• Sonuç bulunamadı

Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım,

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, "

Copied!
257
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ANKARA BAROSU DERGĐSĐ Üç Aylık Mesleki Yayın Ankara Barosu Başkanlığı, 2007

Tüm hakları saklıdır.

ISSN 1300 9885

Ankara Barosu Dergisinde ileri sürülen görüşler yazarlarına aittir.

Ankara Barosunu bağlamaz.

Sahibi Ankara Barosu adına Av. Vedat Ahsen COŞAR Sorumlu Yazı Đşleri Müdürü

Av. Emre ĐNCULA Yayın Danışmanları

Prof. Dr. Celal GÖLE, Prof. Dr. Nevzat TOROSLU, Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Prof. Dr. Turgut TURHAN, Prof. Dr. Yahya ZABUNOĞLU, Prof. Dr. Lale SĐRMEN,

Prof. Dr. Turan YILDIRIM, Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI Yayın Kurulu Başkanı

Av. Bülent Turhan GÜNDÜZ Editör

Av. Mustafa Bayram MISIR Editör Yardımcıları

Dr. Ayhan TEKĐNSOY, Av. Fernaz BALCIOĞLU Đcra Kurulu

Av. Aydın ERDOĞAN, Av. Hakan AKARKEN, Av. Nurten Çağlar YAKIŞ, Av. Pınar ÜNLÜ, Av. Ozan Fazıl ALARSLAN, Av. Cemalettin GÜRLER, Av. Serol KARADUMAN, Av. Mustafa Bayram MISIR, Av. Bülent Turhan GÜNDÜZ

Yayın Kurulu

Av. Fernaz BALCIOĞLU, Av. Ahu YEGÜL, Av. Đbrahim AKIN, Av. Mustafa GÜRSOY, Av. Erduran TAHMĐSCĐOĞLU, Av. Engin KARAMAN, Av. Afet GÜNGÖR,

Av. Veli ADIGÜZEL, Av. Zennure TOKGÖZ, Av. Hikmet Balkan TUNALI, Av. Çigdem ÇEBĐ, Av. Ufuk SARIOĞLU, Av. Gülay ARIKAN, Av. Emiş Seda ÖZTÜRK

Kapak Tasarım Mehmet ULUSEL

Sayfa Düzeni Yalçın ATEŞ

Baskı ... Matbaası ..., Ankara

Đletişim Adresi

Ankara Barosu Başkanlığı, Adliye Sarayı Kat. 5 Sıhhıye/Ankara Tel : (0.312) 310 21 91 (Pbx), 310 55 26 Faks : (0.312) 309 22 37

http://www.ankarabarosu.org e-mail : ankarabarosu@ankarabarosu.org

(3)

Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Meslektaşlarım,

Marks , ubat 1848’de ilk kez Londra’da yayınlanan Komünist Partisi Manifestosu ’nda “... burju- va çaŞını önceki bütün zamanlardan ayıran üretimin hiç durmaksızın ve kökten dönüştürülmesinden, bütün toplumsal ilişkilerin kesintisiz olarak deŞiştirilmesinden, sonu belli olmayan belirsizlikten ve endişeden” söz eder ve devamla “... donuk ve deŞişmez nitelikteki ilişkiler, peşlerine taktıkları saygın düşünce ve görüşlerle birlikte silinip gidiyor, yeni biçimlenmiş ilişkiler, daha henüz kemikleşmeden miadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıyor ” diye yazar.

Geride bıraktıŞımız Genel Kurul sonrasında oluşan yeni Yönetim Kurulu olarak, ‘ Katı olan her şeyin buharlaştıŞının ’ ve buna baŞlı olarak ‘ hayatta kalmanın, ilerlemenin, ancak deŞişebilmek ve dö- nüşebilmekle mümkün olduŞunun ’ ayırdında olduŞumuz için, gerek biçimi, gerekse içeriŞi itibarıyla artık oldukça katılaşmış, yaşlanmış ve yorulmuş olan Ankara Barosu Dergisi’ni yeniden yapılandırma- yı gerekli gördük. Bu amaçla deŞerli meslektaşımız Sayın Bülent Turhan Gündüz’ün başkanlıŞında yeni bir Yayın Kurulu oluşturduk. Hem Yönetim Kurulu ve hem de Yayın Kurulu ‘ yeni ’ olunca, ‘ yeni dergi ’nin yayıma hazırlanma süreci de doŞal olarak uzun oldu.

Bu sayıdan itibaren ‘ yarı hakemli ’ dergi statüsünü kazanan Ankara Barosu Dergisi, önümüzdeki süreçte bir yandan ‘ tam hakemli ’ dergi statüsüne geçme çalışmalarını sürdürürken, diŞer yandan siz- lerden gelecek önerileri, olumlu ve olumsuz eleştirileri dikkate alarak giderek daha beŞenilen, daha çok okunan ve aranan bir dergi haline gelecektir.

‘ The Quantum Self/Kuantum Benlik ’ isimli özgün kitabında Danah Zohar ; ‘… Kuantum dünya görüşü, var olan her şeyin temeli olarak dinamik ilişkinin önemini vurgular. Bize, dünyamızın, zihin ile vücut, yani iç dünyamız ile dış dünya ya da özne ile nesne arasında, birey ile bireyin kişisel ve maddi baŞlamı arasında, insan kültürü ile doŞal dünya arasında kurulacak karşılıklı ve yaratıcı bir di- yalog sonucu ortaya çıktıŞını söyler. şnsan benliŞinin özgür ve sorumlu, ötekilere ve çevresine yanıt vermeye istekli, özünde ilgili, doŞası gereŞi baŞlı ve her an yaratıcı olduŞunu gösterir. ’ diye yazıyor.

Danah Zohar ’ın yazdıklarını referans alarak demek istiyoruz ki: kendimizi kendimize, birbirimi- ze, mesleŞimize ve meslek örgütümüze tam bir dolulukla adayalım; ama aynı zamanda, hem düşünce- lerimizde ve hem de en çok inandıŞımız konularda yanılıyor olabileceŞimizin de farkında olalım. U- nutmayalım ki, yaşam bir serüvendir; tek yapmamız gereken şey ise, her şeye, her görüşe açık olmak- tır.

Yönetim olarak, yayın kurulu olarak bizler, meslektaşlarımız ve okurlar olarak sizler, yani he- pimiz özgür ve sorumluyuz, ötekilere ve çevremize yanıt vermeye istekli, her görüşe ve her şeye açı- Şız.

O halde, hep beraber bu dergiyi ‘ nesnel olan ’ ve ‘ ötekini dinleyen ’ bir dergi yapalım.

Unutmayalım ki, ‘ Tanrı Sokrates’e -kendini bil-mesini öŞütlerken, -kendinle ilgilenmeyi terk et, nesnel ol- demek istemişti. Gerçek semboller ve/veya mitler gibi Tanrı’nın bu deyişleri de, yeni ve de- Şişik anlamlara ve ufuklara açıldıkça tükenmez zenginlik üretiyorlar.’

Av.V.Ahsen Coşar

Ankara Barosu Başkanı

(4)

Đçindekiler Đçindekiler Đçindekiler Đçindekiler

Sunuş 2

Vedat Ahsen Coşar

Bu sayıda 4

Haraç-Mezat-Salon 7

301. Madde BaŞımlılıŞı 11 Bülent Turhan Gündüz

Güneşin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur 14 Vedat Ahsen Çoşar

şfade ÖzgürlüŞü Açısından TCK Madde 301 22 Levent Korkut

Sözün BittiŞi Yerde… 35 Bülent Turhan Gündüz

Direnme Hakkı, iddet ve Ölüm Orucu Üzerine Bir DeŞini 38 Mustafa Bayram Mısır

Yargıtay Kararları IşıŞında Ticarî şşletmede ube Kavramı 48 Mehmet Özdamar

Haczedilen Malın Üçüncü Kişi Elinde Bulunması Halinde Açılacak şstihkak Davası (şşK. Mad. 99) 62

Talih Uyar

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Cezalar ve Güvenlik Tedbirleri 78 Zeki HafızoŞulları

Ceza Muhakemesi Kanunu ve Adli Kolluk:

Adli Kolluk Amirleri, Sorumluları Ve Görevlilerinin Belirlenmesi 110 M. Bedri Eryılmaz

Uluslararası Sözleşmeler IşıŞında “Adil Yargılanma Hakkı” ve şç Hukukumuzla Karşılaştırması 120

Ali Osman Kaynak

Elektronik Posta Yoluyla Kişilik Haklarına Müdahaleden DoŞan Hukuki Sorumluluk 144

Tamer Soysal

(5)

Vergi Usul Kanunu’nda Yer Alan Vergi Suç ve Cezaları şle Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Bu Suçlara Etkisi 168 Mehmet Altundiş

Kaçakçılık Davalarında Görevli Mahkeme 180 Salih Kocalar

SoykütüŞü şle BaŞı Koparılmış Bir Kurum: Bilirkişilik 184 Hilmi eker

Avukat Vekâletnamelerinin Noterde Düzenlenmesi Zorunlu DeŞildir 190 Aydın ErdoŞan

şflasın Ertelenmesi Kurumunda Kavramların Amaca Uygun Yorumlanmasına Dair Bir Öneri 196 Ömer Gören

Yargı Kararları Nasıl Konusuz Bırakılır: Cargill ÖrneŞi 199 Nurten ÇaŞlar Yakış

Karar Notları Karar Notları Karar Notları

Karar Notları 203

● Meslek odalarının meslek mensubu tarafından düzenlenen bilirkişi raporları hakkında yapılan şikâ- yetleri disiplin soruşturması açarak incelemesi görevleri gereŞidir.

● Meslek odaları ticari faaliyette bulunamaz ve bu nedenle de kurumlar vergisine tabi olmaları müm- kün deŞildir.

“... ve amacı dar gelirli kiracıları korumak olan 6570 sayılı yasa...” belirmesinin hukuki mahiyeti ü- zerine deŞerlendirme.

