• Sonuç bulunamadı

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dr. Yorği Fotaki M avromatis"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C H A R L O T T E B U F F

İ Ç İ N D E K İ L E R Goetiıe

tüm ve zaııııiyyat

Gustave Le Boıı ve eseri (Konferans) Kıt‘a

Gandiye [ Şi‘ir ]

Ona »

Ahmed Haşini B. hakkında Solmayan güzellikler Cihanın Şimdiki İnkişafı

AB- DJ.

Dr. 1. Te m o Dr. AB. DJ.

AB. DJ.

Mithat Cemal H. Heiııe - M. Saip İçtihat

İran şa‘irleri Dr. G. Le Boıı

)

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

YENİ NEŞRİYAT

SANATKÂRLAR

Nahid Sırri Beyindir. Şair Neonıi Efendinin Bahar a kasidesi, Bir Heykeltraş, En güzel eseri, naııılarile 3 hikâye ihtiva ediyor. 56 sahifelikdir.

Bunlardan halis edeceğiz. f i: 30 k.

İKİMİZ

Taze ve nazik şairlerimizden Yaşar Nabi Bey oğlumuzun şiirleridir. Gelecek nüshanın lenkid ve tahlil salıifesinde mutala‘anıız olacak.

3 0 S e n e s o n r a T ü r k le r iıı r a d io te e h - n iq u e h a y a tı . Yazan : AkifSafvet Beydir.

Cazip ve faydalı bir kitapdır. 98 sahifeli. f i : 25 k.

DEMİR YOLLAR MECMU ASI

Ayda bir def‘a çıkan bu özh'i mecmu‘anın 1 mayis nüshası geldi. Sörf zamanlara kadar sıkı bir suretde fennî olan bu mecmu‘a son aylarda ufkunu genişletmiş ve çokcazib olmaya başlamışdır. Ge­

lecek nüshamıza buradan Abdullah Djevdet Beyin B a b a o ğ u l b a y r a m ı adlı mekalesiııi iktibas edeceğiz. Mecmu'ayi tavsiye ederiz .

METANET DÖKÜMHANESİ

Muhammed Efendi tarafından te'sis edilmiş

•olan bu M eta n et harf döküm fabrikası* güzel bir katalog neşr etmişdir . Bu katalog Tiirk ün

«aıı‘at istidadını gösterdiği için kayd edilmeye çok layıkdır. Mehrııed Efendi oğlunu Al manyaya gönderüp bu istüdadı inkişaf ettirmeyi de ihmal

■etmemişdir. Bu himmetîi ve hünerli baba ve oğul vatndaşîarı tebrik ve teşçi‘ etmek hamiyyet

•borcudur. Bundan daha geniş halis edeceğiz.

BİBLİOG RAFYA

Ma'arif Vekâleti tarafından ııeşr edilen bu kitabiyvat mecmıüasınııı Eylül - Teşrini evvel nüshası geldi. Tavsiye ederiz.

İMizar

Mu‘allim Dr. Sabri Beyin Geçen nüshada neşr edileceğini yazdığımız mekalesi muma - ileyhin rahatsızlanması sebebile kalmışdır. Bil - ahere M u ‘a l l i m l e r mecmu‘asnıda çıkacakdır.

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

E m ra zı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden başka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

GLÏSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon: İstanbul: 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

PAR LE Dr. AB. DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

A p r a lı a m E k ş i y a n Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Téléfon : Stamboul : 2827

İctih a d ııı b u lu n d u ğ u b a ‘zı y e r le r

“ İçtihad „ ın İstanbulda satıldığı ba‘zı yerler : Kadı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü O ikraıı E fen d i. K öprü ü z e r in d e M. K em al E le n d i, B ü y ü k A da da iske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk ü d a r da İskele başında Tütüncü İllıa n ıi E fen d i

Dükkânları

İSTANBUL

ÇÎNKOGRAFHANESÎ

Ankara caddesinde İUıaıni matbbaası üstünde, her nevi' çinkograf işleri dikkat ve sür‘atle

ve ehven fiatla yapılır

(3)

A BO N N EM EN T

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvnème ANNÉE

15 M ai 1 9 3 2

İÇTİHAT

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E B İ, İK T İS A D İ

No : 345

A BO N NEMAN Seneliği (24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1,2, Âdâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda tçtihad Evi Tarihi Te’sisi : 1904 — Genève Yirmi yedinci sene 1 5 Mayi s 1 9 3 2

EDEBİ TAHLİL

(¡ O E T H E

Yazan : Haşan Âlî Bey . Basan Remzi kütüphanesi Sahife 399 — 1932 — f i : 150 k.

Son zamanlarda Latin harflerde basılan ki - tapların her hususta en kıymetülerindendir4

içindeki resimlerin çokluğu kıymetini çoğalt­

maktadır . Haşan Âlî Bey ilm için vecdi olan bir gençtir. Geçenlerde M ev la n a n m ru b a­

ileri nden seçilmiş rubailer ve tercemeler ııeşr etti .

J. M. Guyau hakkında, küçük olmakla bera­

ber faydalı bir kitabı da üç sene evvel çıkmıştı.

Haşan Âlî Beyin bu kitabı MAÎTRES DES LITTERATURES umumî unvanı altında tabi' Rieder tarafından neşr edilen kitaplardan Paul Amann ın Goethe ye tahsis ettiği cildin pıo gramı dahilinde tertib olunmuş ve onda bulu - nan resimlerden ba^ka resimlerde konulmuştur.

Kitabın ikinci ismi Bir d a h in in r o m a n ı dır.

Hakikaten kitap bir roman siyak ve insicamile akup giden bir tasvir nehridir .

Fakat Goethe nin hayatı Schiller in hayatile pek ziyade karışmış olduğundan bıı kilaba iki d a h in in r o m a n ı da demek mümkündü . bu iki büyük Alman şa'irinin velâdî tali 1er i pek ayrı idi - Gœthe zengin ve Aristocrate bir a ile­

nin çocuğu, Schiller ise vezi' ve hattâ fakirce bir a’ilenin oğlu idi • Gœthe saray gibi bir evde yaşardı. Schiller bir tavan altı oda da , kışın titreyerek yazdığı yazılan bin müvk.ülatla sata­

rak ekmek, elbise ve mesken parası edinmeye uğraşırdı. Bu sefil hayat Gœthe nin iltimasile

bir Tarih • mu'allimliği alıncaya kadar sürdü . böyle bir oda da kışın , parmaklan soğuktan uyuşmuş olduğu halde yazmış oldğu bir

manzumeye

Buz kesilmiş parmaklarımdan kâğıt üzerine ateş dökmeliyim

diye başlıyordu.

Gœthe ise

«Te'akub eden bir çok mes’ut günler kadar can sıkıcı bir şey yoktur »

diyordu. İnsanın her istediği şey'e celıdsiz , himraetsiz nâ’ıl bulunması neş’enz ve taisız bir şey olmak muhakkaktır. Racine in piyeslerinden birinde şu beyti okumuş olduğumu hatırlıyoıunı:

La réussite sans peine Est un triomphe sans gloire,

ki « Zahmetsiz nâ’iliyyet, şansız bir zaferdir » demektir .

Gœthe, büyük bir Naturaliste üzerine aşı - lanmış büyük bir şa'irdir; büyük bir şa'ir üze­

rine aşılanmış büyük bir Naturaliste demiyorum- Tasvirlerinde bir Anatomiste edası vardır, sev­

diği bir kızı tasvir edeıkeıı bu keyfiyyet his olunur :

Çok vücutlu değil, amma çok güzel bir kız . Ha - rıkuhade güzel denemez ; lâkin yuvarlak yüzü sevimli . Çehresinin ifadesi açık : mahlası tatlı, çapkınlıktan uzak, fakat serbest. Fikrî terbiyesi çok yiik-sek olmamakla bera­

ber kibar bir zekâsı vardır

(4)

5716 İ Ç T İ HA T

Werther, Oœthe nin kendisidir. Öyle olma­

saydı Werther in satırları bu kadar sıcak olmazdı .

