• Sonuç bulunamadı

CFR/EBCED METODUNUN KUR ÂN AYETLERNE TATBÎK VE EHL- BEYT LE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "CFR/EBCED METODUNUN KUR ÂN AYETLERNE TATBÎK VE EHL- BEYT LE"

Copied!
31
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C FR/EBCED METODUNUN KUR’ÂN AYETLER NE TATBÎK VE EHL- BEYT’LE

L /K S

Abdülkerim SEBER*

THE IMPLEMENTATION OF JIFR METHOD OVER THE QUR’ANIC VERSES AND ITS RELATION WITH AHL AL–BAYT

There is no certain evidence about the existence of the works called Jifr and Jamia.

For the narrations concerning this subject have been made by Kuleini who had been accepted as a have by both the Sunnis and Shiis. Nor was it accepted by the modern poems, In contrast to the known fact, Shiites, today belongs to the Sunnis. So we have seen that it’s generally used by the Sunnis. However Ali, the prophet’s nephew and son in law, might have some information about this method which is believed to give some news about future, which is not reliable an proper. This method had not been systematized by its defenders. So, we must follow the rules of the Quran and the sunnah and we can not deciphere the mysterious things.

G R /

Gayb alan öteden beri insanlar n merak etti9i, girmek için çaba sarfetti9i es- rarengiz bir aland r. Tarihin hiçbir dönemi bu alana girmek, ihtiva etti9i s rlara muttali olmak için yap lan ezoterik faaliyetlerden hali kalmam t r. :bn Haldun (ö.808/1406) olaylar n sonuçlar n , ölüm, hay r, er gibi insanlar n ba lar na gelecek olan eyleri, özellikle dünyan n geriye kalan ömrünü, hanedanl klar n sürelerini önceden ö9renme merak n n insan nefsinin özelliklerinden ve tabiat ndan oldu9unu1zikrediyor ki bu faaliyetlerin bundan sonra da devam edece9i hususunda

üphe yoktur.

Kur’ân- Kerim gayb Allah’tan ba ka kimsenin bilemeyece9ini, gayb n anah- tarlar n n Allah Teâlâ’n n elinde oldu9unu,2 Hz.Peygamber (s.a.v.)’in dahi ancak kendisine vahyedileni bilebilece9ini3 te’kitle ifade etmesine ra9men, insanlar bu

* Dokuz Eylül Üniversitesi :lahiyat Fakültesi, abdulkerim@ deu.edu.tr

1:bn Haldun, Mukaddime, (Çev. Süleyman Uluda9), :stanbul 1982, 1,783.

2Gayb n anahtarlar Allah’ n kat ndad r, onlar ancak o bilir. Karada denizde ne varsa yine hepsini o bilir.

Bir yaprak dü mez ve yerin karanl klar içine bir tane girmez ki o bilmesin. Ya ve kuru her ne varsa hepsi aç k bir kitapta -Levh-i Mahfuzda-d r.(6. En’am, 59); Deki göklerde ve yerde gayb Allah’tan ba ka kimse bilmez. (82.Neml, 65); O bütün gayb bilendir. Fakat gayb na dair ilmini hiç kimseye açmaz. (16. Cin, 26);Di9er ayetler için bkz. (38. Hûd, 123; 86. Ra’d, 9; 76.Nahl, 77; 54.Kehf, 26¸71;

Mü’minûn, 62; 93. Secde, 6; 23. Fât r, 38).

3Deki; “Ben size Allah’ n hazineleri bendedir, demiyorum, ben gayb da bilmem, size ben mele9im de demiyorum, ben ancak bana vahyedilene uyar m…” (6.En’am, 50); Deki “Ben Allah’ n diledi9inden

(2)

konuda sihir, astroloji, kahinlik, ruhçuluk, cincilik gibi bir çok metodu denemekte- dirler. Ayr ca Kur’ân- Kerim, insanlar n yan s ra cinnîlerin de bu tarz faaliyetlerde bulunduklar n , onlar n da bu faaliyetlerinin beyhûde gayretler oldu9unu4 haber vermektedir. Bütün bunlara ra9men günümüzde dahi insanlar gaybî sahadaki aray lar n srarla sürdürmektedirler.

Son y llarda içerikleri, üsluplar , iddialar hemen hemen ayn olan ve pe pe e ortaya ç kan baz eserler, bu aray lara farkl bir boyut kazand rm t r. :lmî olmayan metotlarla, kaynaks z-mesnetsiz bilgilerle, alelacele ne re haz rlanarak piyasaya sürülen bu eserler, meydana gelen deprem felaketleri buna ba9l olarak yap lan spekülatif deprem tahminleri, Amerika’da meydana gelen 11 Eylül facias , Amerika- Afganistan/Irak sava lar , ülkemizde üst üste ya anan ekonomik krizler gibi müteselsil, endi e verici, ba döndürücü bir süreç içinde yay nlanmalar na ra9men, halk n hayretini mûcip bir tak m iddia ve aç klamalarla k sa sürede beklenenin üzerinde bask lar yapt lar. Yay nland klar y llar içinde adeta yok/çok satan kitaplar listesinde ilk s ralar alan bu eserler, aradan geçen bunca zamana ra9men hala lüks al veri merkezlerinin kitap reyonlar nda mü terilere sunulmaktad r.

Meydana gelmi ve gelecek olan bir çok tabiat olay n n, teknolojik geli menin asl nda Kur’ân’ n ifrelerinde gizli oldu9u, Kur’ân harflerine takdir edilen de9erlerin hesaplanmas yla bunlar n bulunabilece9i iddias yla ortaya ç kan bu eserlerden ilki, Ömer Çelak l’ n haz rlad 9 “Kur’ân’ n ifresi” isimli eserdir. :lk bask s n 2000 Eylül ay nda yapan bu eserde yazar, okuyucusuna, Kur’ân ayetlerinin matematiksel de9erler üzerine kurulu oldu9unu, bir çok gaybî bilginin bu ifrelerde gizli oldu9unu telkin ediyor Evrendeki pek çok tabiat olay n n, teknolojik veya sosyolojik geli me- nin meydana geldi9i yahut gelece9i tarihleri kendine mahsus matematiksel formüllerle Kur’ân ayetlerinden istinbat ediyor5

:kinci eser ise ilk bask s n Kas m 2002’de yapan Serkan Tekin imzal

“Kur’ân’da Gizlenen Tarihler” isimli eserdir. Bu eserde de yine yazar, geçmi ve gelecekle ilgili bir çok gaybî bilginin Kur’ân harflerinin say sal de9erlerinde mevcut oldu9unu, bunlar n cifr/ebced hesab yla çözülebilece9ini ispata çal yor.

Üçüncü eser “Nostradamus’un De ifresi”, Serkan Tekin’in ilk eserinin farkl bir isim ve ba l kla sunulmu bir versiyonudur. Yazar bu eserde, Nostradamus (ö.974/1566)’un kehanetlerinin, Hz.Ali’nin torunu Cafer Sad k’ n sistematize etti9i cifr ilmine dayal oldu9unu, bu ilimle ilgili derli toplu en geni aç klaman n :bn Arabî (ö.627/1230 ) taraf ndan yap ld 9 n , dolay s yla Nostradamus’un :bn Arabî’den etkilendi9ini, onun kehanetlerinin :bn Arabî’nin beyitlerine dayand 9 n

ba ka kendime fayda ve zarar vermeye malik de9ilim. E9er gayb bilmi olsayd m elbette daha çok hay r yapard m ve bana hiçbir fenal k dokunmazd . Ben ancak bir uyar c , iman eden bir kavim için müjdeci bir peygamberim” (9.A’raf, 88); Bu ayetler, mutlak manada gayb n ancak Allah taraf ndan bilinebilece9ini aç kça ifade etmektedir. Ancak, peygamberlere ve baz velilere verilen mucize ve kerametlerde de gaypla ilgili bilgilere rastlan lmakta, peygamberlerin ve velilerin de zaman zaman gayptan haber verdikleri bilinmektedir. Ne var ki bu tarz hadiselerde, gaybi bilgi peygamberlere melek, yahut di9er vahiy vas talar yla, velilere de ilham gibi özel vas talarla oldu9u için, bunlar mutlak anlamdaki gayba muttali olma keyfiyetinin d nda kalmaktad rlar. Bu konuda daha geni bilgi için bkz. ihâbüddin Mahmud el-Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, Beyrut 1997, XXV, 95; Ebu’l-Hasen Ali b. Muham- med el-Mâverdî, A’lâmü’n-Nübüvve (Thk. Muhammed erif Sükker), Beyrut, 1992, s. 111-142. Velilerin kerameti hakk nda 146 no’lu dipnota bkz.

4 Kur’ân’ eytanlar indirmemi tir. Bu onlara dü mez zaten güçleri de yetmez. Do9rusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmu lard r. (95. uarâ, 210-212); Süleyman’ n ölümüne hükmetti9imiz zaman ancak onun de9ne9ini yiyen kurt onun ölümünü cinlere fark ettirdi. O ölü olarak yere dü ünce ortaya ç kt ki ayet cinler gayb bilmi olsalard alçalt c bir azap içinde kalmazlard . (92. Sebe’.14).

5Bu kitab n içeri9ini de9erlendiren bir makale yay nlanm t r. Bkz. :smail Karagöz, “Kur’ân- Kerim’in ifresi Adl Eser Üzerine” Diyanet :lmi Dergi, Ankara, c. 39, say 2 (Nisan-May s-Haziran), 2003.

(3)

iddia ediyor, örnekler veriyor. Eseri bir defa kar t ran kimsenin bu kitab n konu ba l klar n n bir ço9unun, noktas na virgülüne dokunulmadan “Kur’ân’da Gizlenen Tarihler” isimli eserden aktar ld 9 n fark etmekte güçlük çekmeyecektir. Bu eser de ilk bask s n May s 2003’te yapm t r.

“Kur’ân- Kerim’in ifresi” isimli eserin metodunun cifr ilmi olmamas na ra9- men, yazar n di9er iki eserin omurgas mesabesinde olan cifr metoduna de9inme- den edememesi,6-hiç alakas olmayan yerde- cifre dair bilgiler vermesi, okuyucuya Ömer Çelak l’ n Kur’ân ayetlerine tatbik etti9i ifre metodunun da asl nda cifr ilminden mülhem bir metot oldu9u intiba n vermektedir.

“Nostradomus’un De ifresi” adl eserinde Nostradomus’un kehanetlerini, Ca- fer Sad k’ n sistematize etti9i cifr üzerine kurdu9una dair Serkan Tekin’in iddialar - n yukar da zikretmi tik. “Kur’ân’da Gizlenen Tarihler” adl eserinde de yine Tekin, Hz.Ali’yi cifr metodunun en önemli alimi olarak takdim etmi , üstelik bir de Hz.Ali’nin temsîlî bir resmini yerle tirmi , gerçekte Hz.Ali’ye ait olup olmad 9 kesin olarak bilinmeyen ancak, Hz.Ali’den geldi9i iddia edilen cifr ilmini te vik eden baz sözlerle de iddias n peki tirmeye çal m t r. :lgili bölümde bu eserden seçti9imiz baz örnekleri bulacaks n z.

Konuya Kur’ân’ n bir çok ilmin kayna9 oldu9u, evvelkilerin ve sonradan gele- ceklerin ilminin Kur’ân’da mevcut oldu9u7 zaviyesinden bak l rsa, ilk bak ta bu aray lar n hakl ve gerekli oldu9u akla gelebilmektedir ancak, bu yönüyle Kur’ân- Kerim, zaman zaman, kendi subjektif bilgilerini Kur’ân’a ispat ettirmeye çal anlar- ca veya kendi inand klar n Kur’ân’dan istinbat etme hevesine kap lanlarca istismar edilebilmi tir.