● 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/b maddesi gereŞi sözleşmeli olarak çalışan personel 4688 sayılı yasa ile kurulan kamu görevlileri sendikalarına üye olabilir.

● Ailelerinden vekalet alıp çok sayıdaki çocuŞu teslim aldıktan sonra ailelerine teslim etmeyerek so- kaŞa bırakan avukatın eylemi disiplin cezasını gerektirir.

Bazı Başvuru Bilgileri Bazı Başvuru Bilgileri Bazı Başvuru Bilgileri

Bazı Başvuru Bilgileri 221

● Avrupa Avukatlar BirliŞinin Tanıtımı, Kuruluş YönetmeliŞi ve Başvuru Bilgileri

● Türkiye Barolar BirliŞinin Sosyal Yardımlaşma Fonu Yönetmelik ve Yönergeleri ile Başvuru Bilgileri

● Kıdem Tazminatı Uygulamaları şle şlgili Bilgiler

● Faiz Oranları

(6)

Bu sayıda Bu sayıda Bu sayıda Bu sayıda

Ankara Barosu Dergisi 65 nci yayın yılına bazı deŞişikliklerle giriyor. DeŞişikliklerin bir kısmı, dergiyi elinize alınca görebileceŞiniz gibi biçimsel: Boyutumuzu biraz büyüttük, kapaŞımıza da hare- ket kattık. BeŞeneceŞinizi umuyoruz.

Dergimiz, bu sayısından itibaren hakem denetiminden geçen yazıları da yayınlayan, hakemli bir yayın haline dönüşüyor. Hakem denetiminden geçmiş yazılarda bu durum dipnotta belirtilecektir.

Dergimize yazı gönderecek yazarların ve meslektaşlarımızın yazılarının hakem denetiminden geçme- sini istemeleri halinde, derginin sonunda belirttiŞimiz kurallara göre hazırlanmış yazılarını, hakem denetiminden geçmesini istediklerini de belirterek göndermelerini rica ediyoruz.

Dergimizde bazı konuları belirtik olarak işleyeceŞiz. Bu dergimizin bütünüyle dosyalardan iba- ret olacaŞı anlamına gelmiyor. Bu sayımızda da görebileceŞiniz gibi, hukuk bilimi ve uygulamaları ile ilgili yazılara yer vermeye devam ediyoruz; yazı katkılarınızı esirgemeyeceŞinizi umuyoruz.

2007’nin bu ilk sayısında, haczedilen menkul ve gayrimenkul malların satışını, daha doŞrusu satışın gerçekleştiŞi mezat salonlarını mercek altına almaya çalıştık. Ancak, Haraç-Mezat-Salon başlıklı yazımızdan da anlaşılacaŞı gibi, sorunları tespit etmekle ve satışın “aleni”liŞini daha da güçlendirecek bir öneride bulunmakla yetiniyoruz. Bu yazı ile “yok sayılan” bu soruna hukukçuların ilgisini çekme- ye çalıştık. Spotumuzda vurgulandıŞı üzere “çirkin söylentilere kaynaklık eden mezat işlemlerinden Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, yediemin, malları satın alan ve ikinci el satışını yapanlar ve bu organizasyona dâhil olan herkes kazanıyor, kaybeden iki taraf var; alacaklı ve borçlu...” Bu haliyle sürdürülemez olan satış uygulamalarına dair, tarafların, hukukçuların konuşmaya başlaması ve soru- nu çözebilecek köklü önerilerin kamusal bir tartışma sonrasında geliştirilmesi umudunu taşıyoruz.

Dergimizin ele aldıŞı ikinci konu Hrant Dink suikastı ile iyice güncelleşen 301 nci madde tar- tışmaları. 301. Madde BaŞımlılıŞı başlıklı yazısında Bülent Turhan Gündüz, bu maddeden yargılanan- ların hissettiklerini ve ödedikleri bedeli ele alarak, bugüne dek pek de üzerinde durulmamış bir yönü- nü görünür kılıyor. Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar’ın konu ile ilgili ÇaŞdaş Gazeteciler DerneŞi’nin düzenlediŞi sempozyumda yaptıŞı ve baromuzun görüşünü yansıtan konuşmasını Güne- şin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur başlıŞı ile yayınlıyoruz. Levent Korkut da, hakem denetiminden geçen yazısında, ifade özgürlüŞü açısından Türk Ceza Kanununun 301’nci maddesini karşılaştırmalı olarak ve kapsamlı bir bir şekilde inceliyor.

Bu sayıda dikkat çekmeye çalıştıŞımız bir diŞer konu, Av. Behiç Aşçı’nın cezaevlerindeki tecrit ve tretman uygulamalarının kaldırılması amacıyla başlattıŞı ölüm orucu eylemi. Ocak ayı içinde Ada- let BakanlıŞının yayınladıŞı genelgeyi “şimdilik” çözüm için atılmış bir adım olarak deŞerlendiren meslektaşımız eylemi bıraktı. Bülent Turhan Gündüz Aralık ayı içinde, Av. Behiç Aşçı ile Ankara Ba- rosu Dergisi adına görüştü ve izlenimlerini dergimiz için yazdı. Direnme Hakkı, iddet ve Ölüm Oru- cu Üzerine Bir DeŞini adlı yazısında ise Mustafa Bayram Mısır ölüm orucu eyleminin hukuken hangi kapsamda nitelenmesi gerektiŞini tartışıyor.

Mehmet Özdamar hakem denetiminden geçen yazısında Yargıtay kararları ışıŞında ticari işlet- mede şube kavramını inceliyor. Talih Uyar yazısında istihkak davalarını ele alıyor.

Zeki HafızoŞulları’nın TCK’daki cezalar ve güvenlik tedbirlerini inceleyen yazısını belge deŞeri nedeniyle yayınlıyoruz. Ardından M.Bedri Eryılmaz adli kolluŞu inceliyor.

Adil yargılanma hakkı Avrupa şnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen ve koruma altına alı- nan önemli bir hak. Ali Osman Kaynak uluslararası sözleşmeler ışıŞında bu hakkı deŞerlendiriyor.

Tamer Soysal yazısında elektronik posta yoluyla kişilik haklarına müdahaleden doŞan hukuki

sorumluluŞu yargılama pratiŞine de ışık tutacak şekilde tartışıyor. Salih Kocalar yazısında kaçakçılık

davalarında görevli mahkemeler konusunda bize bilgi veriyor. Mehmet Altundiş’in Vergi Usul Kanu-

(7)

nu’nda Yer Alan Vergi Suç ve Cezaları şle Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Bu Suçlara Etkisi adlı yazısına da bu sayıda yer veriyoruz.

Hilmi eker uygulamada büyük sorunlara yol açan bilirkişilik kurumunu kısa çalışmasında de- taylı tartışıyor. Karar notlarında da Danıştay’ın bilirkişilik faaliyetinin mesleki faaliyet olduŞu ve bu nedenle meslek odalarına üyeleri hakkında yapılan şikayetlerin disiplin soruşturmasıyla takip edilmesi gerektiŞine dair kararlarını inceliyoruz.

Aydın ErdoŞan gözümüzün önünde olduŞu halde, uygulamadıŞımız mesleki pratiŞimizle ilgili önemli bir konuyu gündeme getiriyor ve avukat vekâletnamelerinin noterde düzenlenmesinin zorunlu olmadıŞını anlatıyor.

Ömer Gören ise iflasın ertelenmesi kurumunda kavramların amaca uygun yorumlanmasına dair bir öneride bulunuyor. Yargı kararlarının nasıl konusuz bırakılacaŞını Cargill örnek olayı üzerinden Nurten ÇaŞlar Yakış deŞerlendiriyor.

Alışılageldik karar yayıncılıŞı yöntemini terk edip daha önce de ‘Ankara Barosu Dergi’sinde ya- pıldıŞı gibi, karar deŞerlendirmeleri ve karar notları yayımlama kararı aldık. Bu sayımızda altı karar deŞerlendirmesine ve Anayasa’nın 141/3. fıkrasına iyi bir örnek oluşturduŞu için Ankara 2. şş Mah- kemesinin kararına olduŞu gibi yer verdik.

Bazı başvuru bilgileri sayfalarımızda Avrupa Avukatlar BirliŞi, Barolar BirliŞi Sosyal Yardımlaş- ma Fonu ve kıdem tazminatı uygulamaları ve faiz oranları ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.

65’nci yılında yenilenerek yayınına devam eden dergimizin büronuza bırakıldıŞını yeniden fark

etmeye başlayacaŞınızı, ilginizi ve desteŞinizi eksik etmeyeceŞinizi umuyoruz.

(8)

Çirkin söylentilere kaynaklık Çirkin söylentilere kaynaklık Çirkin söylentilere kaynaklık Çirkin söylentilere kaynaklık eden mezat işlemlerinden ad eden mezat işlemlerinden ad eden mezat işlemlerinden ad eden mezat işlemlerinden adaaaalet let let let teşkilatını güçlendirme vakfı, teşkilatını güçlendirme vakfı, teşkilatını güçlendirme vakfı, teşkilatını güçlendirme vakfı, yyyyeeeediemin, malları satın alan ve diemin, malları satın alan ve diemin, malları satın alan ve diemin, malları satın alan ve iki

iki iki

ikin n nci el satışını yapanlar ve bu n ci el satışını yapanlar ve bu ci el satışını yapanlar ve bu ci el satışını yapanlar ve bu org org org

orgaaaanizasyona dâhil olan herkes nizasyona dâhil olan herkes nizasyona dâhil olan herkes nizasyona dâhil olan herkes k

kk kaaaazanıyor. Kaybeden ik zanıyor. Kaybeden ik zanıyor. Kaybeden iki kişi zanıyor. Kaybeden ik i kişi i kişi i kişi var; alacaklı ve bor

var; alacaklı ve bor var; alacaklı ve bor var; alacaklı ve borççççlu... lu... lu... lu...

Haraç Haraç Haraç

Haraç----Mezat Mezat Mezat Mezat----Salon Salon Salon Salon

Mesleki yaşamları yirmi yılın üzerindeki avukatlar anımsayacaklardır, Rüzgârlı Adliyesi’ni ve onun zorlu koşullarını... Meslek yaşamının ilk yılında, icradan başka kazanç kapısı olmayan avukatlar daha iyi hatırlayacaktır, adliyenin hemen yanı başındaki gecekondudan bozma çardak biçimi yedie- min depolarını... Açık havada gerçekleştirilen hacizli menkul mal satışlarını.

imdiki Adliye Sarayına taşınıldıŞında hâlâ varlıŞını koruyan Gençlik Parkı otoparkının yakı- nındaki köprünün altında kurulan, (küçük bir semt pazarını andıran) açık hava satış alanını…

Rüzgârlı ile buradaki köprü altı satışları arasındaki farkları da anımsayacaklardır. Rüzgârlı Adli- yesi bitişiŞindeki gözü gönlü tok yedieminlerden ve derme çatma depolardan, Sıhhiye çevresinde ko- nuşlanan profesyonel yedieminlere ve düzenli depolara geçişte yaşanan farklılıkları...

u anki modern mezat salonunun inşasını ise, en genç meslektaşlarımız bile anımsayacaklardır.

Satışların açık alanlarda yapıldıŞı sıralarda, hele de soŞuk mevsimlerde ne çok şikâyet ederdik bu du- rumdan. şcra Dairelerinde çalışmayan meslektaşlarımız bile katılırdı bu şikâyet sohbetlerine; herkesin dile getirdiŞi onlarca sıkıntısı, talebi ve çözüm önerisi vardı. şşte büyük sükse yapan modern mezat salonunun inşası, keyifli konuşmalara konu olmuştu meslektaşlar arasında. Artık satışlar kapalı, sıcak, temiz bir ortamda yapılacaktı. Hacizli menkul mallar daha iyi bir

ortamda sergilenecek, insanlar daha titiz incelemeler sonrası ihaleye gireceklerdi. Avukatı, yargıcı, memuru herkes mutluydu, borçlular bile olumlu bulmuşlardı bu gelişmeyi...

Ama tüm mutluluklar gibi bunun da bir sonu vardı.

Zaman mezat salonunda gizli, zararlı gelişmeleri bir bir ortaya çıkarmaya başladıŞında, önceleri kimse aldırmadı bu belirtilere.

Geçici, münferit olaylar olarak deŞerlendirildi. Hele de icra işleri ile uŞraşmayan meslektaşlar açısından inanılması güç iddialardı ortaya serilen şayialar.

Kısa süre sonra küçük küçük başlayan şikâyetler yerini kavgalara, davalara bırakmaya başladı.

şddialara göre, yediemin depolarında ve mezat salonu çevresinde yeni ve alışılmadık olaylar gerçek- leşmeye başlamıştı.

Yediemin deposu işleticileri, yanlarında çalışanlar ve başka dar çevrelerden oluşan gruplar, sis- temli ve bilinçli olarak ihalelere girmekte, dışardan ihaleye gireceklere de engel olmaktaydılar. Hatta Ankara Barosu Disiplin kayıtlarına da girecek şekilde, bazı avukat arkadaşların da bu işlere bulaştıŞı duyulmaya başlandı.

Rüzgârlı Sokaktaki derme çatma depolar önünde “aŞlayanın malı gülene hayır etmez” anlayı- şındaki haciz satışlarından, modern mezat salonundaki “ya ben alırım ya da kimseye yar etmem” an- layışındaki haciz satışlarına; kısa ama keskin bir anlayış farklılıŞı ortaya çıkmıştı.

Derken Strazburg Caddesi, Toros Sokak ve çevresinde icradan ihale ile alınmış malların satıldıŞı ikinci el satış dükkânları bile açılmaya başlandı.

ikâyetlerin ardı arkası kesilmiyordu:

* Kimi yediemin depolarının satılacak malları mezat salonlarına bile getirmedikleri, menkulle- rin dosya üzerinden satıldıŞı iddia ediliyordu.

* Yediemin depolarının kontrolsüz olduŞu, korumakla yükümlü oldukları malları korumadıkla- rı, mal sahiplerine mallarını teslim etmeden, teslim belgesini imzalattıkları; bu nedenle de kusurlu çı- kan mallar nedeniyle mal sahiplerinin haklarının zayi olduŞu ileri sürülüyordu.

* Yediemin depolarının, beŞenmedikleri malları almadıkları gibi şikâyetler giderek artıyordu.

* Mezat salonuna getirilen malların kimi önemli parçalarının geçici olarak yok edildiŞi, böylece

üçüncü kişilerin muhtemel alıcı olmaktan caydırıldıŞı savları sıkça anlatılıyordu.

(9)

Dedik ya; şikâyetlerin, şikâyetçilerin ardı arkası kesilmiyordu bir türlü:

* ÖrneŞin; grupların kendileri dışında ihaleye girmeye çalışan üçüncü kişileri tehdit ettikleri, hatta tartakladıkları iddia ediliyordu. Bu konuda daha vahim iddialar da vardı: alacaklı vekilleri, borç- lu vekilleri tehdit ediliyordu.

* Tehdit veya başka yöntemlerle yıldıramadıkları kişilerin ihaleye girmesini engellemek için ba- zı zararları göze alarak, ihale bedellerini olaŞanın çok üstünde artırdıkları, böylece üçüncü kişilerin mal almasına engel oldukları ileri sürülüyordu.

* Özellikle gayrimenkul ihalelerinde grupların kendi aralarında anlaşarak, komisyonlar vererek ihaleye fesat karıştırdıkları, en sık duyulan şikâyetler arasındaydı.

* Gayrimenkul ihalelerinde söz konusu grupların alacaklı veya borçlu ile anlaşarak, katıldıkları ihalelere fesat karıştırdıkları iddia ediliyordu.

Daha bunun gibi onlarca iddia bugün de ortalıkta dolaşıyordu. Aradan geçen on yılın sonunda, icra ile uŞraşan meslektaşlarımız ile yaptıŞımız sohbetlerde, bu iddiaların azalmadıŞını aksine artarak devam ettiŞini duyuyoruz.

Görevli birçok yargıç ve savcı bu yasadışı oluşumları önlemek için elinden gelen gayreti gös- termesine raŞmen, sorunların çözülemediŞi hatta artarak sürdüŞü görülüyor. Mezat salonuna kamera yerleştirmek, polis görevlendirmek bile sorunları çözemedi deniyor. Çünkü kamera sadece mezat sa- lonunun içini kayda alıyor, polis memuru içerideki asayişi saŞlamaya uŞraşıyor. Oysa dışarıda, kame- raların birkaç adım dışında, herkes dilediŞi anlaşmayı yapmakta, uluorta tehditte bulunmakta serbest.

Bu şikâyetlerin hâlâ (bugün de) devam ettiŞini öŞrendiŞimizde, dergimizde ‘Mezat Salonu’ so- rununu gündeme getirmeye karar verdik.

Bütün dosyalarımızda olduŞu gibi bu konuda da, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in görüşünün yer almadıŞı bir dosya hazırlamak istemedik. Ancak deŞil kendisine, özel kalem müdürü Ebubekir ahin’e bile ulaşamadık.

Bakanlıkta çalışma Bakanlıkta çalışma Bakanlıkta çalışma Bakanlıkta çalışma

Bu çalışmaları sürdürürken Adalet BakanlıŞının, şcra Dairelerinin ‘özerkleştirilmesi’ için yoŞun bir çabanın içinde olduŞunu öŞrendik. AldıŞımız duyumlar, Bakanlık bünyesinde noterler benzeri bir oluşum için yasa taslaŞı üzerinde çalışıldıŞı yönünde. şşin içinde olan kimi meslektaşlarımız, yapılan çalışmanın ‘özerkleştirme’ amaçlı deŞil ‘özelleştirme’ amaçlı olduŞunu iddia ediyor.

BakanlıŞı belki de böylesine yoŞun bir çalışmanın içinde, eŞer böyle ise, bizlerle görüşmeme mazeretinin geçerli olduŞunu düşünüyoruz. Kolay olmasa gerek, bunca büyük bir parasal de- Şer ifade eden, binlerce icra dairesinin ‘özerkleştirilmesi’ işi. Bu- radaki büyük kazancın paylaşımı bile, belli ki büyük sorun yara- tacak. Sonuç olarak, yine de bu iddiaları resmi bir aŞızdan kesin- leştiremedik.

Kabul edilmeli ki böylesi bir konuda dosya hazırlamak ne- tameli bir iş. Çalışmanın bir aşamasında vazgeçmekle devam et- mek arasında karar almak zorunda kaldık. Çünkü olanları, sadece bir iddia olmaktan çıkarıp somut olaylarla yansıtmayı amaçlıyorduk. Bunun için kanıtlara özellikle de tanıklara büyük gereksinim du- yuyorduk. Tanıklarımız ise aynı düşüncede deŞillerdi. Memurlar, avukatlar ve bazı alacak- lı/borçlulardan oluşan tanıklar başlarına geleni büyük bir açıklıkla anlatmalarına raŞmen, tek bir ko- şul ileri sürüyorlardı: “Adımız geçmesin!” Kimse bu dosyanın içinde adının geçmesini istemiyordu.

Memurlar başlarının amirleri ve Bakanlık ile derde girmesini istemiyorlar, avukatlar memurlarla sorun yaşamak istemiyorlar; bunları da anlıyoruz.

Bu gelişmelere raŞmen, konunun önemi, bu güne kadar hiç el atılmamış olması nedeniyle en a- zından duyduklarımızı meslektaşlarımızla paylaşmaya karar verdik. Bundan muradımız, belki bu ya-

şlgili yasalarda satışların şlgili yasalarda satışların şlgili yasalarda satışların şlgili yasalarda satışların tam tam

tam tamaaaamının oluşturulacak bir mının oluşturulacak bir mının oluşturulacak bir mının oluşturulacak bir web s

web s web s

web saaaatış sitesi üzerinden tış sitesi üzerinden tış sitesi üzerinden tış sitesi üzerinden internet aracılıŞı ile bütün ü internet aracılıŞı ile bütün ü internet aracılıŞı ile bütün ü internet aracılıŞı ile bütün üllllke ke ke ke çapında yapılmasını saŞlayacak çapında yapılmasını saŞlayacak çapında yapılmasını saŞlayacak çapında yapılmasını saŞlayacak deŞişi

deŞişi deŞişi

deŞişik kk klikler haksızlıkları ve likler haksızlıkları ve likler haksızlıkları ve likler haksızlıkları ve

söylentileri önlemeye yet

söylentileri önlemeye yet

söylentileri önlemeye yet

söylentileri önlemeye yeteeeecek. cek. cek. cek.

(10)

zıyı okuyan ve “ben yaşadıklarımı adımı vererek paylaşırım” diyebileceklerin ortaya çıkması. Biz de konunun üzerinde kafa yorduk ve iddialar gerçek olsun olmasın, en azından söylentilerin bile bir da- ha ortaya çıkmasına engel olacak bir yöntem geliştirdiŞimizi düşünüyoruz. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Çözüm ne?

Çözüm ne?

Çözüm ne?

Çözüm ne?

Yukarıda ancak bir bölümüne yer verdiŞimiz iddialara konu olaylar, en çok kime zarar veriyor, sorusuna tanıkların tamamının duraksamadan verdikleri yanıt; alacaklılar ve borçlular oluyor. Kont- rolsüz, anlaşmalı ihaleler sonrası ne alacaklı alacaŞını tahsil edebiliyor ne de borçlu borcundan kurtu- labiliyor. Bize anlatılan bir icra takibi ve sonrasındaki satış kurgusunu size aktaralım. ÖrneŞin borçlu 1500 YTL’ye aldıŞı bilgisayarın borcunu ödeyemiyor. Bilgisayar kalan 800 YTL borç nedeniyle hacze- diliyor. Bu noktada kısaca başka bir zararlandırıcı işlemden bahsetmemiz zorunlu. Daha önce haciz mahallerine taksiler kullanılarak gidiliyordu. BakanlıŞın kurduŞu ‘Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının devreye girmesi ile artık taksiler ile gidilemiyor haciz mahalline. Vakfın araçlarının kullanıl- ması zorunlu hale getirildi. Buraya kadar pek fazla bir şey yok, çünkü taksilerle gidildiŞinde de bazı zarar verici şeyler yapılıyordu. Ancak şimdi Vakfın araçları taksi bedelinin dört katı bir ücretle saŞlıyor bu ulaşımı. Dolayısıyla borçlunun borcu durup dururken bu haksız ulaşım masrafı kadar artı- rılıyor. 800 YTL olan borç, bu nedenle 930 YTL’ye çıkıyor, taksi ile gidilebilse 830 YTL olacakken.

Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının faaliyetlerini bir sonraki sayıda işleyeceŞimiz için şimdilik burada kesiyoruz. 1500 YTL’lik bilgisayar masraflar dâhil 1000 YTL deŞer ile haczediliyor. (DeŞer tes- piti de ayrı ve büyük bir sorun.) Satış tespit edilen deŞerin %60’ı ile başlıyor, ancak anlaşmalı satış ne- deniyle birinci satışta alıcı çıkmadıŞı için düşüyor. şkinci satışta tespit edilen deŞerin %40’ından satılı- yor. Yani 400 YTL’ ye. Bu paradan yediemin ücretleri vs. düşüldükten sonra kalan para alacaklıya ö- deniyor. Bunun üzerine borcun tamamı kapanmadıŞı için alacaklı vekili, borçlunun evine yeniden ek haciz yapmak üzere gidiyor. Aynı şekilde bir ulaşım masrafı yeniden yükleniyor borcun üzerine, bu defa buzdolabı ve televizyon haczediliyor. EŞer bu mallar eski ve satışta çok deŞer ifade etmez ise bu- na çamaşır makinesi de ilave edilebiliyor. Bu durumda bir de nakliye için araç ve hamal bulunup bun- ların masrafları da borcun üzerine ekleniyor. Mallar aynı şekilde %40‘a satılıyor. Masrafları çıktıktan sonra kalan kısım alacaklıya ödeniyor. Biriken masraflar ve borcun faizleri yüzünden bu miktar da a- lacaŞı tam olarak karşılayamayabiliyor. Bu arada borçlunun bir bilgisayarın yarı borcu yüzünden her şeyi haczedilmiş, evinde haczi olanaklı mal kalmamış, alacaklı açısından da kalan alacaŞın tahsili ola- naŞı kalmamış olabiliyor. Ama bunca faaliyetten Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, yediemin, mal- ları satın alan ve ikinci el satışını yapanlar ve bu organizasyona dâhil olan herkes kazanıyor. Kaybe- dense iki kişi: alacaklı ve borçlu...

Daha bunun gibi onlarca kurgu yapılabileceŞi gibi, bu kurgu üzerinde de bütün masraflar detay- ları ile verilebilir ve görüntü daha da vahim olarak yansıtılabilir. Belki de biz bir daha yapılamayacak kadar abartmış olabiliriz. Bu iddiaların hiçbiri doŞru da olmayabilir. Bir gerçek var ki, mallar son de- rece düşük fiyata ve kapalı bir alanda alıcıları belli bir satışa konu ediliyor. Bize anlatılanlar eŞer tam anlatıldıŞı gibi deŞerlendirilse; mezat salonlarında mafyalaşan grupların varlıŞını kolaylıkla kabul ede- biliriz. Bu anlatımların da abartılı olması olasılıŞını göz ardı etmediŞimiz için bu iddiayı bunca güçlü destekleyemiyoruz.

Ancak yaptıŞımız araştırmada, bir malın haczinden başlayarak depoda saklanmasından mezat

salonunda satılmasına kadar, uygar bir hukuk devletine yakışmayacak yaklaşımlar var. Bu yaklaşımla-

rın tamamı yetkili ilgililer, yetkisiz ilgililer, ilgisiz yetkililer, ilgisiz yetkisizlere kadar herkes tarafından

biliniyor ama kimse de düzeltmek için bir şey yapmıyor. Yapmaya çalışanların da başarılı olamadıkları

açık.

(11)

Çözüm Önerimiz:

Çözüm Önerimiz:

Çözüm Önerimiz:

Çözüm Önerimiz:

Bu tür oluşumlar yasal düzenlemelerde, işin gereŞine uygun deŞişiklikler ve ekler yapıldıŞında engellenebilecek ve sorun çözülecektir inancındayız. Önemle belirtelim ki; sorunun tek çözümü bu- dur iddiasında da deŞiliz. Önerimiz tartışılmalı ve geliştirilmelidir.

1. Öncelikle borçlunun borcunu artıracak gereksiz harcamalardan kaçınılmalıdır. ÖrneŞin; çok daha ucuza taşıyacak taşıtlar varken, dört katı ücretle taşıyan araçların kullanılmaya zorlanması hu- kuka uygun deŞildir, vazgeçilmeli. Ya da bu araçların ücretleri de emsallerinin düzeyine indirilmeli.

Bu konuyu gelecek sayıda daha detaylı inceleyeceŞiz.

2. Yediemin depolarının kısa zamanda menkulleri en uygun koşullarda muhafaza edebilecek düzeye getirilmesi saŞlanmalı. Hatta bu konuda ülke çapında veya bölgesel olarak ihale yapılması ve ihaleyi alan şirketin sözleşme koşulları açısından sıkı şekilde denetlenmesi...

a. Bu şekilde büyük maliyetler ile kurulacak modern binalarda, hacizli menkuller zarar görme- den saklanabilecektir.

b. Dar sermayeli ve kimin adına olduŞu belli olmayan, meydana gelen zararların kim tarafından karşılanacaŞı bilinmeyen depolar yerine; hacizli mallara verilen zararları karşılayacak teminatlar gös- teren sorumluları belli depo işletmeleri oluşturulabilir.

3. şlgili yasalarda satışların tamamının, oluşturulacak bir web satış sitesi üzerinden internet ara- cılıŞı ile bütün ülke çapında yapılmasını saŞlayacak deŞişikliklerin, yeni düzenlemelerin bir an önce yapılması.

Bu yöntemin yararları neler olacaktır:

a. Bu şekilde Türkiye’nin en ücra köşesindeki hacizli menkul ve gayrimenkullerin satışına ülke- nin her yanından katılanlar olabilecek ve satış işi birkaç kişinin pazarı olmaktan çıkacaktır. şddialar doŞru ise eŞer mafyalaşmayı önleyecek bu yöntem ile kimsenin kontrol edemeyeceŞi bir alıcı kalabalı- Şı yaratılmış olacaktır.

b. Satışın web sitesi üzerinden yapılması masrafları büyük oranda azaltacak, yolsuzluk iddiala- rının sona ermesini saŞlayacak, ihalelerdeki fesat iddiaları son bulacaktır. Bu da satışların uzamasına, alacaklı ve borçlunun zarar görmesine engel olacaŞı gibi, mahkemeleri fesat davaları yükünden kurtaracaktır.

c. Elektronik imza ülkemizde birçok banka işleminde uygulanan bir yöntemdir. Burada da ra- hatlıkla uygulanabilir. Böylece sorumluluk ve teminat konusu kolaylıkla çözülecektir.

d. Bütün ödeme ve teminat işlemleri bankalar aracılıŞı ile yapılacaŞından alışa girenlerin hem hukuki takibi hem de vergisel takibi son derece kolay yapılabilecektir.

e. Ve hepsinden önemlisi, ortaya çıkan söylentiler kesilecek, alacaklı ile borçlu da bu işlemleri

rahatlıkla izleyebilme olanaŞına kavuşmuş olacaktır.

(12)

301.

301.

301.

301. Madde Bağımlılığı Madde Bağımlılığı Madde Bağımlılığı Madde Bağımlılığı

Bülent Turhan Gündüz

*

TürklüŞü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum ve

TürklüŞü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum ve TürklüŞü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum ve

TürklüŞü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum ve Organlarını AşaŞılama Organlarını AşaŞılama Organlarını AşaŞılama Organlarını AşaŞılama Madde 301

Madde 301 Madde 301

Madde 301 –––– (1) (1) (1) (1) TürklüŞü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşaŞıla- yan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (2) (2)

(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatı- nı alenen aşaŞılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) (3) (3)

(3) TürklüŞü aşaŞılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

(4) (4) (4)

(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

“Santiago Nasar; onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceŞi gemiyi karşılamak için sabah saat 5.30’da kalkmıştı” diye başlar Gabriel Garcıa Marquez ‘Kırmızı Pazartesi’ adlı işleneceŞini herkesin bildiŞi bir cinayetin uzun öyküsüne.

Gerçekten de kasabadakiler, Santiago Nasar’ın öldürüleceŞini bilmektedir. Ancak kimse bunu Santiago Nasar’a söylemez/söyleyemez. Biri cinayeti ihbar etmek ister. Durumu beyaz bir kâŞıda yazıp Nasar’ın evinin kapısının altından atar. Bu mektup, ancak Nasar öldürüldükten birkaç saat sonra fark edilebilir. Nasar’ı uyarmak isteyen başkaları da vardır, ancak çeşitli küçük ihmaller veya birkaç saniye farkla meydana gelen aksilikler yüzünden uyaramazlar. Dostları haberi aldıklarında önce inanmak is- temezler, inandıklarında uyarmak için yola çıkarlar ama geç kalmışlardır. Bir sürü insan, ‘bütün kasa- ba bildiŞine göre o da biliyordur’ diye düşündüŞünden söylemezler. Katiller acemice hatalar yapmak- tadır, kolayca engellenebileceklerken kimse bunun için en ufak bir çaba göstermez. GüvenliŞi saŞla- makla görevli memurlar, cinayeti işleyecek ikizlerin elinden bıçaklarını almakla yetinirler. Sanki başka bıçak bulamayacaklarmış gibi, gözaltına almayı akıl etmezler. Tabii asıl tehlikeli gelişme, isteseler ci- nayeti engelleyebilecek olan birkaç kişi, kimi kızgınlıkları ile içsel olarak Nasar’ın öldürülmesini iste- mektedir, kasıtlı sessiz kalırlar. Bunlardan bazıları çok yakınındaki kişilerdir. Annesi bile öŞrenir du- rumu, ama o Nasar’ı evde ve güvende sanmaktadır. Hatta bu nedenle, tam o sırada duyduŞu gürültüle- ri eve girmeye çalışan katillerin çıkardıŞını sanır. GüvenliŞi artırmak için evin kapısını kilitler. Oysa o anda Nasar katillerden kaçarak eve girmeye çalışmaktadır, gürültünün nedeni bu koşuşturmadır. Ki- litli kapı yüzünden evine giremeyen Nasar katillere direnir ama artık yapabileceŞi fazla bir şey yoktur.

Sonunda Nasar hem de evinin kapısında, hunharca katledilir. Böylece öykü boyunca okuyucuya egemen olan beklentiye dayalı gerginlik son bulur. Garip bir mide burulması ile rahatlar okuyucu.

Hrant Dink; onu öldürecekleri gün, sabah kaçta kalkmıştı bilemiyorum. Ama kalkma nedenini biliyorum... bu şimdi kimin umurunda. Hrant Dink’in öldürüleceŞi günü yıllardır biliyorduk da ne oldu? Öldürülmesine engel olmak için ne yaptık ki… şimdi kalkma nedenini söylesem, hep birlikte yarım bıraktıklarını mı tamamlayacaŞız? Sanmıyorum, eŞer böyle olsaydı şimdiye kadar onu anlamaya çalışır; TCK 301. Maddeyi kaldırır, en azından deŞiştirir, deŞiştirilmesi için uŞraş verirdik.

Cenazenin ardından yürüyen binlerin Hrant Dink’in ölümüne üzüldüklerini biliyor, samimiyet- lerine inanıyorum ama yeni bir cinayeti engellemek için bir şey yapacaklarına; ne yazık ki hayır!

şnanmıyorum…

Daha önce öldürüleceŞini yıllarca bildiŞimiz ama ölmesin diye hiçbir şey yapmadıŞımız UŞur Mumcu için yürümüştü milyonlar. EŞer bir şeyleri deŞiştirme kararlılıŞında olsaydık katiller korkardı

* Avukat, Ankara Barosu.

(13)

bu yürüyüşlerden. Yeni bir cinayet işleyemezlerdi. Onlar da en az benim kadar biliyorlar mücadele azmine sahip olmadıŞımızı. Önce güvercin ürkekliŞinde yaşamaya mahkûm ediyorlar, sonra da öldü- rüp kanını içiyorlar, milyonlara aldırmadan.

Ben ve arkadaşlarım ‘Ankara Barosu Dergisi’nin yeni bir bakış açısı ile yayınlanması amacıyla yola çıktıŞımızda; üç dosya hazırlama kararı almıştık. Bunlardan biri TCK 301. madde’ydi. Hoş, bu konuda yazılmayan kalmamıştı neredeyse. Onun için konuyu hiç deŞinilmeyen bir yönüyle de ele al- mak istedik: “TCK 301’nci madde bir insana yöneldiŞinde, o insanı ve yaşamını nasıl etkiliyor?” soru- suna yanıt bulmaktı amacımız.

Bunun doŞru yanıtlarını en iyi ‘damdan düşen’ bilirdi. Hiç kuşkusuz en doŞru kişi de Hrant Dink idi. Soruyu ona soracak en doŞru yanıtları alacaktık. Bu amaçla şstanbul’a geldiŞimiz gün, onu arama fırsatını bulamadan öldürüldüŞü haberini aldık. Fakat o olacakları ve bizim soracaklarımızı bi- liyormuş gibi; 12.01.2007 tarihli yazısında sorularımızın tamamını yanıtlamıştı.

EŞer katledilmemiş olsaydı, Hrant Dink’e soracaŞımız ilk soru TCK 301. Madde ile ne zaman tanıştıŞı, bu maddenin yaşamına ilk ne zaman girdiŞi olacaktı. şlk olarak 2002 yılında Urfa’da yaptıŞı bir konuşma nedeniyle tanışmıştı. “Ben ‘Türk’ deŞilim, ‘Türkiyeli ve Ermeni’yim.” demişti. Sen misin

‘Türk’ olmayı kabul etmeyen... Savcıya göre bu sözleri ile açıkça TürklüŞü aşaŞılıyordu. 301. madde- nin önceki hali 159. madde dikilmişti karşısına. Oysa biz ilk defa 2005 yılında karşılaştıŞını sanıyor- duk.

Bu çalışmaya karar verdiŞimizde, bir yasa maddesinin suçlayarak yöneldiŞi insana hissettirdik- lerini, ne tür bedeller ödemek zorunda kaldıklarını yine biz tanımlarız diye düşünmüştük aslında.

Hani doktora gelen hasta, duyduŞu aŞrıyı tam olarak tanımlayamaz da, “AŞrı şurada mı, şöyle mi?”

gibi sorularla hastayı yönlendiren doktor, aldıŞı yanıtlarla tanıyı da kendisi koyar ya!

Bu defa böyle olmadı, hasta o kadar güzel tanımladı ki, bizler de en derinde hissettik aynı şeyle- ri. Eminiz aşaŞıdaki yanıtı okuduŞunuzda sizler de bizim gibi hissedeceksiniz.

“Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadıŞım psikolojik işkence.”

diyerek başlıyor yanıtına. Devamında Türk komşularını, dostlarını kastederek “Bu insanlar şimdi be- nim hakkımda ne düşünüyor?” sorusunun beynini kemirdiŞini ekliyor.

“Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların ‘A bak, bu o Ermeni deŞil mi?’ diye bakış fırlattıŞını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime iş- kenceye. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik. Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim... Bir güvercin kadar saŞıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım. Ba- şım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.

Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? ‘Canım, 301’ in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkûm olmuş, hapse girmiş biri var mı?’

Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi.. şşte size bedel... şşte size bedel... şnsanı gü- vercin ürkekliŞine hapsetmenin nasıl bir bedel olduŞunu biliyor musunuz ey Bakanlar?.. Bilir misi- niz?.. Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz? ‘Ölüm-Kalım’ dedikleri şeyi... Kolay bir süreç deŞil yaşadıkla- rım... Ve ailece yaşadıklarımız. Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüŞüm anlar dahi ol- du. Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştıŞında...”

Hrant Dink bunları anlatırken, öldürüleceŞini biliyorduk ama söylemedik. Sadece biz mi, bütün memleket biliyordu öldürüleceŞini, bir o bilmiyordu. ÖldürüleceŞine dair kuşkuları hep vardı ama bu ülke insanlarının güvercinlere dokunmayan yanına güveniyor, biraz ürkek de olsa kendini güvende hissediyordu.

imdi cansız vücudu Agos’un kapısının önünde, kaldırımda bir başına yatarken düşünüyorum da; ödenen en aŞır bedel bu mu, yoksa güvercin tedirginliŞinde sürdürülen yaşam mı?

TCK 301. madde’ye bir de bu gözle, hissettirdikleri ve ödenilen bedeller açısından bakmak

gerekmez mi? şşte tam bu noktada, yukarıda madde metnini okuduŞumuz TCK 301’in gerekçesini

(14)

okumalıyız. Madde metninde ‘altı aydan üç yıla kadar’ belirlenmiş bedeli, bunca aŞırlaştıran sebeple- rin izini sürebiliriz belki de!

“Maddenin birinci fıkrasında, TürklüŞü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini ale- nen aşaŞılamak, suç olarak tanımlanıyor.

Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, Dünya’nın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere özgü ortak kültürün ortaya çıkardıŞı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün katılımcıları olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet de- yiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır.

Suçun maddî unsuru aşaŞılamaktır. Bu aşaŞılamanın alenen gerçekleşmesi gerekir. AşaŞılamak, suçun konusunu oluşturan deŞerlere duyulan saygınlıŞı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir.

Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, Devlet’in yargı organlarını, as- kerî veya emniyet teşkilatını alenen aşaŞılamak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Bu hüküm karşısında, örneŞin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde fiilin hükümete yönelik bulun- duŞu hususunda duraksatmayacak işaret ve alâmetler varsa, fiilin hükümete yönelik olduŞu kabul edi- lecektir.

Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiŞi yer ve faili bakımından daha aŞır cezayı gerektiren

bir nitelikli hâli kabul edilmiştir. Buna göre, TürklüŞü aşaŞılamanın yabancı bir ülkede bir Türk va-

tandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır.”

(15)

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 65 • Sayı: 1 • Kış 2007 • 14-21

‘Güneşin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur...’

‘Güneşin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur...’ ‘Güneşin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur...’

‘Güneşin Altında Söylenmemiş Söz Yoktur...’

1111

Vedat Ahsen Coşar*

DeŞerli Gazeteci Arkadaşlarım,

*1

Sevgili Konuklar,

ÇaŞdaş Gazeteciler DerneŞinin Sayın Başkanı ve Yöneticileri,

Konuşma yapmak üzere beni davet ettikleri ve dolayısıyla beni ve benim şahsımda Ankara Ba- rosunu onurlandırdıkları için ÇaŞdaş Gazeteciler DerneŞinin Sayın Yöneticilerine teşekkür ediyor, sizleri Ankara Barosu adına, kendi adıma saygı ile selamlıyorum.

Bir bilge ‘ Güneşin altında söylenmemiş söz yok- tur ’ diyor. Bizim büyük şairimiz Nazım Hikmet ,

‘ Biliyorum benden önce söylenmiş bütün bun- lar/Benden sonra da söylenecek/Benden önce duyulmuş bu keder/Benden sonra da duyulacak ’ diye yazıyor bir şiirinde.

Sözlerime böyle başlamamın nedeni diŞer pek çok konuda olduŞu gibi, ifade özgürlüŞü üzerine bugüne kadar söz alan bilgelerin söylenmesi ge- reken, yazılması gereken hemen her şeyi söyle- miş ve yazmış olmaları. Onun için ‘ ifade özgür- lüŞü ’ konusunda benim burada söyleyeceklerim, daha önce söylenmiş olanların bir çeşitlemesi ve belki de bir tekrarı olacak. Bunu özellikle bilme- nizi isterim.

şfade özgürlüŞü ile ilgili bir konuşmaya, sanırım en iyi Karl Popper ’le başlanabilir. Ben de öyle yapacaŞım. Kısmen ondan ödünç alarak, kısmen de ondan etkilenmiş olarak sözlerime Karl Popper ’le başlayacaŞım.

* Avukat, Ankara Barosu Başkanı

1 Baro Başkanının ÇaŞdaş Gazeteciler DerneŞi tarafından 09 Aralık 2006 günü düzenlenen ‘şfade ÖzgürlüŞü ve 301. Madde’ konulu panelde yaptıŞı açış konuşması

DeŞerli Konuklar,

şnsanlar şaşılacak ölçüde telkine gereksinim du- yuyorlar. Söyleyeceklerimi lütfen telkin olarak kabul etmeyiniz. Söyleyeceklerimin hiç birisine inanmayınız. Sizler, her şeyi biliyor olabilirsiniz, ama ben hiçbir şey bilmiyorum. Ben ve benim gibi düşünenler, sadece tahmin ediyoruz. En saŞlam bilgimiz, üç bin yıllık bir süreç içinde in- sanlık olarak yarattıŞımız büyük doŞa bilimsel bilgimizdir. O da, sadece tahminlerden ve varsa- yımlardan ibarettir.

Kesin bilgi isteyen ve onsuz olamayacaŞına ina- nan insanlar, tehlikeli ölçüde telkine gereksinim duyan insanlardır. Bu konumdaki insanlar, ba- Şımsız, özgür ve özerk olmadıkları gibi, kesinlik, güvenlik, otorite, lider olmaksızın yaşamaya ce- sareti olmayan insanlardır. Çocukluk çaŞında kalmış olan insanlardır. Ama kesin bilgi, mutlak doŞru, mutlak gerçek diye bir şey yoktur. Bilim doŞruluk arayışıdır, kesinlik arayışı deŞildir.

DoŞruluk, gerçeklik ise, mutlak doŞruluk, mut- lak gerçeklik deŞildir. DoŞruya yaklaşabiliriz, ama mutlak doŞruya, mutlak gerçeŞe, kesinliŞe asla ulaşamayız.

Bilim kuşkularla, sorularla ve sorunlarla başlar.

Kuşkuları, soruları, sorunları akılla, deneyle, ya- ratıcı kuramlarla çözmeye çalışır. ÇoŞu kuram esasen yanlıştır veya doŞruluŞu denetlenemez.

DeŞerli olduŞu düşünülen denetlenebilir kuram-

larda hata aranır. Hataları bulmaya ve gidermeye

çalışırız. Hatalardan ders alarak, dersler çıkara-

rak ilerleriz. Amiple Einstein arasındaki fark da

budur: amip hata yapmaktan hiç hoşlanmaz,

Einstein ise, hata yapmaktan korkmaz, hata

yapmak hakkından asla vazgeçmez, sürekli hata-

larını arar, yoluna hata yaparak devam eder.

(16)

Düşünen insanlar olarak hepimizin görevi, doŞ- ru olanı bulmaktır. DoŞru olan, mutlak ve nes- neldir, ama elimizde ya da cebimizde deŞildir.

Sürekli olarak aradıŞımız, çoŞu zaman zor bul- duŞumuz bir şeydir. DoŞru olana yaklaşımımızı sürekli olarak iyileştirmeye çalışırız. DoŞru olan, eŞer mutlak ve nesnel olmasaydı, yanılmazdık.

Dahası, yanılgılarımız da doŞrularımız da aynı olurdu.

Fikirlere, çatışan fikirlere gereksinmemiz vardır.

Bu fikirleri nasıl eleştirip, iyileştirip, eleştirel o- larak sınayabileceŞimize dair fikirlere gereksin- memiz vardır. Onun için ve çürütülene kadar kuşkulu fikirleri dahi hoş görmeliyiz. Çünkü en iyi fikirler bile kuşkuludur. Kuşkusuz olan bir şey varsa, o da, hiçbirimizin, karşısında hazır ol- da durmak zorunda olduŞumuz bir fikir olma- ması, hakikat tekeline hiçbirimizin sahip olma- masıdır.

Askerlerden daha asker oldukları için kırmızı çizgileri olanlar ile onların müritlerine, hakikat tekeline sahip olduklarını sananlara, askerleri- mizden daha çok asker olan sivillerimize ve he- pimize, bir asker, önceki Genel Kurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök Paşa bakın neler söylüyor:

“ Sizlere tavsiyem, hiçbir zaman herhangi bir ko- nuda ileri sürülen bir fikre karşı önyargıyla ha- reket etmeyiniz. Çok aykırı fikirlerle karşılaşabi- lirsiniz, ama bu fikirlere vatan haini bir düşünce gibi çok iddialı bir önyargıyla yaklaşırsanız, fi- kirlerden istifade marjını daha başlangıçta sıfır- lamış olursunuz. Asimetri yaratacak fikirlerden ürkmeyiniz. Bazen onlara bakar yanlış, bazen de çok doŞru olduŞumuzu anlayabiliriz. Uygarlık karşı fikirlerin çarpışmasıyla gelişmiştir. Hakikat kıvılcımı fikirlerin çatışmasından doŞar. Yenilik- ler hep karşı fikirler sayesinde ortaya çıkmıştır.

Öncelikle, insanların düşünce yapısı deŞişimleri algılayacak şekilde hazırlanmalıdır. Daha sonra zaten eylemler kendiliŞinden ortaya çıkacaktır.

Eylem merkezli karar süreçlerinin yerini, düşün- ce merkezli yaklaşımlar almalıdır. ”

DeŞerli Konuklar,

Düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlü- Şü, demokratik bir toplumda yaşamsal deŞerde- dir. Zira düşünce ve düşündüklerini ifade etme

özgürlüŞü, hem yeni ve farklı düşüncelerin orta- ya çıkmasına olanak saŞlar ve hem de bireylere farklı düşünceler arasında seçim yapma, kendi düşüncelerinin doŞru veya yanlış olduŞunu sı- nama olanaŞını verir.

Herkesin kabul etmek ve hazır olda durmak zo- runda olduŞu ortak bir ideoloji olmadıŞı, aksine insanların farklı olma, farklı yaşama, farklı dü- şünme hakkı bulunduŞu, her türlü görüş ve dü- şüncenin ifadesinin doŞal olarak serbest bulun- duŞu noktasından yola çıkan ve bireyi hem ulu- sal hukuk ve hem de uluslararası hukuk öznesi olarak kabul eden ve Anayasamızın 90. madde- sinde yapılan son deŞişiklikle birlikte iç huku- kumuzun parçası haline gelen şnsan Hakları Ev- rensel Beyannamesi’nin 19. maddesi, Uluslarara- sı Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19.

maddesi, Avrupa şnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile uluslararası düzeyde ve yine A- nayasamızın 25 ve 26. maddeleri ile de ulusal düzeyde koruma altında olan düşünce ve dü- şündüklerini ifade etme; Avrupa şnsan Hakları Mahkemesinin Handyside kararında işaret ettiŞi gibi, sadece ‘ hoşa giden ’ düşünceler için deŞil, aynı zamanda ve hatta daha çok ‘ Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden ya da rahatsız eden ’ görüşler için geçerlidir.

Avrupa şnsan Hakları Mahkemesinin, Fressoz &

Roire v.Fransa/1999 ve TBKP v. Türkiye/1998 sayılı kararlarında işaret ve ifade ettiŞi üzere; ‘ i- fade özgürlüŞü demokratik toplumun temelle- rinden birisidir. Sözleşmenin 10. maddesinin 2.

fıkrasının ifade özgürlüŞü için getirdiŞi güvence, sadece uygun bulunan, benimsenen, rahatsızlık duyulmayan, yahut kayıtsız kalınan bilgi ve/veya fikirler için deŞil, aynı zamanda rahatsız edici, sarsıcı ve/veya altüst edici bilgi ve fikirler için de geçerlidir. Bunlar demokrasinin varlık şartı olan çoŞulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliŞin i- caplarıdır. ’

Avrupa şnsan Hakları Mahkemesinin içeriklerine

deŞindiŞimiz bu ve benzeri diŞer kararlarının re-

feransı olan Amerikan Yüksek Mahkemesinin

aynı konudaki kararlarına göre, ifade özgürlü-

Şünün en temel işlevlerinden birisi ‘ tartışmaya

ve huzursuzluŞa yol açması, insanları kızdırma-

sıdır .’

(17)

Amerikan Yüksek Mahkemesine göre; ‘ Konuş- ma, hemen her zaman provakatif ve meydan okuyucudur. O önyargılara ve daha önce oluş- muş kanaatlara saldırabilir, düşünceyi kabul etti- rebilmek için alışılmadık yöntemler kullanabilir ve önemli etkiler doŞurabilir. Bu nedenle ve sı- nırsız olmamakla birlikte ifade özgürlüŞü, sade- ce kamusal rahatsızlıŞın, kızgınlıŞın ve huzur- suzluŞun ötesinde ciddi ve somut bir zararın var olduŞunun açık ve mevcut tehlikesi gösterilme- dikçe sansür edilemez ve cezalandırılamaz. ’ Yine 1996 yılında çıkarılan federal yasanın virtual/sanal çocuk pornografisini yasaklayan hükümlerini iptal eden kararında Amerikan Yüksek Mahkemesi, ‘sanal çocuk pornografisinin suç olmadıŞına, zira ortada hiçbir kurban bu- lunmadıŞına ve bu şekliyle Anayasa ile güvence altına alınmış ifade özgürlüŞünü ihlal etmediŞi- ne ’ işaret ediyor ve diyor ki; ‘... Devlet, düşün- ceyi kontrol etmeye veya caiz olmayan amaçla yasaları gerekçelendirmeye kalkıştıŞı zaman, Anayasanın Birinci Ek Maddesi ile getirilen öz- gürlükler tehlikeye düşmüş demektir. Düşünme hakkı, özgürlüŞün başıdır. O nedenle, ifade özgürlüŞünün devlete karşı korunması gerekir, çünkü düşünme ifadenin başlangıcıdır. ’

DeŞerli Konuklar,

Eleştirmenlerce ‘ bugün bizim için Galileo , Descartes , Newton, Mozart ya da Picasso ne an- lam taşıyorsa, gelecek yüzyıllar için de -O- aynı anlamı taşıyacaktır ’ denilen ve halen yaşayan insanlar içinde eserlerinden en çok alıntı yapı- lan kişi olan (Art and Humanities Citation Index’ te 1980 ile 1992 yılları arasında eserlerin- den yapılan alıntı sayısı 4000 olarak verilmek- tedir.), Marx’ ı ve Freud ’u da içeren, bütün za- manların en çok alıntı yapılan kişileri listesinde sekizinci sırada yer alan, dilbilim, felsefe, politi- ka, bilişsel bilimler ve psikolojinin de içinde bu- lunduŞu çeşitli konularda yetmişi aşkın kitap ve bini aşkın makale yayımlayan Amerikalı düşü- nür Noam Chomsky , ifade özgürlüŞü ile ilgili olarak yazdıŞı bir makalesinde ‘ susturucu gerek- çeler ya da insanları yalnızca birilerinin duymak istemedikleri şeyleri söyledikleri için susturma- nın yanlış olduŞuna ’ ’ ’ ’ işaret ediyor ve diyor ki;

‘‘‘‘ Hiç kimsenin, hiçbir şeye izin verme yetkisi ol-

mamalıdır ve -en önemlisi- ben serbest ifadeye izin verme nedeninin, yararlı ya da deŞerli şeyle- rin bastırılabileceŞi endişesi olduŞunu öne sürmüyorum. Düşünce özgürlüŞü hakkı, bun- dan çok daha temeldir ve insanın düşündükleri- ni -ne kadar çılgınca olursa olsun- serbestçe ifa- de etme hakkı, bu pragmatik yaklaşımın çok ö- tesindedir. Ben, devletin ya da herhangi bir baş- ka örgütlü güç veya zorbalık sisteminin, insanla- rın ne düşüneceklerine ve ne söyleyeceklerine karar verme hakkının bulunduŞunu kabul etmiyorum. Beni susturma hakkının devlete ve- rilmesine karşı öne süreceŞim gerekçe, söyledik- lerimin deŞerli şeyler olabileceŞi deŞildir. Bu ba- na göre tiksindirici bir tutumdur. Ancak, çok önceleri özgürlükçü denen insanların standart tutumunun bu olduŞunu biliyorum .’ ’ ’ ’

şfade özgürlüŞünü fayda temelinde savunan bü- yük şngiliz düşünürü John Stuart Mill ise, henüz aşılamamış olan 1859 yılında yazdıŞı ‘ Özgürlük Üstüne ’ isimli abidevi eserinin merkezini oluştu- ran fikir ve ifade özgürlüŞü konusunda ‘ bir fik- rin susturulmasının, fikri susturulan insandan daha çok insan cinsine, yaşayan nesle olduŞu kadar gelecek nesillere karşı da haydutluk oldu- Şuna’ işaret ediyor ve ekliyor: ‘ayet bir teki ha- riç bütün insanlar aynı fikirde olsalar ve yalnız bir kişi muhalif fikirde olsa, nasıl bir şahsın, elinde kuvvet olsa, insanları susturmaya hakkı yoksa, insanların da bu tek kişiyi susturmaya daha fazla hakları yoktur. ’’’’

DeŞerli Konuklar,

Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi ile ilgili gö- rüş ve düşüncelerimi açıklamadan önce, ifade özgürlüŞü ile doŞrudan ilişkisi olması nedeniyle ve izninizle, demokrasi üzerine hepinizin bildiŞi birkaç şey söylemek istiyorum.

Modern siyasi demokrasi, yönetenlerin, yaptıkla- rından dolayı seçilmiş temsilcilerinin rekabet ve işbirliŞi yoluyla dolaylı olarak hareket eden va- tandaşlar tarafından, kamusal alanda sorumlu tutuldukları bir yönetim biçimidir.

‘Demokrasi ve Eleştirileri’ adlı özgün kitabında,

Amerikalı seçkin siyaset bilimci Prof. Robert

A.Dahl modern siyasi demokrasinin varlıŞı için -

asgari usul- adını verdiŞi bir liste sunmaktadır.

(18)

Bu listeye göre demokrasinin varlıŞı için zorunlu olan asgari usuller;

11 1

1---- Seçilmiş görevliler. Seçilmiş görevliler. Yönetimin izlenecek poli- Seçilmiş görevliler. Seçilmiş görevliler.

tika ile ilgili kararları üzerindeki kontrol yetkisi, anayasal olarak seçimle belirlenmiş görevlilere bırakılmalıdır.

22 2

2---- Özgür ve adil seçimler. Özgür ve adil seçimler. Seçilmiş görevliler, Özgür ve adil seçimler. Özgür ve adil seçimler.

sık aralıklarla yapılan ve zor kullanmanın yaygın olarak görülmediŞi, adil bir biçimde yürütülen seçimlerle işbaşına gelmelidirler.

33 3

3---- Kapsayıcı seçme hakkı. Kapsayıcı seçme hakkı. Yönetecek olanların Kapsayıcı seçme hakkı. Kapsayıcı seçme hakkı.

seçiminde her yetişkin oy hakkına sahip olmalı- dır.

4

44 4---- Mevkii için yarışma hakkı. Mevkii için yarışma hakkı. Seçimle belirlene- Mevkii için yarışma hakkı. Mevkii için yarışma hakkı.

cek olan tüm mevkiler için bütün yetişkinler se- çilebilme hakkına sahip olmalıdır.

55 5

5---- şfade özgürlüŞü. şfade özgürlüŞü. Vatandaşlar, en geniş anla- şfade özgürlüŞü. şfade özgürlüŞü.

mıyla siyasal meseleler hakkında, ciddi bir ceza tehdidi altında olmaksızın, rejimin, sosyo- ekonomik düzenin ve yürürlükte bulunan ideo- lojinin eleştirisi de dahil olmak üzere, kendi dü- şüncelerini ifade edebilme hakkına sahip olmalı- dır. . . .

6

66 6---- Alternatif enformasyon. Alternatif enformasyon. Vatandaşlar, alterna- Alternatif enformasyon. Alternatif enformasyon.

tif enformasyon kaynaklarına ulaşma imkanına sahip olmalıdır. Başkaca, alternatif haber kay- nakları mevcut olmalı ve bunlar yasa ile korun- malıdır.

7

77 7---- Örgütsel özerklik. Örgütsel özerklik. Yukarıda sıralananlar da Örgütsel özerklik. Örgütsel özerklik.

dahil olmak üzere, vatandaşlar, diŞer haklarını kullanabilmek için, siyasi partiler ve menfaat grupları da dahil olmak üzere, görece özerk ku- ruluşları ve örgütleri kurma hakkına sahip olma- lıdır.

Bir çok teorisyen tarafından benimsenen bu yedi şarta, Phillippe C.Schimitter ile Terry Lyn Karl Journal of Democracy, Vol.2. No : 3’te yazdıkları

‘ Demokrasi Nedir, Ne DeŞildir ’ isimli makalele- rinde aşaŞıdaki şu iki koşulu daha eklemektedir- ler;

1 11

1) ) ) ) Halk tarafından seçilmiş organlar, anayasal yetkilerini seçilmemiş organların (fiili olsa bile) ezici muhalefetine tabi olmadan kullanabilmeli- dirler. EŞer ordu mensupları, yerleşik memurlar, ya da devlet yöneticileri seçilmiş kişilerin özgür-

ce hareket edebilme kapasitelerini sınırlarlarsa, yahut halkın temsilcileri tarafından alınan karar- ları veto ederlerse, demokrasi tehlikeye girer.

2 22

2) ) ) ) Devlet kendi kendini yönetebilmelidir. Dev- let, diŞer üstün siyasi sistemler tarafından getiri- len baskılardan baŞımsız olarak hareket edebil- melidir.

Türkiye olarak kendimiz için bir demokrasi ta- nımı yapamayacaŞımıza göre, uygar ülkelerin ve üye olmayı hedeflediŞimiz Avrupa BirliŞi norm- larının öngördüŞü tanımlamalara ve kriterlere uygun bir demokratik yapı, bu baŞlamda se- çilmişlerin atanmışlara egemen olduŞu, halk ta- rafından seçilmiş organların anayasal yetkilerini kullanmaya muktedir bulunduŞu, atanmışların seçilmiş kişilerin özgürce hareket edebilme ye- teneklerini sınırlamayacakları, yahut halkın tem- silcileri tarafından alınan kararları veto edeme- yecekleri bir düzeni oluşturmak zorunda ve du- rumundayız.

Demokratik bir sistemde, her türlü eleştirinin yurttaşların temel haklarından olduŞu, hiçbir ki- şi ve kurumun eleştiri dışı bulunmadıŞı ve esa- sen yerleşik kurumların ve uygulamaların eleşti- rilmediŞi, eleştirilemediŞi bir toplumda, demok- rasiden söz etmenin mümkün olmadıŞı açıktır.

Bu baŞlamda, demokratik hukuk devletinde ka- musal yetki kullanan kişi ve kuruluşlar, yasanın ve kamuoyunun denetimine tabi ve sivil eleştiri- lere açık olmak durumundadırlar.

Ceza mevzuatınızda yaptıŞınız düzenlemelerle,

‘ devletin, hükümetin, kimi kurum ve kuruluşla-

rın manevi kişiliklerini tahkir ve tezyif etmeyi

veya aşaŞılamayı ’ suç olarak kabul ettiŞiniz tak-

dirde, bu kurum ve kuruluşların tasarruflarının

denetlenmesinin ve eleştirilmesinin önünü de

kapatmışsınız demektir. Kaldı ki, ‘ devletin, hü-

kümetin, kimi kurum ve kuruluşların şahsiyetini

tahkir ve tezyif etmek veya aşaŞılamak ’ suçu,

günümüzde ciddi hukuki ve siyasi tartışmalara

konu olan bir husustur. Bu baŞlamda Amerikalı

siyaset bilimci Harry Kalven ; ‘ Devletin şahsiyeti-

ni tahkir veya aşaŞılama suçunun pozitif hukuk-

ta mevcut olup olmadıŞı, ifade özgürlüŞünün var

olup olmadıŞının gerçek ölçüsüdür. Devletin

şahsiyetini tahkirin suç sayıldıŞı toplum, diŞer

(19)

nitelikleri her ne olursa olsun, özgür toplum de- Şildir. Toplumun ve pozitif hukukun, bu suça verdiŞi cevap toplumu ve o ülke hukukunu ta- nımlar.’’’’ derken, Harward’da profesörlük de yapmış olan Amerikalı seçkin siyaset bilimci John Rawls , ‘Siyasal Liberalizm’ isimli kitabın- da, ABD’de ‘ devletin şahsiyetini tahkir ’ ile ilgili 1798 tarihli yasanın, Amerikan Anayasası’na aykırı olduŞu için 1801’de çöpe atıldıŞını, ifade özgürlüŞü etrafındaki tartışmanın yıkıcı suçlar üzerinde odaklandıŞını ileri sürerken şunları söylüyor: ‘ Hükümetlerin, muhalefeti sindirmek ve iktidarlarını korumak için, devletin şahsiye- tini tahkir suçunu kullanmalarının tarihi, temel özgürlüklerle mutabık bir sistem açısından bu müstesna özgürlüŞün çok büyük öneminin kanı- tıdır. Bu suç varoldukça, basın ve ifade özgürlü- Şü, kamuoyunu bilgilendirme rolünü oynaya- maz.’’’’

Sayın Konuklar,

Hukuk, toplum yaşamını hemen her alanda ve deŞişik bölümlerde düzenleyen, toplumsal ilişki- lerde ve yönetim işlerinde hukuka uyulmasını kimi zaman emreden, kimi zaman da tavsiye e- den, bu amaçla yöntemler ve araçlar geliştiren bir disiplindir.

Normatif ve sosyal bir bilim dalı olarak deŞiş- mezlik dogmasına dayandırılmaması, sosyolojik, ekonomik, siyasal ve teknolojik gelişme ve deŞi- şimlerden yararlanması ve buna göre kendisini deŞiştirerek bireyin ve toplumun gereksinimle- rini karşılaması gereken hukuk, her şeyden önce bir düzen demektir.

Hukuk düzeni, bir yandan uygarca yaşamanın dayanaŞı, diŞer yandan da, toplum içinde ve bir- likte yaşamanın güvencesidir. Hukuk düzeninde ortaya çıkacak herhangi bir aksama, toplumun düzenini olumsuz yönde etkileyeceŞi gibi, bire- yin güvenliŞini ve özgürlüŞünü de tehlikeye so- kacaktır. Zira hukuk düzeni, toplumda barışı, güveni, eşitliŞi ve özgürlüŞü saŞlamanın ‘ olmaz- sa, olmaz ’ yegane aracıdır.

Türkiye’nin dün olduŞu gibi, bugün de en ö- nemli sorunu hukuk, daha doŞrusu hukuksuz- luktur. Özünde hukuk yoluyla toplumu dönüş- türme projesi olan Tanzimat’tan bu yana, huku-

ku egemen kılmak yoluyla toplumsal deŞişimi ve dönüşümü saŞlamaya çalışan Türkiye, yine ö- zünde bir hukuk projesi olan Avrupa BirliŞi’ne katılabilmek amacı ile iç hukukunu Birlik Hu- kukuna uyumlu hale getirebilmenin ve bu yolla hukuku toplumda tek başına egemen kılmanın çabası içindedir.

Bu çaba baŞlamında 5237 Sayılı Türk Ceza Yasa- sı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmek suretiyle yürürlüŞe konulmuştur.

Anılan yasanın gerekçesinde de ifade ve işaret edildiŞi üzere, ceza yasaları bireyin hak ve öz- gürlüklerine çok etkili biçimde müdahale eden yaptırımları içeren yasalardır.

Açıkça ifade etmek gerekir ki, bir ülkedeki ceza yasasına egemen olan felsefe, o ülkedeki siyasi rejimin de niteliŞini gösterir. Bu anlamda, tıpkı Konfüçyüsün ‘ bir ülkenin nasıl yönetildiŞini an- lamak istiyorsanız şarkılarına bakın ’ maksimin- den hareketle, ‘ bir ülkenin nasıl yönetildiŞini an- lamak istiyorsanız, ceza yasalarına bakın ’ demek her halde yanlış olmayacaktır.

En büyük öŞreticilerden birisi olan tarih bize göstermiştir ki, totaliter devletler, gerek kendi ideolojilerini benimsetmek, gerekse rejimlerini ayakta tutmak için ceza yasaları yoluyla ve önce- likle birey hak ve özgürlüklerini ya geniş biçim- de sınırlandırmışlar ya da bütünüyle ortadan kaldırmışlardır.

Onun için Birinci Dünya Savaşı sonrasında ştal- ya’da yönetimi ele geçiren faşistler ile Alman- ya’da iktidara gelen Naziler, Ekim Devriminden sonra ve özellikle Stalin döneminde komünistler, hem kendi ülkelerinde ve hem de işgal ettikleri ülkelerde, başta ceza yasaları olmak üzere tüm mevzuatlarını otoriter/totaliter anlayışa göre de- Şiştirmişlerdir.

Demokratik hukuk devletleri ise, bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak amacı ile Anayasalarında, siyasal iktidarın kullanılmasını birey hak ve özgürlükleri lehine sınırlandırmış- lar, ceza hukuku ile ilgili temel ve evrensel ilke- lere Anayasalarında yer vermişlerdir.

Daha da ötesi, geride bıraktıŞımız yüzyılda de-

mokrasinin başlıca muhalifi olan totalitarizmin,

insanlıŞa yaşattıŞı derin ve unutulmaz acılardan

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeni hizmet binamızın satın alınması, tadilatı için verdiğiniz desteklerden dolayı siz saygıdeğer üyelerimize, binanın tadilat aşamasındaki

Naz Yeni, Mehmet Kaya, Sibel Velioğlu, Kemal Tutkavul, Gülnihal Kutlu Türk Epilepsi ile Savaş Derneği biri temel bilim alanında diğeri klinik bilimlerde olmak üzere

Tõbbi standart tespiti için, diş hekimliğinin o alanõnda ulaşõlmõş bilimsel ve teknolojik dŸzey, hekimin çalõştõğõ ortamõn koşullarõ ve hekimle aynõ

Tıp  Bayramının  95.  Yılını  kutlayacağımız  14  Mart  2014  tarihinin  hemen  ardından  15‐16  Mart  tarihleri  arasında  İstanbul  Medipol 

Dernek Yönetim Kurulumuz, Kongre Düzenleme Kurulumuz ve Bilimsel Danışma Kurulumuzun özverili çalışmaları ve değerli konuşmacıların bilimsel katkılarına siz

Aile Hekimliği ve Entegre Tıp Kongresi’ne malzeme gönderecek tüm sponsor firmalar malzemelerini kendi imkanları ile kongre merkezine gönderme kararı alabilirler, malzemelerini

Türkiye Nükleer Tıp Derneği adına sizleri 6 - 10 Nisan 2013 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenecek olan 25.. Ulusal Nükleer Tıp Kongresine davet etmekten

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim