• Sonuç bulunamadı

ÖĞRETİM ÜYESİ ADI SOYADI. Yard.Doç.Dr.Ekrem Demir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÖĞRETİM ÜYESİ ADI SOYADI. Yard.Doç.Dr.Ekrem Demir"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÖLÜM ORTAK DERS

DERSİN ADI TÜRK DİLİ

ÖĞRETİM ÜYESİ ADI–SOYADI

Yard.Doç.Dr.Ekrem Demir

HAFTA 14.HAFTA

(2)

2013-2014 TÜRK DİLİ DERSİ

NOTLARI

(3)

İÇİNDEKİLER

1. ANLATIM BİÇİMLERİ 1.1. Açıklayıcı Anlatım 1.2. Tasvir Edici Anlatım 1.3. Hikâye Edici Anlatım 1.4. Tartışmacı Anlatım

2. PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YÖNTEMLERİ 2.1 Tanımlama

2.2 Karşılaştırma

2.3 Tanık Gösterme

2.4 Örneklendirme

2.5 Benzetme

(4)

1.1) AÇIKLAYICI ANLATIM

Kuzey Moğolistan’ın doğusuna düşen Orhun şehri civarına 8. yüzyılın ilk yarısında dikilmiş olan üç yazılı taş Türk kültür tarihinde önemli yer tutar. Göktürklerin elli yıl Çin esaretinde kaldıktan sonra 681’de İlteriş Kağan’ın başkanlığında yeniden nasıl istiklal kazanarak büyük bir devlet kurmayı başardıklarını anlatan bu yazılı taşlardan birisi, bu istiklal savaşında önemli bir rol oynayan büyük kumandan Tonyukuk’a, ikincisi Kül Tigin’e, üçüncüsü de Bilge Kağan’a aittir.

Kapadokya; Niğde, Kayseri, Nevşehir üçgeni içinde kalan bölgedir. Kapadokya dendiğinde ilk akla gelenler, Erciyes dağı ve volkanik püskürtülerin katmanlaşmış birikimi peri bacalarıdır. Kapadokya bölgesinde yaşam İÖ 3. bin yılın sonlarına değin uzanmaktadır. Bölgenin ilk halkaları Hattiler, Luviler, Hititler. Bölge, Helenistik çağda Hıristiyanlık dünyasının merkezlerinden biri durumuna gelmiştir.

Türk halk tiyatrosunun bir türü olan meddah oyunu, meddah adı verilen bir kişinin halk hikâyelerini bir topluluk karşısında anlatmasından ibarettir. Meddah sözlükte ise çok öven, övücü demektir. Bu oyun genellikle kahvehane, meydan gibi halkın topluca bulunduğu yerlerde oynanır. Her kesimden insan bu oyuna ilgi gösterir.

(5)

1.1) AÇIKLAYICI ANLATIM

Şiir, tiyatro roman gibi çeşitli türlerde verdiği eserlerle Alman edebiyatının olduğu kadar bütün dünya edebiyatının da en büyük sanatçılarından sayılan Goethe, sanat hayatının ilk devresinde romantizm akımının başında bulunmuş, İtalya’yı gezdikten sonra eski Yunan ve Latin sanatının etkisiyle sade sakin ve saf bir edebiyat anlayışına dönmüştür.

“Deneme” sözünü daha önce ilk kullanan, bu türün büyük ustası Montaigne olmuştur. Bacon yazılarına taktığı “deneme” adını ondan almıştır. Ancak Bacon’un denemelerindeki anlatımında kişisel olamayan, özlü, betimci, nesnel bir ses göze çarpar.

Bacon’un çabası kendi benliğini anlatmak değil, değişik alanlardan edinmiş olduğu gözlemlerle, deneylere dayanarak insanoğlunun yaşamına uygulanabilecek, ona yararlı olabilecek bir bilgelik ortaya koymaktır.

