y e n i
İ
s t a n b u l
Musahipzade Celâl
Hayatı
. Şahsiyeti ve Eserleri
Tunusbağmda, Bakkalbeyi Sokağında 19 numaralı ev — “ Bir Kavuk Devrildi” nin temsil edildiği bir
gece — Kökü tarihte bir çocuk — Orta oyunu ile yakından ilgilenirdi — Çocukluk devrinin hâtıraları
— Olgunluk çağında yarattığı eserler — Eserlerinin yalnız “ gülünçlü” tarafları ele alınmıştır. — O
hakikî bir İstanbul Efendisi idi — Eserlerinden basılanlar,
basılmıyanlar. — Müellif ve telif hakkı
Musahipzade Celâl’in 1952 de evinin bahçesinde alınmış bu resmin de yanında vefakâr esi "Saraylı Hanım’’ görünmektedir. O gün, birlikte resim çektirilmesi teHifine, Saraylı Hanım "bir dakika mü- sâde” diye kabul etmiş, odasına çıkarak süslenmişti.
Yazan: Fikret Adil
Kendisini, son olarak 1952 yılı Şubatının onuncu giinii, Üskü- darda Tunusbağmda, Bakkalbeyi sokağında 19 numaralı eviade zi yaret etmiştim. Kapıyı, sevgili eşi açmıştı. — Üstadın eşi kendin den kırk gün kadar evvel vefat etmiş bulunuyor. —
Musahipzade Celâl'i, bir müd det evvel geçirdiği otomobil kaza sından geçmiş olsuna ve sanat hayatının kırkıncı yılını idrâki üzerine tebrike gitmiştik. Heyeti- miede, Gazeteciler Cemiyeti, Sah ne Sanatkârları Cemiyeti, Sanat Dostları Cemiyeti temsilcileri var dı.
Musahipzâde, mütevazi evinin bir odasında bize sanat hayatın dan bahsetti, beraber resim çek- tirebilmemiz için, bahçeye kadar çıktı.
Kendisini bir kere daha göre cektim: 13 Şubat 1952 akşamı, bugün yıkılmış bulunan Tepeba- smdaki Komedi Tiyatrosunda "B ir Kavuk Devrildi” temsil edi liyordu. Sahneden birkaç söz söy lemek, ve kendisine buket takdim etmek vazifesi bana verilmişti.
Kökü tarihte bir çocuk
Musahipzâde, 89 yıl yaşadı. 19 Ağustos 1284 (1868) de, Cihan girde, Kumrulumescitteki evinde doğdu. Babası, Gazhane kâtibi Mehmet Ali Bey, dedesi, Üçüncü Selim musahiplerinden bestekâr İzzet Şakir Ağadır. Onun da dede si Birinci Ahmet zamanında ls- tanbula hicret etmiş Tatar Os man Ağadır.
Mahmut Celâlettin efendi, Fi- ruzağada Sıbyan mektebinde, Top hanede Feyeiye Rüştiyesinde ve Sülevmaniyede Nümunei Terakki İdadisinde okuduktan sonra 1889 da Bâbıâli Tercüme odası “ hüle- fa la n ’ ” arasına giriyor. Fakat küçük yaşlarından beri, evinde yaşlı akrabalarından. — bir abla sı ile iki erkek kardeşi de vardı — eski devirlere ait hikâyeler, men kıbeler dinler, çok hoşlamrdı. Ay ni zamanda ortaoyunu ile yakın dan ilgilenirdi. Kendisini ziyaret ettiğim gün şunları söylemişti:
— Bizim evde, hazan Emin Be yin Doğancılardaki yalısında —bu yalı yanmıştır — Şemsipaşadaki Direkliyaiıda — burası da yıkıl mıştır — ortaoyunları oynardık. Manyasizâde Refik Bey, Pişekâra çıkardı. îbnirrefik Kavuklu oy nardı. Ben de Kocakarıya çıkar dım. Ressam Muazzez de vardı, îbnirrefik, bir defasında, bir do nanma gecesi Manyasîzâdenin I köşkünde Vanlı ermeniye çıkmış tı. O gece Hamam Oyunu vardı.
