• Sonuç bulunamadı

Harry Stack Sullivan: Kişiler Arası İlişkiler Kuramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Harry Stack Sullivan: Kişiler Arası İlişkiler Kuramı"

Copied!
55
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Harry Stack Sullivan:

Kişiler Arası İlişkiler

Kuramı

(2)

Yaşam Öyküsü

•Harry Stack Sullivan, fakir İrlandalı Katolik bir çiftin hayatta kalan tek çocukları olarak 21 Şubat 1892’de New York’un güneyindeki Norwich’in küçük bir çiftçi kasabasında doğdu.

•Annesi Ella Stack Sullivan, daha önce iki çocuk doğurmuş fakat bir yaşına gelmeden her ikisi de ölmüştür. Harry’i annelik için son şansı olduğu bilincinde koruyup kollayarak yetiştirmiştir.

•Babası Timothy Sullivan, utangaç ve içe kapanık bir insandır.

Karısının ölümüne ve Harry’in önemli bir hekim oluşuna kadar onunla hiçbir zaman yakın ilişki geliştirememiştir.

•Harry üç yaşına gelmeden babası Timothy, eşinin ailesinin köyü yakınlarındaki bir çiftliğine taşındı. Annesi o zamanlar da

bilinmeyen bir nedenle bir yıldan fazla evden uzaklaşmıştır.

(3)

Annesinin evden ayrıldığı süre boyunca İrlanda aksanı kolay anlaşılmayan anneannesi tarafından bakılmıştır. Annesi eve tekrar geldikten sonra kendisine annelik yapacak iki kişi vardı. Anneannesi öldükten sonra bile iki anneye sahip olan Harry’nin bekar teyzesi de onun bakımına yardımcı olma görevini üstlenmiştir.

Okul öncesi dönem de arkadaşı olmayan Harry Stack Sullivan okula başladığı zaman Protestan toplumunda İrlandalı Katolik bir çocuk olarak kendisini yabancı hissetmeye devam etmiştir.

Sekiz buçuk yaşında tanıştığı Clarence Bellinger ile yaşıt olmamalarına rağmen sosyal ve entelektüel olarak çok fazla ortak noktaya sahipti. Clarence ile geliştirdiği ilişki Harry’nin hayatı ve geliştirmiş olduğu kişilik kuramını etkilemiştir.

Çocukluk yıllarında «aldırmazlık» ve «unutkanlığı»yla günlük işlerden kaçabiliyordu.

Çünkü annesi onu kayırıp kollarken onun yapması gerekenleri de yapıyordu.

Sınıf birincisi olarak liseden mezun olan Harry, psikiyatriye ilgi duyarken fizikçi olmak amacıyla Cornell Üniversitesi’ne gitmiştir. Akademik performansı felaket olan Harry okuldan bir yıl uzaklaştırılmıştır (arkadaşları onun adını kullanarak yasak olan kimyasallar sipariş etmiştir).

(4)

Okuldan uzaklaştırıldığı zaman iki yıl ortadan gizemli bir şekilde kaybolmuştur ( şizofrenik bir atak geçirdiği ve ruh sağlığı hastanesinde yattığı iddia edilmiştir.)

1911 yılında Chicago College of Medicineland Surgery’e kayıt olmuştur. Notları daha iyidir ve 1915 yılında mezun olmuştur. Fakat diplomasını 1917’de alabilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve savaştan sonra orduda doktor olarak görev yapmıştır.

1921’de St. Elizabeth Hastanesi’nde çalışmaya başladı. Burada çok sayıda şizofreni hastası ile çalışma fırsatı bulmuştur. Şizofreni hastalarının konuşmalarından anlam çıkarmaya çalışmıştır. Bunları yaparken aslında şizofreni hastalığının hastaların sosyal ve ilişkiler arası etkenlerden kaynaklanan kaygı ile ilişkili olduğu sonucuna varmıştır.

Sullivan çok az terapi yapmasına rağmen profesyonel olmayan hastane görevlilerinin insancıl ilgi ve saygı göstermeleriyle şizofreniyi tedavi etmeye çalıştığı bir sistem geliştirmiştir.

1930’lar da görevinden istifa ederek New York’ta özel bir klinik açtı. Buradaki

hastalarının çoğu nevrotik hastalardan oluşuyordu. Harry StackSullivan çalışmalarını bu tür sorunlar üzerinde yoğunlaştırmaya başladı.

(5)

• Burada biçimlenmeye başlayan görüşlerini 1939’da verdiği konferanslarla ortaya koymuş ve Modern Psikiyatrinin

Kavramları (Conceptions of Modern Psychiatry) isimli kitapta toplanarak yayınladı.

• Buradaki yaşamında Karen Horney, Erich Fromm gibi kuramcılar ve sosyal bilimciler, psikiyatristler ile

tanıştı. Clara Thompson tarafından 300 saatlik analizden

geçti. Sullivan’ın kişiler arası ilişkiler kuramı ne psikanalitik ne de neo-freudiyen bir bir kuramdır.

• William Alanson White Psikiyatri Derneği’nin kuruluşunda rol almakla birlikte derneğin ilk başkanı ve kurumun dergisinde de editörlük yapmıştır.

• 1949 yılının ocak ayında Amsterdam’daki Dünya Ruh Sağlığı Federasyonunun bir toplantısına katılmıştır ve buradan evine dönerken 14 Ocak günü beyin kanamasından ölmüştür.

(6)

KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER KURAMI

‘Kişilik asla kişinin içinde yaşadığı ve varlığını bulduğu karmaşık kişiler arası ilişkilerden soyutlanamaz.’ (Sullivan,1947)

Gelişimsel dönemlerini de içerir. • Sağlıklı insan gelişimi, kişinin diğer insanlarla yakınlık kurma yeteneğine dayandığını söyler. Fakat kaygı her yaşta kişiler arası ilişkileri engelleyici özelliğe sahiptir.

Sullivan’a göre gelişimin en önemli safhası

önergenlikdönemidir. Bu dönem de hem yakınlığı hem de şehveti aynı kişiye karşı hissetme yeteneğine sahip olduklarında sağlıklı gelişimi başardıklarını belirmiştir.

Karen Horney ve Erich Fromm gibi kişiliğin insanlar arası ilişkilerine odaklanmıştır. Fakat Horney nevrozlar üzerinde, Fromm ise toplumun patojenik rolü üzerinde yoğunlaşmıştır.

Sullivan kişiliğin gelişimi ve şizofreni (dinamiği ve tedavisi) üzerinde çalışmıştır.

