• Sonuç bulunamadı

LÜTFEN BÝRAZ HOÞGÖRÜ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "LÜTFEN BÝRAZ HOÞGÖRÜ"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DNA Kendini Iþýnlayabiliyor

LÜTFEN BÝRAZ HOÞGÖRÜ

ETÝK DEÐERLER

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 80TL

Yurt Dýþý: 100 TL Cilt: 46 Sayý: 547 Temmuz 2014

Lütfen Biraz Hoþgörü ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Sapmýþ Bir millet ve

Hz. Nuh ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Etik Deðerler ... 14

Güngör Özyiðit

DNA Kendini Iþýnlayabiliyor ... 18

Çeviren: Saffet Güler

Kitap ... 21

(Kitap Yakan Ýnsan da Yakar)

Yalçýn Kaya

Yalan ... 34

Çeviren: Nelda Bayraktar

Yeniçað Üstündeki Gizem

Örtüsünün Kaldýrýlmasý - 3 ... 39

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

Kapak resmi:“Yazýn Renkleri” Sally Swatland

(3)

Sevgili Dostlar

Bu ayýn 13’ünde tam on yýl geçmiþ olacak; on yýl önce (13 Temmuz 2004) bizim için önemli, kýymetli, deðerli, muhterem bir kiþiyi dünya hayatýndan diðer hayata uðurladýk. Elbette yaþamýmýza devam ederek günlerimiz geçti ama özellikle birlikte iken onu derinden ve sevgiyle anmadýðýmýz zamanlarýmýz çok az oldu. O insanlarý severdi, kadýn, erkek, çocuk ayýrmaksýzýn. O vermeyi severdi, sevgisinden, bedenin- den, kazancýndan, zamanýndan, emeðinden. O problemleri çözmeyi, sorunlarý halletmeyi severdi, türlü bahanelerle dertlerine sýmsýký sarýlanlarýn haline üzülerek. O müziði, þiiri, güzel sofralarý, güzel olan her þeyi, yeni yerler görmeyi, gülmeyi, neþelenmeyi severdi. O yeniliði ve bilinmeze ulaþmayý severdi. Bir ayaðý yeryüzünde saðlam basarken, duygularý ve düþünceleriyle dalga dalga yükselir, bizleri de peþinden çekmek isterdi. O kadar bizden, o kadar etten kemikten cap- canlý bir insandý ki, bazen onun farklýlýklarýný görmez olur, onunla birlikte yer içer, onunla birlikte yaþarken hayat öyle devam edip gide- cek zannederdik, onun bizi çekip götürmek istediði yerlere çoðu zaman farkýnda olmadan türlü sebeplerle direnirdik. Þüphesiz onun sahip olduðu yerinde cesaret, yerinde temkin, yerinde sabýr bizlerde tam deðildi. Ama her ne halde olursak olalým, bizi sevdiðini, anladý- ðýný bilirdik.

Þimdi onu anarken bir baþka boyutta, bir baþka zamanda ve dünya- da yine bizleri düþündüðünü, hayrýmýzý istediðini, yardým için

çalýþtýðýný ve bizleri görüp gözettiðini biliyoruz. Çünkü birbirini sevenler ölmekle birbirlerinden ayrýlmazlar, yeter ki içlerinden biri diðerini býrakmak istemesin. O sevdiklerini gönlünden ve aklýndan çýkarmayacak gibi severdi.

Bir on seneyi onsuz ama onunla geçirebildiðimize göre, o yanýmýz- daymýþcasýna hayra olan tüm dileklerimizi zaman içinde gerçekleþ- tirebiliriz. Bu konuda kuþkumuz yok. Çünkü âþýklarýn kaný eskimez, her dem tazedir; bedenleri solsa da sararsa da yine gül pembe dehendir.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Lütfen Biraz Hoþgörü

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýnsanlarý suçlayarak ve kötüleyerek deðiþtirmek ve düzeltmek imkân- sýzdýr. Suçladýðýnýz kiþi yüzde yüz haksýz da olsa, haksýzlýðý apaçýk ortada da görünse, yine bir savunma çabasý içine giriyor. Düzelmek için hiç bir gayret ve istek göstermiyor.

Hattâ onun suçunu ortaya koydunuz diye size düþman oluyor. Üstelik karþýnýza geçip baþka yönlerden size düþmanlýk etmeðe yöneliyor. Sizin maksadýnýz o kiþiyi harcamak deðil, düzeltmek olduðu için, karþýlaþtýðýnýz bu haksýz savunma ve haksýz hücum, önceleri sizi þaþýrtýyor. Zamanla anladým ki, insanlarýn yanlýþlarýný ve suçlarýný uluorta yüzlerine vurmanýn hiçbir yararý olmuyor, üstelik

gönüller kýrýlmýþ, dostlar kaybe- dilmiþ oluyor. Eðer kastýmýz insan- larý düzeltmek, onlarý hatalarýndan kurtarýp hayra çekmek ise, o zaman onlarýn gönüllerini kýrmadan

onurlarýna dokunmadan, aksine yap- týklarý yanlýþýn, herkesin yapabile- ceði cinsten bir yanlýþ olduðunu belirterek ve kolayca düzeltebileceði- ni de göstermek gerekir.

(5)

BÝRÝ HORLANAN ÖTEKÝ ÖVÜLEN Sizin de çevrenizde sýk rastlayacaðýnýz iki tip ailenin, iki çocuðunu, küçükten itibaren izlemek olanaðýný buldum. Bir tip aile çocuðuna asla en küçük hoþgörü göstermez, çocuklarýnýn hatalarýný hemen cezalandýrýrdý.

Böylece çocuklarýna iyi terbiye verdiklerini sanýr- lardý. Bazý yanlýþlarýn bil- gisizlikten olduðunu düþünmez, ona bilgi vara- cak yerde ceza verirlerdi.

Ceza Ýyi bir bilgi edinme aracý deðildir. Ceza ile bazen tamamen ters bil- giler elde edilir, tepkiler ve inatcýlýklar doðar. Nitekim onlarýn çocuðu da önce huysuz ve inatçý, sonra da isyankâr, intikamcý ve ben- cil olarak yetiþti, büyüdü.

Giderek ailenin tepkileri de büyüdü. Evde adeta çocukla ebeveyn arasýnda bir iç savaþ olmaya baþladý, ileri yaþlarda çocuk güçlü kuvvetli bir delikanlý olunca, artýk ona ceza ile söz geçirmek imkâný da kalmadý. Çocuk bir süre anne ve babasýný ezen ve sömüren oldu.

Sonra da onlara ihtiyacý kalmayýnca, tamamen koptu, uzaklaþtý. Ama

kendine tam güvenli olmayan, bu güvensizliði kabadayýlýkla, edepsizlikle maskelemek isteyen bir tipti artýk. Hâlbuki çok baþka olabilirdi.

Ýkinci tip aile, çocuklarý- na sevgi, þefkat ve hoþgörü ile davranýr, ona hatalarý, yanlýþlýklarý anlatarak, göstererek öðretmeye çalýþýrdý. Onlar çocuklarýna düzeni ve disiplini, iyi davranýþlarla küçükten öðretmiþlerdi. Sütü, mamasý saatle verilir, altýnýn temizliðine ve hastalýðýna özen gösterilir, çocuðun huzursuz ve rahatsýz olarak aðlamasýna imkân vermezlerdi. Ve bir þey daha yaparlardý ki, o çok güzeldi. Bilhassa anne, çocuðunun baþarýlarýný hep överek yüceltir, iyi Ýþlerini öylece teþvik eder,

özendirirdi. Bu tutum ve davranýþlar, giderek çocuða dengeli bir kiþilik kazandýrdý. Büyüklerle rahat konuþuyor, sýkýl- madan, heyecanlanmadan ve utanýp ezilmeden cevaplar veriyordu. Okul sýralarýnda dersleri de iyi idi, düzenle çalýþýyor, baþarýlarý, anne ve

babasýnca daima beðeni ve övgü ile karþýlanýyordu.

Giderek aile içi iliþkiler,

sevgi ve saygý esasý üzer- ine geliþti. O aile içindeki birlik de kuvvetlendi.

Çocuðun baþarýlarý düzenli olarak arttý. Çalýþmasý, öðrenmesi, eðlenmesi ve spor müzik gibi yan uðraþlarý da düzenli olarak geliþti.

ÝNSAN

ÝLÝÞKÝLERÝNDE

Yýllardýr deðiþik dernek- lerin baþýnda bulundum.

Böylece insan iliþkilerini, insanlarýn tutum ve davranýþlarýný yakýndan inceledim. O davranýþlara tesir eden ruhsal etkenleri gözlemek olanaðýna kavuþ- tum. Gördüm ki, insanlarý suçlayarak ve kötüleyerek deðiþtirmek ve düzeltmek imkânsýzdýr. Suçladýðýnýz kiþi yüzde yüz haksýz da olsa, haksýzlýðý apaçýk ortada da görünse, yine bir savunma çabasý içine giriyor. Düzelmek için hiç bir gayret ve istek göster- miyor. Hattâ onun suçunu ortaya koydunuz diye size düþman oluyor. Üstelik karþýnýza geçip baþka yön- lerden size düþmanlýk etmeye yöneliyor. Sizin maksadýnýz o kiþiyi harca- mak deðil, düzeltmek olduðu için, karþýlaþtýðýnýz bu haksýz savunma ve hak-

(6)

sýz hücum, önceleri sizi þaþýrtýyor. Zamanla anladým ki, insanlarýn yan- lýþlarýný ve suçlarýný uluor- ta yüzlerine vurmanýn hiçbir yararý olmuyor, üstelik gönüller kýrýlmýþ, dostlar kaybedilmiþ oluyor.

Eðer kastýmýz insanlarý düzeltmek, onlarý hata- larýndan kurtarýp hayra çekmek ise, o zaman onlarýn gönüllerini kýr- madan onurlarýna dokun- madan, aksine yaptýklarý yanlýþýn, herkesin yapa- bileceði cinsten bir yanlýþ olduðunu belirterek ve kolayca düzeltebileceðini de göstermek gerekir. O takdirde, kiþilik ve onur davasý olmadan istenilen düzeltmeler yapýlmýþ, hayýrlý bir adým atýlmýþ olur. Bir küçük topluluðun yönetilmesinde böylesine dikkatli ve duyarlý olmak, insanlara özen göstermek gerekirse, büyük topluluk- larýn deðiþtirilmesinde, düzeltilmesinde ve doðruya çekilmesinde çok daha büyük dikkat göster- mek gerekecektir. Çünkü kütleler ve topluluklar büyüdükçe, farklý düþü- nenler, farklý etkenlerin altýnda kalanlar, daha çok olacaktýr. Onlarýn yöne- tilmesi ve iyi yönlere doðru yönlendirip yürütülmesi daha büyük

dikkat, incelik ve ustalýk gerektirecektir. Gerçek iyi liderler, imkân nispetinde kimseyi karþýlarýna alma- maya çalýþýrlar. Onlarýn sürtüþmelere girerek boþa harcayacak enerjileri yok- tur. Daha çok kiþinin yardýmýndan yararlanmak onlarýn iþlerini kolaylaþ- týran etkenlerin baþýnda gelir. Bu sebepten üstün liderler kendilerine yapýlan haksýz ve yersiz hücumlarý gözlerinde büyütmezler, çoðu zaman cevap ver- memeye ve sinirlenme- meye, alýnýp gücenmeme- ye kendilerini zorlarlar.

