• Sonuç bulunamadı

Vahdeddin Son Çare Olarak Sadareti Tevfik Paşanın Tavsiy esile A li Rıza Paşaya Veriyordu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Vahdeddin Son Çare Olarak Sadareti Tevfik Paşanın Tavsiy esile A li Rıza Paşaya Veriyordu"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

*

4 = = = = = = = = = = = = = = = = ^ ^

Vahdeddin Son Çare O larak Sadareti Tevfik

Paşanın

Tavsiy esile A li Rıza Paşaya Veriyordu

Mustafa Kemal Paşan m zafer ta ­ rihine, parlak bir hâdise daha kay­ dedilmişti, O <% Padişah Vahdeddi- nin sadrazamı, Damat Ferit Paşa­ nın hezimeti idi.

(2 Teşrinievvel 1335 - 1919) tari­ hinde kazanılan bu zaferin silâhı top, tüfek, süngü d e ğ i l ; sadece Oyman ve mefkûre) den ibaretti. Bütün dünyanın:

— Artık,, Türkler, mahvolmuş­ tur.

Diye haykırdığı bir zamanda; o, milletinin varlığına ve başarıcılığına herkesten ziyade iyman etmiş, Türk milletinin başına geçmiş:

—* Artık.. Türk tarihi bitmiştir. Diye, yaygara koparanlara karşı da:

— Hayır efendiler!.. İstiklâl aşkı- hı mefkûre edinen Türk milletinin tarihi bitmemiştir. Ancak bir istiha­ le geçirmiştir. Türk tarihi, asıl bun­ dan sonra başlıyor.

Demiş., ve bunu da filen ispat ey­ lemişti.

Kazanılan bu zafer, bir anda bü­ tün dünyanın gözlerini, Anadoluya çevirmişti. Gerek (Anadolu), ve ge­ rek (İstanbul) da kaynaşan hâdisa- ta da, daha kuvvetli bir hareket ve cereyan vermişti.

1335 - 1919 senesi teşrinievveli­ nin birinci çarşamba günü akşamı, saat ikiye [1] geliyordu. Yıldız Sa­ rayında Çit Köşkünün, küçük salo­ nunda. üç kişi görünüyordu. Bunun biri, OsmanlI Hükümetinin son hü­ kümdarı olan (Altıncı Sultan Meh­ met Vahdeddin); diğeri, bu köhne

imparatorluğun en eski vezirlerin­ den - ve, sabık sadrazamlarından - Tevfik Paşa; üçüncüsü de, Ayan Meclisi Azasından - Birinci Ferik - Âli Rıza Paşa idi.

Padişah Vahdeddin f bu iki zatı, ayrı ayrı davet etmişti. İkindi üzeri saraya celbettiği Tevfik Paşaya:

— Anadoludaki ahval, malûm. Tam yirmi üç gündenberi Anadolu, (Babıâli) ile muhabere ve münase­ beti kesmiştir. Memlekette ve hü­ kümette bir, ikilik husule gelmiştir. Tabiîdir ki, bu hal, böyle devam edemez. Damat Ferit Paşaya, sada­ retten istifa etmesini tavsiye ettim. Yarm, istifasını verecek. Şimdi sa-miş. Balıkpazarına gelmiş, birkaç kadeh te orada içmiş ve Yemişten ^ geçerken de işi tamamlamış. Ora­ dan yukarı Kantarcılardan Süley- maniyeye çıkacak. Kolay da değil. Hele o halde iken. Başı dönmüş. Yü­ zünüze amberler, ilk hafiflik Kan­ tarcılarda olmuş. Adam kendini kontrol etmesini bilirmiş, [Ingilizle- rin Self governement dedikleri gi­ bi] eğilmiş, artık ebediyen ayrıldı­ ğı rızıklara bakmış ve söylenmiş:

— Yemişteki Nikoli’de yediğim iâkerda...

Biraz daha ilerledikten sonra İkinci hafiflik vaki olmuş. Tekrar kibriti çakıp, yeni tabirle incelemiş:

— Hımm! Balıkpazarındaki Va- Sll’de yediğim sucuklar... demiş., ve yürümeğe başlamış. Alışmış kudur­ muştan beterdir derler. Bir kere kî midenin iç politikası bozulmuş; bi­ raz sonra üçüncüsü olmuş, onu da tetkik edince görmüş kî:

— Emînönünde Ahmed'in patlı­ can turşusu...

Ve evine yaklaştığı sırada bu fık­ ranın anahtar taşı olan dördüncü keşideyi görmek için eğildiği zaman Sirkecideki meyhanenin ciğer tava­ sını yiyen bir köpek gözüne ilişmiş: — Hepsi iyi ama, btı köpeği nere­ de yediğimi hatırlıyamıyorum. Faz­ la olmuşum galiba! demiş.

Yüzde doksan, bizde yıl başının ertesi günü böyle ayılınır, köpeği nerede yediğimizi hatırlıyamayız.

Yıl başı, kumarda mano olur oy­ natanın kesesine girer, meyhanede içki parası olur, meyhanecinin cebi­ ne girer; hediye olur, sevilenin koy- nuna girer, fakat ne olsa bu ber mu­ ta t öyle bir şeydir ki her sene 31 llkkânunu 1 fklncikânuna çeviren gece yarısı girer, Çoğumuzda bırak­ tığı hatıra ya bir kâğıt külah, ya bir zilli bebektir, Girsin bakalım, ne za­ mana kadar girecek bu yıl başı!

B. FELEK

Tevfik Paşanın Sadaret alayı

daret mevkiine milletin emniyet ve itimadını haiz bir zat getirmek icap ediyor. Zatı devletiniz, bu şeraiti haiz bir vezirimsiniz. Sadareti ka­ bul ediniz.

Demişti.

Tevfik Paşa: mütareke devrinin başlangıcında, Padişah Vahdeddinin takip etmek istediği siyasetten bo­ yunun ölçüsünü aldığı için [2] böy­ le buhranlı bir zamanda bu ağır yü­ kün altına girmek istememiş;

has-Son Sultanlığın sön Sadrazamların­ dan Ferik Ali Riza Paşa

Sadrâzam Tevfik Paşa

(alığından bahsederek padişahın bu teklifini nazikâne bir surette red­ detmiş:

— Ayan Âzasmdan Rıza Paşa ku­ lunuz da milletin ve bahusus ordu­ nun muhabbetini kazanmış bir zat­ tır. Eski bir asker olduğu için ordu­ nun haleti ruhiyesine vâkıftır. Ana­ doludaki heyecanı kolayca teskine muktedirdir. Sadaret mevkiine ge­ tirilirse, hizmetinden cidden istifa­ de edilir.

Cevabını vermişti.

Tevfik Paşanın bu tavsiyesi, P a­ dişah Vahdeddine pek uygun gelmiş­ ti. Çünkü Ali Rıza Paşa halim, se­ lim ve bilhassa uysal bir zattı. Böy­ le karışık bir zamanda, kendisine karşı muhalefet göstererek vaziyeti büsbütün bulandıracak bir kabili­ yette değildi Bahusus padişahın fikri; şimdilik ne suretle olursa ol­ sun, Anadoludaki heyecan ve gale­ yanı sükûnetle bastırmak; tara

(itilâf Devletleri) ile uyuşarak pi­ şirdiği sıcak aşa, Anadolu tarafın­ dan karıştırılacak olan soğuk suyun önünü almaktan ibaretti. Buna bi­

naen Tevfik Paşanın bu tavsiyesini kabul etmiş; ve derhal Ali Rıza Pa­ şanın Erenköyündeki köşküne ha­ ber göndermişti.

Ali Rıza Paşa, tara saat ikide, Yıldız Sarayına gelmiş; saray kapı­ sında, sabırsızlıkla bekleşenler tara­ fından, doğruca Çit Kasrında bulu­ nan padişahın huzuruna sevkedil- mişti.

Padişah da ayni sabırsızlık içinde idi. Çünkü, Rıza Paşa da sadareti kabul etmezse, vaziyet bir kat daha vahamet kesbedecekti. Belki de, Anadoluda doğan mülî mefkûre karşısında, artık büsbütün baş eğe­ rek teslimiyet göstermek icap eyli- yecektl

Fakat Rıza Paşa, büyük bir müş­ külât göstermemiş, gerek padişahın ve gerek Tevfik Paşanın tekliflerini kabul etmiş, Ferit Paşanm istifasın ı, müteakip sadaret mevkiine geçme­ ğe söz vermişti.

Bu üç zat arasmda cereyan eden müzakere, uzun sürmeden netice­ lenmişti. Ve, artık orada işi kalmı- yan Tevfik Paşa çekildikten sonra, i Padişah Vahdeddin, yarm sadaret j mevkiine gelecek olan Rıza Paşaya j fikrini şu suretle izah eylemişti [3 ];

— Paşa hazretleri!.. Memleketin dahilî vaziyeti, bir karışıklık içinde­ dir. inşallah, himmeti âlinizle bun­ lar birkaç gün zarfında düzelebilir. En ziyade ehemmiyet verilecek me­ sele, haricî siyasettir... Maalesef, haricî siyasetimiz de pek düzgün değildir. Bilhassa kabul edeceğimiz sulh şartlarının pek ağır olduğu be- dihidir. Fakat, ne çare?.. Bunlara katlanarak kabul edeceğiz; hiç ol­ mazsa mahvolmak tehlikesinden kendimizi vikaye eyliyeceğiz. Ben, OsmanlI saltanatının tahtını, ecda­ dımdan miras olarak aldım. Tabiîdir ki, ben de bu tahtı, evlâdıma miras bırakmak isterim. Ihtimalki; kabul edeceğimiz şartlar altında, milleti­ miz ve hükümetimiz başka bir dev­ letin murakabesi altına girecektir. Fakat; ahvale sükûn gelecek, artık harbe hitam verilecek ve saltanatın devamı da temin edilecektir. Bili­ yorsunuz ki, vaziyetimizin artık harbe devama imkânı kalmamıştır. Eğer harp tekrar başlıyacak olursa, hükümet te, mahvolacaktır. Halbu­ ki ben,- her ne bahasına olursa ol­ sun, hilâfet ve saltanatı yaşatmak istiyorum. Onun için de, galipleri­ mizle ve bühassa galiplerimizin en kudretli ve en şevketlisi olan İngi­ lizlerle hoş geçinmeğe çalışıyorum. Siz de takdir buyurursunuz ki, bu­ gün elimizde, (idarei maslahat) tan başka, hiçbir süâh kalmamıştır. Biz bu süâhı hem Anadoluda galeyana gelen millete ve hem de vaziyetimi­ ze tamamile hâkim olan itilâf Dev­ letlerine karşı kullanarak iki tarafı da hüsnü idare etmeli, ve yeni bir­ takım hâdisatın önüne geçmeliyiz. Bunu da, ancak sizin himmet ve di­ rayetinizden beklerim.