İstanbul hatmisi, küçük boy bir ağaç olarak da tarif edebileceğimiz “hibiscus syriacus” denilen ağaç hatmidir. Üç metre boyunda bir çalı görünümünde olduğu gibi bazen beş altı metrelik bir ağaç da olabilir. Tek olarak bulunan çiçekler beyaz, kırmızı, mor, menekşe renklerinde, geniş çan şeklinde altı-on santimetre çapındadır. Yalınkat şekli olabildiği gibi katmerli de olabilir. Eskiden konakların köşklerin bahçelerinde görülen bu ağaç son yıllarda belediyeler tarafından yol kenarlarına dikilmektedir.

(6)

1.2) TASVİR EDİCİ ANLATIM

Kenar mahalleler. Birbirine geçmiş, yaşlanmış tahta evler. Kinin kaplamaları daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır, onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.

Dışarıda yağmur dinmişti. Tertemiz havayı kokladım. Islak toprak, at fışkısı, biraz da lavanta kokuyordu. Yok yok, bu lavantayı ben ekledim. Kambur Hafız yatsı ezanına başladı. Gidip iri cevizin altındaki çeşmenin önünde durdum. Ezan, tasalı bir inleyişle sanki bu uyuşuk insanlara değil de yabanın kurduna kuşuna sesleniyordu.

Birbirine yaslanmakla ayakta durabilen bu ahşap evler sanki bir sıraya gelmiş, uyuyorlar. Yerde, duvar üstünde sönük bakışlarla ağır ağır gezinen, tüyleri dökülmüş, derisi karnına yapışmış birkaç aç kedi, sokağın hareketsizliğini canlandırıyor. Cumbaların birine asılmış küçük kafesteki saka kuşu, kafesin çubuklarını gagalayarak aşağı yukarı çırpınıyor.

Bahçeye girince insan bir renk cennetine girmiş gibi olur. Giriş yolu boyunca yediveren gülleri, ortancalar, gecesefaları sağlı sollu sanki insana gülümser. Mavi, kırmızı, beyaz iç içe girmiştir. Kapının rengi de çok güzel. Güvercin mavisi. Bir da güzel ad koymuşlar: Huzur.

(7)

1.2) TASVİR EDİCİ ANLATIM

Cadde boyunca uzanan dükkanların her biri bir başka hikayenin tanığıydı.

Çerçevelerinin yıllara yenik düşmüş, sertleşmiş macunları kimi yerde bir tırnak izi ya da bir toplu iğne darbesinin hatırasını taşıyordu. İçlerine sinen asırlık koku, caddenin günden güne değişen egzoz dumanı kokusuna direnmeyi başarabilmiş, adeta bitmek tükenmek bilmeyen bir iksirden kaynağını alır gibiydi.

Önünde koca bir çınar, pırıl pırıl… beyaz badanalı, kutu gibi bir evdi burası. Alt katta iki, üst katta iki odası vardı. Her katın birer odası, iki penceresiyle denize, birer odası da yine iki penceresiyle karaya yani sokağa bakıyordu. Evin solunda bir avlusu vardı.

Sokaktan avluya, avludan da eve giriliyordu. Avlunun tabanı kayrak taşlarıyla döşeliydi.

Sokağa açılan kapının tam karşısında denize açılan bir kapı vardı. Kuyunun yanı başına bacak kalınlığında bir asma dikilmişti.

Arabaların durması ile acemioğlanlar koşuştular. Avlunun sağ yanında bahçeli, küçük binadan önce kapıcı başı çıktı. Biraz sonra da başında kırmızı tepelikli kavuk, üstünde bol yeni kontaj kürk olan kırmızı dökme şalvar üstüne entari giymiş kapı ağası…

Ayaklarında sarı yemeniler vardı. Kuşağına sokulmuş, değerli taşlarla süslü hançer güneş ışıkları altında parlıyordu.

