• Sonuç bulunamadı

70 yaşını idrak eden mimarlar: 4

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "70 yaşını idrak eden mimarlar: 4"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

70 yaşını idrak eden mimarlar: 4

Yazan: B e h ç e t Ü N S A L

Kendisi 2x35 yaşındayım demekten hoşlanıyor ise de, biz patenti kadınlara ait bu deyimi ona yakıştıramadık; oysa ona (Atelier Diogenes*) mimarı deyimini daha yaraşır bulmuştuk. Seyfi, Zürich'in sayfiyesi Zollikon tepesinde bir evde otu-rur idi. Evin bir garajı vardı; içi, alet edevat ile, ve de benim gördüğümde kar-puz ile dolu bir depo olarak büyükçe bir yerdi. Emekli olunca işte oranın yarısını bir çalışma yerine çevirdi; kapısı önüne de tombul bir fıçı yerleştirip üzerine Atelier Diogenes yazdı, bir levha asacak yerde. Arkadaşımıza, orijinal kişiliğine, ve de Avrupalı kişiliğine, bu pek yaraşmıştı. Avrupada şimdiki mimarlar eski bi-naları, yapıları onarıp ve yenileyip orala-ra yerleşiyorlar; bu adeta bir «başkaca-lık» modası oldu. Nitekim mimar Torben Stokholm bir eski çiftlik binası satın alır Lundby'de restore eder onu, anbar ve sa-manlığını çevirerek çalışma yeri yapar kendine (Baumeister 8, 1977). Seyfi'nin yaptığı gibi 1975 yılında oluyor bu, Av-rupa'da mimari miras yılı ilân edilen o

Şimdi biz onun 1x35 yılına dönelim. Ben onu 1929 da G.S.A. de tanıdım. Par-lak ve tığ gibi bir delikanlı olup çok şık giyimi, ceketinin üst cebinde daima gö-rülen Richter marka dereceli tirlini ve muşamba kâğıt üzerinde hünerli çini mü-rekkebi çizimi... ile belirli bir kişi idi. Dışarda çalıştığı için pek devam edemi-yordu. Bizden sonra mimar çıktı, aramız-da açık kalan yıllararamız-da onu görememiştim; «O, Akademi yıllarını bana anlatsana lüt-fen» dedim, anlatmaya başladı:

— Ben dedi, 1928'de Akademiye ikin-ci kez yazıldım; iki üç yıl önce de yazıl-mış, devam edememiştim; çalışmak zo-runda idim. Eski Vakıf İşhanları mimarı Kemalettin Beye baş vurdum, bana mu-şamba kâğıda resimler çizdirdi ve be-ğendi; o sırada Ankara Gazi Terbiye Ens-titüsü yapısına başlıyordu, beni Ankara-ya götürmek istedi. Benim idealim Sana-yr-i Nefise'ye devam etmekti, istanbul'dan ayrılamadım. Belediyenin açtığı desen ya-rışmasına girdim; kazandım ama, Mebarri Şubesi desinatörlüğüne yaşım küçük di-ye atamak istemediler, sonra di-yevmidi-yeli aldılar beni. Asârı - Atika Müzesi mima-rı Zühtü (Başar) bir ara şube müdürümüz oldu; yıl 1928 idi, birgün beni çağırdı Gel seninle konuşalım, dedi; Mariosera Kumarhanesi için. Yıldız Sarayının rölö-velerini iyi hazırladın; görüyorum, senin mimariye kabiliyetin var! niye Akademi'-ye devam etmiyorsun, dedi. Ben de, size söyleyecektim, cesaret edemiyorum; ça-lışmam nedeni ile olurmu bilmiyorum, dedim. Bana bir mektup verdi, bunu gö-tür Sabri Beye (Akademi Başkâtibi) ver, o sana yardım eder; benden sana izin, dedi. Böylece Akademi'ye kayıt edildim. Asıl projea tölyesi çalışmalarını rica ettim Seyfi'den:

