• Sonuç bulunamadı

istanbul arkeoloji müzesi III

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "istanbul arkeoloji müzesi III"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

iskender lahdi.

i s t a n b u l a r k e o l o j i m ü z e s i III

Sisam adasında bulunan Arkaik bir erkek başı.

Arkeolog. Mehmet t. T U N A Y

Sayda Lahidleri :

istanbul Arkeoloji Müzelerinin en kiymetli eserleri olan Sayda Lahidleri 9. yüzyılın sonunda müzelerin kurucusu Os-man Hamdi Bey tarafından bugünkü Lüb-nan, eski Sayda'da bulunmuş ve istanbul'a getirilmiştir. Lahidler, istanbul Arkeoloji Müzelerinin yapımlarına sebep olmuş ve ilk binada da teşhir edilmişlerdir.

Sayda Lahidlerinin Arkeoloji ve Sa-nat Tarihi Dünyalarında ayrı bir yerleri vardır. Hele içlerinde bir tanesi vardır ki, dünyaca meşhurdur, ismi bulunduğu mü-zeninkinden önce gelen bu eser, meşhur İskender lahdidir. Bu lahidlerin bulunu-şu, getirilişi ve daha sonraki günlerde baş-larından geçen olaylar çok ilginçtir.

Osman Hamdi Bey bir gün bir ihbar alır. Sayda'da mermerden yapılma bazı eserler bulunmuştur. Hamdi Bey derhal gemiye atlar ve Saydaya gider. Uzun ve plânlı bir kazıdan sonra çok sayıda la-hid bulur. Bunlardan dördü çok önem-lidir. Kronolojik olarak şöyle sıralan-maktadırlar: Satrap, Likya, Ağlıyan Ka-dınlar ve iskender lahidleri. Bunları

siz-lere ziyaret sırasına göre tanıtmaya ça-lışacağım: İskender ve Ağlıyan Kadınlar lahidleri, Satrap ve Likya lahidleri.

Hamdi Bey bulduğu eserleri binbir zorlukla gemiye yükletir, istanbul'a geti-rir. Lahidler istanbul'a getirilince bir me-sele ortaya çıkar; konacakları yer, bunun için de bir Müze binası gereklidir, işte, İstanbul Arkeoloji Müzeleri de bu ihti-yaçtan doğarak inşa edilir.

iskender Lahdi :

Lahid esasında iskender'e ait değil-dir. Çünkü Tarihî Kaynaklarda iskender'-in Asya Seferi sırasında İndus nehri ke-narında hastalandığı, Babil'de öldüğü ve ismi sonradan verilen şehir olan İskende-riye'de gömülü olduğu, lahdinin bu tip olmayıp, kendini yüzünü ihtiva eden «in-san Yüzlü» lahidler tipinde olduğu, ya-zılıdır. Durum böyle olunca, bu lahid üzerinde bulunan iki küçük iskender ba-şının maksatlı 'yapılmış olduğu ortaya çıkar. İskender'i Asya Seferi sırasında gö-ren ve O'nun tesiri altında kalan Fenike'-li bir Prensin hiç olmazsa ölümünden son-ra kendini ona benzetebilmek için bu başlan yaptırdığı, düşünülmüştür.

(2)

Atina Akropoiündeki Parthenon mabedinin frizlerindeki tasvirlerle yakın benzerlik gösteren Likya lâhdinin uzun yüzü.

Lahid, bütün Yunan mimarisinde ol-duğu gibi boyalıdır. Zamanla bu boyalar i'çmuş olmasına rağmen çok az da olsa bazı yerlerinde halâ boya izleri görülmek-tedir.

Lahdin üzerinde iki konu vardır : Bir uzun bir kısa yüzde: Miğferli Makedonyalılarla - Kukuletalı Persler a-rasındaki Savaş.

Diğer uzun ve kısa yüzde ise: Make-donyalılarla - Persler birlikte Av sahne-sinde görülmektedirler.