Cevap vermek zorunda kaldýklarý zaman da, gönül kýrmamaya, karþýtlarýnýn yaptýðý yanlýþý yapmamaya dikkat ederler. Hele karþýt- larýnýn iyi yönlerini överek, o haksýz suçla- malarýný cevaplandýrmak olgunluðunu gösterebilir- lerse, çok davayý birden daha büyümeden çözmüþ ve önlemiþ olurlar.

ÜLKEMÝZDEKÝ DURUM

Ülkeyi yönetmeye talip olan parti liderlerinin ve parti sözcülerinin hergün birbirlerini en aðýr þekilde ve en kötü dilde suçlama- larýna þahit olmaktayýz.

Bilhassa bazý liderler

hiçbir sýnýr tanýmadan, sözlerinin ülke insanlarý üzerinde ne gibi büyük düþmanlýklarý ve ayrýlýklarý doðuracaðýný hesap etme- den, uluorta ve terbiye dýþý konuþabilmektedirler.

Bunu da, kahramanca ve çok iyi bir iþ yapmýþ edâsýyla yapmaktadýrlar.

Onlarýn bu bilgisizliðine, toplum psikolojisinden böylesine habersiz oluþlarýna þaþmamak ve üzülmemek elde deðil.

Rakibini ve karþýtýný kötüleyerek yükselen bir kiþi gördünüz mü?

Kardeþini hor tutan, aslýn- da kendini alçaltandýr. Bir yazýmda, birbirini

kötüleyen anne-babanýn her ikisinin de çocuklarýn gözünde deðerlerini kay- bettiklerini ifade etmiþtim.

Liderler için de durum aynýdýr. Bugün ülkemizde, otoriteye karþý, hükümete karþý bir baþ kaldýrma, yani bir anarþi var ise, bunun en baþ sebebi, li- derlerin birbirlerinin ve hükümetin saygýnlýðýný kaybettirmek için olanca güçleriyle çalýþmalarýdýr.

Kötüleme yarýþýnda, hangi taraf edepsizlik dozunu artýrýrsa, öylesine galip geleceðini sanýr. Ýlk baþlarda öyle de görü- nebilir. Ama kötülük

(7)

dönücüdür, kötü konuþan, aslýnda milletin gözünde kendini küçültür.

Kötüleyerek, baþkasýný ezerek, arkadan vurarak millete hizmet edilemez.

Hasým diye tanýdýðýnýz, düþman diye gördüðünüz kiþiyi seven ve onun peþin- den giden milyonlar varsa, ilk adýmda kötülediðiniz hasmýnýzla birlikte onlarý da karþýnýza alýyorsunuz demektir. Bu durumda, siz birliði saðlayamayacak- sýnýz, aksine ayrýlýðý körüklüyorsunuz demektir.

O zaman, milletin düþman kutuplara ayrýlmasýndan, giderek birbirini acýmasýz- ca öldürmesinden þikâyet etmeye hakkýnýz olmaz.

Bilirsiniz ki imam küçük kusur yaparsa, cemaat çok daha büyük kusur yapar. O sebepten, bugün ülkemiz- deki kargaþanýn baþ sorumlusu olarak, ben, kötülemeyi marifet sayan liderleri görüyorum. Ýkti- darý ele geçirmek için, has- mýný kötülemekten baþka bir yol yok mudur? Ayný çarþýda, ayný cins malý satan bir kaç esnaf, müþ- teriyi, komþu rakibini kötüleyerek mi çeker?

Yoksa ürettiði malýn daha iyisini, daha kalitelisini, daha saðlamýný ve daha güzelini sergileyerek mi çeker? Esnaflarýn aralarýn-

da "sen iyi mal çýkar da, Allah senin nasibini verir."

diye bir söz dolaþýr. Parti liderlerinin yapacaklarý da, rakibini kötülemek deðil, ne gibi iyi iþler yapabile- ceklerini, nasýl daha çok hizmet edebileceklerini delilleriyle göstermek, o yönde çalýþmaktýr. Bizim Celselerimizde dendiði gibi: "Her þeyi elde etmek istiyorsanýz, onun en kýsa yolu kendinizi yükseltmek- tir; Kötülerin zannettiði gibi baþkalarýný hiçbir þey yapamaz hale getirmek deðil!"

HOÞGÖRÜ ÞARTTIR Toplumun düzelmesini, kavganýn ve kargaþanýn bitmesini istiyorsanýz, tek tek, küçüðünden büyüðüne kadar her vatandaþýn bir- birine hoþgörülü davran- masý þarttýr. Birbirine tahammül edemeyen, ilk fýrsatta vatandaþýný uluorta kötülemekten kaçýnmayan kiþilerden kurulu bir toplum, asla dirliði ve düzenliði bulamayacak demektir. Çünkü dirlik ve düzenlik hoþgörü ile baþlar, birbirimize saygý ile ve sevgiyle çoðalýr, karþýlýklý hizmet ve yardýmlarla kökleþir.

Dirlik, düzenlik olmayan bir toplum, birlikte büyük

atýlýmlar yapamaz, büyük sýkýntýlara katlanamaz, düþtüðü bataklýktan kurtu- lacaðým derken, daha da çok batar.

Bu milletin üstün yeteneklerinin ve yüksek bir ruh yapýsýnýn olduðunu siz de biliyorsunuzdur.

Bilmiyorsanýz baþka milletlerin kiþileriyle kýyaslarsanýz derhal görürsünüz. Zeki, kavrayýþý kuvvetli, iyi kalpli, fedakâr, hizmeti ve vermeyi seven, affetmeye hazýr, kin tutmayan bir milletimiz var. Hiçbir ülkede azýnlýklara bizde olduðu gibi, en iyi olanaklar verilmemiþtir.

Bu durum, milletimizin özde hoþgörülü ve fedakâr oluþunun, insan oluþunun bir sonucudur. Bu yetenek- leri, bu üstün özellikleri geliþtirecek yerde, düþ- manlýk tohumlarý ekerek onlarý körleþtirmeye çalýþ- mak, büyük vebal altýna girmektir. Bunu yapanlar, büyük suçlu olurlar.

Birbirimize sevgide, say- gýda, karþýlýklý hizmette yarýþ etmemiz lâzýmdýr. O zaman, ne parlak sonuç- larýn çýktýðýný, bize bakan Dünya ülkelerinin, bize nasýl özendiklerini

görmekte gecikmeyeceðiz.

(8)

AÐABEYÝ,

KARDEÞÝNÝ ÖLDÜRÜYOR!..

Geçmiþ aylarda sizlerle paylaþtýðým

"Bizim Celselerimiz"deki bir mesajda, dünyamýzda insanlýðýn yaþamýnýn 12 defa kýyametlerle sonlandýðý anlatýlýyor- du. Þimdi bizler 13. Dönemi yaþamak- tayýz. Her dönemin sonunda, bir son- rakine aktarýlan bir erkek ve ondan varedilen eþi ile, insanlar adým adým yeryüzünü doldurmuþlardý. Geçen ayki yazýmda topraktan varedilen ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'den söz etmiþtim. Bu yazýmda bahsedeceðim Hz. Âdem ise bizim yaþadýðýmýz 13.

Dönemi baþlatan atamýzdýr. Doðaldýr ki sözünü edeceðim onun çocuklarý Habil, Kabil, Þit ve ve ibretli yaþamlarýndan örnekler vereceðim bütün gülyüzlüler de artýk bizim döneme ait kiþilerdir.

12. dönemdeki kýyametten sað salim aktarýlan ve 13. dönemin ilk insaný ve peygamberi olan Hz. Âdem ve ondan varedilen eþiyle bizlerin hayatý baþlamýþ oluyordu. Ýlk annemizin her defasýnda biri kýz biri erkek ikiz çocuklar doður- masý ve onlarýn diðer batýnlarda do- ðanlarla evlenmeleri ile çoðalmaya baþlamýþtýk. Geçmiþ dönemde de yaþamýþ ve yeniyi baþlatmýþ, büyük deneyim sahibi, üstelik peygamber olan bir babanýn çocuklarý olarak gül gibi geçinip gidecekleri sanýlýrdý. Ama öyle olmadý. Çünkü hepimizin baþýna büyük belâlar açan kýskançlýk illeti onlarda da vardý. Kabil; uyumlu ve iyi davranýþlarýyla çevresinde daha çok sevilen Habil'i kýskanmaya baþlamýþtý.

Yaradan'a sunduklarý takdimelerden sadece Habilinki kabul edilmiþ onunki geri çevrilmiþti. Belliydi ki Yaradan da Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Gülyüzlülerden Ýbretler: 8

Sapýtmýþ Bir Millet ve

Hz. Nuh

(9)

Habil'in davranýþlarýný onaylýyor ken- disini beðenmiyordu. Bu olay Kabil için son nokta olmuþtu. Kýskançlýktan kudurmuþ, vesvese verene bütün bütüne tâbi olmuþ ve kardeþi Habil'i acýmasýzca öldürmüþtü. Ve sonraki devirlerde katil olacak herkese bir kötü örnek olmuþtu sadece. Yaradan ikiz kuralýný deðiþti- rerek Habil'in yerine bir hibe, bir hediye olarak tek bir erkek Þit'i vermiþti Âdem'e. Büyüdükçe her yönden babasý- na çok benzeyen bu hayýrlý oðul, son- rasýnda Âdem'in yerine geçip yol gös- terici olacaktý.

Kabil ile baþlayan ilk fitne ve ayrýlýk- tan sonra, önceleri tek bir ümmet olan insanlar, adým adým birbirinden kopmuþ ayrý gruplar, topluluklar halinde yaþa- maya baþlamýþlardý. Ve aradan geçen uzun yüzyýllar, ilk atalarýndan aldýklarý ilâhi mesajlarý, öðütleri, örnekleri de unutturup gitmiþti. Ancak Yaradan

onlara hepsi de islâmiyeti öðreten yeni peygamberler, yeni kurallar, yeni þeriat- lar göndermemiþ deðildi. Böylece yeni ümmetler oluþmuþ, doðru yaþam kural- larýyla bellerini doðrultmuþlardý. Ama yine zaman geçip ilâhi mesajlar çarpýtýlýp unutulmuþ, adým adým türlü kötülükler, ayrýlýklar dört bir yaný sar- makta gecikmemiþti. Neredeyse ayný film deðiþik topluluklarda çevrilip duruyordu...

REZÝL BÝR MÝLLET

Ve aradan pek çok yüzyýllar geçmiþ, nüfus artmýþtý. Artýk tek bir yönetim altýnda, belli adetler, belli kurallar ve yasalarla yönetilen milletler var deðiþik yörelerde. Ve o zamanlar öyle bir millet vardý ki, Kuran'daki ifadeleri aynen sýraladýðýmýzda karþýmýza korkunç bir tablo çýkýyordu. Her tarafý acýmasýzlýk, zalimlik sarmýþtý. Yoksulluktan, fakir- likten inim inim inleyenlerle, kimseyi umursamadan bolluk içinde keyif süren- ler yan yanaydý. Vicdansýz, türlü günah- lar, bencillik ve kötülüklerle dolu bir millet. Üstelik tek Allah düþüncesini ve ilâhi buyruklarý çoktan unutmuþ, deði- þik isimlerle andýklarý putlara tapan rezil insanlar. Yaradan böyle bir topluluða, uyarmak, doðru yollarý öðütlemek için bir gülyüzlüyü elbette gönderecekti.

