• Sonuç bulunamadı

RUHUN SESÝNÝ DUYMAK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "RUHUN SESÝNÝ DUYMAK"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÝBADETÝ GERÇEK OLARAK YAPANLAR

DÝNCÝ DAYATMADAN DEÝZM’E

RUHUN SESÝNÝ DUYMAK

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 48 Sayý: 570 Haziran 2016

Ýbadeti Gerçek

Olarak Yapanlar ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Kudüs’te

Ýyi Þeyler de Oluyor ... 7

Ahmet Kayserilioðlu

Dinci Dayatmadan

Deizm’e ... 17

Güngör Özyiðit

Sosyal Dýþlanma ... 24

Nihal Gürsoy

Benim Hikâyem ... 29

Serin Kayserilioðlu

O’nun Sevgisine Dokunmak ... 30

Seyhun Güleçyüz

Öte Taraftan Konuþmalar ... 35

Nelda Ýnan

Ruhun Sesini Duymak ... 40

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 8TL Yýllýk Abone: 90TL

Yurt Dýþý: 110 TL

Kapak Resmi, Pino Daeni

(3)

Sevgili Dostlar

Dünya hayatlarýmýzda düþe kalka yürürken, baþkalarýnýn egolarý, karmalarý, zaaflarý ve þaþkýnlýklarý ile yollarýmýz kesiþip dururken, ayný zamanda kendi egolarýmýzla, bu da yetmiyormuþ gibi vesvese verenin fýsýldamalarý ile uðraþýp dururuz. Vesvese veren herkese gider, ayýrým yapmaz, bu onun iþidir. Tecrübesi az olan ve aklýný kullanamayan insanlarýn içindedir zaten. Bir de kendi yolcu- luðuna çýkmýþ, gerçeði arayanlarla ve gerçeðe varmak isteyenlerle daha çok uðraþýr. Çünkü vazifesi, sýnavlarýmýzýn planlarý dahilinde bizim peþimize düþüp gerçeðe varmamýzý saðlamaktýr. Ama bunu ayartarak, yoldan çýkarmaya çalýþarak, kötülüðe çaðrý yaparak, egolarý þiþirip okþayarak yapma yolunu bilir.

Elbet ki Rabbimiz, onun da Rabbidir, ama vesvese verenle dost olunmaz, ondan hayýr umulmaz. Peki her birimize tebelleþ olup bizimle uðraþan, en olmadýk zamanlarda baþýný kaldýrýp bizi ikilemde býrakmaya zorlayan, her konuda aklýmýzý karýþtýrmayý vazife edinmiþ bu varlýkla nasýl mücadele edebiliriz?

Aslýnda onunla mücadele etmek zaman ve güç kaybýdýr ve aklýmýz her þeye yeter.

Onun, kendimizin zannettiðimiz düþünceler yoluyla geldiðini bilelim ilk ön. Eðer kötü, uygunsuz, yanlýþ düþünceler baþlýyorsa ve bunlar bizi rahatsýz edici boyut- lara varmýþsa, bilelim ki iþ üstündedir o. Eðer o tür düþünceler rahatsýz etmek bir yana, hoþumuza gidiyorsa, bu kötülüðe dalmýþ insanlar onun için elde var birdir zaten. Eyleme geçmeden düþünce boyutunda yapýlmalýdýr mücadele.

Bütün varlýðýmýzla ve hücrelerimizle Yaradanýmýz’a sýðýnýrken onun fýsýl- damalarýnýn ince ince üstünde durmadan, onlara boþ vermeliyiz. Kýskançlýklar, kötü planlar, výdý výdýlar, dedikodular, bizi yalnýz ve sevgisiz hissettirecek, Yaradanýmýz’dan uzak tutucu her türlü asýlsýz ama ikna edici düþünceler ondandýr. Onun þerrinden Allah’a sýðýndýktan sonra bu düþüncelerin ne olduðu üzerinde deðil, ne sebeple geldiði üzerinde durmak doðrudur; hangi tamamlan- mamýþ, boþ býrakýlmýþ bir yanýmýzdan dolayý oluyor bunlar? Bunlarý tespit etme yolunda o kadar çok yardým alýrýz ki... Bu mücadeleyi saf bir gönülle ve niyetle yapa yapa, sabrýmýzý her zaman kullana kullana, doðru bilgilere, hayýrlý insan- lara ulaþýrýz. Ýnanmayanlar, korkuyla yönetmeye çalýþanlar arasýnda kalýrsak da bir yerde bir zaman, asla onlar gibi olmadan, bir süre sessizleþebiliriz ve içimiz- den deriz ki: “Allahým bana kâfidir, O ne güzel vekildir.”

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Ýbadeti Gerçek Olarak Yapanlar

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýbadet, Yaradan'a sevgiyi, saygýyý ve þükrü sunmak için yapýlan bir eylemdir.

Ýbadet yapan kimse, O'na olan saygýsýnýn ve

sevgisinin gereði olarak Yaradan'ýna: "Senin buyruklarýna uyan ola- caðým ve Senin istediðin gibi iyi ve hayýrlý bir insan olacaðým" demektedir.

Müslümanlýkta namaz, Hýristiyanlýkta ve bazý din- lerde yapýlan secdenin anlamý da, O'nun büyük- lüðünü kabul etmek ve O'nun önünde

küçüklüðünün farkýna

varýp yüzü yere sürmektir.

(5)

NUR YÜZLÜ BÝR ADAM

Onu ne zaman görsem, gözlerinde huzurlu ve tatlý bir tebessüm vardý. O oku- masýný severdi, ileri yaþýna raðmen bilgisini artýrmayý hep ister, yeni yayýnlarý takip ederdi. Fakat kitap- tan baþka þey düþünmeyen kitap tiryakilerinden deðil- di. Hayatý her yönüyle tanýmayý ve yaþamayý severdi. Olaylarý, insanlarý inceler, hangi yanlýþ düþünce ve davranýþlarýn, hangi sýkýntý ve zararlarý getirdiðini gözlemlerdi.

Sözüne deðer verenleri uyarmaya çalýþýrdý.

Ticaretle uðraþýrdý. Ýþi, bütün zamanýný almazdý.

Okumak ve düþünmek için zaman bulurdu. Ve onun Yaradan'a inancý ve sevgisi çok büyüktü. Sanki her an sevgili Rabbi ile beraber gibi idi. Yunus Emre'nin "Bana Seni gerek, Seni" isimli ünlü þiiri dilinden düþmezdi.

Hele þiirin 2. kýtasýný her fýrsatta tekrarlardý:

Ne varlýða sevinirim, Ne yokluða yerinirim, Aþkýn ile avunurum, Bana Seni gerek Seni...

O ibadetini sessizce yapar, bütün insanlara sevgiyle bakar, imkân bul- dukça herkesin hizmetine ve yardýmýna koþardý:

Yalnýz insanlarý deðil, bütün hayvanlarý, çiçek- leri, bitkileri, tüm doðayý severdi. Onlarý severken Yaradan'a: "Ne güzel þeyler yaratmýþsýn

Rabbim!.. Her eserinde bir ayrý güzellik, bir ayrý hik- met ve bir ayrý hayýr var..." derdi. Eskilerin

"Huzuru daim içinde"

dedikleri insanlardandý.

Yani her an O'nun huzu- runda, her an O'nunla sevgi alýþveriþi içinde, her an bu birlikteliðin sevinci ve þükrü içinde idi sanki.

Ama katiyen her þeye günah diyen tutuculardan deðildi. Yaradan'ýn verdiði imkânlardan ve nimetler- den yararlanmanýn O'nu mutlu edeceðini bilirdi.

"O, bütün imkânlarý sevgili kullarý için ver- miþti. Ýnsanlar, baþkalarýna zarar vermeden O'nun nimetlerinden yararlan- malý, neþeyle ve þükürle yaþamalýlar" derdi.

Her þeyi günah sayan, dünyalarýný kendilerine ve çevrelerine zindan eden tutuculara çok acýrdý.

"Bunlar ne yanlýþ düþünüyorlar, Yaradan'ý nasýl yanlýþ tanýyorlar. O hiçbir kulunun sýkýntý içinde, mahrumiyet içinde yaþamasýný istemez. Öyle olsa bunca güzellikleri ve imkânlarý neye vermiþ insanlara... Elbette hakça alacaðýz, haksýzlýk yap- mayacaðýz, kandýrmaya- caðýz. Bilâkis elimiz- dekinden baþkalarýna da vermeye çalýþacaðýz. O, zalim deðildir. Kimseye zulmetmez. Herkesi her haliyle sever. Her þeyi Sevgisinden Yaratmýþtýr.

Tüm sevgilerin kaynaðýdýr O'dur" derdi.

"Bir baba evlâdýnýn iyi yaþamasýný, her zevki tat- masýný, huzur, neþe ve mutluluk içinde olmasýný istemez mi? Yaradan bizi babamýzdan daha az mý seviyor? Elbette daha çok sever. Fakat O ayný zamanda bizim, O'na doðru yükselmemizi, kötülüklerin her çeþidin- den arýnmamýzý, tüm insanlarý kardeþ bilmemizi ve onlarýn yardýmýna koþ- mamýzý da ister" derdi...

Yaradan'ý böyle gerçek yüzüyle tanýyan ve seven insan, gerçek ibadeti de

(6)

yapan insandý. Çünkü gerçek ibadet korkuyla yapýlmaz, sevgiyle yapýlýr.

Sevgiyle Yaradan'a yöne- len, O'na sevgilerini, saygýlarýný ve þükürlerini sunan, "Senin dilediðin gibi hayýrlý bir insan ola- caðým" diyen bir insan, gerçek ibadeti yapandýr.

ÝBADET NEDÝR?

Ýbadet, Yaradan'a sevgiyi, saygýyý ve þükrü sunmak için yapýlan bir eylemdir. Ýbadet yapan kimse, O'na olan saygýsýnýn ve sevgisinin gereði olarak Yaradan'ýna:

"Senin buyruklarýna uyan olacaðým ve Senin iste- diðin gibi iyi ve hayýrlý bir insan olacaðým" demekte- dir. Ýbadetin þekli her dinde, hattâ her dinin mezheplerinde farklýlýklar gösterir. Müslümanlýkta namaz ve oruç halinde yapýlan ibadet,

Hýristiyanlýkta ve bazý din- lerde yapýlan secdenin anlamý da, O'nun büyük- lüðünü kabul etmek ve O'nun önünde küçük- lüðünün farkýna varýp yüzü yere sürmektir.

Zaman içinde dinler özü unutmuþlar, þekle daha çok önem verir

olmuþlardýr. Bu yüzden þekildeki küçük ayrýlýklar, büyük yabancýlaþmalarýn ve düþmanlýklarýn sebebi olmuþtur. Özü kaybet- menin ve þekle önem ver- menin bir diðer sonucu da gönlü çalýþtýrmamak, ibadet esnasýnda hiç olmayacak kötülükleri düþünmektir. Meselâ bir Müslüman namazýný usûlüne ve þekline uygun kýlýyorsa tamamdýr, onun ibadeti kabul edilir sanýl- maktadýr. O esnada Yaradan'ýn huzurunda olduðunu unutup baþkalarý için fesat, düþmanlýk ve kötülük düþünüyorsa da fark etmez, Allah affeder.

