• Sonuç bulunamadı

Dr. Yorği Fotaki m avrom atis

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dr. Yorği Fotaki m avrom atis"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G O E T llE nin son resmi İ E İN D E K İ E E H

Goethe Hayatı ve eserleri Salih Şehabeddin

Muhammed ve Musa dinlerinin yemeye aid akideleri Dr. f. Terno

Felsefi Tahlil Dr. AB. DJ.

Kıt‘a A. D.

Âhâdın modern rol lari Dr. G. Le Bon

Gustave Le Bon ve eseri (Konferans) AB. DJ.

Sevgi ve ömür [Ş i‘ir] Fuat Hulusi

Akşam oldu )) İlhan Şadî

Kar » 0. Nuri

Güzellik » İhsan Sacid

Simultanéité, Sonnet Rafale de Parfums

Ma‘arif sahesi İçti had

Solmayan güzellikler İran şa‘irleri

Les idées directrices de l’İdjtihad AB. DJ.

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

Yeni Neşriyyai :

G O E T H E

Yazan: Haşan Alî Bey Basan: Renizi kitabhansi Büyük bir cilddir . Miite4addid resimlerle müzeyyendir. Hem muharriri, hem naşiri tebrik olunmaya layık dır. Gelecek nüshada bu kitabdan uzun bahs edeceğiz ve ba‘zı resimlerini de dere edeceğiz, kapağımızdaki resim onun resimle - rinden dir.

T ü r k B a y t a r C e m ‘iy y e ti m e e m ıü a s ı Gayet nefis basılan ve yazılan mecmu‘a - larımızııı birincisi denebilir . Şimdiye kadar yedi nüsha çıkmışdır. Bu nüshalar içinde 144 sahifeli olanda vardır . insandan sonra en kıymetli hayvan olan At m hayatı insanın hayatile çok kerre karışır. Memleketin ve istik­

lâlin müdafaasında bizim en kıymetli yardım­

cımız olur. Ez cümle böyle ııecib bir hayvanın tababeti olan baytarlık lâyık olduğu yüksek mertebede tutulmalıdır . Mecmuanın Miidiri Hakkı Bey Fransada tababeti baytariyye tahsil etmiş ve çok nurlanmışdır . Arkadaşları da , yazılarından belli, mükemmeldirler.

Posta kutusu :

B u r y a z d a M t r a l l i m H ü s a m e d d ln Ş e m s i B e y e : (Toprak) adlı manzumeniz geldi- güzel. Toprağa hürmetimiz berkemaldir.

Y a h u b S a d r i B e y e : ( Harab Ma‘bed) adlı manzumeniz geldi . Daha kuvvetlilerini yazacağınıza eınniyyet veriyor.

A b d u lla h İ h s a n B ey e : yazınız geldi , güzeldir . Daha güzellerini ve bilhassa daha kuvvetlilerini yazacaksınız.

A ıık a r a d a N iz a m i B ey e: Dilenen kadın güzeldir, ikinci kıt‘a zaif •

M. lia ııi B e y e : 26 mart tarihli mektu­

bunuzu aldık, imzanızı lâyıkıyîe okuduğumuza ka’il değiliz. A k ş a m da çıkan Zindan hatıra-

larıııdan yalnız 24 tarihli nushasmdakini gör - düm. Burada yazdıkları teuıamen doğrudur , ancak İbrahim Edheıu [ İbrahim Temo ] Erzu­

rumlu değil Ohrili dir. Arnavuddıır- Bu küçük hata dahi ınürettib hatası olmak gerekdir . (Olıri ) ile ( Erzurum ) yazılışda müşabihdirler.

Hatıraları bir arada bulub okuyunca eksikle - rini yazarım.

T a sh ih

Geçen nüshamızın 5681 inci sahifesinin 2 inci sütununda Je me suis présenté : kelimeleri Je me duie présente şeklinde ve 5682 inci sahi - fenin 1 inci sütununun 18 inci satırında aïeux kelimesi cueux şeklinde kalmış tashihi reca olunur.

Dr. Yorği Fotaki m avrom atis

E m r a z ı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden başka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

GLlSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal ediîmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon : İstanbul : 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

PAR LE Dr. AB . DJËVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

A p i* a h a m E k ş i y a n Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Téléfon : Stamboul : 2827

(3)

ABO NNEM ENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars

Edition spéciale : 3 Dolars

İ C T İ H A D

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvnème ANNÉE

1 A v r il 1 9 3 2

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E B İ, İK T İS A D İ

No : 342

ABONNEM AN Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1,2, ‘lâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda İçtihad Evi

Tarihi Te’sisi :

1904 — Genève Yirmi yedinci sene

1 N isa n 1 9 3 2

EDEBİ SÜTUN

G O E T II E

Goethe nin bu en büyük Alman şa irinin vefatının 100 üncü sene’i devriyesi Avrupada çok hararetli bir suretde tezkâr olunmaya baş- lami-dır . Bilhassa İngiliz , Fransız ve Alman gazeteleri Goethe nin hayat menkibeleri , ibda1 etdiği eserlerin mevzuMarı ve felsefeleri hak - kında uzun boylu makaleler neşr etmekde - dirler .

Goethe, ma‘lûm olduğu üzere 1749 senesi Ağustosunun 28 inci günü «Frankfurt am Mein»

şehrinde doğmuş ve 1832 senesi Martının 22 inci günü « Veimar » şehrinde ölmüşdür. Vü - cude getirdiği eserler pek çok ve kıymetlidir.

Faust ı, bunların başında gelir.

Ooethe nin eserleri ve hayatı okundukça , hattâ bu günkü modern insaniyyetin bile mü­

kemmel ve en samimî vesa’iki halinde görü nür. Aradan bir asırdan fazla zaman geçme - sine rağmen Goethnin eserleri hâlâ ehemuıiy - yet ve kıymetlerini muhafaza etmekdedirler . Garb harsını taşıyan milletler ve ferdler daha pek çok zaman Goethe nin eseılerinde ruh ve zamanlarının bedbinliğini giderecek ve insan­

ları ahenk ve sulh içinde yaşadacak esrarı bula bileceklerdir.

Goethe nin ölüm yıl dönümü insanlık Tari­

hinin pek bulanık bir devresine tesâdüf etdi • Bu günkü milletler arasında Gcethenin beşerıy- yete ilham etmek istediği sulh ve vifak yerine şiddetli tefrikalar ve ihtilâflar vardı. Bunun için

bu büyük ruhun hatırasının ta‘zizi milletlere kar^ı ‘adetâ İlâhî bir teselli yerine geçecekdir . Bu yüzüncü ölüm yıl dönümü , büyük ve tehlikeli fırtına içinde buııalıb kalmış olanlara sâkin bir liman ve zamanın kararsızlık ve em- niyyetsizliğinden dolayi öteye beriye ko u. an insanlara emin bir melce’ gibi görünmeye lâ - yıkdır.

Goethe nin fikirleri kadar , kendine , her memleketin ruhunu bağlamış ve her zaman tefekkür ‘aleminde derin izler bırakmış fikirler gösterilemez ■ Goethe « Universaliste » ligin

‘adetâ mucizesini tahakkuk etdirmişdir < de - nile bilir .