NUH PEYGAMBER

Uzun yýllar birlikte yaþadýklarý, ahlâkýyla ve becerileriyle beðeni toplamýþ Nuh'u Âlemlerin Rabbi gön- derdiði vahiyle hem nebi hem resûl

(10)

olarak görevlendirmiþti. Rabbimizin tek Allah olduðunu, putlara tapmanýn anlamsýzlýðýný, insanýn insana farksýz- lýðýný, eþitliði, paylaþmayý, yardýmlaþ- mayý, doðruluðu, iyiliði, sevgiyi yani gerçek islâmiyeti öðütleyen bu mesajlara milleti inanacak mýydý acaba?

Nuh onlara þöyle sesleniyordu: "Ben müslüman olmakla emrolundum"

(Kuran 10/72)

Her peygamberin de baþýna geldiði gibi eski düzenlerinin bozulacaðýný sanan üst sýnýftan kiþiler onu, türlü sýfat- larla kötüleyip durdular ve sýradan kiþi- leri de etkilediler: Delisin, cinlenmiþsin, yalancýsýn, bizden bir farkýn yok, melek deðilsin, Allah'tan aldýðýn nereden belli ki?!..

Geçmiþte ben, bir gün bir yakýnýmýn henüz okula baþlamamýþ 6 yaþýndaki çocuðuyla Nuh'un serüvenini pay- laþtýðýmda "Allah'tan aldýðý nereden belli ki?" diye sormuþtum. Bunu duyunca hýþýmla ayaða kalkmýþ, kendi- liðinden "Peki, almadýðý nereden belli?"

diyerek onlarý adeta düþünce tembel- liðiyle, peþin hükümlü olmakla suçlamýþtý. Ýlâhi öðütleri, mesajlarý üzerinde derinliðine düþünerek; onlar- daki anlam geniþliðini, edebi haþmetini görüp, toplumun ancak bu öðütlerle mutluluðu bulacaðý, bunlarýn bir kul sözü olamayacaðýný anlamak yerine, bir kalemde reddetmek. Bir eli yaðda, bir eli balda düzenlerinin bozulacaklarýný sandýklarýndan bir hamlede reddedip en kolay iþi yapýyorlar.

YOK BÝRBÝRÝMÝZDEN FARKIMIZ Hz. Nuh'un halkýyla yaþadýklarý, Hz.

Muhammed'in Mekke dönemine o kadar çok benzediðinden peygamberi güçlendirmek için oradaki surelerin pek çoðunda Hz. Nuh'tan o kadar çok bahsedilir, örnekler aktarýlýr ki!..

Yaradan'ýn bütün gülyüzlü peygamber- lerine gönderdiði tek din olan gerçek islâmda insanlar arasýnda asla fark gözetilmez. Zengin de bir fakir de. Hz.

Nuh'a devrin ileri gelenleri: "Biz yok- sullarla yan yana olmayýz" demiþlerdi.

Aynýsýný Hz. Muhammed'e de söylediler hattâ yazýlý bir anlaþma bile istediler.

Burada bir parantez açýp Elmalýlý Hamdi Yazýr'ýn tefsirinin 3.cilt 1941.

sayfasýndan bu olayý özetlemek isterim:

Mekke'de Kureyþin ileri gelenleri peygambere geldiklerinde birkaç fakir kiþiyi de onun meclisinde görünce:

"Bunlarý yanýndan tamamen kov" dedi- ler. Beklendiði gibi peygamber: "Ben inanmýþ kiþileri yanýmdan kovmam"

dedi. Yeni bir teklifle geldiler: "O halde biz geldiðimizde bunlarý gönder, biz gidince gelsinler. Onlarla beraber olmayýz" dediler. Orada bulunan Hz.

Ömer: "Ya Resûllullah, bir de böyle yapsan, bakalým ne olacak görelim"

deyince iyice azýttýlar. Ve bunu yazýlý olarak istediler. Peygamber eline bir sayfa alýp yazmasý için Hz. Ali'yi çaðýrt- tý. Ve o sýrada inen Enam sûresinin 52.

âyeti aynen þöyle:"Sabah akþam senin yüzünü görmek isteyerek Rablerine yalvarýp yakaranlarý kovma... Onlarý kovarsan zalimlerden olursun"

(11)

Tabii bundan sonrasý o sayfayý alýp bir kenara atmak oluyor. Baþka ne yapa- bilirdi ki?!..

Parantezi kapatmadan zengin yoksul farký deðil ama yine bir ayrýlýk konusu olduðundan Ýncil'deki þu olayý da aktar- mak istiyorum. Bu defaki sorun, peygamberlerin günahkârlarla birarada olup olmamasý. Luka Ýncili 19/ 1-9 da, o zamanlar zenginlikleri, gaddarlýklarý ve acýmasýzlýklarýyla ün salmýþ vergi tah- sildarlarýnýn baþý olan Zake'nin Hz. Ýsa ile yaþadýðý bir serüven anlatýlýr. Ömrü yollarda geçmiþ Hz. Ýsa bir þehirden geçerken, onu iyice görmek için kýsa boylu Zake bir incir aðacýna týrmanýr.

Kimin aklýna gelirdi ki, Hz Ýsa herkesi býrakýp doðru o aðacýn altýna gidip bu günahkâr adamýn peþine düþecek? Hem de: "Zake, çabuk aþaðý in bugün senin evinde kalmam gerekiyor" diyerek. Ve Zake hemen inip bu teklifi sevinçle kabul ediyor. Tabii bunu gören herkes de mýrýldanýp duruyor: "Gidip bir günahkâra konuk oldu". Ya Zake ne yapýyor: "Ey Ýsa malýmýn yarýsýný yok- sullara daðýtýyorum ve verdiðim zarar- larý dört katýyla ödeyeceðim". Ve Hz.

Ýsa'nýn cevabý: "Esenlik bugün bu evdedir. Aslýnda o Ýbrahimin soyun- dandýr. Ve Ýnsanoðlu da zaten kaybol- muþ olanlarý arayýp bulmaya ve kurtar- maya gelmiþtir"

Buna benzer davranýþlarý sýk sýk tekrarlayan ve günahkârlarla beraber oluyor suçlamalarýyla karþýlaþan Ýsa, sonunda þu saðlam gerekçeyle hepsini susturmuþtu:

"Saðlam olanýn deðil hasta olanýn doktora ihtiyacý vardýr."

"RABBÝM, BEN YENÝLDÝM!.."

Evet bu uzun parantezi burada kapatýp tekrar Hz. Nuh'a dönelim. Bazen herkesin içinde açýkca, bazen de özel sohbetlerinde yýllar süren gayretleriyle insanlarý doðru yola çaðýran ve onlardan hiçbir ücret talep etmeyen Hz. Nuh, çok ama çok az kiþiyi yoldaþý yapabilmiþti.

Bunlarýn pek çoðu da zaten kendi ailesindendi, onlarýn bile hepsi deðil.

Örneðin karýsý ve oðullarýndan biri de inkârcýlar safýnda. Ayrýca Hz. Nuh görevini asla rahatça sürdüremiyor.

Söverek, döverek, yasaklayarak ve ölüm tehditleriyle derdine dert katýyor- lar. Hz. Muhammed'in Mekke dönemi- nin týpkýsý ama biliyoruz ki onun zafer kazandýðý bir de Medine dönemi var. Ne yazýk ki Hz. Nuh öyle bir zafer döne- mini hiç yaþayamadý. Böylece baþarýsýz uzun yýllar akýp geçerken derdini ancak Rabbi ile paylaþabiliyordu. Sonunda iti- raf etti: "Rabbim ben yenildim, hüküm senin ne dilersen yap onlara ama yeryüzünü kafirlere býrakma. Çünkü yeni nesilleri de yoldan çýkarýrlar."

NÝHAYET Yüce Kat'tan kesin emir gelmekte gecikmedi. Artýk çaðrýlarýna son vermesi, inanan inanmayan kadro- sunun artýk belirlendiði ve deðiþmeye- ceði talimatý geldi. Ve kimsenin akýl edemeyeceði bir baþka görev emri de.

Denizlerden uzak, kýrlýk ovada ilâhi âlemin gözetiminde ve onlarýn yol göstermesi, yardýmlarýyla bir gemi inþa etmek!.. Akýl ötesi idi ama emir emirdi.

(12)

Nuh tüm gayretiyle direktifleri adým adým izleyerek gemiyi inþa ederken, azgýnlar kahkahalarla, alaylarla gülüp bunu deliliðin son noktasý diye deðer- lendirdiler. Arada sýrada girip içini pisletmeleri de iþin cabasý. Hepimizin bildiði gibi gemi tamamlanýp yerlerden göklerden sular boþanýnca yüzmeye baþladý. Gemiye sadece inananlar, yolda yararlý olacak bazý hayvan çiftleri, yiye- cek ve içecekten baþkasý alýnmadý. Sular iyice yükselip boðulanlar artýnca peygamberin babalýk þefkati öne çýktý.

Yukarýlara týrmanmýþ sapkýn oðlunu gemiye çaðýrdý. Mucizeyse mucize. Ýþte gülüp alay ettikleri akýllar ötesi olay aynen gerçekleþti. Ýbret alsa ya oðul.

Kalp bir kere mühürlenmiþ: "Ben daðlara çýkar kendimi kurtarýrým" ve gözleri önünde bir büyük dalga onu alýp götürdü. Ýnsanlar arasýnda ayrým yap- mak kesin bir yasak ya! Oðlu bile olsa bunu yapmamasý, bilmediði konularda

kararlara var- mamasý için ikaz edildi Rabbi tarafýn- dan ve ona sadece özür dilemek kaldý Yaradanýndan.

Bu serüvenin sonunu hepimiz biliyoruz. Nice filmlere,roman- lara konu olup durdu. Çoðu yanlýþ ancak azý doðru olarak.

Günler boyunca o yöreyi tamamen kaplamýþ sularda seyreden gemi nihayet Kuran'da "Cudi" denen daðlýk bir yerde karaya oturdu. Kurtulan inanmýþ kiþiler yeni bir nesil olarak yaþamlarýný sürdürdüler.

AKIL ÇALIÞTIRAN SORULAR Þimdi de son olarak Nuh tufanýnýn coðrafyasý, geminin özellikleri, geminin hâlâ her tarafta aranmasýnýn sebebi, put- perestlik ve Allah'a ortak koþma (þirk), Kuran'da niçin peygamberlerin nebi, resûl, resûlen nebi diye deðiþik sýfatlar- la anýldýðý gibi kafa çalýþtýran konular üzerinde biraz duralým.

* Tufan yöresel mi, tüm dünyada mý?

Nuh zamanýnda dünyada tek bir millet yok ki, baþka yerlerde de milletler var.

Onlarýn ne suçu var ki dünya çapýndaki

(13)

bir tufanda telef olup gitsinler? Bu, ilâhi adalete ve Yaradan'ýn peygamberlerle aydýnlatmadan insanlara topyekûn ceza vermeyeceði vaadine aykýrý olur. Ayrýca tufanla tüm dünyanýn sularla dolup taþ- masý da fiziksel olarak mümkün deðil.