(8)

1.3) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM

Kalkıp küçük bir tümseğin arkasına sindi. Bir müddet sonra önünü ilikleyerek aşağıya, dereye doğru inmeye başladı. Suyun kenarına varınca çömeldi, yüzüne bir defa su çarptı. Çarpmasıyla irkildi. Olduğu yerde titredi. Yola, yıldırım hızıyla bir bakış fırlatıp ters yüz etti. Delicesine koşmaya başladı. Tepeyi hızla çıkıp kendini çukura fırlattı.

Sofraya hep birlikte otururduk. Tahtadan yuvarlak bir yer sofrasına, ayaklarımı altımıza alıp yan oturarak yaklaşırdık. Sofra örtüsünü dizlerimizin üstüne çekerdik. Babam bağdaş kurarak baş köşeye otururdu. Beni sağına, kız kardeşimi de soluna alırdı.

Karşısında annem otururdu. Babam yemeğe başlamadan içimizden biri yanılıp da yemeğe uzanacak olursa hiç acımadan kaşığının tersini uzanan elin sırtına indirirdi.

Kağnının kenarına tutunarak biraz daha yürüdü. Öküzlere “oha” diye bağırmak istedi. Sesi boğazından çıkmadı. Elleri kağnıdan kurtuldu, yere yuvarlandı, tozların içinden tekrar ayağa kalkarak koştu. Karşıdan doğru yeni çıkan serin bir rüzgar şalvarının paçalarını uçuruyor, yırtık yazmasını siyah bir bayrak gibi dalgalandırıyordu. Kağnıya yetişemeden tekrar düştü, yüzü yolun beyaz ve kül gibi ince tozlarına gömüldü.

(9)

1.3) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM

Uyandığımda kar hala yağıyordu. Kar, mahallemizdeki bütün evlerin çatılarını kapatmıştı. Üç dört gün kapıdan dışarıya çıkamayacağımı sanmıştım. Dışarıdan esen soğuk rüzgarın uğultusu insana korku veriyordu. Kar ve soğuk yüzünden okulumuz da tatil edilmişti.

Herkes uykuda, gemi sallanıyor. Deniz huysuz yüzünü gösterme sevdasında.

Sallanarak Marmaris’e gidiyoruz. Gün doğarken kalkıp güverteye çıktım. Rüzgar soğuk su gibi yüzüme çarptı, uykum açıldı. Limanın açıklarında demirledik. Bu çevredeki koyların hepsine gitmek için gemimiz pek de küçük sayılmaz. Bu nedenle limandan ahşap bir tekne aldık.

İç odadan kardeşimin ağlayışı duyuluyordu. Ellerimi kulaklarıma sıkıca bastırıp başka şeyler hayal etmeye çalışıyordum. Yine de kardeşimin hastalığı ve doktorun umutsuzca kafa sallaması bir türlü hayalimden çıkmıyor, her an daha da güçlenerek adeta beynimde büyüyordu. Hızla kendimi sokağa attım. Bir saat boyunca nereye, ne yöne gittiğimi bilmeden yürüdüm.

(10)

1.4) TARTIŞMACI ANLATIM

Bir atasözümüz “Öfke baldan tatlıdır.” diyor. Ben bunun öldürücü bal olduğunu söyleyeceğim. Çevrenizde öfkelenen kişilerin yüzüne bilmem hiç batkını mı? Baktıysanız dediğimin doğru olduğunu görmüşsünüzdür. Öfkelenen kişinin yüzü renkten renge girer, gözleri çakmak çakmaktır, tir tir titrer, saçları diken dikendir. Saldırgan bir tavır alır kişi, düşünme düzeneği ve akışı bozulur. Böyle yırtıcı bir değiştirmeyi balla özdeşleştirmek doğru mu hiç?

Sizi ıssız bir adaya sürecekler. Yanınıza da ancak on kitap alacaksınız. Hangilerini seçersiniz? İkide bir sorarlar bunu, beğenip cevaplayanlar da vardır. Ben sevmem, doğrusu saçma bulurum. Yalnız on kitapla kalmak ister mi kişi? Yalnız on kitap olursa elimin altında birini bile okuyamam. Birçokları arasından seçebilmeliyim. Ötekileri de yarın için, öbür gün için saklarım.

