• Sonuç bulunamadı

YENÝ DÜNYAYAHAZIRLIKSPÝRÝTÜELDEMEKLENEYÝ KASTEDÝYORUZ?PEYGAMBERÝN SON YILI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "YENÝ DÜNYAYAHAZIRLIKSPÝRÝTÜELDEMEKLENEYÝ KASTEDÝYORUZ?PEYGAMBERÝN SON YILI"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YENÝ DÜNYAYA HAZIRLIK

SPÝRÝTÜEL DEMEKLE NEYÝ KASTEDÝYORUZ?

PEYGAMBERÝN

SON YILI

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 50 Sayý: 600 Aralýk 2018 Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 10TL

Ýki Gerçek Yolcusu - 2 ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Peygamberin Son Yýlý ... 7

Ahmet Kayserilioðlu

M. Kemal ...12

Güngör Özyiðit

Basýn Özgürlüðü ve

Basýn Sorunlarý ... 22

Nihâl Gürsoy

Dolores Cannon - 4

Yeni Dünyaya Hazýrlýk

...

... 27

Çev ve Özetleyen: Ýsmail Acar

Herakleitos... 34

Seyhun Güleçyüz

Çocuklarýn Gizli Spiritüel Dünyalarý

Spiritüel Demekle Neyi

Kastediyoruz?

.

... 39

Çev: Nelda Ýnan

Celse - 5 ... 44

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

(3)

Sevgili Dostlar

Ölümden sonra yaþamýn devam edeceðini düþünmeyen, ölümle her þeyin biteceðine inanan insan kardeþlerimiz nasýl yaþarlar?Bu konularý düþünmemeyi tercih ederler belki; ya da nasýl olsa yok olacaðýz bir meçhulde deyip sevmekten geri mi dururlar her þeyi? Oysa sevgi bir anda akýverir kalplere, o gelince karþý durmasý çok zordur. Ya o sevilenler, sevdikleri kiþiler sýrasý gelip de gidiverince ne olduðunu, onlarýn nereye gittiklerini düþünürler mi acaba? O kadar duygu, o kadar yakýnlýk, bir oluþ, bir evlât, bir anne, bir sevgili öylece hiçliðe karýþýr, kayýp mý olur? Böyle düþünenler acýlarýyla çok daha zor yöntemlerle baþa çýkmaya çalýþýrlar. Öte yandan Allah’a ve ölümden sonraki hayata inananlar, acýlarýyla daha kolay mücadele etmek, iþin kolayýna kaçmak, kendilerini avutmak, hattâ uyuþturmak için inanmazlar ki. Baþkalarý söylüyor diye deðil, akýl ve mantýk yoluyla inananlar, gerçeði bir ucundan hissetmiþ olduklarý için, varoluþla ilgili kendi seviyelerine göre akýllarýndaki sorularýn, kuþkularýn az çok tamamlanabildiðini gördükleri için inanýrlar. Yaratýcýlarýný bilmek, tanýmak isterler, O’nunla aralarýna hiçbir þeyi ve kimseyi sokmadan bire bir iliþkiye girmeleri inançlarýný pekiþtirir. Bu inancý uyanýk tutmak, her dem kontrol etmek gerekir elbette; her seviyede yeni bilgiyle beslemek, gerçek inanca doðru yürütmek gerekir elbette. Ama onlar teslimiyetin, sabrýn, dikkatin, dayanýklýlýðýn, iyide ve doðruda olarak çalýþtýkça bilgiye ve sevgiye ulaþmanýn gerçek bir dayanak ve güç olduðunu yaþarlar, bunun tadýný hiçbir þeye deðiþmezler. “Ýnanarak sabredenler ulaþacaklardandýr” ne mutlu onlara. Ýnanmayan kardeþlerimiz, Yaratýcýmýzýn gerçekliði ve büyüklüðü dinlerle sýnýrlanamaz, hele þimdiki gibi onu kendi çýkarlarýna âlet edenlerin dayatmaya çalýþtýklarý hâlleriyle hiçbir din buna muktedir deðildir. Dinlerin orijinine, peygamberlerin varlýðýna gerçekten inananlara da ne mutlu. Hiç kuþkusuz onlar ilk geliþlerindeki saflýðý ve temizliði ile onlarý bilerek, severek, aralarýndaki kopmaz baðý, hiçbirinde deðiþmeyen ortak noktalarý kavramýþlardýr. Ýnanç yýkýlmaz bir güçtür. Bu plana geldik, kabul edilsin ya da edilmesin belirli kurallara göre yaþamak zorundayýz ve sonra arýndýktan, gerçek sevgiyi

öðrendikten sonra geldiðimiz yere, O’na döneceðiz. Bu serüven o dönüþe kadar Dünyaya gide gele devam edecek ve bir yerde sona erecektir. Ama “her son bir yeninin baþlangýcýdýr”. Dünyamýzýn inananlara çok ihtiyacý vardýr ve bu ihtiyaç önümüzdeki zamanlarda daha da artacaktýr.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

2

Ýki Gerçek Yolcusu - 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

“O'nun Sözünü Eden Aðýz O'nun Sesinden Konuþur”

“Düþününüz!..

Düþünmek, size

bilgilerin saklý olduðu yolu gösterecek.

Düþünerek yolu bulunuz...”

“Gerçek her zaman gönlünüzün dilediði deðildir.

Ancak gönlünüz arýndýkça,

onu bulacaktýr

þüphesiz.”

(5)

elikanlýlar sür- atle gözden kay- bolan uçan dairenin arkasýndan bakakalmýþlardý. Bir süre öylece konuþmadan dur- dular. Biraz sonra üzer- lerinden geçen bir uçak onlarý daldýklarý düþünce- den uyandýrdý.

Birbirlerine baktýlar, sevinçle kucaklaþtýlar.

Çocuklar gibi el ele aþaðý doðru koþmaya

baþladýlar. Bir süre öyle koþtular. Sonra yavaþ yavaþ kafalarýnda yeni sorular belirmeye

baþladý. Hemen eve gidip söylenenleri not etmeye karar verdiler. Ýçleri içlerine sýðmýyordu.

Sevinçten hayrete, hayretten mutluluða ve mutluluktan þükre dönüþen deðiþik duy- gular içinde idiler. Eve geldiklerinde vakit ikindiyi geçmiþti. Hemen oturdular söylenenleri not etmeye baþladýlar.

"Arýnmak kendinden kurtulmaktýr ve baþkalarýnýn olmaktýr"

demiþti gelen uçan daire- li. Ne enteresan söz deðil mi? Halbuki her insan kendinden kurtulmaya deðil, bilakis ömür boyu

kendine ve isteklerine dört elle sarýlmaya çalýþýr. Arkadaþý düþünceli bir ifade ile sordu:

"Peki ama kendinden kurtulmak neden lüzûm- ludur? Çünkü dünyaya gelmemiz ve dünyada yaþamamýz, bir bakýma isteklerimize çok sýký baðlanmamýzdýr. Ýstekle- rimiz bizim dünya ha- yatýmýzý mümkün kýlan ve onlarý zevkle yap- mamýzý saðlayan faktör- lerdir. Ýsteksiz bir insan, hayatýný kupkuru bir hâle getirmiþ olan ve yaþa- maktan tat almayan bir kiþidir". Ötekisi onun sözünü kesti: "Ama isteklere köle olmak da insaný bir adým ileri götürmez. Her halde ikisi arasýnda bir orta yolu bulmak gerekecek."

Diðeri: "En iyisi biz bunu yeni bir soru olarak götürelim" dedi.

Bütün söylenenleri tespit etmiþler ve tekrar tekrar okuyup üzerinde derinliðine düþünmeye baþlamýþlardý. Bu iki arkadaþtan birinin ismi, Erhan, diðerininki Emre idi. Erhan iktisadý bitir-

miþ, ayrýca fizik ve kimyaya da çok meraký olan bir delikanlý idi.

Emre, felsefe, psikoloji ve sosyal bilimler

üzerinde tahsil yapmýþ ve bu konularda çok oku- muþ, çok düþünmüþtü.

Ayrýca týbba da meraklýy- dý. Bilhassa akýl hastalýk- larý onu çok ilgilendiri- yordu. Bu iki bilgili ve akýllý delikanlý, genç yaþta büyük konularýn içine girmiþler, derin- liðine ve geniþliðine çok þeyleri düþünür

olmuþlardý. Uçan daireli dostun söylediði ikinci cümle Emre'nin çok hoþuna gitmiþti.

"Arýnmak baþkalarýnýn olmaktýr" diyordu.

Baþkalarýnýn olmak yani kendinden çok

baþkalarýnýn ihtiyacýný düþünmek, kendisini baþkalarýnýn hizmetine vermek, ne güzel bir þeydi. Ýþte ideal insanlýk buydu. Erhan ilave etti:

"Ýnsan kendinden kur- tulup baþkalarýnýn oldukça ilâhî düzenin iyi bir hizmetkârý olur."

Emre: "Peki yalnýz kendi çýkarýný ve istek- lerini düþünen bir kimse ilâhî düzenin hizmetkârý

D

(6)

olamaz mý?" Erhan:

"Olabilir" diye cevap verdi. "Aslýnda kötü insanlar bile bilmeden ilâhî düzenin hizmetkârý olurlar. Ama burada kastedilen þuurlu ve hayýr yolunda bir hizmet- tir herhalde. "Biz en iyisi bunu da soralým."

Erhan düþünceli bir þekilde ilâve etti: "Benim esas çözemediðim þey hayatýn gayesi için söylediði sözler." Emre:

"Evet" diye doðruladý arkadaþýný. "Hayatýn gayesi iyide ve doðruda olmaksa, iyide ve doðru- da olmak niçin?"

"Haklýsýn Emre burada sanki bir eksik bilgi var gibi geliyor bana. Ýyide ve doðruda olmak niçin hayatýn gayesi olsun.

Belki iyide ve doðruda olmak insanlarý hayatýn gayesini gerçekleþtir- meye götüren bir vasýta olabilir."

Emre ilâve etti:

"Hayatýn gerçek gayesi belki bunlarý elde ettikten sonra görülebilen bir þey oluyor." Erhan: "Anlama- dým ne demek istediði- ni?" dedi. Emre "Þöyle bir örnekle anlatabilirim:

Ýlkokula baþlayan bir çocuk için okula git- menin gayesi okumaktýr, yazýyý öðrenmektir. Orta- okula ve liseye giden bir delikanlý için gaye, bil- giyi artýrmak ve bir yük- sek okula hazýrlanmaktýr.

Yüksek okula giden bir delikanlý için ise okula ve okullara gitmek, bir mesleðe ve hayata hazýr- lanmaktýr. Yani her mer- hale aþýldýkça ancak on- dan sonraki merhalenin gayesi görülebilmekte- dir." Erhan: "O zaman bir belli seviyeye gelmeden esas gayeyi göremeyecek miyiz? Bunun üzerinde daha düþünelim ve tekrar soralým."

Delikanlýlar akþamýn geç saatlerine kadar bu tarz konuþmalarý yaptýlar.

