• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN AYETLER VE C FR /EBCED METODU

C. GAYBE ULA/MADA EBCED’ N ROLÜ

Ebced vas tas yla gaybi bilgilere ula laca9 n savunan ilk müfessir olan Mukatil b. Süleyman(ö.150/767) ve onu takip eden Süheylî gibi zatlar n verdikleri

146 Peygamberlerin, peygamberliklerini ispat etmeleri için kendilerine Allah Teâlâ taraf ndan verilen mucizelerle di9er insanlara meydan okumalar , aç 9a ç karmalar caiz iken; velilerin, veliliklerini ispat etmek için kendilerine verilen kerametleri di9er insanlara meydan okumamak art yla aç 9a vurmala-r n n caiz oldu9unda Ehl-i sünnet avurmala-ras nda bivurmala-r ittifak n oldu9u bildivurmala-rilmektedivurmala-r. Zekevurmala-riya (as)’ n hevurmala-r geli inde Mihrapta bulunan Hz.Meryem’in yan nda Allah Teâlâ taraf ndan gönderilen bir r z k görmesi (3. Al’i Imran,37), Ma9ara ashab n n k ssas ve köpeklerinin kendileriyle konu mas (18. Kehf, 8-22), H z r (a.s.)’ n elinde zuhur eden ve Hz.Musa taraf ndan görülen harikuladelikler (18. Kehf, 59-82 ), Hz.Süleyman (as)’a taht n n çok k sa zamanda getirilmesi (27.Neml, 40) vb. keramet için delil olarak gösterilmektedir ki bunun di9er bir tak m insanlarda da görülebilece9i kabul edilmektedir. Hz.Ömer (r.a.)’ n Cuma hutbesi esnas nda Medine’den çok uzaklardaki ordu kumandan na “Ya Sariye da9a, da9a!”, diyerek yönlendirdi9ine dair verilen sahih haber bunun sahabilere ait bir örne9idir. Bu konuda özellikle :bn Arabî’ye ait birden fazla örnek bulmak mümkündür. Mesela onun “e - eceretü’n Nu’mâniye fi’d-Devleti’l-Osmâniye” adl eserinde Osmanl devletinin kurulaca9 n cifr ilmi kurallar na göre verdi9i haber, yine bu eserinde, üzeri çöplerle kapal kabrinin Yavuz Selim’in Kahire seferi s ras nda, ortaya ç kaca9 na dair söyledi9i “:za dehale’s-Sînü ile’ - în yezheru s rru Muhyiddin/Selim am’a girdi9i zaman Muhyiddin’in kabrinin gizlili9i ortaya ç kar) beyti me hurdur. Gerçekten Sultan Selim 21 Ramazan 1523’te am’a gelmi , “Zakiro9ullar Türbesi” diye bilinen, üzeri çöplerle kapl , :bn Arabî’nin Salihiye’deki türbesini ortaya ç karm , etraf na bir cami yap lmas n , türbenin yenilenmesini emretmi , Muharrem 1524’de caminin kuzeyine bir tekke in a ettirmi tir. Yine :bn Arabî’nin risalele-rinde Rus-Japon (1321/1902) harbinde Ruslar n bozguna u9rayaca9 na dair mezkür tarihe i aret edildi9i zikredilmektedir. Ke if ise bazen keramet yerine, bazen da kerametle birlikte kullan lan, gaybî konulara muttali olmak ve bunlar aç 9a ç karmak, gaybtan bilgi almak, kalp gözünün aç lmas anlamlar na gelmektedir ki akl n yetersiz kald 9 metafizik alandaki baz bilgilere ula ma arac d r.

Ke if mutasavv flar n yan s ra baz kelam alimleri, baz felsefeciler ve îa için güvenilir kaynaklardan birisi olmakla birlikte vahiy gibi delaleti kesin de9ildir. Ke fî bilgilerde daima hata ihtimali olmakla birlikte, bunda velinin manevi derecesi de büyük rol oynamaktad r. el-Ba9dadî, 271; Abdulkerim el-Ku eyrî, Risale (Çev. Süleyman Uluda9), :stanbul, 1978, s.535-539; Fahruddin er-Râzî,Tefsîr-i Kebir (Çev.Suat Y ld r m vd.), Ankara, 1993, VI, 281-285, XV,111-133, XVII, 424-430; Ramazan Efendi,

erhu’l-Akâid, :stanbul ts., s 35, 60; el-Cîlî, 50-51; Gündüz, 101; Re at Öngören, “Bir Bilgi Kayna9 Olarak Tasavvufta Ke fin De9eri,” :Ü:FD, say , 5, :stanbul, 2002, s., 86-89.