Demişti

[Arkası var] 1 2 3 (1 ) Zevali saat

(2) Mütarekenin başlangıcından bugü­ ne kadar cereyan eden hâdisat,(Son Posta) gazetesinde intişar eden (Osmanlı Salta­ natı göçerken...) ismindeki eserimizde mufassalen izah edilmiştir.— Z. Ş.

(3 ) Hiza paşa merhum, hayatının son şemslerinde en âziz dostlarından olan Düyunu Umumiye Komiseri Sait Beye hatıratını dikte suretile yazdırmıştı. Sait Beyin hattı desti ile yazılmış olan bu hatı­ rat, — şimdi, Selânik Bankasında bir şu­ benin şefi olan — Osman Bey vasıtasile bize hediye edilmiştir. Nakledeceğimiz hâdisat, hatırattan çıkarılmıştır.— Z, f ,

(2)

:T A

N o

.2

Ziya ŞAKIR

Vahdeddin A li Rıza Paşaya Damat Feridin

Kabinede Kalması İçin İsrar Ediyordu

Vahdeddinin, kâh duvarlara baka­ rak ve kâh gözlerini yerden ayırmı- yarak ağır ve düzgün bir ifade tar- zile söylediği bu sözler, Rıza Paşa­ nın içine bir korku vermişti. Adeta, sırtına almağa karar verdiği yükün ağırlığını, daha şimdiden hissetmiş­ ti. Hattâ bir aralık, sözünü geri al­ mağı bile zihninden geçirmişti. F a­ kat, devlet ve milletin şu dar zama­ nında faydalı bir iş görebilmek hül­ yası galebe etmiş; padişahın ağır ağır söylediği sözleri sükûnetle din­ lemişti.

Padişah, sesinin tonunu hiç boz­ madan devam etmişti:

— Meşihat makamında, Haydari- zade İbrahim Efendinin bulunması­ nı arzu ediyorum. Kabinenize alaca­ ğınız zevatı, gerek hariçten ve ge­ rek şimdiki kabineden seçmekte muhtarsınız. Yalnız, bir ricada daha bulunacağım (1). Malûmu devleti- nizdir ki, tahta cülûs ettiğim gün- denberi Damat Ferit Paşa siyasî ce­ reyanlar arasına karışmış; epeyce zamandanberi de sadaret mevkiinde kaldığı için hâdisatı cariyeyi iyice kavramıştır. Fakat, her nedense ba­ zı meselelerde talihi yâr olmadığın- vaffak olamamıştır. Eğer kendisini dan, bunları neticelendirmeğe mu- hariciye nezaretine alırsanız, zanne­ derim ki, çok isabet olacaktır. Bu­ gün, kendisile görüştüğümüz za­ man, Anadoludaki heyecanı teskin etmek için sadaretten istifa etmeğe muvafakat gösterdi. Lâkin, memle­ kete hizmet şerefinden büsbütün mahrum bırakılmamasını da rica etti. Sonra... Bilmem ki, nasıl söyli- yeyim?.. Vakıa, devlet işlerine aile hislerini karıştırmak, doğru değüdir ama.. Bazan da mecburiyet görülü yor... Efendim.'.. Bizim hemşire, Mediha Sultan; zevci Ferit Paşanm istifa edeceğini duyar duymaz, der­ hal haber göndermiş; Nişantaşmda, şimdi oturdukları, hariciye nazırla­ rına mahsus konağı çok seviyor- muş. Konağm havası ve mevkü de romatizmalarına çok iyi geliyor­ muş. Şimdi hemşire, bizim eniştenin hariciye nezaretinde bulunmasını ve kendüerinin de konaktan çıkarılma­ malarını rica ediyor. Eğer hemşire­ nin bu arzusu kırılmazsa, çok mem­ nun olacağım.

Demişti.

Pek zeki bir adam olmak üzere tanınmış olan padişahm bu garip teklifi, Rıza Paşaya hayret vermiş­ t i

Birkaç dakika düşündükten son­ ra:

— Efendimiz!.. Gerek, zati şaha­ nenizin iradelerine ve gerek sultan hazretlerinin arzularına hizmet et­ mek en şerefli vazifemdir. Ancak, 'Anadoluda hâsıl olan bütün bu ga­ leyan, sırf Ferit Paşa Hazretlerinin şahıslarına karşıdır. Zati şahaneniz de takdir buyurursunuz ki, Ferit Paşa Hazretlerinin yeni teşekkül edecek kabinede bulunmaları bu ga­ leyanı teskin etmek şu tarafa dur­ sun; bilâkis vaziyeti daha vahim bir hale getirecektir. Buna binaen, ne kabinenin tebeddül etmesi ve ne de, kulunuzun iktidar mevkiine getiril­ mesi, hiçbir fayda temin etmiyecek- tir. Eğer sultan hazretleri, konak­ tan memnun iseler, kemali afiyetle İkamet buyurabilirler.

Cevabmı verdi.

Vahdeddin çehresinde, hoşnut­ suzluğu ifade eden bir gölge gezdi Onun en büyük maksadı, Damat Fe­ rit Paşanm ayağım büsbütün Babı- âliden kesmemek ve kabinede kendi aleyhine bir cereyan hâsıl olursa, bu vasıta ile önüne geçmekti. Fakat Rıza Paşa, pek makul ve mantıkî bir şekilde cevap vermişti. Şayet bu fikirde ısrar edecek olursa, Rıza Pa şanm sadareti kabulden istinkâf edeceğini hisseyledi. Derhal kur nazca bir ric’a t gösterdi:

— Hakkınız var, paşa hazretleri Zihnim pek karışık olduğu için, ben bu ciheti düşünemedim. Ferit Pa şanm, yeni teşekkülde dahil bulun ması, hakikaten caiz olamaz.

Dedi 1 \ t I n a k

Son Sultan Vah'ıdeddin Cuma selâmlığından çıkıyor

Görülüyor ki padişah; kendisinin en emin ve en sadık bir icra vasıtası olan eniştesini, artık feda etmek za­ ruretine katlanmak mecburiyetin Msaeylemişti Ve„ Mustafa Kema

Paşanm kahir bir darbesile Ferit Paşanm uğradığı bu acı inhizam; yalnız Anadoluyu ve Istanbulun va­ tanperverlerini değil; bilhassa Os­ manlI hanedanının bazı erkânmı da

3ek ziyade sevindirmişti. Çünkü, 'L1ürk mületine karşı - Istanbuldaki silâhlı ve silâhsız düşman kuvvetle­ rinden ziyade - fenalık etmiş olan 3U mütereddi ruhlu adam, sadareti­ nin son günlerinde, (hanedanı sal­ tanat) arasında da büyük bir facia yaratmak istemişti.

Abdülhamidin hal’inden sonra, OsmanlI hanedanı adeta ikiye ayrıl­ mıştı. Kendilerine (Mecidî) unvanı­ nı veren (Sultan Mecit Oğullan) üe keza kendilerine (Azizî) namını ve­ ren (Sultan Abdülâziz Oğullan) arasında gizliden gizliye bir rekabet başlamıştı... (Mecidî) koluna men­ sup olan (Beşinci Sultan Mehmet, Reşat) tahta cülûs ettiği zaman ve­ liahtlık sırası, Sultan Azizin oğlu (Yusuf İzzettin Efendi) ye gelmiş­ ti. Şayet Sultan Reşada bir (emri hak) vaki olursa, taht ve saltanat, (Mecidî) lerden (Azizî) lere geçe­ cekti.

Fakat bu saltanat tebeddülünden evvel, (Azizî) lerin talihi tebeddül etmiş; Veliaht Yusuf İzzettin Efen­ di, ihtiyar padişahm ölümünü dört gözle beklerken, kendisi esrarengiz bir ölümle gürleyip gidivermişti.

(Esrarengiz) diyoruz. Çünkü bu ölüm, tam bir intihar manzarası gös­ termekle beraber ihtiva ettiği şeklin ve menfaatlerin incelikleri, hâdiseye esrarengiz bir mahiyet vermişti.

İttihatçıların korkusundan, her' kes ve hattâ, Yusuf İzzettin Efendi nin küçük kardeşi Mecit Efendi bi­ le zahiren (intihar) şeklini kabul etmişti. Fakat bu mesele etrafında­ ki gizli dedikodunun arkası kesilme- mişti. Halkın bir kısmı, Veliaht Yu suf İzzettin Efendiyi ittihatçıların öldürdüklerini zannetmekte ve hat tâ bu mahirane ölümü, cemiyetin en esrarengiz işlerini çeviren Dok­ tor Bahsettin Şakir Beyin idare ey lediğine hükmeylemektelerdi

Yüksek zümreye mensup olanlar­ la saltanat hanedanından - ve bil hassa (Azizî) lerden - bir kısmı ise

—- Yusuf îzzeddin Efendili deddin Efendi öldürttü. Maksadı, bir an evvel tahta geçmek., ve (Azi­ zî) lerin ocağını söndürmek.

Diye, Vahdeddine karşı bir kin beslemekte ve kan gütmektelerdi

Vahdeddin, tahta çıkmadan evve

bu dedikoduları işitiyor, bütün he­ saplarını ona göre hazırlıyordu. Ni­ tekim tahta çıkar çıkmaz, ilk teş'ü -

aüsü; (yeni veliaht, Mecit Efendi) ile uyuşmak oldu. Daha cülûsun er-1 tesi günü bu iki rakip karşı karşıya j geçmişler, uzun uzadıya görüşmüş-

erdi. Bir gün evvel padişah olan I Vahdeddin, kudret mevkiini ele ge­ çirmişti. Binaenaleyh; yüksek mev-|

tiden söylediği:

— Dedikodulara ehemmiyet ver-1 miyelim. Bundan sonra hoş geçine-1

im.