Bir bilge kişi şöyle söylüyor: Dili dilden anlayan dilciler, bilim adamları yapar. Yok yok! Böyle şey olmaz. Dili halk, halkın yanı sıra sanatçıları, aydınları yapar, geliştirir, düzeltir. Dilbilgisi sadece bu yapılanları saptar. Değiştirme olanağı yoktur dilbilgisinin.

(11)

1.4) TARTIŞMACI ANLATIM

Büyük çoğunluk, divan şiirinde toplumsal olayların asla yer almadığına inanmaktadırlar. Oysa yanılıyorlar. Çağın sanat anlayışı kişisel, hayali ve soyut görüşleri yansıtmaktan yana olduğu halde divan şairi Yahya, Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasını anlatan bir şiir yazmaktan kendini alamamıştır.

Büyüklerimiz bize çocukluğumuzda her şeye gülünmeyeceğini, gülmenin de bir ölçüsü olduğunu söyler dururlardı. Bence gülmenin bir kuralı yoktur. Hatta nedeni de yoktur. Güldürmenin de… neye gülüneceğine dair bir kural olmadığına göre, neyin tiye alınacağı ya da komiğinin çıkarılacağına dair bir kural da yoktur. Demek ki herkes istediği her konudan istediği yaklaşımla mizah çıkarabilir. Ortaya çıkanı diğerleri beğenir ya da beğenmez.

Bu kitap için bir arkadaşım “Müthiş bir bilimkurgu.” demişti. Ancak, kovboyların Kızılderililerin olmadığı bir “Western” ne kadar “Western” ise, detektifsiz, cinayetsiz bir

“polisiye” ne kadar “polisiye” ise; konusunu bilimsel verilerle ilişkilendirmeyen bilimkurgu da o kadar bilimkurgudur. Bilimkurgu diye elinize aldığınız bir kitap, dünya dışı uygarlıklardan, canlılardan söz etmiyorsa gezegenlerde yolculuklar, uzay gemileri betimlemiyorsa bile en azından koltuğunuzda rahatça yaslanmanızı engellemelidir. Aksi halde o kitap bilimkurgu olmaktan çok uzaktır.

(12)

2) PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YÖNTEMLERİ 2.1) TANIMLAMA

Hece ölçüsünün (4+3) yedili kalıbıyla söylenen aşk, ayrılık, sevgi, hasret konularını işleyen, söyleyeni bilinmeyen dört mısralık şiirlere mani denir.

Bilgi, kişinin düzenlediği belli ölçülere göre biçimlendirdiği bir düşünce ürünüdür. Bu ürünün ilk öğeleri, toprağı, suyu, kumu, çakılı bir birikimdir; duyularla sağlanan bir birikim. Düşünür; edindiği birikimleri, işleri kendi gönlünce bir takım ölçeklere vurur, boyutlarını belirler, bilgiyi ortaya koyar.

Okumak sağlam adımlarla toprağa basmaktır. Kendine güvenmek, insanlarla daha iyi ilişkiler kurmaktır. Kısaca okumak özgür olmaktır. Ancak okuyan özgür olabilir.

Çünkü okuma bilgisizliği ve kör inançları yenen tek güçtür. Bunun için daha çok okumalıyım.

Bir konuda gözlem ve yaşantılarımız yoksa hiçbir şey yazamaz mıyız? Böyle bir şey demek büyük bir yanılgı olur. Gözlem ve yaşantılarımız yoksa o konudaki kitaplara başvururuz. Kitaplara başvurma demek başkalarının gözlem ve yaşantılarından yararlanma demektir. Şunu da unutmamak gerekir ki çevremizdeki olaylara, durumlara,

(13)

2.2) KARŞILAŞTIRMA

Bir öyküyü okuyanla onun oyunlaştırılmış biçimini sahnede izleyen kişi arasındaki fark nedir? İzleyen, gördüklerini dolaysız olarak yaşamaktadır. Başka deyişle, sahnede ortaya konan hazır bir dünya vardır. İzleyici, tüm duygularını harekete geçirerek bu dünyayı algılar. Okuyan ise okuduklarını kendi düşünce ve düş süzgecinden geçirerek kafasında canlandırır.

