• Sonuç bulunamadı

Ressamlar ve resim sanati Söyleyen : Prof. Leopold LĞvy Çeviren : Fikret Adil

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ressamlar ve resim sanati Söyleyen : Prof. Leopold LĞvy Çeviren : Fikret Adil"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

R e s i m :

R e s s a m l a r v e r e s i m s a n a t i

S ö y l e y e n : Prof. L e o p o l d LĞvy

Ç e v i r e n : Fikret A d i l

Evvelâ ressamlardan bahsetmek istiyorum Ressamlar! 1898 senesinde Paris Giizcl Sanatlar Mektebi. Lo:ine, Monmartre, Luxembourg bah -çesi, Laffitte sokağı, Durand-Puel, Volard, ve ar-dına kadar açık kapılarile Sorbonne, filozof Bergson. Bütün bunların üzerinde dalgalanan abs:.'the, pi-nard, 'ütün ve ether kokusu dekoru tamamlardı. Daima asî gayelerle feveran hallerinin yetiştirildiği devir!

Tiyatronun hiç kalkmıyan fon perdesi halinde, sefalet, fakat burjuvayı adamakıllı sağılmak için içi-ne gömülüiçi-nen muhteşem bir sefalet!

O zamanlar bu burjuva sıfatının b.ztere ayan olan mânasını kim anlatabilir? Bu sefale- bazan fa-cianın bazan da mizahın görünüşlerine bürünürdü.

Madigbani. Bu meşhur, bir Tanrı gibi güzel, J o b gibi meteliksiz, havı dökülmüş, fakat eşsiz bir

zarafetle giyinen bu İngiliz tarzı züppe, bir çift ç o -rap alabilecek parayı bir araya getirebildiği gün (zi-ra on beş gündenberi zarif iskarpinleri içinde çıplak ayaklarile dolaşıyordu.) mütevazi bir mağazaya gi-rer, bir çift çorap seçer ve parasını v e r i r . ! ! ! ! ! !

Dırlanmayı seven satıcı kadın:

— Bu hakikî bir fırsattır. M ö s y ö bunlardan iki veya üç çift almalıdır, der. Kadını gururla ve hakaret dolu bakışlarile süzerek cevap veren M o d i g b a -ni'yi görür gibiyim : «Madam, siz beni bir kırkayak mı sanıyarsıınuz?»..

Bu vakadan az zaman sonra, bu büyük sanat-kâr, arkasında genç bir hayat arkadaşı bırakarak hastahanede sefalet ve hastalıkan ölüyordu. A r k a -daşı onun acısına dayanamadı ve dosunun gömül-mesinden birkaç gün sonra kendini pencereden attı.

Her şeyir a ^ y a alındığı devirdi; yalnız aşk müstesna!

Bu sefaletin meydana getirdiği, ıızu-, zaman içinde bize alay mevzuu olan başka biı hikâye :

Paris mektebinin usta ressamlarından Soutin, yaptığı Natür Mortların modeli olan meyvaların ö -nünde açlıktan dayanamıyarak onları resim' yapı-lırken tuvalde görünmiyecek taraflarından kemirir Ve böylece tablosunu tamamlıyabilirdi. Bu içleri ta-mamile boşalmış, elmalar, balıklar, ekmekler, sır-larını bilenler için korkunç şeyler olurlardı.

G. S. Akademisinde verdiği bir konferans

Bu sefaletin mükâfatı olarak sanatımızla büyü-lenmiş bir rüya, hem de ne rüya yaşıyorduk!

Lo'.ıvr'riaki dünyanın en güzel tabloları bizimcLi. Kütüphanelerdeki en nadir kitaplar bize m e n -suptu.

Het.sini birer "birer tanıdığımız hakiki müzeler olan Antikutilarda bir hazine keşfettik mi. o bizim olur ve dcstlarımızı debdebe ile onu görmeğe davet ederdik.