Goethe lıanği nesilden ve hangi kıtadan olursa olsun her okuyucusuna , bahtiyarlık ve sükûnet ilham etmiş ve onu insanlık düşünce - lerinin şahikalarına çıkarmak istemişdir.

Goethe, insanların ruhunun derinliğine ve insanlık bilgisinin uzaklarına kadar bir meş‘ale halinde 'akıl ve idrak taşımaya çalışmışdır . Bu hârikutade ruhun bütün mesâ’isi, insanlık i h ­ tirasının karanlık karışıklıklarına nur ve intizam getirmek v.e insanlık bilgisinin göze görünen ayrılıklarını büyük bir samîmiyyet halinde bir lesdirmek için da’imî bir mücâhede olarak tas­

vir ve izah oluna bilir.

Goethe nin bu tenvir ve tenzih mücahedesi ilk evvel kendi nefsinde başladı ve git gide mu­

hitine ve vatanına ve nihayet bütün insanlık

(4)

5088 I Ç TÎ H A D

‘alemine yayıldı. Şunu ¡‘tiraf mecburiyyeti var­

dır k i, Ooet lenin fikir dünyasına hakkile niifuz edeb.lmek için her şeyden evvel bir Alman mü­

tefekkiri olmak lâzımdır . Daha açık bir ifade ile ancak bir Alman mütefekkiri Qœthe nin eserlerindeki terbiye ve felsefe hakikatine vakıf ola bilir .

Avrupa milletleri içinde Goethe nin hemen bütün eserleıini kendi lisanına nakl etmemişi yok gıoıdır. Yunan ‘ulemasından Hatzopoulos, on iki senelik çetin mesa‘iden sonra me;;hur *

« Faust » unu tercüme ede bilmişdir .

Lısbon Darül’fünunu Professeuı ferinden Ma- aı if Nâzın « Gustavo Gradeiro Ramos » « F a u st h a k k ı n d a t e d k i k a t » namında iki cildlik bir eser yazmışdır. Yine Portekiz Professeuı le - rinden Ferrand d’Almeida ve Gombra Darül’fü­

nunu alman institüt müdürü Provdenciya, Goet­

he nin eserleri üzerinde yapdıkları ledkikata da’ir muhtelif makaleler ve eserler yazmışlardır.

İhtilâlin yetişdirdiği Rus mütefekkirlerinden

« Valarji Bryjussow » F a u s t u ruscaya nakl etdiğı gibi Sayetzki, Serwinski, Katschewski namındaki muharrirler dahi Goethe nin diğer eserlerini ruscaya tercüme hususunda mesa‘i sarf etmekdedirler. Zâten Rusyada ihtilâlden sonra 1020 senesinde Gœthe nin bütün eselrerini ruscaya nakl ve tercüme vazifesile mükellef ol­

mak üzere ‘ilmi bir hey'et teşkil olunmuşdu, bu hey’et hâlâ vazifesine devam etmekdedir. Bun­

dan başka bu senelerde Gcethenin Morphologie, Optique, Philosophie sahalarında yapdığı ted - kikata da’ir bir kitab neşr oluıımu^dur.

Gœthe, mevcud eserlerinin verdiği kana‘ata göre, da’ima sulh ve intizam içinde yaşamayı seven ve bunu insanlar arasında neşr ve ta^mime

Sıhhî sütun

çalkan bir içtima*iyyatcıdır. Eeseılerinin bilinde

«gençliğimden beri anaıchie den nefret ederim.»

diyen Goethe' ferdlere ve milletlere müsahmeti ve emniyyet ve muhabbeti ilhama çalşmı, ve hürriyyet ve istiklâlin ‘âşıkr olarak yaşamışdır.

« Yunanilerin memleketi » ‘unvanile yazdığı bir kitabdan 100 sene evvelki Yunan istiklâl müca- delatmı hararetle ta'kib etdiği anlaşılmakdadır.

Goethe, Almanyanın 36 hükümete ayrıldığı ve bu hükümetler arasında gömrük ve idare siyasetinden dolayı mücadele devam etdiği bir zamanda istikbali görerek alman vahdetinj iste- mijdir . Goethe , o zaman bir almanın bu 36 hükümet arazisi içinde seyahat çantası açılmak- sızın seyahat ede bilmelini temenni etmişdi Goethe nin bu temennisi ümid ve tahmin olun - duğundan daha seri* bir suretde inkişaf ve tahakkuk etmişdir .

Alman Hariciyye Nâzırı müteveffa Ştrese - man bir nutkund.. demişdi ki «Goethe nin vatanı Prusya veya Saksonya-Veimar olmayuh bütün Almanya idi , onda Vatan mefhumu» daha şü - ınullü bir ifade ile, insanlık düşüncesi ‘alemine kadar uzanırdı. Goethe milletler arasında müş - terek bir harsın yüksek inkişaflarını, insan'arın

yarada bilecekleri en büyük bir sesr olarak te - lekki etmişdir.»

Goethe nin felsefe, edebiyyat , ruhiyyat ve ictima'iyyat münfesihleri için ve daha ‘umumî bir ifade ile, harsını yükseltmek isteyen millet­

ler için vâsi' mıkyasda ilham menba‘ı olan eser­

lerinin lisanımıza nakli bu günkü mütefekkir - terimizin en vatanî vazifeleribir. Çok gecikmiş olan bu mühim vazifenin ifası , ‘ayni zamanda M a ‘a r i f V e k â le ti mizin Türk milletlerine karşı bir hars borcudur.

Şehzade Başı 11 - 3 - 932 Salih Şehabeddin

MUHAMMED VE MUSA DİNLERİNİN YEMEYE AID AKİDELERİ Geçen gün Romanyanın Köstence sancağı

tabiblerinin aylık «conferance» ına [*] şu vak‘a

[“] Yeni sıhhıyye kanun ve talimatnamelerine naza- ren her sancağın koleji mevcuddur. İlmî , İktisadî con -

ference 1ar verilir. İ. T.

zemin olmuşdu. Ser tabib bu müşahedatmı diğer etibbanın müşahedatına ‘ilâve ederek sancak etibbasına tebliğ etmişdir:

Köstencede sakin bir macar ‘a’ilesi hırıstiyan

(5)

Î Ç T Î HÀ D 5689

dinin fena ‘adetlerinden olarak veladeti tsaya tesadüf eden kâmını evvelin yirminci günü için bir domuz Kurban eder. Sucuk, Şunka ve sa’ireden mezeler yapar. Evvelâ kendisi ve sıra ile bütün ‘a’ilesi, No’el bayramı ziyaretine gelen dostları muhtelif günlerde yerler , tam yirmi kişi hastalanır. Hastalık bir gıda’î tesemrnüm halinde başlar . Macarın sekiz aylık hamile zevcesinde hastalık başladığı için kadın hasta- hanede vakitsiz çocuğunu doğurur . Hastalık evvelâ iskarlatiııe benzer bir indifa‘, mi‘de bu­

lantısı, kusmak, şiddetli ishal ‘alametlerde başlayarak hararet artar, kuvvetden düşürür , sonra adelatda takalluslar ve şiddetli ağrılar başlar, takalluslar devam eder, teşennüci nö­

betlerde mevcud; bacılarının bacakları diğer­

lerinin kolları, boyun, dil, gözler veca'nâk bir halde takallus eder . Biri ‘adeta mevta gibi dik baka kalmışdı . Ba‘zılarında adelatı sad- riyyenin takallusu ile teneffüs güçlüğü vardı.