Teklifine, Veliaht Mecit Efendi | ister istemez muvafakat etmişti.

Vandeddın, ilk cuma selâmlığın-1 dan sonra, (Müşir Ahmet izzet Pa­ şa) yi huzuruna kabul etmişti. Veli­ aht Mecit Efendi de o sırada Vah-1 deddinin huzurunda idi. Mülakat hi­ tam bulduktan sonra; padişah izzet I Paşaya bir iltifat göstermiş; Mecit | Efendiye hitaben:

— Siz, karşıya geçeceksiniz. Pa-1 şa hazretleri de karşıya geçecekler. Lütfen kendilerini köşklerine bira-1 kıverseniz.

Demişti. Mecit Efendi, padişahm I bu arzusunu derhal yerine getirmiş, | Dolmabahçe Sarayından istimbotu-1 na bindirerek Üsküdara geçirmiş; oradan da otomobiline alarak ika-1 metgâhma kadar getirmişti. Ve bu yolculuk esnasmda bir münasebet | getirerek:

— Zatı şahane ile aramızda hiç­ bir suitefehhüm yoktur. Hiç şüphe­ siz ki, pek hoş geçineceğiz [2].

Demişti... izzet Paşayı veliaht ile ikametgâhma kadar gönderen Vah­ deddinin maksadı; acaba bu zata karşı hakikaten bir iltifat mı gös­ termekti; yoksa, Mecit Efendi ile söz birliği ederek ve ona yolda bu sözleri söyleterek bu kararın - bil­ vasıta - ilânından mı ibaretti?..

Padişah ile veliaht arasında veri­ len bu karar, pek uzun zaman de­ vam etmemişti. Damat Ferit Paşa­ nm sadaret mevkiine gelmesi, vazi­ yetin şeklini değiştirivermiştl

(Arkası var]

(1 ) Vahideddin, kendisile temasta bu­

lunan zeuttm derece ve ehemmiyetine gö­ re, bu suretle nazikâne hitap eder, bu su­ retle onları teshir etmek isterdi.

(2 ) îzzet Pasa hazretleri hayatta ve afi­ yettedirler. Su satırlarımızda bir yanlışlık tashih buyurmalarını rica ederiz.

Z . §. varsa, l> ,a o o 'u c * « K r 3 ii > ;> Q t t ^ ^

(3)

No. 4

Ziya ŞAKİR

Damat Ferit Vahdedelim Avucuna Alm ak İçin

Ortaya B ir de 2 0 Milyon H ikâyesi Çıkarmıştı

Hâdise, padişahın veliahta tarziye vermesile kapanmıştı. Garibi şura­ sıdır ki; padişah, kendisini bu küçük mevkie düşüren Damat Ferit Paşa­ ya kat’iyyen kızmamıştı.

Aradan birkaç gün geçer geçmez, Ferit Paşa tekrar bir telâş ile Vah- deddinin huzuruna gelmiş:

— Şevketmaap!.. B ir İngiliz ma­ liye grupu, bendenize müracaat et­ ti. Yirmi milyon İngiliz lirası borç vermeğe muvafakat ediyorlar. An­ cak, bunu kulunuzun şahsma hür­ meten verdikleri için sadaret mev­ kiinde uzun müddet kalacağıma da­ ir teminat istiyorlar. Eğer bu temi­ natı verirseniz ve memlekette asa­ yişin temini için kudret ve salâhiye­ timin de takviye ve tahkim olunma­ sına müsaade gösterirseniz, şimdi bu yirmi milyon lirayı teslim alaca­ ğım.

Demişti.

O sırada hükümet ve saray hâzi­ neleri, büyük bir sıkıntı içinde idi. Padişah Vahdeddin, hiç şüphesiz ki bu teklifi memnuniyetle kabul ede­ cekti. Fakat o sırada Anadolunun kahir darbesi, Damat Ferit Paşa ile arkadaşlarının beynine inmiş; haris padişahın dessas eniştesi, acı bir he­ zimetin uçurumu içine yuvarlanıp gidivermişti.

Damat Ferit Paşanm sukutu, Anadolu halkı ile İstanbul vatan­ perverlerini ne derece memnun etti ise, îstanbulda bulunan muhaliflerle bilhassa Ermenileri, o derece müte­ essir etmişti. Türkler, Damat Ferit Paşanm henüz kim olduğunu bil­ miyorlar; Türk camiası içinden böyle bir millet düşmanının çıktığı­ na öfkeleniyorlardı. Halbuki Erme- niler, onu çok iyi tanıyorlar, ve hat­ tâ bazıları da bu adamm halis E r ­ meni kanına mensup olduğunu söy- liyerek bir gurur duyuyorlardı.

Ayan meclisi azasından Azaryan efendi, bir gün meclisin teneffüs ralonunda âzadan Abdürrahman Şe­ ref Beyle, Ahmet İzzet ve Salih Paşalarla hasbıhal ederken söz Da­ mat Ferid paşanm cinsiyet ve mil­ liyetine intikal etmiş: Azaryan E-fendi:

— Onun babasının babası, Erme­ ni dönmesidir. Bizim patrikhanede kaydı var.

Demişti. Fakat şunu da ilâve ede lim ki, iyi bir Türk dostu olan A- zaryan efendi, bu sözleri söylerken birtakım kuş beyinli ve komiteci er- meniler gibi sevinmemiş; Türk mil­ letinin mukadderatına musallat olan bu adamdan bahsederken, hissettiği nefreti izhar etmekten çekinmemiş­ ti. (1)

Bu adam, kimdi?.. Ve, bu mevkie nasıl yükselmişti?... İhtimal ki, aziz karilerimin arasmda bunu da me­ rak edenler bulunur; arzedelim.

Sultan Mecidin kızlarından ve Sultan Abdülhamidin hemşirelerin­ den Mediha Sultanm zevci vefat et­ mişti. Sultan, teessür içindeydi. A- radan aylar geçtiği halde, bu tees­ sür bir türlü sükûn kespedememiş- ti. Saraym ukalâsı, ancak ikinci bir koca bulmak suretiyle sultanm der­ dine derman olacaklarına hükmet­ mişlerdi. Bu mesele, el altmdan her tarafa ilân edilmiş; usulen birçok fotoğraflar getirtilmiş; sultana gös­ terilmişti. Mediha sultan, yüzlerce fotoğraf arasından, bir tanesini be­ ğenmiş ve seçmişti. O da, (Paris sefareti seniyesi ikinci kâtibi Ferid) beyin resmiydi. Sultanların zevç in­ tihabı tamamen kendilerine bahşe­ dilmiş bir hak olduğu için, buna hiç kimse itiraz etmemiş; hemen, Medi­ ha Sultanla sefaret kâtibi Ferit be­ yin izdivaçlarına karar verilmişti. Ferit Bey derhal Paristen getirtil­ miş; usulden olduğu üzere (vezaret rütbesi) verilmiş; alelâcele bir dü­ ğün yapıldıktan sonra artık (dama­ dı hazreti şehriyari) sırasına geç­ mişti.

Beş on gün zarfmda, sefaret kâ­ tipliğinden vezaret rütbesine yük­ selen ve Paris’in alelâde bir pansi­ yonundan, muhteşem bir saray ha­ yatına nakleden; hattâ, daha dün Iğrapta yeri yokken bugün (Da­ mat, Ferit Paşa Hazretleri) unvanı­ nı ihraz ediveren bu adam, derhal muvazenesini kaybedivermişti. Eski tevazu ve mahviyetinin yerine, bir­ denbire gülünç bir azamet

kesbet-Maltada InglHzIerin esiri olarak yıllarını geçirenlerden bir hâtıra ve bir grup: Grupta Şükrü Kaya, Ubeydullah, Hüseyin Cahit, Salâh Cimcoz

ve arkadaşları görünüyorlar mişti. Hattâ bu azamet o derecede

idi ki; kendisini huzura kabul eden Abdülhamit bile:

— Bu küstah herif, bir daha be­ nim karşıma çıkmasın.

Demişti... Abdülhamidin bu irade­ si, meşrutiyetin ilânına kadar de­ vam etmişti. Meşrutiyetin ilânile, herkes Abdülhamit hakkında ağzına gelen sözü söylerken; Damat Ferit Paşanın da:

— Efendim!.. Bu müstebit hü­ kümdar, benim ne derece de hürri- yetperver olduğumu bildiği için be­ nimle öteki damatlar gibi serbestçe görüşmeğe cesaret edemedi. Hattâ, beni sarayımda hapsetti. Binaena­ leyh istibdadın zulmünü görenlerin en başında gelenlerden biri de be­ nim.

Diye yükseldi... Ve ayni zaman­ da, bu karışıklıkta bir külâh kapa­ bilmek için, - o esnada henüz Şelâ- nikten gelmiş olan - İttihat ve Te­ rakki Cemiyeti rüesasına çatmak

Damat Ferit Paşa kabinesinin Da­ hiliye Nazın Ali Kemal istedi. Onlara, ziyafetler verdi. İl­ minden, irfanından, hürriyet ve meşrutiyete karşı olan aşkından bahsetti. Fakat bütün bunlardan bahsederken, farkında olmıyarak birçok çamlar devirdi.

Toprağı bol olsun, Ali Kemal B e­ yin tabiri veçhile (hin oğlu hin) olan İttihatçılar, Ferit Paşayı şöyle- ce bir göz ucu ile tarttılar. Bu ada­ mm - birdenbire kavuştuğu ikbal dolayısile - aklmm muvazenesi bo­ zulmuş bir budala olduğunu anla­ dılar. Hattâ; yine böyle bir parlak ziyafeti müteakip:

— Sadrazamlığı bana verin de, memleket idaresinin ne olduğunu görün.

Demesine, açıktan açığa bir kah­ kaha bastılar. Ve bir daha da ne onun semtine uğradılar ve ne de kendi semtlerine uğrattılar.

İşte Ferit Paşa, o zamandanberi İttihatçılar aleyhinde bir (muhalif) kesildi. Fena halde küllendi. Fakat, diğer muhalifler gibi bariz bir şekil­ de ortaya atılmağa cesaret edeme­ di.