‘Eğer insanların kronolojik olarak yetişkinlik dönemlerindeki kişiliklerine nasıl ulaştıklarını ayrıntılı bir şekilde incelersek yaşam ve yaşamdaki zorluklar konusunda epeyce bilgi edinmiş oluruz.’

(Sullivan, 1953)

(7)

Tek Tür Önermesi

(The One Genus Postulate)

‘Her bireyin başka bir şey olmaktan çok daha fazla insan olduğunu varsaymamız gerekir.’ (Sullivan, 1953)

Sullivan kişilerin kültürlerine, sosyal çevrelerine, akıl sağlıklarına ve diğer faktörlere bağlı ortaya çıkan bireysel farklılıklara rağmen aslında insanlar arasındaki benzerliklerin, farklılıklarından daha fazla olduğuna vurgu yapmıştır. Örneğin ileri düzeyde zeka geriliği olan bir kişi ile bir dahi arasındaki farklılıklar ve benzerlikler.

Bir başka noktada Sullivan ruhsal bozukluğu olan kişilerdeki görülen

belirtilerin, rusal açıdan sağlıklı olduğu düşünülen insanlarda da çok düşük ölçüde de olsa bulunduğudur. Örneğin genellikle sosyal olan kişinin kimi zaman yaşadığı mahcupluk - çekingen kişinin utangaçlığı – şizoid kişinin insanlardan uzaklığı – sessiz bir şizofrenin diğer insanlardan bütünüyle uzaklaşması.

Sullivan, Adlerden farklı olarak bireysel farklılıkları çok önemsemeyerek (kutuplardaki Eskimo-Brezilyalı bir çiftçi-New Yorklu bir muhasebeci) daha çok insanların ortak özelliklerine çevirmiştir. Tek tür önermesinin temelinde insancıl bir yaklaşımın varlığı gözlenebilir.

(8)

DİĞER İNSANLAR İÇİN GEREKSİNİM

DUYMA

• Çocuk uzun süren bir bağımlılık dönemi yaşarsa başkalarından etkilenmeye daha yatkın olacaktır. İnsanların kişilerarası ilişkiler gereksinimi vardır. İnsanlar kişilerarası ilişkilerden uzun süre uzak kalırlarsa kişilikleri bu durumdan olumsuz etkilenir. Kişilik ancak kişilerarası yansıma ve ilişkilerde var olur dememiz yanlış olmayacaktır.

(9)

GERİLİM AZALTMA

• Sullivian kişiliği bir enerji sistemi olarak ele almıştır. Enerji;

gerilimler (hareket potansiyeli) ya da doğrudan hareketler (enerji dönüşümleri) olarak iki şekilde var olmaktadır. Enerji

dönüşümleri, gerilimleri açık ya da örtük davranışlara dönüştürmekle birlikte ihtiyaçların doyurulması, kaygının azaltılması gibi durumlarda etkili bir role sahiptir. Gerilimse, bilinçli olarak fark edilebilecek ya da fark edilemeyecek bir hareket potansiyelidir. Sullivian, gerilimi ‘ihtiyaçlar’ ve ‘kaygı’

olmak üzere iki kategoride incelemektedir.

(10)

İHTİYAÇLAR

• İhtiyaçlar, kişinin öfori düzeyini düşüren gerilimlerdir. Epizodik bir özellik taşımaktadırlar. Cinsel istek, vücudun boşaltım

gereksinimi, yiyecek, içecek ve oksijenle ilgili eksiklikler gerilime yol açabilir. Bu gerilimler kişiyi ihtiyacı karşılamaya yönelik güdüler. Sullivian ihtiyaçları genel ve bölgesel olmak üzere ikiye ayırır.

(11)

KAYGI

• Sullivian, endişeli olmayı, suçluluğu, utancı, korkuyu kısacası acı verici duyguları kaygı bağlamında ele almıştır. Kaygı yoğun

yaşandığında ürkütücü duygulara dönüşmektedir. Çocuk tarafından ebeveynine gelen güvensizlik işareti ya da kaygı ebeveyni çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik harekete geçirir. Sullivian, kaygının azaltılması için çocuğun kaygısı

olmayan yetişkinlerle güvenli ilişkiler kurmaya ihtiyacı olduğunu aktarmaktadır.

(12)

ENERJİ DÖNÜŞÜMLERİ DİNAMİKLER VE

• Enerji dönüşümü, gerilimlerin bir ihtiyacı karşılayacak açık (gözlenebilir) ya da örtük (duygu, düşünce) davranışlara dönüşmesine denir.

• Gerilim: hareket potansiyeli

• Enerji dönüşümü: doğrudan hareket

• Enerji dönüşümleri, yaşam boyunca bir insanı tanımlayan tipik davranış modelleri olarak organize olurlar. Bu davranış

modellerine Sullivan ‘ dinamikler’ adını vermiştir. Sullivan’ın dinamik kavramı, ayırıcı özellik ya da alışkanlık örüntüsü ile aynı anlama gelebilecek bir kavramdır.

• Enerji dönüşümü kavramında vurgulanmak istenen nokta kişiliğin dinamik bir süreç olduğudur.

(13)

GERİLİM

Örtük Davranış Açık Davranış

Dinamikler (Tipik Davranış Tarzları)

İhtiyacın Doyurulması

Enerji Dönüşümleri

(14)

Sullivan psişik enerji kavramını reddetmiştir. Sullivan’a göre kişi ihtiyaçlarını karşılamak için gereken davranışları sergilerken fiziksel enerjisini kullanır. Yani Sullivan kişiliğin dinamik bir süreç olduğunu ve sürekli değişim içinde olduğunu vurgulamak için enerji dönüşümü kavramını kullanmıştır.

Sullivan’ın dinamikler adını verdiği bu dönüşümlerin doğuştan

getirildiğini ve tüm insanların aynı temel dinamiklere sahip olduğunu belirtmiştir.

Dinamikler hareket, konuşma, düş kurma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilirler veya tamamen bilinçdışında seyrederler. (şehvet, nefret, sevgi vs.)

Sullivan’a göre dinamikler öğrenme ve olgunlaşma yoluyla şekil değiştirebilirler. Dolayısıyla dinamiğin ifadesi olan davranışlar her

insanda farklı olabileceği gibi aynı kişide farklı zamanlarda farklı şekilde de ifade edilebilir. Örneğin nefret hafif veya aşırı bir düzeyde çeşitlilik gösterir. Ancak Sullivan bu davranışların altında aynı dinamiklerin bulunduğunu belirtir.