Alman imparatoru II. Wilhelm Istan-bulu ziyaretinde Arkeoloji Müzesine gelir, iskender lahdini görür. Padişahdan «Lahdi bana verin, Berlin'e götüreyim. Siz bu ese-ri burada muhafaza edemezsiniz, biz onu daha iyi koruruz», der. Padişah da Osman Hamdi Beyden fikrini sorar. Hamdi Bey,

«Lahdi ancak benim vücudumun üzerin-den geçirerek götürebilirsiniz», cevabını verir. Bu söz üzerine Lahid istanbul Ar-keoloji Müzesinde kalır.

Eser, Hellenistik devrin sonunda ya-pılmıştır.

Ağlıyan Kadınlar Lâhdi:

Ölen sahibilerine ağladıklarından do-layı lahide «Ağlıyan Kadınlar Lahdi» is-mi verilis-miştir.

Antik Dünyada ölünün arkasından ağlama iki şekilde olurdu. Birincisi: gü-nümüzde olduğu gibi ölünün yakınları iç-leri yanarak ağlarlardı. İkincisi: para ile tutulan «Ağlayıcı Kadınlar» cenazenin ih-tişamlı olduğunu göstermek için ağlatılır-lardı.

Lahdin uzun yüzlerindeki altışar, kı-sa yüzlerindeki üçer kadm da belki ekı-sas sahibeleri olan ölü için içleri sızlıyarak ağ-lamakta belki de para karşılığında bu işi yapmaktadırlar. Bu tip sahnelere Yunan vazoları üzerinde de rastlanmaktadır. Lah-din uzun ve kısa yüzlerinde kadınları bir-birinden ayırmak için iyon stilinde yapıl-mış sütunlar kullanılyapıl-mıştır. Bu şekliyle Yunan Tapınak ve Mezar Anıtlarının kü-çük bir örneğidir.

Lahdin cephpsi İstanbul Arkeoloji Müzesi yapılırken binanın cephesini tesir etmiş ve eserden iLhâm alınarak bugün gö-rülen binanın cephe mimarisi meydana getirilmiştir.

Lahdin üst tarafındaki frizde bir ce-naze merasimi sahnesi vardır. O devrin adet ve araçları hakkında fikir verebile-cek nitelikte bir kompozisyondur. Lahdin alt tarafında ise, bir baışka friz vardır. Buraya bu frizi koymakla, esere yüceltme ve yükseltme fikri verilmiştir. Aynı za-manda kaidesindeki bu friz ile de Anado-ludaki Mezar Anıtlarının Lahid mimarisi-ne de tesir etmiş olduğunu göstermekte-dir. Bilhassa, Halikarnassos Bodrum Mav-soleom'unun küçük bir örneği olarak Ağ-lıyan Kadınlar Lahdini gösterebiliriz. Bu benzerlik nedeniyle de eseri, M.Ö. IV. yüz-yılın ortasına tarihlendirebiliriz.

Satrap Lahdi :

Satrap kelimesi Anadolu için pek ya-bancı değildir. Günümüzdeki Valilerin es-kiden Pers dilindeki isimleri Satrapdı. A-nadoludaki illerin başma Pers Krallığı ta-rafından tayin edilirlerdi. Bu valilerin için-de en büyüğü ve kuvvetli olanı Sart Sat-rabıydı.

Antik Dünyanın günlük hayatı için-de üç önemli iş vardı :

1 — Av, 2 — Harp ve 3 — Ziyafet (bilhassa cenaze ziyafeti).

Eski insanlar daha çok bu üç iş için yaşar ve ölürlerdi. Bu yaşantıları onların kopmaz birer parçasıydı. Geleneklerine o-kadar bağlıdırlar ki, ölümlerinden sonra da günlük hayatlarındaki bu alışkanlıkla-rını anlatabilmek ve devam ettirmek için eserlerin üzerlerine bu konuları işletirler-di.

İşte, İstanbul Arkeoloji Müzesinde bu-lunan Satrab'a ait olan lahid üzerinde de aynı konular gösterilmiştir. Lahdin dört yüzünde sakallı satrabı ava, harbe çıkar-ken ve cenaze ziyafetinde göstermektedir.