147 :bn Haldun I, 786-790; II, 1196-1201; Bozhüyük, 399.

148 :bn Arabî, “Fütûhât,” I, 60.

tarihler tutmam t r Mesela Mukatil b. Süleyman hece harflerinin mükerrerlerini ç kararak 744 say s n elde etmi bunun da Hz.Muhammed ümmetinin dünyadaki kal süresi oldu9unu öne sürmü tür. Daha sonra iî müelliflerden Mücâ î ve Tabersî’nin verdikleri tarihler de tutmam ,149 k yamet için verdikleri tarihler çok geride kalm t r.

Bir çok farkl uygulamas bulunan ebced metodunun kitap ve sünnetin ibare-sinden tedvin edilmi , muayyen, mazbut, objektif bir tak m kriterlerinden bahseden ve bu metodu Ku’an ayetlerine tatbik eden bir esere rastlam de9iliz. Gerçek anlamda bu ilmin kayna9 na ve metoduna dair bilgi vermeden sadece geçmi teki birkaç örne9i naklederek cirf ilmine at fta bulunan bir çok kayna9a sahip oldu9u-muzu söyleyebiliriz. Mesela bu metodun lehinde görü beyan eden Süheylî bile, cümel hesab yla elde edilen bu tarihlerin hesaplanmas nda bi’setin mi, hicretin mi, Rasûlüllah’ n vefat n m , esas al naca9 hususundaki tereddütlerini ifade ederek, meselenin asl n n kitap ve sünnete uygun olmas gerekti9ini söylüyor.150 Ayn çizgideki Âlûsî de cümel hesab yla elde edilen bilgilerin kesin delil olmad klar n zikrediyor.151

:bn Berrecan’dan bu tarafa bir çok sûfî müellifin nakletti9i Rûm sûresinin ilk ayetlerinden istinbat edilen Kudüs’ün fethiyle ilgili istinbatlar n, kerameten mi yoksa cifr metoduyla m sabit oldu9u hakk nda bile ihtilaflara ve farkl rivayetlere tesadüf ediyoruz.. Mesele Ebu âme (ö.665/1266), Nureddin Mahmud b. Zengî (ö.570/ 1174)’nin Halep’te, Kudüs’ün fethinden 20 sene önce Beytü’l-Makdis için bir minber yapt rd 9 n , Zengî’nin Kudüs’ün fethinde daha henüz 11 ila 13 ya lar nda bir çocuk olmas nedeniyle bunu, :bn Berrecan’ n tefsirinden ö9renmi olabilece9i gibi, bunun, onun bir kerameti de olabilece9ini kaydediyor. Ayr ca Ebu âme, hocas Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed’in, tefsirinde, :bn Berrecan’ n Kudüs’ün fethiyle ilgili bu me hur ke fine yer verdi9ini ancak, sûrenin ba ndaki “Elif Lâm Mîm”

ayetinden mi, yoksa “Yulibeti’Rûm…” ayetinden mi istinbat edildi9i hakk nda mü kilat n bulundu9unu da kaydetti9ini, naklediyor. 152

Kem aletle kemalat n olmayaca9 aç kt r. Metlüv veya gayr-i metlüv vahyin d ndaki bütün bilgi kaynaklar sübjektiftir. Bunlarla birlikte konunun ledünnî bilgi boyutunu, ke if ve kerametle ilgili boyutunu göz ard etmek suretiyle yap lan yakla mlar da, ke fi ve kerameti kesin bir delilmi gibi gören yakla mlar gibi konuyu anlamaktan uzak yakla mlar olarak görüyoruz.

Konuyla ilgilenenlerin, bu ilmin ke fî bir ilim oldu9una, bunlara ancak arifle-rin vak f olabilece9ine dair söyledikleri eyler bir tarafa b rak lsa bile, gaybî bilgilere ula mada cifrin ba l ba na bir uzmanl k alan oldu9u görülmektedir. Bu alana hakimiyetin sadece ebced metodunu cümel hesaplamalar n bilmekle mümkün olmayaca9 , felek ilmi, hurûf ilmi astroloji gibi bir tak m yan bilimlerin de bilinme-sine ihtiyaç oldu9u anla lmaktad r. Ayr ca bu ilme dair yaz lan klasik eserlerdeki oldukça kapal ve izafî terimleri çözmemize yard mc olabilecek terminolojik, sistematik bir eser de bulunmamaktad r.