(15)

DİNAMİK TÜRLERİ

1. Bazı dinamikler kişiler arası ilişkilerimizle ilgilidirler ve öforiyi (coşku, aşırı mutluluk) bozan gerilimleri azaltma da etkili olurlar; şehvet, korku, gurur, nefret gibi. Duyumsamazlık ve uyuklama tepkisi gibi dinamikler gerilimin tehlikeli düzeylere çıkmasını engellemektedir.

(16)

• Ikinci grup dinamikler etkileşim girişiyle ilgili olan

dinamiklerdir. İlişkiyi tercih etmez etkileşime dayalı olarak gerilimi azaltmak ister (fiziksel anlamda temas). Ağız,

anüs, genital bölge gibi. Örn: eller hissetme ve manipülasyon gereksinimini ifade eder. Örn: Alkol, sigara kullanımı ile kişi gerilimi azaltmaya çalışabilir.

• Üçüncü gruptaki önemli dinamik ise kendilik sistemidir.

Kendilik sistemi gerilim ve kaygıdan arınmış olma gereksinimimizle ilgili işleve sahiptir. Sullivan’a göre

dinamiklerin çoğu temel ihtiyaçları karşılamaya çalışırken, kendilik sistemi kaygı sonucu ortaya çıkar ve amacı kaygıyı azaltmak ya da ondan kaçınmaktır.

(17)

YAŞANTI MODLARI

• Sullivan insanın yaşantısı, gerilimler ve gerilimleri azaltmak için gerçekleştirilen enerji dönüşümlerinden oluştuğunu öne sürer ve bunların 3 farklı şekilde ortaya çıktığını ifade eder;

1. Prototaksik Yaşantı 2. Parataksik Yaşantı 3. Sintaksik Yaşantı

(18)

Prototaksik Yaşantı

Yeni doğan bir bebeğin çevresini anlamayla ilgili kullandığı tek yoldur. Zihinde geçici olarak ortaya çıkan imge ve duygulardır.

Bebeğin ilk ve en ilkel deneyimleri bu düzeyde gerçekleşir.

Diğerlerine aktarılamadığı için tanımlanması zordur. Prototaksik yaşantıyı anlamanın bir yolu, yeni doğmuş bir bebeğin ilk öznel deneyimlerini hayal etmektir. Sullivan yeni doğmuş bir bebeğin açlık ile ağlama veya emme davranışı sergilemesi arasında bir ilişki kuramadığını prototaksik yaşantı ile açıklar. Ayırt

edilememiş yaşantılar bilinçli hatırlamanın ötesindedir.

Yetişkin bireylerde prototaksik deneyimler anlık izlenim, yansımalar, duygular, hisler şeklini alır. Bu ilkel imgeler belli belirsizdir ya da tamamen bilinçdışıdır. Bu imgeleri diğerlerine anlatmak güç olsa da, kelimelerle anlatamayacakları tuhaf bir hisse kapıldıklarını ifade ederler.

(19)

Örn: yeni doğmuş bir bebeğin nesneleri ağzına götürmesi, yoldan geçen bir arabayı dikkatle izlemesi annesinin söylediği bir ninniye boş gözlerle bakması prototaksik bir yaşantıdır (çünkü o an bir merak ile dünyayı tanımaya çalışmaktadır.). Yetişkinlerde bireyin gözlerinin ufka dalıp gitmesi, bir müziği dinlerken transa geçmiş gibi davranması, yemek yedikten sonra bir rahatlama yaşaması, sebepsiz mutluluk hissetmesi, bazen içinin tuhaf olduğunu

söylemesi vs. gibi.

(20)

Parataksik Yaşantı

• Aralarında mantıksal bir ilişki bulunmayan iki olayın tesadüfen aynı anda gerçekleşmesi ile kişinin bu iki olay arasında bir

neden-sonuç ilişkisi kurması ile oluşur. Prototaksik yaşantıya göre daha nettir ancak yüklenen anlamlar kişilere özgüdür.

• Bebek büyüdükçe parataksik yaşantılarda hayatına girmeye başlar. Bu yaşantıların en önemli özelliği ise öznel ‘otistik’

sembollerin (kişiye özel) kullanılmasıdır.

• Parataksik yaşantılar mantık dışı ve nedensellikle ilgili kavrama yeteneğinden yoksundur. Örn: merdiven altı, kara kedi vs.

• Parataksik yaşantı modu yetişkinlikte de varlığını sürdürür.

(21)

Sintaksik Yaşantı

12-18 aylarda ortaya çıkmaya başlar.

Sintaksikyaşantı düşüncenin en gelişmiş biçimidir. Sosyal semboller (dil vs.) aracılığıyla diğerlerine aktarılabilir. Neden-sonuç ilişkisi içerir. Ortaklaşa kabul edilmiş ve simgesel olarak ifade edilen deneyimler sintaksikbir düzeyde gerçekleşir.

Diğerleriyle iletişim kurmak için kullanılan en genel semboller, dilin kelime ve jestlerini içeren bölümüdür.

Sullivan sintaksikkavramının ilk örneğini, bir sesin veya jestin ebeveynler ve çocuk için aynı anlama sahip olmaya başlamasıyla ortaya çıktığını varsayar.

Sintaksikkavrama düzeyi çocuğun dil gelişim süreci ile pozitif ilişkilidir ve daha sık görülür ancak diğer yaşantı modlarının yerine geçmez. Çünkü yetişkin deneyimleri her üç düzeyde de gerçekleşir.

(22)

Kişiliğin Yapısı

• Kişileştirmeler Sullivan’a göre biz yaşantılarımızı kendimiz ve diğerleriyle ilgili zihinsel kavramlar (imgeler) oluşturarak

örgütleriz. Bu zihinsel imgelere kişiselleştirmeler adını vermiştir.

Kişileştirmeler çoğu kez gerçekle bağdaşmayan öğrenilmiş duygu ve inançlardan oluşur. Sullivian bebeklikte gelişen üç temel

kişileştirme tanımlamıştır: Kötü anne, iyi anne ve ben.

(23)

Kötü Anne, İyi Anne

• Kötü anne kişileştirilmesi bebeği kötü meme ucu deneyiminden kaynaklanır: Yani açlık ihtiyaçlarını tatmin etmeyen meme ucu.