Oœthe nin ruhunda Mysticisme in te’siri âşî- kârdır. Allah sevgisi, sırrı ligin diğer bir ta‘birD un merkzi sıkletidir. Allaha kendisini bağlı his eden kimse bir Sırra bağlıdır :

Uzun tecrübelerdensonra öyle tahayyül ediyorum iki , Allah, pek âlâ bana ba‘zı şeyler borçlu ola bilird jB5(0Dpve inEiuustiyu mki benim de ona karşı, afv edile - ek, ufak tefek şeylerim yok değildir.

Allahla bu alış veriş mutasavvifenin yegâne iştigal mevzu‘udur . Oœthe , Hind den gelen evvelin ecdadın ahfadındrndır . Bu zihııiyyetin

metışe’i bu kadar uzaklarda aranabilir . F a u st de Faust ve Mefisto ve Merck , Gcethe dir demiş olin Wieland haklıdır •

Faust un haleti zihniyyesi , ancak Gcethe gibi bir mütebahhırde bulunur. Princesse Bi - bersco, ehiren vefat eden Dr. Gustave Le Bon a, L es A n n a le s in 15 mart 1932 tarihli nüsha­

sında, tahsis ettiği bir tetebbu a serr.âm e olarak L e D o c te u r F a u st <ie la ru e V ig n o n ya‘ni Viğnoıı sokağının Doktor Faust [ * ]u elimelerini yazmıştır. Filhakika Di. G. l e Bon 20 inci asrın Dr. Faust u olmuştur. Marguerite siz bir Faust. Fakat G. Le Bon onun gibi, hiç

bir zaman :

... Fakat evvelâ şu dünyayi parça parça e t , öteki dünya bilâhara gele bilir . Benim hazlarım bu arzdan fışkırıyor ve bu güneş, mihnetlerimi tenvir ediyor . Bir kere şu mihnetlerden kurtulayim, sonra ne olursa olsun.

Fazla bir şey’e muttali1 olmak istemiyorum . İstikbalde muhabbet veya nefret edilecekmiş ; bu kürelerin üstü ve altı varmış bunların hiç biri umurumda değil,

dememiştir. G. Le Bon bir kıyatnî olmamıştı , birmüşahid olmuştu-

Gcethe, İra n m büyük ve namdar şa‘iri Hafiz m çok te’siri altında kalmıştır ve bu te’sir, salim bir te’sirdir. FTafiz büyiik şa‘irdir. Büyük şa'irin marazı te’siri olamaz. Almanya ve Avus­

turya’ Fransa dan daha ziyade şark lisanlarına

[*] Merhum doktor , Vignon sokağında kâ’in bir ıbnamn bir da’iresini işgal ederdi .

ehemmiyyet verir . Auvsturyamn K onsulaı*

A ca d eıtlic adlı bir mektebi vardır ki Viyana dadır ve Türk, acem, Arap lisanları e.lebiyatile bereber ta‘lim olunur . Bunların derslerinde bulunmuştum. Sa'dettin Efendi isminde güzide bir vatandaşımız orada çok muhterem ve yük­

sek bir Profeesseur idi . Şimdi onun yerinde tilmizlerinden dostumuz Dr. F- Kraelitz vardır ki kâmil, alim ve necip bir zattır. Bizim mek­

teplerimizden Farisî lisanı tedrisini kaldırmamız, bence, ca’iz değildir. Arap ve acem lisanları - nın iptida’iyatı orta mekteplerde haftada b r saat olsun ta'lim olunmalıdır. Bu olmazsa, Da­

rülfünun da farisî lisan ve edebiyat kürsüsünün hikmeti vücudu kalmaz. Bu lisanların mebadi- sini ve mebaııisini bilmek dilimizin kuvveti ve kıymeti için pek lâzımdır^

Gcethe nin kendisini diıılyeylim :

« HAFİZ ın şbirleri bana o derece mü’essir oldu k onların te’siırile yerimde duramayacak kadar heyecanlan­

dım. Kendi şürimle o büyük insana mukabele etmek sn- retile ancak kendimi zapt etmeye muvaffak oldum.

Gcethe gibi bir dahiye bu hayranlığı ilham ve bu te’siri icra edecek kadar şanlı bir şa’ire malik olmuş olmak bir Millet için büyük bir ftihar mevzu‘udur!

jJt-Jiı otjo Adlı şPırler mecmu‘sı belki temamen H a fiz ın te’siri altında yazıl - mıştır. Bu divan 12 baptan müteşekkildir, un­

vanları farisî olarak şunlardır:

_ c’j _ j£jıs _ -wi/ iau — <*i/

j ,j t _ "ul/ Ji> — ¿jU. _ liJ j — v»l>‘ _ ■c.l' C.-5V-

Gcethe :

Ak saçların ne zararı var . Bırak onlar ağarsın . sevmeye ve sevilmeye onlar hiç bir zaman engel ola - mazlar .

d iy o r; Hafiz ise :

i j l l i t s—J ı j ' *>- J L İ c ^

i illil J.5 aS" j'j j'j

< ¿¿i J’ y Z cf-r, e*

* r-’i* f Ve- 'ge­

diyor. Fakat bu hayal ve ahenk ülfeti mutlaka

(5)

t ÇTÏ H AT 5717

p irle rin yekdiğerlerinin eserlerine aşina bu - Ilınmalarına muhtaç değildir. Bu yürekler hep ayni sema kubbesinin altında çarparlar . Bun - ların hem avaz olmalarında şaşılacak bir şey zoktur.

* **

Haşan Âlî Beyefendi oğlumuzun bu besili kitabını doya doya okumanın herkese müyesser olmasını temenni ederim . Bizde Gcetlıe hak - kında ilk kitabın biraz daha içilmesi ve hazin olunması kol y bir kemiyyet ve keyfiyyette ol­

ması acaba daha munis olmazmidi! Fakat «mü­

rüvvette endaze olmaz » Haşan Âlî Bey on sene sonra yazılabilecek ve okunabilecek büyük bir kitabı on sene evvel yazmış oluyor, on sene sonraki işini şimdiden görmüş oluyor.

Bir tekaddümdür ve fazlı' tekaddiir. Bundan dolayi on sene şora teşekkür etmek için dudağa ve sese artık malik bulunmayacak canlar için şükran borçlarını eda etmek imkânı vermiş oluyor. Kitabı yazan da, nefis bir suretle basan da çok meşkûr mürüvvet ve himmet etmişlerdir .

AB. Dj.

ilim sütunu

İLİM V E ZaNNİYAT

[ Geçen sayıdan mabat ve son ]

Orta krende avrupamn hemen her tara - fıııda Fıravnlar, Araplar, Gildaııîler, Hindular, Çinliler, hattâ Yunaııiler Batalime ve sa’ir eski medenî akvamın lıikemiyat, mesafat, ilmi nü- cum, kimva, teshir, te’siratı asabjyye ve Fluide organique gibi ilimler, nazariyyeler derin ka - ranlıklar içinde boğulmuştu .

AvrupalIlar o asırdaki ilim ve itikadatı diniyyeye, böyle şeylerle uğraşma ve düşün - meyi mugayir görerek kiire’i arz düzdür yu - varlak değildir, dönmez sabittir diye niçe kâşif ve ehli tetkiki katranlayarak, ateşe atarak diri diri yaktılar, taşladılar, astılar. Medenî avrupa- ntn bu günde tanıdıkları din namına yapılan engizisiyon mezalimi bu yüz kızdırıcı haller bunun en biiyük delilidir . Berekât versin ki Endülüs araplarının o asırlarda açtıkları Darül­

fünunlara cin ve perilerin teshiri altında titreyen Fransa ve cenubî Almanya ahalisinin gençle - rinden bir çoğu devama başlayarak o menâbi’i irfandan çıkup gizlice vatanlarına avdetle birer meş'ale gibi vatanlarını tenvir ve vatandaşlarını kısmen olsun ikaz ettiler .