149 Ebu Ali el-Fazl b. El-Hasen et-Tabersî, Mec’meu’l-Beyan fî Tefsîri’l-Kur’ân,Tahran 1395, I, 113; M.Zeki Duman, Mustafa Altunda9, D:A, :stanbul, 1998, “Huruf-i Mukattaa”, XVIII, 43; Öztürk, 391.

150 Abdurrahman b. Abdillah es-Süheylî, er-Ravzu’l-Ünüf fi erhi’s-Sîreti’n-Nebeviye li’bn Hi am, Kahire, 1969, IV, 421.

151 Âlûsî, XVII, 154.

152 Ebu âme, II, 112; er-Rafiî, II, 125.

SONUÇ

Semâvî dinlerin kendi aralar nda mü terek baz unsurlar bünyelerinde bu-lundurmalar mümkün ve muhtemeldir. Bunun inançta, amelde ve bu dinlerin mistik boyutlar nda örneklerini bulmak mümkündür. Ebced metodunun da bir çok dînî anlay ta farkl motifleri görülmektedir. Binaenaleyh, :slam kültüründeki cifr metodunu, Hz.Peygamberden ba latman n daha uygun olaca9 n dü ünüyoruz.

iîlerce Hz.Ali’ye verildi9i iddia edilen cifrin, Kuleynî’den yap lan rivayetteki mü temilat yla, kendisine Hz.peygamber (s.a.v.) taraf ndan verili ini aç klamak zordur. Zira zaten Hz.Peygamber bu kitaplar neshetmek üzere gönderilmi tir.

Ba lang çta iî’lerin Sünnîlere kar övünmek için Hz.Ali’nin ifadesindeki mezkür sahifenin mü temilat hakk nda mübala9a yapm olabilecekleri akla gelmektedir.

Ayr ca, Ali Sami en-Ne ar’ n dedi9i gibi, özellikle Ehl-i beyt’le ilgili konularda :slama fitne sokmak için u9ra anlar n, bu rivayetlerin safiyetini bozarak, bunlara uydurma kabilinden baz eyleri ilave etmi olabilecekleri de ihtimal dahilindedir.

Son dönem iî müelliflerin de konuyla ilgili meselelerde, Kuleynî’nin eseri hariç, Sünnî kaynaklar referans göstermeleri, iî kaynaklarda Kuleynî’nin rivayetinden ba ka ciddi bir rivayetin olmad 9 n göstermektedir.

Özellikle Sünnî kaynaklarda, Hz.Ali’nin “Bende bu sahifeden ba ka bir ey yok” eklindeki aç k ifadelerinin yer almas na ra9men, iîlerin bile itimat etmedi9i Kuleyni’den yap lan “Cifr” ve “Câmia” ile ilgili rivayetin, tedvin döneminden sonraki as rlarda Sünnî kaynaklarda, “Kuleyni’den rivayet edildi9i ekliyle” yer almas çok ilginçtir. Bunu ancak Sünnî müelliflerin, Ehl-i beyt’e kar olan muhabbetleri ve zaaflar yla aç klamak mümkündür. Bize öyle geliyor ki, Sünnî müellifler, Kuleynî’nin bizzat Ehl-i beyt’i ilgilendiren bu rivayetlerini, ele tirmeden eserlerine dercetmi lerdir.

Di9er taraftan, Hz.Ali’nin mezkür sahife ile ilgili ifadelerinden, velilere verilen bir tak m vehbi ilimlerin, kendisinde olmad 9 anla lmamaktad r. :bn Haldun’un iddia etti9i etti9i ey de budur. Hz.Ali’nin “Bende bundan ba ka nakli delil yok”

demek istedi9i, onun di9er sahabilerden farkl olarak maddi manevî baz ilimlere vak f oldu9u ihtimal dahilindedir. Hz.Musa’n n vak f olmad 9 bir tak m ilimlere H z r (a.s.)’ n vak f olmas na benzer bir olayd r ki –Allahü a’lem- belki de cifr ve Câmian n asl da budur. Dikkat edilirse görü lerine ba vurdu9umuz sûfî müellifler-deki cifr ilmi de, mukattaa harflerine ait bir i ârî tefsir, veya velilerin bu harflerden anlad klar bir tak m ke fî s rlar olarak kar m za ç kmaktad r. Hz.Musa’n n vak f olmad 9 bir tak m ledünnî ilimlere H z r (a.s.)’ n vak f olmas onun peygamberli9i-ne zarar vermedi9i gibi, Hz.Ali’de bulunan bir tak m ledünnî bilgilerin ra it halifeler ba ta olmak üzere di9er sahabîlerde bulunmamas di9er sahabîler için bir noksanl k te kil etmemektedir.