Etibba bu ‘alametleri gördükde Trichine den şiibhe eder, hınzırın kaburga etlerde sa'ir ba zı a‘zâsmdan adela parçaları kesilerek mikroskob aletinde trichine nin mevcudiyyeti tahakkuk eder.

Macarın sekiz aylık hamile zevcesi vakitsiz hastahaııede doğurduğu için meşimesi mikros­

kopla mu‘ayene olunur, çocuğa hastalığın geç­

mediği anlaşılır isede bundan mu‘afiyet iddi‘a olunamaz; ihtimaldir ki rahmin erkence takal­

lusu sayesinde meşimeye Larvelar ya‘ni trichine yavruları girmeden çocuk doğmuşdur .

İlk def‘a sucukları ve ihtimalki güzel piş­

meyen külbasdıları yeyen ev sahib ve sahibesi daha şiddetli hastalanmış öbirleri tuzun te’sirile veya daha ziyade kaynayarak yedikleri için hafif ve fakat yine tehlikeli bir suretdi hasta­

lanmışlardır. Kadında on günden sonra bacak­

larında ve karnında Oedemler başlamışdır, hiç birinin bevlinde zülâl bulunmamışdır.

Trichine denilen soğulcan kıl gibi ince, erkeği bir buçuk dişisi dört milimetro uzunluğundadır.

Domuza ekseriyetle farelerden intikal eder ; çünkü başı boş gezen hınzırlar buldukları lâşe- leri, pislikleri yer. Tesadüf etdiği fare İaşele­

rinden trişini alırlar ve eki edenlere verirler.

Trichine, kisecikleri tekellüs etmeden evvel ya‘ni berhayat iken yenirse insanın mi‘desinde bir kaç dakikada zarı erir, kise açılır. Serbest kalan hayvancıklar bağırsaklara geçerek ve dahili tabakalarına girerek yavrulamağa başlar, kırk sekiz sa‘atde binlerce Larvelar doğurur, bağırsakları tahriş ederek yukarda yazdığımız

‘alâmetleri gösterir . Eğer zehirlenen , çabuk kusar ve ‘amel ile bu tufeylileri doğurmadan evvel dışarıya atarsa kurtu lu r, ‘aksi takdirde gözle görülemeyen trichine yavruları bağır - saklarda nihayet bulan ve gıdayı vıicude sevk eden lenfa ve siyah kan damarları vasıtasile kana karışır, kan bunları bütün vücuda yayar , ve adelat arasında yerleşir , yuva yaparlar ve vücudda pek vahim ‘avarız husule getirirler . Bu suretle zehirlenen kimse iki üç hafta zarfında ölür ve yahud kurtulursa da tri - chine kiseleri vücudda tekellüs edüb kuruma­

dıkça da’ima ağrılar yapar.

«Conférence» ı veren meslekdaşlar, bundan sakınmak için ba‘zı tedbirler söylemiş iselerde ben bunun en kısa yolu « Cenabı Musa nın evamiri ‘aşeresine ittiba‘eıı domuz eti yememek»

dir cevabını verdim ve müsliimanlarda bu s e - bebden bu hastalığın pek nâdir olduğunu hattâ işidilmediğini ‘ilâve etdim .

Bu zehirlenmenin muayyen ‘ilacı yokdur . Yalnız ('Cyanure d’or» ın siyah kan damarı içine şırınga edilmesinde fa’ide görüldüğünü ba‘zı hekimler söylemişler isede benim tecrübeme ğöre

«Cyanure de mercure» daha mü’essirdir, güzel netice vermîşdir ; fakat pek çabuk davranmak lâzımdır .

Frypaflavine in yevmiye beş centimètre mik‘abı siyah kan damarına şırınğa edilmesi fa’idelidir. « Tripafilavine » nin ğiinde 5 cen - timetre mik‘abı siyah kan damarına şırınga edilmesi fa’idelidir . Tufeyliyi kanda vehattâ adalat arasında Gonore yi mahv etdiği gibi bunlarıda itlâf edeceğini söylemiş isemde pek geç kaldığından ne netice vereceğini kesdire-

meyiz .

Medjidie D r. İ. T e u ıo

(6)

5690 I ÇTI H AD

Felsefi Tahlil

Reklam Matbaası Umûmi Kütüphane namı altında ve Almanyanın meşhur R e k la m kütüphanesinin ve vaktile Fransanın B ib lio - thèque N a tio n a le mm yaptığı hayırlı ve nurlu neşriyat işini Tiirkiyede görmek niyetin­

dedir. Şimdiye kadar birkaç cilt neşr etti ve gayet ucuz fiatla ticarete koydu . Bu iş ticarî saikle yapılmış olsa da meşkûrdur . Zaten saf ve tam fdeéalisme ile çalışmanın bir raddeye kadar gittikten sonra durmıya mecbur olduğu ve küstüğü çok görülmüştür. M. K em a l B ey tarafından tercüme edilen ve insanın Tarihi tabiisi olan Antropologi D o k to r V ern ea u nun « insanlığın Başlangıçları » adındaki eser hakkında bir fikir vermek ^ için, içtihat müessisi tarafından'kitaba

yazılmış mukad - dimeyi aynen nakl ediyoruz :

A u g u ste C om ­ te , Ansiklope - dişilerin ve İn - k ılâ b ın hakikî akidelerini :

R é o r g a n ise r sa n s D ieu n i R oi yani «^Allahsız ve Padışahsız yeniden tanzim etmek » vecizesinde icmal ettiği vakit ıssız bir çölde va’zeder gibi olmuştu ; fakat, Hakikatin tanini sönmedi, asırlardan asırlara akisler saldı ve neslimizin yüreklerini de örpertti . « A k lı S e lim » in mukaddemesinde söylemiştik :

« Cumhuriyet, her şeyden evel fikir bir varlık­

tır; fikri varlıkların harisleri, müdafileride esa­

sen fikrî olmak lâbüttür... »

« V ic to r H u g o », «Aavant d’avoir la Ré­

publique ayons quelque chose de républicain»

dediği vakit bunu murad ediyordu: Cumhuriyet, evvelâ ruhlarda bir cumhuriyet tesis etmelidir.

Hatırımda kaldığına göre, G a zette «le L a u ­ sa n n e muharririnin bir makalesinde şu satır - lan okumuş ve altını çizmiştim :

On ne fait pas la République pour les républicains, ce sont les républicains qui font la République.

Bunun tercemesi şöyle olur:

Cumhuriyetçiler için Cumhuriyet yapılmaz, cumhuriyetçiler Cumhuriyeti yaparlar .

Cumhuriyetin en mutena unsuru H ü r r i y e t dir. H ü rriy e tle rin en birincisi ve en mukad - desi fikir ve vicdan hürriyetidir . Hakikî bir Cumhuriyet vatandaşının en hâkim, en büyük şiarı ve vazifesi hür olmak ve hür kılmaktır . Hür düşünmiyen kimse esirdir ve bir esirden bir cumhuriyet vatandaşı çıkamaz.Hurafelerin, saçma itikatların zincirleriyle sarılı dimağlara istiklâl ye hürriyet giremez.