Madem ki namazýný þeklen doðru kýlýyor, o halis Müslüman'dýr, diye düþün- mektedirler. Bu düþünce asla doðru deðildir. Bu Yaradan'ýn her þeyi duyan, gören ve bilen olduðunu unutup O'nu aldatmaya kalkmaktýr. Bu, O'na karþý büyük saygýsýzlýktýr ve O'nu tam tanýmamaktýr.

Yaradan'ýn insanýn namazýna, ibade- tine hiç ihtiyacý yoktur. Ýbadet, yine insanýn kendi hayrý, kendi kazancý

içindir. O'nun rýzasýný, hoþnutluðunu, yardýmýný ve korumasýný kazanmak içindir. Ýbadet eden kiþi, O'nun yüceliðini, büyük- lüðünü, her þeyin sahibi ve Varedicisi olduðunu idrâk etmekte, O'na saygýlarýný, sevgilerini ve þükürlerini sunmakta ve "Senin buyruklarýna uyacaðým, senin istediðin iyi insan olacaðým" demektedir.

Ýbadette bunlar yoksa, o ibadet boþadýr, kiþi kendini aldatmakta, kendini oyala- maktadýr.

Aslýnda gerçek ibadet, sevgi, saygý ve þükür duygularý ile gönülde baþlar. O'nun huzurunda olduðunu, O'nun yüceliði- ni, her þeye gücü yeten olduðunu düþünerek akýlda geliþir. O'ndan dileklerde bulunarak ve "Senin iste- diðin gibi hayýrlý bir insan olacaðým Rabbim" diye söz vererek devam eder.

"Önünde küçüklüðümün farkýna vararak yüzümü yere sürüyorum." diyerek,

secdede son bulur.

Ýþte, gerçek ibadet

budur.

(7)

ÝBADETÝN GEREKLERÝNÝ YAPMAK

ZORUNLULUÐU Ýbadeti gerçek olarak yapan insan, onun gerek- lerine de uymak zorun- dadýr. Hani söz veriyordu ya Rabbine: "Senin iste- diðin hayýrlý insan ola- caðým" diye. Öyle olmaya çalýþmalýdýr. Yani iyilik yapan, iyi bir insan olmalýdýr. Haklara saygýlý, hak yemeyen doðru bir insan olmalýdýr. Düzenle çalýþan, boþ durmayan olmalýdýr. Bilgisini sürekli artýran olmalýdýr. Sevgisini gittikçe daha çok artýran, daha çok kiþiyi, daha çok varlýðý seven olmalýdýr.

Bunlarý yapan insan hem gerçek iyi ve hem de sürekli yükselen insan olur. Öyle bir insan kötülüklerin her çeþidin- den de kaçan olur.

Kimsenin hakkýna el uzat- maz, yalanla kimseyi aldatmaz, kýzarak gönül kýrmaz, düþmanlýkta devam ederek kin tutmaz, kimseyi önden arkadan kötülemez, çekiþtirmez, gýybet yapmaz. Ýþte gerçek ibadetin gereði bunlara uymaktýr.

Yükselmenin beþ esasýna uyan kiþi gerçek ibadetin gereðini yapandýr. Yoksa yýllarca Yaradan'ýn huzu- runda secdeye vardýðý halde, yalancýlýktan, hak- sýzlýktan, insan kardeþleri- ni kendi çýkarý için kandýr- maktan, kullanmaktan vazgeçmiyorsa, onun ibadeti boþa olmaktadýr.

Ýyilik yapmýyorsa, doðru olmuyorsa, çalýþmýyorsa, bilgisini artýrmýyorsa ve sevmiyorsa, ibadetinin ona hiçbir hayrý olmamaktadýr.

Bizim Celselerimiz'de diyor ki: "Sevgiyle bak- masýný bilen gerçek ibadeti bulandýr. Çünkü o, her baktýðý yerde yalnýz O'nu görür" Ýnsanýn her baktýðý yerde gördükleri O'nun eserleri deðil mi? O'nun eserlerine sevgiyle bakan, O'na sevgisini, takdirini, övgüsünü sunmuþ olmaz mý? "Sen ne güzellikler yaratmýþsýn Rabbim, Sen ne yücesin". Bu, O'na sevgiyi, saygýyý, övgüyü sunmak deðil mi? Ýbadet de bu deðil mi idi?

Þu sözler ne büyük bir gerçeði de gözler önüne seriyor: "Her þeyin temelinde, O'nun emriyle gizlenmiþ, ince bir düzenle

duran, Hak ve Adalet vardýr. Her þeyin

temelinde deðiþmeyen o, bütün esaslarýn, bütün düzenlerin baþladýðý yerdir." Yani her þey karþýlýklý hak ve adalet içinde bir alýþveriþ dengesi kurulmuþ durumdadýr.

Herkes aldýðý kadar ver- meli, verdiði kadar da ala- bilmelidir. Hak ve adalet dengesi düzenlerin aksak- sýz yürümesi için ilk þart- týr. Peki biz tüm insanlar, Yaradan'dan her þeyimizi alýyoruz, O'na ne vere- biliyoruz? Canýmýzý, aklýmýzý veren O, düþün- me imkânýný saðlayan bil- gileri, açýk veya gizli etrafýmýza koyan O, havamýzý, suyumuzu, gýdamýzý çevremizde hazýr bulunduran O, biz O'na bir þey veremiyoruz. Sadece saygýmýzý, sevgimizi, þükrümüzü sunuyoruz, bunu ibadet içinde veya ibadet dýþýnda yapýyoruz.

Sonra yine O'ndan yardýmlar diliyoruz. Yani burada hak ve adalet den- gesi bozuluyor. Bu dengeyi mutlaka saðla- malýyýz. Nasýl saðlaya- caðýz? Bunun cevabýný Bizim Celselerimiz'de bakýn ne güzel veriliyor:

(8)

"Borçlusunuz...

Varoldunuz, yaþýyorsunuz her þeyinizle... Elbette ki borçlusunuz. O'na olan borcunuzu, birbirinize iyi yaptýklarýnýzla ve iyi verdiklerinizle ödersiniz."

Evet Yaradan'a doðrudan verebileceðimiz sevgimiz- den ve saygýmýzdan baþka bir þeyimiz yok. Bu da O'na olan borcumuzu öde- meye yetmiyor. Ýþte bura- da borcumuzu ödemenin yolu gösteriliyor. O'na olan borcumuzu ancak birbirimize iyi yaptýk- larýmýzla ve iyi verdikle- rimizle ödeyebileceðimiz bildiriliyor. Demek ki iyi- lik etmek ve yardým etmek bir borç ödemektir ve elbette ibadetin bir parçasýdýr.

Ýnsan ibadeti yaparken yalnýz kendi gönlünü, kendi dileklerini düþünür, hep onlarý ister durursa ve Yaradan'a saygýyý, sevgiyi unutursa kendi gönlüne, kendi isteklerine ibadet etmiþ olur. Bu çarpýcý gerçek þöyle belirtiliyor:

"Siz, sizin gönlünüze deðil, yalnýz O'na ibadet ediniz. Ve biliniz ki doðru düþünmek, gerçek bir ibadettir. Sizden önceki- lere de bilmeleri için veril-

di. Onlar bilip bulmadýlar ve yok oldunuz. Yeniden baþladýnýz. Ýþte tekrar etmemek için, yalnýz O'nu ve O'nun size gönderdiði gerçeði seviniz..."

Demek ki, ibadetimiz kendi gönlümüze olmaya- cak, isteklerimizle sýnýrlý olmayacak, O'nun huzu- runda olduðumuzu bilerek, O'na saygýmýzý, sevgimizi ve þükrümüzü en içten duygularla sunacaðýz.

Burada doðru düþünmenin gerçek bir ibadet olduðu da söyleniyor. Doðru düþünmek ne demektir ve nasýl olur? Doðru düþün- mek, kendisi için ve tüm insanlar için hayýrlar, iyi- likler düþünmektir ilk planda. Ýkinci adýmda gerçekleri bulmak ve göstermek için araþtýrýcý bir zihinle düþünmektir.

"Sizden öncekilere de bilmeleri için verildi.

Onlar bilip bulmadýlar ve yok oldunuz. Yeniden baþladýnýz" diye ekleyerek araþtýrýcý, gerçekleri bul- maya yönelik düþünceyi kastettiði anlaþýlýyor.

Ýman olmadan, yani gönülden inanmadan iba- det olmaz. Gerçek inanma da öz varlýðýmýzla teslim olarak olur. Yani gönlü-

müzle, ruhumuzla, içten- likle: "Yaradaným, Sana inanýyorum, Senin buyruk- larýna uymaya kararlýyým, Sana teslimim" demek gerekir. O zaman O'na saygýyý, sevgiyi ve þükrü sunmak da gönülden olur.

Demek ki, ibadeti sadece belli þekilleri yap- mak olarak görmemek gerekiyor. Doðru düþün- mek, gerçekleri, yeni bil- gileri araþtýrmak ve bul- mak da bir ibadettir. Her þeye ve herkese sevgiyle bakmak da bir ibadettir.

Gönülden vermek, yardým ve iyilik etmek de bir ibadettir. Doðru olmak, haklara saygýlý olmak bir ibadettir. Çalýþmak bir þeyler üretmek, hakça kazanmak, kazandýðýndan yoksullara vermek bir ibadettir. Çalýþýp bilgiyi artýrmak ve o bilgiyi yal- nýz kendine saklamayýp insanlarýn hizmetine sun- mak da bir büyük ibadet- tir.

Böyle geniþ bir açýdan bakýnca, ibadetin, bizi her yönden yükselten, olgun- laþtýran, Yaradan'a yak- laþtýran ve hayýrlý, yararlý, insanlara hizmetçi yapan tüm hareketleri kapsadý- ðýný görüyoruz.

(9)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 31

Kudüs'te

Ýyi Þeyler de Oluyor

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

SÜRGÜN DEÐÝL, DÝRÝLÝÞ

Peþpeþe gönderilen peygamberler, üstün niteliklere sahip önderler ve yöneticilere raðmen, Ýsrailoðullarý Yaradan'ýn ahlâki buyruklarýndan çok uzaklaþmýþlardý. Dahasý, zaman zaman dinlerinin temel direði olan tek Allah düþüncesini bile terk etmiþlerdi.

Komþularý kudretli devletlere özenerek, Rablerini unutup, onlarýn putlarýna tapma dönemleri bile olmuþtu yaþam- larýnda. Ahlâken çürüme o dereceye varmýþtý ki Rableri, peygamber Yeremya'nýn aðýzýndan, "Doðru dürüst bir kiþi bile olsa aranýzda, hepinizi baðýþlayacaðým" diye haber gönderiyor- du onlara. Öðütlere kulak asan olmadýðýndan, biliyorsunuz MÖ 586'da Bâbilliler Yeruþalim'in altýný üstüne getirip, katliamlar yapýp Süleyman Mabedini yýkmýþlar, iþe yarayan hüner sahibi kiþileri Bâbile sürmüþlerdi.

