İKDAM - GECE POSTASI
Yakın Ti rihten yaprak-.ar:
Türkiyede ilk sinema
nasıl gösterilmişti ?
Patisten saraya gelen he Jiye-Şehzadebaşında
ve Eeyoğ.unda Fransız fotoğrafçısının bu usu..
Tüıkiyede, daha doğrusu İstan- bulda ilk sinem a —eski adı ile sinem atograf— 1904 ile 1905 a r a - ' sm da görülmeğe başlam ış ve asrın ı en m ühim hâdisesi olarak, İçtimaî ! hayatım ıza katılm ıştır.
O ta rih te n az evvel, P aris sefa- : retim iz tarafından Padişaha gön
derilen bir arizada, bu iki icattan bahsedilm iş ve saraydan alınan cevapta, bu m akineden bir adet gönderilmesi bildirilm işti.
•Pathe» m ark alı b ir sinem a m a kine, i, m üteaddit şeritlerle bera ber Fransız başkendinden Yıldız sarayına hediye olunur olu n m az' i Yıldız tiyatrosunda Padişaha gös- I terilm iş ve fevkalâde memnumiye- I ti m ucip olmuştu. İlk günleri, he- j | m en h e r gece Yıldız T iyatrosunda ! sinem a seansları verilir, Padişah ’ ve m aiyeti ile saray erkânı bu seanslarda bulundukları gibi, gündüzleri de harem i hüm ayun ile sultanlar ve vükelâ aileleri d a vetli olarak şeritleri seyrederler,
bu yeni icada h ay ran kalırlardı. İstanbulda, halka arzedilen ilk şeritler —gariptir, fak at hakikatin
=
t— YAZAN:________
Hikmet Nisa3
tam kendisidir— Şehzadebaşında komik Haşan Efendinin tiy atro sunda görülmüş, iki perde komedi arasında seyircilere takdim edil miştir! Ben o vakit, çok küçktüm , fak at pek iyi hatırlarını: O
kuyu-için, ziya bakım ından hiç de iyi değildi. M akine çok gürültülü, re simler titre k ve gözü bozardı. B u nunla beraber, m üthiş bir sükse yapardı. Çünkü o vakte kadar gö rülm em iş bir şeydi. Film ler ses siz olduğundan şahısların konuş m aları duyulm azdı, fakat bütün h areketleri norm al ve tabiî idi..
Az sonra, bugün yerinde yeller esen, Beyoğlundaki «Konkordiya» tiyatrosu da bir sinem a m akinesi getirterek, perde aralarında film ler göstermeğe başladı.. Ve o ta rih ten itibaren, sinema, İstanbulda cu bayanları, k an to ları m üteakip,
piyes başlam adan evvel, salondaki belde hakkına sahip oldu. Bahset- havagazı lâm baları birer b irer sön- S tiğimiz bu sinem a gösterileri, yal- dürülür, perde açıldığı vakit sah- . nız bu iki tiyatroya inhisar etmek- nede beyaz bir ek ran gürülürdü. j te idi. O sıralarda, şehirde başlı M akine salonda değil, sahnede be- başına bir sinema salonu henüz yaz perdenin arkasında idi- ve pro
jeksiyon oradan verilirdi. Bu ilk
yoktu.. F akat bir kaç vakit sonra o da oldu. Tepebaşı bahçesinin film ler, sathî ve kısa k o m ed iler-1 P eıa P alas’a nazır kısmında, kü den y ah u t m anzaralardan ibaretti, çük bir baraka yapıldı ve hususî H er film beş altı dakikadan fazla motörle işleyen b ir sinema salonu sürm ezdi ve gündüz çevrildiği vücude getirildi. Burada bütün
gün ve gece, durm am acasına şe rit ler gösterilir, yüz para duhuliye alınırdı. O tarihte, sinem a sana yii Fransada tekam ül halinde ol duğundan, şeritler biraz daha uzun, m evzular biraz daha m o dern ve resim ler çok daha net idiler ve o salaş baraka, her gün yedisinden yetm işine kadar bir sürü seyirci ile dolup boşalırdı. Film lerin hepsi Fransız filmi idi ve hepsi de, o devirde Fransada çalışan iki büyük firm anın pro-J U L c i y o n u U İ L » w
İstanbulda ilk büyük sinema salonu Tcpebaşında Şehir T iyat rosunun şimdiki Komedi kısm ında -eski isini ile »Anfitegtr» d a- k u rulm uştur ve kurucusu, İstanbulun m aruf fotoğrafçılarından Wein- berg’dir. (1905 - 1906). Burada | gösterilen film lerin hepsi Fransız | film leri idi ve ilk film lerle kıyas 1 edilmeyecek derecede m ütekâm il idiler. Komik veya dram atik, o devir için büyük bir m uvaffakiyet teşkil eden 500 ilâ 800 m etrelik film ler gösterildiği gibi, .Pathé» nin m eşhur komik artisti Max L inder ile “Gaumout» nun başko- miği Léonce Perret, o sıralarda beyaz perdede görülm eğe başlamış ve az zamanda sinema âlem inin iki mühim rüknü olm uşlardı. (1)
A nfiteatr gece gündüz dolup ta şardı. H alkın alâkasını çekmek için, W einberg güzel bir teşebbüs te de bulunm uştu: Bir alıcı makine getirtm iş, p azarlan seanslardan çıkan halkı filme alır, ertesi hafta beyaz perdede gösterirdi. Bu icat çok rağbet görmüştü. Çünkü sine madan çıkış pek hareketli olurdu, herkes kendini ertesi hafta film de gösterm ek kaygusu ile, bahçe de birbirine girerdi...
Burada her hafta değişen prog ram da, sinema artistlerinden baş ka, Fransanın en büyük tiyatro artistlerini de m uhtelif film lerde görmek kabil olurdu.
«Comédie Française» den Madam Robine, M arcelle Prince, A lexan dre, serbest tiyatrolardan: Meşhur Rigadem, Gaby Deslis, Eve L a vallière, M arthe Regnier vesaire ile, «Odéon, ve «Opéra Comique« artistlerinden fotojenik olanlar, Pathée ve G aum out şirketleri için sık sık film çevirirlerdi.
O devrin en büyük filmi olan La fièvre de l’Or - Altın hümması, Komedi Fransez artistlerinden Le G arrique’in çevirdiği 1000 m etre lik film idi k ;, zamanımızda C har- lo tn u n büyük film lerinden biri olan «Diktatör» ne kadar sükse ! yapmışsa, o devirde o da o kadar sükse yapmış ve film, sinema ta rihinde büyük bir hâdise teşkil etmişti.
O tarihlerde, A m erikan film leri Türkiye piyasasının m eçhulü ol duğu gibi, İngiliz ve Alman film leri de yoktu. Tek tük İtalyan (Devamı 4 üncü sayfada)
Yakın tarihten
yapraklar
(Baş tarafı 2 ncide) film leri gelirdi, fak at Fransız film leri ayarında değildi. Fransız film lerine gösterilen büyük ra ğ betin bir sebebi de, o devirde her- *
kesin az çok Fransızca bilmesi ve i,
kültür gtdacım FVansr/r’*ıiöa al ması idi. Şunu da ilâve edelim ki, bugün yabancı film lerde gördüğü müz T ürkçe «Sour-titre» İ6r bu lunm adığı gibi, m em lekette sine m a endüstrisi de olmadığından, yerli film yapılmaz, «dublaj» m ne olduğu da bilinmezdi. Gelecek bir yazımda, İstanbul sinem aların dan ve geçirilen m uhtelif safha lardan bahsedeceğim.