Umumi anlamda insanlara ve cinnîlere kapal olan gaybî bilgilerin Allah Teâlâ taraf ndan baz hususi kullara verilmesi,8bu konunun istisnas mesabesinde- dir ki istisnan n umumi kaideleri bozamayaca9 bilinen bir husustur. :bn Haldun’un ifadesiyle, “ferdî kabiliyet” olan bu metodun say l örnekler d nda, Kur’ân- Kerim’in tefsirinde kullan lan yayg n bir metot olmad 9 görülmektedir. Sûfilerce ke fî bir kabiliyet olarak kabul edilen âz ve nâdirattan say labilecek birkaç örnek makîsün aleyh olabilecek kuvvette de9ildir. Zira ke if ve ilham n ba kalar için delil olmad 9 da bilinen bir gerçektir. Ayr ca bu aray lardaki son geli melerde, geleneksel cifr anlay n n da d na ç k lm ve bu kurallar adeta a nd r lm t r.

Mazisinin Hz.Adem’e kadar uzand 9 iddia edilen, farkl kulvarlardaki bir çok kesime izafe edilen, s hhati ve me ruiyeti hakk ndaki tart malarla uzun bir geçmi i bulunan cifr/ebced metodu, bir makale çal mas na s 9mayacak geni liktedir.

Dolay s yla bizim bu çal madaki hedefimiz, bu metodun Kur’ân ayetlerine tatbikiyle ilgili faliyetleri, görü leri özetlemek, bu son geli melerin geleneksel cifr anlay yla birlikte mukayesesini yaparak, konunun do9ru anla lmas na katk da bulunmak, a r sapmalar ortaya ç karmakt r.

Bu konuda yap lan baz çal malar n, konuyu sadece Hurûfîlik yönüyle ele al- d klar n , di9er yönlerini dikkate almadan de9erlendirdiklerini gördük. Sosyal bilimlerle ilgili konularda özellikle temel :slam bilimlerinde bir konunun, sadece bir boyutuyla ele al nmas halinde sa9l kl sonuçlara ula labilece9ini zannetmiyoruz.

Bu bak mdan konunun tefsirle, tasavvufla, mezhepler tarihiyle, ilgili yönlerinin de

6Bkz. Ömer Çelak l, Kur’ân- Kerim’in ifresi, :stanbul, 2002, s. 12-13.

7:bn Mes’ud (r.a.) , “Bir eyi ö9renmeyi istedi9iniz zaman Kur’ân’ ara t r n z, çünkü evvelkilerin ve sonradan geleceklerin ilmi ondad r” demi tir. :smail Hakk Bursevî, Rûhu’l-Beyan, :stanbul, 1389, I, 13. Yine :bn Mes’ud “ u Kur’ân- Kerim’de bütün ilimler indirildi ve bize her ey aç kland , ancak bizim ilmimiz Kur’ân’ n bize beyan ettiklerine kifayet etmedi,” demi tir. Bkz. el-ÂlûSî, Beyrut, 1997, IV, 279.

8Baz hususi kullara verilen mucize, ke if ve kerametle ilgili olarak 146 no’lu dipnota bkz.

(4)

dikkate al narak ele al nmas n n gerekti9ine inan yoruz.

Çal mam zda önce cifr metodunun mahiyeti, tarihçesi hakk ndaki görü leri, metodun “Ehl-i beyt” boyutunu, tasavvufî boyutunu, Hurûfilik boyutunu, daha sonra da tarih içerisindeki seyrini ve tatbikat n ele ald k. Bu bilgiler 9 nda da

“Kur’ân’da Gizlenen Tarihler” isimli çal madaki baz örnekleri de9erlendirdik.

I . TEOR K YÖNÜYLE C FR/EBCED METODU A.TAR HÇE

Harflerin esrar na dayal Hurûfîli9in milattan önce IV. ve III. yüz y llardan itibaren Orta do9udaki Helenistik-Gnostik izler ta yan dinlerde ortaya ç kmaya ba lad 9 bildirilmektedir. Yahudilerin ve H ristiyanlar n bu ilimle tan malar n n

“Gnostik” felsefeyle tan malar ndan itibaren ba lad 9 , bu felsefenin tesiriyle harflere dayal bir tak m ilimlere sahip olduklar tahmin edilmektedir.9Bu konudaki baz geli meler10, Yahudilerin bu ilme sahip olduklar hakk ndaki tahminleri güçlendirmektedir. Baz H ristiyan Kabbalac lar n n Kitab- Mukaddes’in vahiy k sm ndaki kelimelere, say lara dayanarak yapt klar hesaplamalar sonucunda, baz isimlere, yerlere, tarihlere ve olaylara ula t klar bildirilmektedir.11 Di9er taraftan Bursevî (ö.1137/1725) tefsirinde Hz Îsa’n n hocas ndan ebced ilmi ö9rendi9ini, bu ilmin Yunanl lar taraf ndan vaz’ edildi9ini söylüyor.12

Hurûf ilminin Rasûlüllah’ n asr ndaki tezahürü, Kur’ân’daki mukattaa harfle- ri etraf nda cereyan etmi olup, Hz.Ebu Bekir ve :bn Abbas gibi baz sahabîlerin, sadece mukattaa harflerinin önemiyle ilgili yapt klar aç klamalarla s n rl kalm t r.

Tedvin döneminde meydana gelen konu ile ilgili geli meler ise, bu harflere verilen baz anlamlar, i arî yorumlardan ibarettir. Bu faaliyetler ilk sûfî müfessir olarak bilinen Tüsterî (ö.283/896) ile ba lam , Sülemî (ö.412/1021) ve benzerleriyle yine i ârî tefsir hudutlar çerçevesinde geli me göstererek devam etmi tir.

Hurûf ilminin ciddi anlamda :slamî literatürde yerini almas n n, daha do9ru- su gaybî ilimlerde kullan lmas n n :bn Arabî (ö.638/1240) ile ba lad 9 bildiriliyor.

Çünkü bu anlamda belki ilk ciddi eserlerden birisi olan “e - eceretü’n-Nu’maniyye fi’d-Devleti’l-Osmaniyye” adl eser :bn Arabî’ye nisbet edilmektedir.13 Ayr ca Arabî’nin “Fütuhat” nda da harfler ilmine çok geni yer verdi9i gözlemlenmekte- dir.14 Bu ilmi ilk defa :slam alemine tan tan :bn Arabî olmu tur, dersek daha do9ru olur. Zira :bn Arabî’ye yak n bir bölge (Kuzey Afrika) de ya ayan, “ emsü’l- Meârifi’l-Kübrâ” adl esrarengiz kitab yla Ahmed b. Ali el-Bûnî (ö.622/1225)’nin de ayn konularla ilgilendi9ini görmekteyiz.15 Ayn as rda ya ayan iki müellifin bu ilmi

9Mehmet Emin Bozhüyük,”Hurûf,” D:A, :stanbul, 1998, XVIII, 397-401.

10 Mesela ileride ele alaca9 m z bir rivayette Rasûlüllah ile Yahudiler aras ndaki Kur’ân’daki mukattaa harflerine dayal konu ma bunun en bariz bir örne9idir. Bkz. s 6.

11 Annemar e Sch mmel, Tasavvufun Boyutlar ( Çev. Ender Gürol ), :stanbul 1982, s. 348.

12 Bursevî, V, 333.

13 :bn Arabî’ye atfedilen, muhteviyat n n ancak cifr uzmanlar n n anlayabilece9i rumuzlarla dolu oldu9u bildirilen bu esere Sadreddin Konevî dahil baz kimseler erh yazm lard r. :çindeki hadiselerin meydana gelmeden 60-70 y lönce yaz ld 9 bildirilen bu eserin Konevî erhinde cifr ilmi öyle savunulmaktad r: “Cifr ilminin, felek ve hurûf ilimlerinin kendilerine göre baz kaide ve esaslar vard r.

Bunlardan yararlanarak gayba muttali olma, asla gayb bilmek de9ildir. Dünyevi ve maddi hiçbir vas tadan yararlanmaks z n gelece9i önceden bildirmek gayptan haber vermektir. Bu ise ancak Allah’a mahsustur.” :rfan Gündüz, Sadreddin Konevî’nin e - eceretü’n-Nu’maniye fi’d-Devleti’l-Osmaniye’ ye Yapt 9 erhin De9erlendirilmesi” Selçuk (Üniversitesi) Dergisi, Say , 4 Ocak 1989, s. 101.

14 Bkz. Muhyiddin :bn Arabî, “el-Fütûhât el-Mekkiye” Beyrut, ts., I, 51-84, 189-191, II, 122-123.

15 Bozhüyük, 397-401; el-Bûnî’nin mezkür eseri ve di9er eserleri, say lar n ve harflerin s rlar , Allah’ n güzel isimleri, Besmele, Fatiha, Ayetü’l-Kürsî gibi bir tak m ayetlerin, baz surelerin, baz dualar n

(5)

nereden ald klar , birbirlerinden etkilenip etkilenmedikleri de bilinmemektedir.

Daha sonra gelen Bursevî ve Âlûsi gibi di9er müfessirlerin bu ilme katk lar - n n, :bn Arabî’ye ait harflerle ilgili bir tak m görü ve dü ünceleri yaymak ve savunmaktan ibaret oldu9u, söylenebilir. Mesela bu konuda Bursevî, :bn Arabî’nin

“Fütûhât” adl eserindeki bilgileri aynen nakletmi tir.16

Tarih, edebiyat, tefsir, tasavvuf, fen bilimleri, mimari, astronomi, astroloji, gibi birbirinden farkl alanlarda farkl maksatlarla kullan lan ve Arap alfabesindeki harflerin ebced tarz ndaki tertibine göre takdir edilen de9erlerin anlamland r ld 9 bir bilim dal olarak kar m za ç kan bu sisteme cifr/cefr, ebced/cümel hesab da denilmektedir. Hz.Peygamber zaman nda kullan ld 9 , hatta Hz.Adem’e kadar uzanan bir tarihçesinin oldu9u bildirilmektedir.

Ebcedin men eine ve harflerindeki s ralaman n te ekkülüne dair yap lan ri- vayet ve yorumlarda, bu s ralaman n Hz.Adem zaman ndan beri bilinen bir s ralama oldu9u ancak, Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervan (ö.685/705) zaman nda yap lan ufak bir tadilat ile bugüne kadar geldi9i bildirilmektedir. Harflerinin dizili s ras ve kendilerine verilen de9erler dikkate al narak yap lan mukayeseler sonucunda ebced s ralamas n n, Arapça’ya :branice ve Aramice’nin tesiriyle geçti9i söylenmektedir.