İnsanı bir çömlekçinin elinden çıkmış bir çömlek derekesine indiren efsaneyi dimağlardan kovmak neticesine varan her cehit, bence hâlis ve muhlis bir cumlıuriyetperverliktir.

M. K e m a l B. oğlumuzun, bu terceıııesini bu türlü hizmet - lerden olarak tak­

dir ve tebcil edil­

melidir. İnsanın , ma h l û k a t ı n en şereflisi E ş re fi m a h l û k a t o l­

ması zumu i bu zumu besliyen - lerin mahlûkların en ziyade ahmakı olmasının

en feci biirhanıdır . Biz namütenahi feza­

nın ortasında , namütenahiye nisbetle > na - mütenahi küçük bir noktadan bışka bir şey olmıyan arz üzerinde bir atom mesabesindeyiz- Ancak mikroskopların 300 veya 1000 ve hatta daha fazla büyüten adeseleri altında görüle - bilen küçüklükte ve mikrop dediğimiz mevcu­

dat bizi humma cehennemi içine atıyor, dâhi­

lerimize hezeyanlar söyletiyor ve ekseriya da öldürüyor • Öldüğümüz zaman yer solucanları vücudumuzu didikliyor , yiyor, ve o zaman vücudumuzdan intişar eden kerih rayiha en sefil hayvanların bile istikrahını mucip oluyor.

Eblehimizde, dâhimizde, dilencim izde, p a ­ dişahımızda, peygamberimizde, ihtiyar, genç, çirkin, güzel, fakir, zengin hep ayni akibeti buluyoruz . E ş re fi m a h l û k a t olmak bu mudur ?

Ş A ‘ İ Rİ N V A R L I Ğ I N I N H İ K M E T İ M uztaril) c a n la r a im d ad, ya feryad o lm a k , ı Ş a ‘iriıı v a r lığ ın ın h ik m e ti ‘a le m d e budur; ^

l. Isıtır t it r e y e n i, sö n d ü r ü r ö ç a te ş in i : ^ kGüııeşi,kış gü n ü n ü n ,y a z gü n ü n ü n yağm urudur,◄

r 24 Mayıs 1Q31 A. D. *

■ı

(7)

İ ÇTİ M AD 5691

« Sen olmasaydın , sen olmasaydın gökleri yaratmazdım » * hitabı İlâhisine rnazhar olan bir cins mahlûkun halü istikbâli böyle mi ol - malıydı ?

İn sa n ın b a ş la n g ıc ı, insanı yerine otur- ruyor. İnsan şerefi ve büyüklüğü kendi hari - cinden almış olmamalı, kendi cehit ve faziletimle bunu vücude getirmeli.

Les hommes descendent des animaux et sont desti - nés à devenir des Dieux diyen «L. Jak o b y » nin fikrindeyim- İnsanın hayvandan gelmiş olması hakikatında İnsana hiç bir hörmetsilik yoktur , ve hakikati aslında asla hakaret şemmesi yoktur.

Bir çömlekçinin çarhından ve elinden çık - mış bir testi olmaktansa muazzam , bidayetsiz, intihasız tabiatın muazzam laburatuvarmda mil­

yonlarca seneler işlenerek tekâmül safhaları geçirmiş mütekemmil bir hayvan olmak daha şerefli değil midir? Kendisi için cehennemler yanan, cennetler bezenen ve bu sözlerle avu - tulan veya korkutulan bir çocuk derekesinde kalmaktansa mevcudatın muazzam seyli içinde ezel ve ebet ortasında ümitsiz ve korkusuz ve

* ¿inàïi ¿JUL u iivy

FELSEFE’İ TARİH

her halde dik başla ve korkaklığı ve tezellülü istihfaf eden ve ölmiye hazır olan bir yeğit vaz’u vekariyle kanunu tabiatın encamını kar - şılamak elbette şerefli ve izzetlidir .

Dünyada F a z ile t vardır ve onun yolunda can vermek en büyük zafer nimettir. B rütüs:

« Ey fazilet sen bir isimden ibaretsin » demiş olmakla bütün faziletkârane fikirleri berbat e t- rniştir. Zavallı P a u l V eıT aine :

La vertu est un nom, mais le nom d’un ange.

diye bilmişti.

Allaha inanmıyan bir Cemiyet, pek âlâ ve hatta daha iyi yaşayabilir , fakat F a z ile t e inanmiyan bir Cemiyet için r ih le t n a k u su çoktan çalınmıştır- Fazilet , başkalarına iyilik etmiye sevkeden ve bu suretle bize en yüksek saadet duyuran bir meylolduğundan bunsuz hayatın tadı kalmaz ve cemiyetlerin temeli çökmüş olur .

Ey İnsan, sen diğer hayvanlar gibi doğar, büyür , ihtiyarlar , ölürsün . Sen muazzam bir ummandan çıkmış bir damla susun. Su dam - lasının tekrar denize karışmasından korkacağı olur mu ?

3 Birinci Kânun 1932 İçtihat Evi Dr. AB. DJ.

 H  D I N M O D E R N R O L L A R l

[ Devam ]

Tehavvul imkânları , ictima‘i hayatı yeni icabata intibak etdirmek için kâfi derecede seri‘ olmadığı vakit, bundan derin karışıklıklar husule gelir. Bu ahenksizlik cihanın bu günkü anarchie sinin sebebleriııd< n biridir. Beşeriyyet, sa‘yin mihaniki istihalesi , mesafelerin ilgası neticesi olarak, kavınleriıı birikirlerine İktisadî ve ticarî bağlılıkları ve sa’ire gibi bir takım güzel keşflerin tazyiki altında, evvelki karn - lerin irsi bakiyyesi olan ve gayri ıııuntabıkla- rın ‘azim alayını teşkil eden geri kalmış bir beşeriyyetle nıütezayid nıünaze‘a halindedir.

Bu cemini gat'iriıı emeli, aşağı zihniyyetler için

fazla yüksek olan ınedeniyyetleri şiddetle'tah - rib etmekdir .

Vaktile , eserlerini görmek için ‘asırlar lâzım olacak derecede bati olan tekâmül, şimdi gitdikce daha çabuk husule geliyor. Kâfi d e­

recede tekâmül etmiş dimağlar için kolay olan, yeni hayat şera’itine intibak , ba‘zı mertebe zihnî seviyye iktisab etmemiş olan kimselere büyük güçlükler ‘arz ediyor. Bundan, kuvvete malik ‘aded [ Âhadı nas ] ile. zekâ sahibi g ü ­ zideler arasında mütezayid bir muhalefet hasıl oluyor .

Torunlarımız, böyle, bir münaze'amn neti -

(8)

5892 Î ÇT I HA D

çelerini ancak müstakbel Tarih el kitablarında öğrene bileceklerdir .

*sf:

‘Adedin kuvveti, yalnız maddî sathında de­

ğil , fakat cümhurların psychologiası hakkın - daki yeni tedkikler cema‘atların duniyyeti zihniyyelerini ortaya koyuncaya kadar bunlar­

da vücudu farz olunan kabiliyyetlerdedir . in k ila b ın nazariyyecileri « halk asla aldan - maz » diyorlardı. B u i‘tikad, Démocrat şi‘ar

« Doctrine »[*] lerin, mesnedlerindeıı biri kal - makdadır ve onu ancak zeman yıprandırcakdır.