— Bana, Şemsettin Beyin (Vilâyet özel idare mimarı) okul tip-projeleri yapı-larından biri olan, Göksu okulu denize batmış gibi geliyordu bana, orada unu-tulmuş bir bavul gibi ortada duruyordu. Ben oraya bir proje yapayım, dedim pro-fesöre. Hoşlandı -bir kayık tut, dolaş, de-di; güneş durumuna, renklere, Anadolu

Hisarı'na bir bak; aşı boyalı evleri (daha o zaman yok olmamışlardı) bir gör, sitü-asyon planından önce, dedi. Sıvasız tuğ-la bir okul projesi ortaya çıktı sonunda. — Bir gün Prof. Eglı'ye iddialı bir itfaiye garajı projesi yapmayı önerdim. Nereden aklına geliyor, dedi; çok entere-san buldu, kabul etti.

«Evet, ben de sorayım, nereden çı-karırsın bunları, dedim.

— Efendim, dedi; ben Belediyede çalışıyorum ya, itfaiyeci İhsan Beyin Fa-tih - Saraçhane'de yaptırttığı garaj bina-larını çok tenkit ederdim de...

— Bir seferinde de Hocaya Çiflik Binaları projesi yapmayı önerdim. Hep insanların mı? biraz da hayvanların rahatını (verimini) içeren bir proje tasarlamak ve üretime katkıda bulunacak bir iş yapmak istiyordum.

«Çok ileri görüşlüsün Seyfi» dedim. Bizim Akademilerde ahır konusunu ele almıyorlar. Oysa Hollanda'nın fennî ahır yapılarında inekler ayda 200-250 kg. yeri-ne 500 kg. süt vermeye başlamışlar; da-rısı 50 kg. süt veren bizim ineklerin başı-na.

«Ya, diploma konusu, projesinde ne yaptınız!» dedim.

— Hepimize aynı konu, bir tek konu verildi: Bağdat'da Türk Elçilik binası. Le-man ve Rebii'ler, (Tomsu LeLe-man: Prof * S. Sonad Çanakkale'de doğmuştur, «atelier diogenes von Truja» bundan kinayedir.

(2)

S. S o n a d 'in notu:

Sayın ve Sevgili meslekdaş ve Arkitekt okuyucularına!

70 liklere katılmam dolayısiyle, nazik ve kadirbilir dostlardan birkaçı, Alplerin kuy-tu ve ılık bir köşesinde benden, yerli bes-telerimden sayılan «ödemiş Halkevi» tür-küsünü tekrar seslendirmemi istediler! İşte, bu nedenle sözü geçen şarkı daha doğrusu Oratoryomumun anılardan kalan orijinal melodileri, gördüğünüz şemada, renk, gölge ve çizgilerle seslendirmeğe çalışılmıştır.

Bestecisi S. Sonad

ödemiş halkevinin umumî görünüşü I.T.Ü., Gorbon Rebii: Prof. İ.D.G.S.A.)

gö-reneksel ve Akademik kaldılar; yani ho-caların sürdürdüğü kübik biçimlere bağ-landılar. Ben bu bağımlı tutumun dışına çıktım, binaya bir Kastello şekli vermek istedim; cepheyi taş-tuğla kapladım, pen-cereleri mermer parmaklık-Kafes ile ört-tüm, güneşe karşı çıkmayı ve iklime uyarlığı sağladım, bina kapalı ve emni-yetli olsun istedim; binanın içinde bizim topraklar başlıyordu.

Akademinin genel tutumundan ayrı-lan .arkadaşlarca biraz da sonucu belir-siz görülen bu projeye birincilik verildi o yıl. Yıl 1934 idi. Usule göre Avrupa'ya gönderilmem İçin, Akademi, kendi gele-neğine uygun otamatikman, Vekâlete tek-lifte bulundu. Ben atladım Ankara'ya git-tim. O zamanki Milli Eğitim Bakanı Abi-din Özmen (hep akademiden mi? biraz da sanat okulundan gitsinler) diye buyur-muş; bizdeki eğitim sistemi bu buyruk-lar ile değişken daima. Evvelden hocam olan Tevfik Beyi (yüksek tedrisat umum müdürü) görmek istedim, o bana — Sen-de mi Avrupa modasına tutuldun! Sen- deme-sin mi? Bu iş böylece askıda kaldı. «Pek iyi, mimarlık nasıl başladı bakalım» diye sordum.