Aradan, seneler geçti. Mahmut Şevket Paşanm katli hâdisesine ka­ rışan Damat Salih Paşanm idamı meselesinde derhal gizlice (Şehzade Vahdeddin Efendi) ile birleşti. Bü­ tün hayatmda, (ilk ve tek) olarak bir zekâ eseri göstererek, günün bi­ rinde padişah olması muhtemel olan bu efendinin damarlarına, gir­ di. Ve Şehzade Vahdeddin Efendi,

Veliaht Yusuf İzzeddin Efendinin kanlı cesedine basarak Osmanlı tah­ tına çıkar çıkmaz da, (İttihatçıların en âmansız bir düşmanı) olan yeni padişaha, en has bir müşavir ve en sadık bir icra vasıtası vazifesini de- ruhde etti.

(Arkası var) (1) Her nekdar Abdürrahman Şeref Bey Hakkm rahmetine kavuşmuşsa da., Salih ve İzzet Paşalar hayattadırlar. Bu meselede bir yanlışımız varsa, tashih bu­ yururlar. — Z. Ş.

Genç Bir Kız

Kayıplar

Kayıp Kızın Bir Cinayı

Ziyade Birisine

Sultanahmet Üçler mahallesinde, Çeşme sokakta 8 sayılı evde oturan Makbule adlı bir kızın iki haftadan- beri kaybolduğu anlaşılmış, polis a- raştırmalarına başlamıştır.

Polis, birçok kimseleri dinlemiş, sorguya çekmiş, fakat henüz müs- bet bir ipucu bulunamamıştır. Kızın babası Ahmet, Hıfzı ve Zehra adla­ rında iki kişiden şüphe etmektedir. Polisin kanaatine göre, Makbule bir cinayete kurban gitmiş değildir.

Kızın annesine kaçtığı yahut Sul­ tan ahmette babasına darılarak bir yere gittiği umuluyor.

İhtiyarın Cesedi

Usküdarda Bulgurlu kayalıkların­ da bulunan Halit babanın cesedi üze rinde Âlorg henüz raporunu verme­ miştir. 65 yaşlarında bulunan zaval­ lı ihtiyarın parasına tamaan öldü­ rüldüğü umuluyor. Geçen haftalar içinde Bulgurlu civarmda görülen Halit babanın yanındaki adam aran­ maktadır. Cinayetin bu adam tara­ fından yapıldığı şüpheleri kuvvetli­ dir.

Polis ikinci şube direktörlüğile Us küdar Müddeiumumîliği araştırmala­ rına devam etmektedir.

Tramvayda Öldü

Dün sabah Eminönünden kalkan 122 numaralı tramvayda bir adam ölmüştür.

Vatman Kâmilin idaresindeki tramvay Köprü üzerinden geçerken bir adama fenalık gelmiş ve vaziyet hemen Köprü üzerindeki zabıta! be­ lediye memurlarına haber verilmiş­ tir. Zavallı hasta, çağrılan imdadı sıhhî otomobili gelinceye kadar öl - müştür. Bunun üzerine araba

boşal-Her görene

zevk veren

bir film

J E

(4)

No. S

Ziya ŞAKİR

Dam at Ferit Paşa Sadaretten Düşüyor ve

Yerine A li Rıza Paşa Geliyordu

işgal günlerinde Taksim meydanında fnırUizler as­ kerî zafer tö reni yapıyorlar.

t

ş t e o günden itibaren de; Türk milletinin en büyük düş- manlarile birleşerek îngilizlerden, Fransızîardan, îtalyanlardan, Rum komitecilerinden, Ermeni çetecile­ rinden daha hain ve daha zalim davranarak Türk milletinin başına bir belâ kesildi. Ve m alû m olan feci hâdisata sebebiyet verdi. (1).

Kapkara bir cehil, inat, gurur, te­ kebbür; ve nihayet, cibilliyetinde mevcut ihanet hislerile yuğrulmuş olan Damat Ferit Paşa, yalnız Türk yurduna ve Türk milletine en büyük fenalıkları yapmakla kalmamış; kendisinden ümit ve imdat bekliyen efendisi ve Padişah Vahdeddini de, en derin bir uçuruma doğru sürük­ lemişti.

Ve hiç şüphesizdir ki, bu mahi­ yette bir adamdan da, başka bir şey beklenemezdi.

*

Paris Sulh Konferansında, Damat Ferit Paşanın notasına cevap veren Mösyö Klemanso; (Türk milletinin kabiliyetini inkâr) etmekle çok bü­ yük bir hata irtikâp etmişti, Türk milletinin kabiliyetindeki cevheri herkesten ve herkesten ziyade keş­ federek bu asil milletin başına ge­ çen Mustafa Kamâl Paşa, ük kud­ ret darbesini Damat Ferit Paşa ile arkadaşlarının başına indirmek su- retile Türk milletinin siyasî kabili­ yetini göstermiş; ve Mösyö Kleman- so’nun sakat zihniyetine de, acı bir darbe indirmişti. Bu itibarla (1335 - 3919 Teşrinievvelinin ikinci perşem­ be günü, tam saat beş buçukta) ka­ binenin istifaya mecbur edilmesi, yalnız Damat Ferit Paşanın bir he­ zimetini değil, biraz da Mösyö ILle- mansonun fikren isabetsizliğini gös­ termekte idi. Bu itibarla o gün, ha­ kikaten (millî bir zafer) di.

Anadolunun bu zaferini ve öteki­ lerin de inhizam ve mağlûbiyetini, şu iki satır yazı, şöylece kaçamaklı bir ifade üe bütün dünyaya ilân etmişti:

Ajansın İhbarı

[İstanbul, 2 Teşrinievvel (T. H. R.) — Resmî bir membadan istih­ barımıza nazaran Sadrazam Damat Ferit Paşa, ahvali sıhhiyesine mebni istifanamesini atebei melûkâneye takdim etmiştir.]

Ve., ertesi gün de (Ali Rıza Paşa Kabinesi), şu suretle teşekkül eyle­ mişti:

Sadrazam: (Uhdesine vezaret ve müşürlük verilerek) Ali Rıza r a: Şeyhislâm: Hayderîzade, İbra­ him Efendi;

Harbiye Nazırı: Sabık ikinci Or­ du Müfettişi Cemal Paşa;

Bahriye Nazın: Ayan Azasından Ferik Salih Paşa;

Dahiliye Nazın: Damat Mehmet Şerif Paşa;

Hariciye Nazın: Mustafa Reşit Paşa;

Adliye Nazm: Ayan Azasmdan Mustafa Bey;

Maliye Nazın: Tevfik Bey;

Nafıa Nazırı: Birinci Ferik Abuk Ahmet Paşa;

Ticaret ve Ziraat Nazırı: Birinci Ferik Hadi Paşa;

Şûrayı Devlet Reisi: Abdürrah- man Şeref Bey;

Maârif: Sait Bey;

Evkaf: Vekâleten Sait Bey,

Ferit Paşa Kabinesinin vatan ve millete ihanetini bilen ve takdir eden halk zümresi, derin bir sevinç içinde idi. Bu tarihi hâdise, alelâde bir kabine tebeddülünden ziyade, adeta bir rejim değişmesine benze­ mekte idi. Anadolu ve Rumelinin bazı yerlerinde de bazı mühim vak­ alar zuhura gelmişti. Meselâ, Bur- sada, 56 inci Fırka zabitanından mürekkep bir grup tarafından - Da­ mat Ferit Paşanın bendegânından olan - (Vali, Kürt ve Nemrut Mus­ tafa Paşa) tevkif edilmiş; ertesi gün Mudanyadan vapura bindirile­ rek îstanbula gönderilmişti... Edir* nede de Vali Salim Paşa ile Polis Müdürü Fuat Bey, o gece bir Ingi­ liz zabitine ait olan bir otomobile binmişler; Bulgar askerlerinin işga­ li altmda bulunan Karaağaç mmta- kasına firar eylemişlerdi. Hulâsa; Ferit Paşanm sukutu memleketin dört köşesine akseder etmez, bu adamm bendegân ,ve taraftarları,

bir anda ortadan silinivermişlerdi. *

Kabinenin tebeddülü, A n k a- ra telgrafçıları tarafından derhal Mustafa Kamâl Paşaya arzedllmiş- ti. Ve o anda Sivas şehri, meserret­ lere garkoluvermişti.

Türk milleti namına hareket eden (Sivas Kongresi, Heyeti Temsiliye- si) derhal içtima etmiş, kısa bir mü­ zakereden sonra, - evvelemirde - şunlara karar verilmişti.

1 — Vatan ve millete ihaneti ta­ hakkuk eden Ferit Paşa Kabinesi­ nin sukutile yerine âmali milliyeye hadim olması muhtemel bulunan Ali Rıza Paşa Kabinesinin geçtiğini bütün millete bildirmek;

2 — Yeni kabine ile derhal tema­ sa girişmek.

Yusuf izzettin

Mustafa Kamâl Paşa, - (Heyeti Temsiliye) namına - bütün vilâyet­ lere, müstakil mutasarrıflıklara, be­ lediye reisliklerine, Müdafaai Hu­ kuk Heyetlerine hemen bir tamim telgrafı çekmiş; kabine tebeddülünü bildirmişti.

Ve sonra, yeni kabine reisi Ali R ı­ za Paşaya uzunca bir telgrafla izah etmiş; ve bühassa mület namma şu maddeleri teklif eylemişti:

1 — Hükümeti cedidenin; Erzu­ rum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tesbit edilen teşkilât ve makasidi meşruai millete riayetkar kalması;

2 — Meclisi Millinin in’ikadile, murakabei filîye başlayıncıya kadar mukadderatı millet hakkmda bir gûna taahhüdü kat’î ve resmiye gi­ rilmemesi;

3 — Sulh konferansında tayini mukadderatı millet ve memlekete memur olacak murahhasların, sabı­ kı gibi naehillerden tayin edilme­ yip, milletin bihakkin âmalini müd­ rik ve itimadına mazhar, ehli vukuf ve iktidardan intihap olunması.