Sonra karýnlarýnýn acýk- týðýný fark ettiler, gidip bir þeyler yediler, sonra da yatmaya gittiler. Ýkin- ci gün öðleden sonra buluþtular, birlikte sahilde dolaþtýlar, pazar günü için planlar yap- týlar. Pazara kadar olan günlerde hep buluþtular ve bilgiler üzerinde hep konuþtular. Çözdükleri ve çözemedikleri prob- lemler oldu. Ama hepsini

sorup iyice emin olmak istediler. Yeni bir kapý açýlmýþtý. Yeni bilgilere, yeni ufuklara doðru yavaþ yavaþ yürüyor- lardý. Yaradan onlarýn yýllardýr aramalarýný, düþünmelerini mükâfat- landýrmýþ, onlara bir yardýmcý göndermiþti.

Bu pazar daha erken saatte yola çýktýlar. Bu- luþma yerine çok önce- den vardýlar. Ýçleri içle- rine sýðmýyordu. Taþlar, otlar, çalýlar, ilerdeki aðaçlar onlara bir baþka güzel görünüyordu.

Gördükleri þeylerin yal- nýz dýþ güzelliðine bak- mýyor, onlarýn yapýlarýný, yaratýlýþlarýndaki mak- sadý, kâinattaki düzeni, her þeyin birbiriyle ilgisi- ni düþünüyorlardý.

Bitkiler Güneþten, topraktan ve havadan alýyor. Topraða, insan- lara, hayvanlara, havaya ve Güneþe deðiþtirerek geri veriyordu. Ýnsan öyle, hayvan öyle idi.

Bu düþünceler ve konuþmalar içinde vaktin nasýl geçtiðini bilemedi- ler. Saatlerine baktýlar, 12'yi 20 dakika geçiyor- du. Gelme saati yak- 4

(7)

laþmýþtý. Gözleri ufukta uçan daireyi araþtýrýyor;

adeta nefes almaya çekiniyorlardý. Bir saat kadar uzun gelen bir 10 dakika geçti. Dostlarýn hava gemisi süzülerek geliyordu iþte. Sevinçle yerlerinde doðruldular, bir adým atýncaya kadar geçen zaman içinde uçan daire önlerine gelip dur- muþtu. Onlara da sanki yerinizden kýpýrdamayýn diyordu. Olduklarý yerde kaldýlar. Ýþte uçan daireli dost pencereden onlara bakýyor ve gülüyordu.

Her þey aynen önceki gibi cereyan ediyordu.

Kapý açýldý, merdiven uzandý, dost indi aþaðýya ve onlara doðru yürüdü ve "Her ikinizi de sev- giyle selâmlarým." diye söze baþladý. "Bir hafta boyunca çok düþündü- nüz. Bazý þeyleri çözdü- nüz bazýlarýný çözemedi- niz. Önce çözemedik- lerinizi sorunuz."

Emre ilk soruyu sordu:

Arýnmak kendinden kur- tulmaktýr" dediniz.

Kendinden kurtulmak, istekleri yitirmek, tatsýz tuzsuz bir hayat yaþamak olmuyor mu? Ayrýca isteksiz bir insan çalýþýp

yeni þeyler bulamaz, yeni eserler meydana getire- mez."

"Bu sorunuzu Erhan kýsmen cevaplamýþtý"

diye cevaba baþladý Uçan Daireli "Maksat isteklere köle olmamak, onlarý ihtiyaç sýnýrýnda durdur- maktýr. Elbet bedeninizin ve ruhunuzun ihtiyaç- larýný isteyeceksiniz.

Ýsteklerinizi elde etmek için de çaba sarf edecek ve doðru yolda çalýþacak- sýnýz. Ama ihtiyacýnýzdan fazlasýný istemeyecek ve almayacaksýnýz.

Gelmiþse ihtiyacý olan- lara daðýtacaksýnýz."

Emre:"Ama çoðunu elde etmek için çalýþ- mazsak, büyük iþler yapamaz, meselâ büyük bir fabrika kurmak ihtiyacýný duy- mayýz."

Uçan Daireli:

"Çoðunu elde etmek için çalýþa- cak, büyük eserler meydana getire- ceksiniz. Ýnsan kardeþlerinize yeni iþ sahalarý

açacaksýnýz. Ama ihti- yacýnýzdan fazlasýný ihtiyacý olanlara daðýta- caksýnýz."

Erhansöz aldý: "Ýhti- yacýmýzdan fazlasýný nasýl tayin edeceðiz?

Meselâ birisi bir kat elbise ihtiyacým der, öte- ki on kat elbise ihtiyacým der. Bu bazý þartlarda doðru da olabilir."

Uçan Daireli:"Size akýl verildi. Siz doðru ile yanlýþý aklýnýzla ayýra- bilirsiniz. Tecrübe ve bilginizin noksanlýðýndan yanlýþta iseniz, neticeleri- ni görür, doðruyu

öðrenirsiniz. Tecrübe

(8)

dediðiniz budur ya aslýn- da."

Erhan:"Öyleyse aklýmýzla vardýðýmýz kararlarda yanýlabili- yoruz ve aklýmýz çeþitli dýþ etkenlere baðlý oluyor çoðu yerde.

Uçan Daireli: "Size baðlantýsýz olarak sadece zekânýz verildi. Siz onunla hislerinize de, þuuraltýnýza da hükmede- bilirsiniz. Hükmetme kabiliyetiniz sizin imti- han noktanýzdýr."

Erhan:"O zaman deðiþik zekâ seviyesinde- ki insanlarý nasýl izah edeceðiz? Aklý az insan bir haksýzlýða kurban git- miþ olmuyor mu?"

Uçan Daireli:"Tecrü- belerinizin size kazandýr- dýðý bilgiler aklýnýzý büyütür. Büyüyen akýl ise ruhu yüceltir. Aklý az olan, tecrübesi noksan olandýr. Tecrübesi noksan olanlara tecrübe ve bilgi edinme imkânlarýný ha- zýrlamak da, siz bilen ve düþünenlerin vazifesidir."

Emre: "Arýnmak baþ- kalarýnýn olmaktýr dedi-

niz. Yani baþkalarýnýn ihtiyacýný kendi ihtiya- cýndan önce düþünmektir, demek mi istediniz?"

Uçan Daireli:

"Baþkalarýnýn ihtiyacýný kendi ihtiyacýnýzdan önce düþünmeye baþladýðýnýz anda "Ýnsanüstü" olursu- nuz. Sizin için baþkalarý- nýn ihtiyaçlarý ile kendi ihtiyaçlarýnýzý ayný sevi- yede düþünmek bir üs- tünlüktür. Buna çalýþýnýz"

Emre:"Arýnmanýn gayesi iyide ve doðruda olmaktýr" dediniz. Bu, iyi ve doðru olmak mý demektir? O zaman iyi doðru olan kiþilere arýn- mýþ mý diyeceðiz?"

Uçan Daireli:

"Anlayamadýðýnýz sözüm budur iþte. Ýyi olmak, doðru olmak, çalýþmak, bilgi ve tecrübelerinizi artýrmak, gönlünüzdeki sevgiyi devamlý çoðalt- mak sizi yüceltir, bir noktaya getirir. Ancak ondan sonra iyide ve doðruda olmaya baþlarsýnýz."

Emre:"Öyleyse iyide ve doðruda olmak nedir?"

Uçan Daireli:"Ýyide ve doðruda olmak O'nun emrine uymak ve O'na teslim olmaktýr."

Erhansöze karýþtý:

"Teslim olmak nasýl olur ve nedir?"

Uçan Daireli:"Teslim olmak, O'nun yeryüzün- deki eli, dili ve gözü olmaktýr. Teslim olmak için, bunun gereðini, lüzûmunu, zaruretini, faydalarýný aklýnýzla düþünecek, mantýðýnýzla ölçeceksiniz."

"Bugünkü konuþmamýz burada bitmeli çok önemli bir noktaya geldiniz. Bundan sonraki sözlerimi anlayabilmeniz için bundan önceki söylenenleri iyice sindirmeniz gereklidir.

Siz hýzlý ilerleyenlerden, bilgilerin anahtarýný sür- atle ele anlardansýnýz.

Bunun için þükürde olunuz."

Uçan Daireli Dost, onlarýn cevap vermesine meydan býrakmadan süratle Uçan Daireye ilerledi. Ayný hýzla kapýlar kapandý ve uçan daire gözden kayboldu.

6

(9)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 61

Peygamberin Son Yýlý

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

ARABÝSTAN YARIMADASI ÝSLÂM UYRUÐUNDA

Hicretin 9. yýlýnda, o devrin en güçlü imparatorluðu Bizans'ýn, Müslümanlara karþý saldýrý haberlerinin etrafý sarmasý üzerine, Peygamber çok büyük bir orduyu kendi yönetiminde tam donatýmlý olarak Bizans sýnýrlarýna kadar götürmüþ, Tebük'te karargâh kurmuþtu. Söylentilerin yalan olduðu anlaþýldýðýndan savaþ yapýl-

mamýþ sadece orada kabilelerden dine kazandýrýlanlar olmuþ ve civardaki kabilelerle barýþ anlaþmalarý yapýlarak Medine'ye dönmüþlerdi. Bu kazanýmlar- dan öte Tebük seferi Araplar arasýnda çok büyük bir güç gösterisiydi. Ayrýca Peygamber'in kendisinden sonrakilere de bir hedef göstermesine yardým etmiþti.

Sonuç muhteþemdi. Hicretin 9. yýlý ve hattâ biraz da 10. yýl Arabistan'ýn her yerinden, her kabilesinden heyetler ve

(10)

8

delegeler Medine'ye akýn edip islâma katýlmýþlar ya da barýþ anlaþmalarýyla, vergiler vererek islâm buyruðuna gir- miþlerdi. Bundan dolayý bu yýllar islâm tarihinde "heyetler yýlý" diye anýlýr olmuþ- tu. Peygamber'in hicretin 11. yýlý baþýnda, ikinci ayýn sonuna yakýn vefatýnda yani miladi 632. yýlda, hemen hemen tüm Arabistan yarýmadasý islâm uyruðundaydý artýk. Gözümüzde canlandýralým: Dört Türkiye büyüklüðündeki 3 milyon km2 lik bir alandan söz ediyorum. Ve bu hicretin ilk beþ yýlýnda Bedir, Uhud ve Hendek savaþlarýyla yok olmanýn eþiðin- deki bir þehir devletinin son beþ yýldaki kazanýmlarýyla oluþmuþtu bütün bunlar.

Peygamberden 80 yýl sonra ise, Ýspanya'- dan Çin'e kadar üç kýtada islâm bayraðý dalgalanýyordu.

Yaþamýnýn son yýlýnda geleceðe büyük bir devlet býrakan Peygamber artýk dünyayý terk edebilirdi. Kendisinden sonra insanlarýn birbirine düþüp, büyük sorunlar yaratacaðýndan emindi. Ve bütün Peygamberler gibi o da öte dünyaya kalbi çok rahat gidiyor deðildi. Nitekim gelecek yazýmda göreceðiz, henüz topraða veril- memiþken hilâfet tartýþmalarý çýkmýþ, þimdi bile sürüp giden ikiliklerin tohum- larý atýlmýþtý.

VEDÂ HACCI VE HUTBESÝ

Mekke'deki 13 yýllýk peygamberlik ha- yatýnda bin bir zorlama, eziyet ve ambar- golarla karþýlaþtýðý halde akýllý, gönül güzeli, gerçek inançlý kiþilerden az da olsa taraftar kazanmýþtý. Oradaki iþinin sonuna geldiðini anlamýþtý. Önce bu gerçek

Müslümanlarý, gizli gizli ufak gruplar halinde Medine'ye göndermiþ, sonra da vefakâr arkadaþý Ebubekir ile öldürülmek- ten kýlpayý kurtularak hicret edip Medine'ye ulaþmýþlardý. Mekke'den göç edenler (muhacir) ve Medineli Müslümanlarla (ensar) birlikte 10. yýlý tamamlamak üzereler. Arabistan yarý- madasýnýn tek hâkimi tek lideri olarak þimdi yapmasý gereken son bir þey var.