Gýlgamýþ destanýnda tufandan söz edildiðinden bu olayýn Irak'da Dicle- Fýrat bölgesinde olduðu düþünülüyor.

* Nasýl bir gemi?

Ýlâhi âlemin gözetimi ve yardýmlarýyla Hz. Nuh'un gemiyi tahtadan ve çivilerle inþa ettiði, Kuran âyetlerinde apaçýk belli. Tevratta ayrýca içeriden ve dýþarý- dan ziftle kaplandýðý da anlatýlýr.

Geminin sular yükselip çalýþmaya baþlamasý Kuran'da : "Nihayet emrimiz gelip de FIRIN KAYNAYINCA...."

(11/40) Þeklinde çok düþündürücü tanýmlamalarla anlatýlýr. Zaten gözetim- le ve üstün yardýmlarla yapýlan geminin, o zamanýn teknolojilerini çok aþan sis- temlerle donandýðýný anlamak zor deðil.

"Fýrýn kaynayýnca" ifadesi, kazanda kaynamakta olan sularla çalýþan bir buharlý gemi izlenimini veriyor. Ne türlü bir yakýt kullanýldýðý konusunda ise hiçbir þey söyleyecek bilgide deðiliz.

* Gemi hâlâ niçin aranýp duruluyor?

Özellikle yabancýlar bu konuda hum- malý bir çalýþma içinde ve çokca da Aðrý Daðý'ýnda arýyorlar. Herhalde eski kutsal metinlerde bunun bir iþareti olmalý ki bu kadar emek veriyorlar. Ancak Kuran'da da bunun iþaretleri var. Tarihler ve coðrafi isimler üzerinde çok az durul- duðu halde Kuran'da "Cudi" diyerek geminin oturduðu bir yer isminin anýl- masý zaten dikkat çekiyor. Ancak ötesisi de var. Kuran'da Ankebut suresi 15.

Âyette geminin insanlara bir ibret dersi olarak býrakýldýðý anlatýlýyor. Kamer suresi 15-16'da da gemi anlatýlýrken:

"Biz onu bir kanýt olarak býraktýk.

Fakat var mý bir düþünen?" denerek aklýmýzý çalýþtýrmamýz öðütleniyor. Belki Tevratta anlatýldýðý gibi içten ve dýþtan ziftle ve diðer maddeler ile korunarak, uygun or- tamlar içinde sakla- narak, geminin ileride ilâhi düzenin bir kanýtý olarak apaçýk gözler önüne serileceði ifade edilmektedir diye d ü þ ü n ü y o r u m . Doðrusunu yaþayanlar görecekler.

(14)

* Putperestlik ve Allah'a eþ koþma(þirk):

Bugün hangi akýl, elleriyle yaptýklarý heykeller önünde secde ederek onu Rabbi, Mâbud'u yerine koyan bir insana normal gözüyle bakabilir? Ancak Kuran'da, Allah'ýn yanýna baþka kiþiler koyarak onlarýn emri ve iradesi altýna kayýtsýz ve þartsýz girilmesi de bir nevi putperestlik olarak anýlýr. Hristiyanlar, rahiplerini Allah yerine koyduklarý için yerilir. Dilleriyle böyle söylemedikleri halde rahiplerinin emir ve talimatlarýný akýllarýyla tartmadan körükörüne uygu- ladýklarý için yaptýklarý þirk olarak deðerlendirilir.

Günümüzde de kayýtsýz þartsýz birinin emir komutasýna girenler; þeyhlerin, önderlerin mutlak buyruðu içinde yaþayanlar ayný putperestler gibi eþ koþma, þirke bulaþma tehlikesiyle karþý karþýyadýrlar. Ayrýca nefsini, arzularýný Allah yerine koyarak, baþkalarýný düþünmeden sýrf kendi keyfine göre ömür sürenler de Kuran'da kendilerini putlaþtýrdýklarý için þiddetle uyarýlmak- tadýr.

* Resûl, Nebi, Resûlen-nebi:

Hz. Nuh'tan bahsederken onun hem resûl hem de nebi olduðunu söylemiþ- tim. Kuran'da bu ayrým, bu üç türlü sýfatlama titizlikle yapýlýr, ayrý anlamlarý olduðu için. Bizler Farsça'da "peyam"

kelimesinden türetilen ve "Tanrý'dan haber getiren" anlamý taþýyan peygam- ber kelimesini kullandýðýmýzdan Kuran

çevirilerinde bu ince nüanslarýn farkýna varamýyoruz.

Haber anlamýndaki "nebe" kökünden türetilen bir sýfat olan nebi, "haber getiren" demektir. Resûl ise irsal etme, gönderme, yerine ulaþtýrma anlamýn- dadýr. Yaradan'ýn insanlara bildirmek istediði gerçekleri, kurallarý bir elçi olarak usûlünce onlara ulaþtýrýp benim- setmektir resûlün görevi.

Bu üç türlü sýfatýn aralarýndaki farký anlamak için peygamberlerden örnekler sunmak en iyisi. Örneðin Hz. Musa, hem vahiyle Tanrý'dan haber alan hem de yeni bir þeriatý kavmine ulaþtýrýp kabul etmelerini saðlayan bir peygam- ber olduðundan hem nebi hem resûl yani resûlen-nebidir. Hz. Nuh da öyledir.

Ancak Hz. Musa'dan sonra gelen ve yeni bir þeriat getirmeden sadece Tanrý'dan vahiyle aldýklarý haberleri Ýsrailoðullarýna teblið eden tüm peygamberler sadece nebidir. Hz.

Süleyman, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya gibi... Hattâ aldýðý vahiylerle 4 kitaptan biri olan Zebur'un oluþmasýna kaynaklýk eden Hz. Davut bile sadece nebi olmakla görevlendirilmiþtir.

Ancak yine Ýsrailoðullarýnda görev yapan, lâkin onlara Musa þeriatý yerine yeni kurallarla yeni bir þeriat getiren Hz. Ýsa ise resûlen-nebidir.

Aradaki farký daha net anlamak için Hz. Ýbrahim'in iki oðlu Hz. Ýsmailve

(15)

Hz. Ýshak'ýnKuran'da nasýl anýldýklarý- na bakalým. Hz. Ýshak, babasý Hz.

Ýbrahim'in kavminde ayný þeriatý uygu- layan vahiy sahibi bir peygamber olduðundan sadece nebidir. Hz. Ýsmail ise Mekke yöresinde þeriattan habersiz bir topluluða yeni bir þeriatý benimseten vahiy sahibi bir peygamber olduðundan resûlen-nebidir.

Ýç içe olamayan ama kesiþen iki daireyi zihnimizde canlandýralým.

Kesiþen bölgeyi resûlen-nebi, iki dairedeki boþ alanlarý ise sýrasýyla nebi ve resûl diye isimlendirirsek maksadýmý daha iyi belirtmiþ olurum.

Burada sadece resûl olarak görevlendirme üzerinde de durmak için Yâsin suresi 14. Âyete dikkat çekmek isterim. Bu âyette bir þehre insanlarý

Tanrýsal mesajlarla aydýnlatmak için gönderilen iki resûl'den bahsedilir.

Sonra da onlarýn bir üçüncü resûlle desteklendikleri de. Çoðu yorumcular bunu Hz. Ýsa'nýn Antakya'ya gönderilen havarileri olarak anlatýrlar. Zaten Ýncil'de onlardan "Resûlleri iþleri" diye söz edilir. Havariler, Tanrýsal bilgileri vahiyle doðrudan almadýklarý için nebi deðildirler. Ancak Ýsa'nýn Tanrý'dan aldýðý bilgileri yaymakla görevlen- dirildikleri için onlardan sadece "resûl"

diye söz ediliyor.

Bu anlattýklarýmýn ýþýðýnda Hz.

Muhammed resûlen-nebidir. Pek çok âyette bu açýklýkla ortaya konur. Onun son nebi olduðunu belirten Ahzab sure- si 40. âyette de bu tekrar vurgulanýr:

"O ancak Allah'ýn resûlü ve nebi- lerin sonuncusudur."

(16)

rich Fromm'a göre, manevi deðerlerdeki kriz kendini üç þekilde gösterir: 1."Ýnanç Sistemi" kavga konusu olur. Ýnsan için olan ve insaný yüceltmesi gereken inanç, insanlarýn birbirini kýrmasýna ve yok etmeye çalýþmasýna yol açar. Böyle dönemlerde din, kine dönüþür ve düþ- mana karþý bir silâh gibi kullanýlýr. 2.

"Ahlâk Sistemi"ndeki yozlaþmayla bir-

likte düzen bozulur. Toplumun sað- duyusu köreltilir. Sevgi ve alçakgönül- lülüðe dayalý terbiyenin yerini, bencil ve çýkarcý bir görüþ alýr. Saygý

boþluðunu nefret doldurur ve toplum allak bullak edilir. Çözüme giden yollar týkanýr. Þiddetten medet uman, korku üreten bir bataklýk ve cangýl ortamý yaratýlýr. 3."Kiþi Karakteri" aþaðýlanýr.

Gerçeði söyleyenler susturulur. En

E

Etik Deðerler

Güngör Özyiðit, Psikolog

(17)

ahlâklý kimselerin bile bilinçaltý arzu- larý ile oynanýp masumiyetleri kirle- tilmeye çalýþýlýr. Küçük ayak oyunlarý ve tuzaklarla belgeler stoklanýr.

Böylece insanlar aldatýlýp yoldan çýkarýlýr. Bakýmsýz kalan bahçeyi ayrýk otlarýnýn sarmasý misali, bu durumda

"moral benliði" geliþmemiþ birçok psikopat, toplum sahnesinde rol alýr.

Öylece deðerli olan ve deðer yaratan insan, sonradan deðersiz bir konuma düþürülür.

Ne yazýk ki, çaðýmýzda "ahlâk"

düþüncesi önemini yitirdi. Ýnsanlar Nietzche'nin söylediði gibi, Tanrý'yý öldürdüklerini, dolayýsýyla tüm etik ilkeleri tarihin çöp sepetine attýklarýný ve sözümona özgürleþtiklerini sanýrken, aslýnda maddenin esaretine düþerek, paranýn kulu haline geldiler, kendi öz- benliklerine en büyük darbeyi vurdular.

Ýnsanlar artýk ahlâki ideallere ulaþma ve etik deðerleri koruma yönünde eði- tilmiyorlar. Bunun için kendi sýnýrlarýný daha iyiye doðru geniþletme, kendileri- ni düzeltme çabasý içinde deðiller. En baþta politikacýlar bu tür deðerleri çýkar uðruna yozlaþtýrdýlar. Dünün idealistleri bugünün parababalarý oldu.

Ahlâk adýna elde kala kala, her türlü yozluða göz yuman, kayýtsýzlýða varan bir hoþgörü kaldý. Ahlâksýzlýðýn her çe- þidi "kiþisel tercih" olarak kabul gördü.

Özgürlüðün, denetlenmemesinden dolayý, her zaman ahlâksýzlýðýn kýyý- sýnda dolaþacaðý görmezden gelindi.