(10)

Aslýnda Bâbil sürgününün Rabbin gerçek bir dileði olduðu anlaþýlýyor.

Ýþaya peygamber daha 120 yýl öncesin- den bunu haber veriyordu. Yeremya'nýn aktardýklarýnda da bu onaylanýyordu.

Bir sürgün gibi görünmesine raðmen, Yahudiler orada serbestçe iþleriyle, güç- leriyle uðraþmýþlar, büyük bir ticaret merkezi olan Bâbilde bu konuda uzmanlaþmýþlardý. Gelecek yüzyýllarda göçebe gibi deðiþik ülkelere yayýlmýþ yaþantýlarýnda, bu öðrendikleri onlara hayat verecekti. En az bunun kadar önemlisi ise, baþlarýna gelen bu felaket- lerin nedenlerini derinliðine düþünerek kutsal kitaplarýný yeniden derleyip toplayarak dinlerine sýkýca sarýlmalarýy- dý. Geçen yazýmda da aktardýðým gibi, Hayrullah Örs bunu özlüce þöyle anlatýyordu: "Bu þeriat dini kendi öz yurdunda hiçbir zaman bu kadar geliþmemiþ ve insanlarý baðlaya- mamýþtý... Böylece yüzyýllar boyunca sürecek Yahudiliðin temelleri Bâbil tut- saklýðýnda atýldý... Bir ulusun sadece belirli bir toprakta oturmak sonucu ulus olmadýðýný, Ýsrail sürgündeyken gösterdi. Onlarý ulus yapan ortak inançlarýydý."

Yaradan'ýn Ýsrailoðullarý için, sürgün gibi görünmesine raðmen, aslýnda ne kadar hayýrlý bir düzen kurmuþ olduðu böylece daha büyük açýklýk kazanýyor.

Anlaþýlýyor ki, Filistinde öylece kalýp dursalardý küflenip gideceklerdi.

Terbiyelerinden sorumlu olduðu bu kalýn enseli milleti, bir þok tedavisi ile diriltecek olan da ancak böyle bir sürgündü anlaþýlan.

Bu örnekten bütün milletlerin de ala- caðý önemli bir ders, bir ibret var.

Zaman zaman topluca yaþanan bunalým süreçlerinde, ümitsizliðe düþmeden, yaþananlara doðru teþhis konur, doðru tedavi çareleri bulunursa bu bunalýmlar bir gerileme deðil, atletlerin uzun atla- mada önce geri çekilip hýzlýca kendileri- ni ileriye atmalarý gibi bir atýlým dönemi bile olabilir.

GEÇMÝÞE DÖNÜLEMEZ

Geçen yazýmda çaðýmýzdaki davranýþlarýna bakarak Ýsrailoðullarýnýn Bâbil'deki bu hayat verici deneyimden niçin ders ve ibret alamadýklarýný sor- muþtum? Evet Nazi zûlmünde hiç kaba- hatleri olmadýðý halde, sadece Yahudi doðmuþ olmaktan binbir eziyet çek- miþler, nüfuslarýnýn önemli bölümünü kaybetmiþlerdi. Ne var ki bu olanlardan üç yýl kadar sonrasýnda 1948'de Ýsrail Devletinin kuruluþ aþamasýnda ayný zûlmün bir benzerini Filistinlilere çek- tirmeleri gerçekten tarihi bir trajedi olmuþtu. Ýnanýyorum ki, atalarý Bâbil mucizesini nasýl yarattýysa; iyi eðitim görmüþ bilimde, sanatta, ekonomide, sosyal hayatta çok üstün deðerler yarat- mýþ çaðýmýzdaki Yahudiler, dünyanýn neresinde olursa olsun kuþkusuz barýþ içinde çok güçlü bir devlete sahip ola- caklardý. Bunun Filistinde olmasý þart mýydý?

"Geçmiþe dönülemez, gelecek bek- lenir elbet geleceðinden ancak hâl hayýrla iþlenebilir oya gibi" denmiþti Bizim Celselerimizde. Olan oldu,

(11)

öyleyse þimdi bu kabustan kurtulmak için neler yapmalý ona bakalým.

"Geçmiþin süzgeci geleceðin tanelerini verir" þimdi neler yapmalýnýn cevabýný bulabilmek için bu nedenle tarih boyun- ca yaþananlara kýsa bir göz atmak en doðrusu olacak. Öyleyse eski yanlýþlara düþmemek için Kuran, Tevrat ve Ýncil'de Rabbin neler söylediðine tekrar- dan bir bakalým.

KURAN’DA ÝSRAÝLOÐULLARI Ýsra suresinde önce kendi kutsal ki- taplarý Tevrattan alýntý yapýlarak Ýsrailoðullarýnýn ileride neler yaþaya- caklarýndan söz edilir. Devamýnda önce- den bildirilenlere uygun olarak bunlarýn birer birer nasýl gerçekleþtiði ortaya konur. Sonunda ise sýra ilerde olacaklara gelir. Rablerinin onlara tekrar þefkat ve merhametle davranacaðý ifade edilerek, yeniden biraraya getirilip devlete sahip olacaklarý müjdelenir. Buna kavuþunca doðru davranýþlarda bulunmalarý konusunda dikkatle uyarýlýr. Aksi halde Rableri eskiden olduðu gibi yine onlar- dan yüz çevirecek, kendi kuru baþlarýna býrakýlacaklardýr. Þimdi Ýsra suresindeki bu âyetleri görelim:

** Biz kitaplarýnda Ýsrailoðullarýna þu haberi verdik: "Siz yeryüzünde mut- laka iki kere bozgun çýkaracak ve mut- laka böbürlendikçe böbürleneceksiniz."

O ikiden birincisinin vakti geldiðinde, üzerinize çetin bir güce sahip kullarýmýzý gönderdik. Onlar da evlerinizin aralarýna girip sizi araþtýrdýlar. Ve bu yerine getirilmiþ bir

vaadimizdi. Sonra size tekrar onlara karþý üstünlük verdik. Mallarla, oðullarla sizi destekledik. Savaþ gücünüzü artýrdýk. Ýyilik ederseniz, ken- dinize iyilik etmiþ olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendi zararýnýzadýr. Bu arada ikinci vaadin vakti gelivermedi mi? Yüzlerinizi kötülesinler, ilk defasýn- da yaptýklarý gibi Mabede girsinler ve ele geçirdiklerini yerle bir etsinler diye gönderdik onlarý. Ola ki Rabbiniz size merhamet eder, acýr. Ancak yine eski halinize dönerseniz biz de döneriz.

( Ýsra 4-8)

Tevratta sözü edilen birinci vaadin nasýl gerçekleþtiðini geçen sayýmýzda gördük. Bâbilliler Yeruþalimi yakýp yýk- mýþlar ve Süleyman Mabedini yerle bir etmiþlerdi. Ýkinci vaadin hangi neden- lerle gerçekleþtiðini anlayabilmek için Ýsrailoðullarý arasýndan son seçilen peygamber Ýsa'nýn dönemini iyi bilmemiz gerekir. Birazdan Ýncil'den aktaracaðým âyetler bunu açýklayacak.

TEVRAT’TA ÝSRAÝLOÐULLARI Hz. Musa'nýn peygamberliðiyle insan- lar arasýnda tek Tanrýlý dini yaymak için Allah tarafýndan görevlendirilmiþ olan Yahudilerin tarihi gerçek ibretlerle doludur. Onlar "öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksýn, yalan þahitlik yapmayacaksýn, komþunun malýna göz dikmeyeceksin, babana, anana saygý göstereceksin..." gibi ahlâki hükümler taþýyan Tanrý'nýn 10 emrine uyduklarý sürece yükselmiþler, bu temel gerçeklere sýrtlarýný dönüp sadece dinin

(12)

þekil ve hurafelerine sarýlýp kötülük iþlediklerinde ise büyük cezalarla karþýlaþmýþlardýr. Aslýnda bunun böyle olacaðý çok öncesinden kendi kitap- larýnda haber verilmiþtir, iþte Musa'nýn beþ kitabý diye bilinen Tevrat'tan bazý örnekler:

** "Ve Rab sizi yerin bir ucundan yerin öbür ucuna kadar bütün milletler arasýnda daðýtacak. Ve o milletler ara- sýnda rahat bulmayacaksýn... Ve gece gündüz korkacaksýn, hayatýndan emin olmayacaksýn..."(Tesniye 28/64-66)

** "Ve sizi milletler arasýnda daðýta- caðým ve ardýnýzdan kýlýç çekeceðim ve diyarýnýz ýssýz olacak ve þehirleriniz çöl olacaklar."(Levililer 26/33)

Zamanýmýzdan 3250 yýl önce söyle- nen bu sözlerin aynen gerçekleþtiðini, dünyanýn her tarafýna daðýlmýþ ve yüzyýllarca bir devlet kuramadan korku içinde yaþamýþ Yahudi'lerden bilmekteyiz.

Bâbil dönüþünde Süleyman Mabedi'nin yýkýlýþýnýn 70. Yýlýnda Pers Ýmparatoru'nun desteðiyle Mabed yeniden inþa edilmiþti.

Perslerin iç iþlerinde ve dinlerinde serbest býraktýðý Yahudiler üzerindeki hakimiyeti 200 yýl kadar sürmüþtü. Sonra da Makedonyalý Büyük Ýskender'in ve Helen Krallýklarýnýn uyruðunda yaþamýþlardý. En sonunda da peygamber Ýsa'dan 63 yýl önce Roma hakimiyetine girmiþlerdi.

Romalýlarýn atadýðý sözde krallarýn yönetiminde dini ritüellerini özgürce uyguluyorlardý. Ancak esas sorun ibadetlerin harfi harfine uygulanmasýn- da deðil, dinin esas özü olan ahlâki davranýþlarýn tamamen terk edilmesindeydi. Zekeriya ve Yahya peygamberler de bu kötü gidiþi deðiþtirememiþti.

ÝNCÝLDE ÝSRAÝLOÐULLARI Ýlya (Ýlyas) peygamberin reenkarnas- yonla vaftizci Yahya adýyla ikinci bir peygamberliðini Ýncil'den biliyoruz.

Yahya, peygamberlik mesajlarýnýn yanýsýra vaftiz etmiþ olduðu Ýsa'nýn Yahudilerin yüzyýllardýr beklediði Mesih olduðunun da müjdesini ver- miþti. Nebi Yahya Peygamber, Yahudi din adamlarý Ferisi ve Saduki'lere þöyle sesleniyordu:

(13)

** "Fakat Ferisiler ve Sadukiler'den birçoðunun vaftiz için geldiðini görünce onlara dedi: Ey engerekler nesli, gele- cek öfkeden kaçmayý size kim gösterdi.