Gelebilecek olan hepsini bir yerde toplayýp, onlara son sözlerini aracýsýz, doðrudan söylemek. Hac mevsimiydi, Kâbe'de toplanýp Haccýn inceliklerini öðretmek ve hitabesini yapmak en iyisi olacaktý. Aynen böyle yaptýlar. Dört bir taraftan gelenlerle, bazý kaynaklarýn 100.000'ne kadar çýkardýðý, hacý aday- larýyla program aynen uygulandý. Bir deve üzerinde vedâ hutbesini yapan Peygamber, hitabesinin herkes tarafýndan duyulmasý için topluluðun uygun yerleri- ne gür sesli kiþiler yerleþtirmiþti. Onun sözlerini aynen tekrarlayarak, Yaradan'ýn gerçek dileði olan ahlâkýn ve doðru yaþamýn incelikleri oradaki bütün kulak- lara aynen ulaþtýrýlýyordu. Peygamber'in hayatýný anlatan bütün kitaplarda aynen bulabileceðiniz bu hitabede "insan haklarý beyannamesinin" ana kurallarýný bulabili- riz. Zaten her semavi Peygamber'in dile getirdiði Yaradan'ýn deðiþmeyen ahlâk kurallarý da bundan ibaretti. Özetle hitabe- de þunlar var:

* Canlarýnýz, mallarýnýz, namuslarýnýz mukaddestir. Her türlü saldýrýdan korun- malýdýr.

*Rabbinize mutlaka kavuþacaksýnýz ve yaptýklarýnýzdan size hesap sorulacaktýr.

(11)

*Faizin her çeþidi kaldýrýlmýþtýr. Ancak borcunuzun aslýný da ödemek zorun- dasýnýz.

* Kadýnlarýn haklarýný gözetmeli ve bu hususta Allah'tan korkmalýsýnýz. Onlar size O'nun emanetidir. Sizin onlar üzerinde hakkýnýz, onlarýn da sizler üzerinde haklarý vardýr.

* Rabbiniz birdir. Babanýz da birdir.

Hepiniz Âdem'in çocuklarýsýnýz. Hiçbir ýrkýn diðerine üstünlüðü yoktur. Allah yanýnda en deðerli olanýnýz, O'na en çok saygý duyanýnýzdýr.

Hitabesinin sonunda bu büyük toplu- luða tanýklýklarýný almak için sordu: "Ey insanlar görevimi yaptým mý, size gerçek- leri teblið ettim mi?" Cevap verdiler:

"Evet yaptýn ey Allah'ýn resûlü."

Peygamber: "Þahit ol Yarabbi" demekten kendini alamadý. Bazý kitaplarda bu soru ve cevabýn üç kere tekrarlandýðý ifade edilmektedir.

DÝN DÖNEMÝ NOKTALANMIÞTIR Ve bu binlerce insan vedâ haccýnda beraberken, Peygamber'e Kuran'ýn þu son hüküm âyeti, vahiy olarak gelip herkesle paylaþýldý:

** Bugün size dininizi olgunlaþtýrdým.

Size nimetimi tamamladým ve size din olarak islâmý beðendim.(5/3)

Ýslâmý sadece son nebi Hz. Muhammed ile sýnýrlamak, Kuran'a aykýrý bir büyük yanlýþtýr. Çünkü Kuran'da her Peygamber Müslüman olduðunu açýklýkla dile getirmektedir. Daha da ötesi var. Kuran

tek Allah'a inanan Ýbrahim peygamber'in dininde yani islâmda birleþmeyi önermek- tedir bütün insanlara. Zaten Ýbrahim üç dinin Peygamberlerinin Musa, Ýsa, Muhammed'in atasýdýr. Hz. Ýsa'nýn havari- leri yani Ýncillerde resûller olarak anýlan- lar da Kuran'da Müslüman olduklarýný söylemektedirler. Hz. Muhammed bir hadisinde "Ben din binasýnýn son tuðla- sýyým" diyerek yukarýdaki âyeti doðrula- makta, Kuran ile islâmýn kemâle erdiðini, yani olgunlaþtýrýldýðýný ifade etmektedir.

Açýkca ortadadýr ki, din binasý tamam- lanmýþtýr. Artýk yeni bir din gelmeyecek- tir. Vahiyle, gizli haberleþmeyle, yani yal- nýzca Peygamber'in duyduðu sözlerle nebilik etme dönemi Hz. Muhammed ile noktalanmýþtýr.

PEYGAMBERÝN SON ANLARI Vedâ haccýndan üç ay geçmiþti. Pey- gamber, çok yakýnlarýna ömrünün tamam- landýðýný söylemeye baþlamýþtý. Her Pey- gamberde olduðu gibi, kendisine de dün- yada kalmak mý, yoksa gitmek mi istediði sorulmuþtu. Refik-i Âlâ'yý (en yüce arka- daþý) özledim diyerek gitmeyi seçtiðini belirtiyordu. Belliydi ki görevini gere- ðince tamamlamýþtý. Þimdi çok özlediði Yaradan'a en yakýn yerdeki peygamberler topluluðuna yüzünün akýyla gidebilirdi.

Hastalandý, ateþi yükseldiðinde karýsý Ebubekir'in kýzý Ayþe'nin yanýna götürmelerini istedi. Artýk camiye gidecek güçte deðildi. Eþlerine: "Söyleyin" dedi

"namazý Ebubekir kýldýrsýn." Babasýný en iyi tanýyan Ayþe: "Ebubekir yumuþak

(12)

10

kalplidir, sesi yavaþtýr. Kuran okurken dayanamaz aðlar." Peygamber ilk emrini tekrarladý. Ayþe yine ayný itirazýný tekrar- layýnca ve bir baþka eþi de ona yandaþlýk edince Peygamber baðýrarak emrini üçüncü defa yineledi ve "Siz Yusuf'un yanýndaki kadýnlar gibisiniz" demekten kendini alamadý.

Burada biraz duralým. Peygamber bu sözüyle, kadýnlar tarafýndan iftira dâhil dertten derde sokulan, bu yüzden hapse giren, bunu onlar arasýnda yaþamaya ter- cih eden Yusuf Peygamber örneðini onlara hatýrlatýyordu. Ancak bu o anýn bir sözüdü. Gerçekte birçok konuda eþlerine danýþýr ve son kararý kendisi verirdi.

Hudeybiye anlaþmasýný beðenmeyen Müslümanlar, üç defa tekrarladýðý halde umre'nin bir gereði olan "Kurbanlarýnýzý kesin, baþlarýnýzý týraþ edin" emrini kimse- ye dinletememiþ tek baþýna kalakalmýþtý.

Yanýnda bulunan eþi Ümmü Seleme'nin çok yerinde bir teklifi olmuþtu: "Ya Muhammed dýþarý çýk ve söylediklerini aynen tek baþýna kendin yap. Onlara hiçbir þey söyleme." Biliyorsunuz Peygamber bu þahane teklifi aynen uygu- lamýþ ve etrafýndakiler bunu görünce son hýzla aynýsýný yapmýþlardý. Bir ara Peygamber kendini iyi hissettiðinde camiye gidip o sýrada Ebubekir'in imam olup namaza baþladýklarý sýrada kendisine teklif edilmesine raðmen imamlýðý kabul etmeyerek Ebubekir'in arkasýnda namazýný tamamladý. Ne var ki ateþi tekrar yükselip yine yataða düþtü.

Peygamber çok yüksek ateþ içinde yanýp tutuþuyor, ayýlýp bayýlýyordu.

Ayýldýðý bir sýrada ona eþleri Habeþistan'dan gelen ateþ düþürücü bir ilacý vermeyi teklif ettiler. Kesinlikle red- detti: "Beni Allah'ýma býrakýnýz." Yine bayýldýðý bir sýrada dayanamayýp ilacý aðzýna damlattýlar. Uyanýnca aðzýndaki tattan emrinin çiðnendiðini, ilacý verdik- lerini anladý. Ýlacýn kalanýný getirterek, orada bulunan yaþlý amcasý Abbas hariç, oruçlu olan bir eþi dâhil herkese o ilaçtan tatmasýný emretti. Ve aynen uygulandý.

Ölümle cebelleþtiði bir anda bile Peygamber'in, aldýðý yüce görevin tam bilincinde olarak ilacý herkese tattýrýp nasýl bir fitnenin önüne geçtiðini iyice anlamalýyýz. Eðer bu yapýlmasaydý "Eþleri Peygamber'i zehirleyerek öldürdüler" ifti- rasý dalga dalga yayýlsaydý kan gövdeyi götürmez miydi hem o zaman hem de son- rasýnda?

Peygamber sonraki sabah kendini iyi hissedip sabah namazýný Ebubekir'in arkasýnda kýlýnca, eþleri "Oh ilacýmýz ona iyi geldi" diye sevindiler. Bu sevinç dalga dalga Medine'ye yayýldý. Erken bir sevinçti bu. Evine döndükten birkaç saat sonra Ayþe'nin kollarý arasýnda son nefesi- ni verdi. Aðlama sesleri dýþarýlara kadar taþmýþtý.

ÖMER "ÖLMEDÝ" ÝDDÝASINDA Sabah namazýnda Peygamber'i camide gören Ömer ölüm haberi dalga dalga yayýlýp evin etrafý insanlarla dolarken eli kýlýcýnýn kabzasýnda: "Bu ikiyüzlülerin uydurmasýdýr. Kim onun öldüðünü söylerse kýlýcýmla haddini bildiririm" diye

(13)

hiddetle etrafý dolaþýyordu. Aralarýnda Ömer'den baþka az da olsa buna inananlar vardý. Ancak aksini düþünenler bu çok iri yarý, gözünü budaktan sakýnmaz Ömer'in tehditlerini ciddiye alýp susuyorlardý.

Buna raðmen içeriden gelen aðlama ses- leri de dinmiyordu. Peygamber'i iyileþmiþ görüp uzaktaki evine giden Ebubekir, haberi alýr almaz kýzý Ayþe'nin evine yol- landý. Ömer'in tehditlerine bir karþýlýkta bulunmadan içeri girdi. Ölmüþ olan can dostu Peygamber'i gözyaþlarý içinde öpüp severek "Saðlýðýnda güzeldin þimdi ölümünde de güzelsin.…" diye baþlayan ve ancak çok derin dostluk içinde yaþayan kiþilerin candan sözlerini ederek evden çýktý. Dýþarýda Ömer'e: "Dur dinle!" dedi ama Ömer hiç oralý deðil, bir türlü sus- madý. Ebubekir söz söylemek istediðini belirtince herkes etrafýna toplandý.

Besmeleyle söze baþladý: "Ey insanlar her kim Muhammed'e tapýyorsa bilsin ki Muhammed ölmüþtür. Allah'a kulluk edenlerse, bilsinler ki Allah asla ölmez."

