatib ve muharrir olan, Clémensceau dan vuzuhı seven i‘ tiyadı ile mü - tenasib açık, kat‘ î bir cevab beklenir.

Müşarünileyhin Doktora mektubu şudur: « Mürebbi’i efkar efendim

« Her suretle takdirlere seza bir adamsınız. Fakat « benden istediğiniz, vııs’ü kudretimin haricindedir . « Kitablar yazmayi te’emmül edecek vakit buluyorsunuz o ve ben bu kitablarnız sayesinde bir çok fikirlerimi tas- « hih edebildiğimden hakkınızda minnetlerimi muhafaza « ediyorum .

Benden demokrasiyi ta‘ rif etmemi istiyorsunuz : fazla değil ! Kafamı patlatdıkdan sonra vasıl olabildiğim netice şu dur : Milletin hey’eti mecmu‘ ası târafmdan kabul ve tatbik olunabilecek şekilde, ‘ umumî istikametlerden, ha­ reket noktalarına ‘ avdet etmek üzere, aşağı tabaka zekâ­ larının artması yüzünden süzülmüş yukarı tabaka zekâ­ larının çoğalmasıdır. [1] hayranınız

O. CLEM ENCEAU Herriot nun mektubu şudur :

« ‘ Aziz üstadım,

« Ben ki radikalim, benim nazarımda demokrasi cem-[1] Bu ‘ ibaredeki vuzuhsuzluk aslına raci‘ dir. [İctihad]

(4)

5616

« -¡yyete, T abrat tarafından değil, ‘ akl ve hikmet tara- « ftndan verilen hak fikrini mal etmek usulüdür; yahud- « da ahlâk ile siyaseti birbiriie imtizaç edecek suretde « yaklaşdırmayı aramak mecburiyyetinde olan bir idaredir» Hürmetkârınız

HERRİOT

Mussolini nin demokrasi ta‘rifi şu dur : « ‘ Aziz üstad ,

« Mektubunuzun cevabıdır : demokrasi halka, hâkim « kendisi olduğu kuruntusunu veren veya vermeğe çalı- « şan bir hükûmetdir.Bu Kuruntuya vücud verecek vasıta- « 1ar devirlere ve kavmlere göre tefıalüf eder, fakat esas « ve hedefler değişmemişdir. Benim açıkça fikrim budıır. « Bu güzel fırsatdan istifade ederek size muhlisane se- « lâmlarımı iblâğ ederim. »

MUSSOLİNİ

Bu suretle Fransa Akademisinin ve Littrenin tariflerinden uzaklardayız.

Fransız Akademisi: « demokrasi, halkın ha­ kimiyet sürdüğü bir hiikâmetdir. » der. Littre bu cümleyi tekrarlar ve onunla beraber şunu: « hür ve bilhassa musavatcı bir cem‘iyyetdir ; içinde halk ‘unsurunun nufuzu galibdir.», daha sonra da şuıııı ‘ilâve eder : « içinden müesses her nevi4 zadegân sınıflarım atan bir cem‘iy- yetdir. »> Bu ta‘rifler, fransızca kamusları için kifayet etseler de Doktorun su’alleri üzerine muhabirlerinde uyandırdığı fikirlerden uzak düşdiikleri meyandadır.

Acaba bu babda Doktorun kendisi ne mu­ talardadır ? O, bu cevabları şarh ederek ^de­ mokrasi gibi, ‘âmmece kullanılan kelimelerin, bunları her gün dillerinden düşürmeyen muh­ telif devlet adamlarına göre muhtelif mahralar ifade etdiği » neticesini tesbit etdikden sonra şunları ‘ilâve etmekdedir .

«Yalnız ‘ilııı sahesindedir ki, ‘asırlarca veri­ len emekler neticesinde, ‘umum tarafından ‘ay­ nı suretle kabul edilmiş bir lisan teessüs etmiş- dir. Her fırkanın ve mütenıeddin her milletin adamları fennî ta‘biratı ‘aynı ma'naya alırlar. Fen bahusus kemiyyata, ya'ııi ölçülebilen me- vada ta‘allûk eder; halbuki his ‘âlemi,*i'fikad ‘âlemi keyfiyyetlerin haricine çıkmamışdır. »

«Tarih, keyfiyyat içinde kaldıkça, ya'ııi ‘ilmi esaslara istinad edemedikçe, münhasıran muharririn lisanı, hisssi, ¡‘tikadı ile tefsir edile gelmişdir. »

Bu i‘tibar iledir ki demokrasi *ta‘biriniu her tefsiri bizzarur ayrı düşecek ve daha uzun müddet, zamanlara., ‘adetlere., ve şahsî

telek-kılere göre en muhtelif rna‘nalara delâlet edecekdir.

Yine Doktor G. Le Bon diyor ki :

« Müte'addid keşflerin saçdıği nurlara rağ­ men Tarihi büyük hadiselerin ma‘naları henüz kâfi derecede tevezzuh etmemişdir; su’allerin ekserisi cevabsiz duruyor . Esatiri halk eden büyük bürsam mecnunları, bütün bir Tarihde ferman ferma olan muhtelif aliheleri nasıl do- ğurabilmişlerdir ? Şe’ni, gayri şe’niden nasıl çıkmışdır ? Kavmlere müte‘allik iradeler nasıl doğub nasıl tahavvül etmekdedir? Kavın-- lerîn hayatında müşterek* hataların rolü ‘aklın rolüne neden tefevvuk ediyor ? »

« Şayed Tarih karanlıklarla ve hayalî tef­ sirlerle dolub taşıyorsa, bu _ kendisinin haki- katde he'yeti mecmu'ası hayatı teşkil eden esrarengiz" hadisatdan ba‘zılarının tecellisi de­ mek olmasından neş’et eder. Tarihin anlaşılma­ sı için hayatın arılaşılmasi lâzımdır. Bu eserde hayata hâkim olan kanunlardan bahs edişi­ mizin sebebi bu dur. »

Dr. bu sözlerden sonra şu neticeye varıyor: « Tarih bilgisini biraz derinleşdirmek için insanı muhitinden ayırmamak, onu biFakis bir tarafdan kendisi kemal noktasında bulun­ duğu diğer mevcudların uzun silsilesinde bu­ lundurmak, diğer tarafdan da tecelliyatından ancak bir ciiz’ünü teşkil etdiği dünyaya da merbut tutmak lâzımdır. Bu mülâhazadır ki bizi, Tarihe yabancı görünen fakat lıakikatde onuıın esaslarını teşkil eden mevzunlan tedkika sevk etmişdir.

Eserin bütün ilhamı tarzı şu bir kaç satır da miiııdeınicdir. Bunda mütala'a edilen mev­ zuların vus‘ atiııi, ayrıldığı şu ‘umumi altı bah­ sin serlavlıaları gösterir :

Birinci k itab : Kâ’inatın bu günkü felsefe­ si. Dünyanın ‘adem istikran ve tekâmülü.

2 inci kitab : Tarihin .muhtelif telekkiya- tı şu .bablarla: 1, Tarihin hayalî, dinî, felsefî telekkileri: II, Tarihî tabilimler; III,Ta­ rihde hata menba‘lari; evvelden görülebilecek ve görülemeyecek hususat: IV, Tarihde tenkid şi inesi.

Üçüncü kitab: Tarihin ‘ilıııî ihyası.

Dördüncü kitab : Tarihi yaratan ‘ unsurlar. Beşinci kitab : Ekvamın hayatını muhtelif kısımlara ayıran ‘unsurlar — şu bablarla : — I , Ftikadlarm inhitat ; II , Siyasî kurun - tular ; III, Günün müsavat fikirlerde zekâ

(5)

-nın artan müsavatsızlığı arasındaki ihtilâf­ lar, IV, Kalabalıkların bu günkü rolü.

