• Sonuç bulunamadı

Avrupa'nýn en eski þehirlerinden biri olan Cadiz kentinin sýnýrlarý içinde daha Güneydoðu'da bulunan Cebelitarýk yani

Belgede RUHUN SESÝNÝ DUYMAK (sayfa 32-37)

Gibraltar (Avrupalýlar böyle diyor) boðazýný çok yakýndan

gördüm. Þaþýrdým ve üzüldüm. Anlatayým:

Lavabolar kompartýmanda bulunurdu. Biletler on beþ gün önceden alýnýrdý en geç. Çünkü o mevsimde yer bulmak zor olurdu. Trene binene kadar geçen on beþ gün, yýl kadar uzun gelirdi bana. Trende geçen eðlenceli bir günün sabahýnda restoranda kahvaltýmýz biterken Tuzla Ýstasyonu gözükür ve biz hiç kýpýrdamadan Haydarpaþa Ýs-tasyonuna kadar pencereden Ýstan-bul'u hasret ve sevinçle seyrederdik.

Yarým asýrdýr neredeyse bu güzel, tarihi Bizans þehrinde yaþýyorum. Böylece ayný yerleri, farklarý çok belir-gin olan deðiþimi ve dört mevsimi görüyor ve çok etkileniyorum. Sanýrým bu bende mekân duygusunu geliþtirdi. Gittiðim seyahatlerde gördüðüm yerler hakkýnda daha çok bilgi edinmeye, duyduðum, okuduðum olaylar arasýnda baðlar kurmaya sebep oluyor. Meselâ bu þehir nasýl kurulmuþ, niye buraya kurulmuþ gibi... Gezdiðim Avrupa þehirlerini tanýdýkça, tarihlerini ve sosyal yapýlarýný da öðrenmeye ve bir-birleriyle karþýlaþtýrmaya baþladým. Bu da beni o þehirleri birçok kez görmeye ve araþtýrmaya yönlendirdi. Artýk beni kentler geçmiþleriyle, kültürleriyle ve orada yaþayan insanlarýyla birlikte ilgilendiriyor. Bu merak giderek üçüncü aþamaya da geldi. Þöyle ki; insan zaman içersinde yaþadýðý þehri az tanýdýðýný görüyor ve "Nasýl olsa ge-zerim" diye öteliyor. Salt bu yüzden Ýstanbul'u gezmeye, tarihiyle ilgilen-meye baþladým. Çünkü söz konusu kent Ýstanbul olunca buna baþka etkenler de

ekleniyor. Batýlýlaþma sonucu; birincisi elimizdeki tarihi yok ediyoruz bilinç-sizce ve hýrsla. Ýkincisi, kültürel ikilik (bu aralar üçlülük olduk aslýnda ama neyse) nedeniyle insanlarýn mekânlarý da ayrýlmýþ bu þehirde.

Peyami Safa'nýn bir romanýna

"Fatih/Harbiye" adýný vermesinin altýn-da bu yatýyor bence. Ayný ikiliði az sonra yazacaðým Ýspanya'da da görünce çok etkilendim. Orada da Arap ve Çin-gene mahalleleri var.

Ýstanbul gezilerim giderek

Anadolu'ya atladý. Türkiye'nin tarihini, sosyal yapýsýný, bölgelerin insana yap-týðý etkileri görerek öðrenmek çok ilginç oluyor.

Þimdilerde tüm gördüðüm ülkelerin tarihlerini, geleneklerini, inançlarýný, ritüellerini, yaþam tarzlarýný, yerel pazarlarýný ve halkýn hikâyelerini öðrenmek medeniyet ölçüsü olan hay-vanlara ve doðaya karþý tutumlarýný bilmek beni çok heyecanlandýrýyor. Hayatýma yeni tecrübe ve bilgiler katýyor.

En son geçen ay, yaklaþýk onar sene arayla üçüncü kez Güney Ýspanya'ya gittim. Bu sefer rehber eþliðinde gezdim. Avrupa'nýn en eski

þehirlerinden biri olan Cadiz kentinin sýnýrlarý içinde daha Güneydoðu'da bulunan Cebelitarýk yani Gibraltar (Avrupalýlar böyle diyor) boðazýný çok yakýndan gördüm. Þaþýrdým ve

üzüldüm. Anlatayým: Uzunca bir sahil kenarýnda bir yüksek tepe ve etekleri tellerle çevrili. Kumsalýn bir kýsmý çok bakýmsýz, yalnýz ve gariban bir çalýlýk halinde. Koskoca iki suyun birleþtiði, Atlantik Okyanusunu Akdeniz'e baðlayan, sularýnýn birbirine karýþ-madýðý bir boðaz ki; karþýda duran Fas'ýn, tepeleri karla kaplý sýradaðlarýy-la çok bakir bir manzaraya sahip osýradaðlarýy-lan bu yer böyle mi olmalýydý diye sordum kendime.