Ve Uhud'dan sonra inen þu âyeti okudu:

** Muhammed sadece bir elçidir. On- dan önce de elçiler gelip geçmiþtir. Þimdi o ölür veya öldürülürse, siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah þükreden- leri pek yakýnda ödüllendirecektir.(3/144)

Ömer de durulmuþ ölümü kabullen- miþti. Peygamber'in müezzini güzel gür sesiyle, okuduðu ezanlarla gönülleri coþ- turan Habeþistanlý Bilâl, yani Bilâli Habeþi'nin durumu çok farklýydý.

Peygamber'in olmadýðý Medine ona çok

dar geliyordu. Oradan uzaklara gidip yer- leþti. Þimdi Müslümanlar onun sesinden, o yaþadýklarý emsalsiz günlerin coþkusun- dan da mahrum kalmýþlardý. Bizim Celselerimiz'de isimleri anýlmadan, Ömer, Ebubekir ve Bilâli Habeþi'nin davranýþlarýndan þöyle söz edilir:

“Hani bir zaman, son haberi getiren o gülyüzlü vardý ya... Hani onun emri gelip alýnmýþ, ölmüþtü ya... Onun arkadaþlarý arasýndan birkaç kiþi isyan edip, ölmesi- ni kabul etmediler. Bir akýllý arkadaþ çýkýp, gerçeði daha önce gelenlerin için- den anlattý. Ýþte isyan edenlerin içinde biri, öyle biri vardý ki, derisinin rengi deðiþik, ilk duyurucu, ilk çaðýrýcý, görevi- ni býrakýp, olduðu yerden bir baþka yere göçtü. Bir gece rüyasýnda o gülyüzlüyü gördü. 'Beni böyle þimdi býraktýn' dedi ki ona, o da aklýný baþýna alýp, yeniden avdet etti. Yine orada görevini yaparken, onun sesini duyanlar, gülyüzlüyü yine ölmedi sanarak toplanmaya baþladýlar.

Bunu görünce, haber verme iþini yarýda býrakýp, yine geldiði yere gitti. Bu, ha- yatýnda üç defa tekrar etti ve üçünde de hayat verme iþini, haber verme iþini bitiremedi.”

(14)

12

M. Kemal

Neden "Atatürk" deðil de M. Kemal. Yýlmaz Özdil buna mantýklý bir açýklama getiriyor: "Atatürk sonuçtur; M. Kemal ise sebep.

Atatürk bizim ona verdiðimiz bir soyadý. M. Kemal ise bu insanýn kendisi. Ben onu yazdým."

Güngör Özyiðit, Psikolog

(15)

'de Selanik'te doðar.

"Seçilmiþ" anlamýna gelen, dedesinin ismi 'Mustafa' konur. Kemal ona matematik öðretmenin verdiði

"Kemale ermiþ, olgunlaþmýþ" anlamýna gelen bir ad. Fakat bu isim o denli öne çýkar ki, en samimi arkadaþý Nuri Conker ve eþi Latife Haným ona 'Kemal' diye hitap ederler.

Babasýný kaybettiðinde on beþ yaþýndadýr.

Annesi evlenir. Ergen ruh halini yansýtan o dönemin sýkýntýlý ruh halini þöyle anlatýr:

"Baktým, duvarda babamýn kýlýcý asýlýydý.

Ýçimden gelen bir hisle o kýlýca sarýlmak istedim. Ve hiç kabahati olmayan bu beye saldýrmak istedim."

Ne var ki bu hislerine yenik düþmez.

Evden ayrýlmayý seçer. Halasýna gider ve aylarca eve uðramaz. Sonrasýný þöyle dile getirir: "Anamý aylardýr görmedim. Fakat nihayetinde asil bir adam olan üvey babam Ragýp Beyle dost oldum. Nazik ve kibar bir insandý. Bana iyi bir mürebbi (eðitici) oldu.

Anamýn da genç yaþýnda böyle bir aile baðýný yapmýþ olmasýný takdir ettim.

ADAM OLACAK ÇOCUK

Çocukken bile olgun bir duruþu vardýr.

Çocuk oyunlarýna katýlmaktan çok seyret- meyi tercih eder. 6-7 yaþlarýnda bile üstünün baþýnýn kirlenmesine katlanamaz.

Tavýrlarý yaþýnýn üstündedir. Anasýnýn anlatýmýna göre 'kendine mahsus bir ben- liði' vardýr. Herkesin dikkatini çeker.

Askeri okuldayken matematiði çok sever.

Yaþam biçimi olarak benimser. Tam bir

hesap adamýdýr. 1936 yýlýnda "Geometri"

adýyla 44 sayfalýk kitap yazar. Arapça, Farsça, geometri terimlerine Türkçe karþýlýklar türetir. Boyut, uzay, çap, dikey, düþey, yatay, üçgen, dörtgen, çarpý, bölü, artý, eksi, eþit, oran, orantý, kare, küp, piramit, silindir, açý, teðet bunlardan birkaçýdýr.

Hayat onun için matematiktir. Evren, bilim yasalarý matematik diliyle yazýlmýþtýr.

O nedenle Büyük Taarruz öncesi Meclis kürsüsünden konuþan Hamdullah Suphi, sözüm ona Milli Mücadeleyi övercesine

"Milli Mücadele cinnet-i mukaddestir"

deyince, öfkeyle ayaða fýrlayýp "Ne demek cinnet-i mukaddes? Kuvay-ý Milliye hesap- týr hesap!" diye baðýrýr.

ESÝN KAYNAKLARI

"Nereden esinlendiniz?" sorusuna, okul- da adýný veren Matematik öðretmenini, Fransýzca öðretmeni Nakiyüddin Yücekök ve Tarih öðretmeni Mehmet Tevfik Bilge'yi örnek göstererek "ilk esin kaynaðý ana- baba kucaðýndan sonra, okuldaki öðret- menin dilinden, vicdanýndan, eðitiminden alýnýr" diye yanýt verir.

Onun esin kaynaklarýnýn baþýnda Tevfik Fikret gelir. "Fikri hür, vicdaný hür, irfaný hür nesiller" sözü onun dizelerinden alýn- mýþtýr. Namýk Kemal de onun sadece isminin deðil, zihin dünyasýnýn da bir parçasýdýr.

"Felek her türlü esbab-ý cefasýn toplasýn gelsin

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten"

1981

(16)

14

Henüz öðrenciyken Descartes, Kant, Durkheim, Voltaire, Rousseau, Stuart Mill okur. Divan þiirine de meraklýdýr.

Fuzuli'nin: "Canýmý cânân isterse minnet canýma/Can nedir ki kurban etmeyim cânânýma" dizelerini sýklýkla söyler.

Fransýzcasý mükemmeldir. Harp Akademisi'nde ikinci yabancý dil olarak Almancayý seçer. Almanca notu, Fransýzcadan bile iyidir. Le Temps, Le matin, La Figaro gazetelerini okur.

Askeri okuldan mezun olduktan sonra, arkadaþlarýyla Sirkeci'de ortak ev kiralarlar.

Memleket meseleleri üzerinde ateþli konuþ- malar yaparlar. Padiþahý eleþtirirler.

Eve gelip giden bir muhbirin ihbarý üzerine M. Kemal gözaltýna alýnýr.

Yýldýz Sarayý'nda sorgulanýr. Tutuklanarak Bekiraða bölüðüne týkýlýr. Günyüzü görmeyen, duvarlarý nemden ýslak, derin karanlýk bir hücrede tek baþýna býrakýlýr.

Sabah bir, akþam yarým tayýn verilir. Biraz da zeytin. Ýki ay bu halde yatýrýlýr.

Böbrekleri ilk orada rahatsýzlanýr.

Ýlk görev yeri olarak burnu sürtülsün diye sürgüne, Þam'a gönderilir. Orada üç yýl kalýr.

26 yaþýnda Selanik'e atanýr. Oradan da Ýstanbul'a. O arada Mýsýr üzerinden Trablusgarp'a gider. Bingazi'de kabile reis- lerini örgütler. Yerli halký düzenli birlik haline getirir. Derne'ye geçer. Oradaki savaþta gözünden yaralanýr. Ýlk kez "Gazi"

olur. Gözü iyileþmeden kolundan vurulur.

Aþýrý kan kaybýna karþýn, Eritre taburunu püskürtene kadar askerlerinin baþýndan ayrýlmaz.

Derken askeri ateþe olarak Sofya'ya gön- derilir. Orada gündelik iþlerini görecek kadar Bulgarca öðrenir. Operaya, baleye, çay partilerine gider. Kültür Bayramý vesilesiyle düzenlenen kýyafet balosunda, Ýstanbul'dan Askeri Müze'den getirttiði "uç beyi kýyafeti" ile en beðenilen kýyafet ödülünü alýr.

ÇANAKKALE DESTANI

O sýrada Birinci Dünya Savaþý patlar. M.

Kemal Çanakkale Boðazý'na atanýr.

Çanakkale Savaþý baþlar. Mermilerin kulak- larý yýrtarcasýna sesler çýkartarak cayýr cayýr havada uçuþtuðu iç karartýcý bir durumda, askerlerinin moralini yükseltmek, düþmanýn moralini bozmak için o güne dek görülmemiþ bir yöntem uygular: Öðle yemeðini bando eþliðinde yedirir!

Conkbayýrý'ný temizlemek için süngü hücumu baþlatýr. Aniden göðsüne bir þey çarptýðýný hisseder. Elini göðsüne götürür, yýrtýlan üniformasýnda kan vardýr. Sað cebindeki saatine þarapnel isabet etmiþtir.

Anafartalar kahramanýna göre Çanakkale þudur:

"Size bomba sýrtý olayýný izah etmeden geçmeyeceðim. Karþýlýklý siperler arasýnda- ki mesafe sekiz metreydi. Yani ölüm muhakkaktý. Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulmamacasýna düþüyor.. Ýkinci siperdekiler onlarýn yerini alýyordu."

M.Kemal'in "size ölmeyi emrediyorum!"

komutu eksiksiz yerine getiriliyordu.

"Ne kadar imrenilecek bir soðukkanlýlýk, tevekkül!" Öleni görüyor, üç dakikaya öle- ceðini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsýlmak yok. Okuma bilen

(17)

Kuran-ý Kerim okuyor, bilmeyen Kelime-i Þahadet getirerek ölüme yürüyor.

"Emin olmalýsýnýz ki, Çanakkale iþte bu yüksek ruhtur." Emrindeki askerlerden biri Topkapýlý Mehmet'tir. Eski tulumbacýdýr.

Bileðine ve yüreðine güvenen bir kaba- dayýdýr. M. Kemal bu býçkýn askerini manga komutaný yapar. Hangi görevi verse, baþarý ile sonuçlandýrýr.

M. Kemal 19 Mayýs'ta Samsun'a çýktýðýn- da, gizli istihbarat için kurduðu Mim Mim Grubu'nun baþýna getirir onu. Anadolu'ya silâh, cephane, adam kaçýran bu yurtsever kabadayý "Topkapýlý Cambaz Mehmet"

adýyla nam salar.

Savaþ sonrasý Atatürk tarafýndan Ýstanbul Milletvekili olma önerisini teþekkür ederek kabul etmez. T.B.M. M tarafýndan ona 1500 lira maaþ baðlanýr. Onu da kabul etmeyerek Kýzýlay'a baðýþlar. Ne asalet!

M. Kemal bir yandan iç ve dýþ düþman- larýyla savaþýrken, bir yandan da iþte böyle insan ve dost biriktirir.

CEVHER AVCISI

Arýburnu'nda siperleri dolaþýrken, kum çuvallarýna çivilerle çakýlmýþ kâðýtlar görür.