Meme ucunun anneye, baba, bir bakıcı ya da başka biri tarafından tutulan bir şişeye ait olması önemli değildir. Bu yüzden kötü anne kişileştirilmesi annenin gerçekle tutarlı bir imgesi değil, sadece bebeğin düzgün beslenmemesinin belirsiz ifadesidir. Bebek ona bakıcılık yapan kişinin şefkatli ve işbirlikçi davranışlarına dayanarak ’iyi anne kişiselleştirilmesini de edinir.

Bu iki kişileştirme, zamanla aynı kişi üzerinde toplanan zıt niteliklerden oluşmuş karmaşık bir kişileştirmeyi oluşturmak için birleşir.

(24)

Kişileştirmesi Ben

• İyi ben kişileştirmesi geçmişte ödüllendirilmiş olan ve bizim iyi hissetmemize yardımcı olan yönlerimizden oluşmaktadır. Bunlar güvenlik duygusuyla ilişkilendirdiğimiz ve kaygı duygusu

yaşamadığımız yönlerimizdir.

• Kötü ben kişileştirilmesi ise bebeğin annesi tarafından aldığı ceza ve onaylamama deneyimlerinden şekillenir. Bunlar, düşünmek istemediğimiz geçmişte onaylanmamış ya da cezalandırılmış deneyimlerimizi içerir.

• İyi-ben ve kötü- ben kişileştrilmeleri büyük oranda bilinç düzeyinde yer alır.

(25)

• Çocuklukta yaşanan yoğun kaygılar, ben değil kişileştirmelerinin gelişmesine neden olur. Ben değil kişileştirilmesi kişiliğin

belirsiz, korku, endişe yaratan yönüdür. Ben değil

kişileştirmelerinin içerdiği metaryel o kadar tehtid edici özellik taşır ki bunlar kötü ben kişileştirmelerinin dahi başa

çıkamayacağı özelliktedirler. Bu yüzden de ben

kişileştirmelerinden çözülerek ayrılırlar ve bilinç dışı bir nitelik kazanırlar. Buradaki çözülme Freud’ un bastırma kavramına benzetilebilir.

(26)

Hayali Kişileştirmeler

• Tüm kişiler arası ilişkiler gerçek insanlarla değildir bazıları

hayali kişileştirmelerdir. Birçok çocuk öz-saygısını korumak için gerçek olmayan özellikler veya hayali arkadaşlar yaratarak onlara ilişin kişileştirmeler geliştirebilmektedir. Sullivan bu hayali

arkadaşların çocuğun gelişiminde gerçek oyun arkadaşları gibi önemli olduğunu belirtmiştir. Hayali kişileştirmeler yalnızca çocuklarla sınırlı değildir; çoğu yetişkin, diğer insanlarda hayali özellikler görür. İnsanlar geçmiş ilişkilerinden kalan birtakım özellikleri diğerlerine yansıttıklarında, bu kişiler arası iletişimi engeller ve çatışmalara yol açabilir.

(27)

Kendilik Sistemi

• 6 ay dolaylarında çocuk yavaş yavaş kendini farklı ve ayrı bir varlıkolarak görmeye başlar ve uygun kişileştirmeler geliştirerek bu bilgiyi örgütler. Sullivian kişiliğin kendilik sistemi ve bunun dışında kalan her şey olmak üzere iki bölümden oluştuğunu söyemiştir. Sullivian’ın kendilik sistemi ile kastettiği şey, daha çok kendini koruma sistemidir. Bu sistem , bir kimsenin

kendisini duygusal sıkıntıdan kurtarmak ve duygusal rahatlığa ulaşmak için kullandığı kendine özgü kişiler arası araçların birleşimidir.

(28)

• Psikolojik gelişimin temel hedefi hayvansı köklerimizi aşmamızı ve diğer insanlarla sosyal bir örgütlenme içinde yaşayabilmemizi sağlamaktır. Anne tarafından onayalanmayan davranışlar

bebekte kaygıya neden olur ve bu durum kendilik sistemini oluşturacak olan iyi-ben kötüben kişileştirmelerinin oluşmasına yol açar. iyi-anne ve kötü -anne kişileştirmelerinde de olduğu gibi iyi-ben ve kötü-ben de tek bir yapıda birleşir. Ancak

kaygıyla ilgili ilk yaşantılar ne kadar yoğunsa kendilik sistemi de o denli katı ve kapsamlı olacaktır.

(29)

• Sulluvian kendilik sistemini kişilikteki uygun değişimlere engel olan temel engel olarak tanımlasa da kişiliğin değişime açık olduğuna inanmaktadır. Benlik sistemi geliştikçe insanlar kendilerine ilişkin tutarlı bir imge oluşturmaya başlar. Daha sonra, kendi öz saygılarına tehtid olarak algıladıkları herhangi bir kişilerarası deneyim onların güvenlik duygusunu sarsar bu algıları nedeniyle oluşan kaygı duygusunu azaltmak amacıyla

‘Güvenlik İşlemleri’ yoluyla kendilerini savunmaya çalışırlar.

Güvenlik işlemleri çoğunlukla farkında olmadan gerçekleştirilen kişinin kaygıdan kurtulup duygusal olarak rahatlaması için

giriştiği kişiler arası ilişkiler veya tutumlardır. İki tane önemli güvenlik işlemi vardır:

(30)

ÇÖZÜLME

• Kişinin bilincine girmesini reddettiği dürtü, arzu, ihtiyaçlar.

• Ödül/ ceza verilmeyen çocukluk deneyimleri bilinçten uzaklaşmaya (çözülme) başlar ve bu yüzden kendilik sisteminin parçası haline gelemezler.

• Kişinin davranışlarına yabancı olan yetişkinlik deneyimleri.

• Çözülmüş imgeler rüyalarda, gündüz düşlerinde,

farkındalık dışında niyetsiz gerçekleştirilen faaliyetlerde görülürler.

(31)

SEÇİCİ DİKKATSİZLİK

• Kendilik sisteminin amacı kaygıyı azaltmaktır, bu amaca seçici dikkatsizlik gibi güvenlik işlemleriyle ulaşılır.

• Odaksal farkındalığın kontrolü olarak tanımlanır.

• Görmek istemediğimiz şeyi göz ardı etmek veya görmeyi reddetmektir. Köken ve derece olarak çözülmeden farklıdır.

• Kişinin hatalarından ders çıkarmasını engellediği için sakıncalıdır.

• Kendilik sistemi değişime çok dirençlidir bu sebeple kişilik değişimlerini engelleyebilir ve yapıcı gelişmeyi önleyebilir.

(32)

• Kendilik sisteminin güvenlik işlemleri bizim diğer insanlardan gerçekte olduğumuzdan daha farklı olduğumuz izlenimi

geliştirmemize sebep olur.