Tellerin içinde silâhlý Ýngiliz askerleri vardý. Nöbet tutuyorlar ve ilerde beyaz boyalý on katlý apartmanlar temiz yollar görülüyordu. Bir de askeri kruvazörler vardý sahillerinde. Tellerin hemen yanýnda küçük bir askeri havaalaný askerler tarafýndan korunuyordu. Tellerde yasak bölge iþaretleri vardý. Burasý Ýngilizlere ait sýnýrlarý telle çevrili küçük bir kasaba görünümünde aðaçsýz ruhsuz bir yerdi. Cadiz þehri de buralarý kendi yerleþim alaný dýþýnda tutmuþtu.

Cebelitarýk: Gibraltar boðazýnýn ege-menlik haklarý Ýngiliz Donanmasýn-daymýþ. Boðaz Ýspanyol topraklarýnda olmasýna raðmen ve siyasi yönetim olarak 1717'den beri Ýngiliz sömür-gesinde bulunuyor o böyle ve Ýngiliz hükümetine baðlý. Çünkü 18. y.y.dan itibaren Ýngilizler ve bazý devletler Afrika'da ve Okyanusya'da bulunan sömürgeleri ile irtibatlarýný denizaþýrý sular açýsýndan kontrol altýna almak için dünyadaki kritik su yollarýný iþgal

etmiþler ve çevrelerini de sömürge-leþtirrmiþlerdir. Ýþin ilginci 21. yy. da insan haklarý, demokrasi gibi kavram-larý savunurlarken stratejik açýdan kri-tik sayýlan bu gibi yerlerde askeri ted-bir almak için baþka ülkelerin toprak-larýný iþgal etmiþlerdir.

Cebelitarýk Boðazýnýn yönetim ant-laþmasýnda Fas ve Ýspanya'nýn adý olmasýna raðmen hiç söz sahibi ola-mamýþlardýr þimdiye kadar. Yani bir nevi devlet içinde devlet durumu oluþ-turmuþlardýr. Bu durum aklýma, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi ile Ýstanbul ve Çanakkale boðazýnýn yöne-timinin iþgal devletlerine býrakýlmasýný getirdi. Öyle devam etseydi yönetim, Ýstanbul'un incisi boðaz ve çevresi Çanakkale Boðazý ve çevresi

sömürgeleþecekti. O güzelim sahiller, ormanlar, manzaralarýyla estetiðiyle yabancý devletlerin elinde olacaktý. Çok þükür ki Lozan Antlaþmasýyla 24 Temmuz 1923'te Boðazlarýmýz Misak-ý Milli'ye uygun þekilde tekrar Türkiye Cumhuriyetine devredildi. Ama 3 asýrdýr Cebelitarýk Boðazý sömürge devleti tarafýndan yönetiliyor.

Neyse gelelim gezimize; bu bölümde insani bir konu yaþadým onu anlatmak istiyorum sizlere. Sevilla'da çok büyük bir boða güreþi arenasý var ve belli günlerde boða güreþi yapýlýyormuþ. Turla geziye çýktýðým arkadaþlar arasýn-dan 32 kiþi bu vahþi güreþi görmek istedi. Bunu yazmak bile beni derinden acýtýyor. Ama boðanýn matador

tarafýn-dan defalarca indirilen kýlýç dar-beleriyle öldürülmesini izlemekten zevk alan insanlarýn olduðu bir dünya-da yaþýyoruz.

Sevilla'daki boða güreþi arenasý þehrin göbeðinde olup, neredeyse fut-bol stadý büyüklüðündeydi. Biletler karaborsa alýndý ve büyük bir grup are-nadan içeri girdi. Bir buçuk saat sonra ayný yerde buluþmak üzere biz sekiz kiþi onlardan ayrýldýk. Þehrin sokak-larýnda kültürel bir gezi yapýp yorgun bir þekilde erkence buluþacaðýmýz yere geldik. Arena'nýn yanýndan beþ þeritli bir ana cadde geçiyordu, hava sýcaktý ve güneþ çok etkiliydi. Karþý kaldýrým daha gölgelikti ve bir otobüs duraðý vardý, yani oturacak bank bizi davet ediyordu. Sevinçle ýþýklardan karþýya geçtik, o sýrada arenadan "Oley" sesleri geliyordu, anlaþýlan boðaya iþkence ba-þarýlý gidiyordu. Ýçim eziliyordu sanki.