Bu kuruntunun te’siri altındadır, ki Avrupanın birçok memleketleri, İtalya, İspanya, Yuna­

nistan, lehistan ve sa’ire , ictima‘i hayatlarını yeniden tanzim etmek iddi'asında bulundular.

Bundan sür'atle o kadar derin bir iğtişaş hu­

sul buldu, ki karışıklığı düzeltmek için «Ener­

gique » diktatörlükler iktiza etdi.

Yalnız Rusya, hükümet icra etmek hakkını

‘adede ( halka ] veren nazariyy yi muzaffer etmiş göründü. Fakat hakikati halde, ‘aded hiç bir Autorité ye malik değildir ve eşkâli hükü­

met orada Çeka denilen ve eski çarların dikta­

törlüklerinden daha tazyikkâr, daha şedid bir diktatörlükle paydar olmakdadır .

'Adedin müdir kabiliyyetlerine i‘tikad, her kavın arasında intişar etmişdir. Çinliler, hindu- lar, mısırlılar ve sa’ire bu gün fa’ik kavmlerin hükümetinden kurtulmak iddiasındadırlar . Ma'al’esef hakikat şudur, ki bu kurtuluş bu ikitsabı hurriyyet ilıtiaci , cihan tarihinde ,

« Technique » bilgiler rolünün bu derecede asla muktazi olmamış olduğu bir devrde izhar olunuyor. M isir liler, A n n a m ite 1er, H ind liler v. s. , bir avrupa’î idarenin ortadan kalk­

masından çok mutazarrır olurlar. Şübhe yok - dur k i, meselâ , İngiliz idaresi , sekenesinin menfe‘atma olarak H in d ista n ı , M isir ı te mam en değişdirdi ve Fransa idaresi de ayni nafi' te’siri Indo chine de ve Maroc da icra etdi .

1*] Eeisefî ve siyasî bir mezhebin esası demekdir,

Meselâ, M isir a gelince, büyük bir Alman gazetesi nazarı dikkate ‘arz ediyordi ki, « elli sene zarfında Ingiltere , fakir, borca batmış , muvasala yollarından mahrum, dahili şıkaklâra tu ‘me olan bu memleketden , pek güzel İska olunan, bî manend bir suretde münbit, sağlam maliyeli, mükemmel bir idareli , muvasala ve munakala yolları fevkaFâde mükemmel bir Devlet vücude getirdi .

Müstakbelin büyük mes’elesi şunu bilmek - dir: Her kavmin muhtevi olduğu muazzam gayri muntabıklar ordusunu mu‘ayyen bir te - kemmül mertebesine yükseltmenin imkânsızlığı huzurunda Cem‘iyyetler, bu gayri muntabık - ların seviyyesine kendilerini koymak için ye - niden kendilerini tensik etmelimidirler. Gayri muntabıklar bundan hiç bir şey kazanmazdı , çünkü güzidelere karşı gayri muntabıklarm kini ne kadar derin olursa olsun, ‘azim ekse - riyyetin istifade etdiği terakkiler, da’ima güzi­

delere vabestedir.

Cihanın hali hazırında , öyle görünür ki., ancak iki şekli hükümet mümkündür: Güzide­

lerin hakinıiyyeti yahud ecirliğin [ Proletairiat]

nııı diktatörlüğü. Avrupa gittikçe daha ziyade bu ikinci şekle doğru temayül etmekdedir . ba‘zı kavmier bir gün birinci şekle doğru yü­

rüyecekler ve bu intihab onların şevket ve 'azametini viicude getirecekdir.

* **

MÜSAVATA A’İD «MODERN» FİKİRLERLE, ZEKANIN ‘ALEDDEVAM BÜYÜYFN MÜSA­

VATSIZLIKLARI ARASINDA NtZA‘LAR Müsavat ihtiyacı kareni hazırın bir vasfı müırıizini teşkil eder. Hakikati halde bu mü­

savat ihtiyacı dünya kadar eskidir. T arih in ihtidasından beri kardaşının sa‘adetini çekeme­

yen Kabil in Habil i öldürmesi einâyeti efsane­

sinde bu ihtiyaç ifade edilmiş bulunur.

Zaten müsavat ihtiyacı en büyük medeniy- yetlerin ez cümle Yunanîlerin ve Romalıların medeniyyetleri sukutunun başlıca sebeblerip - den biri oimuşdur ,

(9)

Î Ç T İ H A D

Müsavata doğru, bu çok eski incizab, hali hazırda , insanları müsavileşdirmeye bedel farklılaşdırmaya sa‘i olan tekâmülün icabatile pek vazıh mücadelededir .

Eğer müsavat, ibtida’î kavmlerin kanununu teşkil ediyorsa , müsavatsızlık da medeniy - yetlerin terakkisinin bir netice’i zaruriyyesidir.

Zemanımızda ayni kavmin muhtelif taba - kalan tekâmülün pek farklı merhalelerinde bulunınakdadırlar.

Hakikati halde modern bir ceın‘iyyet, mü­

temadi yükselmesi neticesi olarak, insaniyyetin geçdiği mütevali devrlerini, mağaralar, Kurum Vusta, Renaissance etc. devrlerinin insanlarını hatırlatan insanlardan mürekkeb bulunmakdadır

* **

Psychologia’î kıymeti ne olursa olsun mü - savat mefhumu, Democrat şi‘ar müesseselerin temeli olmuşdur ve zemanımızın siyasetinde temamen hâkim , temamen mütefevvık bir rol oynamakdadır.

Hiristiyanlık Roma şevketinin yerine geçdigi vakit uhrevî bir müsavata intizar, bir kaç ‘asır için, dünyevî müsavat ihtiyacının yerine ka’im oldu .

Butiin K urum V ıısta müddetince , bu müstakbel müsavileşme kana'atı akvamın ha - yatını değişdirdi. Bununla beraberi bu kaııa‘at nihayet yavaş yavaş soldu ve dünyayi nice def‘alar karışdırmış olan ebedi mücadele , zenğinle fakir , za’if ile kavi , kabiliyyetli ile kabiliyyetsiz arasında ebedî mücadele yeniden

‘arzı vücud etdi .

F r a n sa İ u k ila b ı, Tarihin kayd etdiği ictimaM tesviye [ Egalisation sociale ] deneme­

lerinin başlıcalarından birini teşkil etdi. Bedihi olan tabi‘i müsavatsızlıkları red etmeye cesaret edemeyerek, müsavatçılığın nazariyyecileri , 1789 H u k u k i b eşer b e y a n n a m e si nde ,

evvelâ, insanların hür doğduklarını ve huku- kan müsavi kaldıklarını tasdik etmekle iktifa etdiler.

1793 de daha ileri gîtdiler ve yeni bir be­

yannamede, bütün insanların tabi‘aten müsavi oldukları iddiasında bulundular .