Anlattığına göre ilkin bir şehir plânı çalışması ile işe başlamayı düşünmüş; gazetelerde Denizli İmar planının eksilt-me ile yapılacağı ilân edildiğini görmüş, yalnız eksiltmeye girmek için gerekli şe-hircilik vesikası almak üzere Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve imar İşleri Reisliği Şe-hircilik bürosuna baş vurmuş; müdür Hil-mi Baykal olumsuz davranmış, (AkadeHil-mi- (Akademi-de şehircilik semineri görmüşsünüz ama, fiilen bir plan yapmış olmanız lâzım) di-yerek vesika vermek istememiş. Ama, Seyfi bu, dururmu öyle, dalmış Ali

Çe-tinkaya'nın makamına. Ve Bakanın emri ile beş dakika sonra hazır ederek geti-rip vermişler vesikayı. Bu imar planı ek-siltmesine (!) E. Egll, J. Valter de girmiş.

— 5000 TL. üzerinden % 2,5 indirim ile ve diğerlerinden 1/2 farkla iş bana havale edildi, diyor Seyfi; şöyle devam ediyor, bizim şehirci olmadığımızı söyle-yen Md. H.B. Balıkesir şosesini yapmış, kendisini böylece şehirci sayıyordu. Yol-ları yapan şehir de yapar sanılıyor, o ta-rihte şehircilik anlayışı böyle idi maale-sef, diye ekliyor.

Bizde şehir plancılığı ve uygulama-sının nasıl başladığını gösterir bu olay, ilginç bir tarih başlangıcıdır. 1930'larda yalnız G.S.A. Mimarlık Bölümünde bir Şehircilik Semineri vardı; başka okulda

yoktu bu ders. Gerçekten (yol dersi var ya, şehircilik ne olacak) diye düşünen hoca ve mühendisler vardı o zamanlar. Bunu pek garip görmemek gerek, Urba-nizm deyimi sözlükde bile daha yeni yer alıyordu. Seyfi'nin bu çıkış ve savaşımı mimarlık toplumumuz için bir kapı açı-yordu, ondan sonra Şehircilik dersi gör-müş mimarlara Şehircilik ehliyeti tanın-mağa başlandı resmen. Nerden nereye geldik, bugün Şehircilik Fakültesi ve Enstitülerimiz var. Bundan ötürü yukarıkl olayın tarihsel bir tanıklık değeri var.

Seyfi, şehircilik işlemlerinde olduğu gibi, Halkevleri mimarlığına bölgesel ya-pıcılığı katıştırma fikrinde de öncülük et-ti, Daha doğrusu ise artık bu binalar mi-marın bir yapıtı olmalı idi; ama nasıl?

(3)

GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ

-İSTANBUL-diploma projesi Belgrad'ta Türkiye elçiliği binası cephesi

ilginç bir anı dinlemekteyiz Seyfi'-— Kayseri'de yedek subaylık yapıyo-rum, Halkevi inşa halinde, beni kontrol-lük ile de görevlendirdiler; bir gün müh. Mithat (aydın mebusu) yapıya geldi (planları ben yaptım size yardım edeyim) diyerek. Kimin kime yardımı biz bu zatı-muhterem'in planını adam etmeye uğraşı-yorduk. Sonra da Halkevleri Yapı Bürosu mimarı oldum (1940). Bir gün Mersin Halkevi inşaatını teftişe gidiyorum; Ada-na'da Belediye Fen işleri Müdürü Mimar Muhittin Güreli'ye uğradım, beraber git-tik; Vali bey bizi bir odaya, mimarî büro olan bir odaya aldı. Mimarlarınız bura-da mı çalışıyor, dedim; hayır, o işi ben yapıyorum, dedi. Ben de zaten onun için geldim dedim. Yaptığı planda 2000 kişi-lik toplantı salonu var; vestiyeri yok, WC yok. Ankara Halkevi reisi Ferit Celâl, te-miz durmaz binaya sokma, demişmiş. Vestiyer için de, burası halk üniversitesi duvara assınlar paltoları diyor vali bey; Peki diyorum duvara assınlar 200 m. du-var boyu ister, sizde öyle dudu-var yok. O gün kaymakamlar kursu varmış, oraya götürüyorlar beni; onlara tavsiyelerde bulunurken kazada kalfa yok, usta yok, biraz da mimarlık bilmelisiniz, ben bu gi-bi işleri kendim yaparım; demez mi Va-li bey Ah bu imarcı vaVa-liler! Mersin vaVa-li- vali-sinin (sırrı) yaptıkları bu, Bursa'da Vali (Haşim) ulu çınarları kestirir sonra An-talya valisi iken park yaptırır, Manisa va-lisi (L. Kırdal) ilin rasad kuleli medrese-sini yıktırır. (Bir gün Manisa'da bir Ja-pon bu medreseyi bana sordu, adamın doktora tezi, Fatih nasıl yetişti? imiş, in-celeme için gelmiş buraya). İşin güzeli İnönü'de bunları imarcı vali diye tanıyor-du!

Bu valiler böyie yaparken Ankara'da bir mimar (Bedri Tümay) da, proje işle-rinden uzak kaldığı için, kendi binalarını bir mimar arkadaş (Celâl-Reşat) a yap-tırıyordu. Ne garip insanlar olduk! Nallı-han'ın fes rengi taşı ile yaptığım Halkevi binasının açılış törenindeyiz. Fatih Rıfkı' da hazır bulunuyor; ona dedim ki, Holz-meister gibi bize de imkân verseydiniz ne olurdu? onun 500 liraya yaptırdığı doğramayı ben burada 5 liraya çıkarmak zorunda idim, benim için sürpriz bu, ne şartla çalıştığımızın farkında değilsiniz? hep bizim mimarları tenkit edersiniz, ih-tisasa hürmet etmeliyiz dersiniz (!) F.R. Atay Ankara İmar Müdürlüğü yaptı ama, Ankaradaki evinin projesini elektrikçi bir macar ustasına çizdirdi. Herkese vezir talkını, kendi yutar salkımı I

«Seyfi, dedim, bu o zamanki Ankara kadrosunun boşluğundan belki» Hayır ama, dedi, bu sanat dirijanı, sanatçıları Avrupa'ya gönderelim, yetişsinler gelip yerlerini alsınlar demedi.

Seyfi'nin değindiği sanat olaylarının hepsini yazmak uzun sürer, işte bu öykü böylece 1938-1948 arasında uzar gider.

Onun savaşımı, bu kültür barınakla-rının (Halkevi) inşalarında amaç olarak bölgenin her türlü kültür ihtiyacını kar-şılamak ve her çevrenin iklim - yapı ko-şulları ile çağın uygarlık koko-şullarına uy-gun biçimde, kendi güçleri ile kuracak-ları yuvalar için, bir yapı örneği vermek idi. Bunun için de 1946-47 de on kadar mimarı çeşitli illerin Halkevi projelerini hazırlamaya davet etti. Az sonra da gö-revinden ayrıldı; en sonunda Halkevleri tarihe karıştı zaten (1950).

Ankara'dan istanbul'a döner. Bu kez onu C. Holzmeister'in Tarabya Summer Palas'taki atölyesinde buluyoruz. T.C.B.

M.M. yapısının pencere detayları Seyfi'-nindir; o burada iken hazırlamış, iki yıl kalmış, ayrılmış oradan (1949).

Yakından tanıma fırsatı bulduğu Holz-meister için ne düşündüğünü sordum.

— Eli yatkın bir usta, ama mimarlığı sert; dedi, ben onu daha çok detaycı bir mimar olarak bilirdim, meğer bunları bü-ro şefi Raichel'e yaptırırmış. Kendisi es-kiz, perspektif, fotomontaj üzerinde çalı-şırdı daha ziyade. Büroyu da yardımcısı İsviçreli PNister yürütüyormuş, büroya gir-diği zaman Seyfi ona şöyle demiş (Ben Türk mimarı olarak sizin tarafa gideme-dim; siz geldiniz bize, bu benim için bir fırsat.)

