• Sonuç bulunamadı

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dr. Yorği Fotaki M avromatis"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■Yİ K. IlKİÜ!'OT

I ( I N I > l Î İ İ I . K H Edouard Herriot mütefekkir ve Türkiye dostu Sıhhat yoklaması

Sanatkârlar Kıt‘a

Uzun bir makalenin ba'zı fıkraları Chant, d’exil

Solmayan güzellikler Cihanın Şimdiki inkişafı

Dr AB. Djevet Dr. Şükrü İçtihat AB. D.J.

Dr. M. Alî Dr. A. D.

İran şa'irleri Dr. G. Le Bon

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

KOOPERATİF

L im an S il k e li u m u m i m ü dürü H aindi B ey in teşeb b ü sk â rh fp ile te’sis o lu n a n tjıda m a d d e ler i K ooperatifi a c ild i. H a y ırlı v e m ed en i hir h a r e k e t d ir . B u n d a u m u m i istifa d e v a rd ır . G e le c e k nüsham ızda. «C oopératif ” 1er h a k k ın d a hir az m a d ıim a t v e r e c e ğ iz .

YENİ NEŞRİ Y YAT

B o l ş e v i k l i k ‘a l e m i

Haydar Rif‘at Beyin tnze bir eseridir- 8!

sahifelikdir. Güzel basılın cdır. Cihana yeni bir euıel ve endi e getirini olan filcirci cereyanı tahlil o'umnu.ntır. tCöOk.

S o v ie tis ın e ve D ém o cra tism e Bu da ayni muharririndir . Ayni mevzu*

başka bir cebheden göriiliyor . Bunların lier ikisini de saburane okuduktan sonra anlataca­

ğız. 103 sabitedir- ti : 60 k.

A n o rm a l Ç ocuk

Yüksek muallim mektebi muallim muGvini M. Naci Beyin bir tedkik eseridir. Muallimler ye mürebbîler için çok lüzumlu bil ¡İtri m uh­

tevidir bizde bu ruevzu'da ilk eserdir. 16 gayrı tabi'î çocuk üzerinde yanılan şahsî tedkik üzerine mü'essesdir . Gelecek nüshalarımızın birinde bunu tahlile çalışacağız Ciddî ve ehemmiyyet- lidir. 167 sahiledir, 16 resini vardır, fi : 75 k.

POSTA KUTUSU

Vahdet* Gültkin Beye : Şa‘ir adlı Sonne rıizi ve diğer manzumelerinizi aldık • Şa‘ire

Kalbin GÜZEL önünde ağlamasını bilsin,

diyorsunuz • Şa ire ağlamak tavsiye olunmaz , Ağlamak, vekaılı ve lerrıkinli olan sa‘ire teklif olunmaz. Güzelin önünde mest olmak, müte- heyyiç, müte aiî olmak vard ır. Ağlamak niçin?

Baudelaire fule

L’étude du BEAU est un duel où l’artiste crie de fayeur avant d’être vaincu.

demişdir. Sonra şa’ire hiç bir şey tavsiye olun­

maz onun tavsiye edicisi üzerindedir . Nasihat ona te’sir etmez. Nasihat ve hattâ tecrübe bile te’sir etse şa‘ir olmaz .

« Bir ağaç bulamazsan saçlrmı gölge yap » göz önüne matbu* bir lıey’et getirmiyor. Diğer diyeceklerimizi diğer tür nüshada deriz.

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

E m ra zı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden başka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

GLtSERO FOSFATLI ŞARK

MAL T HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti lnısusiyede i‘ınal edilmekdedir.

1 teposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon: İstanbul: 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

GAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

A p i* a li a m E k ş i y a n Kerestecilerde No- 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Téléfon : Stamboul : 2827

İçtihat! m b u lu n d u ğ u ha‘zı y e r le r

“ İçtihad „ ın İstaubulda satıldığı ba;zı yerler : Kadı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü D ikran E fen d i, K öprü ü z e rin d e M. K em al E fe n d i, B ü y ü k A da da İske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk üd ar da İskele başında Tütüncü İlh a m i E fendi

Dükkânları

İSTANBUL

ÇfNKOGRAFHANESt

Ankara caddesinde İlhami ıııatbbaası üstünde, her nevi' çinkograf işleri dikkat ve sür‘atle

ve ehven fiatia yapılır D Ü ŞÜ N E N M USİK İ

AB Djcv.det Beyin Şi irleri yakında çıkıyor.

96 Sahifelik Fi : 50 k-

(3)

I A BONNEM ENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars

Edition spéciale : 3 Dolars

İÇTİHAT

a d r e s s e

«Idjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvnème ANNÉE 1 J u ille t 1 9 3 2

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E B İ, İK T İS A D İ

No : 348

ABONNEMAN Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1,2, Allâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda îçtihad Evi

Tarihi Te’sisi :

1904 — Genève Yirmi yedinci sene 1 T e m m u z 1 9 3 2

E D O U A R D H E R R İO T M Ü T E F E K K İR VE T Ü R K İY E D O ST U MÜTEFEKKİR BÎR DEVLET RECULU

« Un Français a besoin d’idées plus que de pain » E. HERRİOT

(Bir Fransız ekmekden ziyade fikirlere nıuhtacdır»

diyen bir adam muhakkak bir mütefekkirdir . V. Hugo

Une goutte suffit pour juger l’océan,

diyordu* Bir umman hakkında, bir fikir ver meye, bu ummanın bir damlası kâfidir . Fakat biz bu ummanın bir damlasını değil, coşkun ve feyyaz dalgalarını gördük ve tanıdık . Onun C ré e r si daha sonra B e e th o v e n ı Herriotnun zekâsında, ilminde ve yüreğinde mevcud derin­

liği, genişliği ve nuraniyyeti güneş gibi ruşen kılmişdır *

E. Herriot Fransa hükümetinin riyasetine geldi. Bu geliş bir insan ve bir Türk olmamız

¡‘tibarlarile bizi sevindirdi :

Herriyot bir mütefekkirdir, Herriot Türkiye ııiıı dostudur. Bu iki sıfat bizim için en yüksek kıymette olan sıfatlardır. İki sene evvel bize göndermiş olduğu resminin altına şu kelimeleri yazmışdı :

A la Revue Idjtihad hommage d’un ami de la Turquie. HERRİOT

Tercemesi şudur :

İçtihat Mecmu'asına bir Türkiye dostunun arzı itilâsı .

Herriyot 1921 senesinde ıııücadele’i milliyye- uıiz zamanında O eu v re gazetesine lehimizde yazdığı makalelerde bu dostluğu göstermişdir .

O zaman Dahiliyye Vekili olan Ali Fethi Bey kendisine teşekkür etmişdi ve bu teşekkürna- me de ayni gazetede çıkmışdı.

Herriot nun Türkiyeye dostluğu bence çok kıymetlidir ve her münevver Fransızm Türkiye dostu olması kadar tabi'î bir şey olamaz. Böyle âlim ve yiiksek«Culture»sahibi bir türkiye dos­

tunun Fransa hükümetinin başına gelmesini sü- rurla selamlamak bir ilin ve fazilet vazifesidir.

Herriot hakikaten bir Culture sahibidir.«Culture»

dimağda idhar edilen ilimler değildir ; Culture dimağın rtiyadı halini alan ve dimağın aslî eczasına istihale eden bilgidir. Herriot bu me- ziyyetini muhtelif ve çok müşkil hallerde gös - termişdir . Herriot 25 seneden beri, 700,000 nüfuslu Lyoıı şehrinin Şehr Emini Takat mansub değil ahalinin hür intihabile seçilmiş Şehr Emi­

nidir. Zalim Avrupa Harbi patladığı ve Fransa yı matemler, dehşetler ve felâketler istilâ ettiği v a k it, başında en münevver, en basiretli bir Şehr emini bulunan medine , Lyon oldu . Em -

«

zildi kadınlar, yetim çocuklar, hastalar, ihtiyar lar , çaresizler, hep Herriot nun zekâsının ve yüreğinin geniş kanadı, baba ve ana şefkatile titreyen kanadı altında âsûde bir melce’ bulu­

yordu. Açlık, soğuk, ve her türlü mahrumiyyet en az Lyon a girebildi.