1931 de Interansigeant şu sualleri sormuştu : 1 — Modern resim plâstik sahaya yeni bir şeyler getirdi mi? 2 — Bu mevzu üzerinde edebiyat adam-larile ressamlar arasında bir anlaşmazlık olduğuna dikkat ediyor musunuz? şeklindeki anketine, ayni şeyleri düşündüğümden bugün de o zamanki cevabı veririm :

« M o d e r n resmin eski resimden ayrı olduğunu söylemek garip olur. Bu sanatin en esaslı, en m ü -cerred, ebedî v e daima ayni kalan kanunlarının ruhu yine meşguliyetimiz olarak kalıyorlar.»

Cezanne'danberi, ihtimal bazı değişmeler o l -muştur. Fakc-t bu değişme yalnız plâstik itade tarzı sahasındadır.

Resmin şevki tabiî mütabakatlarından meydana gelen yüksek bir (bütün) olduğunu anlıyoruz

Ressamlarla edebiyat adamları arasında bir an-laşmazlık bulunduğu da zannedersem f Jzla doğru değildir. J>

Meselâ bizim büyük Valery'mizin, bu harikula-de zekânın, resimharikula-den bahsettiği zaman (mütevazi anlayışıma göre (yanlış y o l a saptığını düşünüyorum. Hülâsa, bir ressam için sanatinin hangi noktada ka-rışıklığa yer verdiğini tesbit etmek oldukça acıdır.

Resim, tıpkı musiki gibi,, sonsuz bir teshirle medhiyelerini terennüm ettiği kânatı meftun edivo.T görünmektedir, hem de ne şivelerle! O vakit en ham münekkitler bizim için çok yumuşak olurlar. Resim, bu deniz kızı, onlaıa şuurlarını kaybettirir ve cazi-besinin fazlahğile gözlerini kamaştırır.

(2)

Büyük mağdurlar, anlaşılmamışlar, Manet, Ce-zenne, Renor, V a n Gog, Pissaro, Mon'et, Sisiey,

daha birçokları her şeyin sükûn bulduğu Louvre'a girmişlerdir. Bu büyük halin büyük mazi tararından

tasdik edilmesidir. Resim yeni bir diri haline geli-yor. Ressamlarla temasları olan edebiyatçılar es-1 kişinden fevkalâde iyi bir tarzda resim hakkında düşünülmesi ve yazılması lâzım olanları düşünüyor ve yazıyorlar.

Evet her şey değişmiştir. Ressamlar münhası-ran Pariste yaşamıyacaklardır. Yazımızın başında sefaletin ortasında yüzüyor gördüklerimiz geçmiş*; nazaran zengin olmuşlardır. Ressamların otomobil-leri vardır ve seyahatlere çıkarlar. Fransız ressam-ları Fransayı keşfederler.

Keııdi hayatını yaşıyan bir tablonun hikâyesini kim anlatacaktır! Onun ressamın atelyesini terk e -derek halkla temasa geldiği andan konuşmak isti-yorum. Adına lâyık bir tablonun kendine ma,hsus bir hayatı vaıdır. Meşhur bir adamın hayatı gibi, bu anlatılamıyacak mıdır, hangi Plutarque şöhretli tab-loların hayatını yazacaktır.

Tarihçiler ressamın gönlündekini okumayı bil-selerdi, bir tablo, bir devrin psikolojisini ifade etmek bakımından onlar için çok sadık ve n ; bulunmaz bir şahit olabilirdi.

Bu mevzuda aklıma hakikî bir hikâye geliyor. Hattâ belki de. bar.a alelâde vakalardan ebedi (Kır-mızı ve Siyah) ı yaratan dâhi Stendhal'i düşündü-ren bu hatıradır Bu hikâye, şüphesiz onur dâhi ma-hayyelesini ateşlendirir, hareket getirirdi. Bense sa-dece hatıralarıma müracaat eiyorum.