Mustafa Kamâl Paşa, bu teklifle­ rin kabul ve tasvip edüip edilmiye- ceğini sorduktan sonra, telgrafma şu satırlarla nihayet vermekte idi:

[Bu esasatta tamamen itilâf hâsıl olduğu takdirde, milletin vicdanın­ dan doğmuş vo bilcümle Düveli îti- lâfiyece meşruiyeti ve kudreti ta ­ nınmış olan teşkilâtı milliyemizin, hUkûmetin müzahiri olacağı, ve bu

suretle hükümetin, temini mukad­ deratı millet ve memleket hususun­ da sulh konferansında vuku bulacak teşebbüsatmın daha emin ve mües­ sir bulunacağı tabiîdir.

[Bu defa nokatı esasiyede bir mu­ tabakat hâsıl olduğu anlaşıldıktan sonra, hâdisatı ahire sebebile hâsıl olan ahvali gayritabiiyenin izalesi maksadile] tâli müzakerata da giri­ şilecektir; denilmekte idi.

Yeni Kabine Reisi Ali Rıza Paşa­ nın bu telgrafa derhal cevap vere­ ceği ümit ediliyordu. Fakat; bütün bu ümitlere rağmen, beklenilen ce­ vap gelmiyordu. Böyle intizar ile geçen saatler arasında, boş durul­ muyordu. Anadolunun yalçın bir kaya gibi yekpare olduğunu göster­ mek için valilere, kolordu kuman­ danlarına, müstakil mutasarrıflıkla­ ra şifre ile direktifler veriliyor; (a- halii islâmiyeyi yekdiğeri aleyhine si lâhlandırarak mukateleye sevkeden, orduyu inhilâl ettirmek ve vatanı müdafaasız bırakmak için emir ve­ ren; ordunun esrarını, şifrelerini çalmak için tertibat alarak bunları faş eyliyen, sabık nazırlardan Ali Kemal Bey, Süleyman Şefik Paşa, Dahiliye Nazın Âdil Beyin ilerde, (Divanı Âli) ye verümeleri için nezaret altında bulundurulmaları, ve dahüiye nazırlarının ihanetkâra- ne teşviklerine kapılarak halkı silâh- j la yekdiğeri aleyhine mukateleye şevketmiş olan Konya valisi Cemal, Elâziz valisi Ali Galip, Malatya mu­ tasarrıfı Halil beylerin tevkiflerile divanıharbe teslim olunmalan; Trabzon valisi (diğer) Galip, sabık Kastamonu valilerinden İbrahim ve Ali Rıza Beylerle Ankara valisi Mu- | hiddin Paşanın hizmette kullanılma- I maları isteniliyordu.

Bu millî galeyan karşısında yeni kabinenin sür’atle davranarak, hiç olmazsa birkaç satırlık bir telgrafla fikirlere sükûnet vermesi lâzım ge­ lirken, bundan da eser görülmüyor­ du.

Kabine heyeti, teşekkülün ertesi günü cuma selâmlığına gitmişler, merasimin hitammdan sonra, (Çit köşkünde) Padişah Vahdeddinin hu­ zuruna kabul edümişlerdi. Vahded- din, toplu bir halde (arzı tazimata) gelen heyeti ayakta kabul etmiş, hiç bir sarih mâna ifade etmiyen birkaç söz söylemekle iktifa eylemişti.

[Arkası var] { ' ) Bu devrede ait malûmat, (Sonpos- U ) gazetesinde intişar eden (Osmanh saltanatı göçerken....,) başlıklı eserimizde bütün inceliklerile izah edilmiştir. —Z.Ş.

Ş IK SİNEMA

Bütün dünya rekorunu kıran

KARYOKA

filmini gösteriyor... Her yer 20 kuruş - J

1

Her görene

gg|

zevk veren

p m

b ir f ilm " *

H

J E

(5)

No. 6.

Ziya ŞAKIR

Yeni H eyeti Vükelâ İlk İş Olarak Sıvasa

Bir

7

elgra f Çekm eğe K arar Vermişti

Esasen, söyliyecek bir halde de değildi. Çünkü bir haftadanberi, çektiği korku ve heyecan ile Damat Ferit Paşanm sadaret mevkiinde ipkası hakkında saray erkânından bazılarının ve bilhassa kadınların ıs­ rar ve tazyiklerile mücadele etmek, - zaten pek zayıf olan - Vahdeddini, bitkin bir hale getirmişti.

Vükelâ heyeti huzurdan çıkar çıkmaz - cuma olmasına rağmen - doğruca Babıâliye gelmişler; ilk iç­

timai aktetmişlerdi. Bu içtima, ga­ yet enteresandı. Hiç kimse, söze ne­ reden başlanılacağını bilmiyor, her­ kesin çehresinde bir tereddüt eseri hissediliyordu.

Bu meclis, tıpkı - 1324 senesi tem­ muzunun 9/10 ncu gecesi, meşrutiye ti ilân etmek için - Abdülhamidin em rile Yıldız Sarayında toplanan (Sa­ it Paşanm riyasetindeki) vükelâ he­ yetine benziyordu. Ortada, kosko­ ca mülî bir hâdise olduğu halde, bü-

(ârifane bir tecahül) görünüyor; bu tün kabine erkânının hallerinde milli dava hakkmda söz açmayı, her kes biribirine terkediyordu.

ilk defa olarak, (Heyeti Temsili- ye) namına Mustafa Kemal Paşanın şahsan (Sadrazam, Ali Rıza Paşa)- ya çektiği telgraf bahse mevzu teş­ kil etmişti. Fakat bu telgrafm daha birinci maddesinin ilk satırındaki (Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tesbit edilen teşkilât ve makasıdı millet) kelimeleri, bu he­ yette bulunan zevatı kirama, bir

(hiyeroglif) gibi gelmişti.

Halbuki, (Erzurum ve Sivas Kon­ greleri) , Afrikanm o r t a s ı n d a ­ ki (Tombokto) kralmın saraymda bile duyulmuş; hele bu kongrelerde if ayin ve tesbit edüen teşküât ve '"akasrdr millet), en hücra köşeler- •’“lû en basit ve en cahil millet efra­ ttım dimağında bile yer bulmuştu. Bahusus bu heyetin içinde, îstan- bııldaki (Kuvayi Milliye teşkilâtı) - nm ilk günlerindenberi ahvale vâkıf ve hattâ alâkadar zevat ta bulunu­ yordu. Ezcümle, Harbiye Nezaretini deruhde eden Mersinli Cemal Paşa, bu vükelâ heyeti içinde, (Kuvayi Milliyenin murahhası) sıfatmı haiz bulunuyordu.

Babıâlinin köhne an’ane ve res­ miyetine sadık kalmak istedikleri aşikâr olan bu heyeti celile, uzun uzadıya müzakerattan sonra; niha­ yet Anadoluya şöylece bir telgraf yazılmasına karar vermişlerdi:

— Aynen — Gayet müstaceldir

4/10/335 Sıvasta Müdafaai Hukua Cemiyeti Heyeti Mümessilesine

C: 2 ve 3 Teşrinievvel 335 Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tesbit edildiği, telgrafna- melerinde beyan buyrulan teşkilât ve makasıdın neden ibaret olduğu Heyeti Vükelâca gayrimalûm oldu­ ğundan, icabı keyfiyet tetkik edil­ mek üzere, evvelemirde mezkûr kongreler mukarreratmm âcüen iş’- an mütemennadır, efendim.

Sadrazam Ali Rıza Bu telgrafnamenin başında gayet müstaceldir) ve sonunda da (âci- len) klişelerinin bulunmasma rağ­ men, ihtiva ettiği maksat ve ifade ? de, âtıl bir ruh ve okuyanlara der­ hal şüphe verebilecek tatsız bir res­ miyet mevcut idi... (icabı keyfiyet),

(tetkik edilmek), (evvelemirde).. Bütün bunlar, her işi sürüncemede bırakan köhne Babıâliye mahsus küflenmiş tabirlerdi. Halbuki, vazi­ yetin böyle an’aneperestliklere ta­ hammülü yoktu. Izmirden taşan ateş, Anadolunun bütün garbını ya­ kıp kavuruyor; bir taraftan o naze­ nin Türk yurtlan düşman ayaklan altmda çiğnenir, ve hergün yüzlerce masum Türk evlâdı kanlı bıçaklar­ dan geçirilirken; Adana, Maraş, An- tep ve şark vilâyetleri de, daha kor­ kunç akıbetlere sürükleniyordu. Is- tanbulun idari ve siyasî hayatı ise, gündengüne vahamet kespediyor- du.

Sadrazam Ali Rıza Paşanm bu telgrafı, Srvasta büyük bir hayret ve hoşnutsuzluk husule getirdi. Adeta, bu kabinenin de hüsnü niye­ tinden, şüphe edildi. Maamafih Mus­ tafa Kemal Paşa, sükûnet ve «itida­ lini muhafaza etti. Ali Rıza Paşanm

istediklerini göndermeğe karar ver­ di.

Fakat, icap eden tedbirleri almak­ ta da gecikmedi. Bir gün evvel; [hü­ kümet ile millet arasında mutaba- kati enzar ve âmal husulü, tamimen tebliğ edüinciye kadar; kemafissa- bık, muhaberatı resmiyenin münka- ti bir halde bulundurulması lüzu­ mu] tamim edilmişti. Şimdi, Sadra­ zam Ali Rıza Paşadan bu garip tel- eT-o*", o-firn^aî üzerine, bütün tel­ graf başmüdürlerine, telgrafla şu emir verildi:

— Aynen —

[Heyetimiz, yeni kabine ile telif ve tevhidi âmal etmek üzere muha­ berededir. Bu husus takarrür ve ta­ hakkuk edinciye kadar iş’arı âhire- değin, kemafissabık İstanbul ile o- lan muhaberatı resmiye, kat’iyyen münkati bulundurulacaktır. icap edenlerin, ehemmiyetle nazarı dik­ katlerinin celbi tavsiye olunur.]

Ahmet izzet Paşa

Fakat, ayni günün akşamı (4/10 35), (Sadaret) Telgrafhanesinden uzunca bir telgraf geldi. Yazılışına nazaran bu telgrafm, Sadrazam Ali Mustafa Kemal Paşanın ilk telgrafı­ na cevap teşKU ettiği jU ıiu ^ ^ u O . Fakat garip nokta şurasıdır ki; bu telgrafta, ne gönderenin imzası ve ne de, gönderilen şahıs veya maka­ mın adresi bulunmuyordu. Bik ga­ rabet, şüphesiz ki calibi dikkatti. Demek ki sadrazam paşa (Heyeti Temsiliyeyi tanımak ve onunla im­ zası altmda resmî muhabere ve mü- davelei efkârda bulunmak) istemi­ yordu.