Ondaki bu dışarı çıkma isteği bir çok atlatmalar karşısında bir tutku haline ge-lir. Ve eşini alarak kendi imkânları ile birgün ver elini Zürich der (1950); yeni bir yaşantı, yeni bir ufuk..

— Bir gündü, Akademi'den hocamız, Prof. Egli'yi gördüm; (burada çalışmak, iş bulmak zordur; sen ne yapabilirsin!) de-mesin mi? O günlerde İsviçre'de kriz de vardı; ama mimar aranıyordu; Winthertur Kanton Hastanesi yapılıyordu, yapının mi-marı Edvin Bossert yanında çalışmaya baş-ladım. İsviçreliler sorumluluktan korkar-lar; gördüklerinin dışına çıkmazlar, ken-diliklerinden birşey yapmazlarmış ve ya-bancıya inananları azmış.)

Benim projeler üzerinde bazı önerile-rim "oluyordu, diyor Seyfi. Hemen, nerede gördün? diye karşılıyorlardı. Hatta entel-lektüel olmayanlar da yabancı düşmanlı-ğı vardı; her fırsatta iğnelerler. Bir vesile ile, Migros Türk'ü kuran Kari Ketterer ile tanışmıştım; O da beni yapı direktör'üne tanıttı; orada mimar olarak, emekli olun-caya kadar çalıştım kaldım, diye sözünü bağladı.

(4)

Ben 1971 yılında Zürich'te birkaç gün kaldım; Seyfi'yi aradım buldum. Şehre 5 km. mesafede Zollikon'da bir sayfiye evin-de oturuyordu. Akşamlan beni arabası ile evine götürür, getirir; gündüzleri de mi-marlık yapıtları arasında dolaştırırdı. (Bu-rada on senelik yapıtlar eski sayılır) de-diği için, on'ardan söz açmıyorum, çok es-kimiş şeyler olmuşlardır artık. Ama iki hu-susu buraya aktarmakta yarar görüyorum. 1°) Le Corbusier'ye dair: Bugün artık,

tu-ristik rehber ve haritalarda, görülecek yerlerden sayılan Corbusier Haus ya-pısı önündeyiz. Binanın ilginçliği, Cor-busier burada hafif çatı yapmış bir başka biçimde ve onu bina kitlesine bir şapka gibi oturtmuş üstünden a-ralıklı olarak; için ve dışın kare pa-noları göz alıyor çok renkfi olarak, L.C.nin renkleri bunlar: kırmızı, sarı, siyah, yeşil, beyaz. Bir başka ilginç-liği öyküsünde, yapıyı Taves ve Re-butato adlı kollaboratörleri yapmış o-nun ölümünden sonra (1965-67) Mme Heldi VVeber elinde bulunan krokile-re gökrokile-re. Üstadın Zürich'li dostu olan madamın evinde çizdiği araştırma krokilerinden biri bu, L.C. «La maison de l'homme» demiş altına. Şimdi mi-marın heykel ve resim yapıtları mü-zesi yapmışlar sanat ve turizm aşkına (Bakınız: S. Giedion, Architectur und das Phânomen des VVandels 1969). Seyfi benim L.C. tutkumu bildiğinden, birgün beni Migros merkez binası te-rasına çıkardı; şehir siluetini etkili-yen bir baca göstererek (bak, dedi,

bak! Genç mimarlar L.C.ye Zürich'te en çok beğendiğiniz bina diye sor-muşlar, o da üniversitenin bu baca-sını göstermiş.) Baktım, Politekrıik makina laboratuar binasının (salvis-berg yapıtı, iç elevasyonu da az il-ginç değil) dört köşeli bacası ölçü-lü yükselişi iJe bu bölgede bir röper olmakta.