• Buna eşsiz bireysellik yanılsaması adı verilir.

• Bu durum Adler’in üstünlük kompleksine benzer, görkemlilik kuruntuları içerebilir, ben kişileştirmelerine bile sebep olabilir.

(33)

KİŞİLİĞİN GELİŞİMİ

Gelişim psikolojisinin insan davranışının anlaşılmasında anahtar görevi olduğunu düşünür.

İnsanın kişiliği çocuklukta ve ergenlikte önemli değişikliğe uğrar.

Bireyin kişiliğinin gelişiminde önemli olan 7 gelişimsel evre öne süre sürmüştür.

Bu evreler: bebeklik, ilk çocukluk, ikinci çocukluk, önergenlik, erken ergenlik, geç ergenlik, yetişkinliktir.

Kişinin bebeklikten yetişkinliğe kadar olan gelişimi için diğer insanlar gereklidir.

Kişilikteki değişimler daha çok bir aşamadan diğerine

geçerken gerçekleşir. Yani geçiş evreleri gelişim evrelerinden daha önemlidir.

(34)

Bebeklik

• Doğumla başlar 18-24 aya kadar sürer.

• Anne şefkati ve kaygısı bu dönemde önemlidir.

• Oral giriş dönemin önemli özelliğidir fakat erotojenik bir vurgu yoktur.

• Bu dönemde iyi meme kötü meme ayrımı yapılır. “İyi ve doyurucu meme” duyarlı ve sevecen anne tarafından bebek

açken sağlanır. “İyi fakat doyurucu olmayan meme” yine duyarlı ve sevecen anne tarafından ancak çocuk aç değilken sağlanan memedir. “Kötü meme” ise kaygılı annenin memesidir, bu o kadar hoş olmayan özellikler taşır ki bebek aç olmasına rağmen memeyi reddeder.

(35)

Bebeğin kaygıyla baş etmede kullandığı en tipik yöntem memeyi reddetmektir.

Bebek hem açlığını hem de kaygısını ağlama tepkisi ile ifade eder.

Ağlamalar amacına göre çeşitlilik gösterir

Ağlama istenen rahatlamayı sağlar. Bebek neden sonuç ilişkisi ile ilgili bir iç görü kazanır.

Anne bebeğin ihtiyaçlarını karşıladığında “iyi anne”, kaygıyı harekete geçirdiğinde ise “kötü anne” kişileştirmelerine yol açar.

Kendililik sistemi orta bebeklik döneminde gelişmeye başlar.

Orta bebeklik döneminde bebek çevredeki sesleri taklit ederek dil yoluyla nasıl iletişim kurulacağını öğrenir.

Bebeğin dili bu dönemde parataksik düzeydedir. Bebeğin içinde olduğu bu dönem insanlara çok az anlam ifade eden veya anlam ifade etmeyen otistik dil olarak tanımlanır.

(36)

İlk Çocukluk

Sintaksik dilin ortaya çıkmasıyla başlar ve oyun arkadaşlarına duyulan ihtiyacın ortaya çıkmasına kadar sürer.

Batı toplumlarında 1,5-2 yaşından 5-6 yaşına kadar olan dönemi kapsar.

Anne çocuğun yaşamındaki en önemli kişidir. Ancak iki farklı anne

kişileştirmesi teke dönüştürülmüştür. Böylelikle çocuğun anne algısı 'gerçek' anneye daha da yaklaşmıştır. İyi anne ve kötü anne

kişileştirmeleri parataksik düzeyde varlığını sürdürmeye devam ederler.

Daha önce anne kavramı içerisine yerleştirdiği farklı kişilerin farklı rollerinin olduğunu görerek aralarında ayrım yapmaya başlar.

Baba otorite figürü olarak ortaya çıkar, bu da çocuğun baba kişileştirmesinin şekillenmesine yol açar.

Cinsiyet kavramı gelişmeye başlar, çocuk aynı cins ebeveyni gibi olmak ister.

Bu özdeşim ödipal karmaşadan kaynaklanmaz.

Erkek çocuk erkek, kadın çocuk kadın rolüyle özdeşleşir. Bu durum

"Dramatizasyon" olarak adlandırılır.

(37)

Kendilik sisteminin gelişmesiyle iyi-ben ve kötü-ben kişileştirmeleri de ben kişileştirmesi olarak tek bir kişileştirmeye dönüşür.

Anne ve babanın uyguladığı cezalandırmalar kendilik sisteminin kötü ben yönünün gelişmesine neden olur.

Anne ve baba gereken yakınlık ve ödüllerle "iyi ben"

kişileştirmelerinin gelişmesine yardımcı olduğu sürece kendilik sistemi bir zarar görmeyecektir.

Eğer çocuğun yakınlık gereksinimleri sürekli olarak geri çevrilir ise

"kötü ben" benlik sistemini ele geçirir.

Yalnızlık bu dönem için potansiyel bir sorundur.

Sintaksikiletişimi parataksiksembolleştirme yerinekoyabilmesini e ngeller.

Hayali arkadaş çocuğa daha az kaygı yaratan, sağlam ve güvenli bir başka 'kişi' ile etkileşim kurmalarına fırsat oluşturur.

(38)

İkinci Çocukluk (Okul Çağı)

• Oyun arkadaşı ihtiyacının ortaya çıkmasıyla başlar ve aynı cinsten yakın arkadaşın bulunmasıyla sona erer.

• Bu dönem 5-6 yaşlarında başlayıp 8,5 yaşında biter.

• Kendilik sistemi hala esnek olduğu için anne babanın yaptığı hatalar eğitim sistemi ile düzeltilebilir.

• Çocuk okula başlamasıyla toplumsal yaşamı ve yeni otorite figürlerinin ödül ve cezalarına uyum sağlamayı öğrenir.

• Uzlaşma, işbirliği ve rekabet gibi sosyal süreçler ile tanışır.

• Bu dönemde sürekli olarak başkalarına teslim olmayı öğrenen bir çocuk toplumsallaşma sürecinde özürlüdür ve uysallık özelliği sonraki yaşamında kişiliğini şekillendirmeye devam eder.

(39)

İşbirliği toplumsallaşma açısından kritik bir adımdır ve gelişimin bu aşamasında çocukların yüzleştiği en önemli görevdir.

Kişiler arası ilişkilerde başarısızlık ve deneyimsizlik bu dönemin tipik özelliğidir.

Sintaksik tarz belirginleşir.