Nihayet dünyaya atılmış olan müsavat fikri heh ân ruhları daha ziyde istilâ edecekdi,

Inkilâbın « Hürriyyet, Müsavat, Uhuvvet » rumzundan yalnız müsavat mefhumu büyümeye devam edecekdi. Uhuvvet mefhumu ba‘zı şü- kûh muhafaza etdi, fakat aradan' çok geçmeden kuvvetsiz oldu. miite‘addid hızıbların tevalisi uhuvvet mefhumuna inanmanın tehlikeli oldu­

ğunu kendilerine göstermiş olmakla beraber kavinler ve diplomatlar uhuvveti öğmeye de - vam ediyorlar .

H ü r r iy y e t e gelince, medeniyyetin terak­

kisi yaşamak imkânlarını ondanı her gün daha ziyade nez‘ etmek dedir. Doğduğu günden öl - düğü güne kadar insan zemaııımız insanı, ken­

disini her gün daha ziyade esir ı daha ziyade takyid eden nizamlar, vecibeler, mükellefiy- yetler şebekesile muhat bulunmakdadır. Mede­

niyyetin yaratdığı kolaylık [ Commodité ] ha - yatın yeni bir ihtilafını ve biııa’en‘aleyh yeni bir esirleşuıeyi husule getirmekdedir . Henüz mu'amıııer , son evveliyyetleri felce uğratan nizamlar, kanunlar«collection»u her gün büyü- mekdedir. Etatiste socialisme in zaferi nihayet her hiirriyyefin izini bile ortadan kaldıracakdır.

Bir takım nizamların : e kanunların tecem- mii‘ile , te’emmül olunan müsavileşme elde edildiği gün müsavat ve hürriyyet mefhumları arasındaki derin ve ‘umumiyyetle farkına v a- rılmayan«Antinoınie»ya‘ni ictima’i zıddeyn vazıh bir suretde ortaya çıkacakdır.

Dr. G, Le Bon 5663

(10)

5094 I ÇT I HAD

G U S T A V E LE B O N V E E S E R İ

17 Şubat ve 8 Mart ve 18 Mart 1932 Tarihlerinde BÉNE- BERİTH ve UNİON FRANSAİSE (HALK EVİ )

« Conférence » salonlarında verilmiş olan « Conférence » in tercemesidir. Bu terceme mümkin olduğu kadar

‘aynen yapılmışdtr ta ki yeni fransızca öğrenen talebe iki dili mukabele ve mukayese ederek dersi bir istifade te’min ede bilsinler .

Hanımlar ve Efendiler

Sizi bir sukutı hayalden muhafaza etmek için , hatiblik ve konferanscılık mevhibesine malik olmadığımı size i‘tiraf etmekle söze başliyorum . s

40 Seneye yakın bir zemandan beri Doctor Gustave Le Bon ve eserleri için derin bir hay­

ranlık besliyorum. Onu çok okudum ve ictima'i psycholögiadan bahis olan kitablarının baslıca- larını türkceye terceme etdim. Kendisini 1905 de Paris de tanıdım ve 26 senenden beri ara - mızda mektublaşmak hiç kesilmedi, bu i tibarla, üful eden büyük mütefekkiri en büyük hatla- rile szie ‘arz edecek vaz‘iyyetdeyim .

Edison ziya ve ses tekniki havzasında ne olmuş idise Dr. Gustave Le Bon da cem'iyyet- ler ve psychologia havzasında o olmuşdur . Tükenmez bir Energie ve ziâdar bir irade bu iki büyük adamın mümyyiz vasflarını teşkil ediyordu .

Dr. G. Le Bon, hiç şübhe yok, bir dahî idi.

Deha, uzun bir sabırsızlıkdır , sabırsızlıkdır , diyorum sabırdır demiyorum. Daha, henüz zul­

met içinde gömülü hadise ve hakikatların in­

kişafını süratlendirir .

Evet Dr. G. Le Bon bir deha oldu; fakat nıütebellir ve sabit bir deha değil . ‘Adeta mütehavvil ve muhtelif tefekkür muhitlerine intibak eden bir deha, hulâsa müte‘addid şekilli [ Polymorphe ] bir deha oldu.

Meselâ kimya sahesinde, T ü tü n d u m a - m u in m ü r e k k e b a tı ü z e r in e ta h a r r iy a ti Nicotine den başka diğer « Alcaloide » lerin keşfine müncer oldu.

C im c im e h a c m in in te h a v v ü lle r in in k a n u n la r ı h a k k ın d a te şrih i v e r iy a z i ted k ik a t adlı eseri ‘ulûm academiası ve Anthropologie cem‘iyyeti taraflarından tetvic

olundu. Bundan 37 sene evvel bu kıymetli teharriyatın neticesini iktibas ve Dimağ ve Melikâtı ‘akliyyenin hıfzıssıhhası ve phisiolo - giası adlı kitabımın birinci tab‘ına dere et - mişdim.

Hayat La Vie adlı büyük kitabı insanın Physiologie sinden bahs eder .

Ş im d ik i b in ic ilik v e p r in c ip le r i : tecerrübi tedkikler [ Equitation actuelle et ses principes recherches experimentales] adlı kitabı Fransada Sauinur süvari mektebinde Classique bir kitab olmuşdur .

Radio - activité üzerine, tam on sene devam eden teharriyatı temamen Physique sahesine dahildir. Bu teharriyat Lavoisier nin Rien ne se crée rien ne se perd ya‘ni hiç bir şey yokdan var edilmez ve hiç bir var yok edilmez ııassını sarsmış ve yerine kendisinin Rien ne se crée tout se perd ya‘ni hiç bir şey yaratılmaz ve her şey ııâbud olur nassını kabul etdirmişdir.

T e r b iy e n in P s y c h o lo flia s ı adlı kitabı Fransa parlamentosunun Fransada tedrisi hak­

kında yapdığı ankete cevaben verilen 60,000 raporun tahlil ve tenkidi mahsuludur. Bina’en-

‘aleyh bu esr esasen Pédagogie sahesine 'a’iddir.

Verğiniıı psychologia’î ‘unsurları , adlı lâ - yıhası , ‘unvnnının gösterdiği vech ile malî

‘ilme ‘aiddir ve burada dermeyan edilen mülâ­

hazalar , verği ihdas va tevzi‘i hususunda bir kaç maliye Nazırına rehber hidmetini görmüşdür.

Bu kadar bel‘ edici ve mütenevvi1 ‘İlmî iştigallere rağmen 15 şubat 1932 tarihli La Nature mecmu‘asıııda çıkan bir makaleden istihraç etdiğimiz vech ile , İdarî hidmetleri de muvaffakıyyetle ifa etmişdir:

« Gustave Le Bon bilâ vasıta vergiler idaresine, Blanc da 2 temmuz 1860 tarihinde

(11)

ÇTI H AD 5695

mülazinı olarak girmiş ve bu idarede parlak bir suretde meslekine , 30 eylül 1907 tari hine kadar devam etmişdir ; bu tarihde , Paris de Chaussée d’Aııtui de, Receveur sédentaire des contribution indirectes sıfatile teka‘ud edil - mişdir .

Bina’en‘aleyh 47 sene idare adamı olmuş - dur. İdarî iştigalleri, fikrî istihsallerine zarar vermemişdir. Q. Le Bon gibi diğer muharrirler philosophlar dahi resmî idarelere mensub ol - muşlardır ; fakat bunların pek azı onun gibi bu kadar muhtelif iki mesleki miitevazien mü­

savi bir muvaffakıyyetle başarmışdır. » Seyyah olarak , istikşafcı olarak da ‘ayni derecede şayanı hayraniyyetdir.