Altıncı kitab - Tarihin yeni 'amilleri. Doktor Le Bon Tarih telekkisi hakkında G. Hanotaux nun 11e fikirde olduğunu öğrenmek istemiş ve bu ma'ruf mfiverrihden şu cevabı almışdır :

•Aziz dostum beıı«kudreti baliğe»ve«rebbanî» kelimelerini Fascalın, Bossfiet nın anladıkları mavnada anlarım. Fakat bana Tarih öğretme­ dir ki, medeniyyet ancak İlâhi bir mefkureye, ya‘ııi bir yaratıcıya, ahlak kanununun yapıcısı­ na iman taşıyan kavmlerde olabilir. ‘ !lm her iki sırrı, khılkate ve ruha müteallik sırları örtül- diikleri karanlıklardan çekip çıkarabilmiş midir? ‘Alim olmadığımdan bilmiyorum. Fakat na­ zarımda nizamı ‘ alem ve ahlâk her şey’in fev­ kinde olduğundan atalarınızın isrine ve insan cemiyetlerini teşkil ve muhafaza eden akide­ lere sadık kalıyorum.

Moskovadan korkuyorum.

Sizo ‘ afiyet temenni ederim. Bu mesele­ leri ta‘mık ediniz. Korkmayınız ! Beni ihlaskâr dostunuz olarak kabul buyurunuz.

Doktorun buna cevabı :

Bossuet zamanında aıılanması pek kolay olan dünya , bu gün çok mufassal ve mıı‘ dil dir Tarihin felsefesi metninde ittifak edemediğiniz nokta, gördüğümüz veçhile pek büyükdür. t a ­ kat bu tam bir ahlak değildir, çüııki kavmlerin hayatını sevk ve idare için bir melkûreniıı vücuduna Iuzum noktasında müttefikiz.

Esasları tevehhümlere müsteııid olmakla beraber dinî mefkûre bu güne kadar en kuv­ vetli kalmışdir.

Filvaki1 Tarih gösteriyor ki, yeni ilâhlarla beraber yeni medeniyyetler doğmuş ve mede- niyyetler ilâhlarının üfulünden sonra paydar olamamışlardır.

Doktor’un tefekküratında, tedkikatında is­ tikbale müte‘allik fütur verici neticelere vardığı

zan olunursa pek aldanılır.Kitabını lâyenkati‘ te- rakki etmekde olan ‘ ilmin namütenahi suretde artmış olan neticelerine imanını şıı suretle bağlamakdadır :

« Şübhe yok ki ‘ilm daha taharriler dev­ rindedir: fakat gireeeği yolu her gün daha ay­ dın görınekdedir. Gayrı melhuz keşfiyyatın ınıfuzu altında dünya hiç misli görülmemiş bir siir‘ atle ilerilemektedir. Fikri beşer bir ‘asırdan az bir zamanda kendine takaddüm

eden sekiz bin yıllık Tarih devresinden daha fazla istihalat geçirdi . Şimdiden yapılmış olan bu fütuhata bakılırsa, ‘ilmin her gün bir az daha ziyade nufuz etdiği meçhul mıntaka, ‘azemetini bu günden tahmin etmek kabil olan bir çok esrarı bize hal ve ifşa edecekdir. *

İmdi bu günkü insanlık Tarihden evvelki devirlerin ibtida’ i mahlukatdan ne kadar fark­

lı ise istikbalde de bu günki insanlıkdan o kadar farklı bir insanlık tahayyül edebiliriz. Şübhesiz, bu bir hayaldir, fakat bu hayalin hakikatle münasebeti, dünyaya bu güne kadar hâkim olan diğer hayallerden daha fazladır ve halbuki bunları bile levm edemeyiz, çüııki insanı vahşetden medeııiyyete yükselten onlar olmuşdur.» ‘ İlmin bu ııikibinliğini ta zim ede­ lim. Çok derinden ınuhtel olan eem‘iyyetlcri- miz tahkim olunmaya çok ınuhtacdır.

2 3 -3 - 9 3 1 HAYDAR RİF‘ AT

LORD BYRON’UN ESERLERİ

L a r a ( l 8 1 4 ) . —-‘Umumiyetle L a r a , K o r ­ s a n in bir m aba‘ dı gibi telekki olunur.

— Bir çok seneden beri ortada olmıyan Lara şatosuna ‘avdet eder. Kendisile beraber Kaled namında bir « page » dan, bir nedimden başka bir kimse getirmez, ve ona, yalnız 0-

11un anladığı bir lisanda enirler verir. Byron yine, kendi hissiyyatını vererek, fakat bunlara bir çok sır 1ar ‘ilâve ederek I . a r a yı tahlil eder. Lara nereden geliyor? Kimdir? bu kara malihulyası niçin ?. Neden ileri geliyor ki ge­ celeri, mehtabda, şatosunun galerielerinde do­ laşıyor, birdenbire korkunç feryadlar ediyor, yalnız nediminin sesinin ve ihtimamlarının kurtardığı bir buhran ile kendinden geçerek taşlıkların mermeri üzerine düşüyor? Bu By­ ron un R e n é [ * ] sinin enmuzecidir ki

bütün m ü frit ihtirasların esiri olmuş

ve ‘acib r ü y a la r görürken uyanmış-

dır.

[*] René, Chateaubriand 111 en güzel eserlerinden

biridir Müellif kahramanının ismi altında ken - dişini sahneye koyar. [1 8 0 5] Werther den çıkan René,na­ mütenahilik hissi ıniibhemi içinde ezilen, şe’niyyet den bıkmış, ‘akim arzularla yipranır, şe’niyyetin bu arzulara karşı arzetdiği engellerden acı şikâyetlerde bulunur hasta ruhların enmuzecidir. A. D.

(6)

İÇTİHAT

Bununla beraber Lara, Seigneur Othon tarafından verilen büyük bir ziyafetde bulunu, myor. Dansları seyr ederken, meçhul bir kimse yaklaşıyor. Laraya dik dik bakıyor. « ta ken­ disi !.. » diye haykırıyor . ismini sonra öğ­ reneceğimiz bu meçhul şahs, Ezzelin, sualle­ rine cevap vermesini Lara dan istiyor...

Lara, bu anda, cevab vermekden imtina4 ediyor. Othoıı araya giriyor; ertesi gün, kendi huzurunda Lciru ve E sz o lin 'in anlaşmaları tensib olunuyor.

Lara reııdez - vous ya sadık olaral^geliyor. Fakat Ezzelin hiç görümniyor.Othon, L a r a y a meç musar‘a arkadaşı olduğunu söyliyor. Kı­ lıcını çekiyor, Lara tarafından ağır suretde yaralanıysr. Bundan netice olarak O thon nun tevabi i ile L a r a nın tevabi‘ i arasında müdhiş bir harb tekevvün ediyor. Bir çok meydan harblerinden sonra Lara vahim bir yara alıyor, sadık nedimi tarafından harb meydanından uzak bir yere götürülüyor, bir ağaç dibinde uzan­ mış olduğu halde can veriyor. O zaman nedim Kaled in bir kadın olduğu keşf oluııuvor.Eger Lara Konrad dan başka bir kimse değilse Kaled Gülnar olacakdır.