Çok sürmedi muharebat, mezalim ve istibdat neticesi garba hocalık eden şark, karanlığa dal­

dı : Tabi'î bir hal id i, tulu' eden hayat güneşi gurub etmişti. Bu defa garp şarktan aldığı

nurun borcunu iade etmeye başladı ; lâkin şarkı karib ahalisi ez cümle Türkiye Yunan hırafa - tından bedter amalgama haline giren itikat ve zanniyatı batıla ile arap saçı ta'birince karma karışık ve tashihi güç bir halde id i, mütemadi muharebeler, başı taclılr ve mezahip rüesası ârasma giren fısk ü fücur kimseyi düşünmeye, önünü görmeye meydan vermiyordu , pek geç olarak şark yeniden gözünü açmaya başladı ! Başladı amma pek çok emek neticesi o meş­

alelerden çıkan irfan kığılcımları o elektrik cere­

yanları şifabahş olacağına, şarkın pek çok uz vunu yaktn tahrip etti. Bu tahribat el’ân da berdevamdır.

Sadede avdetle ilim ve fennin ademi seba - tını hulâsa edelim : Malûmduıki yirminci asrın bidayetinde maddenin esası«eiiz ii lâyetecezza! » Atomlardır diye itikad ederdik , asırlarca bu sırrı tabiat mefhumunu böylece muhafaza etti.

İlimde bu zan ve fikir etrafında perende attı durdu !

Yirmi otuz seneden beri nazariyye değişti , Ulemayi müdakkikin Dogmatique olarak beka- yi madde, kitlelerin eşkâlinin ve Energisiııin istihalesi kanunları namile üç büyük kanun tanıyordu; biraz sonra ve pek az zaman zar - fında Radiation ve Gravitation nazariyyeleri bu

(6)

5718 i ç t i h a t

üç kanundan ikisini sildi süpürdü. Arada h a ­ kikî olarak bir Energi kanunu kaldı, lâkin bu kanun da tesbit edilemedi; Energi dahi hudut­

suz ve mutahavvil Radiation 1ar teşkil i'e ziya ve hararet husule getirdiği ve fakat hararet hiç bir vakit temamen ziyaya münkalib olma­

dığı tahakkuk etti!. Haraket daha açık tabirle sür‘at inzimam etmedikçe hararet, ef'alin halik i ve mahisi olamaz , bu pek mühim nazariyyeyi izah için son günlerin filosof ve riyazileri tarafından meydana atılan mıdadelat ve naza - riyyatm bilinmesi lâzımdır. Korkulur ki bu na- zariyyeler de b a ;ka bir girdaba dü rnüş olma­

sın?! Hülâsa ma‘Iûmatı be-eriyyenin bu zik - zaklarını anlamak için bir bektaşi dervişinin bir hocaya dek kab'a taslak ve fakat hekimâne

bir cevabını derçle okuyucularımızı dalacakları hayret deryasından şaka sahiline çıkarmak isterim.

Hoca — Derviş baba islâmın binası kaçtır ? Derviş _ Birdir hoca efendi.

Hoca - Bu 11e cehalet! bir olurmu ya ?!

Derviş — Savm ve selât ben de yok ta - ma'kârlığmdaıı — hac ve zekât da sen de yok arada bir keliuıe’i şehadet kalır değil 111i hoca efendi ?

Hazır cevap bu ehli tevhid dervişin cevabı gibi öyle zan olunur ki hakikî ilim esbabı , Ezeliyetten - Ebediyyete giden sür‘ata kapılup gidecek ve deryayi hiçide « Nirvana » d a b o ­ ğulacaktır.

D r. I - T e ın o

G U S T A V E LE B O N V E E S E R İ

17 Şubat, 8 Mart, 18 Mart ve 10 Nisan 1932 Tarihlerinde BENE-BERİTH ve UNION FRANSAİSE, HALK EVİ

ve DAR-UL-FÜNUN « Conférence » salonlarında verilmiş olan « Conférence » . [ Mabat ]

HAKİM A T L A R IN H A Y A T I La Vie des Vérités

Bu cild hakkında neşr olunan makalelerden müfrez fıkralar :

Pierre Gaultier şöyle yazar :

G. Le Bon un biitiin kitaplarının , belki en harikuladesi , en aslisi , en ihtiras enğizi ve kelimenin felsefî ma'nasile en muharrişi ( Hıı- k ik a tla r ın H a y a tı ) kitabıdır . Muharriş- Irritant kelimesile düşünmek melekesini daha ziyade tenbih edici uıa‘naşı 111 murad ediyorum.

Filhakika Hakikatların Hayatı üzerinde yaşa - mayi i'tiyad ettiğimiz meseleleri tekrar mev - zıPu ha fıs etmeye bizi mecbur ediyor.

Daha ziyade hayran olarak Prof. Rageot diyor, ki :

G. Le Bon zemammızm en merak ve dikkat uyandırıcı zekâlarından biridir. Dostu H. Poin­

caré ona dahî diyor. Filhakika, o dehanın bü­

tün viis‘atine ve feyyazlığına maliktir.

F R A N S IZ A K A D FM IY A S1 A Z A S I N ­ DAN G A B R İE L H ANOT AUX NUN N E Ş R E T T İĞ İ TERLEM EM H A L H U L Â S A S IN D A N M Ü F R E Z D İR :

İşte bir Fransız , ki ismi ve âsarı ecnebi memleketlerde pek maruf ve yüksek derecede takdire uıazhardır ; bizde ise henüz büyük bir sayt ti şiihrete vasıl olmamıştır. Büyük İngilizce gazete olan iris Times , G. Le Bon hakkında şu sözleri söylemiştir:

Newton un P r i n c i p i a adlı kitabının in ti­

şarından beri ilim âleminde, Gustave Le Bon un

« M addenin İstih a le si » kitabının husule getirdiği heyecan kadar azim bir heyecanı pek az kitap husule getirmiştir. 'Tedris kitapları , ecnebi memleketlerde 1 (Terbiyenin Psycholo- o-iası ) unvanlı kitabında bast olunan princip lerden mülhem olmaya başladı; bizim halkımız ve Darülfünunumuz heıneıı hemen !â kayd kalınak-

d ad ır.

(7)

i ç t i h a t 5719

H. Poincaré, Dastre , Painlevé, isimlerinin ve eserlerinin ha’iz olduğu Autorité ile iste - dikleri kadar Doktorun mesa'î şeriki olsunlar ve peygamberane fetaneti ve dahiyane nazar - ları önünde eğilsinler , münevver zekâlar bile bu bî manend simayi teşhis edemediler, çünkü resmî kadronun haricinne böyle bir simanın viicud bulmasını akılları almıyordu ...

Fakat bu gürbüz zekâ «Laboratoire»e kapan­

madı . Gustave Le Bon bütün hayatında mem­

leketlerin büyük dolaşıcısı oldu . Hayatının birinci kısmı Hindistaııda Ari medeniyyetiııin aşıtlarım aramakla geçti. Jungle 1er ya‘ni kamı ormanları içinde gayb olmuş ve harabe halinde ma‘betler keşfetti. Oradan bize şu’uııun cihan­

şümul seyyaliyyetiııi, ormanın ve Tajrih in bula uık ış.ığı hakkında ma‘luıııat ,

intiba‘lar getir - di , kj kâ’inatın ıııutaharrik sey - y a l füsehatine tatbik edince bun­

lar kendisinde fe­

raset [ Intuition ] lara istihale etti.

maya mahkûm olacağı fikrî tekaddüuıü millete gayb ettirecektir .