Seyahatnamelerinin bir kaçını zikrediyorum:

Népal seyahati, Hind medeniyyetleri, Aarb larm medeniyyeti, Hind ‘abideleri, Monts Tat- ras'f ya‘ni Tatras dağları seyahati ], Taze gö­

rüşlerle dolu olan psychologia’î ve ictima‘i eserleri takdir edilemeyecek kıymetdedir .

R ıılı -u l- A k v a m ile Ş R u h -u l-G e m a h ir kitabları ma‘şerî psychologia’î tedkika hasr olunmuş ilk aslî eserleridir . Bilhassa bunların İkincisi temamen yeni bir tefekkür ve müşa - hede mahsulüdür.

Daha 1900 de Ruh-ul-Akvam adile tercüme ve iki d efa tab‘ etdiğinı « Les Lois psycholo­

gique de l’évolution des Peuples » adlı kitabı en büyük ricali devletin da’ima yataklarının yüz yasdığı altında tutdukları [ ellerinden brak- madıkları] kitab olmuşdur. Amerika Muttehid Devletler re’isi bulunduğu müddetçe Roosevelt bu kitab mesa‘i masası üzerinde asla eksik olmadığını ve Afrika ormanlarında aslan avına giderken beraber aldığı yegâne kitabın G. Le Bonin bu kitabı olduğunu bir kaç defa ‘alenen beyan etmişdir .

Mosieur Mussolini geçen sene neşr edilen bir mülakatında « Q. Le Bon un bu kitabının » cümhurları ve fırkaları idare hususunda , bir çok vesile ile, kendisine rehberlik etmiş oldu­

ğunu açıkdan açığa beyan ediyordu .

Chili cümhuriyyeti re’isinin Les Anmales de intişar eden bir mülakatında şu satırlar okunur:

« Eğer bir gün Dr. G. Le Bon u tanımak fırsatına desteres olursanız ona deyiniz ki Chili Cümhuriyyeti Re’isi kendisinin en hararetli hay­

ranıdır, eserlerde tegaddî etdim . Ona deyiniz ki siyasî meslekimde, meselâ cümhurların Psycho- logiası hakkmdaki mülâhazalarının şayanı hay- raniyyet doğruluğunu her zemaıı re’yePayn görmek vaz'iyyetinde bulundum .

Aşağıdaki satırları , Evolution actuelle du Monde [ dünyanın şimdiki inkişafı ] adlı k ita ­ bının intişarı münasebetile tabfinin yazdığı bir izahnameden ifraz ediyorum :

Gustave Le Bon un te’siri orduda ‘azim olmuşdur ; Erkânı Harb Binbaşısı Gaucher , elyevm général , mü’ellifin Doctrine lerini [ ya‘ni felsefî ka’ide v esaslarını] vaktile, z a ­ bitlere verdiği bir seri conférence larda icmal etmiş ve Etudes sur la Psychologie du Comman­

dement, ya‘ni kumandanın psychologiası üzerine t,etebbu‘ler ‘unvanı altında toplamışdı.

Fransa Harbiye mektebi müdiri olduğu sı­

rada Général de Maud’hui ve Général Bonal , Général Mangin v. s. kendilerini açıkdan açığa G. Le Bon un telmizleri i'lân etdiler.

Meşhur Général Mangin 1918 zaferi kat‘i - sini hazırladığı sırada ve bunu ta‘kib eden harekâtı ‘askeriyye esnasında G. Le Bon un Doctrin lerinin kendisine rehber olmuş olduğunu nıü’ellife yazdığı bir mektubda sövüyordu .

Q. Le Bon un fikirlerinin te’siri ecnebi orduları üzerine de büyük te’siri olmuşdur . Fransa Harbiye nezareti Erkânı Harbiyesi tara­

fından tere me edilen mühim bir layihada İngiliz ordusunun en yüksek ‘askerî mukteda [Autorité] lerinden biri olan Miralay Fuller şöyle yaziyor: «Eğer büyük harbden evvel Ingiliz zabitleri G. Le Bon un kitablarını okumuş ol - salardı, en kuvvetli orduyu , bütün harbin devamı ınüddetince yoklayarak aradıkları ve buldukdaıı sonra da kullanmayı pek az bildik­

leri en zî kudret orduyu kendilerine te’ınin etmiş olurlardı . »

Güzide Valilerimizden Ali Cemal Bey Ef.

G. Le Bon tarafından işaret olunan psycho - logia’î silahların istfınali sayesinde , Vali

(12)

5696 r ÇTÎ H AD

bulunduğu vilayetlerde vesa’iti zecriyye istim a­

linden müstağni olarak intizam ve âsâyişi te’- min etmiş olduğunu bir mektubunda yazıyordu.

Beîçikada Iş Dariil’fiinunu miidiri mümtaz dostum M. le Professeur Ömer Buyse den bu gün aldığım bir mektub da şöyle yazıyordu :

« Dostumuz ve üstadımız Dr. G. Le Bon ile, ‘İlmî ve ictima'î tedkikat havzasında pek parlak bir nur söndü. Bize teselli olarak şim - diki ve gelecek müceddid zekâlara rehberlik edecek ve üzerine bütün insaniyyet için yeni ve daha eyi bir iotima'i hayat kurulacak olan hakikatlârı muhtevi eserleri kalıyor. »

{ Bitmedi J

Ş İ ‘ İR

S E V Ğ Î V E Ö MÜ R

Sevgiden kurmuş da bir el ömrümün biinyadını, Kendi yıkmış sonra hicranile fezy abadını.

Gözlerin kurbanıyım ben, gözlerin kurbanıyım.

Her yiğit takdis eder lâkin gözel celladını.

Serzeniş manası yokdur, hasretimdendir bu âh, İnlemek toprakda celb etmez göğün imdadım.

Sevği bir tufan, gönül ‘umman ve ben ancak benim.

Kudretim yok zabta ‘aczimden gönül feryadını.

Söyletir söylenmeyen esrarı bir gün, korkarım , Bende bilmem ruhumun eb‘adı isti‘dadm ı.

Böyle hâki bir ömür yetmez semavî ‘aşkına , Bir cihandır can ki Allahım bilir eb‘adını .

Fuad Hulusi

A K Ş A M O L D U

Ziya !.. kızıl bir ziya , sularda halka halka Dağıldı ve ınor sisler indiler dalga dalga Akdi sükûnla akşam , bir ufukdan bir ufka.

Gice ! kesildi artık , eninler, hıçkırıklar Görünmez.oldu şimdi yüzlerde kırışıklar Parlayor kanlı izler gibi uzak ışıklar ... .

İlhan Şad?

K A R

YZB - Celâl ağabime

Souk... şehri uyutan sihirli bir afyondu, Sular bir dantel gibi saçaklarında dondu Çatısı karla dolmuş uyuklayan evlerde.

Tipi bir ıztırabı göğsünde ağlatıyor

Zulmette pencereler sanki birer damla kor Hazin bir bükülüş var sobada... alevlerde .

Dumanlanan bir hayâl keder var her bakışta, f ırtınanın camlara işlediği nakışta

Uzak hatıraların gömülen izleri var.