İlk eseri
Fakat Musahipzâde, çocukluk devrinin hâtıraları, tarih merakı ile, ortaoyunları ile tatmin edilmiş olmuyordu. “ Vatan - Silistre” “ Zavallı Çocuk” gibi eserleri oku yor, Minakyan Efendinin temsil lerini takip ediyordu. Bunları ör nek edinerek bir şeyler karala mış. beğenmemişti. 1908 de îkinci Meşrutiyetin ilânından sonra Celâl Esat’ in Salâh Cimcoa’ia yazdık ları “ Üçüncü Selim” ! görmüş, o da “ Köprülüler” ! yacmıştı. Bunu Minakyan Efendiye götürdü. Mi
nakyan okudu, derhal kabul etti ve sahneye koydu. Köprülü Meh met Paşa rolünde Minakyan, Ye niçeri Mehmet'te Şâdi) Köprülü- zâde Fazıl Ahmet Paşa’da Nuret tin Şefkati, Dördüncü Mehmet’te Muvahhit, Silâhtarağa’da Hakkı Necip, Mimar Kasım’da Şahinyan, Bayram Ağa’da Saffet olmak ü- zere 1912 yılında Şehzadebaşm- da temsil edildi. •
Köprülüler, Musahipzâdenin ilk eseridir, başlarken bahis konusu ettiğim merasim de, onun temsi linin kırkıncı yıldönümü vesiyie sile yapılmıştı.
Olgunluk çağı
Eserin kazandığı başarıya rağ men. Musahipzâde tatmin edilmiş değildi. İçinden bir ses, ona tari hi tiyatronun, meşhur simaları, malûm vakaları kitaplardan alıp sahneye çıkartmaktan ibaret ol madığını söylüyordu. Bu seziş, sonraki eserlerinde onu, klâsikle rin yoluna götürecekti.
Sahiden de Musahipzâde, bizim klâsiklerimtedendir. Yirmi eseri vardır. Bunların çoğu, tarih say falarında görülemiyen veya be lirtilmemiş halkı, örf ve âdetleri mizi, eserleri ortaoyunu olmak üzere, bize veriyor. Bu bakımdan Musahipzâde "comödia del'arte” yi yenilemiş olan Goldoni ile öl çülebilir. Fakat, şimdiye kadar, eserlerinin çoğu,' icap eden ehem miyetle, kavrayışlı bir reji ile sah neye konmuş değildir. Onların yalnız "gülünçlü” ’ tarafları ileri sürülmüştür.
İstanbul
Efendisi
Musahipzâde, Köprülüler’den sonra, Zata adında bir orkestra şefi ile tanışmıştı. Zata Benliyan Operetinde çalışıyordu. Onunla görüşerek bir şarkılı komedi yaz mağa karar verdi. Bunda, sahne ye Belediye reisi — İstanbul Efen dişini — çıkartacak, esnafı çar şıyı gösterecek ve Türk musikisi ni verecekti. O zamana kadar, Türk musikisi “ Leblebici Horhor” da “ operet” e girmişti. Musahip zâde 1914 de "İstanbul Efendisi” ni tamamladı. Eser 1917 de Benli yan tarafından Beyoğlunda Ode on Tiyatrosunda oynandı. Büyük
başarı kazandı. Sonradan muhte lif sahnede 299 defa temsil edilen ve 300 üncüsü 1934 de Şehir Tiyat rosunda verilen "İstanbul Efendi si” için üstat şunları demişti:
— Türk musikisini kimse ya dırgamadı. İlk temsilde sanatkâr ların hepsi Ermeni idiler. İçlerin de Türk olarak bir Ömer Aydın vardı. İyi bir temadır. Fakat asıl dâva halledilmişti. Türk musikisi sahfieye çıkmıştı.