Bu rivayetler dikkate al n rsa, bu sistemin sadece :slam kültürüne mahsus bir sistem olmad 9 anla lmaktad r.17 Ebced s ralamas ndaki kelimelerin anlamlar hakk ndaki rivayetler, Medyen ülkesinin ahlar n n isimleri, eytan isimleri, haftan n günlerinin isimleri, Hz.Adem ve Havva’n n cennetten ayr l hikayesinin safhalar , insan n meydana geldi9i toprak, su hava, ate gibi anas r- erbea, “Esmâ-i Husnâ”n n isimleri vb. rivayetler, birbiriyle asla telifi kabil olmayan bir k s m mevzu/apokrif faraziyeler olduklar izlenimini vermektedirler.18

B. TAR F

Sözlük anlam ititbariyle geli mi , dört ay n doldurmu keçi yahut koyun yavrusu anlam na gelen19 cifr, insanlar aras ndaki öhretini gelecekten haber veren bir ilim dal olarak kullan lmas ndan alm t r. Cifrin en me hur tarifi öyledir:

“Rasûlullah (s.a.v.) taraf ndan kendisinden sonra gelecek olan imamlardan Cafer Sad k ba ta olmak üzere 12 imama verilmesi için Hz.Ali (r.a.)’a emanet edilen, k yamete kadar meydana gelecek bütün dini ve siyasi olaylar n, bilgilerin ve s rlar n, 28 harf vas tas yla çözüldü9ü bir ilimdir ki bu eserler ancak Ehl-i beyt’e mensup imamlarca veya ahir zamanda gelmesi beklenen mehdi taraf ndan çözülebilecek rumuzlarla doludur.”20

ruhani ve manevi tesirleriyle alakal olup, müellifin bu eserde cifr ilminin metodolojisine bilinenlerin d nda bir ey katt 9 söylenemez. Fakat eserinde el-Bûnî, cifr ilmiyle ilgili olarak metodolojik baz rumuzlu bilgiler ve ip uçlar vermi , baz ayetlere ve tarihte olmu bitmi baz olaylara dikkat çekmi - tir. Bu konuda el-Bûnî de, :bn Arabî ile ça9da olmalar , ayn zamanda ayn co9rafi bölgede ya am olmalar bak m ndan :bn Arabî kadar önemlidir. Zira el-Bûnî de :bn Arabî gibi bu tarz bilgilere çok k ymet vermekte ve bu bilgilerinin ke fî Uluda9, D:A, :stanbul oldu9unu söylemektedir. Bkz. Ahmet b.

Ali el-Bûnî, emsü’l-Meârifi’l-Kübrâ, M s r, ts., III, 64-70; Süleyman, 1992 “Bûnî Ahmed b. Ali” VI, 416-417.

16 Bkz. Bursevî, VI, 258-260.

17 Mustafa Uzun “Ebced,” D:A, :stanbul, 1994 X, 68-69.

18 :smail Yak t,Türk :slam Kültüründe Ebced Hesab , :stanbul 1992, s. 24-32; Uzun, 68.

19 Ebu’l-Fazl Cemaleddin Muhammed b. Mükrim :bn Manzur, Lisanü’l-Arab, IV, 104; Muhammed b.

Murtaza ez-Zebîdî, Tacü’l-Arûs, Beyrut, 1306, III, 104;

20 :bn Kuteybe, Te’vilü Muhtelifi’l-Hadis, Hadis Müdâfaas (Çev. Hayri K rba o9lu), :stanbul, 1989, s.

152; Kemaleddin Muhammed b. Musa ed-Demîrî, Hayâtü’l-Hayevân el-Kübrâ, yy. 1969, I, 279;

Mustafa b. Abdillah Hac Halife, Ke fü’z -Zunûn, :stanbul, 1941, I, 592; Ta köprüzade Ahmed b.

Mustafa, Miftâhu’s-Sâde fî Mevzûatü’l-Ulûm, Beyrut, 1985, I, 550; S dd k b. Hasan Kannûcî, Ebcedü’l- Ulûm, Beyrut, ts., II, 214-216; Muhammed Ebu Zehra, el-:mâmü’s-Sâd k, yy., ts., s. 33-34.

(6)

Bütün rivayetler dikkate al narak “Cifr” ve “Câmia” adl eserlerin muhtevas öyle özetlenebilir: 1)Kaza ve kader levhas , 2)Gizli ilim ve korunmu s r, 3)Ledünnî ilmin anahtar , 4)Kur’ân’ n tefsir ve te’viline ili kin bât nî bilgi, 5)K yamete kadar meydana gelecek bütün olaylar n bilgisi, 6)Harfler ilmi, 7)Kur’ân’dan önce nazil olan semâvî kitaplar n bilgisi, 8)Helal ve haramla ilgili hükümlerdir.21

Ehl-i beyt’e isnat edilen bu cifrden ba ka cifrlerin de oldu9u kaydedilmekte- dir. Mesela Harun Re it (ö.194/809) ile Me’mun (ö.218/833)’un müneccimleri olan Yakup :shak el-Kindî (ö.252/866)’nin de bir cifr kitab n n oldu9u bildirilmektedir.

Rivayete göre bu eserde Abbasilerin ink raz n n VII. as r ortalar nda Ba9dat’ta olaca9 ve bu devletin y k lmas yla :slam ümmetinin de ink raza u9rayaca9 bildirilmi tir.22

Temelini bu cifrlerin olu turdu9u, ebced alfabesi tarz nda geli tirilerek sis- temle tirilen bu metodun meydana gelmi olaylara tatbikinde fazlaca ebced hesab telaffuz edilirken, ilerde meydana gelecek olaylar için kullan m na cifr denilmekte- dir. Bununla beraber ço9u kez bu iki sözcük birbirinin yerine kullan lmaktad r.23

C .C FR METODUNUN MEN/E , LEH NDEK ALEYH NDEK GÖRÜ/LER:

Yukar da cifr ilmiyle ilgili verdi9imiz tariflerden de anla laca9 üzere, cifr il- minin, îa taraf ndan iddia edildi9i gibi, Ehl-i beyt’e ait gizli bir emanet bir ilim oldu9u Sünnîlerce de kabul edilmektedir. Çünkü bu iddialar îa taraf ndan ortaya at lm olsa da bir çok Sünnî müellif de Ehl-i beyt’e kar olan muhabbetinden dolay bu iddiay reddetmeden eserine aktarm t r. Dolay s yla bu rivayet Sünnî kaynaklara da bir rivayet olarak girmi tir. Ancak “Cifr” ve “Câmia” adl eserlerin varl 9 ve Rasûlüllah (s.a.v.)’den Ehl-i beyt’e intikali cumhur taraf ndan üzerinde ittifak edilen Kur’ânî bir delile dayanmad 9 gibi, hakk nda hadis otoritelerince kabul edilen sahih bir hadis de bulunmamaktad r. Konuyla ilgili çal malarda Kur’ân- Kerim’deki mukattaa harfleriyle i e ba layan ara t rmac lar, bunu, :bn Hi am (ö.213/828)’ n bir rivayetine dayand r yorlar.

Habere göre: “Elif Lâm Mîm Zâlike’l-Kitâb…”24 ayeti nazil oldu9unda bir grup Yahudi, Rasûlüllah (s.a.v.)’e gelerek, kendisinden önce gelen bütün peygamberlere Allah Teâlâ taraf ndan ümmetlerinin ömrünün bildirildi9ini, dolay s yla ümmet-i Muhammed’in ömrünün ne kadar oldu9unu söylemesini istediler. Rasûlüllah (s.a.v.)’den önce Yahudilerin reislerinden Huyey b. Ahtab; “Elif:1, Lâm:30, Mîm:40, toplam 71 eder ki dünyadaki ömrü sadece 71 y l olan bir dine girmeye de9er mi?”

diye cevap verdi. Sonra “Ya Muhammed buna benzer ba ka harf var m ?”, diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.), “Evet, var”dedi. Huyey,”Nedir o?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) “Elif Lâm Mîm Sâd” diye cevap verdi. Huyey, “Vallahi bu daha uzun bir süredir, Elif:1, Lâm:30, Mîm:40, Sâd:90, toplam 161 y l eder, daha ba ka var m ?”

dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) “Evet, Elif Lâm Râ” diye cevap verdi. Huyey, “Bu daha da uzundur, Elif:1, Lâm:30, Mîm:40, Râ:200, toplam 271 y l eder”, dedikten sonra devamla Huyey, Rasûlüllah (s.a.v.)’e “Ya Muhammed, senin i in bize kar k geldi, bize az m söyledi9ini, çok mu söyledi9ini bilemiyoruz” dedi. Sonra hep birlikte oradan kalkt lar. Huyey’in karde i Ebu Yasir ve di9er hahamlar, “Ne biliyorsunuz, belki de bu rakamlar n tamam n n toplam , 71+ 161+ 231+ 271=734 y l eder ki Muhammed içindir, onun i i bize müte abih göründü”, dediler. Bunun üzerine

21 Mustafa Öztürk, Kur’ân ve A r Yorum, Ankara, 2003, s. 265.

22 :bn Haldun, I, 797.

23 Bkz, Yak t, 56.

24 2. Bakara, 2.

(7)

“Sana Kitab indiren odur. Onda Kitab n esas olan kesin anlaml ayetler vard r, di9erleri de çe itli anlaml d rlar. Kalplerinde e9rilik olan kimseler, fitne ç karmak, o kitab kendilerine göre yorumlamak için çe itli anlaml olanlar na uyarlar. Oysa onlar n yorumunu ancak Allah bilir. :limde derinle mi olanlar, “Ona inand k, hepsi Rabb m z n kat ndand r” derler. Bunu ancak ak l sahipleri dü ünebilir”25 ayeti nazil oldu.26

Ebu’l-Âliye, bu rivayeti ebced ilmi için delil getirirken Beyzâvî (ö.685/1286) Ebu’l-Âliye’nin istidlaline kar ç karak, belki de Rasûlüllah, Yahudilerin bu

ekildeki tefsir metotlar na olan hayretinden dolay gülmü tür, diyor. Ancak Beyzâvî’nin tefsirine ha iye yazan eyhzade (ö.944/1537) “Ebu’l-Âliye’nin delili sadece Rasûlüllah’ n tebessüm etmesi de9il, onlar n bu metotla yapt klar hesaplar reddetmemesidir. ayet Yahudilerin bu metotlar yanl olsayd , Hz.Peygamber bu yanl lar na kar ç kar do9rusunu onlara söylerdi. Rasûlüllah’ n tebessümü belki de Yahudilerin bu hesaplamalar n n ho una gitmi olmas ndand r” diyerek Ebu’l- Âliye’yi destekliyor.27

Tespit edebildi9imiz kadar yla cümel hesab bu rivayetteki hesaplamalar üze- rine kurulmu ve geli tirilmi tir. Bunu daha aç k ifade eden müelliflere de tesadüf ediyoruz. Mesela :smail Konevî (ö.1195/1780), Beyzâvî (ö.685/1286)’nin tefsiri üzerine yazd 9 ha iyesinde bunu aç kça dile getiriyor. Cümel hesab n n, cümel-i sa9îr, cümel-i kebîr, cümel-i es9ar, cümel-i ekber gibi k s mlara ayr ld 9 tasnifin mezkür rivayete istinat etti9ini söylüyor.28

Ne Ebu Yasir, ne de karde i Huyey, Yahudilerin alimlerindendir, bunlar der- me çatma bilgilerle Hicaz çöllerinde ya ayan kimselerdi, dolay s yla bunlar n görü leri delil olabilecek kimseler de9illerdi, diyen :bn Haldun, bu rivayetin sahih olmad 9 n söylüyor29

Bu rivayetin s hhati ne olursa olsun, mukattaa harfleri denilen ve müte abih kabul edilen hece harfleriyle ilgili oldu9u görülmektedir. Halbuki cifr metoduyla ilgilenenler, fazlaca hurûf-i mukattaa’dan olmayan ayetlerle ilgileniyorlar. Daha aç k bir ifadeyle söylemek gerekirse, cifr ile i tigal edenler, anlamlar hakk nda kimsenin pek fazla bir ey bilmedi9i hurûf- mukattaa’dan gaybî bilgileri istinbata çal m olsalar, bunu anlamakta zorluk çekmeyece9iz, çünkü bir k s m alimler eskiden beri müte abihat n anlamlar n ara t rma taraf n tutuyorlar. Fakat özellikle son y llardaki bu konuda faaliyet gösteren baz kimseler, ibaresinin bir anlama delalet etti9i, ayetlerin harflerinin ebced sistemindeki say lar n de9erlerini dikkate alarak ayetlerden hüküm ve tarihler elde ediyorlar. Nitekim ileriki sayfalarda da çal ma- m za konu olan kitaplara ait numunelerde de görece9iz. Bize göre esas problem buradad r. Zira mukattaa harfleri hem say itibariyle az, hem de zaten dinin temel kurallar n olu turan ayetler de de9ildirler. Dolay s yla bu rivayet cifr konusuna delil te kil etse dahi konunun anla lmas noktas ndaki tereddüt ve istifhamlar giderecek boyutta de9il. Ne var ki konumuza dolayl da olsa bir katk yapabilece9i dü üncesiy-

25 Muhammed b. :shak el-Mutallibî :bn Hi am, es-Sîretü’n- Nebeviye (Thk.Mustafa es-Sekâ-:brahim el-Ebyâri-Abdulhafiz Çelebi) D ma k, 1996, II,143-144. Konuyla ilgili olarak Buharî’nin et-Tarihu’l- Kebir’inde Abdullah b. Abbas’tan ve dünyan n ömrü hakk nda uzunca bir rivayetin yap ld 9 kaydedili- yor. Ancak rivayetin tamam mevcut de9il. Bkz. Ebu Abdillah :smail b. :brahim el-Buhârî, et-Târîhu’l- Kebir, yy., ts., I, 208; Ebu Cerir Muhammed b. Et-Taberî, Taberî Tefsiri, (Çev. Kerim Aytekin) II, 207;

Celaleddin Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Süyûtî, “ed-Dürru’l-Mensur,” Beyrut, ts., II, 5.