Şa‘ir ancak bu encamdan sonradır ki Ezze­ lin in ortadan gayb olması sırrını bize bildiri­ yor. Rendez- vous dan bir gece evvel eyeri­ nin önünde bir cenaze görülen bir maskeli süvari görülmiişdü; süvari nehre yaklaşmış ve cenazeyi nehre atmışdı.. Ölünün mantosu üs­ tünde bir gümüş yıldız parlıyordu, bu E z z e ­ lin in işareti idi.

Kısa bir manzumede merak uyandırmaya mahsus daha ziyade ‘ unsurlar toplamak giiçdür. Şa‘ ir talihlidir, çünki hiçbir şeyi izah etmek zaruretinde değil, bütün bu mu‘ammaları hal­ letmek ihtimamını bize bırakıyor. Fakat şunu söylemeğe miisara‘at edelim ki«M61odramaticme»,

« [1] romanisme» i, bugün bize biraz tıflâne görünen bağte [ surprise ] leri mutazammm bir intrika nııı talılilile, Byron hakkında bir hükrn vermemelidir . Yalıuız kuvvetli yahud dilber ifade mevhibesini ve m a s a l, kendisine mesned yahud vesile hizmetini gören vo bizi tefekkürün ve hissin ‘ ulviyyetine çıkarmak için her an yükselen o «lyrisme» i değil, Byronunıı dehasına ‘a’id her şeyi, tahlil,tayeder.

D. G . — A. D. 1

5618

[1] Mélodrame ‘ avam için yazılmış acıklı ve hiyanet ve kati gibi hareketlerle karışık teatro oyunu, ki eski zamanda musiki ve nağmelerle temaşa sahnesine konuurdu.

Childe H arold

İSTİKBALİN DİN YOKLUĞU [1]

L ’IRRELIGION DE L ’AVENIR YAZA N : J. M. GUY AU

Yeni kimyanın, hakiki « Alchimie », hakikî simya - sukutuna sebeb olan inhirafından evvel - daha yukarıdau tekrar başlanmış bir simya- olduğu « thèse »i mudafa‘ a oluna bildiği gibi, mu‘asır büyük kimyagerlerimizden birile be­ raber , kadim simyagerlerin pek güzel fera­ setleri, samimî olarak sena edilebilir; ‘ aynı suretle te’yid olunabilir ki « din », eğer bu ism muhafaza edilmek tercih olunursa,«hakikîdin»

artık dar ve hurafî bir, din ile dindar olma- makdan ‘ibaretdir.[2] Müesses ve nassî diıı [l]B aş tarafları 310, 312, 3l3, 314, 315, 316, ve 317inci sayılarımızda.

[2] Her gün daha geniş sevmek daha derin acımak: Budur bence din, en güzel, en yüksek ve en gerçek.

(7)

yokluğu zaten bütün hususî[l] dinlerin müte­ veccih olduğu şekildir. Filhakika, ( katoliklik ve tiirk Muhammedıliği müstesna) hususî din­ ler dahi kudsi seciyyelerinden ve ‘ ilme muha­ lif [ antiscientifique ] iddialarından yavaş ya­ vaş tecerrüd ediyorlar ; ferdî vicdan üzerine an aneten, icra etdikleri tazyikdeıı nihayet vaz geçiyorlar. Dinin ve medeııiyyetin inki­ şafları da’ima mütesanid olmuşdur ; Bina’en aleyh dinin inkişafları da’ima daha büyük istiklali fikrî, daha az harfi harfine ve daha az dar bir dogmatisme, daha hür bir düşün­ me istikametinde tecelli etmişdir. Bizim mu- rad etdiğimiz ma‘nasife Din yokluğu, [L’Irreli- gion] dinin ve bizzat medeııiyyetin mfitefev- vik bir derecesi olarak nazarı i'tibara alına bilir.

Bu suretle anla­ nan din yokluğu, mebde’ [Origine] ve me'ad [ Destinée ] den bahis ma'kul fakat farzî bir «Mét- physique » den baş­ ka bir şey değildir. Bu din yokluğunun,di­

nî istiklâl yahud dinî

a n o ııie , dini individualisme ismi altında da mahiyyeti ifade edile bilir [ 2 ] . Bu ma‘ na ile din yokluğunu, Çakia Mouni ve ‘ İsadan Luther ve Calvin e kadar bütün dinî mü - ceddîdlerin cümlesi va‘ z etmişlerdir , zira bunların cümlesi, serbest tahkiki, [ « Libre exa­ men »ı ] müdafa'a etmişler ve o zaman dinî intikadin, içinde bulunduğu hali ‘aczde, kabul etmemek miimkin olmayandan başka bir lan‘aııe muhafaza etmemişlerdir.Meselâ«Catholcisme»,kıs men ‘ Isa tarafından, fakat kısmen de ‘ îsaya rağmen te’sis olundu; nıuta‘assıb « Anglicanis­ me » kısmen Luther tarafından fakat kısmende L ııtiıo e rağmen te’sis olundu. BinaW aleyh yalnız mütefekkir, «métaphysique» ci, «mora­ liste » ve «philanthrope» olmak haysiyyetleri- le değil, müesses iHikadların müceddidleri, di­ li] Hususi — particulier kelimesinden murad oluana.ı su­ dur: Hıristiyanlık «catholique» ligi, protostant lığı v.s. yi ihtiva etdiği için ‘umumîdir. « Catholique» lik hususî bir dindir. Keza müslümanlık ‘umumî bir dindir; dört mezheb saliklerinin müslnmanlığı hususi bir müslümanlık

dinidir. A. D.

[2] Bu kitabın 3 üncü kısmının 11 inci bahsine bakıu.

nî « Autorité » nin az çok mu‘terif hasımları, bir ferdin değil, bir kudsî ocağın mali olan her fikrin [«Affirmation» un düşmanları olmaları lıaysiyyetlerile, büyük din müessislerine, dinsiz adam,bütün hayraniyyet ve ‘alâkalarını verebilir. Her ma‘mulüu bih dininin, esaslı seciyyesi, a ‘ilî veya millî ‘an‘ane nin autorité si saye­ sinde bir batından diğer batna intikal etmek- dir: intikal tarzı, bu vch ile ‘ilinin ve san‘atın intikali tarzından temamen ayrıdır.

[ devam edecek ] M r v r T ' T ~y

y

YE’SİN KAHRAMANLIĞI

^ E m e l e n k a z ın ın ö n ü n d e d u rd u , Y ık ılm a d ı k in d en y a p m a d ığ ım d in ; D in ledim a ğ la y a n n a ğ m e le rin i, E lle r i b ö ğ rü n d e k a la n ü m id in . 6 - 2 - 1 9 3 1 AB.Dj. (Hatıralarım )dan KASTAMONİ

-AK BABALARA CİĞER ZIYÂFETİ

1885 senesinde , Mektûbî kalemi mümeyyi- ^ r T - T T - r r - r T ^

f

y

t

i

i

i .

i

zligi, Vilayet gaze tesi müharrligi ve Valî, merhûın Ab - dürrahmaıı paşanın Mühiirdarlıgı vazı - felerile Konyadan , Kastamoniye muvâ- salatımi tâkîp eden bahâmı sabahların­ dan birinde , hükü­ met koragıııda, yatdığım oda’da pençereııin altinda , birden bire başlayan bir velvele ile oyandım.

Birkaç kişi:«Hopo,yaciğer Hopoyaciğer!»deye bağırıyorlardı- (Hopo)ne demek olduğunu bilme­ diğimden , bu bağrışmanın Sebebini anlamak için hemen kalkup pençereyi açdım , Bağıran­ lar , Valî paşanın ağaları, aşçıları ,arabacıları ile iki Zabtıye neferi olduklarını ve yanlarında tepsiler içinde döğranmış ciğerler bulunduğunu gördüm . Bunlar hem sesleri çıkdığr kadar ’’ağrıyor, hem de havaya bakıyorlardı; ben de bakdım.