Ýmdi tövbeye yakýþýr semere çýkarýn"

(Ýncil, Matta 3/7-8)

Hz. Yahya Yahudileri hem suçluyor ve tövbeye çaðýrýyor, hem de kendisinden sonra gelecek olan peygamberi, yani Hz. Ýsa'yý müjdeliyordu. Yahudiler ise Hz. Yahya'ya inanmak þöyle dursun, onun öldürülmesine seyirci kalmýþlar, müjdelenen peygamber Hz. Ýsa'yý ise çarmýha germeye kalkýþmýþlardýr. Þu ne tuhaf ki Mesih'in geleceðini müjdeleyen Yahudi din adamlarý, Mesih'i ilk redde- denler olmuþlardý. Hz. Ýsa onlar için þöyle konuþuyordu:

** "Vay baþýnýza yazýcýlar ve Ferisi- ler, ikiyüzlüler! Çünkü siz badanalý kabirlere benzersiniz ki dýþtan güzel görünürler; fakat içten ölü kemikleri ve her türlü murdarlýkla doludurlar. Siz de böylece insanlara dýþtan iyi görünür- sünüz fakat içten ikiyüzlülük ve fesatla dolusunuz" (Ýncil, Matta 23/27-28)

Ne Hz. Yahya ve ne de Mesih Ýsa, Yahudileri yanlýþ yollarýndan çevire- meyince aradan fazla süre geçmedi.

M.S. 70 Yýlýnda Roma'lý kumandan Titus Kudüs'e girerek þehri yaktý, yýktý Yahudileri kýlýçtan geçirdi, Süleyman Mabedini yerle bir etti. Ve o günden bu güne dek Mabet bir daha yapýlamadý.

Kudüs'ün bu ikinci yýkýlýþý ayný zaman- da Tanrý'nýn ikinci vaadinin gerçek- leþmesi oluyordu. Ve bu yýkýlýþtan sonra

zaten Yahudi Devleti bir daha belini doðrultamayýp MS 135'de yok olup gitti, ta zamanýmýza yani 1948 yýlýna kadar. En baþta okuduðunuz Kuran âyetinin sonunda: "Ola ki Rabbiniz size rahmetini gönderir, eðer yine döner- seniz biz de döneriz." denmekteydi.

Âyetten anlaþýlan þudur ki; bütün insan- larýn Rabbi olan Yüce Allah Yahudilere son bir þans, son bir fýrsat sunmaktadýr.

Bu, 1400 yýl evvelinden bildirilmiþtir.

Onlarý tekrar biraraya getireceði, tekrar kendi devletlerini kurabilecekleri müjdesini taþýmaktadýr bu ilâhi sözler.

Ancak müjdenin hemen sonunda yine acý bir uyarý vardýr. Doðru yoldan ayrýldýklarý takdirde yine acý bir azapla karþýlaþacaklarý açýkça bildirilmektedir.

ORDA KÝMSE VAR MI?

Filistin sorununu çözmek ancak Ýsrail'in elinde. Ve bunu anlayan, idrak eden, elinden gelen her þeyi yapan çok kimse var aralarýnda, siyaset adamlarýn- dan bile.

"Oh, nihayet!.." diyerek sevinilen, çözüme çok yaklaþýlan bir "Oslo Barýþ Süreci" yaþandý. Bu barýþý, 1948'de Kudüs'e Yahudi Ordusu Komutaný, 1967 Savaþlarýnýn galibi Ýsrail Genel Kurmay Baþkaný ve sonra Ýsrail Baþbakaný olan geçmiþi zaferlerle dolu Yiztrak Rabin ile; ömrünü Filistin davasýna harcamýþ Yaser Arafat'tan baþkasý saðlayamazdý. Halklarýnýn kesin güvenini kazanmýþ bu iki güçlü lider 1993'de Oslo'da karþýlýklý birbirlerini

(14)

devlet olarak tanýmýþlar ve Filistin topraklarýnda 1999 Nisan'ýnda son- lanmak üzere adým adým özerk bir Filistin yönetiminin kurulmasý konusunda anlaþmýþlardý. Yan yana barýþ içinde yaþayacak iki devletli bir süreç baþlýyordu.

Ama fanatikler sahneye çýkmakta gecikmemiþlerdi, iyimserlik ancak iki yýl sürmüþ, milli kahramanlarýna bile tahammül edemeyen gericiler;

maþa olarak kullandýklarý aþýrý saðcý bir öðrencinin Rabin'i öldürmesiyle, barýþ güvercinini yine sahipsiz orta- da býrakývermiþlerdi. Oslo Barýþýna asla inanmayan Netanyanhu ve baþbakan Þaron'u baþa getiren Ýsrail halký aslýnda kendi geleceklerini dina- mitliyorlardý ama ne çare?! Çareyi yine bu dünyanýn en iyi yetiþmiþ insanlarýnýn çok bol olduðu Ýsrail yurttaþlarý bulmak zorunda. Nitekim içlerinde Rabin gibi geleceklerinin ancak adaletli bir barýþ ile saðlanabileceðini gören saðduyulu Yahudiler de var. Onlar; 2000 yýlýnda ABD Baþkaný Clinton'ýn yürüttüðü, 2.

Camp David görüþmelerinde Filis- tinlilerin tüm topraklarýn %78'ini Ýsrail'e býrakýp, kalan %22'lik ufak dilimde kendi devletlerini kurmaya razý olmuþken, bunu ellerinin tersiyle itip

"Büyük Ýsrail" sayýklamalarýyla kendi- lerini avutan yöneticilerini anlamakta sonsuz zahmet çekiyorlar.

Dünya medyasýnda çok az yer bulan bu düþünürlerin bazý görüþlerini sizlerle güvenilir bir kitaptan alýntýlar yaparak paylaþacaðým. Osmanlý Padiþahlarýndan

V. Murat'ýn torunlarýndan olan ve Fransa'daki gazetecilik yaþamýnýn 15 uzun yýlýný Ýsrail-Filistin çatýþmasýnda geçiren Kenize Murad'ýn 2002 yýlýnda her iki taraftaki insanlarla birebir söyleþilerle hazýrladýðý kitabý, bizleri bu büyük trajedinin en derin labirentlerinde adeta onlardan biri gibi yaþarcasýna dolaþtýrýyor. Everest Yayýnlarýnca

"Topraðýmýzýn Kokusu" adýyla Türkçemize kazandýrýlan bu kitapta büyük oranda Filistin bireylerinin geçmiþte ve þimdi yaþamakta olduk- larýný ve gitgide koyulaþan kinlerini tüy- lerimiz ürpererek öðreniyoruz. Ama eðer çözüm olacaksa, bu Ýsrail halkýn- dan gelmek zorunda, iþte bu berrak gönüllü Yahudilerden bazýlarýnýn söyleþilerde çözüm için Kenize Murad'a söyledikleri:

Bir dönemden sonra savaþmayý redde- den Ýsrail Yüzbaþýsý Ýtai: "Onlara diyo- rum ki bakýn bu anlaþmazlýk 35 yýldýr

Kenize Murad

(15)

sürüyor. 35 yýl kaba kuvvetle galip gelemediðimizi ve tek çýkýþ yolunun gerçek pazarlýklar olduðunu anlamamýz için yeterli bir süre. Bizim yapmamýz gereken, Filistinlilere, onlara öner- diðimiz gibi, ordumuzun gözetiminde olacak özerk yönetim noktalarý vermek yerine, baðýmsýz bir devlet kurabilme olanaðý vermektir." (S:96)

Doðrularý yazmaktan çekinmeyen Ýsrail Gazetecisi Charles Enderin: "Beni sindirmeye çalýþan bu Yahudi aþýrýcýlarýndan gýna geldi artýk! Bir Ýsrail mevzisinin önünde babasýnýn kucaðýn- dayken öldürülen küçük Muhammed El Dura'nýn ölümüyle ilgili röportajýmdan, tüm dünyaya yayýlan bu röportajdan sonra, beni nefretle izliyorlar ve mesleðimi yapmamý engellemek için beni korkutmaya çalýþýyorlar. Ölüm tehditleri aldým ve polisin tavsiyesiyle geceleri evimin etrafýnda dolaþmalarý için koruma tutmak zorunda kaldým..."

Bizim bir fikre, þu anda var olmayan stratejik bir düþünceye ihtiyacýmýz var.

Sürekli Filistinlilere yükleniyor, ama hükümetin uzun vadeli hiçbir politikasý yok, nereye gittiðini bilmiyor... Bütün Filistinlilerin ortadan kaldýrýlabile- ceðine gerçekten inanýlabilir mi? Baský, binlerce intihar komandosunun doð- masýna yol açar ve buna kimse bir þey yapamaz. Aþýrýcýlarýn en fazla din- lendiði, en yoksul bölgede Gazze'de nüfusun yüzde 50'sinin 15 yaþýn altýnda olduðunu unutmamak gerek. Þaron, baský, susturma ve pazarlýðý reddetme politikasýyla nereye varabileceðini

sanýyor? Bana kalýrsa felâkete doðru koþuyoruz." (S:125- 126)

Çevirdiði filmlerle gerçekleri doðruca aktarmaktan çekinmeyen Ram Loewy:

"Bu anlaþmazlýktan kurtulabilmek için iki þeyi anlamak gerekir; önce Filistinlilerin de bizim gibi insanlar olduðunu ve sonra, Ortadoðu'daki güçler dengesinin sonsuza kadar böyle sürmeyeceðini, Filistinliler ve Arap dünyasýyla bir anlaþma zemini yaratmak için fazla zamanýmýz kalmadý. Eðer bunu acilen yapmazsak yok oluruz... 11 Eylül'de Amerika'da olan þey, burada olabileceklerin bir örneði. Sürekli bir nefret hali, mutlak bir anlayýþsýzlýk, küçük terörist gruplarýn elindeki kitle imha silahlarý -þu anda ellerinde yoksa da, yakýnda olacaktýr- bütün bunlar çok ürkütücü".

Ýþin doðrusu Ýsraillilerin de aslýnda neler yaptýklarýný bildikleri; ülkelerinin baþka insanlardan çalýnmýþ topraklar üzerine kurulduðunu, o insanlarýn top- raklarýndan zorla sürüldüðünü biliyor- lar. Ama bunu düþünmek, bundan bah- setmek istemiyorlar. (S:133-134)

Kuruluþundan beri Ýsrail'de yaþayan Moþe Mizrahi: "Filistin'in insansýz bir toprak parçasý olduðu iddiasý baþtan aþaðý yalan!.. Filistinliler en az 15 yüz yýldýr burada yaþýyordu. Belli sayýda Yahudi'nin oraya gelip arazi satýn almasýný kabul edebilirlerdi, ama her þeylerini ellerinden almalarýný kabul edemezlerdi. Eðer Filistinli olsaydým bunu ben de haksýzlýk olarak görürdüm,

(16)

insanlar evime geliyor, benden onlara bir oda kiralamamý istiyor. Kiralýyorum, sonra benden bir oda daha istiyorlar, onu da kiralýyorum, bu þekilde bütün evi kiraladýktan sonra sonunda evi elimden alýyorlar ve beni kovuyorlar." (S:295- 297)

14 yýldan beri her Cuma saat 13'de Kudüs'ün belli bir meydanýnda baþtan- baþa siyahlar giyinerek ordunun iþgal altýndaki Filistin topraklarýna girmesini protesto eden ve "Arafat'ýn Orospularý"

sataþmalarýna aldýrmadan eylemlerini sürdüren Ýsrailli kadýnlardan Gila Svirsly: "Ýsrail Halkýnýn çoðunluðunun Þaron'u desteklediði bu dönemle geçmiþ dönemler arasýnda korkunç fark var.