Üstüne Kuran'dan âyetler yazýlmýþtýr. "Kim yazdý bunlarý?" diye sorar. "Ýstanbullu Macit" dediler. "Çaðýrýn" der. Macit koþarak gelir. Komutan M. Kemal elini Macit'in omzuna koyar. "Bunlar sanat eseri yazýlar, memleket böyle sanatkârlarý kolay yetiþtirmiyor. Derhal siperlerden çýk, Ýstan- bul'a dön, yazmaya devam et" der ve onu terhis eder. Ve o Macit, dünyaca ünlü hat sanatçýmýz Macit Ayral olur.

M. Kemal Diyarýbakýr'a atanýr. 35 yaþýn- da Paþa olur Bitlis'i, Muþ'u düþman iþgalin- den kurtarýr. M. Kemal'e yeniden Rus Genelkurmayýnýn raporunda þu deðer- lendirme yapýlýr: "Türk komutanlarý arasýn- da halk tarafýndan en çok saygý göreni, cesur, muktedir, azimkâr, azami derecede müstakil fikir sahibi, herkes tarafýndan itibar görüyor, þöhretini Bingazi'deki baþarýlarýyla kazandý. Çanakkale Savaþ'ýnda iki defa durumu kurtardý…"

Gerçekten Çanakkale, Kurtuluþ

Savaþý'nýn özsözü olup, M. Kemal'in halkýn umudu olarak önderliðinin onaylanmasýdýr.

M. Kemal Diyarýbakýr'da, serinlik veren mermer süs havuzunun baþýnda otururken insanýn yüreðine iþleyen yanýk bir ses duyar. Yaverine "Bu çocuðu bulup getirin"

der. Getirirler. Ulu Camiinin müezzini on sekiz yaþýnda bir genç. Çocuða bir türkü okumasýný söyler. Dinler, dinler ve sesi, usûlü çok yerinde ve güzel bulur. Elini omzuna koyarak "Bak Celâl!" der,

"Memleket bir gün huzura kavuþacak, sen bu güzel sesinle Ýstanbul'da plaklara okuya- caksýn. O zaman plaklarýn üstüne "Þark bülbülü yazdýr, çünkü sen bülbül gibi bir sese sahipsin".

Bu yüreklendirme bir süre sonra kehanete dönüþür. Celâl, Cumhuriyetten sonra 1931'de plak doldurur ve üstüne

"Þark bülbülü" yazdýrýr.

Manevi kýzlarýndan birini, Sabiha Gökçen'i dünyanýn ilk kadýn pilotu yapan, diðer kýzý Âfet Ýnan'ýn tarih profesörü olmasýný saðlayan da odur. Yetenek avcýsýdýr. Keskin görüþü ve sihirli dokunuþu ile insanlardaki cevheri ortaya

(18)

16

çýkarýr. Salt bu sebeple bile ismi mücevher taþa yazýlsa yeridir.

KURTULUÞ SAVAÞI

… ve 15 Mayýs 1919'da Ýzmir Yunanlýlar tarafýndan iþgal edilir. Özdil'in dediði gibi M. Kemal birgün sonra Galata Rýhtýmýndan motora biner, Kýz Kulesi açýðýnda demir- lemiþ olan Bandýrma Vapuruna gelir. Milli Mücadelenin ilk emrini verir: "Hedefimiz Karadeniz!" Ve 19 Mayýs 1919'da Samsun'a çýkar. Bu emirden üç yýl üç ay sonra iþgalcileri Ýzmir'de denize dökmek için son emrini verecektir: "Hedefimiz Akdeniz!".

Boðaz'dan henüz çýkmadan Kavaklar mevkiinde bir Ýngiliz devriye motoru tarafýndan durdurulur. Didik didik arama yapýlýr. Silâh ve cephane olup olmadýðýna bakýlýr. M. Kemal gülümseyerek "Silâh götürdüðümüzü sanýyorlar. Oysa biz kafa ve kurtuluþ idealini götürüyoruz" der.

Kongre için Erzurum'a geldiðinde ilk iþ telgrafhaneye gider. Makine baþýna oturur.

Askerlikten istifa ettiðini Padiþah'a bildirir.

Saray tarafýndan 'âsi,' ilan edilir. Görüldüðü yerde tutuklanmasý emri verilir. O ayný zamanda bir iletiþim ustasýdýr. O ilkel koþullarda telgrafý internet aðý gibi kullanýr.

Kurtuluþ Savaþý'nýn sonunda "Zaferi nasýl kazandýnýz?" diye soranlara "Telgrafýn tel- leriyle" cevabýný verir.

Ýstanbul hükümeti ve Padiþah, M. Kemal hakkýnda idam fermaný çýkarýr. Þeyhülislam Abdullah Efendi fetva ile bunu destekler.

Diðer yandan Ankara Müftüsü

Börekçizade Rýfat bir karþý fetva çýkararak

"Düþman devletlerin zorlamasýyla çýkarýlan fetvalar dinen geçerli olmaz" hükmünü verir.

Bir gece M. Kemal Duatepe'ye gelir. Yer sofrasýna oturur. Sofrada cýlýz bir tavuk, dört beþ dilim ekmek vardýr. Kurmay Baþkanýna dönüp "Askere ne verildi?" diye sorar. Hýk mýk ederler. "Buðday kavurmasý tedarik ettik" diyebilirler. Ayaða kalkar, tek kelime etmeden çýkar gider. Ne tavuða el sürer ne ekmeðe. O gece hepsi aç yatar.

Sakarya Savaþý'ndan bir gün önce

"Çalýkuþu"nu okur. Yýllar sonra Reþat Nuri ile karþýlaþtýðýnda "Feride'nin hikâyesi aðrýlarýmý azaltýyordu" der.

Cumhuriyeti ilan ettikten bir gün sonra, tarihi misyonunun farkýnda olarak, Cumhuriyetin ilk baþbakanýna, Ýsmet Ýnönü'ye kendi el yazýsý ile þunlarý yazar:

"Bize geri, borçlu, hastalýklý bir vatan miras kaldý. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacaðýz. Kaderin bizim kuþaðýmýza yük- lediði bir görev bu. Özgür bir toplum olmak zorundayýz. Çaðdaþlaþmak, bu ideali gerçekleþtirmek zorundayýz. Bu görevin aðýrlýðýný ve onurunu seninle paylaþmak istedim. Allah yardýmcýmýz olsun."

ÖÐRENME ÝÞTAHI

Öðrenme iþtahý doyumsuzdur. Kitap okumak, nefes almak gibidir onun için.

Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Kurtuluþ Savaþý'nda, kanlý çarpýþmalarýn en kritik günlerinde bile elinden kitap düþmez.

1922'de Baþkumandanlýk Meydan Muharebesi'nde hatýra defterine þu notlarý düþer: "Sabah erken kalktým, biraz kitap

(19)

okudum. Ýsmet Paþa gitti. Biraz kitap okuyup yatacaðým."

Fahrettin Altay Paþa, M. Kemal'in geceleri çadýrýnda "Ýslam Dini ve Tefsirleri" isimli bir kitabý okuduðunu anlatýr.

1927'de "Nutuk"u yazar. Meclis'te oku- masý günde 6'þar saatten altý gün sürer.

Toplam 36 saat 31 dakikadýr. Literatüre

"Maraton Nutuk" diye girer.

Nutuk'taki tarihi konuþmasýna

"Senelerden beri devam eden yükümlülük ve icraatýmýz hakkýnda milletime karþý hesap vermenin vazifem olduðu kanaa- timdeyim" diye baþlar ve siyasi vasiyet- namesi olan "Gençliðe Hitabe" ile bitirir.

1934'de Türkiye'yi ziyarete gelen Ýran Þahý'ný Ýzmir'e götürerek Ýzmir Milli Kütüphanesi'ni gezdirir. Dünya tarihinde konuk devlet baþkanýný kütüphaneye gez meye götüren ilk ve tek devlet baþkanýdýr!

Zihin dünyasýnda en çok iz býrakan kita- plarýn baþýnda "Beyaz Zambaklar Ülkesi"

gelir. "Bataklýklar Ülkesi" Finlandiya'nýn bir avuç yurtsever aydýn tarafýndan nasýl

"Beyaz Zambaklar Ülkesi"ne

dönüþtürüldüðü anlatýlýr. "Saðlam kafa, saðlam vücutta bulunur" sözü bu kitaptan alýntýdýr.

Wells'in "The Outline of History"

kitabýný Fransýzcasýndan okur. Çok etki- lenir. Türkçeye çevrilmesini saðlar. Kitap

"Kalýcý barýþ için birleþik dünya devleti"

kavramýný iþler. Alfred Fouilleé tarafýndan yazýlan "Avrupa Milletleri Ruhiyatý" isimli kitabý çok ilginç bulur. Kitabýn on sayfasý- na "Bir gecede okudum" diye not düþer.

Kitapta altýný çizdiði satýrlardan bazýlarý þunlar:

"Her ulus, kendine özel duyguya sahip- tir."

"Her ulus, dini kedine uydurur."

"Din felsefesi, ulusun hayata ne gözle baktýðýný gösterir. Hayata ve evrene verdiði deðer o ulusun mutluluk ve felaketi üzerinde etki yapar."

Onun "Biz bize benzeriz" sözünün esin- lendiði kaynak bu kitap olabilir. Profesör Avram Galanti'nin 1925'te kaleme aldýðý

"Hamurabi Kanunu"nu okur notlar çýkarýr.

John Stuart Mill'in "Hürriyet"ini Ömer Hayyam'ýn "Rubailer"ini ,Shakespeare'in

"Romeo ve Juliet"ini, Homeros'un "Ýlya- da"sýný okur.

Sürpriz ilgi alanlarý vardýr Osman Nuri'nin "Fenn-i Ýnþaat"ýný okur örneðin.

Tuðla yapýmý ile ilgili bölümleri iþaretler.

Descartes'in, Kant'ýn eserlerini Türkçeye çevirtir. Sözlüklere büyük önem verir.

Hemen her dilden sözlükler bulunur kitaplýðýnda. Kýrmýzý ve mavi uçlu kalem- lerle kitap okur. Sayfalarýn kenarlarýný iþaretler. Önemli bulduðu satýrlarýn altýný çizer. Tarih kitaplarýný harita eþliðinde okur.

Savaþ kitaplarýný okurken krokiler çizer.

"Kitap okumak hususi bir sanattýr" der.

Komaya girip hayata gözlerini yummadan önce Türk Tarih Kurumu'nun "Belleten"

dergisini inceler.

EÐÝTÝM SEFERBERLÝÐÝ

Tüm yurtta eðitim seferberliðini baþlatýr.

"Bilen, bilmeyene öðretiyorsa, millete mâlolmuþ demektir" açýklamasýný yapar.

(20)

18

Yeni harflerin öðretilmesinde önderlik eder. O zaman nüfusumuz 13 milyondur.

Okuma-yazma bilmeyenlerin çoðunlukta olduðu bir ülkede, bir yýl içinde 2 milyon kiþi okuma-yazmayý öðrenir. Nazi zulmün- den kaçan Yahudi kökenli dünya çapýnda bilim insanlarýný üniversiteye alarak ülke- sine eðitimde çað atlatýr.

Dünya çapýnda bilim insanlarýný ülkesine baðlarken 150'si kýz 750 genci seçip yurt dýþýnda eðitime gönderir ve onlardan

"kývýlcým olarak gidip, alev olarak yurda dönmelerini" ister. Öyle de olur.