Bu uzunca telgrafın mündericatı- na gelince; bu da ayrıca hayreti cel- bedecek bir şekil gösteriyordu. Sad­ razam Ali Rıza Paşa, Mustafa Ke­ mâl Paşanm teklif ettiği üç madde­ yi tabiî buluyor; (bu esasatm temi­ nine) gayret ve Meclisi Meb’usanın toplanmasmda sür’at gösterileceği­ ni vadediyordu. Ancak, telgrafın sonlarına doğru, lisan birdenbire değişiyor:

[Hükümetin rehberi harekâtı, ah­ kâmı kanuniyedir.

Vazifesi, hüâfı ahvali, men ve iza­ leden ibarettir.

Ahvali gayritabüye ve

gayrikanu-niyenin devamı; Devleti üsuıamye- nin merkezile Anadoluyu yekdiğe- rinden tefrika müncer olarak, bir­ çok avakıbı vahimeyi tevlit ile (el’i- yazübillahi taalâ), paytahtm baka­ sım tehlikeye üka ve akşamı mema- likin işgal altına alınmasını intaç; ve binaenaleyh, vahdeti mülkiyeyi ihlâl eder.]

Diye bir nasihat verildikten sonra (hükümeti hazıra) [1] namına bir­ takım teklifler yapılıyor ;

[Tarafınızdan vazıyet olunan de- vairi resmiyenin tahliyesi..

Muamelâtı hükümete iras olunan sektenin ref’i...

Ve edna halelden bile masuniyeti vacip olan nüfuzu hükümete riayet olunması...

Ecanip ile münasebatı siyasiyeye girişilmemesi...

Ve., meb’usan intihabatında, aha­ linin hürriyetine kat’iyyen tecavüz olunmaması hususlarının taahhüt edilmesi talep edilir.]

Deniliyordu.

Kimden kime yazıldığı sarih olmı- yan bu telgraf karşısında (Heyeti Temsiliye), durup düşünmek; ve şu hükümleri vermek mecburiyetini hissetmişti:

1 — Yeni kabine; millî varlığa kâ­ fi derecede kıymet ve ehemmiyet veremiyor; millet namına hareket eden (Heyeti Temsiliye) yi tanımak ve onunla resmî sıfat ve hüviyet al­ tında muhabere ve müşaverede bu­ lunmak istemiyor.

2 —. (Talep edilir) kaydile yapı­ lan tekliflere nazaran: (millî varlı­ ğın kudreti, ve bu kudretin hedefi ve hareketi, hiçe indirilmek) düşü­ nülüyor.

3 •— Sıvasta, - mekteplerin tatili münasebetüe boş olan idadî mekte­ bini misaferet suretile işgal eden - Heyeti Temsiliyeyi, oradan çıkar­ makla; milleti temsil eden bu kuv­ vetin nüfuz ve haysiyeti, halk naza­ rında kırılmak isteniliyor.

Görünüşe nazaran, bu esaslaı üzerinde bir hükmün verilmesi, za­ rurî idi. Hattâ bu vaziyet, Heyeti Temsiliye için bir izzetinefis mesele­ si bile teşkil edebilirdi. Fakat; milli menfaati her türlü hissiyattan üs­ tün tutan Mustafa Kemal Paşa böyle mühim bir zamanda bu nok- -talar üzerinde durmağı Iüzumsuı addetmiş; (Makamı Sadareti Uzma- ya) hitabile, Babıâliye açık bir tel­ grafla pek mufassal bir cevap ver­ mişti. Bu cevabın ana hatları, şt hulâsalardan ibaretti:

[Tekliflerimizin, tamamen tasvij ve kabul edilmiş olduğu, anlaşıldı.

Ahvali gayritabiiye ve gayrikanu- niyenin amil ve müsebbibi, Ferit Pa­ şa Kabinesi idi. Ferit Paşa Kabines tarafından ika edilmiş olan gayri­ meşru ef’al ve harekâtm ref’i içir tarafınızdan kat’î tedbirler ittihas olunduğu takdirde, gayritabiî olar haller, kendiliğinden zaü olacaktır.

1 — Memleketin, sükûn ve asayiş içinde bulunduğunu; ve amali milli­ yenin tamamüe haklı ve meşru ol­ duğunu, resmî bir beyanname ile ilân ederek milletin vahdeti umumi- yesine hükümetin de iltihak ettiğin: izhar ediniz.

[• ] Yani yeni kabine.

____________ Î Arkası varl a — a a e a e a H 3 H a B i L i ... m.ii — » — ■ - — — ■■ ■ ■ u

Y O S M A

Yeni yılm en kuvvetli edebî eser!

ETEM İZZET BENİCE

Kitap halinde çıktı, bütün ki­ tapçılardan arayınız

V _____________________

(6)

2'" f

Ziya ŞAKIR

M illî R eis H eyeti Temsiliye Namına Sadrazam a

Çektiği Telgrafta Milletin İsteklerini Bildirdi

2 — Devrilen hükümetin ihanet­ le aran e harekâtına alet olmuş bulu­ nan birtakım rüesayı memurin var­ dır. Onları, ait oldukları mahkeme­ lere veriniz. Millî hareketlere mâni olmak istiyen bazı sabık valilerin, devlet hizmetlerinde kullamlmama- ları için iâzımgelen muameleyi yapı­ nız. Millî hareketlere hadim olduk­ ları için azlolunanları, memuriyetle­ rine iade ediniz.

3 — Rütbelerinin iadeleri, meclisi meb’usanm tasdikine iktiran etmi- yen ve yegâne istihdam sebepleri, birtakım siyasî mülâhazalardan iba­ ret olan mütekaitleri, derhal eski vaziyetlerine irca ediniz. Mühim as­ kerî makamları, ehil ellere tevdi edi­ niz,

4 — Sabık nazırlardan Ali Kemal /e Âdil Beylerle Süleyman Şefik Paşanın, Meclisi Meb’usanm küşa- dında (Divanı Âli) ye tevdi edilmek üzere hiçbir tarafa firarlarına mey­ dan verilmemesini; Posta ve Tel­ graf Müdürü Umumisi Refik Halit Beyin derhal tevkifile mahkemei ai- desine tevdiini, - kanunun masuni- yeyeti ve hukuku milliyenin kudsi- yeti namına - talep ederiz.

5 — Millî hareketlere iştirak et­ miş veya, millî hareketleri terviç ey­ lemiş olanlar aleyhinde başlanılmış olan takibat ve tazyikata nihayet veriniz.

6 — Matbuatı, ecnebi sansürün­ den kurtarınız.'

[Teklif edilen şu maddelere, mil­ leti tatmin edecek derecede sarih ve muvafık cevap verilinciye kadar; millî gayeyi temin içm ittihaz olu­ nan tedbir ve kararlara devam olu­ nacağı, kemali kat’iyetle arzoiu- nur.)

Mustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye namına, sadrazama - hu- lâsaten arzettiğimiz - şu telgrafı çekmekle beraber; yine telgraflarla, memleketi de vaziyetten haberdar etmişti. Hattâ ilk defa olmak üzere (İstanbul Şehremaneti) ile (İstan­ bul Matbuat Heyeti) ne de birer tel­ graf çekerek (millet) ile (hükü­ met) arasındaki şu muhabere ve münasebeti bildirmişti.

Mustafa Kemal Paşanın bu tel­ grafı, İstanbul matbuatının milli­ yetperver zümresi üzerinde büyük bir memnuniyet husule getirmişti. (Akşam - Yenigün - Tasviriefkâr) gazeteleri, artık açıktan açığa Ana­ dolu hareketlerile bunları idare eden zevat lehinde neşriyata giriş­ mişlerdi.

Ferit Paşa hükümetine mensup gazeteler, şimdiye kadar Anadoluda vaki olan harekâtı (İttihatçılık) ke- limesile hulâsa ediyorlar; efendileri­ nin hesabına, İstanbul efkârı umu- miyesini teşevvüş ve tereddüde sev- kediyorlardı. (Akşam) gazetesi, ilk defa olarak bir makale neşretmiş; Anadolu hareketleri ile ittihatçılık) arasında hiçbir münasebet bulun­ madığım; hattâ, ana vatan haricine firar eden İttihatçıların, Anadoluda hizmet teklifinde bulundukları hal­ de, bunların reddolunduklarını izah eylemişti.

İstanbul halkına hakikati bildi­ ren bu gazeteler, yalnız bir noktada acele ediyorlar; Anadolu ile Babıâli arasındaki muhaberenin görünüşü­ ne bakarak yeni kabinenin (Heyeti Temsiliye) ile anlaşiverdiğine hük- meyliyorlardı.

Halbuki, yeni kabinenin teşekkü­ lü üzerinden beş gün geçtiği halde, henüz Babıâli tereddüt içinde bulu­ nuyor;’ milleti temsil eden (Heyeti Temsiliye) ile açık ve dürüst bir şe­ kilde muhabere ve müşavere etmek­ ten çekiniyordu.

Sadrazam Ali Rıza Paşa, yukarı­ da arzettiğimiz telgrafa cevap ver­ memişti. Diğer nazırlar da sükûtla­ rını muhafaza etmektelerdi. Yalnız Harbîye Nazırı Cemal Paşa, Anado­ lu ile Babıâli arasında bir yakınlık tesisi vazifesini deruhde etmişti. Buna binaendir ki, teşrinievvelin altıncı günü, (Yenigün) gazetesi sa­ hibi (Yunus Nadi Bey) i Harbiye nezaretine davet ederek vaziyet hakkında bazı izahat vermişti. F a ­ kat bu izahat ta, pek sarih bir mana ve maksadı ihtiva etmemekte idi.

Cemal Paşa, Yunus Nadi Bey ile olan bu mülâkatında, (bilhassa hü­ kümet ile Heyeti Temsiliye arasında

henüz itilâf edilemediğinden bahs)-i ettikten sonra; Anadolunun hak-1 sizlik gösterdiğini ve ihtilâf çıkar­ makta ısrar eylediğini söylemiş; Yunus Nadi Beyin, Mustafa Kamâl Paşa ile şahsî muarefesine binaen ara bulmak için tavassut etmesini ima eylemişti.