Neyse durakta bir sarhoþ Ýspan-yol bizi rahatsýz eder diye hep bir-likte oturmaktan vazgeçip yanda ayakta beklemeye baþladýk. Ben çok yoruldum ve kaldýrým kenarýna ýþýklarýn dibine oturdum. Birden yolun ortasýnda bir þeyin kýpýr-dadýðýný gördüm. "Bu yavru bir kedi" dediðim an; bir araba geçti üstün-den. Bir de baktým ki yaþýyor, iki teker-lek arasýnda kalmýþ ama Yaradaným korumuþ yavrucaðý.

Trafiði, yabancý ülkede olduðumu, her þeyi unutup kendimi yola attým. Minicik bir can vardý yolun ortasýnda ve þaþkýn vaziyette korkuyla bakýyordu arabalara. Ellerimi sallayarak, bir yan-dan da baðýrarak arabalarý durdurdum. Artýk elimdeydi kedicik titriyordu, avu-cuma sýðacak kadar küçüktü. Beþ þe-ritte duran vasýtalara kediciði göstere-rek teþekkür ettim. Kaldýrýma ulaþtým. Yavrucuðu göðsüme bastýrdým. Ýnanýn kalp atýþlarýný duyuyordum. Küçük bir siyam veya kýrmasý olduðunu gördüm. Þuursuzca gözlerim dolu dolu Yarada-nýma yalvarmaya baþladým: "Ben bu caný kurtardým ama alýp bakamam, bir yere götüremem buraya býrakýrsam ölür. Yardým et Rabbim" diye tekrar-Sevilla’da boða güreþlerinin yapýldýðý arena

layýp yakarýyordum ki, tam o sýrada uzun boylu bir Ýspanyol genci yanýma yaklaþtý, iþaret parmaðý ile kediciði gösteriyordu. Hemen kediciði onun kucaðýna verdim. Gülerek aldý. O severken yavrucuk onun koltuðunun altýna çoktan yerleþti. Ben de gence: "O bir siyam kedisi lütfen yalvarýyorum onu alýn, ona iyi bakýn" diye bir yandan da aðlýyor ve sýrtýný sývazlýyordum.

Genç bana teþekkür etti, kediciði okþayarak bizden uzaklaþtý. Her þey üç

beþ dakika içinde olmuþtu. Yaradaným ne çabuk duymuþtu sesimi, daha doðrusu yakarmamý. O'nun varlýðýný bilmek O'ndan dilemek ve de en önemlisi; O'nun her an bizimle olduðunun delilini görmek bizleri çok mutlu etti bizler olayýn þahidi olanlar sevinç, þükür gözyaþlarýna boðulduk. Çok þükrettik çünkü ince bir plan iþlemiþti gözlerimizin önünde.

Dünya o anda bana gerçek bir okul gibi gözüktü. Neden mi? Anlatayým: Öncelikle, Arena'nýn olduðu yere erken gelmiþtik. Otobüs duraðýnda duramayýp tam kediciði görebileceðimiz yere var-mýþtýk. Ben bir de hiç yapmaya-caðým þeyi yapýp yere oturmuþ, böylece kedicik otomatikman gözümün hizasýna gelmiþti. Kedicik, ya bir arabanýn teker-leðinden atlamýþ ya da bizzat bir insan tarafýndan bir arabadan bu iþlek caddenin ortasýna býrakýlýve-rilmiþti. Hem de benim tam karþý-ma ve göz hizakarþý-ma. Bitmedi, üzerinden araba geçmiþ ama yavrucak

ezilmemiþti ve ben de onu kurtar-mýþtým. Sokaklarýnda hiç baþýboþ hay-vanýn olmadýðý bir Avrupa þehrinde ne yaparým ben diye kaygýlanýrken, sahiplenecek kiþi hemen önümde duru-vermiþti. Ýþte ilâhi âlemin kurduðu bu düzen çok ince iþliyor, her saniyesi bir ders deðerinde görebilmeyi baþara-bilirsek eðer. Bizler de özgür irade-mizle düzendeki yerimizi alýyoruz çok þükür.

Seyhun Güleçyüz, Ronda’da, dünyanýn en ünlü matadoru El Nino de la Palma heykeli önünde

Belgede RUHUN SESÝNÝ DUYMAK (sayfa 32-37)

Benzer Belgeler