Hayli yüksekde iki , üç, ak baba bittedrîç inmek üzere havada devirler yapıyorlardı . Bağıranlar : « fşte gelıyorla • » dedikleri için ciğer yemeye davet edilen Hopoların akbabalar ulduğunu anladim. Muttasıl atılan kırmızı ciğer parçaları ile gelincik tarlasına dönen çayirlar üstünde beş , on dakika sonra , yüzlerce ak baba bu ciğer ziyafetinden istifade ediyor, bazıları yerdeki tepsilere yanaşarak yeyor ve birî birinin kağalarından da çekip alıyorlardı. Anadolunun bâzı mahallerinde, ezcümle

(8)

Ispar-İÇTİHAT

ta da fakirlere sadaka vermek kabilinden ol­ mak üzere köbeklere ekmek dagitdıkları gibi Kastamoni’dede bu maksatla ak babalara ci­ ğer yedırildigini, Vâlî paşanın bir danecik kızı bir hastalalıkdan ifâkat bulduğu için şükrâne makamında bu ziyafet çekildiğini ve paşanın, harem dâiresi pençeresinden dâvetlileri temâşâ etmekde bulunduğunu öğrendim. Ak babalar hiç tevvahiiş etmeksizin adetâ yem verilen tavuk sürüleri gibi ciğerleri yedikden sonra birer, ikişer,uçup gitdiler . Bizde e y i, kötü adetler ölmez oldukları için bu âdetin hâlâ Kastamoni de mer‘î olduğunda şüphe yo- kdur. Ozamanlarda bir ciğer gâlbâ 20 paraya satılırdı; eş'ârın son senelerde fevkalâde yük­ selmesinden dolayı ak baba ziyafetleri bütün, bütün terkedilemese bile her halde azalmişdır. Ak babaların ehli ve pek munis gibi dâvete icâbet etmeleri beni düşiindürmiişdü. Bu kuşla­ rın şu alışkınlıklarına göre bu adetin çok eski olduğu anlaşılır- Bâdehû, bu zıyâfeti şehir dâ­ hilinde ve handemde bir kaç kerre bende ver­ dim; yerde, hevada bir dâne bile ak baba gö­ rünmediği halde bir kaç adamın müçtemi‘an bağırmaları sûretile dâvet edildi. Abdiirrahman paşa bir yaz mevsimini Kastamouıye iki sâat mesâfede bir ç.iftlikde geçirdi, ben kendisi ile berâber her gün orada bir dana kesıldi;kesılme- den yarım sâat evvel yüksek bir tepeye çıkarak göz ve dürbün ile etrâfı tarassııd etdım, havada, ağaç üstünde hiç bir ak baba yoktu; mûtât veç­ hile bağırarak dâvet de vâki olmadığı halde- dana kesilip dâhili ahşası meydana çıkdığı es- nâda havada bir ak baba göründü; yarım sâat geçmeden dananın aııkazı etrâfında yüzden zi­ yade ak baba biri birile mücâdele ederek ba­ ğırsakları didikliyorlardı.

Ak babaların şammeleri pek kuvvetli olduğu için ciğer yahut et kokosunu çok uzaklardan alıyorlar denemez; çtiııki, Kastamoni çarşısının hemen her tarafında mevcut olan kasap dıikâ- nlarıııa hiç tenezzül etmediklerine nazaran öte­ den beri âhenğine alışdıklaına ( Hopoya ciğer ) dâvetini çok uzaklardan eşiderek icâbet ediy­ orlar denilebilir; fekat etrafında bir tek ak baba blunmayan tenha bir çiftlikde hiç bağırılmaksızın dananın bakâyâsından heberdar olarak hemen oraya toplanmaları tedkik edilecek bir mes’eledir. Buna vaktıle ( îlhâmı hayvânî) , (S e v k ıta b iî) cümlelere ve nihayet (Grîze) kelimesile tercüme edilen (Instinct) deyip geçiyoruz; yâni ğayri maddî bir kuvvet şâir hayvanlar gibi ak baba­

5620

lara da; « Şu tarafa gidiniz, orada sizin için gıdâvar » deyor, yahud bizzât, kendileri açlıkla berâber yeyecek şey bulacakları cihete gitmek meylini de his ve bu meyle miitâbaat ediyorlar.» diyoruz .

Zekâmız ancak bir maymun zekâsı kadar inkişaf edebildiği devirlerde bu his bizide kim bilir ne kadar çok asırlarca sevk ve idâre etmiş olduğunda şı'ibhe yoktur, Zekâmız tedricen ar­ tarak hayâtımızı muhâfaza için grîze ilhamları­ na, irşatlarına ihtiyâcımız kalmadığı asırlardan îtibâreıı, istimâl olunmayan her şeyi ibtâl eden tabiat kanunu bu hissemizi izâle etmiş demek olur . Ak babalarla berâber bütün hayvanlar için bu mülhemiyy et yalınız ğıdâya mahsûs de- mekdir; çünki, ğrîze tehliikedeııfçtinâp için de telkin ve ilhamda bulunsa, lıayvalarkazâ eceli ııden kurtulur tabii ömürlerini ikmâl ederek yuvalarında,inlerinde ölürler ve insanlar vahşet devirlerindeunalızâ ğıdâlarını te’ınîn için ban­ ladıkları avculukla bu kadar kan dökmeye alışmazlardı.

EBUBEKİR HÂZİM

ROMANTIQUE, ROMANTISME

Romantisme, bir edebi mezheb bir edebi mektebdir ki salikleri kadim zemaniıı ve X V III inci asrin mü’ellifleriııe göre müesses inşa kaideleri ve uslui kaydleriııi çak etmek id­ diasındadırlar , ve modellerini şairlerinin tercihen eski millî edebiyyat Ustadlarıııın dıalk

ROMAN

larından kuruni Vustanm

ROMA­

NCE

larından alırlar

ROMANTIQUE

ve

ROMANTISME

, romanesque kelimeleri işte bu

ROMAN

lafzından iştikak eder. X I X uncu asrın başlangıcında

De l’Aile magne

adlı kitabında Mme:de Stael, hilâllere Chateaubriand ilk eserlerinde, Lemeréier

Théâtre

ve

Cours

de littérature

kitablarında

Classique

mektebi edebîye karşı gelmeye başladıkları vakit zaten Tieck Almanyada bu nevi* edebiyyata mevkii şeref vermişdi. Lamartine-

Restauration

deni­ len devrde bu edebî harekete devam ve Victor Huğu itmam etdi ve uzun müddet bu edebî mektebin reisi tanındı : Peyrevleri arasında Théophile Gautier, Ste Boeuve , A. de Vigny, P. Borel, v. s. vardı. Alexandre Dumas, «Ro - mantisme»i,teatroda en ziade halk arasına sokan­ dır. Bir kaç sene « Romantique » Ierle « Clas­ sique» 1er yaiıi kadim zeman müelliflerine

(9)

pey-reV olmak tarafdarlan arasında mubareze şıd - detli oldu, fakat bu cidal uzun olamazdı.Roman- tisırıe, her ka‘ideyi çak ederek, ‘an‘ aneyi, idé- ali, ilga ederek, ‘ulviyi ve güzeli kabul etdiği gibi kabayi, bayagıyi kabul ederek,ancak«Iicen- ce» ve anarchie dogura bilirdi « Romantisme » başlaııgiclarini göstermiş olan parlak şahsiyyet- ler, hiç halef brakmadılar ve

Romantisme

edebiyyatda ve sa‘atda, kaba bir

Réalisme

e terki mevki1 etdi . bu dahi Romantisme gibi şubhesiz ortadan kalkmakda ğecikmeyecekdir.