Ebeveynler tanrısal özelliklerini kaybederek insancıl kişileştirmelere bürünürler.

Bu dönemin sonunda çocuk hala ebeveynlerini dünyadaki en kusursuz insanlar olarak görüyorsa dönem en önemli katkılarını yapamamış demektir.

Bu dönemde çocuğun kişiler arası gereksinimlerinin farkına varması ve onları karşılayabilmek için gereken uygun tekniklerle ilgili içgörü geliştirmesi

gerekmektedir.

(40)

Ön Ergenlik

• 8,5 yaşında başlayıp ergenlikle sonlanan bir dönemdir. Bu dönem çocuk için aynı cinsten belirli bir kişiyle yakın ilişkiler kurma zamanıdır. Önceki dönemler ben merkezci bir nitelik taşır. Önergenlik döneminde önceki dönemlerden farklı olarak çocuk ilk kez başka bir kişiye içten bir ilgi gösterir. Sullivan çocuğun bu toplumsallaşma sürecini önergenliğin dingin mucizesi olarak adlandırır.

• Bu dönemde görülen en önemli ihtiyaç aynı cinsten biriyle yakın ilişkiler kurabilmedir. Ayrıca sevme kapasitesinin başlaması ise en önemli özelliğidir. Sevgi kapasitesinin ortaya çıkışı genellikle ilk olarak çocuğun aynı cinsten birine karşıdır. Kız çocuk kendi cinsinden, erkek çocuk ise kendi cinsinden bir kişiyle dostluk kurar.

(41)

Sullivan’a göre bir başka kişinin doyum ve güvenliği,kişiye ne zaman kendi doyumu ve güvenliği kadar önemli geliyorsa orada sevgi vardır.

Bu dönemdeki yakın arkadaşlık ilişkileri, diğer bir insanın iyiliği için içten bir çabayı gerektirdiğinden çok önemlidir.

Kişilik gelişiminin önergenlik dönemi bireyin kendisi ve diğerleriyle ilgili geliştirdiği otistik ve fantastik fikirlerinin düzeltilmesinde etkili bir

dönemdir.

Etkili bir yakın arkadaş ilişkisi kurularak gurur, herkes tarafından sevilme, aşırı bağımlılık gibi olumsuz beklentiler ortadan kaldırılabilir.

Bu dönemdeki aynı cinsle ilişki kurmada yaşanan zorluklar kişinin yoğun bir yalnızlık hissi yaşamasına neden olabilir.

Sullivan, bu dönemin yaşamın en sorunsuz ve kaygısız dönemi olduğuna inanır. • Gelişimin ilk aşamalarındaki hatalar, önergenlik döneminde düzeltilebilir ancak önergenlikte yapılan hataların sonraki aşamalarda düzeltilmesi zordur.

(42)

Erken Ergenlik

Bu dönem puberte ile, güçlü bir şehvet dinamiğinin ortaya çıkması ile başlar ve bir kişiyle cinsel aşk ihtiyacının ortaya çıkması ile son bulur.

İçtenlik ihtiyacı bu dönemde de devam eder. Önergenlik döneminden farkı şehvet ile birleşmiştir.

Erken ergenlik döneminde güvenlik ve kaygıdan uzak olma ihtiyacı devam eder. Bu sebeple şehvet, içtenlik ve güvenlik sık sık birbiriyle çarpışarak şehvet ve güvenlik işlemleri arasındaki çatışma, ergenin karşı cins ergenlerle içten arkadaşlık ararken içtenliğin güvenliği tehdit etmesi, içtenlik ve şehvet arasındaki çatışma olmak üzere en az üç yolla ergene stres ve çatışma yaratır.

Ergenler, önergenlik döneminden kalan dostluklarını korur fakat sevmedikleri ve tanımadıkları insanlara şehvet duyarlar.

(43)

Şehvet dinamizmi biyolojiktir ve bu dönemdeki bireyin hazırlığına bakılmaksızın ortaya çıkar. Bu yüzden erken ergenlik dönemindeki bir kız, erkek çocukları tahrik edebilir ama onlarla içten ilişki kurma

yeteneğinden yoksun olabilir veya içten arkadaşlıkla ilgili hiç deneyimi olmayan bir erkek, kızları bir seks nesnesi olarak görebilir.

Sullivan, gençlere gerekli bilgi ve rehberliğin verilmemesi, ebeveynlerin duygusal destek vermek yerine küçümsemesi gibi durumların

yaşanması nedeniyle erken ergenlik dönemini ciddi uyumsuzluklara açık bir dönem olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla ergenin

heteroseksüelliğe yönelik acemi çabası iktidarsızlık, soğukluk, erken boşalma gibi sorunlara yol açar ve bu da özgüvende ciddi azalmalara neden olur. Bunun sonucu olarak kişi karşı cinsten ilk yakınlaştığı kişiyle evlenir ve bu da yeterli doyumu sağlayamayan evliliklere neden olur.

Sullivan cinsel uyumun kişilik gelişiminde önemli olmasına karşın, gerçek sorunun diğer insanlarla iyi geçinmenin altında yattığını düşünmektedir.

(44)

Geç Ergenlik

• Aynı kişiye karşı hem içtenlik hem de şehvet hissedebilme ile başlar ve sürekli bir aşk ilişkisi kurulduğunda

yetişkinlikle son bulur.

• Dönemde ergenler cinsel davranışlarını belirlerken kendilerini keşfetme süreci yaşar.

• En önemli özelliği içtenlik ve şehvetin birleşmesidir. Karşı cinsten olan kişiyi artık sadece cinsel obje olarak değil sevgi ile de arzu eder.

(45)

• Sintaksik yaşantı modu gelişir ve diğerlerinden yetişkinler arasında nasıl yaşayabileceğini öğrenir.

• Önceki gelişim dönemleri başarıyla tamamlanmamışsa içten ilişkiler kuramaz ve yaşadıkları kaygıyı önlemek için parataksik moda ve seçiçi dikkatsizlik, çözülme gibi güvenlik işlemlerini daha fazla kullanırlar.

• Sosyal sorumluluklarla baş başa kalan ergen dönemi başarıyla geçirebilirse sorumluluk alır, kişiler arası ilişki kurma yeteneği gelişir, kendilik sistemi tutarlı bir nitelik kazanır ve güvenlik işlemlerini daha etkin kullanabilir. Tam tersi durumda ise

diğerlerinden kaçar, yüzeysel kişiler arası ilişkileri olur ve kişilik gelişimi sahte olur.