2°) Salaş birahane: Bierstube, Kreutz-platz'da. Karşısında muazzam büro bi-naları var; bu meydan Zürich trafiği-nin en yoğun olduğu yer; bütün halk, tiyatro ve sinema artisleri, ressam ve mimarlar buraya geliyorlar tercihli o-larak, Danischbier içmek î£:n; halk böylece koruyor - yaşatıyor orayı, bu yaşam paranın rolünü yok ediyor. Sa-tılsa milyonlar edecek, satılamıyor; yıkılsa milyonlar getirecek, Kantonun buradaki binaları yıkmak selahiyeti yok. İşyeri-Halk birliği ve yaşam fel-sefesi herşeye egemen?. Sonra ben oradan Viyana'ya geçtim ve istanbul'a döndüm. O da yazları geçir-meye istanbul'a geliyordu; Yalova'da bir katı var. Böyle bir gelişinde (1975) emek-li olduğunu söyledi. Migros bir yıl daha görevde tuttu onu, emekli olmadan önce aldığı ücretin iki mislini vererek. Nizam-lar emekli emeğine iki kat değer veriyor, sahibini işten ayrılırken kutlamış oluyor-du. Şimdi TİCİNO (Tessen) da oturuyor, kendi yapıtı olan Molto Generoso Hoter-in yanıbaşında; Seyfi bir iki otel ile Lozan ve Cenevre süper marketlerini yapmış.

Bu kez onunla Arkitekt yazıhanesinde 9 buluştuk; söyleşi sırasında «Zürich'de mi- 9 marlık eğitimi nasıldı» diye sordum.

— Bizde eğitim yanlışlığı var dedi, herkes üniversite mezunu olmak istiyor, a Orada ise herkes daha ilk okuldan ne o- I lacağını biliyor, ona göre hazırlanıyor, o I işe çıraklıktan başlıyor; doktoru da öyle, 1 mimarı da öyle. Memur olacak bir kimse 1 tesadüfen mimar olamaz. Mimar olacak 1 kimse çevresinde hazırlığını yapar. E.T.H. J ya girmeden (Eidigmossisht Tekniche 1 Hochschule, bizim İ.D. Teknik Üniversite- 1 si karşılığı) evvel bir yıl staj devresi var- 1 dır; aday okuldan önce iş hayatının içine 1 girer, 1-2 yıl bir mimarlık bürosunda ilk 1 stajını yapar; o hale gelir ki bir liseli, bir 1 yarışmada derece dahi alabilir; işçilik ve j malzemeyi tanımış, temel tasarı öğren- j miştir. Onun üzerine Akademi ya da üni- 1 versite eğitimi de gelirse o kişi ne olur 1 artık? E.T.H. pahalı bir öğretim yuvasıdır; ;j öğrenci kurs paralarını kazanmak zorun- ' dadır, bunun için tatillerde çalışmakta, j şoförlük bile yapmaktadırlar.

Mimar mühendis örgütlerini ve çalış- | malarını sordum.

— Mimarlar ve Mühendisler Birliği var. Mimarlar Birliği de var ayrıca; dedi, her kantonda değişik durum. Bunlar şu hizmetleri görürler: sürekli malzeme ve araç sergileri, en modern ısıtma vasıtaları sergileri açarlar, mobilya ve döşeme, gü-neş enerjisi., gibi konuları halka ve mes-lekdaşlarına yayarlar.

(Bayındır) Halkevi binası: S. Sonad'ın ezerlerinden yerel malzemenin kullanılışına örnek.

centre le corbusier — Zürich Kroki Behçet Ünsal

(5)

«Pekiy mimarlar nasıl iş temin edi-yorlar acaba?» dedim.

— Müsabaka esastır, dedi, yapı bi-rinciye yaptırılacak ise başkası alamaz işi. Mimarlık bürolarında hazırlanır işler. Ora-da Ora-da politika ve ahbap tesirleri vardır, spekülasyon yapılır; fakat, projesiz, mi-marsız, bürosuz bina yapılamaz. Benim ça-lıştığım hastahanenin mimarı E. Bassert yarışmaya girerken ona fısıldamışlar ki, kazanmak istersen mevcut eski binalar-dan yararlanmayı teklif et... öyle yapmış ve kazanmış. Hastahanenin yertl binaları yapıldı, eski binaların tadiline sıra gelin-ce astarı yüzünden pahalıya çıkmaya çık-maya başladı; bugünkü tekniğe uymuyor-du, yükseklik fazlalığı ve duvar hacmi ka-barık idi, yenisi daha ucuza çıkıyordu.

a b e r 1 e r

M i m a r l ı k ö ğ r e t i m i n d e i l g i n ç b i r d e n e m e : y u r t d ı ş ı ö ğ r e t i m p r o g r a m l a r ı :

Kuzey Amerika'nın en eski ve en bü-yük Üniversitelerinden olan, Laval Üniver-sitesi Mimarlık Okulu (Ouebec-Kanada) ilk kez düzenlediği «Yurtdışı Öğretim programı» kapsamındaki bir Trimestre sü-reçli dönemi yurdumuzda tamamladı. Ola-yın önemi böyle bir programın da yurdu-muzda ilk kez gerçekleştirilen, dışa dö-nük bir eğitim programı oluşu...

Çağdaş Mimarlık öğretiminde yeni eğitim yöntemlerinin, yeni davranış biçim-lerinin aranmasının yoğunlaştığı bu dö-nemde; bir Mimarlık okulunun değişik eği-tim düzeylerinden gelen öğrencilerinin, yabancı bir ülkede yabancı bir kültür or-tamında «Eğitim ve Kültür'ün Evrensel boyutlarında ortak Mimarlık kavramlarını» araştırması, kuşkusuz yepyeni bir öğretim anlayışını simgelemekte...

Bu eğitsel bakış açısından düzenle-nen program: 5 Eylül-7 Aralık 1977 tarih-leri arasında sürdü. 20 kişiden oluşan bu öğrenci gurubu, bu süre içinde Türk Üni-versite ve Akademi'lerinin Öğretim üyele-ri, Türk Mimar ve plâncılarının yönetimin-de Eğitim programlarını taınamiadı'ar ve geçerliği Laval Üniversitesince onanmış Trimestr kredi (not) lerini alarak yurtları-na döndüler.

Bunları idareye anlattık, kabul ettiler. Oy-sa genç mimarların bütün binaları yok far-zedip yaptığı 3-4° derece alan projeleri uygulamaya koymak zorunda kaldılardı. Başka bir iş alma yolu da partilerde ve toplumun içinde belirlenmektedir. Vaktiy-le Erich Mendelson, hiç de dindar olma-dığı halde, Slnagog'dan çıkmazmış; arka-daşları şaşmışlar ve nedenini sormuşlar. Sinagog'dan iş almaya gidiyorum, demiş. Ya böyle işte. Dünya yuvarlaktır dö-«Emeklilikte ne yapacaksın» dedim. — Lugano'da göl balıkçılığı, Yalova'-da bahçıvanlık, dedi.

Söylemediği bir şeyi de ben anım-satayım; Seyfi iyi bir «Şikemperverdir, yani, güzel yemek yapar ve güzel yer de

Program: Batı Anadolu Antik ve ge leneksel Türk kentlerini tanıma gezisi Halk Mimarlığı Araştırma çalışmaları (Ku-la - Akçaa(Ku-lan - Ürgüp - Göreme - Safran-bolu), Mavi Yolculuk (Bodrum - Antalya arası) - Değişik ölçekli Tarihi çevre Ko-ruma - inceleme gezileri (Antalya - Alan-ya - Side - Bursa - Edirne) gibi Gözleme dönük araştırma gezileri ile Teorik (Ku-ramsal) dersler :

Mimarlık Tarihi (Örnek: Anadolu Mi-marlığı)

Kentsel Tarih (Örnek: Anadolu Kent bi-çimi evrimi)

Tarihi Çevre Koruma - Halk Mimarlı-ğı - Mimarlık Kuramları - Kentsel Dina-mizm. ile

Anadolu Hisarı'nda semt ölçekli tari-hi çevre korumaya yönelik bir Çevre Dü-zenlemesi -tasarımı - biçiminde düzenle-nen «Atelye» çalışmasından oluşuyordu.