Eskiden Sabra ve Þatila katliamlarý sýrasýnda bütün ülke öfkeyle ayaða kalk- mýþtý. Oysa bugün, meselâ bir Cenin olayýnda susuyor, Hattâ iþi ordunun eylemini haklý çýkarmaya kadar götüre- biliyor. Ýþ öyle bir noktaya vardý ki aydýnlarýn 'Barýþ Þimdi' hareketi bile yok oldu... Bu, öncelikle bizim 'Büyük Yalan' dediðimiz þeyden kaynaklanýyor.

Yani (2000 Yýlýnda 2. Camp David görüþmelerinde) Ehud Barak'ýn Arafat'a her þeyi verdiði, ama onun reddettiði, çünkü amacýnýn Ýsrail'i ortadan kaldýr- mak olduðu yalaný. Bu kopuþ noktasý oldu. Ýsrailliler hükümetlerine ve Amerikalýlara inandý ve Þaron'un baský politikasýný desteklemeye baþladý.

(S:312-313)

Ýnsan Haklarý için mücadele eden Yahudi Haham Jeremy Milgrom: "Þu anda dünya tepki göstermiyor, çünkü

Yahudilerin etkisi çok fazla ve insanlar Yahudi düþmaný olarak damgalanmak- tan korkuyor. Ama bugün Yahudi düþ- manlýðýnýn asýl sorumlularý biz Yahudileriz. Ýnsanlarý Yahudiliðin ahlâ- ki deðerlerinden þüphe etmeye itiyoruz.

Örneðin; ABD'de Yahudiler kurulu düzene hiçbir zaman bu kadar baðlý olmadý. Bazýlarý harika, Þaron istediðini yapabilir, ne güzel, diye düþünüyor.

Ama ben tam tersine bunun Yahudiliðin imajýna tehlikeli ölçüde zarar verdiðini ve sonunda bizim aleyhimize döneceði- ni düþünüyorum." (S:317)

Mahkemelerde Filistinlileri savunan Ýsrailli Haným avukat Lea Tsemel:

"Bunca þiddeti yaþayan çocuklar, gördüklerini asla unutmayacaklar.

Ayrýca unutmalarý gerektiðini de düþün- müyorum. Eskiden Filistin halký nefret nedir bilmezdi, þimdi öðreniyorlar, bunu onlara biz öðretiyoruz."

Jeremy Milgrom

(17)

1994'de oðlu Filistin militanlarýnca kaçýrýlýp öldürülen Ýzak Frankenthal 27.7.2002 cumartesi günü Baþbakan Þaron'un baþbakanlýk konutu önünde toplanan kalabalýða oðlunun intikam duygusuyla deðil, adalet duygularýyla sesleniyor:

"Biliyorum, bunlar duymaktan hoþ- lanmadýðýnýz sözler, ama yine de bun- larý yüksek sesle söylemem gerekiyor, çünkü bunlar benim yüreðimden, güç- leri gözlerini kör etmiþ yurttaþlarý yüzünden evlâdýný kaybetmiþ bir babanýn yüreðinden gelen sözler. Bunu yapmayý ne kadar çok istesem de, oðlu- mun ölümünün sorumlularýnýn Filistinliler olduðunu söyleyemem. Bu kendimizi kurtarmanýn kolay bir yolu olurdu, ama ne yazýk ki bu bizim hatamýz. Bu korkunç gerçeði görmeyi ve kabul etmeyi reddedenler bizi felâkete sürükleyecektir."

KRYON'DAN

MÜJDELÝ HABERLER

1989'dan beri ABD San Diego'da bir medyum aracýlýðýyla aralýksýz bilgiler veren, Ýsrail, Türkiye dahil tüm ülkeleri dolaþan rehber varlýk Kryon Ortadoðu'nun geleceðiyle ilgili gönül ferahlatýcý bilgiler veriyor. Geçmiþte birbiriyle kanlý býçaklý olan Amerika ve Japonya'nýn þimdiki dostluðunu; II.

Dünya Savaþýnda Avrupa'nýn altýný üstüne getirdikleri halde Almanlarýn Avrupa Birliðinde þimdi nasýl dostluk gördüðünü örnek olarak sözlerine ekli- yor. Ýsraille Filistin arasýnda benzeri bir

barýþ niçin olmasýn ki? diyor. Ve hattâ þimdi belli olmasa bile bunun ilk adým- larýnýn atýlmakta bile olduðunu söylü- yor. Kryon'ýn öngörülerine güvenmemiz için bir örnek vermek istiyorum:

Papa John Paul II ölmüþ, henüz yeni bir Papa seçilmemiþti. Ýþte o zamanlarda Kryon 2005 Nisanýnda neler olacaðýný açýkca söylüyordu. Yeni seçilecek olanýn Geçici bir Papa görevi yapacaðýný söylüyor ve asýl radikal iþler yapacak, umulmadýk deðiþikliklere imza atacak Papa'nýn ondan sonraki ola- caðýný söylüyordu. Bu sözlerini Türkiye'de 2007'de yayýnlanan 9.

kitabýn 165. sayfasýndan okuya- bilirsiniz. Biliyorsunuz ilk seçilen Papa gerçekten geçici olmuþtu. Daha önce hiç yaþanmamýþ bir þekilde istifa ederek Papalýðý terk etmiþti. Yerine gelen þimdiki Papa I. Franciscus ise kilisede kökten deðiþiklik yapýyor ve yapacak da. Son olarak Kryon'ýn Ýsrail'in gele- ceðiyle ilgili deðiþik tarihlerde ortaya koyduðu ferahlatýcý öngörülerini bu baðlamda okumanýz dileðiyle sizlere aktarýyorum:

"Ýsrail'de Kudüs'te bir deðiþim olacaktýr. En sonunda Ýsrail'de genç bir liderin ortaya çýktýðýný göreceksiniz. Bu vuku bulmak- tadýr ama þimdilik gizli bir þekil- de. Henüz onu göremeseniz de onu benimle birlikte kutlayabilir misiniz? Gerçekte olup biten budur. Onu haberlerinizde göre- mezsiniz, ama o oradadýr."

(9/106-107)

(18)

"Ýsrail'in yeni lideri ve barýþý nasýl kuracaðý konusunda hiçbir varsayýmda bulunmayýn; çünkü çözümler garip yerlerden gelebilir ve bu sizin düþün- düðünüz ya da olabileceðini hayal ettiðiniz bir þey olmayabilir.

Olanaksýz görünen bir fikri asla fýrlatýp atmayýn; özellikle eðer o genç bir kiþiden geliyorsa. Size bilmediðiniz bir þey söyleyeyim.

Bu garip çözüm aslýnda þimdi tezahür etmektedir. Büyüyüp zamaný gelene kadar Mýsýr Prensi (Firavunun sarayýnda yetiþen Hz. Musa) de olacaklarý bilmiyordu iþte geçmiþte olduðu gibi þu anda büyümekte olanlar ve gelecekte burada bir fark yaratacaklar için de bu potan- siyel mevcuttur. Onlar þimdi bunu bilmiyorlar ve sizler de bilmiyorsunuz.

Tanrý'nýn sizinle çalýþma yolu budur ama siz inkârda devam edersiniz. Bu dünyada bir bilinç deðiþimi meydana gelmektedir.

Barýþ için dua edenler bunun oluþmasýna yardýmcý oluyorlar.

Bir gün plân iþlemeye baþladýðýnda, geriye dönüp bakacak ve diyeceksiniz ki:

"Rastlantý gibi görünen bu olayýn gerçekleþmesi belki 25 yýl aldý."

Þu anda siz hiçbir yere gitmediðinizi düþünüyor ve düþ

kýrýklýðý hissediyorsunuz. Þu anda görünmeyen neyin mey- dana gelmekte olduðunu bilmi- yorsunuz... Ama her þeye rað- men, Mýsýr Prensi sizi vaat edilmiþ ülkeye götürecektir."

(9/235 - Ekim 2005 Kudüs'te yapýlan celse)

"Ah Ýsrail!.. Size gerçek bir potansiyelden, olacaðýný hayal edemeyeceðiniz bir tablodan söz edelim. Biz burada yeni bir lider görüyoruz. Bu burada gerçek- leþmeye hazýr bir olasýlýktýr. Size ilk kez bir çoðunluk partisi sunacak olan yeni bir lider. Buna hiç sahip olmadýðýnýzdan, bu sizin hiç bilmediðiniz bir þeydir.

Bu lider en sonunda Ýsrail'in kahramaný diye anýlma potan- siyeline sahiptir. Bu yeni çoðun- luk partisine birçok isim takýlacak ve o büyük bir dirençle karþýlaþa- caktýr. O köktenci geleneklerin birçoðuna karþý çýkacaktýr; ama birçoklarý onu Barýþ Partisi olarak adlandýracaktýr. Sonucun ne ola- caðýný size söyleyeyim: Bilgelik, anlayýþ ve iþbirliði ile yeni sýnýr çizgileri oluþacaktýr. Bu sýnýrlar bir ateþkes ya da geçici deðiþken bir sýnýr olarak deðil, gerçek sýnýrlar olarak kalacaktýr. Ve tarih, sýnýrýn öbür tarafýndakilerin de bunu iyi karþýlayacaklarýný gösterecektir." (9/207)

(19)

DÝNCÝ - DÝNDAR

Dincilik, Kuran'ýn "büyük zulüm" ve

"en büyük düþman" olarak görüp gös- terdiði çirkin, Tanrý'ya ortak koþmanýn ta kendisidir. Dincilik, maskeli, sinsi bir þirktir. Ýslâm peygamberinin ümmeti adýna "en çok sakýndýðý" þey-

dir. Dincilik Tanrýya ve O'nun buyruk- larýna uyacak yerde, onlarý kendi çýkarýna uydurmaktýr. Dindar, Tanrý'nýn rýzasýný gözetirken, dinci kendi çýkarýný kollar.

Dindar, Tanrý'ya teslim olup, O'nun iradesini egemen kýlmaya çalýþýrken;

Dinci Dayatmadan Deizm'e

Güngör Özyiðit, Psikolog

"Ey iman sahipleri! Þu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoðu

halkýn mallarýný uydurma yollarla týka basa yerler de insanlarý Allah'ýn

yolundan usandýrarak vazgeçirirler." (Tevbe 34)

(20)

dinci kendi çýkarýna dayalý iradesini, Tanrý iradesi gibi göstermeye yeltenir.

Ýslâm'ýn ruhu olan "Allah'a teslimiyet"

dindarda Tanrýdan baþkasýna veya baþka bir deðere tapýnmama þeklinde belirirken, dincide Hegel'in dediði gibi

"Allah'ý kullanarak baþkalarýný teslim alma" veya Kuran'ýn uyardýðý biçimde

"Allah'la aldatma" þeklinde sergilenir.

Durum tam da Giordano Bruno'nun dediði gibidir: "Tanrý iradesini hâkim kýlmak için, yeryüzündeki iyi insanlarý kullanýr; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kýlmak için Tanrý'yý kullanýrlar."

DÝNE GÝYDÝRÝLEN EN KÝRLÝ ELBÝSE

Çaðýmýzda yozlaþan deðerlerin ve kurumlarýn baþýnda DÝN gelmektedir.

Yaradan'la yaratýlaný kucaklaþtýrmasý, insaný insana sevdirmesi ve birliðe ulaþtýrmasý gereken din, her türlü ayrýlýðýn, fesat ve kinin odaðý olmuþtur.

Dine bu kirli elbiseyi giydiren "din adamlarý" yüzünden din, "Tanrý katýn- dan indirilen" din olmaktan çýkýp,

"uydurulan dine" dönüþmüþtür. Ýnsanlar arasýndaki zulmü gidermesi, barýþý saðlamasý gereken din, onu kullananlar sayesinde, her türlü cinayetin ve çýlgýn- lýðýn nedeni olmuþtur. Ne Ýslâm, ne Hýristiyanlýk, ne de baþka bir din terörün kaynaðý olamaz.

Yaradan'dan yaratýlana, yaratýlandan Yaradan'a uzanan iletiþimin belirgin

özelliði rahmettir. Yaþar Nuri'ye göre rahmet'in esas anlamý sevgidir.

Merhamet ve þefkat ikincil, üçüncül, anlamlardýr. Yunus'un dediði gibi

"Yaradan'dan ötürü yaratýlaný hoþ görme" sevginin esasýný oluþturur.

Dindar gönül kýrmaz, kin tutmaz.

Dinle kin ayný gönülde barýnamaz. Hz.

Muhammed, Taif'te kendisini taþa tutup kanlar içinde býrakanlara beddua etmesi istendiðinde, bir yandan kan- larýný silerken, bir yandan da onlar için þöyle yakarmýþtýr: "Rabbim bu insan- larý (kavmimi) affet; bunlar ne yaptýk- larýný bilmiyorlar."

Peygamberin bu davranýþýndaki büyüklüðü, hasmý hýsmý gibi görme hünerini göstermesidir. Teslimiyete eriþen insan, hayatýnda iki olumsuzu dýþlamak durumundadýr:

1. Din alanýnda "dinsel otorite"

olarak Tanrý'ya ortak koþulanlarý dýþla- mak

2. Siyasal alanda, despotizmi, "tek adam" lýðý dýþlamak.

ÖZELEÞTÝRÝ

Muhiddin-i Arabi'nin þu sözü

özeleþtirinin ne denli önemli olduðunu gösterir: "Halka göre deðil, Hak'ka göre yaþamak gerekir. Peygamberlikten sonra en yüce makam melâmet

ahlâkýdýr."

Levm kökünden türeyen melâmet, eleþtiri ve kýnama anlamýndadýr.

(21)

Hz. Ýbrahim, kendi adýný alan surenin 22. ayetinde þöyle demektedir: "Beni levm etmeyin, kedi benliklerinizi levm edin!" Bunun açýlýmý þöyle: "Vaktinde kendinizi levm edebilseydiniz, yani özeleþtiri yapabilseydiniz, þimdi beni eleþtirmek durumunda kalmazdýnýz."

Levmin, yaratýcý, düzeltici bir deðer olarak girmesi gerekmektedir. Ýnsan kendisi için özeleþtiriyi sürekli olarak iþletmelidir. Yaratýcý benlik, kendini eleþtirebilen ve kendisi ile yüzleþebilen benliktir.

Ýnsan kendini, önce kendi gözüyle deðerlendirmeli. Artý ve eksilerinin lis- tesini çýkarmalý. Sonra onu yakýn tanýyanlarýn gözü ve diliyle bir artý-eksi listesi daha yapmalý. Sonra da buna göre manevi portresi üzerinde rötuþlar yaparak, kendini daha iyiye ve güzele doðru geliþtirmeli.

Aydýn da bir anlamda özeleþtiri yapa- bilendir. Peygamberlerin sýfatlarýndan biri de nezir, yani uyarýcýdýr. Kendini

uyaran benlik, bir yandan özeleþtiriyi sürekli iletirken, bir yandan da onun bunun kýnamasýna takýlarak

yürüyüþünü durdurmaz.

Kendini ele alýp eleþtirmek, Kuran'ýn

"kendi varoluþunu kendi eliyle gerçek- leþtirme gücü" olarak öne çýkardýðý bir ustalýktýr. Muhammed Ýkbal bunu þöyle dile getirir: "Ýnsan özgür-sorumlu bir varlýktýr. Ýnsan, kaderini kendi yaratan bir varlýktýr ve onun esas iþi bu kaderi oluþturmaktýr. Tanrý ile insan arasýnda her hangi bir aracý söz konusu deðildir.

Tanrý, insan haklarýný doðuran gücün diðer adýdýr."

Ýkbal düþüncelerini ilginç bir noktaya deðinerek sürdürür: "Hayrý seçme hür- riyeti, hayrýn aksini seçme hürriyetini de içerir. Yaradan'ýn bu riski veya

Muhyiddin-i Arabî

Muhammed Ýkbal

(22)

fedakârlýðý göze almýþ olmasý, O'nun insana olan güvenini gösterir. Bu güveni haklý çýkarmak da insana düþen bir görevdir."

Dini bir baský aracý olarak kullanan- larýn farkýna varamadýklarý gerçek þudur: Hürriyetle insan tekâmülü doðru orantýlýdýr. O nedenle hür olmayan bir varlýk tekâmül edemez, geliþme gösteremez.

Ýnanarak dosdoðru yolda yürüyenle- rin, ulaþabilmelerinin olmazsa olmaz koþulu SABIR'dýr. Yusuf suresinde sabýr bir nimet olduðu için, onun en güzelini (sabrý cemil) elde etmemiz öðütlenmiþtir. Güzel sabýr ise "Kendi- sinde halka þikâyet bulunmayan sabýr"

diye tanýtýlýr. Sabýr ayný zamanda bir þeyin oluþ sürecine iliþkin aktif bir bek- leyiþtir. "Ýnanarak sabredenler ulaþa- caklardandýr." (Bizim Celselerimiz)

PARA PUTUNA TAPANLAR Dincinin tek amacý, dini kullanarak kinlerini tatmin, menfaat ve itibar saðlamaktýr. Siyaset dinciliði, dini çýkar, koltuk, baský, egemenlik aracý yapmaktýr. Onlarýn dini, imaný paradýr.

Hz. Muhammed böyleleri için "Para putuna tapanlar" der.

15 Aðustos 1971'e kadar dolarýn üzerinde "On Gold in on Silver" yani:

"Altýn ve gümüþ karþýlýðý" diye yazardý. Sonra ABD, karþýlýksýz para basmaya baþlayýnca, bu açýðý örtmek için, gold kelimesinden "l" harfini

çýkararak "God We Trust" yani "Biz Tanrý'ya Güveniriz" yazdýlar. Öylece Tanrý ile parayý özdeþleþtirdiler.

Prof. Ramazan Kurtoðlu, Wall Street'de tanýdýðý bir finans uzmaný Daniel'e, dolarýn üzerindeki Tanrý sözünün ne anlama geldiðini sorar.

Aldýðý cevap çok ilginç ve dü- þündürücü: "Hocam, o senin bildiðin Tanrý deðil, dolarýn kendisi Tanrý zaten."

Dinin yozlaþýp çýkar aracý edilmesinin günümüze dönük iki görüntüsü þu: 1. Dinin kaynaðýndan uzaklaþtýrýlýp, geleneksel yorumlara baðlanmasý 2. Dinin politik-ticari sömürüye açýk hale getirilmesi

Yaradan'ýn "Yapma" dediklerini yap- maktan sakýnma, buna özen gösterme anlamýndaki takva, Allah ile kul arasýn- da geçerli olan bir üstünlük ölçüsüdür.

Bunu insan-insana iliþkilerde, görev vermelerde bir ölçü olarak kullanmak, dincilerin uyguladýðý kurnazca ve hak- sýzca bir uygulamadýr. Ýnsanlar arasýn- daki iþlerde kýstas ise ehliyet (o iþte yeterli ustalýk) ve liyâkattir. (O iþi layýkýyla yapacak olmaktýr). Sevgiyi ve birliði saðlamasý gereken dinin, kine dönüþmesi, savaþlara ve ayrýlýk- lara neden olmasý, kendi özüne ters düþmesidir. Jonathan Swift, bakýn bu durumu ne dokunaklý bir biçimde dile getirir: "Birbirimizden nefret etmemizi saðlayacak birçok dinimiz var. Oysa biz, birbirimizi sevmemizi saðlayacak bir dine muhtacýz."

(23)

DEÝZM

Latince Tanrý anlamýna gelen devs ile Grekçe yine Tanrý kavramýný karþýlayan theos sözcüklerinden türemiþtir. Her ikisi de "Allahçýlýk"

diye dilimize çevrilebilir. Deizm, deyince akla dine karþý oluþ gelirken, Theizm sözcüðü ise Tanrý'ya ve dine bir bütün olarak inananlarýn hayat görüþünü belirtir. Deizm, Tanrý'ya inanýp da dine inanmayanlarýn görüþüdür. Bu görüþün ya da inanýþýn temel aldýðý deðerler akýl, bilim ve ahlâktýr.

Deist akým 17. yüzyýlda Hýristiyanlýðý akla aykýrý hurafelerden arýndýrma yönünde, dini eleþtirme hareketi olarak nitelendirilebilir. Bu akým, inancýn temeline kutsal metinleri deðil, aklý ve mantýðý koyar. O nedenle kutsal metinleri yorumlama yetkisi ile ortaya çýkan din adamlarýnýn otoritesine girmeyi reddeder. Herkeste ortak ve evrensel bir ölçü olan aklýn doðruyu bulabileceði tezini öne sürer. Tanrý ile arasýna aracýlýk edecek bir din adamýna gerek görmez.

Alman filozof Kant, hem deist hem de samimi bir dindardýr. Aklý ile deizmi kucaklarken, imaný ile dindar olmuþtur.

Deizm, Allah'a inanan ama "uydurulan dine" uymayanlarýn yoludur. Ve deizm, dindarlýða karþý deðil, dinciliðe bir tepki olarak doðmuþtur.

Fransýz düþünürlerinden Voltaire ve Rousseau da deisttirler. Rousseau, din

adamlarýnýn; Tanrý'nýn bize baðýþladýðý en güzel ve doðal duygularý bozduk- larýndan þikâyetçidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bir anlamda deisttir. Ancak o, dine ve peygamberlere de inanýr. Hayran olduðu adaþý Muhammed Mustafa'yý

"esaret tanýmamanýn sembolü olarak görür. Ne var ki, din adamlarýnýn yorumlarýna dayalý dini yaþayýþýn pratiklerini ve ritüellerini uygulamaz.

Ve laiklik ilkesi ile dini günlük yaþam- da bir çýkar aracý, ayrýmcýlýk nedeni olmaktan çýkararak, dinin kutsallýðýný korur.