DÜZEN YASALARLA SAÐLANIR Evrendeki düzenli iþleyiþ, nasýl "doða yasalarý"yla saðlanýyorsa, insanýn ve

toplumun yaþamýna çekidüzen veren

"etik ilkeler" veya "bozulmayan esaslar" vardýr. Ancak insan, bu ahlâk yasalarýný ya da "evrensel doðrulan"

kendi aklý ve isteði ile hayata geçirmek durumundadýr. Akýlla birlikte insana saðlanan "seçme özgürlüðü" bu sorum- luluðu insanýn omuzlarýna yüklemiþtir.

O nedenle insan, sürekli olarak doðru ile yanlýþ, iyi ile kötü, hayýr ile þer arasýnda tercihler yapmak zorundadýr.

Bu arada gülyüzlüler kanalýyla insana ulaþan tanrýsal buyruklar, emir ve yasaklar da, insanýn aklýný özgür ve doðru kullanmasýna, doðru seçimlerde bulunmasýna yardým eden tanrýsal bir destek sunmaktadýr. Öylece insan, vahiy yoluyla gelen bilgilerle destek- lenmiþ aklý sayesinde doðru tercihlerde bulunarak, iyiyi yapýp, kötülüklerden sakýnabilir.

Demek ki insan yaþadýðý sürece hareket etmek, seçimler yapmak, ken- dini gerçekleþtirme yönünde bir takým davranýþlarda bulunmak zorundadýr.

Ýþte bu zorunluluk, baþka bir zorunlu- luðu, yani yapýlmasý gerekenlerle, sakýnýlmasý gerekenler disiplinini doðurmuþtur. Böylece nasýl yaþanmasý gerektiði problemi, nasýl davranma- lýyým, neleri yapýp, nelerden kaçýn- malýyým, eylemlerde bulunurken ne gibi ölçüleri dikkate almalýyým soru- larýna doðru cevap arayan ahlâkýn özünü oluþturmuþtur.

Ýnsanýn ille de bir seçimde bulun- masý, davranýþlar sergilemesi ve bu davranýþlarýn giderek alýþkanlýk halini almasý bir zorunluluk olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Baþka deyiþle, ister iste- mez alýþkanlýklar edinmek zorundayýz.

(18)

Kazandýðýmýz alýþkanlýklar ise ahlâkýmýzý yaparlar. Ve ikinci tabi- atýmýz olurlar. Burada, alýþkanlýðýn insan hayatýnda ne denli önemli olduðu ve alýþkanlýk edinirken nasýl kýlý kýrk yarar bir dikkat göstermemiz gerektiði kendiliðinden ortaya çýkýyor. Çünkü kötü alýþkanlýklar enerjimizi hapsettiði, bizi baðladýðý, dondurduðu halde, iyi alýþkanlýklar enerjimizi tasarruf imkâný vererek, bizi yukarýya doðru iter ve yeni þeyleri öðrenerek yükselmemizi saðlar. Onun için, kötü alýþkanlýklarý edinmekten kaçýndýðýmýz kadar, iyile- rini kazanmak için çalýþmalýyýz.

DEÐER ve DEÐERLENDÝRME Ölçülmesi ve deðerlendirilmesi gereken, insanýn birçok seçenek arasýn- da seçtiði, birini öbürüne yeð tuttuðu eylemlerdir. Ýnsan seçimlerde

bulunurken bir deðerlendirme yapar.

Eylemlerine kendine göre bir deðer biçer. Deðerlendirme ve ona iliþkin bir eylemde bulunma, insan olmanýn olmazsa olmaz koþuludur. Ancak o zaman kiþi özgür davranmýþ olabilir ve yaptýklarýndan sorumlu tutulabilir. Ne var ki, deðerlendirmek için elimizde ölçütler (kriterler) olmasý gerekir. Buna göre eylemlerimiz hangi ölçütlere göre deðerlendirilmeli? Ve birden fazla ölçüt varsa, hangisine öncelik verilmeli?

Ayrýca bu ölçekler, "Neden ah1âk kurallarýna uymalýyým?" sorusuna da doyurucu bir yanýt getirmeli. Böyle bir soru aslýnda, kiþinin kendisi için tutarlý, anlamlý bir yaþama olan kýlavuz ara- masýdýr. Bu anlamda ahlâklý olmak doðru ilkelere dayalý bir davranýþlar repertuarýna sahip olmaktýr.

Deðer; bizim arzu edilebilir bulduðu- muz ve önem verdiðimiz bir þeydir.

Daha doðrusu bir þeyin deðerli olduðu- na dair inanç ve tutumumuzdur.

Ahlâki davranýþ konusundaki deðer, insanlarýn davranýþlarýný deðerlen-di- rirken baþvurduðumuz bir kriterdir.

Örneðin Ali'nin iyi bir insan olduðunu söylerken, onun elinden geldiðince insanlara yardým ettiðini ileri süreriz, Öylece insanlara yardýmýnýn iyi bir þey olduðunu belirtmiþ oluruz.

ÝNSANIN DOÐASI

Ahlâkla ilgili sorulmasý gereken bir soru da þu: Baþkalarý, ya da çevrem- izdekiler öyle istediði için mi, yoksa biz öyle inandýðýmýz için mi ahlâklý davranýyoruz?

Etik ilkelerin evrenselliði ile ilgili ortak payda, insanýn doðasýdýr. Ýnsan, kendi bildiðinden ya da ortaya koya- bildiði deðerlerden daha fazla bir þey- dir. Özellikle etik (ahlâk) deðerlerinin tek taþýyýcýsýdýr. Ve eksik bir varlýk olarak, geliþme ve tamamlanma ihtiya- cý içindedir. Þimdiye dek insan doðasý hiçbir yerde tam olarak gerçekleþme- miþtir. Ýnsan doðasý bugün gizil güç (potansiyel) olarak vardýr. Henüz doð- mamýþtýr. Ýçimizdeki insan ya da doðamýz ve özümüz, þiddetli sancýlar ve sarsýntýlar sonucu doðmak, ortaya çýkmak için ebesini bekleyen biri du- rumundadýr. O nedenle insanýn doðasý, kendi potansiyelidir. Asýl önemli olan ise, aklýn ve akýl sahiplerinin yardýmý olmadan, kendi baþýna bunun baþarýla- mayacaðýdýr.

Ýnsan doðasýnýn gündelik gerçekliðe

(19)

dönüþmesi için, insanýn özgürce geliþmesini saðlayan, ahlâki davranýþý destekleyip ödüllendiren uygun çevre koþullan yanýnda, etik ilkelerin öðre- nilmesi, benimsenip uygulanmasý da gerekir. Öncelikle insan kendi deðerini ve ahlâki potansiyelini bilmeli. Sonra ona etik deðerler öðretilmeli ve mutla- ka örnekleri gösterilmelidir.

Ýnsan doðasýna uygun davranýþlar, etik ilkeler, insanýn doðasýný, özünü ortaya çýkarýr. Ve öylece insan varoluþ nedenini gerçekleþtirir, tam insan olur.

Ýyi davranýþ, akýl ve mantýða uygun olan, insanýn özüne uyan, hem yapaný hem yapýlaný kazançlý kýlan, uygulan- dýðýnda yarar saðlayan, yüceltici bir davranýþtýr. Ve uzun vadede düþünül- düðünde insanýn öz çýkarýna uygun olandýr. Voltaire'in dediði gibi, her mantýklý insan dürüst olmanýn apaçýk kendi çýkarýna olduðunu görecektir.

Etik deðerler genel yararý, herkesin mutluluðunu saðlamasý yönünden de evrenseldir.

Kötülüðün etik bir temeli yoktur. O, iyiliðin meydana çýkmasý ve anlaþýl- masý için bir araçtýr sadece. Bizim Celselerimizde söylendiði gibi, "Kötü- lük, iyiliðin ortaya çýkmasý için var olan ortada ve sonradan silinecek olandýr." Bunu sezen Eric Fromm

"Kötünün kendine özgü baðýmsýz bir varoluþu yoktur" der ve devam eder:

"Kötü, iyinin eksikliði, yaþamý gerçek- leþtirmedeki baþarýsýzlýðýn bir sonucu- dur."

Ýnsanlarýn birarada kardeþçe yaþa- masýný saðlayan barýþ, insan haklarý ve

özgürlükleri gibi ilkeler, haklara saygýlý hakça bir düzen, yönetimde halkýn ege- menliðini ve katýlýmýný öngören

demokratik ve lâik sistem, insan hak- larý bildirgesinde de dünyanýn genel onayýný alan ortak deðerlerdir. Yine kendi için istemediðini baþkasý için istememek ve kendi için istediðini herkes için istemek düsturu hemen her akýl ve vicdan sahibinden onay alýr.

Keza Kant'ýn: "Öyle davran ki davra- nýþýn herkes için örnek alýnabilsin"

kuralý da ortak kabul gören bir etik ilkedir.

Ýnsanýn yükselmesine basamak olan ve insanlarý birliðe götüren iyilik, doðruluk, çalýþmak, bilgi ve sevgi gibi ilkeler, sabýr, merhamet, baðýþlama, hoþgörü, özveri ve alçakgönüllülük gibi erdemler ise hemen her dinin ve ahlâk sisteminin özünü oluþturur.

Hepsinin üstünde, bütün bu ilkelere can ve anlam veren, en yüce deðer olarak bizi ve her þeyi Sevgisinden Yaratan'a inanmak ve O'na benzemeye çalýþmak ise, ahlâkýn hem nedeni hem de amacýdýr. Dostoyevski: "Suç ve Ceza" romanýnýn baþýnda "Tanrý yoksa her þey mübahtýr" derken, Tanrý taný- maz bir etiði temelsiz bulur.

Goethe "Üstün hiç bir þeyin varlýðýný kabul etmemekle deðil, aksine bizden üstün bir þeye ve En Yüce'ye saygýlý olursak özgür oluruz. Çünkü O'na saygý duymakla, O'na doðru yükseliriz" der.

Ýnsan, etik ilkelere uymakla akýl ve ahlâk güzelliðine erer, tam anlamýyla

"insan" olur. Daha da fazlasý, "Tanrý"ya benzer!

(20)

uc Montagnier'in baþkanlýk yap- týðý bir ekibe göre, biri minik bir parça bakteri DNA'sý, diðeri saf su içeren iki test tüpü zayýf bir (7 Hz) elektromanyetik alan ile çevrelendi.

Polimeraz zincir reaksiyonu kullaný- larak DNA'nýn kuvvetlendirildiði 18 saatten sonra, sanki sihirle olmuþ gibi

DNA saf su içeren test tüpünde sap- tandý

Garip þekilde, orijinal DNA örneði deneyin yapýldýðý süre içinde birçok kez seyreltilmek zorunda oldu, bu, fenomenin neden daha önce belirlen- mediðini açýklayabilir.

DNA

Kendini Iþýnlayabiliyor

Çev: Saffet Güler

Nobel ödüllü biyolog bir parça DNA’nýn kendisini test tüpleri arasýnda 'ýþýnladýðý' veya iz býraktýðý görünen bir deneyin ayrýntýlarýný

yayýnladýktan sonra bir tartýþma baþlattý.

L

(21)

Fenomen, bazlarýn bir yerden baþka bir yere gitmek yerine, kendilerini uzayda yansýtmalarý veya iz býrakma- larý dýþýnda, genel olarak 'ýþýnlama' olarak tanýmlanabilir.

Ýhtiyatlý olmak için, Montagnier daha sonra sonuçlarý kontrol deneyleri ile karþýlaþtýrdý, bu kontrol deneylerinde zaman sýnýrý azaltýldý, elektromanyetik alan mevcut deðildi veya daha düþük frekanslarda mevcuttu ve her iki tüp saf su içeriyordu. Bu deneylerin her birinde, hiçbir þey elde edemedi.

Olasý kuantum etki - suda DNA'nýn görünen izi - kendi içinde deneyin en tartýþmalý unsuru deðildir. Tartýþma DNA'nýn kendisini tezahür ettirdiði göreli olarak uzun zaman ölçekleri ile ilgilidir. Kuantum fenomenlerin yüz- lerini saniyeler, dakikalar ve saatler içinde deðil, saniyenin algýlanamayan küçük kýsýmlarýnda ve genelde mutlak sýfýra yaklaþan çok düþük sýcaklýklarda gösterdiði kabul edilir.

Biyolojinin, oda sýcaklýðýnda doðanýn 'kuantumluluðunu' sergileyebilmesi vasýtasýyla bir iþlemin ortaya çýkmasý çok þaþýrtýcý olurdu. Montagnier'in deneyi, ciddiye alýnma umuduyla baþkalarý tarafýndan tekrarlanmak zorunda olacak. Þimdiye dek, bazý bilim insanlarý kuþkulu oldular.

Bochum'daki Ruhr Üniver- sitesinden Klaus Gerwert,

"Bilginin suyun içinde

pikosaniyelerden daha uzun bir zaman ölçeðinde nasýl depolanabildiðini anla- mak zor" dedi.

Tüm bunlar ne anlam geliyor? Daha önceki deneylerde ipuçlarýnýn alýnmýþ olduðu gibi, hayatýn çoðalmasý (üreme- si), kendisini süptil þekillerde yansýt- mak için gerçekliðin kuantum doðasýný kullanmamýzý mümkün kýlabilir mi?

Alternatif olarak, yaþamýn kendisi bu kuantum fenomenlerin karmaþýk yan- sýtmasý olabilir mi? Ve saptanmalarý inanýlmaz zor olduðu için, henüz anlaþýlmayan þekillerde onlara (kuan- tum fenomenlere) tamamýyla baðlý olabilir mi?

Kuramsal olarak (ve Montagnier ispatlanmamýþ herhangi bir þeyi direkt olarak ileri sürmüyor), su moleküllerin kuantum özellikleri çok az anlaþýlmýþ olabilir. Su, DNA'nýn kuantum dolaþýk- lýðý ve 'ýþýnlanma'yý (bizim verdiðimiz terim) çaðrýþtýran süreçleri kullanarak kendisini kopyalayabildiði iyi bir ortam olabilir.

(22)

Baþ Melek Metatron'dan alýntý:

2013 – Kova Çaðý Deðiþimi &Anthropocene Radyasyon

Medyum: James Tyberonn Çeviren: Saffet Güler

"Geçen yýl ana görüþ bilimini sallayan tamamýyla þaþýrtýcý bir deney gerçek- leþti. O, potansiyelin yeni seviyelerini açýyor, Nobel ödüllü Dr. Luc

Montagnier tarafýndan yapýldý. Hava geçirmez bir þekilde mühürlenen biri minik bir DNA parçasý içeren, diðeri saf sterilize su içeren iki adet deney tüpü yan yana konuldu. Her ikisi de 7 Hz elektromanyetik alan ile çevrelendi.

Testte, DNA parçasýnýn ýþýnlandýðý, distile su tüpünde kendiliðinden oluþtuðu görüldü. Test 7 Hz alan yansýtýlmadan tekrarlandý ve ýþýnlanma gerçekleþmedi.

Bu ne anlama geliyor? Yaþam kodlarýnýn 'Birleþik Armonik Alan'da kod- landýðýný ve Teta eþevreli (eþfazlý) titreþimde yaþam yaratabileceði anlamýna geliyor.

Buna dikkat edin. Teta ve delta titreþim oranlarýnýn nüanslarýný inceleyin!

Yaratýmýn eþevreli Teta alanýnda gerçekleþtiðini not etmek çok önemlidir.

Gördüðünüz objektif dünya bilincin nihai sonucu oldu. Ama þimdiye kadar, o rastgele yansýtýldý; çünkü insanlýk ilâhi potansiyellerini fark etmedi, bunda ustalaþmadý. 'Yeni bir Dünyanýn', Barýþ, Uyum & Sevgi Dünyasýnýn yaratýl- masý için düþünceler ve imgeler kullanýlabilir. 'Eþevreli Teta', kristalin rezo- nant düþünce fiziksel realite oluþturmak ve fiziksel gerçek olmasý için armonik olarak kullanýlabilir. Ýnsanlýðýn Yükseliþi, Teta - eþevreli adý verilen frekans halinden zihinsel olarak tezahüre sevk edilebilir."

(23)

Kitap, Samî dillerine özgü bir sözcüktür. Chorepiscopus Aziz Günel Türk Süryanileri Tarihi adlý yapýtýnda sözcüðün kökeninin Süryanice ya da Aramice olduðunu, ktobo olarak söylendiðini yazar.

Kitap, Ýlk Çað Doðu uygarlýklarýnýn kil tabletler halinde koruduðu, Helen ve Romalýlarýn önlerine açtýklarý, Orta Çað egemenlerinin kürsülere astýklarý, þimdilerde bile kâh yasaklanan, kâh ceplerde taþýnan, düþüncenin dile geti- rilmesinde, her çeþit bilginin korunmasýnda yer alan bir nesnedir.

Kitap sözcüðünü ya çok dar bir kavram içerisine hapsetmek, ya da çok geniþ açýlýmlarý gerektirecek kadar geniþ anlamlarla tanýmlamak olasýdýr. Kitap için tanýmlar aramaya kalkýþýrsak þunlarla karþýlaþýrýz:

"Yazýlý ya da basýlý bir metne dayanak olarak iþe yarayan birçok yapraðýn biraraya gelmiþi" (1882 tarihli Littré'den)

"Birarada dikilmiþ ve ortak bir kapak içerisine konulmuþ basýlý defterler"

( 1931 Art du Livre'den)

"Dikilmiþ ya da ciltli olarak biraraya getirilmiþ basýlý yapraklarýn bütünü"

( Encyclopédie Grand Larousse)

Yukarýda yapýlan her üç taným da oldukça dardýr ve de kitap kavramýnýn Gutenberg'in buluþu ile baþladýðý gibi bir yanlýþ kanýya yol açmaktadýr. Oysa kitabýn tam bir tanýmýný verebilmek için bir kitabýn taþýmasý gereken üç ana öðeyi bulmak gerekir. Bu üç öðe þunlar olabilir:

Kitap

Yalçýn Kaya

Kitap Yakan Ýnsan da Yakar: 1

(24)

1.Kitap, her þeyden önce bir yazýnýn dayanaðý olmalýdýr.

2.Kitap düþüncesi her þeyden önce yayýn düþüncesine, eþ deyiþle bir met- nin yayýlmasý ve korunmasý (muhafaza- sý) isteðine baðlý olmalýdýr.

3. Kitap her þeyden önce "kullanýþlý"

bir yayýn olmalýdýr.

Birinci maddeye göre Sümer'in kil tabletleri, Mýsýr'ýn papirüsleri, Ýlk Çað Roma'nýn tomarlarý, Orta Çaðýn elyaz- malarý, günümüzdeki basýlý kâðýtlar kadar mikrofilmler ya da bilgisayar disketleri de kitap sayýlabilir.

Ýkinci maddeye göre ise noter bel- geleri, özel mektuplar, arþiv belgeleri kitap sayýlamaz.

Üçüncü maddeye göre kitabýn taþýnýlýr olma koþulundan dolayý dikili taþlar, taþ yazýtlar kitap sayýlmaz, örneðin Orhon yazýtlarý, Sultanahmet alanýndaki dikilitaþ kitap sayýlamaz.

Yukarýdaki açýklamalardan sonra özetle þöyle bir tanýma gidilebilir:

"Bir metnin taþýnýr biçimde açýða vurulmaya yönelik, yazýlý olarak çoðaltýlmýþýna KÝTAP denilir."

Bu çalýþmada; kitap bir ticarî meta, bir sanat ve süsleme aracý, bir tekno- lojik eser, meslek olarak kitapçýlýk ya da ciltçilik, koleksiyon nesnesi gibi deðil, salt bilginin biricik yayýl- ma ve koruma aracý olarak uygarlýk, kültür tarihindeki önemi açýsýndan incelenecektir.

Kitap, yazýyla iliþkili olmasýna karþýn insanýn sesli göstergeler aracýlýðýyla ya da doðal diller kullanarak anlaþma, iletiþim saðlama yetisi olarak taným- lanan dil yetisi ve düþünce ile doðru- dan iliþkili deðildir.

Yazý uzun süre elbette düþüncenin, dil yetisinin baþlýca aracý olmuþtu, ama günümüzde manyetik bantlar, diskler de bu iþe yarayan araçlar olmasýna karþýn kitap sayýlmazlar. Bu açýdan kitabýn tarihsel geçmiþini, yazýnýn ortaya çýkmasý ile birlikte incelemek gereklidir.

Kitabýn Tarihsel Geliþimi

Buzul çaðý insanýnýn maðara duvar- larýna çizdiði ilkel resimler ilk yazý giriþimi olarak alýnabilir. Düþünceleri resim ve simgeler aracýlýðý ile anlatan pictograph'lardan (Latince pictus bo- yalý, Helence graphos yazý demektir) tüm eski yazý dizgeleri çýktý: Sümer çivi yazýlarý, Mýsýr hiyeroglifleri, Çin yazýlarý gibi.

Modern çaða özgü bir piktograf örneði

(25)

Böylece sadece nesneler deðil soyut düþünceler de resmedilmeye baþlandý, bu evreye ideogram evresi adý verili- yor. Daha sonralarý her sesin bir iþarete karþýlýk geldiði dizgeler ortaya çýkacak- týr. Önce Hindistan'da sonralarý

Fenike'de daha sonralarý da Antik Helenlerde yazý ortaya çýktý, bilinen ilk ciddi alfabe olan Fenike alfabesinden, önce Helen alfabesi sonra da Latin alfabesi, eþ deyiþle modern alfabeler doðdu. Yazýlarýn belli taþlarýn üzerine yazýlýp dikili olarak gelecek nesillere devredilmesi ile ortaya çýkan bilim yazýtbilim olarak anýlýr ki bu durumda gene de kitabýn varlýðýndan söz etmek olanaðýmýz henüz yoktur.

Gerçek anlamdaki kitaplarýn ilk dayanaðý taþ deðil odundur. Helence kitap anlamýna gelen biblos sözcü- ðünün ilk anlamý odun olduðu gibi, gene kitap anlamýna gelen Latince liber sözcüðünün de ilk anlamý odundur.

Biblos sözcüðünden Batý dillerinde birçok sözcükler türetilmiþtir. Örneðin bibliotheque kitabevi, bibliophile kitap- sever, büyük harfle yazýlan Bible ile de kutsal kitap amaçlanýr. Liber sözcüðün- den de çeþitli sözcükler türetilmiþtir.

Livre yazýlý eser, literature edebiyat, librairie kitabevi gibi.