Sünnî câmiada bu ilmin, iî kaynakl bir Ehl-i beyt ilmi olarak bilinmesine ra9men, bu konuyla ilgili eserlerin ço9unun Sünnî müelliflere ait olmas , daha do9rusu bu konuyla Sünnîlerin daha fazla ilgilenmesi, buna mukabil iî müelliflerin bu konuya ilgisizli9i, son devir iîlerinin, bu ilmin, Sünnîlere özellikle de Hanefîlere ait bir ilim oldu9u yolundaki iddialar na hakl l k kazand rmaktad r. Bu ilme kar Sünnî mutasavv flar n hususî ra9betleri de dikkate al n rsa bu iddia yersiz say lmaz.

Pek az hariç, Sünnî mutasavv flar n bu konuda adeta ittifak halinde olduklar görülmektedir ki bu yönüyle de cifri, sûfilere ar z olan ke fî ilimlerin bir parças olarak görmek mümkündür.

Gerek Sünnî gerekse iî tasavvufta Hz.Ali ve Cafer Sad k’ n yerlerinin tart -lamaz olmas veya bu tarikatlar n silsilelerinin bu iki zatta kesi mesi, insanlar tasavvufla iîlik; dolay s yla Bât nîlik, Hurûfîlik aras nda bir irtibat aramaya

sevketmi , çoklar taraf ndan da bu irtibat kurulabilmi tir. Ne var ki belli ölçüde lü9avî anlamdaki hurûfîlik bir çok dinde ve anlay ta mevcuttur. Tabi olarak birbirinden etkilenmi olmalar da mümkündür.

Gazâlî’nin aç klamalar ndan da Bât nîye mezhebinin hurûf anlay na kar ç kt klar aç kt r. a’rânî’nin hocas n n hurûf ilmini dünyevi geçim temini gibi basit eylere alet edenleri puta tapanlardan a a9 görmesi, belki de bugünkü problemlere de k tutacak bir te his ve anlay t r. a’ranî’nin bu aç klamalar na bakarak, onun cifr ilmine kar oldu9u iddia edilemez. Çünkü cifr metodunu tefsire uygulamakla ondan geçim ve ç kar temin etmek ayn eyler de9ildir.

Ebced metodunun di9er nakli ilimler gibi tevarüs eden muhkem ve bir tak m kaidelere dayal objektif bir ilim olmamas na, ki iden ki iye farkl uygulamalar n n bulunmas na ra9men, ba ta tasavvufî tefsirler olmak üzere, baz kaynaklarda bir tefsir metodu olarak çok az say daki ayete tatbik edildi9ini, kendisiyle baz gaybî bilgilere ula ld 9 n görmekteyiz. Bu örneklerin baz lar nda ebced metoduyla

“mukattaa” harflerinden hüküm ç kar l rken, baz lar nda da muhkem ayetlerden hüküm ç kar lmaktad r. Ayn ayetten bir çok hüküm ç kar ld 9 gibi, bir ayetten, farkl kimseler, farkl metotlarla, farkl olaylar n tarihlerine ula abilmektedirler.

Di9er taraftan konunun istismara müsait olan di9er baz havas ilimleri gibi, istismara müsait olmas , baz lar nca da istismar edilmesi, asl na ve künhüne dair gerçek boyutuyla ele al nmas na zaman zaman engel te kil etmektedir

Bu hususta son y llarda yay nlanan baz eserlerde verilen tarihlerde bir keyfi-li9in ve kurals zl 9 n hakim oldu9unu, yap lanlar n, -tabiri caizse- patenti ba kas na ait bir metodun taklidinden ibaret oldu9unu söylemek mümkündür.

Haf z Abdulmecid, :bn Berrecan ve :bn Arabî’ye ait kli ele mi birkaç örne9in haricinde cifr ilmini savunan kimseler de, bu ilme yeni bir ey katmak suretiyle sistematize olmas nda bir gayret sarfetmi de9illerdir. Bunlar n faliyetleri de tedavüldeki birkaç örne9i tekrar etmekten, aktarmaktan ibarettir.