Genelde deizmin iki belirtisi vardýr:

1. Dinin pratiklerini önemsememesi 2. Peygamberlerin önemsenmemesi, zorunlu olarak görülmemesi

Voltaire

(24)

DÝNLER ARASI DÝYALOG Günümüzde yapýlmakta olan dinler arasý diyalogun da esasý Deizm'e çaðrýdýr. Kuran bunu 1500 yýl önce öngörerek þöyle der: "Ey Ehli kitap!

Sizin ve bizim aramýzda ayný olan þu söze gelin: Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyelim, O'na hiç bir þeyi ortak koþ- mayalým. Allah'ýn berisinden kimimiz kimimizi rabler edinmesinler. Eðer yüz çevirirlerse þöyle söyle: "Tanýk olun, biz Müslümanlarýz/Allah'a teslim olanlarýz."

Görüldüðü gibi böyle bir beraberlikte esas alýnan tek þey: Allah'ýn birliði.

Peygamberlere iman bile þart koþulmu- yor. Çünkü peygamberler devreye girdiðinde, dinin pratikleri devreye girecek, arkasýndan din adamlarý araya girerek her türlü dini çarpýtmaya sebep olacak, insanlarý Allah ile aldatmanýn yolu açýlacak. Kuran Allah'a inanmayý ve O'nun evrensel ahlâk ilkelerini uygu- lamayý yeterli saymýþtýr.

20. yüzyýlýn ve modern deizmin ön- cüsü Paul Tillich "Telaffuz Edilmeyen Tanrý" tezi ile her insanýn gerçek Tanrý'sýnýn onun söz ve iddialarýndaki deðil, son ve baðlayýcý realite olarak seçtiði deðer olduðunu ileri sürer. Ve insan öylece Tanrýyý doðrulukta, iyilikte, çalýþmada ve sevgide görünür kýlar.

Erich Fromm bu tezi pekiþtirerek þöyle der: "Asýl mesele insanýn dine dönmüþ ve Tanrýya inanmýþ olup olmadýðý deðil, sevgiyi yaþayýp yaþamadýðý ve gerçeði düþünüp düþünmediðidir. Ýnsan eðer böyle yaþýyorsa kullandýðý simgeler sis-

temi ikinci derecede önemlidir. Ama eðer böyle yaþamýyorsa bunlarýn bir önemi yoktur." (Psikanaliz ve Din)

KURAN AÇISINDAN DEÝZM Dinin uygulamalarýna bakarak, o dine ve onu uygulayanlara özenmeyen, onlara katýlmak istemeyenlere Kuran Deizm kapýsýný aralayarak, onlara rahat edecek- leri bir alan açar. Fussilet suresinin 30- 32. âyetleri bunun kanýtýdýr: "Þu bir gerçek ki 'Rabbimiz Allah'týr' deyip sonra dosdoðru yürüyenler /dürüst yaþayanlar üzerine melekler habire iner de þöyle derler: 'Korkmayýn, üzülmeyin! Size vaadedilen cennetle sevinin. Biz sizin, dünya hayatýnda da ahirette de dostlarýnýzýz."

Kuran'a göre kurtuluþa ermenin üç þartý var: 1.Allah'a iman 2.Ýstikâmet, yani ahlâk 3.Bu iki deðerin karþýlýðý olarak cennet, yani ebedi kurtuluþ.

Deizm bu anlamda, yozlaþmýþ din- cilere benzememek ya da dinin görün- tüsüne bakýp da (örneðin Iþid) "bu ne biçim din" deyip ateizme savrulma- malarý için Kuran'ýn insanlara açtýðý koruyucu bir þemsiyedir.

Tarih boyunca deist aydýnlarýn iki önemli erdemi olmuþtur: 1.Allah'a imanda samimiyet 2.Toplumsal hayatta istikâmet, yani dürüstlük. Ýstikâmet ve ona baðlý sýratý müstakim yani dürüst yaþamak, dosdoðru yürümektir. Hûd suresinin 112. âyetinde "Emrolunduðun gibi dosdoðru yürü" buyruðu için

(25)

Hz. Muhammed "Hûd Suresi beni bir gecede ihtiyarlattý" demiþtir. Kuran'a göre ebedi kurtuluþ için üç þart yeter- lidir: 1.Allah'a iman 2.Ahirete iman 3.

Barýþa, iyilik ve hayra yönelik hizmetler sergilemek (Bakara 62; Maide 65)

Yaþar Nuri Öztürk, Deizm'le ilgili þöyle bir saptama ve öngörüde bulunur:

"Eðer dine lakayt (kayýtsýz) olan insan- lar, bir gün gerçekten dindar olacaklarsa, bunun yolu deizm deneyiminden geçe- cektir. Bu deneyimden geçmeden giriþi- lecek bir dindarlýk, kýsa bir süre sonra ya dincilik oluverir veya ateizme teslimi- yetle sonuçlanýr."

Deistler ayný Hz. Ýbrahim gibi "hanîf"

yani akýl ve mantýk denetiminden geç- meden, atalarýn buyruklaþmýþ geleneksel kabullerine karþý çýkanlardýr. Deizmin öncülerinden biri olan Jean Bodin, insanýn doðasýna uygun olan doðal dinin niteliklerini þöylece sýralar: Tanrý'nýn bir- liði, ahlâki bilinç, özgürlük, ölümsüzlük, ahirete ve ölüm sonrasý hesaba inanmak.

Deistlerin büyük bir kýsmý ahirette hesap yanýnda cezaya da inanmaktadýr.

Ýþletilen, çalýþtýrýlan akýl Kuran'ýn insan- dan en çok istediði þeydir: "Yeryüzünde debelenenlerin Allah katýnda en kötü- sü, akýllarýný iþletmeyen saðýr-dilsiz- lerdir."(Enfal 22) Yine Yunus Suresi 100. âyette "Allah, pisliði aklýný iþlet- meyenler üzerine býrakýr"buyrulur.

Ýlk ve en büyük peygamber olarak aklý gören Ýsfahanlý Râgýb, aklý içimizdeki peygamber, peygamberi dýþýmýzdaki akýl olarak deðerlendirir. Deistlerin Allah'a inandýktan sonra, en yüce deðeri akla ve bilime vermesi de Kuran'la tamamen örtüþür.

Kuran'ýn Deizm'e açýkça kapý arala- dýðýný ve kucak açtýðýný ilk söyleme cesaretini gösteren deðerli dostum Yaþar Nuri Öztürk'tür. "Tanrý, akýl ve ahlâktan baþka kutsal tanýmayan: DEÝZM" kitabý bunun gerekçelerini ve kanýtlarýný gösteren tam da zamanýnda çýkan bir eserdir. Dinin birçok tanýmý vardýr: "Din, Allah'a teslimiyet, O'nun önünde boyun eðmektir."

Ýbn Teymiye'nin tanýmý: "Din, Allah'ýn insanlýða yönelik hükümler halinde yasalaþtýrdýðý buyruklarýn tamamýdýr."

"Din, bir ilâhi buyruklar bütünüdür ki, akýl sahiplerini, kendi serbest seçenek- leriyle doðrudan doðruya hayra iletir."

(Likaani)

Özetle deistlere göre en önemli olan:

"O'na inanç ve O'nun yarattýklarýna sevgidir."

Yaþar Nuri Öztürk

(26)

KAVRAM OLARAK

Dünyamýzda günümüzün en önemli sorunlardan biri olan sosyal dýþlanma;

insanýn sosyal yaþamdan uzaklaþacak hattâ neredeyse soyutlanacak kadar maddi ve manevi yoksunluk içinde olmasýný, haklarýný ve yaþamýný koruya- cak kurumlardan ve sosyal destekten

yoksun bulunmasýný ifade eden bir kavram olup aslýnda insanýn deðerini ve önemini kavrayamayan zihniyet ve düzenin ürünüdür.

Küreselleþme süreci ve yeni liberal politikalarla birlikte, insanoðlunun varoluþundan bu yana süregelen eþit- sizlik, güvencesizlik, adaletsizlik,

Sosyal Dýþlanma

Derleyen: Nihal Gürsoy

"Her insanýn, yiyecek, giyecek, konut, saðlýk hizmetleri ve gerekli toplumsal hizmetler olmak üzere saðlýk ve refahýný saðlayacak uygun bir yaþam düzeyine hakký vardýr. Ýþsizlik, hastalýk, sakatlýk, dulluk, ihtiyarlýk ya da geçim olanaklarýndan, iradesi dýþýnda yoksun kaldýðý diðer hallerde sosyal güvence hakkýna sahiptir."

Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi 25. Madde 1. Fýkra

(27)

ayrýmcýlýk ve baðýmlýlýk gibi sorunlarý, artan zenginlik ve geliþmelere raðmen, giderek derinleþmektedir.

Sosyal dýþlanma; kapsadýðý konular gereði ekonomik, siyasal, sosyal poli- tikalarýn ve kamu müdahalelerinin odaðýna oturmuþtur. Sosyal dýþlan- manýn ürünü olan sorunlarýn çeþitliliði toplumlarýn sosyal patlama ve

parçalanma tehlikesiyle karþý karþýya kalma riskini artýrmasý nedeniyle konuyu en temel sosyal politika tartýþ- malarýnýn merkezine taþýmýþtýr.

Sosyal dýþlanma; belirli kesimlerin toplumsal bütünün ve sermaye birikim sürecinin dýþýnda kalmasý ve ekonomik büyümeden adil ölçüde yararlanama- masýdýr. Bu bir anlamda refah toplumunu eleþtiren bir yaklaþýmdýr.

Eþitsizlik, güvencesizlik ve eðretiliðe yönelik yeni ve bütünsel bir kavramdýr.

TANIMI

Sosyal dýþlanma kavramý; sosyal bütünleþmenin her zaman tam olarak gerçekleþmediðini, toplumsal yapýlan- manýn bazý gruplarý veya toplum kesimlerini düzenin dýþýnda býrakacak þekilde katmanlý bir yapýlanma göster- diðini vurgulamaktadýr.

Bu anlamda, toplumsal birlik ve bütünlüðün karþýtýdýr. Fiziksel, ruhsal ve toplumsal bir engellilik halidir.

Sosyal dýþlanmaya maruz kalmýþ nüfuslar; eþitsizliðe uðramýþ, her türlü riske karþý savunmasýz, korumasýz ve

zayýf topluluklardýr. Bu durum, kiþisel hatalarýn deðil, yapýsal süreçlerin sonu- cunda ortaya çýkan bir çeþit sosyal hastalýktýr.

Sosyal dýþlanma; göreceli ve çok boyutlu bir kavramdýr. Bu nedenle içerik ve sýnýrlarýnýn belirlenmesinde güçlükler vardýr. Dolayýsýyla konu sadece ekonomik ve sosyal poli- tikalarýn ilgi alanýna girmemekte ayný zamanda sosyoloji, kent bilimi, siyaset, hukuk ve hattâ davranýþ bilimlerinin de ilgi alanýný oluþturmaktadýr.

Sosyal dýþlanma, çok boyutlu olduðu gibi çok zamanlý bir kavram olarak da tanýmlanmýþtýr. Çünkü süreç zaman içinde dinamik olarak iþlerken, dýþlan- mýþ kiþilerin doðasý da zaman içinde dinamiktir.