E. Herriot merhum üstadımız G. Le Bonun şakirdi irfanı olmuşdur. M. Herriot : .

(4)

9744 İ Ç T İ H A T

« La mystique et l’intérêt mènent le mon - de plus que la raison . » ya'ni « Dünyayi akıldan ziyade sırriyyat ve menfaat idare eder » dediği vakit üstadının ictima’î Psy - chologiasının ruhunu tekrar etmekden başka bir şey yapmamışdır. Yakında neşr edeceğimiz C ih a n ın Ş im d ik i İn k işa fı uda bu keyfiy- yet bir def£a daha görülecekdir .

İlk def‘a Baş Vekil olduğu zaman, merhum üstadımızın Rue Vignon 29 da kâ’in da’iresine bizzat giderek onun göğsüne Fransanın en yüksek nişanı olan Légion d’Honneur ün en yüksek rütbeden olanını taknıışdı.

Herriot bir Radial socialist dir; fakat bu ta‘biri onun anlayışı başkalarının anlayışına ve kavrayışına aslâ benzemez. H errio t :

« U n c it o y e ıf d ig n e de ce n o m , un être v r a im e n t c iv ilis é , s ’a tta c h e d ’ab ord aux s ie n s , à sa fa m ille , p u is, il o b s e r v e sa c o u tu m e , se s t r a ­ d itio n s lo c a le s , il le s a im e , il s'élève à u n e c o n c e p tio n p lu s la r g e e t il up - p e r ç o it c o m m e u n e réalité v iv a n t e ,la p a trie . C’e st a lo r s s e u le m e n t q u ’il p o u rr a u tile m e n t éten d re so n a ffe c tio n ju sq u ’à l ’e n s e m b le de l’h u m a n ité Le v r a i in te r n a tio n a lis m e d o it procéd er par r a y o n n e m e n t et non par n ég a tio n .

Ya‘ni vatandaş namına lâyık bir vatandaş, hakikaten mütemeddin bir kimse, evvelâ anasına, babasına, evlâdına, zevcesine, kardaşına, a’ilesine merbut olur , sonra, urfune mahallî an’anala- rıııa ri‘ayet eder, bunları sever, daha yüksek bir kavrayışa, yükselir ve canlı bir şe’niyyet olarak vatanı müşahede eder. Ancak o zaman faydalı bir suretde, muhabbetini insaniyyetin hey’eti ınecmu‘asına teşmil edebilir . Hakikî beynelmilelcilik inşi‘a‘ ile başlamalı, inkâr ile değil.

Görülüyor, ki Herriot nun Socialiste liği, Démagogie ve Chauvinisme ile cah ü celâl elde etmet isteyen ba‘zı « Arriviste » lerinkine aslâ benzemez.

je tiens de ma patrie un cofcur qui la déborde Et plus je suis Français, plus je me sens humain.

diyen Fransız şa’iri de bu yüksek i'tilâyi ve inşi‘ah terennüm etmişdir.

Herriyot nun şu sözlerini de dinleyelim :

« L ’e r r e u r c a p ita le d e c e r ta in in te r ­ n a tio n a lis m e e t en p a r tic u lie r d e l ’idé a lo g ie c o m m u n is te , c ’e st d e v o u lo ir se fo n d er su r la su p p r e ssio n de to u te idée de p a r tie . A u jo u rd ’h u i m êm e , d ’un p a y s qui prétend r é n o v e r le m o n d e s ’élève à l ’égard de to u te s le s n a tio n s un in c e ss a n t cri d e h a in e où se r e tr o u v e l ’âpreté du v ieu x n ih ilis m e r u sse . Cet in te r n a tio n a lis m e p rim itif e t n ég a tif est a u s s i élo ig n é de la véri­

tab le c o n c e p tio n de la paix qu e le n a tio n a lis m e a r r o g a n t e t ty ra n n iq u e.

işte tercemesi : Balzi Internationalisme lerin ez cümle Bolşevik « Idéologie » sinin en büyük hatası, her vatan fikrinin ilgası üzerine istinad etmesidir. Bu gün bile cihanı ıslâh etmek iddi­

asında bulunan bir memleketden, diğer bütün milletlere karşı, eski Rus «Nihilisme» sinin huşunetine rast gelinen bir da’imî ‘adavet sayhası geliyor . Bu ibtida’î ve inkârî olan

«Internationalisme» hakikî sulh mefhumundan, mütekehbir ve cebbâr « Nationalisme » kadar uzakdır. »

Şu bir kaç cümle Fransanın yeni Baş Veki­

linin yüksek ve nurlu zihniyyeti ve «Cu!ture»ii hakkında bir fikir vermeye kâfidir . Bununla beraber bu gün cihana hâkim olan ve «Néces­

sités économiques» denilen İktisadî icabat, var­

dır. Milletleri idare eden hükümetler ise, hükü­

metleri idare eden de bu icabatdır .

Herriot Baş Vekil olarak Fransa Mîllet Meclisine girdiği gün fırkasının ıneb'usları me- sa‘i sa‘atlarimn endirilmesini istediler; yapamam dedi.Orduyu rubu‘ nisbetinde azaltub budceyi, halkın üzerindeki vergi yükünü hir az hafiflet dediler : yapamam dedi .

Ingilterede , Mac Donald amele fırkasının Re’isi olarak hükümetin başına geldiği vakit İngilterenin simasının değişeceğini sandılar . Bir şey değişemedi ve Mac Donald fırkasını terk etti .

(5)

İ Ç T İ H A T 5745

G.Le Boıı un şakirdi irfanı olan Herriot içtima4î Psychologie yi bilir.Türkiye dostluğunun kıyme­

tini bilmesi de bu bilgileri arasındadır, ilim ve fikir recülü Herriot ııun hükümeti zamanında bu iki vatan arasında açılacak ve artacak ruh ve fikir cereyanlarını şimdiden görüyorum . Bu

bence hayli büyük sürür ve tesellidir. Fraıısadan zulmet ve bürudet değil, nur ve hararet bek - lenir: P a r is e Ville de lumière isminin verilmiş

olması hikmetsiz değildir.

19 Haziran 1932 Dr. Abdullah Djev a et

Halk için hıfzıssıhha sütunu :

S I H H A I Y ( I K L A M A S I

Her ne kadar sıhhati umûmiyyenin ilerle - nıesi Ftibarile ba‘zı memleketler diğerlerine nisbetle daha fa'ik bir mevki'de bulunuyorsa da yine en ileride gidenlerin bile senevi h i s - talik ve ma'iûliyyetlerin tedavisine sarf ve tahsis ettikleri ‘aziuı para mtkdarma bir göz atılırsa insan hayretler, içinde kalır .

İşte İngiltere hükümeti senevi bu uğurda 22 milyon sterlin sarf ediyor. Halbuki bu mem­

leket ahalisi en çok sıhhî şera’it içinde yaşa - mak terbiyesini görmüşdiir. Bu iftiharla burada her yerden ziyade bil hastalıklar ve illetlerin önüne geçilmesi raümkin ve bu masraflardan korunulması kabildir . Filhakika bu gün her yerde böyle sıkıntı ve ıztırablardan bir çoğu­

nun önüne geçilmesi mümkin ve kolay olum ­ dur. Bu günkü medeniyyet hayatına mahsus illet­

ler ve rahatsızlıkların ekserisi yanlış ve sıhhî olmayan yaşama yollan ve kusurlu beslenme usulleri ta‘kib edilmesinden ileti gelir.