Fikirlerinin bir mecmu'ası yapılsaydı mü - ellifin elfaz ve ifade ibda‘kârlığındaki kudre - tine hayret edilirdi . Bu ilim adamı, bahusus bir sanatkârdır .

Tedkik ve müşahede salıeleri nâ ınüte - ııâhi üzerine açılır. Güzel uıeyillî birtayeran ile mesafatıh Fizikinden , iskandil edilemiyecek kadar derin bir girdab olan İnsan kalbine iner­

ken G. LeBon zan etmemki kendisini mütenezzil his etmiş olsun.»

Bu meşhur mütefekkir hakkında bütün hay- raniyyet ifadelerini zikr etmek isteseydim belki Sami'lerimi yormak tehlikesine düşerdim . Bu hususta daha geniş ma‘lûmat almak isteyenlere benim B ir Z ek â y i F e y y a z adlı kitabımı ve Japon Hariciye Nazırı Baron Motono

tarafından yazı - lan « Oeuvre de Gustave LeBoıı»

adlı kitabı tav - sie ederim .

Sonu gelecek nushad»

müşahedelşer

y ŞA‘tR : MÜTEBESSIM ACILIK UMMANI

^ G ü len a c ılık la r ın d e r y a sıd ır : g ö n lü n d e , is y a n a v u tu la m a z , h ic r a n u n u tu la n la / ; K a ra n lık ta a c , su su z ö le n le r in Ahidir D u d a k la r ın d a n u ça n ş im ş e k le r tu tu la m a z.

31 Mayıs 1931 A. D.

Fikirler nasıl doğuyor ve ölüyor, fikir - Ş İ ‘ İR ler, fiMllere nasıl istihale ediyor , bunlar nasıl

terekküb ediyor, nasıl çiftleşiyorlar, nasıl ar - tıyor ve nasıl sönüyorlar? Bunlar G. Le Bon un birinci silsile’i tahariyyatta olduğundan daha az dahiyane, daha az derin görünmediği başka bir silsile’i taharriyyattı.

... Terbiyenin Psychologie sini bir düsturda icınâl etmiştir, bu düstur, şüphesiz Pedagogia yi temamen tatmin edecektir : T e r b iy e n in ıu e v z u ‘u şıP u r iy i g a y r i ş u ‘u r iy e s o k ­ m a k tır diyor. Doğrusu . şu Ltikattayim ki bu nazarlar yakında bütün Millî terbiyemizi değiş­

tirecek mahiyyettedir. Bizim eski Darülfiinu - nurnuz , bu nazariyye ve düsturdan mülhem olmazsa, muhafaza etmediği takdirde helâk ok

« G A N D İ » y e

Sarsılmaz, eğilmez ne celâdetli başıfl var.

Göğsün ne derindir, koca bir kavmi kucaklar.

Bayrak gibisin, fırtına kopdukça büyürsün . Yokmuş gibi azadesin , ölmüş gibi hürsün . Dişler kırılır, değse , kemikleşmiş etinden ; Zulmün ödü patlar yürüyen iskeletinden .

Mabudunu kaybetmiş olan kapkara Hindin , Mihrabına insan boyu bir meşale diktin.

Bir hamlede zulmetleri yıktın da başınla, Ürperdi , kımıldandı ufuklar bakışınla.

Milyonla kemik ürpererek kol, kafa oldu . Sâkin deriler bir koşuşan kavm ile doldu.

Milyonla yürek vurdu da milyonla duvarda , Ürperdi derin gözler alıngız kafalarda,

(8)

5720 Î Ç T Î H A T

Zindanların ufkunda kımıldandı şafaklar . Ürperdi cılızdır diye ezdikleri haklar . Ürperdi kelepçeyle kilitlenmiş emeller . f'rperdi birer tunç olarak tuğladan eller . Topraktan adamlar kesilip maden adamlar, Ürperdi demirler, gıranitlerden adamlar.

Yün saçlı hayaletler uçarmış gibi koştu . Etsiz, derişiz çehreler ürperdi konuştu . Milyonla kadidin hareket yağdı dizinden ; Kurtuldu şakaklar ölümün parmak izinden , Lâkin o -.akaklarda yanan kan , köpüren ter, Zalimleri boğsun diye bir yıldırım ister, Bir fırtına beklerdi alevden kâııadile ; Sen gayzı güzelleştirerek hakkın adile , Bir yıldırımın, indin, alev saçlı atile ; Bir fırtınanın namütenahi lûgatile • Haykırdın ufuklardan'ufuklara beraber : Her arıza mihrab idi, her mania minber.

*

Zulmün kuduran kolları som sırmaya batsa , Muzlim yüzü bin bir boyadan maske yaratsa , Göğsündeki süs fecri ezeller gibi yansa , Zümrütler, ipeklerle (ıazainle donansa , Süslense ziyanın, kokunun dalgalarile : Altından asasile, çelikten çadırile Hep sahte nebiler gibi nurun büyüsile ; Bir soytarıdır maskara reıığile, süsile . Onlar yenemezler seni altınla, demirle.

Birleşti de alnındaki bir zerre fikirle.

Nabzıda vuran fecri yakan yıldız, o dam la, Bir saltanat uğraşmada bir çıplak adamla. l‘l

M ithat C em al

[ 1 1897 Tarihinde , bundan 35 sene evvel kıyanı eden Hindliler üzerine Dumdum kurşunu yağdırılmış ve bütün AVRUPA vicdanında İngiliz idaresine karşıbir isyan uyanmıştı . Bu teessür ve heyecan altında KAHRİYAT m şumanzumesi yazılm ıştı:

HİND KIYAMİLERİNİN YADİ ULVÎLERİNE Tabi'atın gazabında, gurup ü fecrinde , Nücumt sahiresiııde, seıııayi safında , Görür gözüm beşerin aksi rengi mihnetini ; Beşer ki olmada bir kaç haris ü bed emelin Zebunu , pençe’i iğfal ü i'tisafında . 1

O N A

[ Henri Heine ] den :

Ey güzel sevgilim! u kalbimin yaralarile açılan kırmızı ve beyaz çiçekleri, sana vermek için, müstesna bir demet halinde topladım.

Samimiyyetimin birer şahidi olan hu nağme­

leri hüsni kabul et. Sana a^kundan bir y a d i­

gâr bırakmadan bu dfinvadan gidemezdim Bunlar, öldüğüm zaman, beni sana hatırlatsın.

Maamafih bana acıma sevğilim . Çiinki ız- tırabım gıptaya değer bir şeydir. O, bana senin sevğini seni kalbimde taşımayi ihsan etti .

Ben daha, büyük bir sa‘adeti, başımın ü s­

tünde muhafız bir melek gibi uçarak kulağına FTuzur selâmlan fısıldamak şahadetini istiyorum.

Nakleden : M. S A ÎP

Bu ha! zelzeleler salsa ben reva görürüm Bütün cihana, bütün kâ’inafı idrake . Emel benim için ancak izâledir bu şebi , Değer emelleri hep şimdi masiva görürüm : Ne gün biterse ümidi husuli ol emelin O gün hayatımı derdi ecel - deva görürüm.

Nedeu bu şanlı emelçün cihan fedalar yok?

Niçin bu maksada bigâne âşinâlar var ? Bu Kasr » kahkahalar, nâğmelerle sür âbâd Bu hanelerde fakat da’imî bükâlar var .

Ta'arruzat ü tahakküm kadim tarzında Bu asrın anlayamam, ben nedir fütuhatı Görür bu yareleri şa'iri bülend emelin Akar sirişk olarak menba'ı sünulıatı .