(46)

Yetişkinlik

• Aşk ilişkisi geliştirebildiği bir dönemdir. Olgunluk ve

tamamlanmış kişilik gelişimini ifade eder. Diğerlerinin kaygı, ihtiyaç ve güvenliğini anlar, sintaksik düzeyde iletişim kurar ve hayatı ilginç bulur.

• Belirgin özelliği olgun bir tarz ve gerçek sevgi için uygun kapasiteye sahip olmaktır. Cinsellik vurgusu olmayan genital döneme benzer ve Fromm’um üretken yönelimine de benzer.

• Bu döneme ağırlık vermemiştir. Ona göre insanların çoğu ön ergenlik dönemine gelebilir bu dönemden sonra ise stresler onları başarısız yapmaktadır.

(47)

Eleştriler

• Kapsamlı bir kuramı vardır ancak popüler değildir. Bunun nedeni olarak kullandığı karmaşık dil gösterilebilir. Ayrıca kuramı bilimsel olarak sınanamamaktadır. Gelişim evreleri uygulama açısından kısıtlıdır.

• Ancak kişiler arası ilişkilere odaklanarak farklı kuramlardaki çeşitli eksiklikleri tamamlamıştır. Özgün kavramlar kullandığı kuramının iç tutarlılığı yüksektir.

• Terapiste gözlemci rolü yüklemesi, psikiyatrik görüşme konulu kitabı önemli katkılarındandır.

(48)

SULLİVAN VAKA İNCELEMESİ

Stacy, 26 yaşında bir kadındı ve garsonluk yapıyordu. İşinde çok iyiydi ve bunun başlıca sebebi, mantıksız bile görünse bütün müşterilerinin

ihtiyaçlarına cevap vermek için büyük çaba harcamasıydı. Patronu, onun bu özelliğini seviyordu çünkü Stacy, müşterilerinin memnun kalmasını sağlıyordu. Kızarmış biftek siparişi vermiş bir müşterisiyle

iletişimi, onun bu becerisini gösteren iyi bir örnekti. Adama bifteği getirdiğinde, yemekle ilgili bir yığın şikayet dinledi. Adam, etin ve patates püresinin üzerine biraz daha sos istedi, sebzelerden daha fazla

getirmesini söyledi, porsiyonu az buldu ve tüm siparişin tekrar ısıtılmasını istedi. Stacy defalarca özür diledi ve hiç tepki göstermeden siparişlerini, onun isteğine uygun olarak tekrar getirdi. Birlikte çalıştığı garsonların pek çoğu da bu müşterinin siparişini geri getirirdi, ancak öç almak için başka yöntemler bulurlardı, örneğin yemeğin sonunda hesabı

geciktirirlerdi. Siparişte herhangi bir hata olmadığından, müşteriden özür dilemezlerdi.

(49)

Stacy başkalarını memnun etmek için çabalamaya alışkındı. Zaten hayatı boyunca bunu yapmıştı. Çocukluğunda, ergenliğinde ve şimdi, genç yetişkinlik döneminde hep itaatkar bir insan olmuş, bu davranışı bazen çevresindekilerin onu, sinir bozucu bulmalarına dahi sebep olmuştu.

Stacy, yalnız bir anne tarafından büyütülen dört çocuğun üçüncüsü olarak

annesinden ilgi görmek istemiş fakat bu isteği pek gerçekleşmemişti. İki ağabeyi ele avuca sığmıyor, sürekli başlarını belaya sokuyor ve ancak annelerinin

yardımıyla kurtuluyorlardı. Kız kardeşi, Stacy’ den ancak on üç ay küçüktü ve babaları onları terk ettikten altı ay sonra dünyaya gelmişti. Anneleri bütün çocuklarını sevmesine rağmen, hepsine ihtiyaç duyduğu ilgiyi göstermekte zorlanıyordu. Bu durum özellikle ortanca çocuk sendromunu yaşayan Stacy için geçerliydi. Büyük kardeşleri annesinin bütün ilgisini istiyordu ve bu ilgiye

alışmışlardı, küçük kız kardeşi de henüz bebek olduğundan annesinin ilgisine muhtaçtı. Bu durum Stacy için fazla vakit bırakmıyordu.

(50)

Okul öncesi döneminde Stacy annesinin dikkatini çekiyordu, ancak bunun nedeni hiç ilgi beklememesiydi. Annesi Stacy hakkında sık sık ‘’Çok şükür, bari sen benden bir şeyler istemiyorsun!’’ şeklinde yorumlar yapıyordu. Bu ifadeler pek sevimli olmamakla birlikte annesi bunu hep esprili bir şekilde söylediğinden Stacy’ nin

duyguları incinmiyor, daha ziyade kendisini daha iyi hissetmesini sağlıyordu. Bütün çocuklar gibi Stacy de annesini memnun etmek istiyor ve bunun için sık sık mutfak temizliği ya da bebek bakımı gibi işlerde ona yardım ediyordu. Böyle zamanlarda annesi onu alışık olmadığı bir ilgiyle kucaklayarak teşekkür ediyordu. Bu deneyimlerden Stacy’ nin çıkardığı ders, birinin ilgi ve sevgisini kazanmak için o kişiden bir şeyler talep etmek yerine, o kişi için bir şeyler yapılması gerektiğiydi.

(51)

Bu itaatkar davranış kalıbı, Stacy’ nin okul hayatında ve arkadaşlıklarında da devam etti. İlkokulda ortalama bir öğrenciydi. Okulda sessizdi, sınıfta sorulan sorulara cevap vermek için genellikle gönüllü olmuyor ve öğretmeninden

kendisine zaman ayırmasını beklemiyordu. Başka çocuklarla arkadaşlık kurmada da güçlük çekiyordu. Onlara yaklaşırken ve kendisiyle oynamalarını isterken tereddüt ediyordu. Onlara uyum sağlamak için bulduğu yöntem, kendi isteklerini bir yana bırakarak hep onların istediği oyunları, onların istediği şekilde

oynamaktı. Tahmin edileceği gibi, diğer çocuklar Stacy’ i aralarına alsalar bile çoğu zaman onu kullanıyorlardı. Kendileri, polis ya da süper kahraman gibi rolleri oynarken, en istenmeyen rolleri, örneğin kötü adam rollerini ona veriyorlardı.

Stacy üst sınıflarda da diğer kızlarla arkadaşlık kurmada sorunlar yaşadı. Aslında onu seviyorlardı, ancak Stacy onlarla iletişim başlatmakta zorlanıyordu. Diğer kızlar birbirlerini arıyorlar ve evlerine davet ediyorlardı ama Stacy hiç böyle teklifler almıyordu.