M.'N. Buillet ııin

DİCTİONNAİRE DES

SCİENCES,DES LETTRES ET DES ARTS

adlı kitabından nakletdiğimiz bu satırlar

R o ­

mantisme

hakkında vazıh bir fikir verir sanı­ rız. Şunu da ‘ilâve edelim ki V.Hugo

Cromwell

adlı teatrosunun mukaddemesinde Romantismı icmal etmiş ve bu mukaddeme«Romantique»lerin İncili olmuşdur. Romantisme , muharrire kendi zamanının adamı olmak hakkını vermişdir ve kadim zaman müelliflerinin kayd ve kaidelerine bağlanmak mecburiyyetinden kurtarmışdır . Fransiz edebiyyatına « Romantisme.» in verdiği azadlık, hurriyyet Alman. İngiliz, Italyan, Es­ pagnol edebiyyatında ‘aksler yapmış,’bunlara da bu ser azad reftarı ifaza etmişdir.

Hulasa : Salik ve mensublariııa

Romantique

denilen

Romantisme

hareket ve cereyani Kruni Cedidenin siyasî ,ve ictima’i iııkilabina muvazi olarak şiirde, romanda, teatroda., re­ simde , heykeltraşlıkda. musikide müellifin ve san‘atkârin istiklâlini alması ve hissin lakla hakim reftarina mani'

Classique

denilen Yunan ve Latin müellif ve sanatkârlarından mevrus kaidelere tabi‘ olmamak lıurriyyetidir. Fikrî bir

Individualisme

dir. Dr AB. DJ.

111 ÜNCÜ RİCHARDİN TAHLİLİ

Shekspeare’in tarihî dramları arasında 1593 e doğru te’lif olunan Riclıard III ba‘zı mü- nnkkiklere göre Siıekspeareün bu cinsten şa­ heseridir. Filhakika R. III piyesine pek büyük ehemmiyyet verilınekde olduğu görülmekdedir. Almanlar, Schlegel, Benda ve H. Ross birleşe- rek ve sa'ylerini temerküz etdirerek diğer piyeslerler beraber bunu hususî i’ tiııa ile ve manzum olarak terceme etmişlerdir.

Fransızlar ise 1 Profesörlerden, âlimlerden

müteşekkil bir cem’iyyete R. III ü terceme etdirmişlerdir. Cemiyetin nezareti ve tedkiki altında bu piyesi edebiyyat profesörü H. Bel­ let terceme ve neşretmişdir. Bu terceme iki türlü yapılmışdır. Biri kelime bekelime yapılan diğer ‘alelusul tercümedir. Her iki tercemeye İngilizce metin terafük etmektedir. Ve bu su­ retle bu R. III ün tercemesi 443 sahife teşkil etmekdedir. Kitabcı Hachette şirketi bu ter- ceıneyi 1882 de basmışdı.

Bu piyesi anlamak için Henri VI trilogiya- sııu okumuş olmak lâzımdır. Bu Henri VI de şa‘ir ( İki gül ) muharebesine, Lancastre kır­ mızı gülü ile York beyaz gülü muharebesine irca‘ı nazar eder.

Due of York, Lancatre tacına istihkakı da‘- va eder. Esir düşer H. VI in zevcesi Margu- erite d’Aajou nun emrile i‘dam olunur. Fafat maktulün üç oğlu: Edouard, Clarence ve Ri- çhard mücadeleye devam ederler- II. VI esir ve (T o u r) da i‘dam edilir. Veliahdi gene aPrince of Gaile hançerlenir ve Edouard of York, Edouard IV namı altında kral olarak tetviç olunur.

R. III burada başlar.

Bu Glocester dükası Richard çirkin, ruhen olduğu kadar bedenen de bir nevi‘ u’cubedir. Derdi tahtı elde etmelidir- Kendisini hüküm­ darlık tahtından ayıran bütün engelleri imha etmesi lâzım geliyor.

Evvelâ müteveffa York dükasının üçüncü oğlundan başka kimse yok. Edouard’ın yanlış tefsir olunan bir emrile büyük kardeşi Duc of Clarence’i öldiirtür. Fakat Elisabeth Gray ile izdivaç etmiş olan Fdouard’m vefatı üze­ rine çocukların büyüğü tahta vâris olur. Ri- clıard bu sabi çocukları himaye etmek baha- nesile kal’eye lıaps etdirir ve oraya katiller gönderir- Çocukları boğdurur. İşte Richard yegâne meşru1 varis ! Bununla beraber Henri- nin oğlu müteveffa ( gene Prince of Gali) in dul zevcesi ( Anne ) e kendisini sevdirmek mehareti iblisanesini de gösterir. Bu akıllara hayret veren vak‘a piyesin ikinci perdesinde geçer Lady Anne ka’in pederi kral HenriVI iıı tâbutunu mezara teşyi1 eder. Bu kral ve zev­ ci, Edouard için göz yaşlarına serbest cereyan vermek için yolda bir lahza tevekkül eder.Bun- ların her ikisinin de katili bil’ahere Richard III olacak Glocester dir. Anne beddu‘alar eder üzerine Allahın gazebiııi da'vet eder. O sırada Glocester zuhur eder, cenaze alayını durdurur.

(10)

5622

İÇTİHAT

Anne’nin küfürlerini bâridane dinler ve pek mahirane oynadığı komedialardan birini oynar. Lady Anne e kendisine muhabbetinden zevcini öldürmüş olduğunu söyler. Anne bunun yüzü­ ne tükürür. Glocester kılıncmı çıkarır ,

Anne Lady e verir ve beni öldür der ve o kadar ateşli bir i‘lânı aşk eder ki, Anne, rikkate ge­ lir. Ve Glocester’in verdiği kiline elinden düşer. Kadın mağlub olur ve izdivaç halekesi- ni kabul eder. Sonra ( Anne ) i zehirliyerek Edouard’m dul zevcesi ve kati etdirimiş oldu­ ğu -çocukların validesi olan Elisabeth i tezvic eder.

Richard m cinayetleri ve muvaffakiyetleri ta‘dad olunduğu vakit okuyanlar d a , dinliyeıı- lerde bir nevi4 inannıamazlık tevlid eder. Bu kadar bozuk ahlâklı ve fena yapılı,hoyrat bir adamın teşebbüslerinde böyle muvaffak olması mtimkin görünmez, değil mi ? işte Sha- kespeare’in mehareti bu noktada. Racine inki- ııe müşabih, fakat daha girift olarak, bütün bu san'atleri bütün bu gafletleri, psycologiai tahlil ile mümkin göstermekdedir .

Richard usta bir müra‘idir ki saf yürek­ lilik, ıztırab. aşk, dindarlık rolü oynamayı bilir, Sahnede insan hayret içinde onnn riya­ kâr ve mukavemetsuz mübarezesini, zarif Edou- ard’a, Anııe’a, Elisabeth’e, halkın hissyatına kariı mıibarezsini takip eder. Bahusus işlediği cinayetlerin mes’uliyetini başkalarının üzerine etmak ve artık kendisine ihtiyacı kalmryan şe­ riki cürümlerini yavaş yavaş harcetmek husus­ unda yüksek bir mehareti vardır.

Fakat nihayet tali4 döner, Duc de Richmoııd bir ordu sevkeder- Roswarth da onunla Richard arasında meydan hrrbi olur. Harbden bir gece evvel Richard hummalı uykusunda kendisini tel’in etmek için zuhur eden kurbanlarnm ruh­ larını görür ve bu aynı ruhlar Richmond un mu­ zaffer olacağını ihbar ederler. Henri of Rich­ mond ile Tudor 1ar hanedanı saltanatı başlar.