Yunus Nadi Bey, Cemal Paşanın bu fikrini büyük bir memnuniyetle kabul etmiş; derhal Harbiye Neza­ reti telgrafhanesine giderek Musta­ fa Kemal Paşadan makine başında bir mülakat kabulünü rica eylemiş­ ti.

Muhabere şeklinde yapılan bu mülakatta, Yunus Nadi Bey; yeni kabinenin millî emel ve hareketleri hüsnü telâkki ettiğinden ve bunla­ rın amali milliyeye uygun bir şekil­ de intacına kabine tarafından da gayret gösterildiğinden bahseyle- mişti. Mustafa Kemal Paşa ise, ka­ binenin teşekkülü üzerinden beş gün geçtiği halde, gösterilen tered­ düt ve bataeti izah etmiş; son söz olarak ta:

[Hükümet, bu mütereddit vazi­ yette birkaç gün daha devam ederse millet nazarında henüz taayyün edemiyen emniyet ve itimadı büsbü­ tün selbe sebebiyet verecektir. Her taraftan aldığımız telgrafnameler de, hükümeti cedidenin şayanı em­ niyet olup olmadığına dair sualler sorulmaktadır.]

Demişti... Mustafa Kemal Paşa­ nın verdiği malûmat ve izahat ile bilhassa son cümlenin belâgati, Yu­ nus Nadi Beye hakakati anlatmağa kâfi gelmifeti.

Tlirkler aleyhine biitiin Ermenileri harekete getiren ve Kafkasyadaki as kerî teşkilâtın başına geçen (sabık OsmanlI mebuslarından) Karakin

Pastırmacıyan

Ermeni Patriği Zaven

muhafızlığının nezaret ve muhafa­ zası altında bulunan koskoca Saraç­ hane Ambarı tamtakır bir hale geti­ rilmişti. Geceleri, bu ambarın kapı­ sına yanaştırılan koskoca kamyon­ lar, milyonlarca lira kıymetinde bu­ lunan muhtelif eşyaları Rum, E r­ meni, Yahudi mağazalarına naklet- mislerdi. Ancak bu yağma hitam bulduktan sonradır ki; İstanbul mu­ hafızı ile merkez kumandanlığına mensup birkaç zabit, divanı harbe verilmişti.

Yine bu müddet zarfında, sadra­ zamın. Dahiliye ve Harbiye Neza­ retlerinin sarf ettikleri t a h s i s a- tı mesture paraları (üç milyon, dört yüz elli altı bin lira) yı tecavüz et­ mişti. (Harikzedegân) için toplanan paralar, Karakövdeki koskoca Sey- risefain binası, İttihatçılar zama­ nında teşekkül eden bazı şirketlerin (şüpheli addedildikleri cihetle, iş’arı âhire kadar bankalarda mahfuz) bulundurulan paraları, yok edili­ vermişti.

Beyaz Rusların Istanbula iltica ettikleri zaman, (Çar) m amcası (Grandük Nikola Nikolayeviç) e ait olan altın ve gümüş sofra takımları da Istanbula getilrimiş; levazımatı umumiyeye emaneten teslim edil- j mişti. Günün birinde bunların mah- ( fuz bulunduğu mahal açıldığı za­

man, bu kıymettar eşyanın da ye­ rinde yelle restiği görülüvermişti.

Haydi bunlar, büyük hırsızlıklar ve suiistimaller idi. Vicdanları ka­ rarmış olan kimseleri, hırs ve tama­ ha sevkederek hak ve namus yo­ lundan çıkarabilecek derecede mü­ him şeylerdi.

Yeni kabine ile Heyeti Temsiliyç arasında bu suretle bir uzlaşma esasları kurulmağa çalışılırken; Da­ mat Ferit Paşa ile taraftarları da boş durmuyorlar; bu teşebbüsleri akim bırakmağa çalışıyorlardı. Eğer bunlar, alelâde ve gayrimes’ul şah­ siyetler olsaydı, sözlerine ehemmi­ yet verilmezdi. Fakat bu propagan­ danın basma geçenlerden bazıları, daha düne kadar en mühim nezaret mevkilerini işgal eden kimselerdi. Bunlar, temas ettikleri mahal ve mahfellerde, lâf arasında söz söyle­ mekle kalmıyorlar; en ağır tabirler­ le vaziyeti tenkit ediyorlar; milleti esaretten kurtarmağa azmeden şah­ siyetler hakkında çirkin bühtanlar­ da bulunmaktan da çekinmiyorlar­ dı:

— Efendim!., ittihatçılar; çaldı­ lar, çırptılar. Milleti soydular. Kaç­ tılar. Şimdi sıra, Anadoludakilere geldi. Bunlar da, milletin hakkını müdafaa ve Kuvayi Milliyeye iane bahanesile halkı tazyik ediyorlar.

Sözlerini, iğrenç bir hakarat şek­ linde tekrar edip duruyorlardı. Hal­ buki; (4 Mart 1335) tarihinde baş- lıyarak (2 Teşrinievvel 1335) tari­ hine kadar devam eden Damat Fe­ rit Paşa Kabinesi zamanında, Istan- bulda vukua gelen suiistimal reza­ letleri, hiçbir devir ile kıyas kabul etmiyecek çirkinlikler göstermişti. Devlet dairelerindeki irtikâp ve irti­ şalardan, küçük mikyastaki hırsız­ lık ve yağmalardan maada; İstanbul

[Arkası vari ^(lânflnmmmııuımiiimaHiMiıiHiiflamtnmılMniMMUMlHiUttiHUlbııHımılmtnŞlııtıntttŞinııtmıanııılmıim T l 'A r a G ü n d e l i k S i y a s a l G a z e t e T E L E F O N { isleri . *«■« T E L G R A F : - TAN „ latanbu

ABONE

Türkiye içte Dışarı içir Ura K Lira K Bir aylık 1 50 3 4 — 8 -6 ., 1 50 14 — 1 yıllık 14 — 28

-İLAN

ilânlar için ilâncılık Şirketlerine tnü- j racaat edilmelidir

Küçük ilânlar doğrudan doğruya idaremize« alma bilir

Küçük ilânların S satırlığı bir defalık f 30 kuruştur. S satırdan fazlası için $a> tır başına 5 kuruş alınır Bir defadan ) fazla için yekûndan % 10 kuruş indirilir ‘

V

j

Çöcukluğumuzdanber

FAKİR B

MARÍE

(7)

No. 8

Ziya ŞAKIR

Saray, Halkı Ve Efkârı Umumiyeyi D urm ak­

sızın H eyeti Temsiliye Aleyhine Kışkırtıyordu

Sivas Kongresinin toplandığı Sivas rtsesi binası Fakat bunlarla beraber birtakım

hasisane irtikâp ve suiistimaller de vukua gelmekte; mlirtekiplerinin ne derecede küçük ruhlara malik oldu­ ğunu göstermekte idi. Meselâ:

Harbi Umumî devrinin meşhur Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşa, Istanbuldan firar ederken evinde bulunan bütün eşyasını, olduğu gibi terketmişti. İkamet ettiği bu ev, kendisinin değildi. Bir Ermeniden isticar edilmişti. Ev sahibi, birkaç ay sabretmiş ise de nihayet İstan­ bul muhafızlığına müracaat ederek evinin tahliyesini ve kendisine tes­ limini istemişti. Mesele, bir müddet te böyle oyalandıktan sonra, niha­ yet Süleyman Şefik Paşanın harbi­ ye nazırlığı zamanında, İsmail Hak­ kı Paşanın evde bulunan eşyalarının sandıklara doldurularak nezaret da­ iresine getirilmesi, ve orada (bilmü- zayede furuht edilmesi) takarrür etmiş; ve buna emir verilmişti... F a ­ kat bu mesele, (kavliyattan, filiva- ta) geçerken iş değişmişti. Sandık­ lara doldurularak Harbiye Nezareti­ ne getirilen bu eşyanın, usulen ilân edüerek alenî bir müzayede ile sa­ tılması icap ederken bu muamele büsbütün hususî bir şekle ifrağ edilmişti. İlk partide sandıklar açıl­ mış, içinden çıkan birtakım kıymet­ tar elbise ve muşambalar; yüzer; yüz ellişer kuruşa paylaşılıvermişti. Ve bu garip müzayedeye iştirak edenler ise, hemen kâmilen nezaret mevkii etrafında toplanan kimse­ lerden ibaretti... Bu suretle eşya, çarçabuk satılıvermişti. Hattâ; bu arada bizzat nazıra da, bir kat as­ ker elbisesile iki kat sivil elbise ve bir portatif sofra takımı tefrik edil­ mişti. (Nazır; meselenin. hah ve ka­ nun dairesinde cereyanını temin et­ mek] istemiş, [elbiselere ve yemek takımma bir fiyat takdir edilmesini emir] etmişti. Bunun üzerine, [yet­ miş, seksen lira değeri olan elbisele­ re ikişer lira fiyat] kesilmişti.

İş bu kadarla kalsa, bir şey değil­ di. İsmail Hakkı Paşanın, en kıy­ mettar marokenden mamul olan mükellef yazı odası takımı, İstanbul Muhafızlığına hediye edilmişti. Gû­ ya bunlarla, muhafızlık dairesinde bir intizar salonu vücuda getirile­ cekti. Sonra... en yüksek âyarlı gü­ müşten imal edilmiş olan tatlı ve yemek takımlarile, birçok kıymettar halı ve seccadeler, birdenbire orta­ dan (sır) oluvermişti.

İşte, Ali Rıza Paşa Kabinesi ile Anadoludaki Heyeti Temsiliye ara­ sında, bir uzlaşma husulüne mâni olmak., ve milletin istiklâlini kurtar mak için Anadoluda canla, başla ça­ lışanlara karşı İstanbul halkında gündengüne artan takdir ve mu­ habbeti felce uğratmak için bütün kudretlerini sarfedenler; işte bu mürtekip ve yağmacılardan ibaretti.

I *

İstanbul efkârı umumiyesini He­ yeti Temsiliye ve Kuvayi Milliye aleyhine çevirmeğe çalışan bu cere­ yanlar, kâmilen saraydan idare edi­ liyordu. Padişah Vahdeddin, oyna­ mağa başladığı iki yüzlü rolde mu­ vaffak olabümek için, büyük bir maharet gösteriyordu. Ve bu maha­ retin en büyük eseri de, bilhassa ye­ ni kabinenin teşekkülünde görülü­ yordu.

Yeni kabine erkânmm bir kısmı­ nı, hüsnüniyet ve hamiyetleri söz götürmiyen bazı zevat teşkil etmek­ le beraber, bunlarm arasında - tıpkı Damat Ferit Paşa gibi - milleti is­ tihfaf eden, (damat) lık sıfatım ha­ iz olmak dolayısüe (saltanat gayre­ ti) güden, ve şahsî menfaat icaba- tından olarak sarayın ve hüküme­ tin kudret ve nüfuzunu hâkim kıl­ mak istiyen (Damat Şerif Paşa) gibi şahsiyetler de bulunuyordu.

Damat Ferit Paşanın yerine, Da­ mat Şerif Paşanm kabineye sokul­ ması, saraym mahirane bir manev­ rasından ibaretti. O sırada, . hususî menfaatlerle şahsan kendisine mer­ but olanlardan maada hiç kimseye itimat edemiyen - padişah; Damat Şerif Paşayı bizzat kendi avukatı gibi kabineye ithal etmek ve Babıâ- liye yerleştirmek mecburiyetini his­ setmişti.

Maamafih, Vahdeddin’in göster­ diği maharet, sadece bundan ibaret ¡değildi. Bu dessas hükümdar, asıl

büyük oyununu başka bir sahada oynamağa karar vermişti. O tarih­ te Yıldız Sarayının küçük mabeyn dairesinde, bizzat Vahdeddin ile Da­ mat Ferit Paşa ve Hazinei Hassa Nazırı Refik Bey tarafından hazır­ lanan bu oyunun esasını; şöylece, hayrete şayan bir (iki yüzlülük si­ yaseti) teşkil etmekte idi.

Anadolunun şiddetli müdahalesi üzerine Ali Rıza Paşayı sadaret mevkiine getirmeğe mecbur olan Vahdeddin, artık milletin arzularına hizmete karar vermiş gibi görünü­ yor; yeni kabineyi tasdik eden (hat­ tı hümayun) unda, bilhassa şu söz­ leri söylüyor:

[Bir miiddettenberi efkârı ahalide hâsıl olup suitefehhüm sebebile te- zayüt etmekte bulunan âsarı tefrika , ve şikakın izalesile beynelahali bir ahengi vifak ve vahdetin temini ve dahili memalikte sükûn ve intiza­

mın takririle şeraiti kanuniye daire­ sinde intihabatm bir an evvel icra ve heyeti meb’usanın içtimaa davet

Damat Ferit Paşa kabinesinde - Ali Kemalden sonra - Dahiliye Nazırlığı

eden Adil

edilmesi, matlubu kafimizdir.] Diyordu.

Halbuki bütün bu sözler, o günün heyecanlarını geçirmek için teatin edilmiş birer saniadan ibaretti. Çün­ kü .yukarıya aynen naklettiğimiz şu satırların Babıâlide resmen okunup mülete ilân edildiği günün gecesi, Nişantaşmda, Damat Ferit Paşanm konağında vuku bulan bir mülâkat, padişahın hakikî çehresini göster­ meğe kâfi geliyordu.

O gece Damat Ferit Paşa (Sait Molla) yi konağma celbetmiş ve kendisine şu talimatı vermişti:

— Molla Beyefendi!., Zatı şahane, vaziyetten fevkalâde müteessirdir­ ler. Kuvayi Milliyeye karşı zâhiren olsun gösterdikleri bu mağlûbiyet kendilerine pek acı geldi. Tabiîdir ki bu hal böylece devam edemez. Ana­ doludaki heyecan geçinciye kadar sabretmek zarurîdir. Fakat bu müd­ det zarfında da, icap eden tedbirler­ de kusur edilmemelidir. Zatı şahane, vaziyeti hazırayı tahlil buyuruyor­ lar ve meclis azalarmm intihabına başlanmadan evvel, Kuvayi Milliye çetelerinin dağılmasmı pek e’zem addediyorlar. Fakat nasıl?.. Biliyor­ sunuz ki; bu asilere karşı, hükümet kuvvetleri iflâs etmiştir. Gerek sizin ve gerek bizim hususî teşebbüsleri­ miz de hiçbir faydalı netice verme­ miştir. Buna binaen zatı şahane yi­ ne İngiliz’lere müracaati lüzumlu görüyorlar.. Ingilizlere müracaat edelim; intihabata başlanılmadan evvel asilerin dağıtılması için Babıâ- liye şiddetli bir nota verdirelim; bu­ yuruyorlar. Bu notanın bir semere verip verraiyeceği; tabiî, şimdiden kestirilemez. Ancak şu var ki, hü­ kümet, bu nota üzerine Anadoluya karşı bazı teşebbüslere girişmeğe mecbur kalacak; Anadolunun da göstereceği mukabil hareketler üze­

rine bu mesele tngilizler için bir iz­ zetinefis meselesi olacaktır. O za­ man biz bir tarafa çekileceğiz. Ku­ vayi Milliye ile îngilizleri kendi mü- caddelerine terkedeceğiz... Siz, ya­ rından tezi yok, (Mister Fru) yu gö- rünüz. Gerek zatı şahanenin ve ge­ rek benim selâmımı tebliğ ediniz. Babıâliye böyle bir nota verilmesi için kendisini tahrik ve hattâ icap ederse, tazyik ediniz.

Demişti [1].

Sait Molla, aldığı talimatı tatbik­ te gecikmemişti. Ertesi gün, derhal Taksimde, Sıraserviler caddesinde, hiç kimsenin gözüne çarpmıyan ka­ ranlık cepheli bir evde ikamet eden, (Papaz Fru) ya gitmiş; Damat Fe­ rit Paşadan aldığı talimatı tekrar etmişti. Papaz Fru, Sait Mollayı sü­ kûnetle dinledikten sonra, aynen şu cevabı vermişti:

— Zatı şahane, hakikaten âkılâne bir siyaset takip ediyorlar. Bugünkü vaziyet içinde, Anadoludakilerin yüzüne gülmekten başka çare yok. Nitekim, biz de ayni siyaseti takip ediyoruz. Ve hattâ, bazı yerlerdeki askerlerimizi de geri çekmek istiyo­ ruz... Gelelim, bizim hükümetin Ba- bıâliye nota vermesi meselesine... Bugün böyle bir hareket mevzuu- bahs bile olamaz. Çünkü, Mustafa Kemal Paşa; hem Amerikalıların ve hem de Fransızların üzerinde bü­ yük bir sempati yaratmıştır... Ge­ çenlerde, Ermenistana gönderilecek erzak meselesinin tetkiki için Srvasa giden Amerikalı (General Harburt) bizzat Mustafa Kemal Paşa ile uzun uzadıya mülâkatta bulunmuş ve bu mülâkatın neticesinden pek mem­ nun olmuştur. General bu memnu­ niyetini, yalnız Beyaz Saraya değil, birçok Amerika gazetelerine de du­ yurmuştur... Sonra; (General Franşe Despere) tarafından Srvasa gönde­ rilen zabitler de, büyük bir memnu­ niyetle avdet etmişlerdir... Görüyor­ sunuz ki, Mustafa Kemal Paşa; en kuvvetli müttefiklerimizi cezbetmiş- tir. Şimdi İngiltere Hükümeti, bun­ lardan ayrılarak Kuvayi Milliye üzerine nasıl yürüyebilir?.. Her hal­ de biraz beklemek, hadisatın alacağı şekillere göre hareket etmek zaru­ rîdir... Eğer siz, Anadoluya karşı bir müdahale vukuunu istiyorsanız; teşkilâtınıza kuvvet veriniz. Bir an evvel Anadoluyu baştanbaşa bir is­ yan sahası haline getiriniz. O za­ man yalnız Ingilizlerin değil; bütün itilâf Devletlerinin müşterek bir müdahalesini temin edebilirsiniz.

Demişti.

[Arkam varl (1) Hürriyet ve İtilâf fırkası liderle­ rinden Sadık beyin müşaviri (Şaban efen­ di) nin hususi hatıra defteri...yine hürriyet ve itilâf fırkası erkânmdan (Hoca Vasfi) ile (Kuvayi tedibıye) namı altmda topla, nan ordunun erkânıharbiye reisi miralay Refik Beyin Romanyada zaptedilen hatı­ ralarından... (Sait Molla) nm ele geçen muhaberat dosyasından.

Çocukluğumuzdanber

F A K İ R Bi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nakillerde bir vericiden alınan kök hücreler alıcının kendi kök hücrelerinin yerine konuyor, ancak önce alıcının kendi kök hücrelerinin radyasyonla ya da ilaçla

Ancak farelerin ›fl›k fliddetini alg›la- ma yetilerini azalm›fl da olsa koru- duklar›n› gözleyen araflt›rmac›lar, melanopsin’in bu süreçte önemli bir rol oynamakla

Çün­ kü Türkçe, fakat pek acemi ve bo­ zuk bir Türkçe ile söylemmiş bir­ çok değersiz lâflarla dolu müntehi- Uat kitapları okudum ki adları be­

Merhum Albay Hasarı Rıza Bey’in kızı, merhum Yarbay Asım Bey’in eşi, merhume Ahsen Hanım’ın kardeşi, merhum General Necip Zobu, şehit Cevdet Rıza,

O halde bü yük vapurlardaki kumaşlı yerler lüks m u’ Birçok zaman yolcuların haklı isyanlarını mucip olan bu nokta da ehemmiyetle dikkate alınmalıdır.

Bu karşılamaya varsanız , hemen diyim ki size,b iz çok - tan bıraktık bıyık altından gül­ m eyi, 142 dişim izle birden gü­ lüyoruz.. Bu da ancak zekamızı

Vücudun iç sıcaklığı yüksek olduğu için, mantıken ısı kaybı ile ilgili me- kanizmaların çalışmaya başlaması veya ısı üretici mekanizmaların durdurulması

Çalışma arkadaşı olarak pek kolay değil, çok dikkatli olmak lazım.. Ken­ disi perfeksiyonist olduğu için etrafın­ dan da böyle şey