Şimdi evler birer sü s, minyatür kadar ince, Bu süs dolu tabloyu kapatıyor gittikçe ,

lemiz bir sargı gibi yavaş yavaş yağan kar...

O. NURİ

G Ü Z E L L İ K

Yaşıyorsun her şeyde İlâhî varlığınla , Bir gönül yok ki seni yana yana sevmesin , Görünürsün şu gülde, şu titreyen yıldızda, Sen Hilkatin her lalıze değişen bir aksisin . Sen aşk olur .akarsın , şeni görse gönüller , Bir tatlı buse gibi dudakdan yüreklere , Dokunduğun kalbimden ne furtunalar geçer, Sevgilimle geldiğim zemanlarda gözgöze[?

Sen Hilkatin her Jahza değişen bir aksisin , Görünürsün şu gülde, şu titreyen yıldızda , Bir gönü! yok ki seni yana yana sevmesin , Bir hükümdar belirtir kudrentin bir A dsız da.

İhsan Sacid

SÍMULTANÉÍTÉ Une bête innocente et douce Sabrée avec atrocité ,

Se tord, sans avoir excité Aucune pitié, sur la mouse .

(13)

I Ç T I H A D 5697

Elle a brouté l’herbe odorante , L’herbe azurine du matin Epris des deux, ivre de thym Et bu l’aube désaltérante . Moi, j’ai guetté la fleur exquise Et la bonne fraîcheur de brise Loin du pacage trivial.

Bête, tu semblés mon emblème, Je râle aussi, saignant et blême, Sur la fosse de l'idéal .

Rafale de Parfums - Dr. Ab. Dj.

MA‘ARÎF SAHESi

M uhterem " M a‘a rif V e k ilim iz in v e b ü d ce e n c ü m e n im iz in n a z a r ı d ik k a t - la r ın a ‘a rz e d ilm e y e lâ y ık d ır :

19 M art 1 9 3 2 ta r ih li IL L U S T R A . T İO N jrn ecm u ‘a sm d a o k u n d u ğ u ü z r e

¡¡Nefis S a n ‘a tla r , b ü d c esi, F r a n s ız M il­

le t M eclisin d e m ü z a k e r e e d ilir k e n , M a‘a r if N azırı M ario R o u s ta ıı u m u m i b u h ra n se b e b ile , A r tistle r , E d lb ler , v e ‘A lim le r c o r p o r a tif g r o u p la r ın a y a rd ım e d ilm e k iç in 3 0 MİLYON F R A N K ııı b ü d c e y e k o n m a sın ı tek lif etm iş v e te k lifin i kabul e td ir m işd ir . Bu m e b la ğ b izim p a r a m ız la tak rib en 3 m ily o n lir a ed er. B u , u m u m i b u h ­ ra n d a n d o la y ı, k a fa la r ile ç a lış a n la r ın h a y a tla r ın a ‘Arız o la n s ık ın tıy ı iz a le e tm e k iç in d ir .

B izim m e m le k e tim iz d e ise ‘u m u m i b u h r a n d a n b a şk a , M a‘a r if s a lıe s in d e , e z c ü m l e H arf in k ıla b ın d a n d o ğ a n bir b ü yü k b u h ra n v a r d ır . Y eni h a r fle r le k ita b k o la y b a s ılm ıy o r , ü lfe t b a sı l d e ğ il.

M u h a rrirler, m ü ’e llif le r , b a s ılı s a ıı‘at v e fik ir a d a m la r ı v e ‘u m u m i irfa n ç o k m u zta rib d ir v e h a r f in k ıla b ı ıııu z- ta rib d ir. G eçen se n e n e şr iy y a ta y a r ­ dım iç in b ü d cey e 1 4 0 bin lir a k o n - m u şd u , bu s e n e bu iş için lıü d ced e

y a ln ız 4 0 bin lir a v a r d ı. 1 9 3 2 S e n e ’i m a liy y e s iııin M a‘a rif b ü d c esi y a p ılır ­ k en illu s t r a t io n d a n a ld ığ ım ız v e s ik a n ın ta h a ttu r o lu n m a sı m e m le k e tim i - z in v e in k ıla b ım ız ın h a y r ın a h id m e t olu r.

M em n u n iy y etle iş itd iğ im iz e <jöre B aş V e k il F a şa H a z r e tle r i , M a‘a rif b ü d c e sin in bu fa slın a m ü h im c e bir m eb la ıj k o n m a s ın a larafdaı* b u lu n u - y o lla r m ış .

SOLMAYAN GÜZELLİKLER 1^.3 Lîj

• c*—j j j T i oW ^ ^ * 5

Tercemesi :

Dostumun ayağı toprağına canlar saçmak arzu ederim, yazık ki bir canım var ve gönlümde binlerce arzu var .

Mutala‘a : F u z u l i ııin

Bin can olaydı kaş meni dilşikestede Ta her birile bir kez olaydım feda sana .

beytini düşü nün.

-CU.j j 'jT c T y t ¿T ^ j

. c —.' j U . j r " ¿ V j _ *ı>U- 1 j- j , s '

Korkarim ki nazik vücuduna zahmet verir ; bu gün libasınız diken gülü rengindedir.

Mutala‘a : N e d i m in :

Güllü diba geydin emma korkarım âzâr eder Nazeninin saye’i hari güli diba s e n i.

beytile mukayese edin .

ı. c,u>. j i - jf. j*

. j . ç 'l ©jl 0 5 *5

Hayat ağacımızın boynunu kesmek için teneffüs hareketleri iki başlı hizar gibi gidüb gelmekdedir .

Mutala'a: B uru ş şöyle söyler :

Kalbimizin her çarpması bize bir yara açar, eğer san'atı şi‘r olmasaydı hayatımız ebedî

bir kanamak olurdu.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şüphesiz bu kimseler hususî çalı- şan meslekdaşlarmdan daha kabiliyetsiz ve işlerine daha az bağlı değildir; fakat bunlar için serbest ha- yat kurma fırsatlarının daha

Halbuki bence evli bir insanla, bekâr bir insan arasındaki fark şundan ‘ibaretdir: Evli bir iıısaıı hayatda köpek gibi yaşar fakat bir cen - tilmen olarak

ğuluyor göründüğü bir sırada, Harbden istifade etmiş yegâaııe kavm olan Amerika , bütün milletlerin kurbanı olduğu harabiyyet sebeble- rinden kendisini

Nekahat devrini kısaltmak için mümkin olduğu kadar hastanın etrafında bir değişiklik yapmak çok faydalı olur.. Hastalıktan sonra görülen bu haller ve ııâ

Herriyot bir mütefekkirdir, Herriot Türkiye ııiıı dostudur. Bu iki sıfat bizim için en yüksek kıymette olan sıfatlardır. İki sene evvel bize göndermiş

YÖK YÖNETİM KURULU ÜYESİ MEHMET ŞİŞMAN – Ama yani bunun imkânlarını tartışmak lazım tabii ki, mümkün mü yani bu kadar genç nüfusun eğitim talep ettiği bir

31 Aral›k 2007 tarihi itibariyle döviz kurlar›n›n yap›lan vadeli döviz al›m sat›m ve opsiyon sözleflmelerinde belirlenmifl olan kurlardan daha düflük

[r]