Yanlış beslenmek, lüzumundan fazla yemek, pek çok veya pek az haraket etmek, temiz ha­

vadan mahrum bulunmak , elem ve kederler hasılı pek basit hıfzı sıhhat ka’idclerini bilme - rnek her türlü fenalık, rahatsızlık ve bed baht - lığın sebeplerindendir. İşte bütün bunların önüne geçmek mümkindir. Bunun içinde hiç olmazsa senede bir kere vücudunu mu'ayeneye tabi‘

tutmalı , ya‘ni sıhhat yoklaması yapdırmalıdır.

Mes’ele bir ferdin hayatı veya vukuT ve­

fatı ııokta’i nazarından tedkik edilirse ne derece şayanı te’emmiil olduğu derhal anlaşılır . Çok

dei‘a vapura veya tirene yetişmek içiıı koşan veya şiddetli bir haraket yapan yaşlıca bir kim­

senin ansızın düşüp öldüğü görülür. Bu h ara- ketleri yapmak kendisi için muzır ve tehlikeli olduğunu bilübde yapmasaydı elbette bu a d a ­ mın kalb ve damarları patlamaz ve bir kaç sene ler daha yaşamış olurdu.

Nice kırık dökük ve sıhhatları bozuk zayıf kimseler varki ner günkü hayatlarını arızasız geçirirler ve alil ve mariz olmalarına rağmen faydalı işlerde görüıler ve hayattan her türlü nasiplerini alırlar, zira bunlar her şeyden evvel sıhhatlarına dikkat etmek lâzım olduğunu ve zararlı şeylerden kendilerini korumak icab et- diğıııi pek eyi bilirler, halbuki kendilerine nis­

betle pek kuvvetli diğer bir yaş arkadaşı kendi kuvvetine güvenerek hiç bir şeyden sa - kııımaz, korkmaz ve çekinmez bir halde yaşa - dığı için tehlike ve zararlara karşı hiç bir ihtiyatta bulunmaz . Bu sebeble daha çabuk kazalara uğrar ve zayıf, alil kimselerden daha evvel ölür- İşte bu hastalıklar ve tehlikeler hep cehalet yüzünden vııkıria gelir; biraz akıl ve basiretle haraket etmek sayesinde önüne geçil- mesi pek kolay olan bu türlü felâketlerin böy- lece devam edüp gitmesi doğrusu bu günkü medeniyyet için hacaleti mucibdir.

Kendisini bir haftada eyi edemediği için doktora kabahat bulan bu gibi kimselere ken - dişini, sıhhat ve hayatını senelerce ihmal ettiği için asıl kabahat kendinde olduğunu hatırlat­

malıdır. Doktorun asıl hakiki vazifesi hastalığı

(6)

5746 İ ÇTİ H A T

tedavi etmek değil, hastalığa mani'olmakdır.fl]

Senede bir kere vücudunu sıhhat yoklamasına tabi' tutan kimse yalnız Verem ve Kanser gibi hakikî mu'avenet zamanının geçirilmemesi mat­

lup olan hastalıklardan kortulmuş olmaz , ayni zamanda haddi zatında ehemmiyyetsiz ve fakat

EDEBİ TAHLİL VE TENKİD SÜTUNU

S A N ‘ A'1

Yazan : Nahid Sırrı B. S.

devamları halinde hayatımızı bozan hayat kuv­

vetlerini kıran nihayet rahat yaşamamıza engel olan bir çok hastalıklardan dahi kurtarılma - masına hidmet eder.

Büyük Ada I >1*• Ş ü k rii

K Â R L A R

56 Bürhanettin Matba'ası 1932

S a n ‘atk â rla ı* , üç küçük hikâyedir. Birinci hikayenin adı : Ş a ‘ir N ecin i E fen d in in B a h a r k a sid e si dir- Şairin zevcesi Gülfam Hanım, bir kadı ask-er kızıdır , zamanına göre eyi tahsil görmüş ve bir az cadalos bir kadın . Şa‘irin geliri yok,

kazancı yok. Vak- tile kadı askerin lutfunu görmüş fakat ciğeri iki para etmez bir rüşvet alıcı ve rüşvet v e r i ci , dalkavuk , kof

bir adam Sadıi'âzam oluyor. Şalı in zevce­

si , kocasının sa‘,rliğlnden istifade etrnekde istPcâl ediyor. Yeni sadrüâzam için bir kaside yazmaya kocasını tahrik ediyor, İsrar ediyor . Necmî Efendi izzeti nefs sahibidir , şaird ir . Zevcesine « olur, Gülfam olur yedi kat yerin dibine girmeye lâyık olan bu herifi arşı alaya çıkarırım » diyor. Fakat şairin gönlünün İra - desi kendisinin iradesinden çok yüksek; zorâki bir kaside yazıyor , Sadrıâ'zama götürüyor .

[1] Çinliler, a’ile tabiblerine mu’ayyen mıkdarda bir ma'aş verirler. A’ilede hasta bulunmadığı müddetçe bu maaşları muntazamen te’diye ederler. Evden a’ileden biri hastalanınca a’ile tabibinin ma’aşı kesilir ve hasta eyi oluncaya kadar tabib ma’aşsız hidmet eder ve evde artık hasta bulunmayınca ma’aş te’diyesine başlanır . Çinlilerin bu pek ma’tıal adetini kırk sene evvel bir

mecmu’ada okumuşduk . [ İçtihat ]

Sadrıâ‘zam okuyor, beğenmediği ya‘ni bekle - diği kadar dalkavukluk bulmadığı his olunuyor.

Küçük bir mıkdarda bir ca'ize ya'ııi kaside bahşişi veriliyor, evine avdet ediyor, kapıda sabırsızlıkla bekleyen zevcesine aldığı para

kisesini veriyor . Kişenin küçüklü­

ğünü gören Gül fam Hanım şairi azarlıyor- Bu para ile bir müddet geçiniyorlar ; pa-, ra bitince kadı asker kızı kii - peşini satmak mecburiyyetinde bulunduğu bir sırada ayııi Sad, ıâkzam bir yalı y a p - diriyor, bu yalı münasebetle bir kaside yazmak fırsatı hasıl oluyor , Gülfam Hanım kocasını tazyıka banlıyor. Ş a ir kasideye rnedhal olarak bir babar tasviri nazın ediyor , bahar, şaire ilham kapısını alabildiğine açıyor , yazıyor , yazıyor, Gülfam, kocasının coşkun yazdığını memnun olarak , tarassud ediyor. Bir aralık tekrar şairin odasına giriyor. Kâğıdlarin ortaya saçıldığını görüyor, bunları topluyor- Okuyor, hakikaten bir Şah eser olduğunu anlıyor.Fakat Sadrıâ'zama da'ir bir kelime bile bulunmadığım görüyor .

Kadın « Efendi kasdııı beni deli etmekmi , Paşanın ismini bile yazmamışsın <> diye bağı - rıyor. Fakat sonra « hayret ve dehşetden göz­

leri büyümüş elleri fena bir rü’vayi itmek ister ÎD fiA L H U R R İ Y Y E T

1

- Naci Paşaya ihda -

L Ö lm ek v a r d ı,a y r ılm a k yok d ıı ı»eym an ım ıxd alJ h a şla m a n ın so n u h ö y le m i o ia c a k d ı

^-Sıcak m u h a b b etim le sen i r B irer ııatfinc o lu r k e n dııd

7 Haziran

b

h e r tefek k ü rü m ^ la k la rım ı yakdı ."I

ziran 1931 A. D. ^

Ji. ^ A. Ji. JL. JL

(7)

İ Ç T İ H A T 5747 gibi ilerde « a. a. » diyerek iki adım geri çe -

kiliyor ve ağlamaya başlıyor.

Asırların asnlara devr edecekleri bu ilâhı kasidesini yazar yazmaz Necmi Efendi ebedî uykusuna dalmışdı, yarı açık pencerelerin k a ­ feslerinden bahar ona ilk kokularını ve serin rüzgârım gönderiyor , bunları minnetdarâne ikram ediyordu „.