Programın Mimarlık Öğretimi açısın-dan bir Deneme oluşu, Eğitim'de öğren-cinin kişisel gözlem ve izlenimlerini yo-rumlamaya önem verişi ve Teorik (Ku-ramsal) derslerinin bu yorumu yönlendi-rici - açıklayıcı bir biçimde düzenlenme-si ile belirginleşmekte...

Bu ilginç program hakkında ayrıntılı bilgi ve öğrenci çalışmalarından örnekle-ri gelecek sayılarımızda yayınlamayı umu-yoruz.

Fotoğraf : Öğrencilerin yaptıkları bir araştırma gezisi Köyceğiz-Dalyan.

IGourmet). Edebiyata, şiire, nükteye, yar-gıya çok meraklıdır; spiritüeldir.

Bir de kızına çok düşkündür; kızı Zü-rich'te doğdu, orada büyüdü, okudu. Ve de İnnenarchitect oldu; babası mimar ya, kızı da içmimar işte. (Ben bu içmimar sö-zünü garipsiyorum. İçmimar, dışmimar, mimar, karışıklık yaratıyor; bunlar dekora-tör aslında, şu alman deyimini bir bırak-sak.)

Şimdi Seyfi kışı geçirmeye Lugano'ya gidiyor, yazı geçirmeye de Yalova'ya ge-lecek yine. Onu yine uğurladık. Ayrılırken birşeyler mırıldanıyordu:

bugün ay doğmadı güneş geri döndü ahiret için...

s e r g i l e r :

D 1 Aralık 1977 tarihinde İstanbul Dev-let güzel sanatlar akademisinde (Sov-yet grafik sergisi açılmış 15 Aralık tarihine kadar devam etmiştir. • İ.D.G.S. Akademisinde 12.12.77

tarihin-de Avusturyalı ressam Gustav Klimt (1962 - 1918) ve EGON Schicle 1890 1918) in eserlerinden bir resim ser-gisi açılmıştır. Sergi 4.1.78'e kadar de-vam etmiştir.

İ.D.G.S. akademisinde doçent mimar Ataman Demir tarafından «eski türk evleri» konulu fotoğraf sergisi

açılmış-ARK!TEKT,„

K o l l e k s i y o n l a r ı ö d e m e l i p o s t a i l e a d r e s i n i z e g ö n d e r i l i r .

Referanslar

Benzer Belgeler

Düşünce tarihi boyunca farklı anlam biçimleri kazanmıştır; ama her defasında da zihne ulaşan iç ve dış duyuların anlamlandırılması, algı ve kavrayış hâline

OSMANLI DEVLETİ SEVR ANLAŞMASI İLE RESMEN OYUN DIŞI BIRAKILMIŞTI.. MİLLİ MÜCADELE SONUCUNDA BİR BİR ÜLKE TOPRAKLARINI TERK EDEN İTİLAF DEVLETLERİ BİR ANLAŞMAYA VARILMASI VE

 Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir...  Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri

Oysa bir zaman önce bura- da sıra sıra yalılar vardı; o bir zaman çok eski değil, bundan tam 45 yıl önce.. O zaman Boyacıköy başında Bolu mebu- su Habib Bey yalısı

Arzu edenler «Capolago» vapur iskelesin- den veya otobüslerden sonra yarı yola ya- ni «Bellavista»ya kadar devam eden nefis bir ormanlığın gölgeleyerek serinlettiği

Kraliçe hazretlerinin yüksek himayeleri altında 8 - 16 Tem- muz tarihlerinde toplandı. Kongrenin teşkilâtı için 9 komite tertip edilmişti. 1 — Şeref komitesi: Reis:

2 Fai ch'a Rinaldo Angelica par bella, quando esso a lei brutto e spiacevol pare: quando le parea bello e l'amava ella, egli odiò lei quanto si può più odiare.. Ora s'affligge indarno

Çimento, kum, çakıl v e kır taş, harç ve betonun hassalarından uzun uzadıya bahsedil- mektedir.. Burulma tesiratmdan