26 Bu ayetin ini sebebi olarak iki farkl rivayetten birisi budur. Di9eri için bkz. H. Tahsin Emiro9lu, Esbab- Nüzül (Kur’ân Ayetlerinin :ni Sebepleri ve Tefsirleri ), Konya, 1966, II, 1-3.

27 Sadrettin Yüksel, Dini ve :lmi :ncelemeler, :stanbul 1969, s. 126.

28 :smail Konevî, Ha iye ala Tefsîri’l- Beyzâvî, :stanbul, ts., I,164.

29 :bn Haldun, I, 789-790.

(8)

le hurûf-i mukattaa’y cifr ilmiyle irtibatland ran ve bu harfleri cifr sisteminin ilk basama9 olarak gören baz alimlerin bu konudaki görü lerine de9inmek istiyoruz.

D. HURÛF- MUKATTAA:

Hece harfleri, “Evailü’s Süver” de denilen bu harflerin ayet olup olmad klar , i’rablar , anlamlar hakk nda farkl görü ler ileri sürülegelmi tir. Bir grup müfessir bunlar n müte abih olduklar na hükmederek yorumlamaktan kaç n rken di9er bir grup müfessir Cenâb- Hakk’ n kelam nda mühmel bir eyin bulunmas n n mümkün olmad 9 n ileri sürerek bu harflerin de anlamlar n n olabilece9ini savunuyorlar. Bu harfler hakk ndaki görü leri öyle özetleyebiliriz: “Bu harfler ba lar nda yer ald klar surelerin isimleridir. Bunlar Kur’ân’ n isimleridir. Bunlar sureleri birbirinden ay ran fas lalard r. Bunlar insanlar Kur’ân’a muâraza getirmekten aciz b rakan harflerdir.

Bunlar dikkatlerin Kur’ân üzerine çekilmesini tembih için olan harflerdir. Bu harfler her hangi bir kelimenin anahtar ve ifresi olan harflerdir. Bu harflerin bir k sm Allah Teâlâ’n n bir k sm Rasûlüllah (s.a.v.)’in, bir k sm Cebrail (a.s.)’ n isimleridir.

Bu harflerin her biri Allah Teâlâ’n n isimlerinden birinin anahtar olup, ondan gelecek mükafat ve cezalara, baz milletlerin dünyada kal sürelerine delalet eden rumuzlard r. Bu harfler bir k s m olaylar n vuku’ tarihine ebced hesab yla i aret eden harflerdir”30

Tedvin döneminin en önemli eserlerinde biri olarak kabul edilen ve kendisin- den sonra yaz lan tefsirlerin önemli bir kayna9 durumunda olan Mâturîdî (ö.333/944)’nin Te’vîlat adl eserinden özetledi9imiz bu görü ler ebced ilminin Müslümanlar aras nda çok erken dönemlerde bilindi9ini göstermektedir ki Mâturîdî adeta alt n çizercesine bu harflerin cümel hesab yla bulunan, gaybî olaylar içeren, bu ümmetin sonunu, padi ahlar n n say s n , fetihler yoluyla ula acaklar nihâî beldelere i aret eden birer rumuzlar olabilece9ini, bunun da Kur’ân’ n i’caz n n son noktas oldu9unu söylüyor.31

Kendisine ilk sûfî müfessir diyebilece9imiz Sehl b. Abdullah Tüsterî bu harf- lerde anlay sahibi bir çok kimsenin bilebilece9i bir tak m manalar n, s rlar n, isimlerin, s fatlar n bulundu9unu, hatta bunlar n birbirlerine ilave edilmeleri halinde bunlardan :sm-i A’zam’ n meydana gelebilece9ini, söylüyor.32

Yine sûfî müellif, Hakîm et-Tirmizî (ö.320/922), mukattaa harflerinin her bi- rinin Allah’ n isimlerinden her birinin anahtar oldu9unu, bu harflerin ilminin velilere verilen bir ilim oldu9unu, bunlar n ancak Rasûlüllah (s.a.v.) ve veliler taraf ndan çözülebilecek ifreler oldu9unu kaydediyor.33

Bursevî, Necmüddin Dâye (ö.465/1406)’nin, mukattaa harflerinin Kur’ân’ n di9er muhkem ayetleri gibi birden fazla manalara geldiklerini, bu harflerin bir tak m anlamlar n n oldu9unu, söyledi9ini naklediyor.34

Ku eyrî (ö.465/1072), bu harfleri birer rumuz olarak telakki etmekte ve bun- lar kendince anlamland rmaya, ifrelerini çözmeye çal maktad r.35

30 Ebu’l-Mansur Muhammed Mâturîdî, Te’vîlâtü Ehl-i’s-Sünne, (Thk. Muhammed Müstefîzurrahman), Ba9dat, 1983, s. 33-35.

31 Mâturîdî, 35.

32 Ebu Muhammed Sehl b. Abdillah et-Tüsterî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, M s r, 1908, s. 5.

33 Kitabü Hatmi’l-Evliya (Thk.Osman :smail Yahya ) Beyrut 1965, s. 210-213; :bn Arabî, “Fütûhât”, I, 190; :bn Arabî, “el-Mîm ve’l-Vâv ve’n-Nûn”, (Resail içinde ) Beyrut, 1948, s. 2; Hakim et-Tirmizi, Nevadiru’l-Usul fî Marifeti Ehadîsi’r-Rasül (Thk. Ahmed Abdurrahim es-Sâyih/Seyyid Cemîlî), M s r 1988, Na irin mukaddimesi, I, s. 77-80.

34 Bursevî, VI, 261.

35 Ali Akp nar, “Kur’ân’da Hece Harfleri (Hurûf-i Mukattaa) ve Ku eyrî’nin Hece Harfleri Yorumu“, Tasavvuf :lmî ve Akademik Ara t rma Dergisi, say 11, Ankara, 2003, s., 71.

(9)

Mürsî (ö.655/1257), Evvelkilere ve sonradan geleceklere dair ilimleri kendi- sinde toplayan Kur’ân- Kerim’in ilmine Rasûlüllah (s.a.v.)’den sonra ra it halifele- rin, :bn Me’sud, :bn Abbas gibi zatlar n sahip olduklar n , bu ilmi sahabeden sonra tabiînin ald 9 n , daha sonraki ku aklarda insanlara fütur geldi9ini, ilim ehlinin azald 9 n , insanlar n sahabe ve tabiînin bildikleri ilim ve fenlerde zaafa dü tüklerini kaydederek, :bn Abbas’ n, “Hayvan m ba9lad 9 m ip kaybolmu olsa onu Allah Teâlâ’n n kitab vas tas yla bulurum”, eklindeki sözüne dikkat çekiyor.36

Abdulaziz ed-Debba9 (ö.1156/1743) ise, bu harflerin ilminin peygamberler ve veliler aras nda mü terek olan bir ilim oldu9unu, ancak herkesin bu ilme ke fi derecesine göre nail olabilece9ini söylüyor.37

Sonuç itibariyle selef alimleri bu harfler hakk nda konu maktan sak n p, bun- lar n manalar n Allah’a havale ederek ihtiyat tercih ederken, ba n kelamc lar n ve sûfîlerin çekti9i bir grup alim bu harflerin manas z eyler olmad 9 n , ilimde kemale ermi kimselerin bu harflerin anlamlar n çözebileceklerini belirtmi lerdir.38 Bu aç klamalardan sonra cifr metoduna do9rudan destek veren aç klamalara geçmek istiyoruz.

E. C FR/EBCED METODUNU SAVUNANLAR

Her ne kadar konu yine hurûf-i mukattaa etraf nda cereyan etse de baz alim- lerin bu harflerle ilgili aç klamalar ndan cifr ilmini kasdettikleri anla lmaktad r.

Cifr ilminin gayba ula mada bir metot oldu9unu savunan ve bu iddias n baz örneklerle aç klayan alimlerin ba nda :bn Arabî gelmektedir. :bn Arabî, harflerin de ümmetlerden bir ümmet olduklar n , ilahi emirlerle mükellef bulunduklar n , kendi cinslerinden peygamberlerinin oldu9unu, bu harflerin tesbih ettiklerini ancak bunu ke if ehlinin anlayabilece9ini, mükerrerleriyle birlikte bu harflerin say lar n n 78 oldu9unu, “:man yetmi küsür ubedir,”39 hadisi gere9ince bu harflerin hakikat- lerini bilmeyen kimselerin, iman n s rlar na eremeyeceklerin iddia ediyor.40

el-Bûnî, bu ilmin Cenab- Hak taraf ndan Hz.Adem, Hz.Zülkarneyn, Asaf b.

Berh yâ, Hz.Süleyman (a.s.) vas tas yla Cafer Sad k (r.a.)’a verilen bir ilim oldu9unu zikrediyor ancak kaynak da göstermiyor.41 el-Bûnî’nin “ emsü’l-Meârifi’l-Kübrâ”

adl eserinde ba ta bir tak m sureler, ayetler, dualar olmak üzere gaybla ilgili havas ilimlerinin her birine ait bilgi bulmak mümkündür. Reml, zayirçe, cifr bunlardan baz lar d r. Kitap ba l klar itibariyle sistematik görünmekte fakat içeri9ine bir tak m rumuz ve ifreler hakim oldu9u için, ancak yazar n n anlayabilece9i üslupta- d r. Özellikle cifr ile ilgili konumuza aç kl k getirmesini bekledi9imiz yerlerde yazar

“Size ancak bu kadar n aç klayabiliriz,” “Allah Teâlâ daha iyisini bilir” gibi cümlelerle aç klamalar n kesmi tir. “Elif, Lâm, Mîm Gulibeti’r-Rûm…”42 ayetinin bu s rr n ba lang c oldu9unu söyleyen müellif, Ehl-i beyt’ten olan, ilmi tam imamlar n bu i in s rlar n bildiklerini, cifr ilminin ariflerin sad rlar ndan gelen bir ilim oldu9unu, ifade ediyor. Cifr ile ilgili bölümde Cemel olay , Ümeyye O9ullar Devletinin y k l , Fât mî Devletinin y k l , Selçuklu Devletinin kurulu u gibi kendi dönemine kadar meydana gelmi olan baz olaylara denk dü en rumuzlara ve

36 Âlûsî, VI, 279

37 Abdulaziz ed-Debba9, Kitabü’l-:briz (Trc. Abdullah Ar 9/H. Mehmet Yeniler ), :stanbul, ts., s. 125.

38 Bu konuda geni bilgi için bkz. Muhsin Demirci, Kur’ân’ n Müte abihleri Üzerine,:stanbul, 1996, s.70- 71.

39 Ebu Bekir Muhammed b. El-Hüseyin el-Beyhakî, uabü’l-Îman (Thk. Ebu Hacer Muhammed es-Said b.Besyûnî Za9lül) Beyrut, 1990, I, 32-34.