Okursun bahtımın Tarihini ey nazare’i şefkat Ziyasından ölen bir yıldızın son iltima‘ında •

beytini ihtiva eden kıt'ası ' bu şa'iriıı ağzına kona bilirdi .

*r •**

İkinci hikayenin adı H e y k e ltır a ş dır . Muharrir Ankara kakasına arada sırada çıkmayı seviyor. Orada bir gün yaşlıca ve perişan kı -

M. E HERRtOT Üç hikâyenin en güzeli ve en hayırlısı

budur. Şa'irin şiarını gösteriyor nıedh edilecek bir meziyyeti olmayanı rııedh etmenin şa'ir için takat edilemez bir teklif olduğunu ve şa'irin de bir Hükümdar olduğunu ve onun ancak gözel - l i khaki kat » fazilet önünde eğile bileceğini işrab ediyor. Kaside yazılacak bir bahar olunca şa‘ir> bütün hayat nusğunu sarf edebildiğini gösteriyor. Şa'irin son ziyasını rıeşr e erek sönen bir yıldız gibi ölüyor; son ıtrini saçarak kuruyan bir çiçek gibi ölüyor. K arlı D ağdaıı S e s in

yafetli bir adama rast geliyor. Konuşma tarzın­

dan bir ecnebi olduğu anlaşılıyor. Bunda garib bir haleti ruhiyye var : Bu bir Heykeltıraş fakat heykel yapmayan ve yapmak istemeyin bir Heykeltıraş «Tuncun, Bakırın, Mermerin bana, bize hayat ihsan et . Bizi sonsuz zindandan kurtar! diye bağrı malarını duymakta Tanrı - nın da bilmediği ve tatmadığı bir zevk ve bir gurur v a r; sonra, ııe İlâhî bir mu'ziblik ve bir zulnı etmek zevki de var! » diyor.Heykeli ya - ratmamış olmak için heykel yapmıyor. Kendi­

sinde heykel yapmak» cam id cisme can vermek

(8)

5748 i ç t i h a t kudretini duymakla ve bunu saklamakla müte - lezziz oluyor. Bu gayet mahir bir yüzücünün , denize düşmüş ve boğulmakta olan bir bed bah­

tın karcısında, vapurun güğertesinde ayağını aygının üzerine atarak ve cigarasını fosurtatarak bu bed bahtı seyr etmesi, ben.seni kurtara b il­

mek kudretine malikim fakat kurtarmıyorum demesine ve bundan haz duymasına benzer-Bu ik im iz de mebzulen görülen Sadisme hadise­

sidir . Fakat Yaşar Nabî Beyin kendi haleti ru - hiyyesi olarak ortaya koyduğu bu haleti, Nalıid Sırrî Bey bir Heykeltıraşta tasvir ediyor. Buna denecek bir şey olmaz .

Fıravnlar» kendilerinden bir eser kalması için ihramlar yüceltdikleri halde bu garib adanı, yapacağı heykelin kendisinden sonra yaşamasını çekemiyor ve çekemediğini sövüyor. « Yüzünün derin çizgileri ömrünün senelerinden ziyade açlık senelerini sayan adamın ne mu‘azzam bir kudreti ellerinde esir tutduğunu insanlar bil - ınezler, fakat bunun ne ehemmiyyeti var , ben bir taşdaıı ebediyyet yaratabileceğime emin ol- dukdan sonra bu fani cücelerin gölğeden daha çabuk silinme) e mahkûm yüzlerinde hayranlık ra'şeleri .. Belirmesinin ne ehemmiyyeti var diyor. Fakat zavallı Heykeltıraş ! ebediyyet yaratmaktan dem vuruyor. Ebedî eser kâ'inatta varmı? onu Allahın kendisi de yapabilmiş mi­

dir ? Değil tunç veya bakır heykelleri arz, güneş lıepsi tabi‘atın avucunda tuz buz olacak nihayetsiz faza içine savrulacak !

Bu meçhul ve ismini bile vermekten imtina' veya ihtiraz eden Heykeltıraş , heykel yapan heykeltıraşlara ve heykellere , ve bu büyük heykeltıraşın heykelini yapacak müstakbel nesil adamlarına çok yüksek ve çok mağrur ve müstehzi bir nazar atf ederek Nalıid Sırrî Beyin yanından ayrılıyor ve Ankaramn mahalle evle­

rinin arasında ga’ib oluyor ve bir daha görün­

müyor. Bu heykeltıraş tekrar ediyorum hiç de alePade olmayan bir haleti ruhiyyeyi temsl ediyor ve bunun yüksek bir siması vardır . Kendi büyüklüğüne kani' ve bu kana'atın şe - rabite mestdir. Bu kaııa'atı diğer gönüllere de ııaki ve neşr etmekten istiğnâsile mıiftahir ve

ınes'uddıır - Her halde bu, bir uluvvu ceııab şı‘arıdır, ki hayli eksik ve kıt mata‘lardandır.

* *

Üçüncü hikâyenin adı «Un iJiizel eseri»

dir. Ressam TaFat Beyin oğlu Cemil B. Babası nın meslekinde ressam olmak isteyor . Herkes diyor ki hiç bir zaman büyük bir sarFatkarııı oğlu ayni san‘atda büyük olmaz, büyük san -

‘atkârlar bir zirve teşkil ederler , oğulları o zirveden aşağıya inmeye başlar . Cemil İsrar ediyor. Parise resim tahsiline gidiyor- 3 buçuk sene çalışıyor- Orade iken bir tablo yapmaya başlıyor, bu- eıı son eseri olacak , bitirmeden geliyor. Istanbulda ikmâle devam ediyor.Cemil Beyin gözlerinde zayıflık başlamışdır, Parisde bir göz hekimi mu‘ayeııe etmiş ve günde yarım sa'atdan ziyade çalışmamasını tavsiye etnıişdir.

Cemil Bey son eserini ikmâl için günde 10 sa‘at çalışıyor ve yakında Parisde açılacak resim sergisine yetişdirmek isteyor. Resmi ikmal edilmedikçe babasına bile göstermiyor , çocuk gözüne arız olan zayıflıkdaıı müte’essir sara - rıyor, zayıflayor . Bir gün babası > oğlunun Atelye ittihaz ettiği bağçe içinde bir köşkden çağırmaya gidiyor kapıyı çalıyor 1 içerde bir sendeleme ve inleme duyuyor. Cemil ! aç be­

nim diyor, Cemil anahtarı bulamıyorum kapıyı kır içeri gir diyor. Babası kapıyı kırıyor giriyor oğlunu göz yaşına mustağrak ve ha ini yasdık içine sokmuş bî tab buluyor. Son eserini bitir­

diği ânda gözünün son rü’yet kabiliyyetinin gayb olduğunu anlatıyor ve gözünün son nurile ikmal ettiği» tabloyu görmeye ve re'yini ver - meye babasını da'vet ediyor •

Baba tabloyu alePadenin aşağısında buluyor deniz üzerinde bir güneş tulu'u ve üç peri tasvirinden ibaret bir lavlıa fersiz ve kuvvetsiz bir tablo. Baba tabloyu pek beğendiğini söy - liyor. Ayni mevzuMı kendi iistad elile ve g e ­ ceyi gündüze katarak yapıyor ve oğlunun iuızasile Paris sergisine gönderiyor . Tablo birinci mükâfatı kazanıyor . Bütün gazeteler Cemil Beyin tablosundan bahs ediyor, gazete­

ler geliyor . Bu gazetelerdeki senaları babası a‘ma oğluna okuyor . A‘ma ressam böyle bir

(9)

i ç t i h a t 5749

saıTat eseri viieude getirmek yolunda gözlerini feda etmiş olmasını mahalsiz görmiyor ve mü­

teselli oluyor .

Şüphesiz bunda ince bir görüş ve nâzik bir tertib vardır. Nahici S.rrî Bey, daha ken - dişinin yüzünü görmeden evv< 1 anlamış oldu - ğum veçlı ile, ba, ve ya arkadaşlarının en l'uvana olanıdır. Kuvvetli bir ekim [«Cuilııre»]

sahibi olduğu ayandır. Vak,‘a üslubu firenk - lerin«Colore»ve bizim reıığin vc zeıığiıı d edi­

ğimiz bir üslub değildir ve « hile i ledi » gibi

tam Türkçe olmayan ifadelere ba'zan tesadüf olunabiliyor; fakat bunların ehemmiyyeti yok- dur ve yahud çok azdır. N.S. Beyde, O. Wilde isti'dadı av r, bir parça perdeli bir güneş ruhu var. Bu üç hikâyenin üçü de güzeldir ve güzel­

liklerinin dereceleri kendisinin sıraladığı ter - tijıdedir •

Nahid Sırrı Bey oğlumuz, gelecek neslin üsiadı olmakla mübeşşerdir . Bizim hakkımız sevinmek; vazifemiz teşci* ve tebrik etmekdir .

11 Haziran 1932 A B . İKİ.

KARİ’LER SÜTUNU :

İstanbul , 17 Ağustos 1930 Dr. M. Âlî.imzasile aldığımız uzun bir makalenin ba‘zı fıkralarım aynen neşr ediyoruz

III M illi s e r v e t a r lm a y o r ; bil ‘a k is eeb d eıı ceb e d o la şır k e n a z a lıy o r ; çü n k ü şa p ­ k a la r ım ız d a n ç o r a p la r ım ıy a v a r ın c a ­ ya k a d a r n e m iz v a r sa h e p si cen elü m e m le k e tle r d e n g e liy o r v e bu s u r e tle m illi s e r v e tim iz in b ü y ü k bir k ısım

— bir dab<» d ö n m e m e k ü z r e ecn eb i m e m le k e tle r e a k ıy o r ; h ıım ın a k ıb eti iflâ stır ; d em ek İv i la "kip e ttiğ im iz ter­

b iye s is t e m i, m illi s e r v e tim iz i büyük bir te h lik e iç in d e b ır a k ıy o r v e İmi

te h lik e ııe kad ar . #

.

İşte memleketimizdeki buhranların meıışe’i ! eğer memleketin geçirmekte olduğu buhranları cebrî bir şekilde değil ki zaten cebrin fay - dasr yok ! fakat tabi‘î bir tarzda ortadan kaldırmak ve içtima4! bünyemizi kemiren has­

talığı siikiip atmak isteyorsak, gözlerimizi nıek- teblerimize dikelim ; zirâ hastalığı doğuran ve yaşatan onlur! vatanın tabi‘î servetini işlet­

meyen, hazır yeyici yetiştiren onlar !

* **

Yeni dünyaya yeni adam lâzım! bir asırdan beri medeniyyet sahasında bir M a k in eler

d e v r i açan buhar ve elektirik kuvvetleri , hayat şartlarını değişdirdi, cihanın İktisadî ve malî muvazenesine yeni veçheler verdi

« M a‘d en k ö m ü r ü n ü n k u ila m lm u d ığı z a m a n la r d a b u h a r la işle y e n m a ­ k in e le r y o k tu . Bu g ü n k ü fa b r ik a la r ın ç ık a r d ığ ı iş , ^a h a y v a n la r ın k u v v e ’i a d a liy e le r ile is lh s a l e d iliy o r v e y a biz- z a t in sa n la r ın e lin d e n ç ık ıy o r d u . Bu seb ep ten bir a sır e v v e l b ü y ü k s a n a y i4 y o k tu v e h e r sa rü a tk â rın e lin d en çı - kan i s , pek m a h d u t bir m u h itte a lı . ııup sa tılıy o rd u ; fa k a t b u h a rlı m a k in e ­ ler v ü cd e g e lin c e fa b rik a la r la v a p u r , lar ve şü ın e n d ü fe r le r v ü ç u d e g e ld i F a b rik a la r ın y o r u lm a k İlilm ey en ç e lik k o lla rın d a n , g ir e li g ü n d ü zlü , çık a n nâ m a h d u t n ıa ‘n ıu la tı sa n a fiy y e y i v a ­ p u r la r la şıim c n d iife r le r , d ü n y a n ın bir u cu n d a n ö b ü r ııcıın a ııak l e tm e y e baş­

la d ıla r . T ic a r e t , bu sa y e d e , m a lıd u l bir m u h itten bütün d ü n y a y a y a y ıld ı ,

« c ih a n tica reti» te 'e ssıis etti : Sanayi*

v e tic a r et a le m in d e k i bıı azim i nkı l â - bm y o l v e r d iğ i s e r v e t m ü b a d e le si

(10)

5750 i ç t i h a t m e m le k e tle r in in - ister z ir â ‘a l v e y a

is te r s e sa n a y R ce to p ra ğ ın ı lıa k k ile işle te n v e iş le te m e y e n m ille t le r a r a - sıııd a za ru ri bir m u v a z e ııe ts iz lik lıu - ş u le g e t ir d i. Bu g ü n k ü ik tisa d i r e k a ­ b etler , m ille tle r in ın u sta h s a lla r ım n e k a d a r j y ü k se lti y o r sa u ıü ste b lik le r in id e o k ad ar e z iy o r . Bıı in k ılâ p fırtın a sı - n ııı iç in d en m u z a fie r e n ç ık a c a k m il - l e t l e r , is tih s a l y o lu n d a en z iy a d e i l e ­ r iy e g id e b ile c e k o la n la r ıd ır . »

istihsal yolunda en ziyde ileriye gidebilmek ! İşte yeni mektebin rolü ! Artık bu günkii bayat, İlmî ııazariyyatdan , edebiyyat ve felsefeden ibaret değil 1 Güzümüzü zirâ'ata , şamata ve ticarete dikelim 1 Jiize bir terb iy e s e f e r ­ b e r liğ i lâ z ım ; ö y le bir sefe r b e r lik ki h ed efi, is tih s a l o l s u n !

C H A N T D'EXIL

La douleur que j’ai fredonnée Puisant au coeur de l’univers Et de la foule abandonnée , Fait la belle horreur de mes vers.

j ’ai connu des siècles pervers La vaine gloire blasounée ; Je me tais, je marche à travers Ma déception moissonnée.

O jour d’attente, ô nuit morose , Peines couronnées de laurose, O vie, ô mon exil amer.

T rainant après moi mon fantôme je m’en vais disparaitre comme Un soleil couché dans la mer.

Annemarri 1905 Dr. AB. DJEVDET

SOLMAYAN GÜZELLİKLER :

{ ¡ j * - <v* >w ^ j L / 5 0 ' j

Tercemesi : Herkes şi‘rimle mütelezzizdir ben mahrumum. Dil» kulak gibi sözün lezzetini nasıl duyabilir.

JLİ.C- o-îy“ o_

. U ' w ? j ’C J - J i f ' \ j b

Rahmet meleği yüz def‘a nida etse yine aşk şehidi, ma‘şukuna kavuşmak müjdesi verilmek­

sizin mezarından kalkmaz.

Lî j - e - * . j ■

• - U . r ! -V5 û jU . : i j j * Aj

T t r

Bu şehirde bin hasta var tabib birdir, kimin halini sormaya gitsin , kimin derdine çare bulsun.

C+Sj.f' t ' - ¿ û ¿yj jl C . Vl) İJ ^*1 i

Bu sakfın alçaklığından, içim sıkıldı , bu kısa çadırın eteklerini yükseltiniz .

L j U la ©yU

. ı j L* ^

Bizim sofumuz şerabın te’sirile riyadan mü­

nezzeh olmaz, çünki mizrabla teşbihin ipliğinin sesi hoş - neva olmaz.

^ ^ y jr* Ja»- fj ûJü'l y>- J

• -L' T 3 UT _j 3 ıS^y. 'j b»

Biz şam‘iz ve alilimizin yazısını okuduk , biz yanmak ve erimek için yarabilmişiz.

ViıT U'-5

• «AAJ ö i f ' ¿SCİJ i vil

Aşk her meşrebde ayrı te’sir yapar bu şarab ayni şarabdır fakat başka başka ııeş’e verir.

3^. ^ J ı^Us

• -Lii.r «Jl^C- oj

0 .siyah nerğisleriıı sihrinin kurbanı olayım ki bakışlarile ceylanların yoluna ağ örerler.

jt jU j' i Xi* i

[ i S j i l s ] . JCİ j l ı ’j ! i JtA p b

Her mevcud olan büklüm ve karışıklık yarin zilli telinden oldu , tuzak oldu , Zencir oldu, teşbih oldu , zunnar oldu .

Mutala‘a : Nasıreddin Şaha atf edilen şu kıt.‘ayı da okuyun .

■iL» y j ¿ l ' j K - J j j l

î J_İ< j t ‘3 i -C İ A st»— i J - İ ^j> - j ı JLÎ. J lT

^ o y ? J j ' j j j J l -

X X i ^ i X X j 1 i -A-i

(11)

İ Ç T İ H A T 5753

seciyyelerine malik olarak, sür‘atle iman ya - rattıklarından dolayi intişar ederler.

10 Mu'tekid, imanını neşr etmek için şiddetli bir ihtiyaç duyar ve imanının ınuzaf - ferivyetini te min yolunda tereddüd etmeksizin hayatını ve başkalarının hayatlarını feda eder . 11 — Sırrî nevi‘den bir hadisenin bir çok şahidler tarafından görülmesi bu hadisenin şe’- nivyeti , y a1 ni hakikî olduğu lehinde hiç bir şey isbat etmez . Şeytanı gördüklerine ve

«Sabbat»da hazır bulduklarına binlerce insanın şehadeti hiç bir zeman şeytanın ve sahirin hakikaten mevcudiyyetine asla bir burhan teşkil etmemiştir .

12 — 1‘tikadların sırrî meıışe’i,bunları, sade içtihadlardan ayırır. îçtihadlar, bir istintaç tar­

zını kabul ile hasıl olur . Bu sebebledir, ki i'tikad üzerine te’sir ve nüfuzu olmayan tecrübe' içtihadları değiştirebilir .

13— İlâhlar ba'zı kerre helâk olurlar' fakat sırri şime [ Esprit mystique ] nâ kabili tahrip kalır •

ÜÇÜNCÜ MEBHAS

Ö L Ü L E R L E D İR İL E R A R A S IN D A Ç A R P IŞM A L A R

Kavuılerin hayatlarına istikamet ta'yiıı eden muhtelif ‘unsurlar arasında, maddî ihtiyaçların ve sırrî te'sirlerin yanında, ölülerin htikınferma iradelerini zikr etmelidir.

Vaktile munhasıren dirilerin ruhunu tedkik

■eden Psychologia . gayri ırıer’î orduları cihana hâkim olan ve « Tarih » i idare eden ölülerin ruhunu da tedkika başlayor.

Hakikati halde ölülerin ârâmgâhları mezar­

lıklar değildir . Onlar bizde yaşamaya devam ederek ekser ef‘alimizin hakikî hudavendleri - dirler. Serbestâne hareket ettiğimiz zaman , ekseriya onların iradelerin inkiyad ederiz .

Bu ölüler ordusu, kemali isabetle bir ırkın ruhu tesmiye olunan şey’i, ya'ni ölülerin teşkil ettikleri rııa‘şeriyyet, mütecanis olduğu nis - betde kuvvetli olan ırk ruhun temsil eder.

Bu ruhun teşekkülü bir günün işi değildir.

Müşterek iradelere malik olan ve bina’en‘aleyh mühim ahvalde ayni tarzda haraket eden ölü­

ler vasıtasile bir ırkın tesbiti , ‘umumiyyetle,

‘asırlar ister.

Bir ırkın ruhu nasıl teşekkül eder ?

İstilâların yahud fütuhatın gelişi güzel cem*

ettiği bir insanlar kitlesi bir reisin iradetile muvakkaten toplanmış sade bir ferdler yığının dan başka bir şey temsil etmez. Reis ortadan çekilir çekilmez yahud şevket ve kudreti zayıf­

lar zayıflamaz bu mecmu1 dağılır.

Bir galebeliğiıı bir kavın olması için , Prus­

ya da olduğu gibi şedid bir askerî inzibat altına girmesi lâzımdır , yahud İngiltere de olduğu gibi asırlarca ayni aıüanalar, te'amül- ler ve Ptikadlar şebekesini kabul etmiş olmak gerektir .

Irkın Psychologia’î seciyyeleri kâfi derecede sabitleşince, veraset tarikile, teşrihi seciyye - lerin irsen intikalindeki intizam derecesile , bu seciyyeler batından batna, müntakil olur . Bidayeten kıvamsız , irtibatsız olan ferdler mecmu'u, o zaman ceddanî bir ruha malik olur ve bu ruh , bu mecmuVi efrada , ayni siret istikameti verir. [ Artık bunlar harekât ve se- kenatlarıııda bir ve ayni istikamet ta'kib ederlerj.

Irkın zihnî çatısını teşkil eden bu gayri şu- 'urî olan ceddanî ruh üzerine, muhitin,vakayi‘in, terbiye ve sa’irenin te lin le lâ yenkatP değişen şu‘urlu ruhi ferdî vaz‘ olunur.

Bu ferdî ruh, ekseriya, denizin dalgaların­

daki mıitaharikliği arz eder , fakat mütakarrir ırklarda, bu irticaclar, ceddanî ruhun te’sirile tahdid olunur .

* *-*

ölülerin kendi Psychologiaları vardır : bu Psychologia, dirilerin Psychologiasından, ba'zı seciyyelerle, ez cümle, sabitliği ile, ayrılı;-.

Dalma muhafazakâr olan ölüler , eğilmek bilmeyen hükümferma iradelere malikdirler.

Bunların fi‘il ve te’sirleri , bilhassa, Irkın menafil, ya'ni dirilerin hayatı kadar ölülerin hayatı da, tehdide rna'ruz olduğu vakit, tecelli eder . 1914 de birden bire beklenilmeyen bir seferberliğin karşısında bulunan bütün bir

(12)

5754 i ç t i h a t kavmi, hududa koşmak için, her günkü mena- fi‘ini terke mecbur eden, ölüler oldu.

Harb zuhuru halinde , «Grève» yapacağına yemin etmiş olan hiç bir socialist, hududa koş­

maktan imtina‘ etmedi, ne için? Hemen ira‘at etmeleri , aklî mülahaza ve muhakemelerinin semeresimi idi ? asla . Bu ânî kararın yegâne menba'ı ölülerin mükaveuıetsuz iradeleri oldu.

ölülerin kini müdhişdir. Kendileri gibi his etmeyen dirilere tahammül etmezler. İngiltere yi, İrlanda ya hiirriyyet vermeye ve Avusturya kavmlerini ayrılmaya, inkısama mecbur etmiş olan ölüler ordusudur. Son muharebenin ıııeb- de’lerinde ölülerin rolü azim oldu .

ölülerin şevketi o kadar kuvvetlidir, ki ancak diğer ölüler ordularile tahrib olunabilir.

Muhtelif ırkdan ferdler tesalüb ettirildiği vakit dahi vaki' olan bu keyfiyyetdir. Muhtelif men- şe’li ölüler uyuşmazlar, şuriırlu ruha mütezad ilcalar intiba4 ettirirler. Bu sebeble, geniş mık- yasda tesalübler ceddani ruhu sür‘atle inhilâl ettirir. Miitezad ınü’essirler arasında çalkanan melez bir millet, dümensiz, rüzgârların keyfine tabi4 olarak giden bir gemiye benzer.

Bu principleri tanımamış oldukları için İs - panyollar müstemlekelerini gayb ettiler. Halbuki yerlilerle ihtilât etmeyen fııgilizler kendi müs - temlekelerini muhafaza ettiler.

Asırlardan beri tecrübelerin te’yid ettiği sabıkul'aız mutala‘alar, bir çok Ricali Devletin bilmediği ve aşağıdeki tarzda ifade oluna bilen esasi bir kanuna , yeni politikanın esasi bir kanununa müncer olur :

Bir k a v in in siy a si te’sisa tı, hu k a v ­ in in h a y a tın d a p ek z a y ıf bir rol ic r a ed er. B ir k a v in in m u k a d d e r a tın ın is ti­

k a m e tin i, k e n d isin e iste r iste m e z k ab ııl e ttir ilm e k is te n ile n te ’s isa t [K an unlar, N iz a m la r ] d e ğ il , ced d a n i r u h u ta 4 y in e d e r .

Bu düsturu te’yid için Tarihî mâ v a k a la r­

dan zikr etmek lüzumsuz , faydasızdır . Ayni te’sisata tabi4 komşular olan fakat muhtelif ırklardan müteşekkil bulunan memleketleri nazarı mutala4aya almak kâfidir . Amerikanın hali temamen bu merkezdedir.

Amerika, biri birinden hemen temamen ay­

rılmış iki büyük kıt'a’i berriyye teşkil eder : Aıığlo-Saxonlarla meskûn şimalî Muttahide’i Amerika, yerli anasır ile az çok karışmış İs - panyollarla meskûn cenubî Amerika .

Amerikanın Latin Oümhuriyyetleri, Mutta­

hide’i Amerikanın ayni te’sisatı siyasiyyesini , tefriki kuva, ıııes’ul nazırlar, parlemente, mat- bu'at hîirriyyeti usullerini ya‘ni Deıııocrat şi'ar te’sisatın bütün bu cebhesini[«Façade» iııi] kabul etmiş oldukları halde hiç bir istikrare vasıl olaınaınışlardır.Şimdiye kadar şe’nî «Regime*leri, ya‘ni hakiki şekli idareleri ıııutlakıtl‘ınan dik­

tatörlük kalmışdır.

Bu mutala‘a ve müşahedelerden kolayca istintaç olunur, ki uzun bir mazi ile ruhu istik­

rar bulmuş olan kavmler ile bu istikrara he - niiz malik olmayan kavmler arasında büyük bir fark vardır .

Birinciler, İkinciler gibi şiddetli inkıiablar geçire bilirler; fakat mazi ya‘ni ölülerin te’siri, der‘akab hâkimiyyetini tı krar eline alır- İn ti - habat tesadüfleri Socialistleri mevkı‘ı iktıdare getirdiği vakit İngilterenin hali temamen bu merkezde oldu . Socialistleriıı hükümetleri , muhafazakârların hükümetlerinden pek az.

farklı oldu.

Ölülerinin ketibesi tarafından bir ırkın ru­

huna istikrar verilmesi, ırka büyiik bir kuvvet verir, fakat, bu ölüler fazla nıüteneffiz iseler, bir tevakkuf hattâ inkıraz sebebi olabilir. Ma­

zisiz ve bina’eıı‘aleyh mustakır rutıdan mahrum memleketler biitiin tesadüflerin baziçesi ve ferdadan gayri emin oldukları gibi, fazla sabit­

leşmiş ya‘ni muhafazakâr unsurları, fazla fe‘al olan milletler dahi terekkıyyat hayyizi husule getirmekde ekseriya çok müşkülâta uıa'ruz olurlar. Ekseriya gecikirler ve yeni ihtiyaçlara intibak etmeleri ba‘zan anîf inkıiablar bahasına

mal olur. < Bitmedi )

( Müessis sahibi : Dr. AB. Djevdet ) Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

[ İsmail Hakkı matbaası J

(13)

İ Ç T İ H A T 5751

C İ H A N I N Ş İ M D İ K İ İ N K İ Ş A F I

HAY ALLAR VE HAKİKATLAR

Büyük hakini Dr. Gustaue Le Bon un son eserlerinden Türkceye tercemesi basılmaya başlamış olan bu çok miihim kitapdan :

[ Mabal ] Ba‘zı meşhur âlimler bu mevhumelerin kur banı oldular. Büyük kimyaker William Crookes, her gün önünde tecessüm eden bir tayf ile bir çok aylar beraber yaşamış olduğunu te’miıı ediyor.

Meşhur Ingiliz fizique şinâsı Lody bir kiiab ııeşr etti , ki bunda , muharebede ölen oğlu Raymond un ahretde sürdüğü hayata da’ir bir çok tafsilât veriyor . Meşhur Psychologiaşinâs Richet bir «Medium»[*]un vücudundan miğferli bir muharibin çıktığını gördüğünü ve bunu uzun uzadıya tedkik etmiş olduğunu te’ınin ediyor.

Bu gibi i ‘ ti kartlar gayri akli [ Irrationnel ] havzaya dahil olduğundan münakaşa olunamaz­

lar . Yeni bir dinin esaslarını tebliğ etmek üzere) Cebrail ) in Allah tarafından ( Muham- med ) e gönderildiğine kani4 olan milyonlarla adamlar hiç bir münakaleden. hiç bir aklî mu­

hakemeden uıüte’es ir olamazlar Gerek âlim , gerek cahil her mu‘tekidin imanı, lâ yetezelzel kalır. Sırrı imanın dairesinde akl ve muhakeme iktidarsızdır. Sırrî nin [ «Mystique» in ] daire­

sine girer girmez âlimlerin ne kadar kolaylıkla vehm ü hayale kapıldıklarını, ben, muhtelif tec­

rübelerle bizzat gördüm .

* **

Temamen İlmî olan ba‘zı mevzu‘lar iize - rinde bile inanganlık nâ rnütenâhidir: İçtihad -

■lamı, fikirlerin, vaz'iyyetleri kendilerine büyük bir şıikûh veren ba‘zı rical tarafından telkin olunması kâfidir. Pek az okur yazar bir sah - tekâr tarafından meşhur bir edib namına tasni' olunan, temamen uydurulan ve ‘ulûm akade -

«riyasının zabtııâmesine dere edilen mektuplar

¡•| « Spirite » lerce, ruhlarla insanlar arasında va­

sıta olan kimse demektir . Bunlar gayet asabî ve gayri ta b ii kimseler arasından seçilirler.

- veBecquere! tarafından tasdik edilen«Uranique»

şu aların ın tekattubu ve ma‘hut Rayonn in hayalî mevcudiyyeti, bunların unutulmaz misalleridir.

Sahte«Autographe»!*] lamı hikâyesi, hatır­

latılmaktan müstağni olacak derecede ma‘ruf - dur. Ma‘ ûmdur , ki bu i‘caz eriğiz sergüzeşt Daudet ye « Lîi y e m u t= L ’I m m o r te l» ‘u n ­ vanlı romanının esaslarını vermiştir .

lîranique şü‘a ‘ların takattubunun hikâyesi de bir mümeyyiz vasfı haizdir : Becquerel 1895 de , Paul de St-Victor dan sonra Uranium un kendiliğinden tasa‘udatıııı keşf ettikten sonra, bir nevi4 Phosphorescence [ya‘ni phosphor şu‘a‘ı intişarı ] karşısında bulunduğunu zan etti ve kendisine nazaren « bundan çıkan şuV lann, ziyanın şuaları gibi inkisar, inhina ve takattub ettiğini sureti katiiyyede isbat eden tecrübeler terfih etti » .

O zeman , L’E v o l u tio n d e l a M a tiè re unvanlı kitabımda zikredilen tecrübeler vasıta- sile yalnız benim çürüttüğüm, bu içtihad, ıiç sene Avrupanııı biitiin âlimleri tarafından kabul olundu ve Radio-actif şuaların keşfini hayij geciktirdi. Tekrardan fariğ elmadığım veçh ile nihayet, o zemana kadar meçhul olan ve ziya ile hiç bir karabeti bulunmayan ve benim bil­

âhare beynezzerrat tuvan, E n e r g ie in tr a - a to - m ig ııe ismini verdiğim bir kuvvetin karşısında bulunulduğu teslim olundu.

İki sene bütün Fransız physique şinâslarının gördüklerine kani1 ve kurbanı oldukları*telkin zail olduktan sonra tek bir def‘a bile görme - dikleri N şu‘a‘ı [ Rayon N ] mes’elesi daha zi­

yade ibret enğizdir.

Tarihinin bütün tafsilâtına girişmeksizin ,

[’) Mii’ellif el yazısı.

(14)

5752 İ Ç T İ H A T

şunu söylemekle iktifa edeceğim, ki N ş u a la r ı­

nın muhayyel keşfi, Akademiya’î unvanları kendisine büyük bir şükûh te’min eden bir Professeur tarafından yapılmıştır . Mizacı pek asabı olan bu Professeur, Avrupada ve ba hu - aus Hindistanda bir yok dePa görülen ve telkin edicinin bütün iddi‘alarmı şe’niyyetler olarak kabul ettiren yüksek derecede bir telkin kabi - liyyeti raahsusasına rualikdi.

Bu veçh iledir, ki ( Ulûm Akadeuıiyası ) tarafından murahhas olarak, beyanatının sıh­

hatini ro’yel'ayn görmek üzre muhteri "in la - boratoirına gönderilen «Physique»âlimi Mascart bu garib biirsamın: ya‘ni yalnız telkin edicinin dimağında mevcud olan şu‘a‘lar mevcesiniıı inhirafım ve tulünü ölçmek bürsamı nııı kurbanı oldu •

Bu büyük keşfin sahibini taltif için , Aka - deıniya. 50,000 firarık verdi ve iki sene , U lû m A k a d e m iy a sm ıu z a b tııâ m e le r in d e

bu şu‘a‘larm, her gün daha ziyade i caz enğiz olan havassını şerh eden notlar rnebzuleıı gö rtildü. M. Jean Becquerel bu şu’a‘ları Chloro- formlamış [Chloroformé etmiş ] olduğunu bildi - riyordu; M. d’Arsonwal bu şu‘a‘lara da’ir heye­

canlı conferans 1ar yapıyordu , benim fazıl muhibbim Emile Picard onun için uykusunu kaçırıyordu •

Zaten bu şu’aiarm mevcudiyyeti , ancak , üzerine mün'akis olduğu mütefesfir bir levha­

nın lem’•asının hafif tahavvüllerile müşahede olunuyordu. Bu şu‘a‘ları gördüklerini zan eden âlimlerin telkin olunmak kabiliyyetlerini bir az izah eden keyfiyyet budur •

N şu‘a‘lannııı muhteri'i tarafından bir men­

şur vasıtasile bu şu:a‘larııı mefruz inhirafı ken­

disine gösterilen bir ecnebi phisique şiıuls , ma‘şerî tevehhümü birden bire imha etti. Men­

şur, karanlıkta, gizlice çekiliip alındığı halde.

N şuVlarmın muhterPi - muhayyel şuVların sözde inhinalarını mesaha etmeye devam etti.

Tecrübe kat'iyyülmuîad idi. ve sonuncu oldu.

Çünki bir çok kerreler N şu‘a‘Iarını görmüş olan phisique şinâslardan hiç biri artık hiç bir def‘a tekrar görmeye muvaffak olamadı. Bu şu'a 1ar

hakkında, Ulûm Akademiyasına notlar gönde­

rilmesi birden bire kesildi. İnanganlığın müma­

sil misallerini , ba husus tıb gibi nîm riyazi [ Demi exacte ] ilimlerde, çoğaltmak kolaydır.

* *■k

Ptikadların tevellüdleriııin ve intişarlarının umumi kanunlarını âtideki cümlelerde telhis ede bilmiş olduğum kana'alındayım :

1 — Sırrî nin [ Mystique in ], « hissi » nin [ «Affectif» in] ve « aklî » nin [ Rationnel in ] daüreleri, da’ima ayrıdır- bunlar temamen müs­

takildirler ve yekdiğerleri üzerlerine te’sir icra etmezler .

2 — Ptikad da’iresiııe girer girmez ba'zı meşhur âlimler şime’i tenkidi ga ib edebilirler.

3 — Akidelerin - dinî ve siyasî akidelerin- saçmalığı intişarlarına zarar veremez .

4 Sırrı akideler, şükûh, telkin ve sirayet vasıtalarile tecessüs ederler. Bunların intişarında uuPakale hiç bir rol oynamaz.

5 Sırrî bir Ptikadm kabulü, P o ly e u c t e [*] de, olduğu veçh ile, hiç bir şey’ine muttali’

olmadığı bir din i, « görüyorum , biliyorum , inaniyorum. bana hidayet erişti » diye bağıra - rak, birdenbire kabul eden Pauline in ihtidası gibi ekseriya ânî bir surette olur •

6 — Ba‘zı kimseler, bütün telkinlerini şe' - niyyetler , maddî hakikatlar imiş gibi , kabul ettiren bir teshir kudretine malik bulunurlar.

7 — Lâ aletta'yin sırrî bir ¡‘tikadın mü - meyyiz vasfı, ne müşahededen, ne tecrübeden, ue mu‘akaleden müte’essir olmamak kabiliy - yetidir.

8 —- Bir telkinin yarattığı iman, ancak daha kuvvetli bir telkin ile sarsıla bilir . O zeman . mu‘tekid, ayni cinsden diğer bir i'tikadı kabul etmek için i‘tikadıııı terk eder .

9 Socialisme ve Communisme gibi ba zı siyasi Ptikadlar. bilhassa dinî Ptikadların bütün

[’] Poliyeucte, meşhur P. Corneille in beş perdeli ve en güzel eserlerinden khıristiyan-şiar bir faciasının ve bu facianın en mühim şahsının ismidir . Polyeucte , en güzel bir şiir halesile muhatkmcihşe deuı uzealmıştır.

A. D.

Referanslar

Benzer Belgeler

C, B’nin “biz bu say›lar› bulamayaca¤›z” cümlesinden sonra flu flekilde düflünür: “ B ikimizin de say›lar› bulamayaca¤›ndan emin oldu¤una göre say›lar›n ikisi de

(Cümlesi) demeyip (büyük ço­ ğunluk) diyişim şundan ileri ge­ liyor ki, aüeler bazan • oğullannm müstakbel karışım yıllarca evvel kendi aileleri içinden,

Emel Sayın’ın yanı sıra Türk Sanat Müziği’nin ünlü isimlerinden Muazzez Abacı, Adnan Şenses, Seçil Heper, Mustafa Sağyaşar ve Yılmaz Morgül de Safiye Ayla’yı

Onu sevenler, arkadaş­ ları ve akrabaları, Kşnlıca sır­ tındaki sakin kabristanda, göz­ yaşları arasındaı son vazifelerini yerine getirerek aziz naşı m

Baktım ışık vardı orta Karta «Neden yarına bırakayım ta­ nışmayı, decıim, çıkar (Merhaba!) ererim!... Çıktım

Koçak (2013) tarafından 211 branş öğretmeni ile yapılan ortaokul yönetici- lerinin sosyal iletişim becerilerinin öğretmen motivasyonuna etkisinin araştırıldığı

Toplum böyle bir anlayış açısından ortaya konur, örneğin savaş yılla­ rının güç ekonomik koşulla­ rının yol açtığı ekmek kıtlı­ ğını konu edinen

Hor şeyi kolay kolay beğen- ıniyen, yahut evvelâ beğenir görünüp de hatır için &#34;fikir değiştiren Haindi Tanpmar, tabii güzel hanımların gru- punda;