YAÞAMA KEYFÝ

Müzikseverdir. Sofya'da bulunduðunda operaya gider, Carmen'i seyreder. Çok beðenir ama ayný zamanda üzülür. Ve bunu þöyle dile getirir: "Biz Bulgarlarý çoban millet olarak biliyoruz. Oysa opera binalarý var, sahne sanatçýlarý, müzisyenleri, deko- ratörleri var. Balkan Savaþý'ný neden kay- bettiðimizi þimdi daha iyi anlýyorum.

Müziði dinlemeyi de söylemeyi de sever.

"Hayat musikidir" der ve devam eder:

"Musikiyle alakasý olmayan mahlûkat insan deðildir." Þahane dans eder, vals yapar. Ay- ný güzellikte zeybek onar. Hattâ zeybeðin

"milli dans" olmasýný arzu eder. Keyifle yaþamasýný iyi bilir. Ýzmir'e geldiðinde Kordon'da Kramer Palas Oteli'nde camýn kenarýna oturur. Rum garsonu çaðýrýr ve Yunan kralý Konstantin'i kastederek sorar:

"Sizin Kosti geldi mi buraya?" "Evet paþam". "Oturdu mu masaya?" "Oturdu paþam". "Güneþ batarken raký içti mi?"

"Ýçmedi paþam". "Eee sormadýn mý çocuk, niye almaya kalkmýþ Ýzmir'i!"

Çatýk kaþlarýyla ve sert ifadesiyle tanýn- masýna karþýn, özel hayatýnda çok neþelidir.

Bunca iþ arasýnda ata biner, tavla, bilardo oynar. Ýskambil oyunlarýnýn hemen hepsini bilir ve iyi oynar. Sofya'da buz pateni yapmayý öðrenir. Briç, bezik oynar, iyi bir pokercidir.

57 yýllýk kýsa ve yoðun bir yaþam içinde bütün bunlarý ne vakit öðrendiði ve bu arada dört bin kitabý hangi zamana

sýðdýrdýðý incelenmeye deðer. Saniyeyi gün gibi kullanma hünerine ermiþ olmalý.

Ayrýca çok az uyuduðu da bir gerçek.

DÝPLOMASÝ USTASI

Oyunlarý bile diplomasiye vesile kýlar.

Poker ustasýdýr. Kazanýrsa, kazandýðý para- larý iade eder. Kaybederse öder. Bir gün Amerikan Büyükelçisi Mark Bristol, Nuri Conker ve Falih Rýfký karesiyle poker masasýna oturur. Oyun sabaha karþý dörde kadar sürer. Fiþler sayýlýr. A.B.D elçisi on bin lira kaybeder. O zaman için küçük bir servet. Elçi kýpkýrmýzý kesilir ve borcunu ödemek için yirmi dört saat süre ister. M.

Kemal cevap vermek yerine "Þampanya getirin" der. Getirirler. Elçiye dönerek

"Sizden bir kadeh þampanya rica edebilir miyim?" der. A.B.D elçisi þampanyayý pat- latýr, kadehi doldurur ve sunar. M. Kemal kadehi kaldýrýr ve "Mister Bristol'un elin- den bir kadeh þampanya içmek, on bin liradan çok daha deðerlidir" diyerek onu onore eder ve borcunu bir çýrpýda siler.

Böylece oyunu bile diplomatik bir zafere ve zarafete çevirir. Yunan kralý Ýzmir'e, yere serilen Türk bayraðýný çiðneyerek girer. M. Kemal, düþmaný denize döküp Ýzmir'e geldiðinde misilleme yapmak için

(21)

yere Yunan bayraðýný sererler. O, bu tür intikam gösterilerinden hiç hoþlanmaz:

"Bayrak bir milletin onurudur. Yunan kralý gaflete düþmüþ diye, ayný þeyi yapmamýz gerekmez" diyerek bayraðý kaldýrtýr.

Yunan baþbakaný Venizelos 1930 yýlýnda Ankara'ya gelir. Cumhuriyet Bayramý törenlerine katýlýr. Ýki ülkenin þerefine kadeh kaldýrmak için bir kasa Atina þarabý getirmiþtir. M. Kemal de dostluðun simgesi olarak beyaz renkli Ankara kedisi hediye eder. Ve bu kurduðu dostluk sayesinde 1934'de Yunan Baþbakaný Venizelos, Mustafa Kemal'i Nobel Barýþ ödülüne aday gösterir. O, bir sevgi simyacýsý olarak düþ- mandan dost çýkarmasýný bilir.

TÜRK PAPA

Ýnsanlarýn gönlüne girmede ve inandýr- mada özel bir yeteneðe sahiptir. Angelo Giuseppe Roncalli, Türkiye'de görevli bir psikopostur. Türkleri ve Atatürk'ü çok sever. Türkçe öðrenir. "Din adamlarýnýn dini kýyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giymelerine" dair kanun çýkarýlýnca buna ilk uyan din adamý olur. M. Kemal, bu uyumlu davranýþ nedeniyle psikopos Roncalli'ye iki takým elbise, bir pardösü, bir fötr þapka hediye eder. Roncalli 1953'de Papa olur. Türkiye sevgisi nedeniyle "Türk Papa" olarak tanýnýr. Ve bu sayede tarihte ilk kez Türkiye'yle Vatikan arasýnda diplo- matik iliþki kurulur.

AKÞAM SOFRALARI

Onun akþam sofralarý, bilgi dolu

sohbetlerin mekânýdýr. Hz. Ali'nin deyiþiyle

"Sohbet has kullarýn ibadetidir". O akþamýn

konusuna göre çaðrýlý konuklarla birlikte saat 20.00 gibi oturulur. Sabaha karþý dörde kadar kalkýlmaz. Yemek bahanedir.

5-6 saat sohbet edilir. Bir demokrasi sofrasýdýr. Hak, adalet, barýþ, özgürlük, dostluk, sevgi, saygý, paylaþým gibi manevi gýdalarýn tadýna varýlýr. Fransa'da üç kez Meclis baþkanlýðý yapan Edouard Herriot bu sofra ile iliþkin olarak þunlarý söyler:

"Çekinmeden söyleyebilirim ki, M.

Kemal'e sekreter olmak isterdim. Her akþam onun sofrasýnda oturmak, düþüncelerinden beslenmek için."

ÖNGÖRÜSÜ

Tarihi çok iyi bildiðinden, bugünü iyi anlar ve geleceði kehanet ölçüsünde kestirebilir. 1931 yýlýnda, henüz Hitler iktidarda bile deðilken, ziyarete gelen Amerikan Kara Kuvvetleri Kurmay baþkaný General Mac Arthur'a þunlarý söyler: "Almanya'da Hitler iki yýla kadar iktidara geçer. Birinci Dünya Savaþý'nda gururu kýrýlan Almanya, hýrs kazanarak ezilen gururunun hesabýný sormaya kalka- caktýr. En geç 1940'da Avrupa'da savaþ çýkaracaktýr."

1933 yýlýnda Türkiye'ye sýðýnan Alman bilim insanlarýndan Profesör Rudolph Nissen'le sohbet ederken de ayný þeyleri söyler: "Biliyor musunuz profesör, dünya tarihi kendini bütün zamanlarýn en yetenekli ve en kahraman farzeden insanlarýn, insanlýðý sürüklediði felaketlerin örnekleriyle doludur. Hitler de bunlardan farklý deðildir. Hitler de toplumu ve dünyayý büyük bir felakete sürükleye- cek, tarih onu öyle anacak." Dediði gibi de oldu..

(22)

20

EKONOMÝ DEHÂSI

M. Kemal'in askeri, siyasi, devrimci dehâsý bilinir. Ne var ki, ekonomi dehâsý hep görmezden gelinir. Ömrünce bir tek yanlýþ ekonomik karar almaz. Temelini attýðý þirketlerin hemen hepsi baþarýlý olur.

Türkiye Ýþ Bankasý'ný 1924 yýlýnda kurar.

Kendi de hisse alarak parasýný koyar.

Yaklaþýk yüz yýl geçmesine karþýlýk, hâlâ Türk Bankacýlýk sektörünün lideridir.

Ekonomi dehâsýnýn kanýtlarýndan biri de Nazilli'de kurulan Sümerbank Basma Fabrikasý'dýr. Ruslara yaptýrýr. Krediyi Ruslar verir. Makineleri onlar getirir. Ve iþçileri de Rus mühendisleri eðitir. Fabrika 1937'de hizmete girer. M. Kemal bunlarýn hepsini tek kuruþ harcamadan, millete yük olmadan yapar. Ruslara narenciye vererek bedelini öder. Fabrika'da 2500 kiþi çalýþýr.

Ýþçilere kadýnlý-erkekli balolar düzenlenir.

700 kiþilik sinema salonu vardýr. Haftada 6 gün film gösterilir. Ayrýca tiyatro salonu, iþçilerin tiyatro kulübü vardýr. Fabrikanýn müzik grubu ve korosu vardýr. Radyosu vardýr. Piyanosu, sergi salonu vardýr.

Sümerspor adýnda futbol takýmý vardýr.

Türkiye'nin ilk alttan ýsýtmalý sahasý oradadýr. Basketbol, voleybol sahasý, güreþ minderi, boks ringi, tenis kortu, paten pisti, bisiklet parkuru vardýr.

Fýrýný vardýr. Ýþçileri þehirden fabrikaya getirip götüren Gýdý Gýdý adý verilen mini treni vardýr Kendi enerjisini kendi üreten santrali vardýr. Nazilli'ye de elektrik verir.

Fabrika bünyesinde Nazilli halkýna, özellikle genç kýzlara, meslek edin- meleri için ücretsiz kurslar verilir.

Okuma-yazma kurslarý düzenlenir.

Civar köylere saðlýk personeli gönderilir.

Hastalar tedavi edilir, ücretsiz ilaç yardýmý yapýlýr.

Fabrika'nýn 40 yataklý hastanesi, ameli- yathanesi, laboratuvarý vardýr. Ýlkokulu, kadýn iþçilerin çocuklarý için kreþi vardýr.

Ýþçilere 1000 kiþilik lojman tahsis edilmiþtir. AR-GE bölümü vardýr. Islah çalýþmalarý sonucu 28 pamuk çeþidi tescil edilir. Çevreye binlerce aðaç dikilir.

Fabrika sosyal ve kültürel açýdan þehrin kültür merkezi haline gelir.

Böyle bir ekonomik, sosyal, kültürel giriþime þapka çýkarýlýr ancak. Þapka deyince Yýlmaz Özdil'in þu saptamasýný yazmadan geçemeyeceðim: "Bir insan hem kalpaðý, hem silindir þapkayý, hem klark þapkayý, hem melon þapkayý, hem fötrü, hem kasketi böylesine eþdeðer yakýþýklý lýkta taþýyabilir mi? O taþýr."

Bilindiði ve görüldüðü gibi çok da þýk giyinir. Hâlâ o kadar þýk giyinen ve giydik- lerini o kadar yakýþtýrýp güzel taþýyan bir devlet adamý yok. Dünya modasýný izler.

Stilist gibi model çizer. Sadece kendisine

(23)

deðil, manevi kýzlarý Âfet'e, Sabiha'ya, Rukiye'ye ve Nebile'ye de modeller tasarlar.

Ne diyeceðimi, duygumu nasýl dillendire- ceðimi düþünürken "Ýnsancýl"

Dergi'sindeki Turgut A. Karabekir'in þiiri imdadýma yetiþti:

"Dünyada baþka örneði yok Kumandan olan, diplomat olan Yönetici olan, ekonomist olan Hepsinde, en iyisi olan Tarihçi olan, matematikçi olan Yazar olan, gazeteci olan

Ýnsancýl olan, öngörü dehâsý olan Hepsinde iyi olan"

TEK VE YALNIZ ADAM

En iyi Atatürk portrelerinden birini çizen

"Tek Adam" kitabýnýn yazarý Þevket Süreyya Aydemir'den, Özdil'in aldýðý alýntý okunmaya deðer:

"Heyecan adamý deðil, mantýk adamýydý.

Keskin ileri görüþlüydü. Macera adamý deðildi.

Gerçekçi hüma- nistti. Ne evi, ne yeri, ne kendini anlayan bir eþi, ne çevre- sinde oynaþan çocuklarý oldu.

"Özgür-

lüðümü hayatým boyunca korudum.

Yaþamýmý ne evime, ne yakýnlarýma, hattâ ne de anama baðladým" sözleri onundur.

Baðlantýsý sadece kendisiydi. Asýl yurdu, kendi dünyasýydý. Yalnýzlýðý zaferleri kadar derindi. Hüznünü zaman zaman kendine bile itiraf etmezdi ama.. kurtardýðý mem- leketin, yarýn öbür gün birtakým deðersiz- lerin elinde, akla ve hayale gelmeyecek badirelere sürüklenebileceðini bilirdi. Hiç kuþku yok ki endiþeliydi."

"Gençliðe Hitabe"de Türkiye

Cumhuriyeti için öngördüðü gelecek ve gençliðe yüklediði görev, bunun en belirgin kanýtýdýr.

VE FÝNAL

Burada son sözü kitabýn yazarý Yýlmaz Özdil'e býrakalým: "Bu kitabýn piyasaya çýktýðý 2018 yýlýna kadar yaklaþýk 455 milyon kiþi Anýtkabir'i ziyaret eder. "Yýllar geçtikçe külleneceðine giderek alevlenen böylesine sevginin, böylesine saygýnýn insanlýk tarihinde örneði yok. "Türk insaný vücuduna Mustafa Kemal'in imzasýný dövme olarak kazýyor. Dövme yaptýrmayan otomobiline yapýþtýrýyor, motosikletinin kaskýna yapýþtýrýyor, bebek arabalarýna yaz- dýrýyor. "Vefatýndan neredeyse bir asýr son- ra, hiç tanýmadýðý, hiç görmediði insanlarýn bedenine imzasýný atan bir baþka lider yok.

"Her 10 Kasým yeniden doðuyor.

1881-1938 (Sonsuzluk Ýþareti)

"Son söz deðil, dünya durdukça önsözdür. "Mustafa Kemal ilelebet payidardýr."

Ve ekleyelim: Týpký onun kurmuþ olduðu

"kimsesizlerin kimsesi" Cumhuriyeti gibi.

(24)

22

ÖZGÜR BASIN NEDEN GEREKLÝ?

Bir toplumun demokratik bir toplum niteliði kazanabilmesi için gerekli olan koþullarýn baþýnda, kiþilerin temel hak ve özgürlüklerini serbestçe kullana- bilmeleri gelmektedir. Demokratik toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliþ- tirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasýnda düþünce, kanaat özgürlüðü ve

özellikle düþünceyi ifade edebilmek önemli bir yer tutmaktadýr. Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesinin 10. mad- desiyle güvence altýna alýnan bu özgür- lük, Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkeme- sinin pek çok kararýna konu olmuþtur.

Mahkeme, çeþitli kararlarýnda "Düþün- ceyi açýklama özgürlüðü, sadece devletin veya toplumun benimsediði görüþleri deðil, toplumun yadýrgadýðý, hattâ kaygý verici bulduðu düþünceleri de kapsar" görüþünü esas almýþtýr.

Basýn Özgürlüðü ve Basýn Sorunlarý

Nihâl Gürsoy

(25)

Batýda ve dünyada basýn özgür- lüðünün temeli 1776 Virginia Haklar Bildirgesine dayanýr. Bu bildirgenin 12.

maddesine göre basýn özgürlüðü, öz- gürlüklerin en önemlilerinden biridir ve olaðanüstü hükümetler dýþýnda bir yö- netim basýn özgürlüðünü kýsýtlayamaz.

Dünyamýz bugün geldiði çizgiyi, deðiþik düþünce ve görüþlerin, farklý bilgilerin ve kültürlerin alýþveriþinin zaman içinde paylaþýlarak, tartýþýlarak, toplumlar tarafýndan benimsenerek, ortak noktalara varmasýna borçludur.

Düþünce ve kanaatleri açýklamanýn demokratik ve çaðdaþ toplumlardaki olaðan yollarýndan biri de basýndýr.

Basýlý eserler yani gazete, dergi, kitap, broþür, bildiri, el ilaný vs. gibi pek çok yolla kiþilerin kendi düþüncelerini açýk- lama ve baþkalarýnýn düþüncelerinden haberdar olma gereksinimleri vardýr.

Bilgi sahibi olmadan bireyin kendini geliþtirebilmesi ve toplumun bir parçasý olmasýndan söz edilemez. Ayný zaman- da bir hak olan, iletiþim hakký ve basýn özgürlüðü, demokrasinin vazgeçilmez kurumlarýndan biridir. Toplumsal örgütlenmenin ve birarada yaþamanýn temel kurallarýndandýr.

Demokratik toplumlarda kiþiyi ve toplumu aydýnlatacak, yaþamý üst seviyeye taþýyacak gerçek görüþ ve düþüncelerin paylaþýmý, serbestçe tartýþýlabilmesi, bilgilerin doðru bir biçimde ortaya çýkarýlmasý sayesinde mümkündür. Demokratik yönetimlerde, halkýn devlet yönetimine saðlýklý bir

biçimde katýlabilmesi ancak özgür ve saðlýklý iþleyen bir basýnla saðlanabilir.

Demokratik toplumlarda basýnýn en önemli görevi, toplumu ilgilendiren konularda haber ve bilgi vermek, açýk- lamalar getirebilmek, eleþtiri yapa- bilmek, deðer yargýlarýný sorgulayarak toplumu bilgilendirmek, aydýnlatmak ve kamuoyu oluþturabilmektir. Ýsviçre Federal Mahkemesine göre de basýnýn görevi; okuyucuya toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermek, toplumu her türlü siyasi, ekonomik, bilimsel, edebi ve sanat olaylarý hakkýnda yönlendir- mek, kamu yararýna olan sorunlarýn çözümüne dair fikir alýþ veriþini baþlat- mak, toplumu meþgul eden ve gündem teþkil eden konulara açýklýk getirebil- mek ve problemin çözümüne yönelik iþlevselliðe sahip olabilmek, devletin yönetimi esnasýnda kullanýlan kamu paralarýnýn harcanmasý konusunda bilgi sahibi olup, paylaþabilmek ve devlet iþlerindeki her türlü istismar ve suiisti- malleri bulup ortaya çýkarabilmektir.

Yaptýðý bu görevler nedeniyle basýna çeþitli haklar tanýnmýþtýr. Bunlardan ilki haber verme hakký ve görevi, diðeri ise denetim ve eleþtirme hakký ve göre- vidir. Basýn özgürlüðünün en temeline indiðimizde, onu halkýn doðru haber alma ve kendini ifade edebilme özgür- lüðü olarak tanýmlayabiliriz.

Ýletiþim özgürlüðü, günümüzde temel insan haklarý arasýnda yer almaktadýr.

Özgürlük söyleminin ortaya çýkmasýn- dan itibaren ayný zamanda basýn özgür-

(26)

24

lüðü kavramý da yerleþmeye baþlamýþ- týr. Bunun sonucunda 20. yy'da totaliter ve otoriter rejimler özgür basýný kendi- leri için bir tehdit unsuru ya da rakip gibi gördüklerinden, amaçlarý ve çýkar- larý doðrultusunda kullanabilmeyi temel hedefleri içerisine koymuþlardýr.

BASINDA TEMEL SORUNLAR Basýnda Tekelleþme:Basýnda tekelleþme kavramý ilk kez 1960'lý yýl- larda kullanýlmaya baþlandý ve 1996 yýlýnda ilk kez merkezi Brüksel'de bulunan Uluslararasý Gazeteciler Federasyonu (FIJ) basýnda tekelleþ- menin nedenleri ve amaçlarý üzerinde incelemeler yaparken, 1977'de UNESCO'da toplanan ve kýsaca "Mc Bride Komisyonu" diye adlandýrýlan

"Uluslararasý Ýletiþim Sorunlarýný Ýnceleme Komisyonu'nda" bu konunun üzerine eðilindi. Diðer taraftan 1967 Eylül ayýnda Tel-Aviv'de toplanan Uluslararasý Basýn Enstitüsü (IPI) Kongresi'nde de tekelleþmenin neden- leri inceleme konusu yapýldý.

Bu toplantý ve incelemelerin yapýlýþ amacý; topluma doðru, tarafsýz bilgi sunup, kamuoyu oluþturmak ve þekil- lendirmek görevini taþýyan basýnýn, görevini yerine getirememesidir. Basýn artýk asýl görevini yerine getiremeye- rek, sadece gazete üreten iktisadi bir kurum haline gelmiþtir. Tekelleþmeyle birlikte özgür basýnýn çok sesliliði de yok olmaya baþlamýþtýr. Sadece tekel- lerin sesi duyulmaya baþlamýþtýr ki, bu da basýn kuruluþu sahibinin yani patro-

nun kiþisel çýkarlarýný korumaya yöne- liktir. Tekellerin önlenmeye çalýþýl- masýndaki temel amaç ise; basýnýn asýl görevini yerine getirerek kamu yararýný ön plana almasýný, gazeteciliðin gerçek anlamdaki mesleki yükümlülüðünü en iyi, basýn meslek ilkelerine en uygun þekilde yerine getirmesini saðlamaktýr.

Tekelleþme, doðru haber dolaþýmýný olumsuz yönde etkileyen, gerçekleri saptýran, çok yönlü bilgi dolaþýmýný etkileyen, tek yönlü bilgi, haber dolaþýmý yoluyla toplumun gerçek dýþý þartlanmasýna yol açan en etken sebep- tir. Bu nedenle bilgilenmiþ insan amaçlayan demokratik sistemlerde, kitle iletiþim araçlarýnda tekelleþmeyi önlemeye yönelik özel yasal düzen- lemeler yapýlmaktadýr.

Bir toplumun bilgilenmesi ve bu sürecin hýzlanmasý için düþünce özgür- lüðüne ihtiyaç vardýr. Düþünce özgür- lüðü kýsýtlanmýþ bir toplumda çok yön- lü, özgür bilgi edinme hakký ve haber dolaþýmý sýnýrlanmýþ demektir. Basýnda da tekelleþme tüm toplumu engelleyen bir olgudur. Etkisi kýsýtlý bir alanda görülmemektedir. Aksine, toplumu etkisi altýna alarak zedeleyecek ve toplumun doðru bilgilenmesini aksata- cak bir süreç yaratmaktadýr. Tarihi geliþim süreci içinde kitle iletiþim araçlarý ifade özgürlüðünün göstergesi sayýlmaktadýr. Bu da demokrasinin yaþamasýnýn ön koþullarýndan biri olarak görülmektedir. Çünkü toplum sesini bu kitle iletiþim araçlarýyla duyurabilmekte ve yine bu araçlar

(27)

sayesinde bilgilenmektedir. Dolayýsýyla bu çoðulcu yapýnýn kaybolmasý doðru- dan demokrasiye yönelmiþ bir tehdittir.