Sosyal dýþlanma, kiþilerin sadece iþsiz ve gelirsiz olmalarýyla ilgili olmayýp, kendilerinin ve çocuklarýnýn geleceðiyle ilgili beklentilerden de yoksun olmalarý durumudur. Sosyal dýþlanma, toplumun kaynaklarýnýn nasýl kullanýldýðýna ve bunlardan kimlerin yararlandýðýna iliþkin politikalarla ter- cihleri açýklar. Bir toplumun sosyal yapýsý incelenerek politikalarýnýn iþle- yiþ biçimi ve çarpýk sonuçlarý, sosyal dýþlanma düzeyi ile açýkça görülebilir.

Sosyal dýþlanmanýn dýþýnda kalanlar, toplumda varolabilen, aralarýnda çýkar veya iþ ya da toplumsal statüler vs. gibi nedenlerden dolayý iliþkiler kurabilen kesimlerdir. Bir þekilde birlik duy-

(28)

gusuna sahiptirler. Birbirlerine karþý sorumlu hissederler. Bu durum aralarýnda bir dayanýþma oluþmasýna yardýmcý olur.

Günümüz dünyasýnda dayanýþma,

"formel" ve "enformel" olarak iki boyutta deðerlendirilir. Enformel dayanýþma, geliþmemiþ toplumlarda genellikle ortak bir kaderi paylaþmak, kan baðýyla baðlý olmak, kiþisel

tanýþýklýk, partililik, hemþerilik, partici- lik þeklinde iliþkilerin iç içe geçtiði bir dayanýþma biçimidir. Buna karþýlýk, formel dayanýþma ise genellikle mo- dern geliþmiþ toplumlara özgü, hukuk kurallarý yardýmýyla iþleyen rasyonel bürokratik süreçleri içerir. Ýnsanlar, eþit yurttaþlýk haklarý ve sorumluluklar çerçevesi içinde devlet müdahalesinin söz konusu olduðu kurumsallaþmýþ bir dayanýþmaya sahiptirler.

Burada devlet, birey ve toplum arasýndaki sosyal baðý korumak ve sosyal bütünleþmeyi saðlamak açýsýn- dan anahtar role sahiptir. Devlet, hem bireyleri topluma karþý, hem de toplumu bireylere karþý korumakla yükümlüdür.

Sosyal dýþlanmanýn en önemli unsurlarýndan biri de temel haklarýn kullanýlamamasý ve bunlardan yoksun- luktur. Bu nedenle sosyal dýþlanma eksik yurttaþlýk olarak da tanýmlana- bilir. Yurttaþlýk, bireyin devletle olan iliþkilerinde haklarýný, ödevlerini ve baðlýlýðýný ifade eden bir kavramdýr.

Yurttaþlýk, toplumun üyelerine verilen bir statüdür ve bu statüye sahip olan herkes toplum içinde eþit hak ve ödev- lere sahiptir.

Marshall, yurttaþlýðýn üç farklý hakkýn biraraya gelmesiyle oluþtuðunu ifade eder. Bunlar sýrasýyla medeni haklar, siyasal haklar ve sosyal haklar þeklindedir.

Medeni haklar; bireysel özgürlük, ifade özgürlüðü, düþünce ve inanç özgürlüðü, mülk edinme ve sözleþme yapma özgürlüðü, hak ve adaletten hukuktan eþit olarak yararlanma özgür- lüðü gibi haklardýr.

Siyasal haklar; siyasal karar alma sürecinde seçmen ve seçilen olarak katýlma hakkýný ifade eder.

Diðer taraftan sosyal haklar ise içinde yaþanan toplumun standartlarý ölçü- sünde ekonomik refah ve sosyal güven- lik gibi haklara sahip olmaktan, çaðdaþ bir birey gibi yaþayabilme hakkýna kadar uzanan geniþ bir haklar dizinidir.

Burada asýl üzerinde durulmasý gereken sosyal haklardýr. Çünkü sosyal haklar, kendisinden önce ortaya çýkan medenî ve siyasal haklarýn gerçek anlamda kullanýlmasýný saðlayan ve yurttaþlýðýn temel ilkesi olan eþitliðin saðlanmasýna yönelik haklardýr. Sosyal haklarýn gerçekleþebilmesi oranýnda diðer hak ve özgürlükler gerçekleþe- bilmektedir.

(29)

Bu nedenle sosyal yurttaþlýk haklarýn- dan yoksunluk dýþlanma sürecinin en önemli unsuru haline gelmiþtir.

KAVRAMIN ORTAYA ÇIKIÞI VE GELÝÞÝMÝ

Sosyal dýþlanma ilk olarak 1960'lý yýllarda Fransa'da dile getirilmeye baþ- lanan bir kavramdýr. Esasen 1950'ler ve 1960'larda yaþanan ekonomik geliþme döneminde dünyada böyle bir sorunun varlýðý yaygýn bir þekilde söz konusu deðildi. 1970'li yýllarda ekonomik kriz ve gerilemeyle birlikte, sorun tüm dün- yanýn dikkatini çekmeye baþlamýþtýr.

1974 yýlýnda Fransa'nýn sosyal iþler- den sorumlu bakaný Rene Lenoir Fransýz toplumunun onda birinin toplumdan dýþlanmýþ olduðunu belirterek, dýþlanmýþ bu gruplarý þu þekilde nitelendirmiþtir.

Zihinsel ve fiziksel engelliler, suçlu- lar, hasta ve bakýma muhtaç yaþlýlar,

istismar edilen çocuklar, uyuþturucu ve alkol baðýmlýlarý, intihara eðilimli insanlar, yalnýz ebeveynler, problemli aileler, marjinaller ve asosyallerle diðer sosyal uyumsuzluk içindeki insanlar.

Son derece geniþ bir kitlenin toplum- dan dýþlanmýþ olduðunu gösteren bu gruplara iþsizlerin ve yoksullarýn eklen- mesi 1980'li yýllarda gerçekleþmiþ ve sosyal dýþlanma tanýmý esasen, eþitsiz- lik ve yoksulluk olgularýyla açýklan- maya baþlanmýþtýr.

Ýþsizlik, eþitsizlik ve yoksulluk insan- larýn toplumsal yaþamla bütünleþmesini önleyen ve tüm toplumlarda

karþýlaþýlan olgulardýr. Ancak bu olgu- lara dayalý olarak iþsiz, yoksul veya eþitsizliðe maruz kalan her insanýn, her dönemde ve her toplumda sosyal dýþlanmýþ olarak kabul edilmesi zordur.

Çünkü geliþmiþ bir toplum ya da ülkedeki iþsizlerin karþýlaþtýðý sorunlar- la geliþmemiþ veya geliþmekte olan ülkelerdeki iþsizlerin yaþadýðý sorunlar ve yoksunluk düzeyi ayný deðildir.

(30)

Ayrýca kimin yoksul sayýldýðý ve ne tür sosyal güvencelere sahip olup olmadýðý ülkeden ülkeye deðiþmektedir.

Günümüzde terör ve göç sorunlarý da sosyal dýþlanma kavramýnýn içinde önemli yer tutmaktadýr. Böyle bir yak- laþým, farklý nedenlerle ortaya çýkan, sosyal dýþlanmanýn, yine farklý sosyal korunma yöntemleriyle nasýl hafif- letilebileceði hattâ ortadan kaldýrýla- bileceði konusunda yardýmcý olacaktýr.

Bu nedenle sosyal dýþlanmayý, insan- larý toplumsal yaþamdan uzaklaþtýracak düzeyde maddi ve manevi yoksunluk içinde olmak, haklarýný ve yaþamlarýný koruyacak, onlarý destekleyecek her türlü kurumdan ve destekten yoksun olduklarý ölçüde katlanarak büyüyen bir süreç olarak tanýmlamak

mümkündür.

SOSYAL DIÞLANMANIN SONUÇLARI

Sosyal dýþlanma birey ve toplum açýsýndan bir takým olumsuz sonuçlar doðurmaktadýr.

Bireysel Sonuçlarý: Birey açýsýndan ele aldýðýmýzda ihtiyaçlarýný karþýlaya- mama durumunun sürekli bir hal almasý, toplumla olan baðlarýnýn yiti- rilmesi, stres ve kaygýnýn artmasý, öz saygýnýn zedelenmesi gibi sonuçlar ortaya çýkarabilir. Öz saygýsý kalmayan kimselerin ise kendilerine, yaþadýklarý topluma, toplumsal kurumlara güven

ve inançlarý kalmayacaktýr. Sosyal dýþlanmýþ bireylerin yaþayacaklarý en önemli sorunlardan biri de yaþadýklarý fiziksel ve ruhsal hastalýklardýr. Yeterli beslenemeyen, saðlýk hizmetlerinden yararlanamayan bireylerin saðlýklý ve üretken bir yaþam sürmeleri zaten çok zordur.

Yoksulluk, sosyal dýþlanma ve saðlýk iliþkilerinin araþtýrýldýðý bir çalýþmada, bu etkilere maruz kalan kiþilerde stres, kýnanma duygusu, güçsüzlük, umutsu- zluk ve kadercilik gibi duygusal sorun- larýn artmasýnýn, suç oranlarýnýn art- masýyla doðrudan iliþkili olduðu tespit edilmiþtir.

Toplumsal Sonuçlarý: Sosyal dýþlan- manýn toplumsal sonuçlarý ise toplum saðlýðýný tehdit edecek boyuttadýr. Suça eðilim ve suç oranlarýnda artýþ, toplum- sal kurumlarýn, kurallarýn etkinliðini yitirmesi, yabancýlaþma, sosyal patlama ve isyan ortamýnýn hazýrlanmasýna neden olur. Sosyal deðerler ve sorum- luluk duygusu yitirilir. Sosyal düzen- lemelerin haklýlýðý ve gerekliliði konusundaki þüpheler iç çatýþmalara ve bölünmelere neden olabilir.

Gerek bireysel gerekse toplumsal sonuçlarý bakýmýndan, dünyamýzda çözüm bekleyen en yaþamsal sorunlar- dan olan sosyal dýþlanma olgusu, önce- likle insanýn gerçek yerini ve deðerini bulmasýna dair çabalarýmýzý artýrmakla ve insan odaklý politikalar üretmekle giderilebilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

İki ayrı dönemde inşa edilen Galata Ticaret Han, hem Ceneviz Kolonisi sınırları içindeki oluşumu hem de 19. yüzyılın ikinci yarısında Galata‟daki mimari

O, kurtulmak istedikçe “Beni bir gün tavana asılı bulacaksın.” diyen kadın sesi bırakmıyor peşini.. Sarıyor

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

,ldy"ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

Öte yandan, hemen her konuda "bize benzeyeceksiniz" diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklar ını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm

Bunu bir örnekle açıklayalım: Kaçırılan, araba kazası geçiren ya· da cinsel saldırıya uğrayan bir çocuk, çeşitli korkular ve bunalımlar geliştirir.

Pek çok kuramcıya göre atar- caların hem böylesine büyük kütleye sahip olmaları, hem de böylesine ufak olmaları, ancak nötron yıldızı ol- malarıyla mümkün..