Siyah beyaz fotoğraflarda belli bir çizgi olarak yansıyan kişisel biçim duygusu, renkli fotoğraflarda özensiz bir yaklaşıma kayıyor. Siyah beyaz fotoğraflara toplu olarak baktığımızda bu yaklaşım biçiminin içerik dengesini bozmadığını ve bütünü zedelemediğini görüyoruz. Oysa renkli fotoğraflarda kesin çizgileri, bütün içerisinde içeriği ayırabilmek pek de kolay olmuyor.

Şiir sözcüklerle yapılır. Şiir sanatının özünü, sözcükler, tamlamalar, sıfatlar oluşturur. İnsan içinin taşan duygularını karşısındakine sözcüklerle anlatır. Şair sözcükleri sanatlı kullanılırsa ya da duygularını şiirle kağıda dökerse o denli başarılı olur yapıtında.

Resmin malzemeleri ise ağaçlar kuşlar, insanlar değil, renklerdir. Renkler, şekiller uyumlu kullanırsa resim insana bir şeyler anlatır.

(14)

2.3) TANIK GÖSTERME

Özellikle kış aylarında pelikanları kovalamak son derece zararlıdır. Bu dev cüsseli kuşların her uçuşta yitirdikleri enerji neredeyse aldıkları günlük besinin yarısını götürüyor.

Kuşları sevdiğini iddia eden birisinin bir tek fotoğraf için onları soğuk havalarda uçmaya zorlaması yanlıştır. Bir kuşsever ya da doğa fotoğrafçısı böyle davranmaz. Fotoğraf sanatçısı ve kuşbilimci Tansu Gülpınar bu konuda: “Şayet fotoğrafçı daldaki kuşu varlığı ile tedirgin edip uçmasına neden oluyorsa o gerçek bir kuşsever ve doğa fotoğrafçısı sayılamaz.” diyor.

Öğrenim görmekten bir kazancımız varsa o da daha iyi ve daha akıllı olmaktır.

Epirharmus der ki: “İnsan düşünce ile görür ve duyar; her şeyden faydalanan, her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir; geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır.”

Kendinize ille de bir dost bulmak isterseniz onu kitaplar arasında aramalısınız.

Her şeyden, herkesten vefasızlık gelir, kitaplardan gelmez. Dahası, insanoğlu dost bildiği bir kitaptan uzaklaşmak istese, onunla arkadaşlığını yavan bulmaya başlasa bile bilir ki o kitap, canciğer oluşlarından önce ne ise sonra da odur. Kendisine hiçbir kötülük yapmayı düşünmez. Oktay Akbal: “İnsanoğlunun en vazgeçilmez dostlarıdır onlar.” der.

(15)

2.4) ÖRNEKLENDİRME

Ankara, tarihin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Burada, kerpiç bir duvardan İyonya tarzı bir sütun başlığı fırlar; bir türbe merdiveninin basamağında bir Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan bir taş görülür. Ahi Şerafettin’in türbesini asırlardır Greko-Romen aslanları bekler. Bu yüzden Aslanhane adını alan caminin mihrabında Etiler’in bereket ve toprak ilahesinden başka bir şey olmayan bir yılan meyveler arasında dolanır.

Büyük eserler kendilerini hemen ele vermezler. Bu eserler adeta iki katlı gibidir.