İsmi lâziin değil. Dünyanın her hanşi bir tara-fında ve sıhhstte olduğunu ümit ederim. Vaka 1920 ye doğ;ru cereyan etti. Kahramanımız zengin bir sa-nayicinin oğlu idi.

Onu, balası gibi, büyük bir sanayici yapmak üzere yetiştiriyorlardı. Halbuki o böyle yei'şmiş ol-mayı hiç arzulamıyordu. Bir heveskâr bağlılığile her şeyden fazla, edebiyat ve sanati sevmekteydi. A i -lesile tamamen anlaşmazlık halinde ve kendine üstün olduğunu mvşahede ettiği düşman bir muhitte yaşa-maktan rızap çekiyordu.

Evlendi. Sonra günün birinde başını alıp kaçtı. Onu yarı deli ıarzeden ailesi acıyarak münazaalı bir miras payı hesabile ona bir miktar para verdi.

Nihyet kurtulmuştu. Parise geldi ve kendini keyfine bırakmış bir halde, kütüphaneleri, müzeleri, sergileri dolaştı. Mucize de bu sırada meydana geldi. Bir müzayedede bulunan bu resim tutkunu Seurat' nın bir tablosunu satın almak için bütün varını yoğu-nu verdi. Salm aldığı, bu büyük ressamın devrinde çok itiraza uğramış üstadane eserlerinden biriydi. (Kahramanın kim olduğunu açığa vuracağ;ndan bu tablonun adını geçiyorum.) Ailesi deliliğin son per-desi ve affedilmez telâkki ettiği bu hali Öğrenince, kapısını kat'î olarak bu fevkalâde çocuğa kapadı. Aradan birkaç sene geçince buhran patlak verir, aile servetinin hepsini kaybeder. Kahramanımıza gelince parasız'ık yüzünden tablosunu satmağa mecbur o l -duğu için ümitsizlik içindedir.

Fakat tabloyu satın aldığı zamandanberi, Seu-rat muhteşer*. bir şöhret olmuştur. Tabloyu satın al-dığı parada-» yirmi misli fazlasına satar. Zengin ola-rak ailesinin yardımına koşar.

Bu surece tabloyu ve onun psikolojik imkân-larını, maziyi ifşa eden tabloyu anlatmış oluyorum. İstikbali ifş? eden tablo için de iki kelime söylemek isterim : «Kendinde bir mübeşşir ruhu taşıyan

Referanslar

Benzer Belgeler

He received his Ph.D degree in 1980, in Department of Information-Measuring Technique, in specialization of Technical Devices for Computer and Control Systems at Ufa State

ABD'nin yüz ölçümünün yaklaşık % 4 kadar kısmına isabet eden güneş ener- jisi, bu ülkenin tüm (endüstri dahil) ener- ji tüketimini karşılayabilmekte ve aynı ülkede

DOKUZ NESİLDENBERİ AMERİKAN RESİM

dışına da seyrisferle kolayca irtibatlı olarak Adli- ye ve Belediye binaları oturtulur. Okul ve kilise binaları ise çok daha sakin mıntıkalara konulur. İhtiyaçlara göre

Umumî binalar, teknik binalar monümantal binarlar diye üç neve ayırırsak, bu nevilerden bil- hassa mektep hastahane hamam otel ve emsali u- mumî b.nalaıın geniş sahası için

(Resim 12) Giovanni Batista Moroni’nin kostüm detayları konusunda oldukça ilgi çekici bir yapıtı olan Bir Terzi adlı çalışması Moroni’nin döneminin diğer

Ülkemizde 1936 yılında gerçekleştirilen Akademi reformu kapsamında, Resim Bölümü şefliğine getirilen ve görev yapmış olduğu 1937-1949 yılları arasında sanat ve

Hollandalı de Stijl hareketinin ısrarla savunduğu siyah, beyaz ve kırmızı renkler, estetik çağdaşlıkla tezatlık oluştursa da yapılandırmacılık açısından