Kitabýn bir baþka dayanaðý olan kil tabletler, ýslakken üzerine çivi ya da baþka bir sivri âlet ile iþaretlerin ka- zýnmasý sonra da bu tabletin kurutul- masý ile elde edilir. Kil tabletlerle yazý yazma geleneði Asur, Sümer, Babil uygarlýklarýnýn en belirgin özelliðidir.

Yazý için kumaþ -özellikle ipek kumaþ- kullanýlmasý ise Çin uygarlýðý- na özgü bir buluþtur. Çinlilerde kumaþ yanýnda kemik, hayvan kabuklarý, bronz levhalar da kullanýlmýþtý.

Samî uluslarý ile Helenlerde ise çanak çömlek parçalarý, seramikler Helence deyimi ile 'ostracon'lar kullanýlýrdý.

Ostrakon ayrýca Helence deniz kabuðu anlamýna gelir. Halk oylamasýnda öz- gür Helen yurttaþlarý, bu deniz kabuk- larý üzerine adaylarýn adlarýný yazarak kabuklarý bir tür oy pusulasý gibi kul- lanýrlardý. Mýsýr'da papirüsün pahalý olmasý nedeniyle bir takým eskizler kireç taþý levhalarý üzerine yazýlýrdý ki bunlara da ostracon adý verilirdi.

Gene de Antik Çaðýn kitaplarý deni- lince usa gelen önemli iki nesne vardýr;

bunlar papirüs ile parþömen'dir. Papirüs Nil kýyýlarýnda yetiþen bir bitkidir.

Papirüsün elde edilmesi, üzerine yazý yazýlmasý gibi teknik ayrýntýlara

geçmeksizin sadece þunu söyleyelim:

(26)

Papirüs üzerine yazýlan yazýlar genel- likle hiyeroglif deðil daha kullanýlýþlý ve hýzlý yazýlan hiyeratik yazýdýr.

Mýsýr kültürünün önemli öðelerinden biri de kuþkusuz yazýydý. Eski

Mýsýrlýlar bir yazma sistemi bulan ender toplumlardandý. Onlarýn "Tan- rý'nýn sözleri" olarak adlandýrdýðý yazý sistemine Eski Helenler "kutsal yazý- lar" anlamýna gelen hiyeroglif (hieros:

kutsal, glifikos: yazý) diyordu.

Hiyeroglif, sembollerin kullanýldýðý bir yazý sistemiydi. Eski Giritliler, Anadolu'da yaþamýþ Luviler ve

Mayalar da kendi hiyeroglif sistemleri- ni geliþtirmiþlerdi. Bu sistemlerin hep- sinin farklý yönleri vardý ve Mýsýr hiyeroglifleriyle bir iliþkisi yoktu.

Zamanla hiyeroglif yazýsý evrim geçirdi. Daha doðrusu hiyeroglifin yanýsýra baþka bir yazý ortaya çýktý:

Hiyeratik.

Mýsýrlýlar günlük yaþamlarýnda daha kolay ve hýzlý yazýlan hiyeratiði kullan- maya baþladý. Ýlk ve Orta Krallýk dönemlerinde hiyeratik yaygýn olarak kullanýldý. Bu yazýda iþaretlerin çizim- leri, daha basit simgelere dönüþtü- rülmüþ, sanki karakterleþtirilmiþti. Bir süre sonra demotik (halkýn yazýsý) denen daha da kolay bir yazý türü ortaya çýktý.

Binlerce yýl içinde yazýdaki deðiþim- lere karþýn tapýnaklarda hep hiyeroglif yazýsý kullanýldý ve bu yazma sistemi hiyeratik ve demotikle birlikte varlýðýný korudu.

Hiyeratik yazýya papaz yazýsý denilmesinden yola çýkarak, yazým iþlerinin tapýnak içlerinde yapýldýðýný öne sürebiliriz. Papirüs Mýsýr'da kitabýn baþlýca dayanaðý olarak kaldý ve Helen dünyasý ile Roma'ya kadar yayýldý, var- lýðýný M.S. 1000'li yýllara kadar

sürdürdü.

(27)

Günümüze kadar gelen papirüs yaz- malar eski Mýsýr'dan kalma olup, son yýllarda nadir de olsa eski Helenler'den kalma papirüsler de ele geçirilmiþtir.

Eski Mýsýr'dan kalma papirüslerin çoðunluðu mezarlarda bulunmuþtur.

Mýsýr inancýna göre mezarlara konul- muþ bu papirüs yazmalarda dinsel metinler, dualar, yakarýþlar bulunurdu.

M.Ö 2000'li yýllardan kalma ünlü Mýsýr Ölüler Kitabý'nýn kökeni budur.

Mýsýr'ýn papirüs ticaretin- deki tekelini önlemek ama- cýyla M.Ö. 300'lü yýllarda Ege'nin Bergama kentinde Kral II. Eumenes tarafýndan yazý yazýlmasý amacýyla ilk kez iþlenen, günümüzde adýný da o günkü adýyla Pergamon- 'dan alan parþömen adý veri- len bir olguyla karþýlaþýyoruz.

Parþömen kurutulmuþ hayvan derisi olup çoðunlukla koyun, dana, ceylan, eþek derisi kullanýlýrdý.

Parþömen, papirüsten daha dayanýklý ve de kazýmaya, silmeye daha elveriþliydi.

Bununla birlikte parþömenin yaygýn kullanýmý ancak M.S. 4. yüzyýlda olmuþtur. Bu gecikmenin nedenini maliyetinin yüksek ve el emeðinin çok oluþunda aramak gerekir.

(28)

Antik Çað Öncesiyle Ýlgili Kitaplar:

Antik Çað öncesiyle ilgili kitaplarý araþtýrmaya kalkýþmak birçok bakým- dan söylencelere ve kurgulara yaslan- mayý gerekli kýlar. Kitapla ilgili bu söy- lencelerin en bilineni Hermes'in

kitabýdýr.

Eski Mýsýr'da yaþadýðý söylenen Her- mes ya da Thot adý ile bilinen önemli bir kiþinin ezoterik (içrek) öðretisinin yer aldýðý söylenen kitaba Thot'un Kitab'ý adý veriliyor. Aslýnda Hermes'in yazdýðý söylenen kitaplardan ya da papirüs rulolarýndan hiçbiri günümüze gelmemiþtir. Hermes tarafýndan yazýl- dýðý söylenen Tabula Smaragdina (Zümrüt Tablet) sonralarý yazýt haline getirilip yorumlarý þifrelenerek okültist rahip ve kâhinlerin elinde kara büyü- nün el kitabý gibi de kullanýlmýþtýr.

Romantik ya da özlemsel düþünü sahi- bi arkeologlar tüm Mýsýr uygarlýðýný kendisinden önce yaþamýþ-batmýþ bir baþka uygarlýða Atlantis hattâ giderek Mu uygarlýðýna baðlarlar. Öyle ki,

Kitabýn kendi aðzýndan kendisini anlatýþýný dinleyelim:

“Adýma kitap derler; doðum yerim, anam doða, babam ise insandýr. O, beni yarattýðýný söyler ama gerçekte onu ben yarattým. Eðer ben olmasaydým

o hâlâ maymunsu olarak kalacaktý. Beni yarattýðýný kabul edelim, ama beni yakan da oydu.

Niçin yaktý? Benden ne istedi?

Açýklamaya çalýþayým: Bana yazýlanlar, aydýnlatmak için de olur, karartmak için de olur.

Ýyi þeyler de yazýlýr bana, kötü þeyler de. Ne yazýlmýþsa kalýr bende, onlarý korurum.

Aydýnlatma özelliðim dünyalarý karanlýk üstüne kurulu olanlarýn iþine gelmez. Yalan dolan mý var, kalýn kalýn örtülü suçlar mý var?

Bir bir ortaya çýkar benimle.

“Ant içme huyum yoktur, ama tanýklýðýmda gerçeði söylerim.

Ýþte bu yüzden de beni yakarlar.

Genelde suç kanýtý býrakmayan caniler gibi davranýrlar bana, inançla ýrzýna geçilmiþ kafalarýn tümü bana, benim türüme

düþmandýr.”

(29)

Thot'un kitabýnýn Mýsýr uygarlýðýnýn doðuþundan önce de var olduðunu, rahip ve kâhinlerin hattâ firavunlarýn tüm yönetim güçlerini bu kitabýn gizli- okült bilgilerinden aldýklarýný söylerler.

M.Ö 2500 yýllarýnda Mýsýr yazýnýnda bilim-týp kitaplarý, el yazmalarý, dinsel metinler ve hatta kurgubilim yapýtlarý bile bulunduðu savlanýr. Meþhur fira- vun Keops'un babasý firavun Snofru'- nun serüvenlerinin öyküsü eþsiz bulgu- lar, devler ve makine tanýmlamalarýyla gerçek bir düþ gücü romanýdýr.

1868'de Paris'te yayýnlanan Turis papirüsünde Thot'un kitabýna iliþkin ilk imâ görülür. Turis papirüsünden, bu kitaptan aldýðý güçle firavunu büyü yoluyla ortadan kaldýrmayý amaçlayan bir saraylý grubunun ihanetlerini öðre- nen firavunun onlarý idam ettirdiðini ve bir kýsmýnýn da intihar ettiklerini öðreniriz.

Mýsýr Hidivi Mehmet Ali Paþa tarafýndan Avusturya devlet adamý Matternich'e hediye edilen dikilitaþta

"Thot'un bu büyülü ve tehlikeli kitabýný baþkalarýnýn eline geçmesin diye kendi elleri ile yaktýðýndan" söz edilir.

Daha sonra antik Helen uygarlýklarý sýrasýnda Thot'un bazý kitaplarýnýn ele geçirilerek Helenceye çevrildiði, sýra- landýðý, düzenlendiði söylenir.

Orta Çaðýn karanlýk Engizisyon döneminde bu kitaplarýn birçoðunun yakýldýðý da biliniyor. M.Ö 360 yýlýnda

Thot'un bu gizemli kitabý törenle yakýlmýþ, ama Ýskenderiye'de her saygýn büyücü kitabýn elinde olduðunu söylemeye devam etmiþ.

Kitaptan çok söz edilmiþ ama ken- disini gören de yok. Orta Çaðda Engizisyon, Thot'un Kitabý olduðu ileri sürülen kitaplarý tam 30 kere yakýyor.

Ama ateþten yaratýlmýþ olduðu söyle- nen bu büyülü kitaba ateþ tesir etmemiþ (!) olduðundan kitap her devirde ortaya çýkmaya devam etmiþ.

Antik Çaðda bilinen bir kitap yakma olayý da ilginçtir ki Çin gibi bir Uzakdoðu ülkesinde olur. M.Ö. 259- 210 döneminde Çin Hükümdarý olan Shi Huang Qui, 246 yýlýnda, yurttaþ- larýn daha gerekli, yararlý iþlerle uðraþ-

Hermes (Thot) figürü

(30)

masýný saðlamak için tüm kitaplarýn ve de müzik çalgýlarýnýn yok edilmesi emrini verir.

Shi Huang Qui'nin yaktýrdýðý kitaplar arasýnda Konfiçyüs okulundan gelen düþünürlerin eserleri azýmsanmayacak bir hacim oluþturmuþtur. Bugün, Shi Huang Qui'nin adý Çin Seddinin yapýmýný baþlatan hükümdar olmasý kadar bu eylemi ile hatýrlanýyor.