Eser, üzerindeki işçilikten de anlaşı-lacağı üzere, M. Ö. 5. yüzyılın ilk yarı-sında yapılmıştır.

Likya L a h d i :

Likya kelimesi Anadolunun eski de-virde güney bölümüne verilen ismidir. Bu bölge lahidlerinin bir özelliği vardır. Bu özellikleri ile de diğer lahidler guru-bundan kolayca ayrılırlar ve isimlendiri-lirler. Likya bölgesinde yapılan lahidlerin kapakları «Ters dönmüş Tekne şeklinde-dir». İstanbul Arkeoloji Müzesindeki bu lahdin kapağı da «Ters dönmüş Tekne şek-linde olmasından dolayı «Likya Lahdi» ismini almıştır.

Satrap lâhdinden bir sahne: Satrab'ı cenaze ziyafetinde, bir kline üzerine uzanmış elinde içki kabı ile göstermektedir.

(3)

Likya lahdi çok ilginçtir. Çünkü lah-din üzerindeki tasvirler Atina Akropolün-deki Partenon tapınağının frizlerinAkropolün-deki tas-virler ile benzerlik gösterir. Ayrıca lahid Sayda da bulunmuştur. Bütün bu husus-ların yanında lahdin kapağı, Likya bölge-sindeki lahidlerin kapağı şeklindedir.

Lahdin izahını şu şekilde yapabiliriz: Eseri yapan sanatkâr Likyalıdır. Aynı za-manda çok gezen ve gören bir şahıstır. Muhakkak Atina Akropolüne gitmiş ve oradaki Partenon tapmağını görmüştür. Onun tesiri altında kalmış, belki tapına-ğın yapımı sırasında çalışmış da olabilir. Bir süre sonra Sayda'dan iş teklifi almış ve gelmiş Likya lahdini yapmış, olmalı-dır.

Üzerindeki tasvirlerin Atina Akropo-lündeki Partenon tapmağının frizlerindeki tasvirlerle olan yakın benzerliği, tapma-ğın yapımından hemen sonraki yıllarda lahdin de yapılmış olabileceğini akla ge-tirmektedir.

Eser, M.Ö. 5. yüzyılın sonunda ya-pılmıştır.

Tabnit L a h d i :

Tabnit bir Sayda Kralının ismidir. Lahid ise, bir Mısırlıya aittir. Lahdin ü-zerinde Mısır yazısı ile yazılmış bir bed-dua vardır. «Her kim ola ki, benim lah-dimi açar, Allah onun cezasını, belâsını versin.»

Mısırlıların topraklarına günün birin-de Kral Tabnit sahip olur. Olur ama çok geçmeden ölür. Bir Kralı herhangi bir yere gömemiyeceklerinden tebaası kalkar, içinde bir Mısırlının yattığı bu lahdi bo-şaltır. Krallarını mumyalıyarak içine ko-yarlar. Fakat bir önceki bedduadan da korkarlar. Bu sefer lahdin tek boş yeri olan ayak ucuna Finike lisanıyla aynı bedduayı tekrar yazarlar. «Her kim ola ki, benim lahdimi açar Allah onun ceza-sını, belasını versin».

Kral Tabnıti de yerinden Osmanlı im-paratorluğunun Müzeler Müdürü Osman Hamdi Bey Başkanlığındaki Türk Arkeo-loji Heyeti oynatır. Lahdi mezardan çıka-rır, İstanbul'a getirip Müzeye koyar. Kra-lın iskeletini içinden alır, onu çam bir mu-hafaza içinde sergiler. Yaptıkları bu olum-lu işten dolayı da Türk Heyetinden hiç bir bedduaya uğramaz. Hepsi de ecelle-ri ile ölürler.