(52)

Ortaokulda diğer kızlar gibi Stacy de erkeklerle ilgilenmeye, kız-erkek

ilişkilerinden bahseden dergiler okumaya başladı. Bütün hikayelerin konusu aynıydı; kız, bir sorunu için bir erkekten yardım istiyordu. Erkek bu sorunu çözerken kıza ilgi duyuyordu. Ya da kızlar erkeklerin hoşlanacağı bazı değişimler yaşıyor ve erkeklerle ilişkiye giriyorlardı. Stacy bir kez daha, başkalarının

istediği şeyleri yaptığında onlar tarafından sevildiğini, onunla arkadaş ya da sevgili olmak istediklerini öğrendi. Stacy ergenlik çağında gittikçe daha çekici bir kız olmaya başladı. Fiziksel çekiciliği ve erkeklerin gözündeki uysal görünümü sayesinde karşı cinsle ilişkiler yaşamaya başladı. Kendisini koruyamadığından, bir erkekle çıkmaya başladıktan kısa bir süre sonra birlikte oluyordu. Erkek arkadaşları kendisiyle ilişkiye girmek istediklerinde, kabul etmemesi

durumunda terk edilmekten korktuğu için çoğu kez ikna oluyordu. Maalesef yine de ilişkileri sık sık ayrılıkla sonuçlanıyordu. Ayrıldıktan kısa bir süre sonra başka bir erkekten çıkma teklifi alıyordu. Önüne gelen herkes ile çıkan bir kız olarak tanınmaya başlamıştı.

(53)

Bu tarz ilişkileri lisede de devam etti ve bir defasında talihsizlikle sonuçlandı. Lisede genç bir adamla tanıştı ve başlangıçta ilişkilerinden memnundu. Ancak onun

huysuzluklarını sevmiyor ve anlamlandıramıyordu. Delikanlı sık sık öfkeleniyor ve kendisini kızdıran herhangi bir şey için Stacy’ i suçluyordu. Öfkelendiğinde önceleri sadece bağırırken zamanla Stacy’ i hırpalamaya, ona vurmaya ve ciddi boyutta fiziksel şiddet uygulamaya başladı. Stacy, ilişkileri süresince onu hep memnun etmeye ve nerede hata yaptığını anlamaya çalıştı. Annesi, Stacy’ nin vücudundaki çürükleri gördükten sonra bu ilişkiyi sürdürmesini yasakladı.

Stacy, bir yetişkin olduğunda bile, hala yakın bir ilişki arayışındaydı. Hem kendisi arkadaşlık kuramadığından, hem de birlikte çalıştığı kadınlar ona yaklaşmadığından hala hiç kız arkadaşı yoktu. Stacy ile birlikte çalışmakta bir sakınca görmüyorlar fakat onu, biraz çekingen ve ürkek buluyorlardı. Aynı şekilde Stacy erkeklerle çıkıyor ama ilişkileri uzun sürmüyordu çünkü Stacy sürekli, onların istedikleri şeyleri yapmaya, hoşlandıkları konulardan konuşmaya çalışıyordu. Dolayısıyla, erkeklerin onu tanıma fırsatı olmuyordu. İlişkinin tek yönlü olduğunu hissedip bundan rahatsızlık

duyuyorlardı.

(54)

UYGULAMA SORULARI

1. Stacy’ nin etkileşimleri nasıl nitelendirilebilir? Sullivan’ ın teorisine göre bu etkileşimler nasıl bir ‘’kişilik’’ olarak değerlendirilebilir?

2. Stacy, Sullivan’ ın çocukluk evresinde neler deneyimlemiştir? Bu deneyimler kişiliğini nasıl etkilemiştir?

3. Stacy, Sullivan’ ın ön ergenlik evresinde neler deneyimlemiştir? Bu deneyimler kişiliğini nasıl etkilemiştir?

4. Stacy, Sullivan’ ın erken ergenlik evresinde neler deneyimlemiştir? Bu deneyimler kişiliğini nasıl etkilemiştir?

5. Stacy, Sullivan’ ın geç ergenlik evresinde neler deneyimlemiştir? Bu deneyimler kişiliğini nasıl etkilemiştir?

6. Stacy, Sullivan’ ın yetişkinlik evresinde neler deneyimlemiştir? Bu deneyimler kişiliğini nasıl etkilemiştir?

7. Sullivan’ ın kuramına göre, Stacy’ nin doğru bir ilişki kurması için ne yapması gerekir?

8. Stacy, Sullivan’ ın tanımladığı gereksinimlerden hangilerini karşılamıştır? Cevabınız için kanıt gösteriniz.

(55)

Hazırlayanlar

Aleyna SUBAŞI 18020304 Beyza ARSLAN 18020307 Elif ÇELİK 18020251

Fatma Beyza OKUMUŞ 18020268 Halime ALPAYDIN 18020308 Latife ÖZBEKLİ 18020023 Ravzanur DOĞAN 18020254 Yasemin KARA 18020326

Referanslar

Benzer Belgeler

Gelişim doğumdan ölüme kadar süren yaşam dönemi içerisinde kişide büyüme olgunlaşma ve öğrenme sonucu meydana gelen düzenli değişimleri kapsar.... Gelişim

 Gram negatif bakterilerin Gram negatif bakterilerin hücre duvarında bulunan hücre duvarında bulunan. lipopolisakkarit

arkadaşlar, çocuğun psiko-sosyal gelişimi için önemli ve gerekli bir rol oynarlar.... Erikson'un kuramının önemli

İnsanın gelişimini daha iyi gözlemek ve anlamak için gelişim psikologları insan belirli yaşlarda ve belirli becerilerin odaklaştığı dönemler içinde

Gelişim doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek olan çevre faktörleri, hastalıklar, kimyasallar ve çevre kirliliği beslenme, stres, içinde yaşadığı

 Bebeklik döneminde, miyelinleşme hızlı olur ve ergenlik dönemine kadar devam eder.. Postnatal dönemde ortalama

• Kimlik sorununu başarılı bir şekilde çözümlemiş olan bireyler diğer insanlarla yakınlık kurabilir. • Rol karmaşası yaşayan birey ise yakın dostluklardan, karşı

 Burada çocukların kullandıkları iki-üç kelimelik kısa cümleler telgraf ifadesine benzediği için, bu dönem telgrafik konuşma dönemi olarak da adlandırılır..