Oysa, Konfiçyüs ve eserleri hemen her dile çevrilmiþ ve çok okunanlar içinde hak ettiði yeri almýþtýr.

Antik Çað Kitaplýklarý

Son yýllarda yapýlan arkeolojik kazý ve araþtýrmalar sonucunda Ýlk ve Antik Çaða özgü birçok kitaplýk ortaya çýkarýlmýþtýr. Kitaplýklarýn bulunduðu kent, site ve yöreleri göz önüne alarak bu kitaplýklar hakkýnda bazý bilgiler verelim:

* Mezopotamya:

Asur:Tapýnak buluntularý, daha erken bir zamana ait 100 ile 200 kadar tablet.

Babil:Hz.Ýbrahim öncesi zamana ait binlerce tablet.

Bursippa:Hz.Ýbrahim öncesi zamana ait binlerce tablet.

Eriha:Kýzýl Tapýnak'taki bu kitaplýk M.Ö. 3000 civarýnda vardý. Piktografik yazýlý kil tabletler içermektedir.

Nibru kitap evi:M.Ö. 2100 yýlýnda Ur Kralý Sulgi tarafýndan kurulmuþtu, methiyeler koleksiyonu içermekteydi.

Asur kitap evi:I. Tiglat - Pileser tarafýndan kurulmuþtu. Birkaç edebi metinin yaný sýra daha çok yazýcý ve rahipler tarafýndan kullanýlan profes- yonel metin içeren tabletler vardý.

Çoðu astrolojik kehanetler, kutsal hay- vanlar ve doða olaylarý, diðer bir grup sözlükler, bitki, aðaç, tanrý, yer isim- leri, çarpým tabletleri ve astronomi yazýlarý içermekteydi. Ayrýca methiye- ler ve müzik kompozisyonlarý içeren tabletler de bulundu.

Dur Þarukkin:Edebî ve dinî metinler içeren, resmî ve ticarî dokümanlar, askerî arþivler ve ayrýca Aram, Pahlavi, Helen ve Lâtin dillerinde yazýlmýþ bir parþömen ve papirüs seti.

Huzurina kitabevi:M.Ö. 718'de kurulmuþtu. Bir evde týp, astroloji, dua, epik, destansal ve bilimsel metinler içeren tabletler bulundu.

Kalakh kitabevi: M.Ö. 7. ve 8.

yüzyýllarda kralýn yönetim dönemini ve yazýldýðý ay ve yýlý belirten metinler.

Metinlerde belirli bir sýralamaya gidil- diði de görülüyor.

Nemrud kitabevi:Vergiler, ticari, tarýmsal ve idari raporlar içeren tabletler bulundu.

Nippur:M.Ö. 3000 yýlýnýn ortasýnda kurulmuþ, coðrafi adlar, bir tanrýlar lis-

(31)

tesi, meslekler listesi, Sümer edebi metinler listesi, yazý alýþtýrmasý çalýþ- malarý ve bir dizi methiyeden oluþan tablet buluntularý.

Ninova Asurbanipal'in Kitaplýðý: An- tikitede kurulan en büyük ve sistematik ilk kiþisel kitaplýk (M.Ö 1115 ile 1077 yýllarý arasýnda) 10.000 adet kil tabletin bulunduðu tahmin ediliyor, günümüze ancak 1.500 adet kalmýþ. Bu kitaplýða özel kitaplýklardan, Babil tapýnaklarýn- dan gelen ve Asur I.Tiglat-Pilaser ki- taplýðýnýn tabletleri dahil edilmiþtir.

Ayrýca yazýlý metinlerin konulduðu 300'den fazla ahþap raf bulunmuþtur.

Metinler þu kategorilerde toplanabilir:

Dinî ve kehânet metinleri içeren tabletler, kehânet tabletlerindeki iþaret- lerin Sümer ve Akad dilindeki sözcük listelerini içeren tabletler, 100 kadar iki dilde yazýlý büyü sözcükleri ve dualarý içeren tabletler, 100 kadar kötülüðe karþý koruyacak dua, fabl ve atasözleri içeren tabletler, 40 kadar epik metin içeren tablet: Gýlgamýþ, Yaratýlýþ, Etana, çeþitli metinlerin ve tabletlerin kataloglarýný içeren 200 kadar tablet.

Ebla kitaplýðý: 1975'te tek bir mekân- dan 15.000 kadar kil tablet çýkartýldý, tümü henüz açýklanmadý: Diplomatik yazýþmalar, genel yönetim, nüfus sayýmý, vergi kayýtlarý, eyalet yöne- timiyle ilgili; vali ve kralýn memurlarý arasýnda yazýþmalar, memurlarýn idarî dosyalarý; örneðin maaþ, kurbanlýk hay- vanlar, çeþitli depo kayýtlarý.

Lagaþ (Tello):M.Ö. 2350 yýlýna ait 70.000 tablet bulundu.

Girsu:III. Ur zamanýndan kalma Sümer çivi yazýsýyla yazýlmýþ 50.000 adet idarî belge bulundu.

Sippar:Olasýlýkla Pers istilasýndan önce, son Babil Kralý Nabanoid tarafýn- dan kuruldu. Yüksekliði 1,50 metre kadar korunmuþ mekanda kerpiç duvarlarda 17x30 cm boyutlu küçük raf dizilerinden oluþan niþler mevcut.

Arkeologlar aþaðý yukarý 2.000 tablet barýndýran 56 tane raf olduðunu hesaplamýþlar.

Tabletlerde yer alan yazýlarýn içerik- leri Babil, Nippur ve diðer Babil kent- lerinden kopya edilmiþ olan ve

içlerinde Enuma Elis'in de bulunduðu edebi metinlerden ve methiye, dua metinleri, astrolojik kehânetler, astronomi, matematik ve sözlük metinleri imiþ.

Ayrýca steller ve metal tablet kopya- larý ve 1.500 yýl daha eski olan krallýk metinlerinin kopyasý bulunmuþtur.

Tello:M.Ö. 2350 çivi yazýsýyla yazýlmýþ 30.000 tabletlik iþ ve okul metinleri koleksiyonu, dar tuðla gale- rilerinde alçak beþ, altý rafa yýðýlmýþ.

Ur:M.Ö. 2700-2300 aralýðýný kap- sayan edebî ve tarihî içerikli kil ve bitüm tabletler. M.Ö. 2100 yýlýndan kalma, iyi düzenlenmiþ bir yasalar ki-

(32)

taplýðý. Bir tablet dizisi Hammurabi'den 300 yýl önce bir kanun külliyatýný içeriyor. Ulusal bir mahkemenin 100 yýllýk kayýtlarý da var.

Uruk:Ýþtar tapýnaklarýndaki iki küçük binada kitaplýk.

Uruk Anu - Ýksur kitebevi:Kötü ruh- lara karþý metin ve dokümanlar içeren tabletler, küplerde muhafaza edilmiþ.

Ebla: M.Ö 2300 - 2250 yýllarý arasýn- dan, kumaþ ve maden ticareti, zeytin- yaðý, tarým ve hayvan üretimi, meslek adlarý, coðrafi yerleþimler, balýk, kuþ, kehânetler ve Sümer destaný metni hakkýnda 2.000 adet kil tablet bulundu.

Metinler Sümer ve Ebla dilindeydi.

Palmira: Kraliçe Zanobia tarafýndan kurulmuþ kitap evinde, rahipliði ve þarap tüketimini açýklayan yüzlerce belge vardý.

* Ýran

Apadana Sarayý:Kil tabletler Dora Opurus:Ekonomik ve siyasî metinler içeren deri parçalarý .

Ektabana:Sirus'un sarayýnda Med ve Perslerin baþlýca yasa depolarýndan biriydi. Yunanistan ve Mýsýr'dan ganimet olarak getirilen edebî metinler de bulunuyordu. Kil tabletlerin yaný sýra deri üzerine yazýlý dokümanlar da vardý.

Ýstakhr:Kral Zahak tarafýndan kuru- lan on iki sarayýn her birinin kendine ait kütüphanesi ve her birinde bir burç iþareti vardý. Tümü bilimsel kitaplar içeriyordu ve bilge adamlarý barýndýrý- yordu. Büyük Ýskender, saraylarý ve kitaplýklarý yok etti. Kitaplarý yakma- dan önce birçoðunu Latin ve Koptik diline tercüme ettirdi. Zerdüþtlerin kut- sal kitabý orijinal Avesta burada bulun- duruluyordu.

Jay Beldesi Kitaplýðý:Jay, Ýsfahan'ýn bir banliyösüydü. Saruyeh Kitaplýðý çimentoya benzeyen bir kilden inþa edilmiþti. Eski Pers dilinde çeþitli konularda çok sayýda kitap mevcuttu.

Hintli ve Kaldeli biginlerin Hezarat dairesi olarak bilinen yýldýzlarýn hareketlerini ve nedenlerini araþtýran bir kitap var.

Kabnak Kitaplýðý:Bir idarî binada bulunmaktaydý. Yuvarlak tabletlerde okul metinlerinin yaný sýra kehânet tabletleri de var.

Nessa Kitaplýðý:Arkeologlar deri par- çalarýna yazýlmýþ ekonomik ve siyasî kayýtlarý içeren büyük bir arþiv buldu.

Ugarit:M.Ö. 1200 yýlýna ait, Kral Nigmed'in kitaplýðý þimdiye kadar keþfedilmiþ en eski özel kitaplýktýr. Kil tabletler, diplomatik yazýþmalar, Ugarit ve Sümer dili sözlüðü, anlaþmalar, kanunlar, tarihî ve ticarî metinler içeriyordu. Baþ rahibin evinde de dinî metinlerin yaný sýra epik þiir, büyü nakilleri, tarih, bilimsel sözlükler ayrý-

Referanslar

Benzer Belgeler

Düzey Belirleme sınav sonucuna göre 69.50 altında alan ve Hazırlık Eğitimi görecek olan öğrencilerimizin kurları ve sınıfları 14 Eylül 2015

Düzey Belirleme sınav sonucuna göre 69.50 altında alan ve Hazırlık Eğitimi görecek olan öğrencilerimizin kurları ve sınıfları 14 Eylül 2015

Fa- yanslar, parke veya benzer inşaat malzemeleri ile daha fazla işlem için, yu- karıda bahsedilen üst kaplama conta- ları gereklidir (tesviye dolgu maddesi)2.

UNİTES TESİSAT TEKNOLOJİSİ SANAYİ VE TİCARET

Dona teyze gibi sadece birkaç kişi şehrin dışında yaşayacak kadar cesaretli ya da deliydi.. Dona teyzenin hangisi olduğunu söylemek

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca 31.07.2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 19.09.2009 tarih ve 27354 sayılı Resmi Gazetede yeniden düzenlenen

Nerdeyse her gün gelişen ve değişen dijital pazarlama araçları; Web Siteleri ve Mobil Uygulamalar, Dijital Bültenler, Arama Motoru Optimizasyonu, Reklam Yönetimi,

ENERJİ GİRİŞİ :12 Volt / 24 Volt AYDINLATMA :80-100 Metre NANOMETRE :830-940 Nanometre LED LENS AÇILARI :10' Ve 30'