Gayb mutlak manada Allah’tan ba ka kimsenin bilemeyece9i muhakkakt r.

Ancak peygamberlere verilen mucizeler peygamberliklerini ispat etmeleri için zaruri iken, velilere verilen kerametin aç klanmas ola9an üstü bir durum olmad kça zaruri de9ildir. Dolay s yla, öncekilerin ve sonrakilerin ilminin kendisinde mevcut oldu9u Allah Teâlâ’n n kelam ndan, ilmiyle ve ameliyle Kur’ân ehli diyebilece9imiz baz kimselerin, di9er insanlardan farkl baz s rlara vak f olabilmelerini ihtimal d görmüyoruz. Ancak bu tarz s rlara vak f olanlar n, sonucunda insanlar için bir maslahat olmad kça bunlar if a etmelerini, keramet göstermeyi erkeklerin hayz gibi gören ve ondan kaçmaya çal an sûfî anlay a ayk r buluyor, çe itli maslahat-lardan dolay aç klanan baz s rlar ise bu konunun istisnas olarak görüyoruz.

Binaenaleyh; say lar bir elin parmaklar n geçmeyen ve vak aya mutab k ola-rak günü gelince do9rulanm birkaç örne9in ke if yoluyla ula lan tarihlerin, matematiksel bir tak m i lemlerle “k l flanmas ” eklindeki :bn Haldun’a ait görü ü isabetli ve kayda de9er buluyoruz.

:slam akîdesinin temel umdelerine zarar vermeyen, ameli konularda da yeni bir hüküm getirmeyen, gerek müte abihatla ilgili olsun gerekse harflerle ilgili olsun, Allah Teâlâ’n n insanlar n anlay na b rakt 9 konulardaki bir tak m faaliyetlerin dine ve ilme bir zarar verece9i kanaatinde de9iliz. Ayr ca mutasavv flara -kendi ifadeleriyle- ke fen ar z olan bir tak m bilgilerin -mahiyeti ne olursa olsun- pe ine dü ülmemesi gereken türden bir ilim oldu9u dü üncesindeyiz. Zira bu tarz bilgilerin de9eri, ke fin dinde bilgi kayna9 olarak ihraz etti9i de9er mesabesindedir.

Ancak Niyazî-i M srî örne9inde oldu9u gibi Sünnî tasavvuf ad na dinin özün-deki tahrifata göz yumulmas , iîlik ad na Bât nîlerin yapt klar tahrifata e de9erdir.

Di9er taraftan harflerin s rlar gibi fer’î konular f rsat bilerek tasavvuf kar tl 9 ne

kadar yanl sa, s rf Hz.Ali’ye olan muhabbetinden dolay Zeydiye gibi baz mutedil iî gruplar a r iîlerle ayn safta görmek de o kadar yanl t r.

Harflerin esrar na dayal olarak yaz lan eserlerin haddinden fazla olmas na ra9men anla lamaz tarzda ke fî ve zevkî bir tak m ifre ve rumuzlardan olu mas , di9er taraftan konunun men eiyle, prati9iyle ilgili bilgilerin yetersiz ve çeli kili olmas , ebced metodunun tarihçesi ve mahiyetiyle ilgili ara t rmalar zorla t rmak-tad r. Geçmi ten bize intikal eden bu sistem üzerine objektif bir metodolojinin bulunmad 9 n da kabul etmek gerekir. Bütün bunlara ra9men bugün bu metodun prati9iyle ilgili baz eserlere ve çal malara rastlanmaktad r.

Ayr ca konunun k smen îa’daki tak yye inanc na, k smen de Sünnî tasavvuf-taki ke if alan na taalluk etmesi, –sûfî terimiyle söylemek gerekirse- zahir ehlinin bu ve benzeri konular ara t rmalar n zorla t rmaktad r. Bu nedenle belli bir noktadan öteye gitmenin güçlü9üyle kar kar ya kald 9 m z itiraf etmek zorunda-y z. Ancak :slam kültürünün bir parças olan bu ilmin, tamam anla lmasa da

“Tamam anla lamayan bir eyin tamam terk edilmez” kural nca tamamen reddedilmesinin de do9ru olmad 9 görü ündeyiz.

Benzer Belgeler