Haber homojenliðinin önemli prob- lemlerinden biri de olumsuz etkidir.

Demokratik toplumlarda basýn ve siyasal sistem arasýnda ortak yaþamsal bir iliþki vardýr. Kendi kendini yöneten bir halkýn, kararlar alabilmesi için siyasal enformasyon ve karþýt fikirler açýklýkla ortaya konmadýðýnda halkýn kendini yönetme imkânlarý azalmakta ve demokrasinin kendisi de iþlemez hâle gelmektedir.

Medyada tekelleþme olgusu kavram olarak basýn sorunlarý arasýnda en çok tartýþýlanýdýr. Basýnda meydana gelen bu gruplaþma veya biraraya gelmeye

"tekelleþme" dendiði gibi "oligopol- leþme" de denmektedir.

Finansal Sorunlar:Finans soru- nunun büyük öncelik kazandýðý sektör- lerin baþýnda basýn gelmektedir. Basýn sektörünün en önemli finansal özellik- lerinden birisi, öz sermayesi ve toplam cirosu ile oranlanamayacak derecedeki az kârlýlýðýdýr. Basýn iþletmelerinin kamu hizmetini tarafsýzca devam ettire- bilmesi için malî yönden baðýmsýz olmasý gerekmektedir. Amaç, verilen hizmetin kalitesi ile ticari faaliyetleri arasýndaki dengeyi çok dikkatli kurmak ve malî yapýyý saðlam ve istikrarlý bir temele oturtmak olmalýdýr.

Dünyada ve Türkiye'de basýn sek- töründe ekonomik baðýmlýlýðýn ve

tekelleþmenin hýz kazanmasýnýn en önemli sebebi artan maliyetlerdir.

Maliyetlerin artýþýnýn nedeni ise, pahalý ve savurgan teknoloji ithali, girdi fiat- larýndaki artýþýn, gazete satýþ fiatlarýn- dan çok daha hýzlý oluþu, reklâm ve promosyon yarýþlarý gibi nedenlerle olmaktadýr.

Pahalý teknolojinin satýn alýnmasý, maliyet yükünü artýrýrken, büyük makinelerin birkaç saatlik baský dýþýnda tam kapasiteyle kullanýlmamasý ise, bu tesisleri atýl yatýrýmlar haline getirmek- tedir. Bugün gazetelerin önemli sorun- larýndan biri de geliþen teknolojinin kullanýmý deðil, teknoloji savaþýdýr.

Basýn iþletmelerinde özellikle kârlýlýk için maliyetlerin yeterli ölçüde düþük olmasýna dikkat edilmelidir.

Yöneticilerin deneyimleri ve bilgileri, kullanýlan teknoloji, daðýtým kanal- larýnýn seçimi, ucuz hammadde ile ucuz iþ gücünün varlýðý, maliyeti düþürmede önemli faktörlerdir.

Etik Sorunlar:Basýnda yaþanan etik sorunlarýn neler olduðundan söz etme- den önce konunun açýklýða kavuþmasý için etik kavramýndan ve kapsamýndan da kýsaca bahsetmek faydalý olacaktýr.

Etik, felsefenin en temel konularýndan biridir. Ýnsanlarýn kurduðu bireysel ve toplumsal iliþkilerin temelini oluþturan deðerleri, normlarý, kurallarý, doðru yanlýþ, iyi ya da kötü gibi kavramlarý ahlâksal açýdan araþtýran felsefe disip- linidir. Küreselleþme sonucu toplum- larýn hem maddi hem de manevi etkileþimleri etik meselelerin önemini

(28)

artýrmýþtýr. Etik ve ahlâk çoðu zaman birbiriyle karýþtýrýlan iki kavramdýr.

Ahlâk; insanýn doðru ve yanlýþ, olum- lu ve olumsuz, umursamazlýk ve vic- dan, iyi ve kötü olarak nitelendirilen davranýþlarla ilgilidir. Etik ise; ahlâk felsefesidir. Bir baþka deyiþle etik doðru ve yanlýþ teorisi, ahlâk ise onun pratiðidir. Ahlâki deðil etik ilkelerden, etik deðil ahlâki davranýþ tarzýndan söz etmek çok daha doðrudur. Aralarýndaki en belirgin fark ise; ahlâk yazýlý olmayan kurallarý içerirken etiðin belli alanlara iliþkin evrensel kurallarýnýn olmasý gerekliliðidir. Ahlâk ve etik deðerlerin hem toplumsal hem bireysel dayanaklarý söz konusudur. Hiçbir ahlâki ve etik deðer toplumdan ve bireyden baðýmsýz deðildir.

Bir toplumun kültürü, tarihi, sosyal ve ekonomik özellikleri, din ve diðer etkenleri ahlâk ve etik deðerleri biçim- lendirirler. Ayrýca bu deðerler insaný yaþatýr ve geliþtirir. Bu açýdan insandan baðýmsýz deðil, insana baðlý deðer- lerdir. Bu nedenle ahlâki ve etik deðer- ler bireylerin yaþantýlarýnda çok önemli bir yer tutmaktadýr. Çünkü bireyler yaþantýlarýnýn büyük bir kýsmýný onlara göre düzenlemektedir.

Gazete ve dergi olarak süreli yayýn- lanan basýn organlarýnýn bütünü basýn olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu alanda basýnla ilgili tartýþmalar basýn özgür- lüðü çerçevesinde ilk olarak 17. yy'da baþlamýþtýr. Daha sonra endüstri devri- minin getirdiði teknolojik yenilikler

sonucu gazetelerin ve dergilerin kazandýðý toplumsal ve mesleki itibar, bu araçlarýn daha dikkatli kullanýmýný gerekli kýlmýþtýr. Bu nedenle basýn alanýnda uygulanacak meslek ve ahlâk ilkeleri gündeme gelmeye baþlamýþtýr.

Basýn etiði konusunda yaþanan tartýþ- malar, yazýmýzýn yukarýdaki bölüm- lerinde iþlenen basýn özgürlüðü, basýnýn görevleri ve iþlevleri, basýnýn sorumlu- luklarý ana baþlýklarý altýnda çerçeve- lenmektedir. Basýn etiðinin temel ilgi alaný kýsaca, basýn çalýþanlarýnýn mes- leklerini yaparken uymalarý gereken kurallardan oluþmaktadýr. Bu kurallar yasalar tarafýndan baðlayýcýlýðý olma- yan sadece mesleki yükümlülükleri ve kurallarý içeren bir özelliðe sahiptir.

Etik kurallar zorlayýcý ya da mecburi deðildir. Sadece rehberlik görevi görmektedir. Nedeni, basýný engelleyici yasalarýn basýn özgürlüðünün ötesinde demokrasinin iþlerliðini de tartýþýlabilir kýlmasýndan kaynaklanmaktadýr.

Basýn etik kurallarýnýn oluþturul- masýný amaçlayan organlardan biri Basýn Þeref Divanlarý diðeri ise Basýn Konseyleridir. Bu þekilde belli kural ve kaidelerin gazeteciler tarafýndan uygu- lanmasýna çalýþýlmakta, öz denetim saðlanmasý amaçlanarak basýna doðru- dan müdahalede bulunulmasýnýn önüne geçilmeye çalýþýlmaktadýr. Bu konuda basýna, halka ve sermaye sahiplerine büyük görev ve sorumluluklar düþmek- tedir. Demokrasinin çok sesliliðinin korunabilmesi için güçlü ve özgür bir basýn gerekmektedir.

26

(29)

Yeni

Dünyaya Hazýrlýk

Çeviren ve Özetleyen: Ýsmail Acar

Sual:Ama yazýk ki, çok sayýda 'sýradan insan' ne olduðunu anlama- makta. Onlar din öðretilerinin dogmasý içinde gidiyorlar.

Cevap:Onlar 'sýradan' deðiller, onlar da deðiþiyorlar. Ama bazýlarý uyanmak istemiyor. Bu onlarýn tercihi, saygý göstermeliyiz.

Sual:Yeni boyuta çoðunluðun geçe- ceðini ön görüyor musunuz?

Cevap:Maalesef çoðunluðun deðil.

Ancak adet önemli deðil. Olan olacak.

Uyanan kadar çok olacak. Onun için görev baþýndasýnýz: bu yolculuða çýk- malarý ve korkudan uzaklaþmalarý için.

Sizin anlattýklarýnýzý baþkalarý çýkýp yayacaklar. Sizler Ýsa gibi davranýyor- sunuz, sizin anlattýðýnýz her kiþi de

havarileþmekte. Dýþarý çýkýp baþkala- rýný uyandýracaklar.

Sual:Süre hakkýnda bir fikriniz var mý?

Cevap:Önümüzdeki birkaç sene

"karar verme" dönemidir. Bu dönemde karar vermeyenler geride býrakýlacak olanlardýr.

Sual:Dünya'da bu geçiþe hazýr olmayan çok sayýda ülke, dolayýsýyla kiþi görmekteyim. Bu konuda ne düþünüyorsunuz?

Cevap:Halkýn bildiðinden daha fazla olaylar oluyor. Bazý ülkelerde iþkenceler yapýlýyor. Bu ruhsallýðý uyandýrmak içindir. Ýþkence yapýldýðýn- da veya ölümle karþý karþýya

Dolores Cannon - 4

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha bugün üç kişinin Kashab’da şehit düştüğü Tunus bir devrim toprağı ve hâlâ bütün bir Arap ulusuna, Rabat’tan Ba ğdat’a bizim fazlasıyla atıl olan

— Babası, köydeki komşulardanmıs Allem edip kallem edip, avucuna sekiz on mecidiye de sıkıştırıp kandımın velâkin herif, şimdi de kara kitaba göre hüccet

Naim 'Evet herkes öyle tanır’ demiş, ama ünlü şair ‘Ben herkesin böyle tanıdığını nerden bileyim’ yanıtını verince yargıç ner- deyse Behçet’in

Burada Kâbe’ye olan saygınlık boyutundan, Yüce Allah’a olan saygınlık boyutuna geçilerek, bir eğitim süreci içerisinde insanlar moral karakterlerini ve ahlâkî

Bu defa arttırılan 450.000.000.— TL (Dörtyüzellimilyon TL) lık sermaye V.U.K.nun geçici 11.nci maddesini değişti­ ren 3094 sayılı kanunla oluşturulan Yeniden

Bu ol- gudaki gibi atefl, lökositoz, CPK yüksekli¤i ve sar›l›k ile sey- reden, multiorgan tutulumunun oldu¤u hastalarda ay›r›c› tan›- da Weil hastal›¤›

Çalışmamızda eş eğitim düzeyi üniversite altı olan kadınlardaki PND prevalansı eş eğitim düzeyi üniversite olan kadınlara göre 2.21 kat daha fazla bulunmuştur..

Bu yazıda, dedikodu olgusu halkbilimi açısından ele alınacak ve 1999 Marmara Depremi’nden sonra Türkiye’de yaygın biçimde gündeme gelen “fısıltı depremi” olgusu