Bu tahlile hitam verirken şunuu da söyle­ meliyim ki, Shakspeare’in dramlarinda hiç bir psikolociyaî hatası yoktur . Richard’ın evsafı gibi gayri mümkin görünen evsafın saf ve temiz ruhlara gayri mümkin görünmesi, bu ruhlar

için bu şamaların, bu iblisliklerin gayri müm­ kün olmasındadır. içtihat Evi 21, 10 1930 Dr. Abdullah Djevdet Şi'ir : ÎZTIRABIN MISRA'LARI Farksız gecem, gündüzüm,

Sarardı gamdan yüzüm ; Bu gün yine öksüzüm, Bir şifa gönder bana .

Bahtım boynumda günah , Gurbet göğsümde bir ah ; Doğan güneş de siyah. Bir ışık gnder Bana.

24 - 3 _ 931 M.

RİNDANE BİR FAHRİYE

Arifler bezmindeıı nasib alanlar Ahdi ezeldendir bizim yarimiz , Rahiki hikmetle pür tareb canlar Bin can ile olur perestarımiz . Beşer şekli almış nuri yezdanız , Bürhana bakmayız aynı biirhamz , Bu şana, şiikûha biz de hayranız , Büyükdiir pek büyük iftiharımız . Yektıeş'e bulunca küfrü imanı , En Âli vahdetin olduk hayranı , Vuslatta gördük de canı, cananı Bir lahzada bitdi gîrüdarıınız . Teessürle olmaz ömrümüz heder , Da’ima hurremiz, ruhumuz güler Bilirsin esrara mahremsen eğer , Nasıl güller saçar şurezanmız . Didarı gösteren camı drelışan Riııdaııa bahşeder zevki cavidan, Vecde müstagrektir, istemez bir an Hali sahvı bizim badekârımız . İkbali dünyayı almayız yada , Yoklukta varlıkla erdik mürada , Mebde’de kavuştuk feyzi ma‘ ada, irşada kalmadı iftikarımız .

(11)

Yerde, gökte gördük vechi m evlâyı, Birbirine kattık ziri, balâyı ,

Hatırdan çıkardık « Iâ » yı, « illâ » yı « Hu » şekline girdi nur ii narımız. Eriştik tahkike, şüpheden duruz, Zulmetten sıyrıldık, seraba nuruz, Enelhak yolunda başka nıansuruz, Nahli tecellidir bizim darımız. Akiller ders alır divanemizden, K â‘beler feyz umar meyhanemizden, Güneşler nur ister peymanemizden, Da’iıııa pür cuşuz, yok humarımız. Mahabbette bulduk zevki bi hudut, Odur ehli hale ezelden mev‘u t , Girince toprağa şu surî vücut Cibrili aşk olur tiirbedarımız,

TOKADI ZADE ŞEKİB

HACER

Bir kinin önlerinden alıp gitti yasım; Biricik, bir tanecik ruhunun parçasını. Tesellisiz, ufuksuz, sonsuz bir yola daldı; Ölümü neş'e gibi sunan çöllerde kaldı.. Kızıl kumlar oğlunun kavururken etini, Aradı hayal olan ecelin şerbetini. Ümidi kesilmeden semaların nurundan;

içti seraplar gibi Davudim m ez m urundan. Serin bir gümüş kaynak topraklardan fışkırdı, Adem gibi görünen ye’esiıı rengini kırdı. Yedi kerre koştuğu dağdan dönünce Hacer; Gördü gümüş çizgile çizilmiş yanan yerler.. Ateşlerin içinden taşan sudan eliîe,

Aldı kevserler gibi içirdi îsmaile.

(Zemzem) mukaddes oldu doğduğu gündenberi, Binbir diyar eğilir, takdis eder o yeri.

Mtı‘ cizeler Allahdan ruhlarda kalan izdir ; Mu‘cizeler muhali aşan gizli denizdir ..

Salih Zeki

İ

Sağır ruhin şamadan daha yüksek gibİvdim.. Hakikat fezasında b'r neş'o kovkebiydim, İlahi varlıklarım her an durmadı daştı... Sükûtu çiçek gibi taşıdı kucağımda,

Hisli bir ateş yaktım kö'iıe can ocağımda, Hürriyyetin devleti benliğime yoldaştı.

BU O ÜN

Bir kitabe yanarken kalbimin telâşında, Sihirli bir hazdı o, melalimin başında; Odamı perde perde bürümüş nefesleri. Bilsem sakıt gecenin acep şbndi kaçıdır? Onun beyaz gölgesi sokakların- saçıdır, Geziniyor yadımda garipliğin sesleri... Süzülen damlacıklar sinemde göz ya şimdi • Göğsünde neyler çalan içli, mağrur başımdı; Avdetini beklerken dindi ayak sesleri.

12-3-931 İsmail Sefa

Manzum fotoğraf

BARDA KADINLAR

Bir kurşun sağmağına tutulan kuşlar gibi Erkek kucaklarına, serildiler, düştüler. Gözlerine Şehvetten alev koymuşlar gibi, isteyerek baktılar, arzuyla gülüştüler ... Kollar kilitlenince kıvrar m bellerine, Memeleri dikenli göğüslerde ezildi, Benzediler Bizarsın kahpe güzellerine, Topukları mukaddes denen ne varsa sildi. Emerek damarları bir yabancı ahengi Uçurumlu bir zevke nehir gibi aktıları Hal'"diler b'r sürü güvecinden de< çünkü; Ruhlarına ateşden birer kanad takdılar.

(12)

İÇTİHAT

N*zm tecrübeleri

ŞARKI

Gölgelikler içinde Erir gurbet akşamı Sulara mor dalgalar Verir gurbet akşamı Yamaçta söndü yanğııı Geceler yarı dalgın Anlatır yorgun arğm Nedir gurbet akşamı •

İsmail Hilmi

5624

HEP SENİ ANDIM !

Bu akşam küçücük resmin önünde, Durdum ve baktım da hep seni andım Bir şifa ararken uzak gönlünde, Derinden gelen bir ateşle yandım. Ben senin hüsnünden bir türbe yaptım Siyahlar giyindin matemde gibi; Başka şey görmedim hep ona tapdıın Bütün dünyadan ben yalnızım gibi.

M . . .

Solmayan Güzellikler:

Bahtiyardır o adam ki başkalarının meram­ larına lıidmetkâr olmamak için doğmuş ve terbiye olunmuşdur. Onun zirhı dürüst fikri ve en büyük mehareti sâde hakikat dır.

Bu adam yükselmek ümidinin ve düşmek korkusunun esaret bağlarından azadedir. Bir mülkün değilse de kendi kendisinin padişahı­ dır ve hiç bir şeye malik olmamakla beraber her şeyi vardır.

W. SHAKSPEARE

La vertu est un nom mais le nom d uıı aııge . Tercümesi : Fazilet bir isimdir fakat bir melek ismi.