Ayni tarihte, ayni heyet, Mu- sahipzâde'nin “ Lâle Devri” ni, 1919 d'a “ Macun Hokkası” nı, “ Ye- dekçi” yi, “ Kaşıkçılar” ı, “ Atlı A- ses” i veriyordu. Bu arada "Gül süm” ile “ Demirbaş Şarl” piyes leri de bu heyet tarafından oy nanmıştı.
Musahipızâde. bunlardan bahse derken şöyle demişti:
— “ Lâle Devri” nde Ahmet Fe- him, Emin Beliğ de vardı. “ Ma cun Hokkası” nı bestekâr Kaptan- zâde Ali Rıza Bey ısrariyle mey dana geldi. Doktor Suphi Bey, “ Kaşıkçılar” için eski esnaflar dan yaşlıları dâvet etmişti. Sey rederken ağladılardı.
Musahipzade
Şehir Tiyatrosunda
Musahipzâde’nin Şehir Tiyatro sunda ilk oynanan eseri "F er manlı Deli Hazretleri” dir. 1927-28 mevsiminde verilen bu üç perde lik piyesi, ertesi mevsim “ Ayna- roz Kadısı” takip etti. Sonra sı- rasiyle "K afes Arkasında” . "B ir Kavuk Devrildi” , "Mum Söndü” , “ Pazartesi, Perşembe", “ Gül ve Gönül” temsil edildi.
Basılanlar,
basılmıyanlar
Üstadın yukarıda bahsi geçen eserleri ve henüz temsil edilme miş bulunan “ Selma - Istanbulun İmarı” isimli dramı, Kanaat Ki- tabevi tarafından 1936 yılında “ Halk piyesleri” serisinde basıl mıştı. Sayısı 18 olan oyunlar ne yazık ki, kronolojik bir sıra takip etmiyor, hangi yıl nerelerde ve kimler tarafından oynanmış ol duklarına dair bilgi de verilmiyor. Bu bir noksandır, ve tekrar ba sılacak olursa, doldurulması ge
rektir. Fakat Musahipzâdenin ki tap halinde ilk basılan eseri 'İtaat İlâmı” <iır. Bu 1923 de Matbuat Müdürlüğü tarafından bastırılmış tır. Basılmamış olanlar ise mer hum Muhlis Sabahattin tarafın dan bestelenen “ Moda Çılgınlık ları” vefakâr dostu Şükrü Erden ile birlikte yazdıkları “ Genç Os- man” dır.
Bundan beş yıl evvelki ziyare timde, Musahipeâde’den, yeni ta savvurları olup olmadığını sor muştum. Gözleri görmüyordu. Fakat:
— Evet, dedi İdi, kafamda dört mevzu var, onları yazmak ister dim. Bunların isimlerini söyliye- billrim:
“ Urgancının oğlu” , “ Adamımın Adamı” , “ Do, re, mi, fa, sol” ve “ Karaca Oğlan” .
En sevdiği eserini sormuştum: — Bilmem ki, demişti, Kimisi ilk göz ağrısı... Kimisinde bir hâ tıram var. Nasıl seçeyim.. Ama Musiki itibariyle en sevdiğim “ Lâle Devrimdir.
Temsiller hakkında
düşünceler
Sonra, sanat hayatının kırkıncı yıldönümü münasebetiyle temsil edilecek “ Bir Kavuk Devrildi” hakkında intlbalannı öğrenmek istemiştim. Neşeli neşeli demişti ki:
— Kavuk her gün devriliyor., bugün de öyle değil mi? Bir mevki sahibi olmak gurura değer şeyler değil. İlk temsil gecesi (1931 de) bulunmuştum. Şehir Tiyatrosu eserlerimi çok benimsemişti. Al lah rahmet eylesin, Hftzım, bazan tuiûata kaçardı, amma, Küçük Kemal onu hal-1 aslisine ircâ e- derdi. Eski devrin kötülüklerini belirtmek hususunda hiçbir mu kavemet görmedim. Yalnız, Mi nakyan mektebinin tesiri altında kalanlar, Kavuklu, cübbeli piyes olmaz diyorlardı. İlle Avrupai kı yafet istiyorlardı. Bizim içtimai yatımız sahneye çıkmaz mı san ki?