40 :bn Arabî, “Fütûhât”, I, 58-60; :bn Arabî, “el-Mîm ve’l-Vâv ve’n-Nûn,” 2.

41 el-Bûnî, III, s. 90.

42 88. Rûm, 1-5.

(10)

ifrelere de yer veriyor.43

Kendisinin tasavvufla ilgisi olmad 9 bilinen, mutasavv f kimli9iyle tan nma- yan :bn Kemal (ö.940/1533)’de, Kur’ân- Kerim’in dünyevî, uhrevî bir çok ilmin kayna9 durumunda olmas n , Rasûlüllah’ n bir mucizesi olarak görüyor, büyük alimlerin bir tak m büyük ve mü kil meseleleri, Kur’ân- Kerim’in ayetlerinden, Rasûlüllah’ n hadislerinden, onlar n kelimelerinden, hatta harflerinden ç kard kla- r n , bunun onlar n bir kerameti oldu9unu, velilerin bu kerametlere ilham n nuruyla nail olduklar n , bu durumunda Rasûlüllah’ n gelecekte meydana gelmesi beklenen mucizelerinden oldu9unu zikrediyor.44

Cifr ilmin hem teorik hem de pratik k sm nda ad na en çok rastlad 9 m z :bn Arabî’ ye en büyük deste9i yine sûfî müfessirlerin verdi9ini görüyoruz. Bursevî (ö.1137/1725) tefsirinde hurûf- mukattaan n sahih medlüllerinin oldu9unu, bunlar n sûfîlerce if a edilmemesi gereken esrarl bir ilim oldu9unu, bu ilmin bütün ilimlerin zübdesi oldu9unu, evvelinin ve ahirinin ilminin kendisine verildi9i Rasûlullah (s.a.v.)’in ilminin, hatta Hz.Adem ve :dris (a.s.)’ n ilminin de bu harflerden ibaret oldu9unu iddia ediyor. Bursevî, bu harflerin ilminin bütün gerekleri ve gerçekleriyle Allah ve Rasûlüne ve onun kamil varislerine havale edildi9ini kaydediyor.45

Bir di9er sûfî müfessir Âlûsî de, “Beyne’l-muhibbîne sirrun, leyse yüf îhi – kavlün vela kalemün li’l-halk yahkîhi/Sevgililer aras nda bir s r vard r ki, onu if a edecek ne bir a9 z ne de halka anlatacak bir kalem vard r” anlam ndaki beyti üzerine

u dü ünceleri bina ediyor: “Veraset sahibi olan veliler, bu s rlar Rasûlüllah (s.a.v.)’den ö9renirler, Rasûlüllah’ n avucundaki ta lar n tesbih etti9i gibi, kertenke- le ve geyi9in kendisine konu tu9u gibi, bu harfler de velilere öyle konu ur(…) Bunlar ancak Hz.Muhammed’in ümmeti içinde çok bulunan zevk erbab bilir.”46

Mutasavv flar n harflerin esrar na dayal bilgilerini anlaman n güçlü9üne i a- ret eden Mehmet Ali Aynî’ye ait olan, “Bir kimse harflerin s rr na vak f olursa gelecekteki bütün olaylar ke fedebilir. Fakat itiraf edeyim ki ben bunlardan bir ey anlam yorum. Zira niçin böyle olduklar n ke fedemiyorum. Fakat ceffelkalem de reddetmeyi do9ru bulmuyorum. Çünkü görüyorum ki harfler ilmi muayyen kaidelere ve pek aç k kurallara müstenittir”, eklindeki aç klamalar da mutasavv f- lara yap lan bir destek olarak görmek mümkündür.47

Zahid el-Kevserî (ö.1371/1952) de :bn Arabî’nin “e - eceretü’n-Nu’mâniyye”

adl eserinden övgüyle söz ederek Allah Teâlâ’n n muttali k lmas halinde baz gaybî

43 el-Bûnî, II, s. 61-74.

44 :bn Kemal, er-Risâletü’l-Münîre, :stanbul 1308, s.8; eyhulislam :bn Kemal’in :bn Arabî hakk nda bir fetvas n n oldu9u bilinmektedir. Konumuzla ilgili olan bu fetvan n metni öyledir: “Ey :nsanlar! Biliniz ki büyük eyh, erefli önder, ariflerin kutbu müvahhitlerin imam , Endülüs’lü, Hatem Tay kabilesinden Muhammed :bn Arabî, kamil bir müçtehit ve faz l bir mür it, taaccüp edilecek hayat hikayeleri ve ola9and hadiseleri ve çok talebesi olan bir zatt r. Kendisi alimler ve ileri gelenler kat nda kabule mahzar olmu tur. Onu inkar eden hata etmi olur. :nkar nda israr ederse sap tm olur. Sultan n onu inkar eden kimseyi terbiye etmesi ve onu inanc ndan çevirmesi laz m gelir. Çünkü sultan do9ruyu yapt rmak ve kötülükten kaç nd rmakla memurdur. :bn Arabî’nin bir çok eseri vard r. Bunlar n içinde Fusûsu’l-H kem, Fütûhât- Mekkiye de vard r. Bunlardaki meselelerin bir k sm n n sözü ve manas bellidir, ilahi buyru9a ve nebevî eriata uygundur. Bir k sm da zahir ehlinin anlay na göre gizli olup, ke if ve bat n ehlinin anlay na göre aç kt r. Onun meram n anlamayan n bu durumda susmas gerekir. Zira yüce Allah ilminin olmad 9 eyin ard na dü me, çünkü kulak, göz ve kalbin her biri davran lar ndan sorumludur (17. :sra 36) buyurmu tur. Hüseyin Atay, “:lmi Bir Tenkit Örne9i Olarak :bn Kemal Pa a’n n Muhyiddin b. Arabî Hakk nda Fetvas ,” eyhulislam :bn Kemal Sempozyumu, Tebli9ler ve Tart malar, Ankara 1986, s. 267-269.

45 Bursevî, IV, 90, 207.

46 Âlûsî, I, 167.

47 Mehmet Ali Aynî, eyh Ekber’i Niçin Severim, :stanbul, 1341, s., 22-23.

(11)

bilgilere ula man n önünde bir engelin olmad 9 n aç kl yor.48

Bu konuda en doyurucu ve en kapsaml aç klamay da ikinci binin müceddidi ünvan yla an lan :mam Rabbânî (ö.1034/1624)’de buluyoruz. Muhkem ayetlerin

er’î ahkam n kayna9 , müte abih ayetlerin de ilmî hakikatlerin ve ilmî s rlar n hazinesi oldu9unu söyleyen :mam Rabbânî, mukattaa harflerinin müte abih ayetlerin birer parças oldu9unu, bunlara ancak ilimde rüsûh sahibi alimlerin muttali olabilece9ini, mukattaa harflerinin her birinin a k ile ma uk aras nda gizli s rlardan ve rumuzlardan olu an dalgal bir deniz oldu9unu söylüyor. Muhkem ayetler her ne kadar kitaplar n anneleri olsalar da, anneler/as llar sonuç ve semerelerin meydana gelmesi için birer vas tad rlar diyen Rabbânî, ilâhî kitab n gayelerinden olan müte abih ayetlerin, Kur’ân’ n özü oldu9unu, bunlara nisbetle muhkem ayetlerin k r mesabesinde oldu9unu, müte abih ayetlerin as l/gerçek, muhkem ayetlerin suret/yans ma mesabesinde oldu9unu zikrediyor. Râsih alimler, öz ile k r , as lla sureti bir arada bulundurabilen alimlerdir, k r alimleri muhkematla yetinirken, râsih alimler, muhkemat elde ederler, müte abihat n te’viliyle de çok hazza eri irler, diyen Rabbânî, muhkemat bilmeden, gere9iyle amel etmeden müte abihat n te’vilini yapmaya çal anlar , cahilliklerinden haberleri olmayan cahiller, sap kl klar ndan haberleri olmayan sap klar olarak nitelendiri- yor.49

Buraya kadar görü lerine yer verdi9imiz ekseriyeti sûfî olan bu müelliflerin eserlerinde, konumuzla ilgili aç klamalar n büyük ço9unlu9unun ayn oldu9u, bu konuda baz istisnalar d nda bir sûfî ittifak n n oldu9u görülmektedir. Dolay s yla bu harflerle ilgili konularda i ârî tefsirin artlar ve hudutlar göz önüne al narak yakla man n en makül çözüm olaca9 anla l yor.

F. C FR/EBCED METODUNA KAR/I ÇIKANLAR

Gazâlî (ö.505/1111), “Fedâihu’l-Bât niyye” adl eserinde, özellikle Bât nîlik an- lam ndaki Hurûfîli9in yanl l 9 n ortaya koymu , Bât nîlerin harflerin ekillerini ve say lar n dikkate alarak yapt klar te’villerin aklen bat l oldu9unu, s r diye aç kla- d klar eylerin gülünç eyler oldu9unu, sûrelerin ba lar ndaki ve hadislerdeki harflere bakarak ç kard klar hükümlerin ahmakl k oldu9unu söylemi tir.50

Müfessir Ebu Hayyân (ö.745/1344) tefsirinin mukaddimesinde, kelimeleri aslî manalar ndan ç karmak suretiyle, Allah Teâlâ’ya ve Hz.Ali’nin nesline iftirada bulunan, bunlar da te’vil diye isimlendiren Bât nî z nd klar n verdikleri anlamlar tefsirine almad 9 n zikreder51.

Ancak bizim burada dikkatimizi çeken husus, bu her iki alimin de özellikle Bât nîli9e vurgu yaparak. Mâturîdî’nin tefsirinde bile yer alacak derecede eskiden beri bilinen cifr metoduna en ufak at fta bulunmamalar d r. Bize göre bu zatlar n bu tutumlar cifr metodunu kabul ettikleri anlam na gelmedi9i gibi, cifr metodunu reddettikleri anlam na da gelmemektedir.

Ehl-i beyt’e nisbet edilen ve Bât nî anlama dayal olan cifr ilminin iftiradan ibaret oldu9unu zikreden :bn Teymiye (ö.728/1328), bu konuda Ebu Hüreyre’den yap lan bir rivayeti delil gösteriyor. Bu rivayete göre Ebu Hüreyre ile Hz.Ali (r.a.) aras nda u konu ma cereyan ediyor: Ebu Hüreyre: “Siz Ehl-i beyt yan nda, Hz Peygamber (s.a.v.) taraf ndan verilmi bir kitap var m ?” Hz.Ali: “Hay r!, Allah’ n kitab ndan, Allah’ n Müslümanlara ihsan etti9i kitab anlama kabiliyetinden ve u

48 Muhammed Zahid el-Kevserî, Mukaddimat, Beyrut, 1997, s. 554.

49 Ahmed Faruk Serhendî :mam Rabbânî, Mektubat, :stanbul, ts., I, 279, (Mektup 276)

50 Ebu Hâmid Muhammed, el-Gazâlî, Fedâihu’l- Bât niye, Kahire, 1964, s. 66-72.

51 Ebu Abdillah Muhammed b. Yusuf Ebu Hayan el-Endülüsî,el-Bahru’l-Muhît, Riyad, 1329, I, 5.

(12)

sahifenin ihtiva etti9inden ba ka bir ey yoktur”. Ebu Hüreyre: “ u sayfada ne var?”