İbada cebr ile ey hükm eden sitemkerler!

Bu gün bulunmasada Teli gibi bir ok atacak, Bizim gelince o pür nur ü saf ferdamız Siyah kalbinize hançeri nedm batacak !

1 Teşrini sani 1897, Geneve

(9)

i ç t i h a t 5721

POSTA KUTUSU

AHMED HAŞİM BEY HAKKINDA Nuri Fehmi Beye : Ahmed Haşini Bey hak­

kında fikrimi soruyorsunuz :

Ahmed Haşini Bey, bence, neslinin en kuv­

vetli şairidir , onu yakından, tanimak lâzım , fakat o güneş gibidir, pek yakından da bakmaya tniisa'id değildir. Ben şa‘ir değilim diyor, gü­

neşin ben güneş değilim demesi gibi bir şey . Şairlik eşyaya yürek olmaktır derler , bence öyle değil, şairlik eşyaya birer yürek vermek-' tir . Fakat canlı bir ateş gibi birer yürek . Fare ettiğiniz Göl Sa'atları m dün akşam tekrar okudum. Eyice gördüm , ki o yalnız eşyaya birer yürek vermekle kalmıyor, ıııevcud olma­

yan eşyayı da halkane bir liisuııla yaratıyor ve bu eşyayı birer yürekle ve ateşli birer dille

teslilı ve intak ediyor .

Akşam yine toplandı derinde , Canân gülüyor' eski yerinde , Akşam görünür havz üzerinde , Mehtap , kemer taze belinde , Üstünde sema gizli bir örtü Yıldızlar onun güldür elinde .

Bu MısraTara bu semavî musikiyi ve çarp­

tığı duyulan bu yürekleri koyan el ancak manendi az bir şa‘irin eli ola bilir . P iy a le ııiıı M e r d iv e n i bir edebî harikaya benzer.

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller , Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller .

Yanan ve kanayan bir hayaldir, ki iiu ş iın den evvel H afiz nı dimağından ve bunların her ikisinden bî haber olduğum halde , benim bildiğime göre, üçüncü def‘a da benim dıına - ğıından geçmiştir .

llafiz :

-t* i J'j»- 'Gç- j ltİ-F- — e1- j GjU jr

_j>- XS jl» ¿)T y

diyordu . Ben şöyle demişdim:

Öp yüce elemlerin , susan derinliğini : Duyulan mihnetler var duylmayan eninde;

Dallarında eğilmiş seni dinliyor güller Öt ey gizli bülbül öt SÜKÛT un yüreğinde.

Bu üç hayalin hiç bjrj diğerinin ayni de - ğiisede gayride değildir. Fakat şairlerin cüm­

lesi sema kubbesinin altında hassas kulaklarla toplanmışlardır. Bu semanın altındaki taninler pek az uıütefavit ahenk ile bu kulakların çe - iv içlerini işletir. Hülasa Ahmed Haşim bir cen- gâvere benzer , ki Tarihdeıı evvel zemanların gürzünü , kemendini , hattâ çakmak taşından yapılmış silâhlarını ve bu günün mitirayyöz - lerini , seri' ateşli tüfeıığiııi , el bombalarını, tanklarını, tayyarelerini, lağım atan elektirik pillerini ayni meharetle i'mal ve isti‘mal et - meyi bilir. O herkesin yapa bildiğini yapabilir, fakat onun bulduğu havayi ve nevayi bulmak, çok kimseye verilmemiştir .

SOLMAYaN O Ü ZELLİKLlR ;

* “-/v ki: £+*»L* C—ojf'

Tercemesi : Derya gönüllüyüz, sinemiz inci ma deııidir, elimiz boş isede gözümüz doludur.

[ toktur ].

i*?tfi j y «r . 1^23 l j, OjIcj's

Senin bulunduğun memlekette bulunmam bana kâfi sa'ad ettir. Başka arzular beslemek insafsızlığın son derecesidir.

bJ jv «Ts*

b jT °-u».

Mezarlıklarda ağzı diş dolu kafa tasları başında gurur hevasi esenlere güler.

La vérité n e p e u t ja m a is être a sse z répétée .

Flakikat ne kadar tekrar edilse azdı-r.

(10)

5722 İ Ç T İ H A T

C İ H A N I N Ş İ M D İ K İ İ N K İ Ş A F I

HAYALLAR VE HAKİKATLAR

Büyük hakim Dr. Gustave Le Bon un son eserlerinden Tiirkceye tercemesi basılmaya başlamış olan bu çok mühim kitapdan:

MÜTERCİMDEN BİR KELİME L ’Evolution Actuelle du Monde

Ya‘ni C ih a n ın ş im d ik i in k iş a f ı adlı kitabını dört sene evvel Türkçeye çevirmiştim.

Bu gün ııeşr ediyorum, vatandaşlarımın kütüp­

hanelerine afieyt verici ve aydınlatıcı bir kitap

‘ilâve etmiş olmak kanaatinin verdiği bir saa­

det hissi duymaktayım .

Şimdiye kadar, içtihat kitapları silsilesinde terceme ve neşredilmiş olan R ııh -ııl- V kvaın,

R u h - u l- C e ın a h ir , İ h ın v e Y a r ın , A s r ı­

m ız ın N n s u s u F e ls e f iy y e s i , A v r u p a h a r b i n d e n a l ı n a n P s y c h o l o u i y a 'i d e r s leı* v e ‘A m e li R u h i y y a t ... adlı kitaplar

b ü y ü k r u h iy y a t ve içtirna'iyyat üstadı hak­

kında, vatandaşlarıma k âfi bir fikir vermiştir.

G. Le Bon un kitapları , büyük ricali dev­

letin, ve insanları sevk ve idare etmek va.z

‘iyyetinde bulunan büyük re’islerin - ellerinden düşürmedikleri kitap olmuştur. Şimalî Amerika Muttahid Devletleri Ciimhur re’isi Th. Roose - v e lt, Ciimhur riyasetinde bulunduğu müddetçe G. Lo Bon un R u h -U l-A k v a m k itab ın ın , mutala‘a masası üzerinden eksik olmadığını , ekseriya tekrar etmiştir ve Afrikaya aslan avına gittiği vakit yanına tek bir kitab aldı ğını ve bu kitabın da G. Le Bon un R u h - u l- A k v a m kitabı olduğunu da ‘ilâve etmiştir .

Japonyamn Hariciye Nazırı Baron Motono kitaplarından ikisini Japon lisanına terceme etmiş ve bunların başına , mü ellifi hakkında uzun bir methal yazmıştır. Mısır Adliyye Nazırı Fethi Paşa Zağlul ayni mü’ellifin bir çok eser­

lerini arapçaya çevirmiştir .

Rusya nııı Ulum Akademiyası Re’isi bulun­

duğu sırada Graııd duc Constantin büyük us tadın bir kaç kitabını Rııesçaya çvirmiştir.

Rusya ve Japonya hükümetleri G. Le Bon un bütün eserlerini terceme etmek maksadile bir sabık Baş Vekil ve bir sabık Harbiye Nazırı riyasetleri altında birer terceme hey’eti teşkil ederek bu yüksek hey’ete bu mühim işi gör - dürmüşlerdir. [*]

Bu eserlerin gördüğü rağbetler, her tarafta yüksek olmuştur . Les Annales mecmu'asında intişar eden bir mülakatında» Ghili_Cümhu - riyyeti Re’isi, şöyle sövüyordu: « Eğer Dr. G.

Le Bon la bir gün tanışırsanız , söyleyiniz ki Chili Ciimhur Re’isi kendisinin en hararetli hayranıdır. Eserlerde beslendim, ona deyiniz,ki siyasî hayatımda, meselâ Cumhurların Psyclıo- logiası hakkıııdaki mülahazalarının hayraniyet bahş isabetini re’yelayn görmek vaz‘iyyetinde bulundum . »

Dr. G. Le Bon un te’siri orduda dahi pek büyük olmuştur. Erkânı Harp Binbaşısı, elyevm Général» Oaucher» vaktile» mü’elliiin ‘akidele - riııi , zabitlere verdiği konferanslarda icmal etmiş ve bunları Etudes sur la Psychologie bu Commandeıııant ya'ııi «Kumanda tıın Psycho- logiası hakkında tetebbuder» adlı bir cilt ha - ünde neşr etmiştir .

Harbiyye mektebi miidiri bulunduğu sırada Général Bornai, Général Moud’hui,Mangin v.s.v.s.

kendilerini Dr. G. Le Bon un açıktan açığa tilmizleri olduklarını i'lân etmişlerdir.

Meşhur Général Mangin « temmuz 1918 büyük zaferini hazırladığı esnada, ve bunu ta‘- kib eden ‘askerî harekât esnasında , üstadın

« Doctrine » lerinin kendisine rehberlik etmiş

l*] Üstadın vefatı münasebetile Darülfünun , Halk Evi,Union Française, Bene-Berth Conférence salunlarında verilmiş konferansı da 34i ve müteakip numrulıı İçtilıaj

lardaokuyun .

(11)

İ Ç T İ H A T 5723

olduğunu » üstada yazdığı mektupda beyan etmiştir .

G. Le Bon un fikirlerinin te’siri ecnebi or­

duları üzerinde de büyük olmuştur : Fransa Harbiye Nezareti Erkânı Harbiyesi tarafından terceme edilen mühim bir lâyihada İngiliz or­

dusunun en yüksek askerî « Autorité » lerin - den biri olan Miralay Fuller şöyle yazıyordu:

« Eğer Büyük Harpten evvel İngiliz zabitleri Dr. G. Le Bon un kitaplarını okumuş olsalardı en kuvvetli orduyu, harbin devamı müddetince, yoklayarak aradıkları ve bulduktan sonra da kullanmayı pek az bildikleri orduyu, kendile - rine te’min etmiş olurlardı».

Dr. G. Le Bon un principlerj bu gün İngiliz ordusunda pek münteşirdir.

T h e N a v a l and M ilita ry g a z e tte , gazetesi 8 mayis 1909 tarihli nüshasında şu satırları yazıyordu :

G. Le Bon tarafından yapılan dan daha eyi olarak hiç bir kimse terbiyenin ta'rifini y a p ­ mamıştır : « Terbiye , şu‘urîyi gayri şu'urıye o-eoirraek san’ atı dır », İngiliz Erkanı Harbiye i Umumiyyesi re’isleri , terbiye’i ‘askeriyyede usul ve amel vahdeti te’sisinin , bizim muhtaç olduğumuz bu te’sisin üssül’esası olmak üzre bu principi kabul etmişlerdir .

G Le Bon un, yenilikleri sebebile Fransada bazan i‘tiraza uğrayan fikirleri, nihayet bütün reyleri topladı, Ulurnı Ahlâkiyye ve Siyasiyye Akademiası, G. Le Bon un eserlerinin hey eti mecmu1 ası için, 8000 frank olan Estrad Delcros büyük mükâfatını verdi . Bu Akademianın Ee’isi olan Pierre Janet, G. Le Bon un mesa'i - sini tahlil eden nutkunda « G. Le Bon un tedki- katı başlıca memleketlerin güzideleri üzerinde derin bir te’sir icra etmiştir » diyor.

27 Kânuni evvel 1924 tarihli R e v u e s c i- e ııtifig u e de intişar eden bir terceme’i hal hulâsasında Institut âzasından meşhur Daniel Berthelot şu satırları yazar:

«Dr. O- Le Bon, zamanımızın en geniş ve en asli zekâlarından biri olarak bize ‘arzı vücud eder. Muhteri4 ve teşkilatçı, miitebahhır ve istik­

şaf«, Artist ve âlimdr.Fransa İnkılâbının mübeş-

şirleri olan büyük Encyclopédiste lerin hakiki varisini temsil eder. Kendisinde xx inci asrın Diderot su selamlana bildi .

« C ih a n ın Ş im d ik i İn k işa fı , G. Le Bon un ‘A m e lî R u h iy y a t unvanile terceme ve neşr etmiş olduğumuz

LES İNCERTİTUDES DE L’HEURES PRÉSENTE

Adlı kitabını ta‘kip eder. Bunu da , merhum üstadın en son eseri olan

Rir T a rih F e ls e f e s in in İlm i E sasları:

ta‘kib edecek.

26 - 4 - 1932 içtihat Evi Dr. ABDULLAH DJEVDET

M E T H A L

C İH A N IN SİM A Y I H A Z IR I Karni hazır , bir terakki ve here ti merc devri teşkil eder, ki insanniyyetin uzun tarihi esnasında doğduğunu , büyüdüğünü ve nabud oldoguııu görmüş olduğu diğer bütün medeniy- yetlerden, asrî medeniyyeti, derin bir fark iler ayırır. Kavinler, nihayetine eren bir alem iler başlayan bir alem arasında bulunuyorlar.

Yeni alemin nizam ve tertibi , kavmlerin hayatını karışdıran yaratıcı , muhafazakâr ve yıkıcı kuvvetler arasındaki çarpışmanın netice­

sine bağlı olacaktır .

Her gün«Laboratoire»larda ve Darussana‘a- larda doğan yaratıcı kuvvet , maddî hayatı değişdirdi ve medeniyyete yeni bir sima verdi.

Muhafazakâr kuvvetler , kavmlerin ecdad mirasını teşkil eder. Bu, siretin başlıca muhar­

riklerinin hazırlandığı, gayri şu'urî hayat hav­

zasıdır .

Yıkıcı kuvvetler yukarıda zikr edilen diğer iki kuvvetin aksi bir istikamette te’sir icra eder. Hükümdarların ihtirasları, kavinler ara - sında rekabet, âhadın hoşnudsuzluğu, ihtilâl - 1er, yıkıcı kuvvetlerin büyük silsilesine dahil­

dirler. Son Büyük Harb in başlangıcından beri müşahede olunan felâketler , bu kuvvetlerin dünyayi ne kadar yıka bileceklerini gösterir .

Bu kitapta mutala‘a edeceğimiz mes’elelerin ekserisi muhtelif memleketler üzerine yıkıcı

(12)

5724 İ Ç T İ H A T

kuvvetlerin çökdürıneye devanı ettiği tehdid - lerden tekevvün etmiştirler. Zimamdarların en büyük düşünceleri bu kuvvetlerin te'sirlerini tahdid edecek çareleri bulmaya ma'tufdıır.

* **

A vrupanın hemen bütün memleketleri : Almanya, İtalya, Polonya , v. s. hudud reka betlerile çıkak haildedirler ve komşularının ziyanına olarak büyümekten başka bir şey dii- şünuıiyorlar .

Bu haricî çarpışma tehdidleriııe , fırkaların rekabetlerile mutahassıl dahilî çarpışmaların tehdidleri munzam olmaktadır . Bu dahilî c i­

dalden hasıl olan Anarchie nin önüne geçmek için İspanya ve İtalya gibi ba‘zı büyük millet­

ler ditktatörlüğe katlanmaya mecbur oldular.

Uzun bir mazi sayesinde en ziyade istikrar bulmuş kavmler , A vrupanın bu gün kurbanı olduğu Anarchie den kurtulamamıştır. Bu vech iledir,ki umumî bir « Grève » [ ya'ni işlemek­

ten imtina4 = terki eşgal ], az kaldı, lııgiltereyi malıv ediyordu, ve, ına‘den amelesinin «grève»

yapmaları , yekûnu büyük bir harp mesarifi yekûnuna baliğ bir mıkdarda tahmin olunan bir ziyanı mucib oldu.

Britanya fmperatorluğunun haricî siyaseti dahilî siyasetinden daha az bozuk değildir . İrlanda yi ga’ih ettikten sonra Dominion ların istiklâl talebinde bulunduklarını ve kendisini yaşatan ecnebi piyasalarının kendisine kapan - dığını görüyor . 1,500,000 işsiz bu vaz‘iyyetin vehametini gösterir .

Diğer Avrupa devletleri daha eyi bir vaz-

‘iyyette değildirler . Rusya, barbarlığa avdet ediyor ; Almanya bin müşkilatla , İktisadî vaz‘iyyetini düzeltmeye çalışıyor , Fransa , İktisadî hayatını mahv etmeye ramak kalmış olan tefrikaların kurbanıdır .

Avrupanın üzerine çöken Anarchie dünyanın diğer memleketleri üzerine de çöküyor. Türki- yeden Çine kadar bütün şark , dahilî nizaMar içindedir .

* **

Dünyanın bir kısmı here ü merc içinde bo -

ğuluyor göründüğü bir sırada, Harbden istifade etmiş yegâaııe kavm olan Amerika , bütün milletlerin kurbanı olduğu harabiyyet sebeble- rinden kendisini kurtara bildi, Cihanın altunu- nun yarısından ziyadesi eline geçti. Avrupanın en büyük Devletleri kendisinin borçlusudurlar.

Bu borçlu Devletler üzerine, ıııütezayid ve ba- zaıı pek ağır malî bir hégémonie icra etmek- dedir . Her socialist lik tesirinden kurtulmuş olan işçileri , diğer memleketlerin işçilerinin aldıkları yevmiyeden pek fazla yevmiye ab - yorlar ve ekseri AvrupalI Bourgeois ların gıbta edecekleri müreffeh bir hayat sürüyorlar.

*

* *

Sa‘atı haziranın büyük tehlikelerinden biri, medeııiyyetlerin hayatını tehdid ettiği için belki en büyük tehlike , tahrip vasıtalarının terakkisinden hasıl olmaktadır.

ilmin keşfiyyatı, inkişafı zekinin inkişafını ta ‘kip etmemiş olan hissiyyatın hidmetine o derece zî kudret tahrip usulleri verdi , ki bir kaç sa at içinde en büyük payitahtların yerinde yeller esdirile bilir. Bu, cihanın henüz bilmemiş, tanımamış olduğu bir muhataradır.

Bu korkunç ihtimallerin önüne geçmek üıııidile ba‘zı mümtaz Devlet recülleri bir C .enT iyyeti A k v a m te'sis ettiler . Burada kavmleriıı murahhasları, hakem usulü vasıta - sile, sulhu muhafaza etmeye çalışıyorlar. Henüz buna muvaffak olamadılar. Bunların müııaka- şeleri gösteriyo, ki insanlar ekseriya menafi4 ihtilafından ziyade hissiyyat, ihtilalarile biri birlerinden ayrılırlar.

Devamlı bir sulh te'sis etmek tecrübesi zaten yeni bir şey değildir . Büyük mübareze devrlerinden sonra, yorğun düşmüş memleket­

ler , da’ima sulhu idâme etmeye kabiliyyetli

«Combinaison»lar aramışlardır.Yirmi sene Napo­

léon muharebelerinden sonra, hakikî Cem‘i y - yeti Akvam olan V iy a n a K o u y ra s ı da çarpışmalar devrine nihayet vermeyi ümid ediyordu .

Sulh perverâne kararların fasl etmekten aciz oldukları uıüşkilât zuhur etmedikçe , bu nevUden olan bütün Combinaison lar mü’essir-

(13)

i ç t i h a t 5725

dirler. Haklı olarak nazarı dikkate arz olundu, ki İtalyanın vahdeti te’essüs ettiği devirde

•Cenk¡yyeti Akvam mevcud olmuş olsaydı bu vahdet tahakkuk edemezdi. O zaman îtalyayı teşkil eden küçücük Devletlerin her biri Cem-

‘iyyeti Akvama mııraca‘at ederdi ve Cem'iy - yeti Akvam bunları himaye etmek için nüfu­

zunu istimal ederdi.

Cihanın vaz‘iyyetiııi, indellıace- idâme et­

tirmek haşiyesinde bulunan bu adlî biinyanla - rın İtiraz götürmez muvakkat bir fa’ideleri vardır; fakat bunların te’sirleri uzun müddet devam edemez. Hayatın tahavvülii nasıl durdu­

rulamaz sa milletler de öylece mustakır bir halde tutulamazlar.

Sulhu takarrür ett rmek için C e ııiiy y e t i A k v a m ın cehdleri yanında ı diplomatlar , ittifaklar usuli kadimile sulhu sabit bir halde bulundurmaya çalışıyorlar. Ma'al’esef eski ya­

hut yeni Tarih gösteriyor ı ki mu‘ahedeyi akd eden tarafların menafimle ahenğdâr olmamaya başlar başlamz mu‘ahede nâmeler te’sirsiz ka - lırlar . Kat'î ta‘ahlıüdlere rağmen, ittifakı çâk etmekte fa’ide görür görmez İtalya , Germen müttefiklerinin aleyhine dönmekte tereddüd et­

mediği vakit, son harbin başlangıcında, bunun misali bir defa daha görüldü .

Zamanımızda ittifakların yegâne müessir esasları İktisadî menfa1 atlarln iştirakinde me - kindir. Fransa ile İngiltere arasındaki takar - riip, husulünü işte bu İktisadî menafide iştirake medyundur .

Ba'zı istihsalleri ez cümle çeliğin istihsalini tanzim için ehîreıı Fransa- Almanya ve muh - telif memleketler arasında, teşkil olunan Birlik

«AssociationGargibi Beynelmilel Birlikler, sul­

hun muhafazası için kongıralarda bin müşki - latla hazırlanan ittifak, terki teslilıat ve hakem üsulii projelerinden daha ziyade hidmet ede - çektir .

* **

Kavmlere, biribirlerini tahrib etmekdeııse biribirlerine müavenette bulunmaktan daha ziya­

de mtistefid olacaklarını» aklî nokta’i nazardan göstermek kolaydır. Ma'atte’essüf, akıl, siyasî hayatta pek zaif bir rol oynar . Zamanımızın demokrat şi‘ar inkişafının mümeyyiz vasfı olan maşerî kuvvetlerin tefevvukundan sonra bu rol daha ziyade azaldı .

Maşerî kuvvetler kördür ve ânîdirler ; akıl, bir seylin cereyanı üzerine nasıl bir tesir icra edemezse bu kuvvetlerin üzerine de öylece te’sir icrasından acizdir. Muhtemeldir- ki müs­

takbel harbler - diplomatların bin müşkilatla kurmuş oldukları mukavelelerin cümlesini^ bir lahzede süpürüp götürecek olan halk tehevvür­

lerinin boşanmasından doğacaktır . Fransa ile Almanya arasında patlayan 1870-1871 harbi, malıirâne bir surette tahrif olunan bir telgrafla galeyana getirilen âhâdı ııasın bir tehevvürü infilâkından doğmuşdur .

Muhtemeldir, ki müstakbel cidallarm en tehlikelileri Socialist lik dininin havarilerinin da‘vet ettiği halk ihtilâllerinden mütevellit da­

hilî harpler olacaktır .

* **

Haklı olarak, «Gouverner, c’est prévoir» ya‘ni idare’i hükümet etmek « evvelden görmektir » derler. Fakat büyük vak‘aları doğuran sebep - lerin girift dolaşıklıklarına nasıl nazar infaz etmeli?

Miişkilât azimdir , çiinki politikada pek küçük sebepler pek büyük te’sirler husule ge - tirir . Bu veçlı iledir, ki vaktile Arabistanm meçhul bir devecisine vaki1 olan keşf[Vision]lar, ilk netice olarak, yeni bir dinin ortaya çıkma - sile büyük bir İmperatorluğun te’essüsünü te’min ve uzak neticeler olarak da Avrupayi şarkın üzerine atan Ehli Salip seferlerini tekvin etti .

Kavmlerin biribirlerine şimdiki bağlılığı ile, hattâ pek küçük komşu Devletler arasındaki küçük rekabetler cihan-şümul bir çarpışmaya meydan vere bilir. Son büyük Harp bunun bir misâlidir .

* **

Mıkadderat kitabını okumak iddiasında bu­

lunmaksızın dünyanın yakın inkişafına mü’essir olması lâbüd görünen başlıca amillerin ba‘zıları ortoya konabilir.

(14)

5726 İ Ç T İ H A T

Aslı az çok eski olan ve bu bahsin başlangı­

cında ta ‘dad edilen yıkıcı kuvvetlere ma‘şerî nüfuz ve te’sirlerin asri tefevvuku neticesi olan yeni yıkıcı Kuvvetlere ez cümle Syndicalisme ve Socialisme iltihak eder.

Syndicalisme nin te’siri altında, Cem'iyyet- ler, her biri yalnız kendi menfa‘atını nazarı Ptibara alan ve menafFi umumiyyeye temamen lâkayt küçük guruplara ayrılmaya mütemayil - dirler . Syndicat larııı şevketi çok büyüdü . Ehireıı az kaldı, umumî bir grevi da'vet ede - rek İngiltereyi temamen izmihlal haline dü - şiirüyorlardı.

Vaktile işçi alemine münhasır olan Syn - dicat 1ar şimdi me’murlar ve mu‘allimler sınıf­

larını da ihtiva etmektedir. Bunları tevhid et - miş olan « Umumi mesa'i birliği - La confé­

dération générale du Travail », Devletin mes­

lekî müdafiUerini bel‘ etmiş bulunuyor.

Bu halden şu netice hasıl oldu ki İtalyan hükümeti Fascisme nin vürudundaıı evvel me’- ıııurlarınm metalibine karşı ne kadar aciz idise şimdi Fransa hükümeti de me’murlarınm meta- libine karşı o kadar aciz bulunmaktadır,

* **

Syndicalisme yi teşkil eden « Ocaklar me - nafi'i Birliği » , teşebbüslerin umumî idaresini

«Corporation» lara değil, Devlete devr eden So­

cialisme ile karıştırılmamalıdır.

Socialisme, ayni zemanda siyasî ve dinî bir cereyandır, kuvvetini üsulleriııden değil, ken­

disine istinat hidmetiııi gören sırrı unsurlar - dan a lır.

Socialisme nin muvaffakıyyeti , şunu isbata yarar, ki en eski devrlerden asrî zemanlara kadar insanlar hayatlarına veçhe vermek için dinî bir imandan aslâ vaz geçmemişlerdir. [*]

Bu sırrı ihtiyaç açlık ve muhabbet gibi nâ ka­

bili galebe görünmektedir.

* *

Kudretini göstermiş olduğumuz yıkıcı kuv­

vetlerin karşısına, yalnız «Laboratoire» lardaıı

l*] J. M. GUY AU dan terceme ve 337 inci sayı - sından idibaren İçtihada derç ettiğim mekaleleri okuyun.

çıkan yaratıcı kuvvetler değil, mazinin yarat­

mış olduğu muhafazakâr kuvvetlerde çıkar.

Zemanımızııı en tehlikeli siyasî kuruntu - larmdan biri, tınetin menşe’î olan te’siratı ec - dadiyyeden bir milletin kurtula bileceğini zan etniktir. Mazi ile alakalarını temamen kestik - lerini göstermeye mahsus yeni bir devr te’sis edebilecekleri inikadında bulundukları vakit inkılâp [ Révolution ] remilleri bu kuruntunun tu'mesi oldular.

Kararnâmeler , iradeler ile Cem'iyyetleri değiştirmek iddiasında bulunan müfrit siyasî fırkalar hâlâ bu gün bu kuruntunun tu‘inesi - dirler. Unutuyorlar, ki insan kendi kendisinden aslâ dışarı çıkmaz . Mazinin evladı , doğarken getirdiği mirasa pek az bir şey ilâve eder . Muhtelif siyasî Combinaison 1ar ona muvakka­

ten kabul ettirile bilir , fakat bu Combinaison lar, idare edeceği zihııiyyetlerin ecdadı fitratı asliyyesile münasebetdar olmak şartile devanı eder.Zalıiren yeni ta'zziler, nebatın tohumdan çıkması gibi,ekseriya sabık ta'zzilerden iştikak eder, işte temamen bu sebebledir, ki mütekad- dim hayatlarile istikrâr peyda etmiş kavmlarm Tarihi , ba'zaıı dolu olduğu zahiri here ii merc- lere rağmen büyük bir istidamet arz eder .

*

Meşhur bir reciili devlet, ahiren te’min edi­

yordu, ki « İktisadî siaysî ve ahlaki mes’eieler umumî kanunlara tabPdir ve tecrübî usulleri layiki veçh ile tatbik olunursa bu kanunların esaslarını bulmaya ve bunların değişmediğini ispat etmeye müsa'id olur . »

Hakikati halde bu umumî kanunlar pek az maTûmdur ve bundan dolayıdır, ki politikada

« Empirisme » [ yahıi ilme istinad etmeyen amel ] pek miitefevvik bir rol oynamaktadır .

Bu « Empirisme » in , insanları tahrik eden sa'iklerin bilgisinden başka rerhberi yoktur . Bina’en‘aleyh te'akübü, Tarihi teşkil eden ha­

diseleri anlamaya çalışmak için Psychologia ya muraca'at etmek lâzımdır . Siyasî , askerî ve içtima‘î bir çok hadiseleri Psychologia izah eder • _________ _________ son» var

< Müessis sahibi : Dr. AB. Djevdet )

Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin [ İsmail Hakkı matbaası ]

Referanslar

Benzer Belgeler

Gerek eczayi tıbbiyede, gerek ufak, hassas âletler iıışaiyeciliğin- de, gerek saatçilikte ve ge­ rekse tahta işler sanayiinde bugün İsviçre rakipsizdir.. Bu

Karbon nanotüpleri hizalamayı başarmalarına rağmen bu tüplerin birbirlerine olan temaslarının mükemmel düzeyde olmadığını ve ısı iletkenliğinin her bir nanotüp

İstanbul Aydın Üniversitesi Haber Ajansı da yıl içinde gerçekleştirdiği haber-araştırma, röportaj, fotoğraf dallarında yarışmaya 41 fakülte ile katıldı..

Sağ kanatta hocalar için bi- rer kişilik odalar ve baş hemşirenin dairesi bulun- makta olup sol kanat hasta bakıcılar için ikişer ki- şilik odalara taksim edilmiştir..

Söz konusu fotoğrafı kullanan gazete, fotoğrafın üzerine şu ifadeleri yazıyor: “Bu da Muharrem değil!”, “Bu şezlong değil!”, “Bu bira değil!”,

Araştırmada çeşitlerin sahip olduğu protein oranı, kül oranı, tane sertliği, rutubet miktarı, zeleny sedimentasyon,düşme sayısı, yaş gluten miktarı, gluten indeks,

Mim Kemal, bu dönemde bir süre Gelibolu’da görev aldıktan sonra, Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde genel cerrahi ve röntgen uzmanlığına tayin edilir.. Dünya

Yuvam Site sakinleri ise suyun kanalizasyon ile karıştığını, yağmur yağdığında da kalorifer dairesini bastığını, bu yüzden toplayıp kanalizasyona