Müellif ve telif hakkı
Mıısahipzâde’den eserlerinden aMığı telif haklan hususunda bilgi edinmek istemiştim. Güldü, omuKİarını silkti:
— Bilmem, demişti, Saraylı ha nım (eşini kastediyordu) daha iyi sini bilir amma... Benliyan, gay- risâfi hâsılattan yüzde on verir di. Sonra, bunu sâfl hasılata in dirdi, yüzde beşe düştük., ne tu tardı, geçmiş gün, hatırlayamıyo rum. Amma birçok yerden telif hakkı almamışımdır.. Oynar du rurlardı.
Sonradan araştırdım, Refik Ah met Sevengil’ in “ Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu” isimli eserinin ikinci cildinde yerdiği bilgiye gö re. Musahipzâde “ Fermanlı Deli Hazretler!” nden 1927 yılında 179 lira telif hakkı almıştır, esen beş defa temsil edilmiştir. Ertesi yıl, “ Aynaroz Kadısı” onbeş defa oy nanmış müellif 580 lira almıştır. Ayni yıl eserin dörtetemsili daha yapılmış, müellife 178 lira daha tpdiye edilmiştir. Müteakip senede “ Aynaroz Kadısı” onbir defa da ha verilmiş, telif hakkı 569 lira tutmuştur. O yıl “ Kafes Arkasın da” sekiz kere temsil edilmiş, müellife 293 lira verilmiştir.
“ Bir Kavuk Devrildi” ’nin 1930 yılında, yirmi iki temsili İçin 852 lira telif hakkı ödenmiştir ve “ Aynaroz Kadısı” yeniden on defa oynanmıştır. Bunun için 378 lira telif hakkı verilmiştir. “ Mum Söndü” nün onyedi temsilde te min ettiği telif hakkı 587 liradır. 1932 de, Musahipzâde’nin “ Ayna roz Kadısı” on, “ Bir Kavuk Dev- rildt” si sekiz defa daha tekrar edilmiş, müellife 330 ve 218 lira te lif hakkı temin etmiştir.
1933 de “ Pazartesi - Perşembe” ondokuB temsil için 430 lira telif hakkı vermiştir.
(Devamı 5. sayfada)
Müsahipzade Celâl
(Bastarafı «. »ayfada»
Refik Ahmet Sevengit'in tetkik leri burada eona eriyor, çünkü eseri 1934 de basılmıştır. Bundan anlaşıldığına göre. müellif yedi yıl İçinde beş bin liraya yüksel- miyen telif hakkı almıştır, ki, ay da aitmışbeş lira gibi bir şey tu tar. O devirdeki paranın alım ka biliyetine göre dahi, yine de tat min ve teşvik edici bir meblâğ olmasa gerektir! Fakat Musa- hlpzade gibi bir şahsiyet İçin pa ranın değeri yoktur. Bu hesaplan çıkartırken en eski İstanbullular dan, en has müelliflerden olan Musahipzâdenin maddi kıymetlere ehemmiyet vermeyişine misal ge
tirmek istedik.
öteki eserleri
Musahipzâdenin sahne eserle rinden başka “ Eski İstanbul Ya şayışı“ İsimli bir tetkiki vardır. Bir de, yanılmıyorsam, “ İnci” dergisinde çıkmış “ Sinan Çelebi" İsimli bir romanı olsa gerek.
Musahipzâdenin şahsiyeti önün de saygı ile eğilirken, Tiyatrola rımızın, aziz hâtırasını anmak üzere, önümüzdeki mevsim, eser lerini vermelerini dilerim.’
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a Toros Arşivi