Hz.Ali: “Ak l (öldürülenin diyeti), esiri serbest b rakt ran ey, bir de kafirin kar l 9 nda müslüman n öldürülemeyece9i.”52

Bu konuda ileri sürülen, bunlar n d ndaki bütün delillerin yalan oldu9unu söyleyen :bn Teymiye, Ebu Hüreyre’den rivayet edilen “Rasûlüllah (s.a.v.)’den iki kap ilim ald m, birisini insanlara yayd m, di9erini yaym olsayd m u bo9az m kesilirdi”53 hadisinin sahih oldu9unu, ancak bunlar n da ümmet içinde meydana gelecek fitnelerden bahseden ilimler oldu9unu iddia ediyor.54

Ebu’l-Hasen Tak yyüddîn Ali b. Abdulkâfî es-Sübkî (ö.756/1355) musann flar n bu harfler hakk nda söyledikleri eylerin bir k sm n zikre de9er

eyler olarak buldu9unu, di9er bir k sm n ise bilinmemesi gereken günah eyler olarak gördü9ünü, bunlar tecrübe etti9i halde do9ruluklar na ula amad 9 n söylüyor.55

Suyûtî (ö.911/1505), :bn Hacer’e dayanarak, cifr metodunun lehindeki ve aleyhindeki görü lerden, cifrin aleyhindeki görü leri tercih ediyor. Bu harflerin Muhammed ümmetinin yer yüzünde kalaca9 müddeti ifade eden, Mücâhid’den yap lan rivayeti :bn Hacer’in s hhatini kabul etmedi9ini belirten Suyûtî, mükerrerle- rinin hazfedilmesi halinde bu harflerden ebced yoluyla elde edilen say n n, Muhammed ümmetinin yer yüzünde beka müddetine i aret etti9ine dair Süheylî’den gelen rivayetin de yine :bn Hacer taraf ndan sahih olarak kabul edilmedi9ini zikrediyor. Bu tarz eylerin sihir kabilinden eyler oldu9u için :slamiyette yerinin olmad 9 anlam na gelen :bn Abbas rivayetinin, :bn Hacer taraf ndan sahih olarak kabul edildi9ini belirterek,56 bir bak ma kendisinin de bu görü te oldu9unu ima ediyor.

a’rânî (ö.973/1565) Tabakât’ nda, hocas el-Metbûlî’nin, putlar Allah Teâlâ’ya kavu ma arac olarak vesile etmeleri sebebiyle, puta tapan kimselerin, el-Bûnî gibi dünyevi menfaat sa9lamak için bir tak m matematiksel hesaplamalarla, riyazetle me gul olanlardan daha iyi olduklar n söyledi9ini zikrediyor.57

Bütün bunlar n yan nda tevakkufun da Kur’ânî bir metot oldu9u unutulma- mal d r. Ebu Bekir :bn Arabî (ö.543/1148)’ de konunun çözümüne bu metotla yakla arak öyle diyor: “Sûrelerin evvellerindeki harflerin te’vili, insanlar n mükellef olduklar bir ilim de9ildir. Bu, hakk nda zanna gerek olmayan ilmî bir konudur.

Haklar nda kesin bir delil olmad 9 için bu harfler hususunda susmak gerekir.”58 G. C FR/EBCED METODUNUN EHL- BEYT VE /ÎA BOYUTU Ehl-i beyt tabiri ekseriyetle, Hz.Muhammed (s.a.v.)’in ev halk olan k z

52 Buhârî, “el-Câmiu’s-Sahîh”, I, 39. Bu rivayetin erhinde Buhâri arihlerinden Kirmânî (786/1384), Ebu Hüreyre’nin gizledi9i ilmin, k yamet alametleriyle ilgili bilgiler oldu9unu, îa’n n iddia etti9i cifr kitab n n olmad 9 n , zikrediyor. Bkz. emseddin Muhammed b. Yusuf b. Ali el-Kirmanî, Sahihu Ebi Abdillah el- Buhârî bi erhi’l- Kirmânî, Beyrut, 1981, I, 137. :bn Hacer el- Askalânî (852/1449)’ nin de ayn görü te oldu9unu görüyoruz. Bkz.Muhammed b. Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî bi erhi Sahih el-Buhârî, Hedyü’s- Sârî Mukaddimetü Fethi’l-Bârî (Thk.Abdulaziz b.Abdillah b.Bâz) Beytut, 1991, I,293.

53 Buhârî, “el-Câmiu’s-Sahih”, I, 38. Bu konuda da Buhârî arihlerinin :bn Teymiye ile ayn görü te olduklar n görüyoruz Bkz. Kirmanî, I,137; Askalânî, I, 293.

54 Ahmed b. Abdulhalim b. Teymiye, el-Bu9yetü’l-Mürtâd, yy., 1988, s., 321-323.

55 Ebu’l-Hasen Tak yyüddin Ali b. Abdilkâfî, es-Sübkî, Feteva, Beyrut, ts., II, 563.

56 Süyûtî, el-:tkan fi Ulûmi’l-Kur’ân, Kur’ân :limleri Ansiklopedisi (Trc.Sak p Y ld z/Hüseyin Avni Çelik) :stanbul, ts., II, 26.

57 Abdulvehhab b. Ahmed b. Ali el-Ensârî e - a’râni, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, M s r, 1954, III, 86.

58 Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah b. Arabî, Kanunu’t-Te’vîl, (Thk. Muhammed Süleyman) Beyrut, 1990, s. 212.

(13)

Hz.Fat ma, damad Hz.Ali, iki torunu Hz.Hasan ve Hüseyin için kullan lmaktad r.

Hz.Peygamber’in e lerini, amca çocuklar n , Selman- Fârisî gibi kendisine çok yak n baz sahabîleri, hatta bütün müminleri, bu terimin kapsam na dahil eden tariflere de rastlamak mümkündür. iî’ler, Ehl-i beyt soyundan gelen imamlar da Ehl-i beyt’ten sayarlar. 59 Ehl-i beyt’in :slam toplumu içinde ayr bir yeri vard r.

Müslümanlar n her kesimi için Ehl-i beyt vazgeçilmez bir konumdad r. Ehl-i beyt denince de ilk akla gelen isim üphesiz ki Hz.Ali (ö.40/660)’dir. Daha henüz dokuz ya nda bir çocukken müslüman olan ve namaz k lanlar n ilklerinden olan Hz.Ali, ilk sahabîlerden Rasûlüllah (s.a.v.)’ n amcas n n o9lu ve ayn zamanda damad d r.

Dördüncü halife Ali b. Ebi Talib hakk nda Rasûlüllah (s.a.v.), “Ey Ebu Talib’in o9lu, sen benim yan mda, Musa’n n yan ndaki Harun yerinde olmak istemez misin?, Ne var ki benden sonra peygamber gelmeyecek”60, “Ben ilmin ehriyim, Ali de onun kap s d r, ilim ö9renmek isteyen kap ya gelsin,”61 buyurmu tur.

Kur’ân- Kerim’in hiç bir yerinde i areten de olsa Hz.Ali’nin ad n n geçmedi- 9i, onun ahs na râcî zamirin bulunmad 9 , a r iîler haricindeki bütün Müslü- manlar taraf ndan benimsenen bir görü tür. Buna mukabil Rasûlüllah (s.a.v.)’in hadislerinde ise onun faziletine dair rivayetler fazlal 9 yla dikkat çeker. Rasûlüllah ile çok yak n akrabal k ili kileri, Ehl-i beyt’ten olmas gibi üstünlüklerine ra9men, cumhur taraf ndan yap lan fazilet s ralamas ndaki yerinin ashab içerisinde dördüncü s rada olmas münasebetiyle o, ra it halifelerin dördüncüsüdür.62

Bilindi9i gibi :slam toplumundaki ilk büyük fitnelerin ve tefrikalar n, k r l- malar n ba lad 9 nokta da hilafetin Ehl-i beyt ve Hz.Ali’nin soyundan gelenlere mahsus oldu9u noktas d r. Ancak bu konuda da Müslüman alimlerin ekseriyeti, hatta Zeydiye, Yakubiye63 gibi baz iî gruplar bile bu görü te de9ildir. Ne var ki bu yanl dü ünce di9er bir çok yanl l klara hatta bugüne kadar uzanan ihtilaflara neden olmu tur. Binaenaleyh Hz.Ali ve Ehl-i beyt’e isnat edilen “Cifr” ve “Câmia”

adl eserlerin mü temilat ndaki ilk dönem iîlerinin iddialar , bu yanl l klar n bir sonucu olmal ki, ilk dönem iîlerinin, Sünnî’lere kar övünç vesilesi olarak gördükleri, meziyet olarak sayd klar cifr ve ric’at gibi ayr cal klar bugünkü iîler kabul etmiyorlar.

îa’n n muteber hadis kitaplar ndan birisi olan, Kuleynî (ö.328-329)’nin

“el-Üsûl mine’l-Kâfî” isimli eserindeki rivayetlere göre, Rasûlüllah (s.a.v.)’in kendi kulac yla 70 kulaç uzunlu9undaki bu sahife (Câmia) bir milyon problemi halledebi- lecek bilgileri ihtiva eden, hatta peygamberlerin ve vasilerin, :srailo9ullar ndan geçen alimlerin bilgilerini, k yamete kadar meydana gelecek bütün bilgileri içeren bir sahife olup, Davud (a.s.)’ n Zebur’unu, Musa (a.s.)’ n Tevrat’ n :sa (a.s.)’ n :ncil’ini :brahim (a.s.)’ n sahifelerini, haram , helal kapsamaktad r. :çinde Hz.Fat ma (r.a.)’ n mushaf n içeren beyaz bir cifr yan nda, Rasûlüllah (s.a.v.)’in silah n n da içinde bulundu9u bir cifr daha mevcuttur.64

Yukar da “Câmia” ve “Cifr” ad ndaki sahifelere dair Kuleynî’nin d nda hiçbir

59 Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Babeveyh el-Kummî, iî :mamiyenin :nanç Esaslar (Çev.Ethem Rûhî F 9lal ), Ankara, 1978, s. 109; Orhan Hançerlio9lu, :slam :nançlar Sözlü9ü, :stanbul, 1984, s. 79;

inasi Gündüz, Din ve :nanç Sözlü9ü, Konya, 1998, s. 109-110; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt :slam Tarihinde Ali–Fat ma Evlad , :stanbul, 2004, s. 33.

60 Muhammed b. Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrut 1994, II, s. 54-58.

61 Ebu :sa Muhammed b. :sa Tirmizî, es-Sünen, :stanbul, 1992, “Menâk b”21; Ebu’l-Kas m Süleyman b.

Ahmed Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, M s r, 1983, XI, 65. Rivayetin detay ve îa boyutu için bkz.

Öztürk, 235.