P. VERLAİNE

DARÛLBEDAYİDE:

BİR İKİ ÜÇ - APTAL

İşte gene yeni bir renk ve çeşni.. Dariilbe- dayi repertuvarı hepsi başka bir renkte fakat hepsi kıymetli mücevherlerden yapılmış güzel bir gerdanlığa benziyor ve asıl kıymeti ve dikkata değer nokta da tyatro telekkileri bir birine hiç uymıyan karışık seyirci sınıflarını tatmiııda gösterdiği tenevvıidür. Hazin, içli «Maskaralar» dan sonra bir kalemtraş gibi kes­ kin Burjuva aleminin maskesini neşterliyen şen ve oynak bir eser: Bir iki Üç: Bu bir hok­ kabazın nakaratı değil, nefsine itimadı olan bir bankerin zekâ ve dirayetinin tasviridir. Âşkından başka sermayesi olmıyan bir şoför bir saat içinde bir telefon, bir mektup bir rapor bir tatli söz bir terfi ye nihayet binlerle dolar ve Morisonun tabirile yağlamalarla mevki, servet, asalet sahibi oluyor, Eğer Macar edibi «Franç Molnar» dan A. Gazenfer Beyin kale­ mde ve eserin coşgun hareketine uygun bir lisanla çev rilm iştir, ne fazla ne eksik hiç bir hareket ve söz v ar, tatlı bir hazla akıp gidiyor ve bu akış Banker « Mori- son» un şahsiyetine tam bir silıhatle temessiil eden I. Galip Beyin kudretinden hız alıyor ve sinirlerine hâkim, nufuzuna güvenen bu şah­ siyet bize uzun tecrübelerden sonra olgunlaşan ye pişen matruş cüretkâr «Topaz» ı hatırlatı­ yor ve «Morison» la yapma kont «Diibuva Şa- tenburg» «Topaz» ın iki şahsiyetinin birer tim­ sali gibi geliyer. Şoförün sevgilisi rolünde Zehra H. daha serbest v6 şirin bir Amerikalı kız olabilirdi fakat bu daha ilk adımdır ve müjde verici bir istidattır.

Aptala gelince: İtalyan muharriri «Praıı- dello» ııun ilk görüşte karışık ve burug hissi­ ni veren bir komedisidir siyasi mücadeleler içinde kelimelere ve hislere kendi nıen’faatiııe uzun tefsirler veren palavracı bir gazetecinin, hayat korkusu içinde nasıl zelilleştiğini tasvir ediyor. Bn eserde mübalağaları görünmemek şart ile Hazım ve hasta gazeteci rolünde H. Ke­ mal Beyler hârukulade güzeldiler. Bu iki eser bir havaî fişek gibi câzip ve seyyal haraket- leri, nezih sözleri ve güzel dekorlarile neş’e şetaret ve haz verdi, dünyaya hükmeden sah­ teliğin ve paranın kuvvetini belki imrendirerek ve şüphe yok daha çok iğrendirerek gösterdi.

(13)

‘AMEEÎ RUHİYYAT

II

S İ Y A S İ MÜ E S S E S E L E R

Milletlerin hayatı üzerine siyasî, te’sisatın değiştirilmesinin pek zarif te’sirleri olduğunu isbat etmek için, şübhesiz, daha pek çok inkı- lâblar lâzım olacakdır.

*

L â‘aletta‘yin bir mevcudun halini, ırıüte- kaddim haller tekvin etdiğinden her batilin hu­ sule getirebileceği tahviller pek cüz’îdir. Bir kavmin hali dahi mütekaddim hallerine tâbi4 olduğundan siyasî fırkaların te’emmül etdikleri k at‘ î tebeddüller hiç bir zaman kabili tahak­ kuk değildir.

*

Bir kavmin zihnî tar ü pudu fikirlerden, i’tikadlardan ve hattâ ekseriya ‘ aklî kıymeti sıfır olmakla beraber bu kavmin mevcudiy- yeti için elzem efkârı batıladaıı müteşekkildir.

*

Bir kavmin te’sisatını değiştirmek için, her şeyden evvel ruhunun istinadgâhlarını teşkil eden hissiyyat vo emellerini değişdirmek icab eder. Böyle ta‘dilâtın imkânsızlığı « Radicalis­ me » nazariyyecilerinin, müstemlekat yerlile­ rine te’sisatımızı hiç bir zaman kabul etdir- meye niçin muvaffak olmadıklarını izah eder.

*

« Syndicaliste »ve« Socialiste » fırkaları zi­ mamdarları tarafından istenilen « Prolétariat [ecirler] diktatörlüğü, hükm ve nüfuz ınevki4- inde bulunmanın calib olduğu bütün istifade­ lere bu zimamdarların malikiyyet arzularından başka bir mariıa ifade etmez.

*

‘ ilinde, ma veka‘Iarın « Autorité » si çok

zamandan beri şahısların «Autorité» si yerine geçdi. Politikada şahsî « Autorité » da’ima el­ zem kalmakdadır.

*

Bir kavmin vahdeti sun‘ î olarak bir re'isiıı kuvvetile viicude getirile bilir; fakat o zaman bütün bu vahdet bu re’isiıı nufuzuna mu‘ allak olur ve bu re’isden sonra yaşamaz ; yegâne paydar vahdet... te’sisat, menafi“ ve Ptikadat ortaklığının , bunlardaki iştirakin ruhlarda te’min etdiği

vahdetdir-*

Diğer bütün fırkalara hâkim olmak id d ia­ sında bulunan bir siyasî fırka, nihayet rnahvi- ııi intaç ederi aksüPameller doğurur. Zadega­ nın ve rühbanın mütezayid imtiyazları F r a n ­ sız İh tilâ li ni intac etdi. Almanyanııı hégé­ monie müdde‘iyyatı , içinde batması labüd

olan cihan harbini da'vet etdi

Mümkin olan te’sisati siyasiyye nokta’i na­ zarından kavmler mütekarrir ve gayri müte- karrir ve şekilsiz kısımlarına tefrik elunabilir.

*

Rusya, müşterek menfa,atlardan, ‘an‘anat- dan , ince bir medeniyyet zarının örtdüğü harsden mahrum, ibtida’i kavmlerin şekilsiz bir kitlesi olduğundan burada ançak a u to c ­ ra tie yani mutlak müstebid bir idare vahdet te’sis edebilir. [1]

*

Sâfil kavmler de bir hükümet ancak, «A b­ solutiste » ya‘ni hakimi mutlak yahud « théo -crate » ya‘ni ruhanî ve Allah namına hâkim olmakla paydar ola bilir.

a

Bu vahdet de zoraki ve muvakkat olur. [Mütercim]

(14)

5626

İÇTİHAT

Asya kavmleri ancak müstebidaııe te’sisata mütehammil olduklarından, Rus Communismi aradan çok geçmeden eski Rus çarlarının ida­ relerinin ‘ayni olan bir usul i idare ittihaz etmeye mecbur oldular.

*

Politikada, mihanikde olduğu gibi her ‘amel müsavi ve muhalif ‘aksül'amel tevlid etdiğinden büyüyen her istibdad, bu istibda­ dın tahribkâr bir ‘aksiil'amelini vücude getirir.

*

III

« DÉM O CRA TE» Ş İ A R F İ K İ R L E R İ N B A ‘ ZI N E T İ C E L E R İ

Bir démocratie, nazariyyeten şöyle ta‘rif olunur : halk elile idare olunan hükümet. Hakikati halde hiç bir « démocratie » güzi­ de bir zatın mıidirliği olmaksızın pavdar olmaz. Ingilterenin ki gibi bir « démocratie » hükümetinin uzun müddet paydar olması ni­ hayet bir servet ve zekâ «aristocratie» si ol­ muş bulıınduğundandır.

*

Bir « démocratie » nin zaferi, bu zaferin vaki‘ olduğu memleketin, ekseriya, son dem­ lerinin geldiğine işaret olur. Democrat - şi‘ar te’sir altında kadim yunan, esaret içine batdı. Roma, inhitata düşdü. Kuruni Vııstanın İtal­ yan cumhuriyetleri ve zamanımızın Rusyası «anarchie» ye ve dictatorluğe

yuvarlandı-*

P la to n ., beşerî zekânın bütün terekkile- rinin zekâ «aristocratie» si sayesinde hasıl ol­ duğunu iddi‘a ediyordu. Bu fikrin ‘aksine o- larak bolşevik «dictatör» 1er İnsanları dört sı­ nıfa taksim etdiler; Bu sınıfların, bu dört taba­ kanın en yukarısında el ile çalışan ‘amele ve en aşağısında münevverler bulunuyordu. Tam bir harabiyyet, bu tasnifin ‘avakibini gösterdi.

*

4

Rus tecrübesi kat‘î bir suretde isbat. edecek- dir ki ne kadar ‘adi farz olunursa olunsun

b o u r g e o is [1] bir hükümet ne kadar mükem­ mel olursa olsun «prolétariat» [2] hükümetin­ den son derece daha istibdadkâr, son derece aaha az cebbardır.

a

Beynel milel kinleri azaltmak şöyle dursun « démocratie » lerin terakkisi bu kinleri , her gün, daha şedid kılmakdadır.

*

Parlemente usulü hükümetin en ziyade mütekerrir hatalarından biri de düşürülen na­ zırları, haleflerine, seleflerinin siyasetinde hiç bir şey değişdirmeye, iradelere hâkim ahvalin artık müsa‘id olmadığı bir ande düşürmekdedir.

t

Kadîm zamanların küçük orduları yerine bir memleketin eli silâh tutanlarının kâffesi- nin mecburî hidmeti 'askeriyyesi usulünü ikame etmek, démocratie nokta’i nazarından, ştibhesiz pek a‘lâdır. « Pratique »de bu prinsip hakikî imha muharebeleri tevlid ve bu prin- sipin halikı olan«démocratie»lerin tahribini in­

taç eder.

*

Tabi‘afm terakkıyyatı gibi medeniyyet lerin terakkıyyatı dahi ancak mütevali ‘ade­ mi tesaviler, « inégalisotion » larla fi‘le çık- dığı halde karnı hazir, müsavat isteyen bir takım insanları bir arada yaşatmak mecbu- riyyetinde bulunuyor.

[1] Memleketin orta sınıfları, mu'teberanı tarafından idare olunan hükümet.

[2] Ecirler, ‘ amele, 'avarni halk tarafindan teşkil ve idare olunan hükümet

A. D.

(15)

Mevcud kitabları:

Kuruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sâhifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerile) 135 Rahib "Meslier„in Vasıyyetnamesi 20

Ruh ul Ekvam (eski harflerle) 274 sahife 100 Dütı ve Yarm( » > ) 254 » 100 İlmi ruhi ictimaif » » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sâhifeli 150 Dilmeıti'i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekâı imi ahlâkiyye ve Diıı(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses (Şi‘ irleri) 100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 sahifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe'i Istibdad ( Eski harf) Alfieri ııin,

resimli 272 sâhifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100 Persefon-Esatiri nefis bir menzume 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 150

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve İzler 50

Dimağ ve Melekâtı ‘akliyye 200

İngiliz Kavmi 150

Bir filozofun şi'irleri J. M. Guyau nun 75

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli caddebiııde « Karagöz » ittisalinde. Ki­ taplarım hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithaııesidir.

M. ÜTÜCİYAN

Çinkoğrafhanesi

Fincancılarda Kalifidi Hanında

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıPalar bu ‘unvanla intişar etdi,

185 sahifelik ve iyi kâğıd üzerine basılmışdır. fi: 1,« Luxe » tab‘ ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Ilaricdeiı siparişlere ta‘ ah- lıüdlû irsaliye olarak 20 Kuruş‘ilâve olunur.

İstanbulda Babı ‘âli kitabcılarmda ve Bey- oğlunda L ib ra irie M o n d iale da satılıyor.

Dr, S e ın ir a ın is E k re m H .

Çocuk hastalıkları mütehassısı

Dr. E k re m B eh çet

Etfal hastanesi kulak, boğaz, burun

hastalıkları mütehassısı

Beyoğlu mektep sokak M 1

Telefon, Beyoğlu 2496

Tarif de publicité dans

1’« Idjtihad »

Ltq 1 pour chaque 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ "Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1' "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

“ ictihad„m satıldığı ba‘zı yerler

K adı k ö y ü n d e

Mııuekkitlume caddesinde

Tütüncü

C a fe r E fen d i,

Köprü üzerinde

M. K e m a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

N ik o E fen d i

Üsküdarda: İskele caddesinde Tütüncü

İlh am i E fen d i

(16)

M T bütün « classique» kitaplarla diğer neşriyatı ue mekteb levazımınızı alm ak için

İ sü m b ü ld ü B e y o ğ lu İ stik lâ l c a d d e si

n d e

, 4 6 9

numerııda :

La (i raııdc Librairie Mondiale

Müessesesine müracaat ediniz.

Ş a r k ı k a rib iıı en b ü yü k v c ç e şid le r i en eyi i n t i b a b e d i l m i ş k i l a p b a n e s i d i r .

Telefon: Beyoğlu: 2710

Türkiye SANAYİ ve MAADİN BANKASI

Fabrikalarına ait

Yerli M allar Pazarı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada miinhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulâtından ipeklihr ve döşeme - likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kalın bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır. ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦

Hereke Mensucat Fabrikaları mamulatı

Satış mahalleri:

Y aln ız top d an H e re k e d e F a b r ik a m erk ezi, İstan b u l ve A n k a r a da

Yerli Mallar Pazarları

P e ra k e n d e için İ sta n b u l’d a B a h ç e k ap ıd a biı in çi v a k ıf han a ltın d a

Yerli Mallar Pazarı

Ankarada Çocuk Sarayı caddesinde :

Y erli in a lla r p a z a r ile İ sta n b u l v e s a ir v ilâ y e tle rd e k i biP um um k u m a şç ı m a r a z a la r ın d a n ve te rz ile rd e n talep ed in iz.

Keplıalgiııe

Osmanlı Bankası

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36

Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardır.

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoğlu Venedik Sokağı No. 5

Cum’a ve cumartesinden başka hergiin

2,5

dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon', p. #707

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için

müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

Oxyinenthol

P E R R A U n İN Pastillerini alınız.

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Telefon: Stanboul, 2827

Referanslar

Benzer Belgeler

 Don Juan is a satiric poem by Lord Byron, based on the Legend of Don Juan, which Byron reverses, portraying Juan not as a womaniser, but as.. someone easily seduced

Ancak Bayın vd.’nin (2015:257) araştırma sonuçlarına göre katılımcıların hastanedeki çalışma süresine göre örgütsel sessizlik nedenlerine katılım

Yâni, b u ilimler arasında birliği temin eden ve ilim adamı­ na hayat ve cemiyet karşısında­ ki büyük Sorumluluğunu (mesu­ liyetini) öğreten felsefe

Yarı saydam bile değildi ama karanlık olan yüzünün yarısı, o bir istisna olabilirdi (zaten bu hâliyle de istisnaydı).. Ya siyah kısım, kendi için ve kendi içinde siyah

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Bir başka deyişle, Kabil şehrinin farklı semtlerinde çok boyutlu yoksulluğa ilişkin ortalama değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık

Supports the Commission’s intention to use revenues generated by the CBAM as new own resources for the EU budget, and asks the Commission to ensure full transparency about the use

Çünkü zayıf takım- ların sayısının çok olduğu durumda, bu takımlardan biraz daha güçlü olan biri diğer zayıf takımların hepsinden pu- an alabilir ve