Üst kat, çoğunluğun anlayacağı cinstendir. Eserin asıl büyüklüğünü, alt katın anlamını ise, herkes kolay kolay kavrayamaz. Örneğin Hamlet, psikolojik bakımdan dünya edebiyatının en kompleks, en çapraşık karakterlerinden biridir. Shakespeare’in bu trajedisi yoğun bir şiir ve düşünceyle yüklüdür. İncelenmesi, anlaşılması çok güç bir eserdir. Ama Hamlet, dünyanın her yerinde oynansa insanlar tiyatroya koşar. Çünkü Hamlet’in gizli alt katı okumuşları ne kadar sarıyorsa, kolayca göz önüne serilen üst katı da en bilisiz insanları aynı şekilde ilgilendirebiliyor.

Halit Ziya Uşaklıgil, “Kırık Hayatlar” sözünden çok hoşlanıyor. Altı romanındaki kişilerin hepsinin kırık hayatları vardır. Nemide’de Nemide veremden ölür, babası çıldırır.

Ferdi ve Şüreka’sında Hacer bir yangında ölür, İsmail Tayfur çıldırır. Semiha bütün ömrünü bir deliğe bağlar.

(16)

2.5) BENZETME

Sevgi, karlı bir günde bir dağın başından aşağıya doğru yuvarlanan kar topuna benzer. Kar topu aşağı doğru yuvarlandıkça nasıl büyürse, sevgi de insanlar arasında yayıldıkça büyür. Onu hiç kimse sarsamaz. Bu kar yığını asla rengini kaybetmez, daima kar gibi beyaz alır.

Her yer bayram yeri gibi süslenmişti, gruplar oluşturulmuştu. Çocuklar kanat çırpan kuşlar gibi pır pır uçmaya hazır gibiydi. Bu sevinci görmeliydiniz.

Bir bakarsın ki soylu törenlerin en görkemli dakikasında soytarı yerde yatıp yuvarlanmaya başlamış, prenslerin, düklerin, baronların, kontların, rektörlerin, kardinallerin, kırmızı bayram balonu gibi şişirişmiş ciddiyetlerini sivri yergileriyle delerek ortalığı birbirine katmış, öfkeleri, kahkahaları, kaygıları soytarılığın sarmalına dolayıp saray halısı gibi salona yayıvermiş.

Adeta bir kurşun gibi ağırlaşan dilinin altında ve gergin, kuru dudaklarının arasında bu kelimeler ezildikçe fersiz gözleri canlanır, bütün yüzüne bizim duymadığımız bir şeyler deniyormuş gibi bir dikkat gelir, yanaklarının çukuru sanki bu dikkatle dolardı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Metinden çıkardığınız dersi (ana düşünceyi) yazın. Metne uygun bir başlık bulunuz.. Metinden yararlanarak aşağıdaki bulmacayı çözünüz. “Yaşlı” sözcüğünün

1- Üretime yönelik pazarlama anlayışı, 2- Ürün odaklı pazarlama yaklaşımı, 3- Satış odaklı pazarlama anlayışı,. 4- Pazar-Tüketici odaklı pazarlama anlayışı

 Kateterlerde enfeksiyon sıralaması Tunelli olmayan – periferal yerleştirilen santral kateter-tünelli kateter- implente port.. fortuitum tünelli kateter ve kateter

Sponsorluğu yapılan takımlar, bireysel sporcuların desteklenmesi gibi sponsor firmayı veya kuruluşu üzerinde..

Şan İçin Piyano Eşlikli Düzenlenen Bursa Türkülerinin Müzik Eğitimi Ana Bilim Dallarında Kullanılması, Yaşam Boyu Eğitim Dünya Kongresi,

Ancak farklılıkların yönetimi kavramının toplumsal düzeyde genişletilerek bir toplumun parçalarını oluşturan bireylerin farklılıklarından dolayı herhangi

6 Ocak 2021 Saat: 10:00 Uzaktan Eğitim Tekniği. Yasemin KURT

Dersin İçeriği Ders kapsamında Risk Yönetimi, Risk Yönetim Süreci, Risk Yönetim Teknikleri, Sigorta ve Sigortacılık Kavramları, Sigorta Sektörü Yapısı,