62 Ebu’l-Müîn en-Nesefî,Tabs ratü’l-Edille (Thk. Claude Salame), D ma k 1993, II, 896, 912.

63 Nesefî, 896; Zübeyr Yetik, :slam Dü ünce Tarihinde Mezhepler, :stanbul, 1990, s. 102.

64 Ebu Cafer Muhammed b. Yakub b.:shak el-Kuleynî, el-Usûl mine’l-Kafî, Tahran, 1381 , I, 238-242.

(14)

iî müellifin eserinde bir bilgiye rastlam de9iliz ancak, Cavad Mu9niye’nin de belirtti9i gibi, iîlerce muteber kabul edilen Muhsin el-Emin, “A’yanü’ - îa” adl eserinde, “el-Câmia” adl eserin, Hz.Ali (r.a.)’ n eseri oldu9u hakk ndaki genel kanaatleri içeren, baz rivayetlere yer veriyor. Muhammed b. Hasan es-Saffarî ’nin

“el-Basâir” adl kitab ndan yapt 9 bu rivayetlere göre, Ebu Cafer Muhammed Bak r ve o9lu Ebu Abdullah Cafer Sad k’ n elindeki “el-Câmia” adl eseri, Süveyd b. Eyyub ve Ebu Basir isimli iki zat görmü ler, kendilerine bunlar n ne oldu9unu sormu lar, onlardan, bunlar n Rasûlüllah (s.a.v.)’in imla ettirdi9i, içinde helal ve haramlara, farzlara dair bilgilerin buludu9u, 70 kulaç boyunda “el-Câmia” adl bir sahife oldu9una dair cevap alm lard r.65

Yine Muhsin el-Emin, “el-Cifr” adl eserin de Hz.Ali’nin eserlerinden oldu9u- na dair “el-Basâir” ve “Mecmau’l-Bahreyn” adl eserlerden yapt 9 rivayetlere yer veriyor. Bu rivayetlerin güvenilir oldu9una dikkat çeken müellif, aralar ndaki farkl l klar öyle özetliyor:

“Bu rivayetlerin baz s cifrin, içinde ilim bulunan temizlenmi bir deri oldu- 9una, baz s ilimle dolu bir öküz derisi oldu9una, baz s ileride insanlar n ihtiyaç duyaca9 bilgileri Rasûlüllah (s.a.v.)’in Hz.Ali’ye imla ettirdi9i, da9arc 9a benzer temizlenmi bir öküz derisi veya kuzu derisi oldu9una, baz s koyun derisi mi öküz derisi mi oldu9unun bilinmedi9ine, baz s içinde kitaplar n ve ihtiyaç duyulan ilimlerin bulundu9u beyaz cifr ile birlikte, içinde silah bulunan k rm z bir cifrin oldu9una, baz s cifrin k rm z bir kap içinde içi ilim olan k rm z bir deri oldu9una, baz s cifrin Rasûlüllah (s.a.v.)’in yazd rd 9 o9lak veya kuzu derisi oldu9una, baz s içinde kitaplar bulunan o9lak veya kuzu derisi oldu9una baz s , içinde silahlar n ve kitaplar n bulundu9u birbirini örten o9lak ve kuzu derisi oldu9una delalet etmekte- dir…”66

“ez-Zerîa ila Tasânîfi’ - îa” müellifi de “el-Bihar” adl kayna9 n “el-:htisas” ve

“Basâiru’d-Derecât” adl kaynaklara dayanarak nakletti9i cifr hadisine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) Uhud da9 na ç kt . Hz.Ali’ye bir o9lak veya kuzu kesmesini ve onu boynunun önünden yüzmesini, sonra da temizlemesini emretti. Rasûlüllah (s.a.v.), Cebrail (a.s.)’ n kendisine haber verdi9i öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerini, haberlerini bu deri üzerine yine Cebrail’in getirdi9i ye il mürekkeple Hz.Ali’ye yazd rtt . Bu rivayete göre melahimle ilgili bütün olaylar n, toprak taraf ndan eskitilemeyen ve silinemeyen bu deriden yaz ld 9 haber verilmektedir.67

Mustafa Sad k er-Rafiî (ö.1356/1937), Râfizîlerin Kur’ân- Kerim’i cifr ile tef- sir ettiklerini anlatarak, Hz.Hasan’a nisbet ettikleri u olay örnek veriyor:

“Rasûlüllah (s.a.v.) rüyas nda Ümeyye o9ullar ndan gelecek padi ahlar fert fert görüyor, bunlar Rasûlüllah’ n ho una gitmiyor. Bunun üzerine Cenâb- Hak kendisini, Kadir suresini indirmek suretiyle sevindiriyor. Râfizîler sûre-i celîlede geçen “bin ay” Emevî halifelerinin hilafet müddetleriyle tefsir ediyorlar. Gerçekten de Ümeyye o9ullar n n hilafet müddetleri seksen üç sene dört ay olup tamam bin aya tekabül ediyor.68

Muhammed Ebu Zehra da cifrin :mam Sad k’a verildi9i hakk ndaki eyleri gaybî bilgiler olmas sebebiyle yalanlaman n mümkün olmad 9 n , bu tarz eylerin risaletlerini ispat etmeleri için peygamberlere mucize olarak verildi9ini, Rum’lar n ma9lup olacaklar na dair verilen ilahî bilginin bunun bir örne9i oldu9unu söylüyor.

Ancak Ebu Zehra, cifr konusundaki rivayetlerin bir çok tarikinde, Kur’ân’da eksiklik

65 Muhsin el-Emin, A’yânü’ - îa, Beyrut, 1986, I, 93

66 Muhsin el-Emin, 95.

67 Akabüzürk et-Tahrânî, ez-Zerîa ila Tasânîfi’ - îa, Beyrut, ts. IV, 118-119.

68 Mustafa Sad k er-Rafiî, Târîhu Adâbi’l-Arab, Beyrut, 1974, II, 124-125.

(15)

ve fazlal k oldu9unu iddia eden69 Kuleynî’nin bulundu9unu, imamlardan Murtaza, Tûsî, gibi Kuleynî’yi yalanlayan iî alimlerin oldu9unu dolay s yla bu rivayetlerin kabule ayan olmad 9 n da ilave ediyor.70

Muhsin el-Emin, “el-Câmia” ve “el-Cifr” adlar ndaki Hz.Ali’ye nisbet edilen bu eserleri îa literatürü içinde say yor, bunlar hakk ndaki rivayetlere yer veriyor ancak, bu rivayetlerin ravilerini ve bu rivayetleri yayanlar da iddetle ele tiriyor.

Muhsin el-Emin, Mustafa Sad k er-Râfiî’nin, Rafizîlerin Kur’ân- Kerim’i cifr ile tefsir ettiklerine dair iddias n , iddetle tenkit ederek, îa’n n Kur’ân- Kerim’i cifr ile tefsir etmediklerini, er-Rafiî’nin Kur’ân- Kerim’i cifr ile tefsir eden bir iî müfessiri bulup getiremeyece9ini, Kummî (ö.381/991)’nin tefsirinin, Tabersî (ö.548/1153)’nin “Mecmeu’l-Beyan” n n, Ebu’l-Fütûh er-Râzî (ö.322/933)’nin

“Cem’u-l-Cevâmi”nin, Seyit Ha im Bahrânî’n n “Burhan” n n, Tûsî (ö.460/1068)’nin “Tibyan” n n Ayya î’nin ve di9er iî müelliflerin eserlerinin bir ço9unun matbu oldu9unu, bu tefsirlerin herkes taraf ndan bilindi9ini, bu eserlerde Kur’ân- Kerim’i cifr ile tefsir eden bir eyi er-Râfiî’nin getirmesinin mümkün olmad 9 n söylüyor. Muhsin el-Emin, er-Râfiî’nin :’cazü’l-Kur’ân adl eserindeki konuyla ilgili iddialar , di9er baz konularda oldu9u gibi, do9ru olup olmad klar n tahkîk etmeden kitab na ald 9 n , :bn Berrecan ve benzeri örneklerde oldu9u gibi, Kur’ân- Kerim’i cifr ile tefsir edenlerin Sünnîler oldu9unu, asl nda baz lar n n zannetti9i gibi cifrin bir ilim olmad 9 n , bunlar n insanlar aras nda dola an bir tak m söylentilerden ibaret oldu9unu söylüyor.71

Bu konuda yine ça9da iî müelliflerden Cevat Mu9niye, Muhsin el-Emin’in’e destek vererek, kendisinin de bunlar Sünnî kaynaklardan ö9rendi9ini, bu konuda Muhsin el-Emin gibi dü ündü9ünü zikrederek, cifrin Sünnîlere, özellikle Hanefilere ait bir ilim oldu9u görü üne dikkat çekiyor. Cevat Mu9niye, bunun dinin ve :mamiye mezhebinin usullerinden olmad 9 n , ric’at konusu gibi :mamiye’ye isnat edildi9ini îa’ya -Sünnîlerce- yak t r ld 9 n ancak, delilinin de bulunmad 9 n ilave ediyor.72

Do9rusunu söylemek gerekirse, iî müfessirlerin tefsirlerinde yapt 9 m z ara t rmalarda mukattaa harflerini, Sünnî müfessirlerce yap lan tefsirlerden farkl bir ekilde tefsir eden iî müfessire tesadüf etmedik. iâya ait tefsirlerde de Kur’ân’ n bir zahirinin bir de bat n n oldu9una ve Kur’ân’ n yedi harf üzere indirildi9ine dair rivayetler etraf nda Sünnîlerce de yap lan aç klamalar n d na ç k lmad 9 görülmektedir.73 Bu hususta büyük çapta bir fark n olmad 9 n söylemek mümkündür. Ancak Kâ ânî (ö.1115/1703)’de bu tespitimize ters dü en baz ifadelere rastl yoruz. Kuleynî’in ve Ayyâ î’nin do9rudan Hz.Ali ve Cafer Sad k’a dayanarak yapt klar baz rivayetleri özetleyen Kâ ânî, Kur’ân’dan inen bütün ayetleri Rasûlüllah’ n Hz.Ali’ye okuttu9unu, yazd rd 9 n , bu ayetlerin te’vil ve tefsirini, nâsihini, mensûhunu, muhkemini, müte âbihini ö9retti9ini, söylüyor. Kur’ân’ n zahirinin ve bat n n n gerçek anlamda Hz.Ali, Hz.Hasan, Hüseyin (r.a.), sonraki

69 :lk iî müelliflerden birisi olan ve :mamiyenin dört büyük kitab ndan ilkinin yazar Muhammed b.

Yakub el-Kuleynî (ö.329/940) “Cifr” ve “Câmia”dan ba ka Hz.Fat ma’n n yan nda elimizdeki Kur’ân’ n üç misli büyüklü9ünde ve içinde elimizdeki mevcut mushaftan tek kelime dahi bulunmayan bir mushaf n oldu9unu, asl nda Kur’ân’ n “17000” ayet olarak indirildi9ini ancak, elimizdeki 6263 ayetin haricindekilerin Ehl-i beyt’in yan nda sakl oldu9unu söylüyor. Bkz. el- Kuleynî, I, 339-340.

70 Muhammed Ebu Zehra, “el-:mam Cafer Sad k”, Kahire, ts., s. 35-36.

71Muhsin el-Emin, I, 96; Muhammed Cevad Mu9niye, el-Cevâmi’ ve’l-Fevâr k Beyne’s-Sünneti ve’ - îa, Beyrut 1994, s. 202-203.

72 Mu9niye, 203.

73 Mesela bkz. Ebu Cafer Muhammed b. El-Hasen, et-Tibyan fî Tefsîri’l-Kur’ân, yy., 1409 , I, 47-50;

Tabersi, I, 410.