Finike eserleri salonu:

Bu bölümde, Finikeden getirilen e-serler sergilenmiştir. Ee-serler daha ziyade Lahid ve Adak Taşları şeklindedir. Lahid-lerin hemen hepsi Antropoid «İnsan Biçim-li» tiptedir. Üslupları Grek - Mısır stilin-dedir. İçlerinde oldukça enteresan bir

ör-nek vardır. Bu örör-nek de ayaklar ayrıca kabartma olarak işlenmiştir. Eserin bir benzeri Fransa, Paris Louvre Müzesinde-dir. ,

Arkaik eserler salonu:

Bu bölümden itibaren müzedeki eser-ler kronolojik bir sıra dahilinde teşhir edilmektedirler.

Arkaik eserler salonunda önemli üç gurup eser vardır :

Birinci gurup : Kuroslar ve Koreler, İkinci gurup : Mezar taşlan, Üçüncü gurup : Brahnid heykelleri.

Birinci gurup : Kuroslar ve Koreler: Yunan Sanatının Arkaik devresinde iki önemli tip vardır: a — Kuros, b — Kore

a — Kuros: Çıplak genç erkek hey-kellerine verilen isimdir.

b — Kore: Giyimli genç kız heykel lerine verilen isimdir.

Müzenin bu bölümde belli başlı üç Kuros heykeli vardır. Bunlar Erdek, Ta-şoz ve Tekirdağ'dan getirilmişlerdir. Eser-ler, geldikleri yerlerin isimleri ile bilinir-ler. örneğin; Erdek Kurosu, Tekirdağ Ku-rosu gibi.

Bir de Sisam adasından getirilen er-kek başı mevcuttur. Kore için de verile-bilecek örnek : Lindosdan getirilendir.

İkinci gurup : Mezar taşlan. Bunlarda kendi aralarında iki guru-ba ayrılır :

a — Daskyleion örnekleri.

b — Daskyleion dışındaki örnekler,

— Yunan mezar taşlan —

a — Daskyleion mezar taşları : Das-kyleion eski bir Satraplık merkezidir. Şe-hir, Manyas gölünün güney - doğusunda-dır. Şehirde Prof. Dr. Ekrem Akurgal ta-rafından yapılan kazılarda çok savıda eserler bulunmuştur. Bulunanların içinde en büyük gurubu, bu mezar taşlan teş-kil eder. Eserlerin üslubu : Yunan - İran sitilindedir. Üzerlerindeki kompozisyonlar-da, kutsal bir yere giden kafileler göste-rilmiştir.

b — Daskyleion mezar taşları dışın-da kalan Yunan mezar taşlan gurubun-dan çok az örnek vardır. Üslupları tipik Yunan stilidir. Figürler, mezar taşları ü-zerine yarı kabartma olarak işlenmiştir. Eserde hâkim olan figürler «Çıplak Genç Erkek» tipindedir. Bunların içinde: Nisi-ros adasında bulunan bir Diskobol'ün me-zar taşı oldukça iyi durumda günümüze kadar gelmiştir.

Üçüncü gurup : Brahnid heykelleri.

Sayda Kral mezarlığında bulunan İskender lahdi.

Bunlar oturur vaziyette yapılmış «Rahibe» heykelleridir. Heykeller eskiden Milet -Didima arasındaki «Kutsal Yolu» süsler-di. Günümüzde nasıl Anıt - Kabire gi-den «Aslanlı Yol» var ise. eski devirler-de devirler-de Milet ile Didima şehirleri arasında böyle bir «Brahnidli Yol» mevcuttu.

(4)

Milet—didima arasındaki yolu süsleyen Brahm heykellerinden biri.

Assos Eserleri Salonu :

Assos eserleri salonu denilince akla Assos'da bulunan eserlerin teşhir edildiği bir bölüm gelmektedir. Halbuki bu salon-da Assos'salon-da bulunan eserlerin yanınsalon-da gü-ney Anadolu bölgesinin tarihî Ksantos II. Binde kurulmuş ve çeşitli devirler ge-şehrinde bulunanlar ile çok orijinal bir de Kıbrıs eseri vardır. Yine de bu bölüm-deki eserlerin çoğunu Assos'dan getirilenler teşkil ettiğinden salona, «Assos eserleri sa-lonu» denilmiştir.

Assos eserleri, Edremit körfezinin ba-tı köşesinde, bugünkü Behramkale, tarihî Assos şehrinde bulunmuştur. Şehir, M.Ö. çirmiştir. Kent'in en büyük önemi, sahip olduğu bir tapınaktan ileri gelmektedir. Bu dinî yapı, Athena Tapınağıdır. Tapı-nak, şehrin kazısı yapılırken 1881 - 1883 yılları arasında Amerikalılar tarafından kazılmış ve bulunan eserlerin tamamına yakın bir kısmı Boston Müzesine götürül-müştür. Elimizde kalanların aşaÇı yukarı tamamı da İstanbul Arkeoloji Müzesinin bu salonunda teşhir edilmektedir.

Tapınak Arkaik devrin sonunda Tan-rıca Athena adına yapılmıştır. Enteresan olan husus, Dor tapmağı olarak yapıldığı halde, arşitravının aynen İyon tapınakla-rındaki gibi frizle süslü olmasıdır. Bu da Anadoluda bu devrede kullanılan iki ö-nemli stilin bir geçiş devresinde tapma-ğın yapılmış olmasındandır, denilebilir. Assos bölgesinin mahallî taşından

yapıl-mış triglif - metop ve arşitravı ile diğer mimarî unsurları, yakın tarihde Bostan

Müzesindeki orijinallerinden mülaj alın-mak suretiyle tamamlanmış ve gezip gö-renlere de bir fikir verebilecek duruma getirilmiştir. Metop ve Arşitravının üze-rinde, Sfenks, Kentavros ve Lapid tasvir-leri vardır.

Likya bölgesinden getirilen eserler a-rasında, lahidler, kule tipi mezarlar ve kabartmalı mimarî parçalar büyük ye-kûn tutar. Likya bölgesinin özelliği olan ve daha evvelce Sayda Krallar Mezarlı-ğında bulunup büyük salonda teşhir edi-len «Likya Lahdi» tipindeki «Ters dön-müş Tekne» kapaklı lahidler dikkati çe-ker. Kaş ve çevresinde, denizde bile çok sayıda görülebilen bu lahidler, (kapakla-rının şekilleriyle dünyanın hemen her ye-rinde tanınmaktadırlar.

Yine Likya bölgesinden getirilen e-serler arasında kule tipi mezarlar ile ka-bartmalı mimarî parçalar üzerinde müşte-rek ve günümüzde çok popüler olan bir konu işlenmiştir. Ölene duyulan saygıyı ifadenin en güzel şekli olan kule tipi mezarların ölünün baş üstünde tutulması -köşeli gövdelerinin dört yüzünde : Savaş, Av, Ziyafet ve Spor ile ilgili sahneler vardır. Ayrıca Spor sahnelerine, kabart-malı mimarî parçalar üzerinde de rast-lanmaktadır. İşte, yukarıda sözünü ettiği-miz müşterek olan konu, Spordur. Spor olarak çeşitli branşlar içinde, Güreşin iş-lenmesi oldukça enteresandır. Zira, Ata Sporu dediğimiz Güreşin, hem Anadolu-nun öz malı hem de 2600 yıl gibi şerefli bir geçmişi olduğu bir kere daha çıtaya çıkmaktadır. Bu da Olimpiyatların Ana-doluda doğduğunun en güzel delilidir. Likya bölgesinde bulunmuş bir pano üze-rinde Kırkpınar tipi güreş tutan yağlı gü-reşçiler ile bugünün davul - zurnası ye-rine kitara çalan müzisyenleri, Anadolu-nun bu Spor hareketinin günümüzde ol-duğu gibi eskiden de aynı şekilde yapıl-dığını göstermektedir.

Assos ve Ksantos eserlerinden sonra salonu süsliyen bir Dev eser ile karşıla-şılır. Bu Ktbrıs adasının Kuvvet Tanrısı Bes'in heykelidir. Yunan Dünyasındaki He-rakles, Latin Dünyasındaki Herkül ve A-nadolu Dünyasındaki Gılgamış gibi Kıb-rıs'ın bu kuvvet tanrısı Bes de çok meş-hurdur.

sında kartpostal olarak da satılmaktadır, küçük bir örneği de vardır.

Tanrı Bes, bir aslanı arka ayakların-dan yakalamış parçalar vaziyette görül-mektedir. Aslanın başı arkaya doğrudur.

Başın olduğu yere bir delik açılmıştır. Bu delikten yılın belli günleri yapılan tö-renlerde, arka tarafta büyük baş hayvan kesilmekte ve kanları da buradan akıtıl-maktaymış.

Kıbrıs adasında bu böyle olurken, komşu ada Girit'de kurban için kullanı-lan «Can» daha farklıdır. Girit'de olup bitenleri Kıbrıslılar öğrenmiş olsalardı, herhalde yatıp, kalkıp hallerine şükreder-lerdi.

Giritin efsânevî bir Kralı varmış, Minos,

Bu kral bir sarayda yaşarmış, Knos-sos,

Bu sarayda uzun - dolambaçlı kori-dorlar varmış, labirentos,

Bu koridorlarda dokuz başlı bir boğa yaşarmış, Minotavros.

Arada sırada bu Boğa bağırırmış, çı-kardığı sesin Sarayın koridorlarında yan-kılaması korkunç olurmuş. Herkes korkar, bir kenara sinermiş. Taptıkları Tanrı -Boğanın bu sinirini ve kızgınlığını geçir-mek için de Adanın en güzel ve en genç kızını Boğaya kurban olarak atarlarmış.

Kıbrısda kurban olarak hayvan kul-lanıldığından, gerek tarihî Kibrisin ve ge-rekse o günleri çok geride bırakan gü-nümüz modern genç kızları, hallerine şükretmelidirler.

Cüce bir tanrı olan Bes'in çeşitli hey-kel ve heyhey-kelcikleri yapılmıştır, örneğin: İstanbul Arkeoloji Müzesinde taştan yapıl-ma büyük örneğini gördüğümüz bu ese-rin, Efes Müzesinde pişmiş topraktan yapılma, bir tahta kutu içinde saklanan -istenildiği takdirde kapağı açılıp, ne ol-duğu görülmektedir. Aynı müzenin

kapı-• kapı-• »İm ıl

Likya Lahdinin Kapak alınlıklarından biri üzerindeki çift grifon tasviri.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hans Scharoun Philharmonie Konsersara- yının bulunduğu muhite ölümüne kadar rn- sasına devam ettiği diğer meşhur projesi; Berlin devlet kütüphane binasının (2) vs Mies van

Arkeolog. Son aylarda bir soygun olayile gaze- telerin sayfalarında isminden sık sık bah- sedilen, İzmir Kültürpark Arkeoloji Mü- zesini sizlere tanıtmaya çalışacağım.

5 sıra Nc.lu proje: Müze kitlesinin ar- sada, deniz tarafına fazla çekilmiş olması, geniş bir sahayı işgal etmesi ve uzunluğuyla arsayı iki parçaya bölmesi mahzurlu

Burada | gösterilen film lerin hepsi Fransız | film leri idi ve ilk film lerle kıyas 1 edilmeyecek derecede m ütekâm il idiler.. H alkın alâkasını çekmek için,

Görüntü 43: Yeni ve eski bilgi levhalarının birlikte kullanımı, Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi, Fotoğraf: Serkad Hasan Işıkören.. Görüntü 44: Sergi

Bu nedenle belli günlerde öğle ve akşam yemeklerinde belli masalar belli gruplara ayrılmış durumda.... O masaların müş­ terileri

Bu çalışmada, anason (Pimpinella anisum L.) ve kimyon (Cuminum cyminum L.) tohumlarının uçucu yağ bileşenleri ile bu yağların antimikrobiyal ve antioksidan

Onu bir kürsüye yerleştirirken ayni ev­ safa hakkiyle malik ve daha fazla tecrü­ beye sahip olan, bazı tasvirleri ise bütün uzunluklarına rağmen hafızamda