(16)

vasiler ve 12 imam d ndaki kimseler taraf ndan bilinmedi9ini, Ehl-i beyt hariç Kur’ân’ n tamam n n hiçbir kimse taraf ndan cem’ edilmedi9ini, k yamete kadar cereyan edecek bütün olaylara Cennet, Cehennem’e dair bütün haberlere, Ehl-i beyt d ndaki kimselerin vak f olmad klar n , helal ve harama dair bilgilerin de yine Ehl-i beyt yan nda oldu9unu söyleyen Kâ ânî, bunlar n gizlenmesi ve kimseye söylenmemesi gereken s rlar oldu9unu anlatarak,74 ekseriyetle iîlerde görülen tak yye inanc n n bir örne9ini sergiliyor.

Sonuç itibariyle, îa literatüründe cifrin teori9iyle ilgili olarak ihtilafl bu ve benzeri birkaç rivayetin d nda pek fazla bir malümata rastlam de9iliz. Konunun prati9iyle ilgili numuneler ise iî kaynaklarda yok denecek kadar az.

Abdulmün’im Muhammed akraf da, bu rivayetlerin kayna9 nda Cafer Sa- d k’a ilahl k izafe edecek derece ileri giden Ebu’l-Hattab el-Esedî75 ile Mufaddal b.

Ömer el-Cûfî’nin oldu9unu76 söylüyor. îa’n n inanc n n ekillenmesinde iîlerin d nda da baz kimselerin bu konuya müdahil olduklar anlam na gelen bu aç klama da konunun bir ba ka boyutunu ortaya koymaktad r. Bu görü , “Hz.Ali’ye ait bir tak m özellikleri istismar etmesini bilen Yahudilerin, ric’at, beda, esbat gibi baz kavramlar ortaya att klar , Hz.Ali’ye kutsiyet isnat ettikleri bilinmektedir.”77

eklindeki ifadeleriyle Ali Sami en-Ne ar taraf ndan dile getirilmi tir. en-Ne ar, Ehl-i sünnet’in bu konudaki görü lerini u cümlelerle aç klamaktad r: “Sünnî tarihçilerin ço9u, :smâiliye mezhebinin kurucular n n Yahudi olduklar n , bunlar n sonradan :slama intisap ederek onu içten çökertmek için de Cafer Sad k ve evlatlar n n emsiyesi alt nda Yahudilik ve irfanîlik dü üncelerini yayd klar görü ündedirler.”78

H. C FR/EBCED METODUNUN TASAVVUFÎ BOYUTU

iî tarikatlarda oldu9u gibi, Kâdirîlik gibi baz Sünnî tarikatlarda da Hz.Ali, tarikat silsilesinin Rasûlüllah (s.a.v.)’den sonra ilk halkas d r. Ayr ca kendi soyundan da bir çok mür it geldi9i bilinmektedir. Mesela bunlardan bir tanesi Kadiri tarikat n n önemli ismi Abdulkadir Geylanî (ö:562/1165) de Hz.Ali’nin soyundand r.79 Ebu Abdillah künyesiyle de tan nan ve iîlerin 12 imam n n alt nc s olan Cafer Sad k, ayn zamanda tamamen Sünnî olan Nak ibendî silsilesinin dördüncü halkas d r.80 Sûfîlerin mümtaz ahsiyeti olan Cafer Sad k’ sünnetin k l c , tasavvuf yolunun süsü, marifet bilgisine sahip, hali yüce, gidi at güzel, zahiri amel ile bat n da ilim ve marifetle mamur birisi olarak tavsif eden Hucvirî (ö.470/1077), Cafer Sad k’ n ince sözlü ve manalara vak f bir zat oldu9unu söylüyor.81 Nak î silsilesi içinde önemli bir mevkide bulunan Cafer Sad k’ n Baki’ kabristan nda Ehl-i beyt kubbesi alt nda medfun oldu9u, ve bir çok kerametlerinin bulundu9u zikredili- yor.82 Cafer Sad k’ n, kimya, zecr, fal sanatlar nda bilgisi oldu9unu söyleyen :bn

74 Muhammed b. El-Murtaza el-Kâ ânî, es-Sâfi fi Tefsiri’l-Kur’ân, Tahran, ts., I, 11-12.

75 :ran as ll Ebu’l-Hattab (ö.143/760), Ehl-i beyt ad n kullanarak sureten iîlik, asl nda gizliden gizliye :slam dü manl 9 yapan, her türlü haram mübah gören :slamî emirleri hiçe sayan, ibâhî dü üncelere sahip birisidir. Zaman zaman Ehl-i beyt fertlerinden Hz.Ali, Cafer Sad k gibi baz lar na ilahl k, peygamberlik isnat etmi tir. Cifr ile ilgili iddialar ortaya att 9 iddia edilmektedir. Bkz. Ebu Zehra,

“Tarihu’l-Mezahibi’l-:slamiyye/Mezhepler Tarihi” (Çev.S b9atullah Kaya) Ankara, ts., s. 665-666.

76 Öztürk, 265.

77 Ali Sami en-Ne ar, :slamda Felsefi Dü üncenin Do9u u (Çev. Osman Tunç ), :stanbul, 1999, I, 85-86.

78 En-Ne ar, I, 86.

79 Osman Türer, Ana Hatlar yla Tasavvuf, :stanbul, 1995, s. 149, 172.

80 Muhammed Emin el-Erbilî, Tenvîru’l-Kulûb fi Marifeti Allâmi’l-Guyûb, Beyrut, ts. s. 502; Selçuk Erayd n, Tasavvuf ve Tarikatlar, :stanbul 1981, s. 222.

81 Ali b. Osman el-Hucvirî, Ke fü’l-Mahcub, Hakikat Bilgisi (Çev. Süleyman Uluda9) :stanbul, 1982, s.171.

82 Yusuf b.:smail en-Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliya, (Thk. :brahim Atve Avdu) M s r, 1974, II, 4-5.

(17)

Hallikan (ö.681/1282), Cabir b. Hayyân (ö.200/815)’ n kendisinden be yüz risale yazd 9 n söylüyor.83 Tasavvuf camias nda Cafer Sad k’ n ayr bir yeri olmas nedeniyle kendisi “iki denizin birle ti9i yer” anlam na gelen “Mec’meu’l-Bahreyn”

veya “iki denizin kavu tu9u yer” anlam na gelen “Mülteka’l-Bahreyn” diye an lmak- tad r.84 Bu babtan olmak üzere, Cafer Sad k’ n Ehl-i beyt’in ilminin Allah’ n ilminden, Ehl-i beyt için verilen h ükümlerin de Allah’ n hükümlerinden oldu9unu, söyledi9ini görüyoruz.85 Bütün bunlar Ehl-i beyt’in di9er sahabilerden farkl bir muameleye tabi tutulmas n n gerekti9ini ortaya koymaktad r.

Ehl-i beyt’ten olmayan di9er insanlar için dahi mümküm olan ke if ve kera- metin, Cafer Sad k gibi Ehl-i beyt’ten olan zatlar için haydi hayd mümkün oldu9unu söyleyen :bn Haldun, asl nda cifrin, Cafer Sad k’ n kerametleri oldu9unu, di9er bir ifadeyle; cifr diye Cafer Sad k taraf ndan kerameten sabit olan bilgilere denildi9ini söylüyor. Ehl-i beyt fertlerinin ileride ba lar na gelecek bir tak m hadiselerin ke if ve keramet yoluyla Cafer Sad k taraf ndan tespit edilerek, Harun b.

Said el-iclî taraf ndan küçük bir kuzu derisi üzerine yaz lmas ndan meydana gelen bir kitap oldu9unu, bu kitapta Kur’ân’ n tefsirinin ve gizli anlamlar n n bulundu9u- na dair rivayetin senedinin Cafer Sad k’a ula mad 9 gibi, sahih bir kayna9a da istinad n n olmad 9 n söylüyor.86 Bu konudaki son y llarda yap lan baz ara t rma- lar da :bn Haldun’u desteklemektedir. öyle ki Cafer Sad k’a nispet edilen tefsiriyle ve di9er eserleriyle ilgili yap lan baz çal malar, onun tefsirinde ve di9er eserlerinde cifrle ilgili bilgilere yer vermedi9ini ortaya koymaktad r.87

Cifr d nda, Ehl-i beyt aras nda Cafer Sad k’tan kerameten sudur eden ve Ehl-i beyt aras nda ifahen dola an bir tak m sahih rivayetler bulundu9unu, buna göre Cafer Sad k’ n Ehl-i beyt’ten baz lar n n ba na gelecek eyleri önceden söyledi9ini, bunlar n da günü gelince aynen zuhur etti9ini zikreden :bn Haldun, konuyla ilgili baz örneklere de yer veriyor.88 Özellikle ileride zikredece9imiz Fat mîlerle ilgili, Haf z Abdulmecid’e ait olan bir örnek de, bu rivayetlerin sahih oldu9una dair görü leri desteklemektedir.Sonuç olarak Cafer Sad k (r.a.)’ n Ehl-i beyt’in ileride ba lar na gelecek baz hadiseleri kerameten önceden haber verdi9i anla lmaktad r.

I. C FR/EBCED’ N HURÛFÎL KLE LG S

Baz ara t rmac lar, cifr/ebced mtodunu harflerle ilgili bir tak m me galeler olmas nedeniyle Hurûfîlik kategorisinde ele al yorlar ve bu me galeleri de Hurûfîlik olarak de9erlendiriyorlar. Sözlük anlam itibariyle Hurûfî, harflerle, harf bilgisiyle ilgili olan kimse demektir.89 Bu yönüyle harflerle ilgilenen veya harflere bir tak m anlamlar yükleyen kimselere Hurûfî denilmesi yanl de9ildir. Ancak, di9er taraftan Hurûfîlik, Fazlullah-i Esterabadî (ö:796/1394) taraf ndan kurulan ve harflerin esrar na dayal bir itikadî sistem olan a r îa (Bât nîye)’n n bir koludur.90

Kur’ân- Kerim’de geçen bütün fazl kelimeleriyle Fazlullah Hurûfî’nin kaste- dildi9ine inanan, onu Allah’ n zuhuru eklinde gören Hurûfîler, Fazlullah’ n ba eseri ve Hurûfîli9in ana kayna9 olan “Cavidname” yi ilahi kitap olarak tan rlar.

83 :bn Hallikan, Vefeyatü’l-A’yan (Thk. :hsan Abbas), Beyrut, 1968, I, 327.

84 Türer, 149.

85 Ahmed b. Muhammed b. Abdirabbih el-Endülüsî, el-ikdü’l-Ferid, Beyrut, ts. (Thk .Muhammed Said el- Uryan), III, 134.

86 :bn Haldun, I, 291-292.

87 Bkz. Celal K rca, “Cafer Sad k ve Ona :zafe Edilen Tefsiri” EÜ:FD, say VI, Kayseri, 1989, s. 96.

88 :bn Haldun, I, 291-292.

89 Ferit Devellio9lu, Osmanl ca -Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 2002, s. 385.

90 Türer, 151.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gazzâlî, Cevâhirü’l-Kur’ân’ın ikinci bölümünde yorumsuz olarak zikrettiği bin beş yüz dört âyetin yedi yüz altmış üç tanesini, üç şekliyle mârifetullah’a

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Toplumun güven ve huzurunu korumak için mü’minler gıyablarında dahi olsa birbirlerinin hak ve hukûkuna riâyet etmeli ve birbirleri hakkında hüsn-ü zann 378

Çalışmanın giriş kısmında müellif ahkâm âyetleri ve hadisle- ri hakkında malumat verdikten sonra Tahâvî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’dan önce telif ettiği

Bu çerçevede çalışmanın amacı, Kur’ân’da bu cümlelerin geçtiği âyetleri sistematik bir şekilde incelemek ve ilgili âyetlerde zikredilen ve Yüce Allah

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka