• Sonuç bulunamadı

Türkiye Ekonomisinde Yapı Değişikliğinin Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi Yolu İle Ölçülmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye Ekonomisinde Yapı Değişikliğinin Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi Yolu İle Ölçülmesi"

Copied!
150
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YAPI DEĞİŞİKLİĞİNİN ENDÜSTRİLER ARASI İLİŞKİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ

YOLU İLE ÖLÇÜLMESİ

Prof. Dr. Ahmet Mucip GÖKÇEN

İSTANBUL, 1988

(Tekrar Gözden Geçirilmiş, Genişletilmiş Versiyon: İstanbul, 2020)

(2)

2

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... 2

TABLOLAR ... 5

GİRİŞ ... 6

I. EKONOMİK YAPI VE EKONOMİK YAPI DEĞİŞİKLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ ... 7

A. EKONOMİK YAPI... 7

1- Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi ve Ekonomik Yapı ... 7

2- Ekonomik Yapı ve Ekonomik Yapı Değişikliği ... 8

3- İktisat Politikası Kararlarında Zaman Unsuru ... 11

4- İktisadi Modellerin ve İktisat Politikası Kararlarının Ekonomik Yapıya Etkisi ... 12

5- Modelde Kullanılan Denklem Çeşitleri ... 14

a- Tanımsal (Tarifsel) Denklemler (Özdeşlikler) ... 14

i- Harcamalar Yönüyle Milli Gelir ... 15

ii- Kullanma Yoluyla Milli Gelir... 15

b- Yapısal (Strüktürel) Denklemler... 16

i- Davranışsal Denklemler ... 17

ii- Kurumsal Denklemler ... 19

iii- Tekniksel Denklemler ... 21

6- Yapısal Modelin Oluşturulması ... 24

7- Yapısal Modelde Faktör Verimliliklerinin Ölçülmesi ... 26

8- Ekonomik Yapı Değişikliği ve Planlama ... 29

9- İktisat Politikası ve Ekonomik Yapı ... 33

10- Dış Ekonomik İlişkiler ve Ekonomik Yapı ... 34

11- Büyüme, Gelişme ve Ekonomik Yapı Değişikliği ... 35

B. EKONOMİK YAPI DEĞİŞİKLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ ... 40

1- Ekonomik Yapı Değişikliğini Ölçme Metotları ... 40

2- Üç Sektör Açısından Ekonomik Yapı Değişikliği ... 42

3- Sanayi İçi Yapı Değişikliği ... 45

a- Tüketim Malları Sanayi ... 46

b- Ara Malları Sanayi ... 47

c- Yatırım Malları Sanayi ... 48

d- Ana Maddeler ... 49

4- Teknolojik Değişme ... 52

(3)

3

a- Tarafsız (Nötr) Teknolojik Değişme ... 52

b- Faktör Kullanım Miktarını Değiştiren Teknolojik Değişme ... 53

c- İçerilmemiş (Disembodied) ve İçerilmiş (Embodied) Teknolojik Değişme ... 55

i- İçerilmemiş (Disembodied) Teknolojik Değişme ... 55

ii- İçerilmiş (Embodied) Teknolojik Değişme ... 56

5- Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi ... 59

II. ENDÜSTRİLER ARASI İLİŞKİLER ÇÖZÜMLEMESİNİN EKONOMİK YAPI DEĞİŞİKLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİNDE KULLANILMASI 61

A. ENDÜSTRİLER ARASI İLİŞKİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ ... 61

1- Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi ... 61

2- Girdi-Çıktı (Input – Output) Analizi ... 62

a- Endüstriler Arası Akım Tablosu ... 64

b- Girdi Katsayılar Matrisi ... 74

i-

a

ij Katsayılarının Değişimin Sebepleri ... 77

ii- Değişimin Sonuçları ... 77

iii- İleriye ve Geriye Bağ Etkileri ... 77

c- Ters Matris: “Bağınlaşma” (Interdependence) Matrisi ... 78

i- Ters Matrisin İleriye ve Geriye Bağ Etkisi ... 79

d- Ters Matrisin Üretim Çoğaltanı Olarak Kullanılması ... 79

e- Ters Matris Kullanımının Faydaları ... 80

3- Girdi-Çıktı Tablosunda İthalat ... 81

B- ENDÜSTRİLER ARASI ÇÖZÜMLEMENİN EKONOMİK ANALİZLERDE KULLANILMASI ... 84

1- Kullanım Alanlarının Yaygınlaşması ... 84

2- G-Ç Tekniklerinin İstihdam ve Meslek Projeksiyonlarında Kullanılması ... 85

3- G-Ç Tekniklerinin Projeksiyon ve Plan Çalışmalarında Kullanılması ... 86

4- G-Ç Tekniklerinin Maliyet - Fiyat Analizlerinde Kullanılması ... 88

5- G-Ç Tekniklerinin İthal İkamesi Hesaplamasında Kullanılması ... 91

6- G-Ç Tekniklerinin Bölgeler Arası Analizde Kullanılması ... 93

7- G-Ç Tekniklerinin Ekonomik Yapı Analizlerinde Kullanılması ... 94

III. TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YAPI DEĞİŞİKLİĞİ (1973-1979) ... 99

A- KULLANILAN VERİLER ... 99

B. GELİŞMENİN FONKSİYONU OLARAK EKONOMİK YAPI DEĞİŞİKLİĞİ ... 103

1- Girdi ve Ara Talep Açısından Ekonomik Yapı Değişikliği ... 103

(4)

4

a- Sektörlerin Direkt ve Dolaylı Faktör Kullanım Oranlarına (Girdi Oranlarına) Göre Yapı

Değişikliği

U

jve

(1 U

j

)

... 103

b- Ara ve Nihai Talep Oranlarına Göre Yapı Değişikliği (

w

i ) ve

(1  w

i

)

... 109

2- Endüstriler Arası Akım Tablosundaki Dolu Göz Oranlarına Göre Yapı Değişikliği ... 115

a- Doluluk Oranları ve Ortalama Doluluk Oranları Açısından Yapı Değişikliği ... 115

b- Girdi kullanımına Göre Doluluk Oranları ... 115

c- Ara Satışlara Göre Doluluk Oranları ... 116

3- Sektörlerin İleriye ve Geriye Bağ Etkileri Açısından Yapı Değişikliği ... 121

a- Sektörlerin Doğrudan ve Toplam (Doğrudan ve Dolaylı) İleriye ve Geriye Bağ Etkileri 121 b- 1973 Yılında Sektörlerin İleriye ve Geriye Toplam (Doğrudan ve Dolaylı) Bağ Etkileri122 c- 1979 Yılında Sektörlerin İleriye, Geriye ve Toplam (Doğrudan ve Dolaylı) Bağ Etkileri ... 131

d- Toplam İleri ve Geri Bağ Etkilerindeki Değişmeler (1973-1979)... 140

KAYNAKÇA ... 147

Bu Kaynağa Atıf İçin:

Gökçen, Ahmet Mucip. 2020. Türkiye Ekonomisinde Yapı Değişikliğinin Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi Yolu ile Ölçülmesi, İstanbul.

T. C. İstanbul Rumeli Üniversitesi Açık Erişim:

http://acikerisim.rumeli.edu.tr:6060/xmlui/handle/1/14

(5)

5 TABLOLAR

Tablo 1: 1973-1974 G-Ç Tablolarında Yer Alan Sektör İsimleri 101 Tablo 2: Sektörler İtibariyle Girdi Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 105 Tablo 3: Sektörler İtibariyle Katma Değer Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 107 Tablo 4: Sektörler İtibariyle Ara Talep Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 111 Tablo 5: Sektörler İtibariyle Nihai Talep Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 113

Tablo 6: Dolu Göz- Boş Göz Oranları (1973-1979) 115

Tablo 7: Sektörlerin Kolonlar İtibariyle Doluluk Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 117 Tablo 8: Sektörlerin Satırlar İtibariyle Doluluk Oranları ve Değişmeler (1973-1979) 119 Tablo 9: Sektörlerin İleriye ve Geriye Toplam Bağ Etkileri Sektör Sırasına Göre (1973) 123 Tablo 10: Sektörlerin İleri ve Geri Bağ Etkileri (İleri Bağ Etkileri Kuvvet sırasına Göre) (1973) 125 Tablo 11: Sektörlerin İleri ve Geri Bağ Etkiler (Geriye bağı Kuvvetlilik Sırasına Göre) (1973) 127 Tablo 12: Sektörlerin İleri ve Geri Bağ Etkileri (Toplam Bağ Kuvvet Sırasına Göre) (1973) 129 Tablo 13: Sektörlerin İleri ve Geri Bağ Etkileri (Sektör Sırasına Göre) (1979) 132 Tablo 14: Sektörlerin İleriye-Geriye Bağ Etkileri (İleriye bağ Kuvvet Sırasına Göre) (1979) 134 Tablo 15: Sektörlerin İleriye-Geriye Bağ Etkileri (Geriye bağ Kuvvet Sırasına Göre) (1979) 136 Tablo 16: Sektörlerin İleriye-Geriye Bağ Etkileri (Toplam Bağ Kuvvet Sırasına Göre) (1979) 138 Tablo 17: Sektörlerin İleri ve Geri Bağ Etkilerinin % Değişimi (1973-1979) 141 Tablo 18: Sektörlerin Geriye Bağ Etkilerinin Değişimi (1973-1979) 143 Tablo 19: Sektörlerin Toplam Bağ Etkilerinin Değişimi (1973-1979) 145

(6)

6 GİRİŞ

Gelişmiş ve sanayileşmiş ekonomilerle az gelişmiş ve kalkınmakta olan ekonomilerin arasında birçok açılardan oldukça büyük farklar bulunmaktadır. Kalkınmayla ilgili iktisatçılar bu farkları sayarlarken, başta milli gelir ve fert başına milli gelir olmak üzer, milli gelirin sektörler ve fertler arasındaki dağılımı, üretim ve tüketim kalıpları, teknolojik düzey, eğitim, sağlık ve şehirleşme durumu gibi birçok faktörler üzerinde dururlar. Ancak iki grup ülke arasındaki ekonomik bakımdan herhalde en önemli fark “ekonomi yapı” olsa gerekir. Bunun için gelişmekte olan ekonomilerin ayni zamanda hızlı bir biçimde ekonomik yapı değişikliğine uğrayan ekonomilerdir. Gerçekleştirilen gelişmeye uygun olarak yapıları da değişmektedir. Ekonomik yapıdaki değişiklikler, gelişmenin bir sonucu olduğundan, gelişmekte olan ekonomilerde bu değişikliği hızlandırmak uygun bir ekonomik yapı yaratmak için, ekonomiye müdahale etmek üzere planı bir araç olarak kullanmaktadırlar.

Gelişmekte olan ekonomilerde uygulanmak istenen ekonomi politikalarının ve seçilen stratejilerinin ortak özelliği ise, yapılarını tarıma dayalı olmaktan kurtarıp, sanayinin gelişmiş olduğu bir düzeye çıkartmaktır. Planlama ile bir taraftan kaynak israfına mani olmak istenirken, diğer taraftan da, özellikle üzün dönemli planlarla ekonominin yapısı değiştirilmek istenmektedir.

Ancak hedef strüktürler tespit edilebilmek için ekonominin yapısının ve bu yapının geçirmiş olduğu değişikliklerin bilinmesi gereklidir. Yapının tahlil edilmesi ile gerçekleşme imkânı olan gelişme hedef strüktürlerinin doğru olarak tespit edilmesi de mümkün hale gelecektir. Ekonomik yapının tanınması ve yapı değişikliğinin ölçülmesi ile iktisat politikaları, kararlama ve ezbere olmaktan çıkıp, bilimsel ve bilinçli bir nitelik kazanacaktır. Bu çalışmada da, Türkiye ekonomisinin yapısı çeşitli kıstaslara göre ortaya konmakta ve daha sonra yapı değişikliği ölçülmeye çalışılmaktadır.

(7)

7

I. EKONOMİK YAPI VE EKONOMİK YAPI DEĞİŞİKLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ

A. EKONOMİK YAPI

1- Endüstriler Arası İlişkilerin Çözümlenmesi ve Ekonomik Yapı

Genel olarak ekonominin yapısını belirleyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar, yapısal tarife, hedeflere, ekonominin, model kurulup çözümler yapılacaksa, modelin yapısına vb. gibi birçok faktörlere bağlıdır.

Güdülen hedef ve amaca göre iktisatçılar tarafından çeşitli ekonomik yapı tarifleri yapılmıştır. Bu tarifler zaman içinde ve ekonomideki gelişmelere bağlı olarak değişimlere de uğramıştır. Bir tarife göre, ülkenin sahip olduğu başta, tarım, sanayi olmak üzere çeşitli sektörlere atıf yapılarak, bunların büyüklükleri ve ekonomideki ağırlıkları ile tanımlar yapılmıştır. Bir başka açıdan ülkenin coğrafi ve topoğrafik özellikleri, doğal kaynakları ve bu kaynakların kullanılması ekonomik yapı olarak ele alınmıştır. Ekonomide meydana gelen değişme ve gelişmelere bağlı olarak, bilim ve teknoloji, üretim bilgisi ve tekniği, üretici ve tüketicilerin davranışları ekonomik yapı tarifi içinde değerlendirilmiştir.

Gelişmekte olan ekonomiler büyümelerini gerçekleştirmeye çalışırken ayni anda ekonomilerinin yapılarını da değiştirme gayreti içinde bulunmaktadırlar. Bu tür ekonomilerde genellikle tarım sektörü ağırlıklı olup, sektörler arasındaki ilişkileri zayıf durumdadır. Yapı değişikliği meydana geldikçe, bir yandan sanayinin ve hizmetler kesiminin payı artarken diğer yandan da sektörler arasındaki karşılıklı ilişkiler de artmaktadır. Gelişen bir ekonomide, gelişme sürecine uygun olarak, her bir sektör kendi üretiminin daha büyük bir kısmını diğer sektörlere ara mal olarak gönderirken, kendi üretimi için de diğer sektörlerden daha çok girdi satın alacaktır.

Diğer bir deyimle, sektörün üretimine karşı ara talep artarken, o sektör de girdi talebini arttırmaktadır. Gelişme süreci içinde sektörler arasında meydana gelen bu ilişki artışı, aslında ekonomik yapıda da değişme anlamına gelmektedir. Ayni şekilde ekonominin yapısının değişmesi sektörler arasındaki ilişkinin değişmesidir. Bu süreç içinde ekonominin yapısı değiştiğinden sektör üretimiyle, bu üretimi gerçekleştiren girdi miktarları ve sektör üretimine gösterilen ara talep miktarları da değişmektedir.

Büyüme ve gelişme gayreti içinde bulunan gelişmekte olan ekonomiler aynı zamanda ekonomik yapı değişikliğine de uğramaktadırlar. Ekonomik yapı değişikliği ise gelişmenin bir sonucu olduğundan, bu ülkeler de gelişmelerini hızlandırmak ve arzulan yapı değişikliğine ulaşmak için “strateji” seçiminde bulunmakta ve seçilen bu stratejiler uygulanmaya çalışılmaktadır.

Gelişmekte olan ekonomilerde, uygulanmak istenen ekonomi politikalarının ve seçilen stratejilerin ortak özelliği, yapılarını tarıma dayalı olmaktan kurtarıp, sanayinin gelişmiş olduğu bir düzeye

(8)

8

çıkarmaktır. Ekonomik gelişme ve yapı değişikliği sağlamak ve ekonomide “sanayileşme”yi gerçekleştirebilmek için dış ekonomik ilişkiler açısından da ithal ikamesi veya ihracatın geliştirilmesi stratejileri uygulanmaktadır.

Ekonominin yapısında meydan gelen bu tür değişmeleri de en iyi şekilde endüstriler arası ilişkilerin çözümlenmesiyle ölçmek mümkün olmaktadır. Çünkü bu çözümlemeler ile sektörler arasındaki ilişkileri tam ve açık bir şekilde görmek mümkün olmaktadır.

Endüstriler arası ilişkilerin çözümlenmesiyle ekonomik yapı değişiklini ölçmeden önce,

“Ekonomik Yapı” kavramından ne anlaşılması gerektiği üzerinde kısaca durmakta fayda vardır.

2- Ekonomik Yapı ve Ekonomik Yapı Değişikliği

İktisat politikalarının uygulanabilmesi ve bu uygulamalardan hedeflere uygun sonuçlar alınabilmesi için her şeyden önce ekonomik yapının bilinmesi gerekir. Ancak ekonomik yapı bilinirse, iktisat politikası kararları karşısında ekonomik birimlerinin davranış biçimlerinin ne olacağı tahmin edilebilir. İktisatçılar bunun farkında oldukları için uzun zamandır, ekonomik yapı kavramı üzerinde durmuşlar ve yapıyı analize tabi tutmuşlardır. Ekonomik yapı üzerinde açılan tartışmalar, 1929 büyük iktisadi buhranla artmış olmakla beraber, daha önceki dönemlerde de iktisat teorisi içinde ele alınmış ve incelenmiştir.

Fizyokratlardan Quesnay’ın “İktisadi Tablo” analizi, ekonomik yapı analizlerinin başlangıcı sayılabilir. Quesnay, ekonomiyi üretken ve üretken olmayan kısım şeklinde ikiye ayırarak, üretken kısma ziraat sektörünü, üretken olmayan ve kısır olarak belirlenen kısma ise sanayi sektörüyle memurları dâhil etmiştir. Diğer bir deyimle, bir tarafta gelişme potansiyeline sahip ve üretken olan tarım, diğer tarafta ise tüketici ve kısır durumda bulunan memurlar ve sanayi yer almaktadır.

Quesnay, “iktisadi tablosuyla” iktisadi yapıyı analiz ederek gelişme ve değişme fikri üzerinde durmaktadır.

Klasik iktisatçılar ekonominin idaresini serbest piyasa şartları altında “Görünmez Ele” terk ettikleri için, ekonomik yapıyı bir veri olarak almışlar ve yapının değişmez olacağını varsaymışlardır.

Ekonomik yapı (strüktür) tarifi ve tahlili, ekonomiye bakış açısına, kullanma gayesine ve tarifin kapsamına göre değişmektedir. Tarif Sosyo-ekonomik yönleriyle toplumun bütününü kapsadığı gibi, sadece ekonomiyi kapsayacak bir biçimde veya bütünün parçalarını içine alacak şekilde yapılabilmektedir.

Fransız iktisatçısı François Perroux ilk ekonomik tarifi yapan iktisatçılardan biridir.

Perroux’a göre iktisadi yapı, “zaman ve mekân içinde belirli bir iktisadi bütünü vasıflandıran

(9)

9

oranlar ve ilişkilerdir.”1 Bu tarife göre belirli bir iktisadi üniteye ait iktisadi özellikler başlıca üç nokta etrafında toplanmaktadır.

Bunlardan birincisi “oranlar” dır. Oranlar o iktisadi birime ait unsurların birbirlerine olan nispi önemlerini göstermektedir.

İkincisi, “ilişkiler” dir. İlişkilerde birbirlerine bağlı fakat mahiyetleri farklı hadiselerin, birbirleriyle olan ilişkileri göz önüne alınmaktadır. Burada yalnız bir iktisadi üniteyi meydana getiren unsurlar arasındaki ilişkiler değil, aynı zamanda mahiyeten farklı, diğer iktisadi ünitelerle olan ilişkileri de içine almaktadır.2

Üçüncüsü, “zaman ve mekân içinde belirli bir iktisadi bütün” alınıp incelenmektedir.

İktisadi bütünü meydana getiren unsurlar, bir zaman dilimi içinde ve mekân göz önünde bulundurularak ele alınmalı ve yapı ortaya konulmalıdır.

Yukarıda da değinildiği gibi, ekonomik yapı tarifi gayeye ve kapsama göre değişmektedir.

Bundan dolayı çok çeşitli tarifler yapılabilmektedir. Bu tariflerden birine göre ekonomik yapı

“ekonomideki ana ekonomik faaliyet sektörlerini, bunların büyüklüklerini ve aralarındaki oranları gösterir. Bir diğer tarife göre ise ekonomik yapı ülkenin coğrafi ve topoğrafik özellikleri ile sanayi ve tarım üretim ünitelerinin dağılışını belirtir. Başka bir tarife göre ise ekonomik yapı, ekonominin teknik, kurumsal ve davranışlara bağlı özelliklerini belirtir.”3 Bu tariflere göre ekonomik yapı terimi, üretim faktörleri, bunları meydana getiren kollar, aralarındaki teknik bağlantı, işletme organizasyonu, müesseselerin durumu ve ferdi davranışları da kavramaktadır. Ekonominin sanayileşmesi, teknik üretim katsayılarının değişmesi, fertlerin tüketici ve üretici olarak davranışlarında meydana gelen değişmeler de ekonomik yapı değişimini ifade eder. Buna göre

“ekonomik yapı, özü ile etkenlerle (egzogen değişkenlerle) ondan doğan sonuçlar (endogen değişkenler) arasında bağlantıyı kuran özelliklerin bütünüdür”.4

Ekonomik yapı geniş kavramı ile - Doğa şartları,

- İnsan yapısı fiziki özellikleri,

- Bütün bunlarla insan arasındaki ilişkilerden doğan sonuçları kavrar.

Yapı değişikliği geniş anlamda ekonominin yanında toplumun yaşama tarzı ve Sosyo-kültürel ilişkileri de içine alan alt ve üst yapıları ile beraber bir bütündür.

Bu tarifte en geniş anlamı ile Sosyo-kültürel şartları, Sosyo-psikolojik durum, teknolojik ve hatta teknoloji yaratma gücü, Sosyo-ekonomik ve Sosyo-politik özellikler bir bütün olarak dâhildir.

Bu sebeple gerçek anlamda ekonomik yapıyı anlatabilmek için;

1 Yüksel Ülken; “20 Yüzyılda Dünya Ekonomisi” İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını. 3. Baskı. 1975. s. 103.

2 İbid s.104.

3 Ahmet Kılıçbay; “Ekonometrik Metotlar ve Araştırma” İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayını. İstanbul, 1973. s. 293.

4 Ahmet Kılıçbay; “İktisadi Planlama” İ. Ü. İktisat Fakültesi Yayını, No: 531. s. 95.

(10)

10 - Doğanın bütün özelliklerini,

- Tarihsel Sosyo-kültürel durum, - Cari Sosyo-kültürel durum, - Müesseseler,

- Cari ideoloji ve dayalı olduğu yönetim biçimi, - Hukuki düzen,

- Cari teknoloji, yaşam ve üretim biçimi ve mevcut tesisler,

- Genellikle her çeşit davranışlar, ekonomik yapıyı oluşturan belli başlı unsurlardır.

Ekonomik yapı ve bu yapıya bağlı olarak alınacak iktisat politikası kararlarının doğru ve isabetli alınabilmesi için, politika yapıcılarının ekonominin yapısın ve işleyişini iyi ve doğru bilmelerine bağlıdır. Ekonomik yapı üzerinde yapılan analizler, çalışmalar ve özellikle, ekonometrik çalışmalar, politika yapıcılarına büyük katkıda bulunmaktadır.

Ekonomik yapı ile ilgili yapılan açıklamalarımızla, toplu bir değerlendirme yapmak gerekirse, Ekonominin işleyişine etki eden faktörleri iç halka ve dış halka faktörleri olarak ayırıp, her bir halkada yer alan etkenleri özetlemek mümkündür.5

İç Halka; Bizatihi ekonomik olgulara bağlı olarak ekonomik yapın oluşmasına etki eden faktörler burada söz konusu edilir. Bunların başında ekonominin işleyişine yön veren İktisadi Model gelmektedir. Ekonomide uygulanmakta olan modelin belirlenmesi, işleyiş tarzı ve bu işleyişe etki eden uygulamaların etkinliği önem taşımaktadır. Ülkemizde tercih edilen modelin

“Serbest Piyasa Modeli” olduğunun kabulü bulunmaktadır. Uygulama Serbest Piyasa Ekonomisinin çalışma şartlarının hangi düzeyde gerçekleşebilmekte olduğu tartışılabilir. Ancak serbest piyasa mekanizmasının işleyişi, rekabet kültürü ve rekabetin çalışmasının ekonomik yapının özellikleri üzerinde önemli bir etkisi bulunmaktadır. Ekonomik yapısı ve işleyişi üzerinde etkili olan diğer önemli bir husus da, üreticilerin, yatırım yapanların ve tüketicilerin davranış biçimleridir. Ekonomik yapıya etki eden diğer bir iç halka faktörü de para ve finansman sektörü ile reel sektör arasındaki ilişkilerdir

İç halkada üzerinde durulması gereken diğer bir husus ekonomi ile ilgili kurumlardır.

Ekonominin çalışmasında ve etkinliğinde, serbest piyasa modelinin uygulanmasında düzenleyici kurallar, kurumlar ve kanunların oldukça yüksek etkileri bulunmaktadır.

Türkiye ekonomisinde hedef ve gelişmelere bağlı olarak sanayinin önemi diğer ekonomik faaliyetlere göre çok daha önem arz etmekte olduğu söylenebilir. Sanayini içyapısı; sınai birimlerinin sayıları, kullanılan üretim teknolojiler, kapasite hacimleri gibi faktörlerin önemi

5 Ahmet Kılıçbay, “Türkiye’nin Genişleyen Ufukları” İstanbul Üniversitesi Rektörlük No: 4354 İktisat Fakülte No: 569 2002, s. 16.

(11)

11

büyüktür. Ekonominin içyapısında ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler, ithalat ve ihracat miktarlarının etkileri de oldukça yüksektir ve önemlidir.

İç halka içinde sayılmaya çalışılan bütün bu unsurları “Ekonomik Kültür olarak toplamak da mümkündür.

Dış Halka; Doğrudan ekonomik faaliyetler içinde olmamakla birlikte, ekonomik yapının karakterini belirlemede, ekonomik yapının ve sistemin işleyişinde büyük rol oynayan iktisat dışı uygulamalardır. Bunların başında ülkenin siyasal sistemi, parlamento ve hükümet yapısı ve işleyişi ile toplumun kültürel düzeyi ve ekonomi tarafından benimsenmiş ya da benimsenmemiş kültürel yapısı ve zihniyeti, ülkede yerleşik ahlak ölçüleri gelmektedir. Bunlara ek dış halka unsuru olarak, genel bilgi düzeyi, bilim ve teknolojinin ekonomi tarafından benimsenme derecesi vs. şeklinde belirlenebilir.

Dış halka olarak belirlemeye çalıştığımız bu unsurlar da “Politik Kültür” grubu olarak ifade etmek mümkündür.

İç halka ve dış halka olarak ayırdığımız bu faktörleri Ekonomik Kültür ve Politik Kültür olarak topladığımızda, aslında Genel Kültürel yapının ekonomiye ve politikaya yansıması olarak da ifade etmiş oluruz. Burada sözü edilen her iki kültürün çok sayıda alt birimleri bulunmaktadır. Bu kültürel görünümler bir taraftan ekonomi yapıyı ve yaşamı, diğer taraftan da toplumsal yapıyı ve yaşamı da belirlemektedir. Bu açıdan “Demokrasi Kültürü” Siyasi Kültüre, “Serbest Piyasa ve Rekabet Kültürü” Ekonomik Kültüre örnek olarak verilebilir.

3- İktisat Politikası Kararlarında Zaman Unsuru

Ekonomik politika karar alıcıları zaman unsurunu da göz önüne almak durumundadırlar.

Politika yapıcı ve karar alıcılar, aldıkları iktisat politikası kararlarını kısa, orta ce uzun vadeli politika kararları olarak alabilirler.

Kısa vadeli iktisat politika kararları; Ekonominin bünyesinde radikal değişiklikler yapmayan, daha çok günlük ihtiyaçları gidermeye çalışan kararlardır. Bu kararlar ekonominin dengesinde bazı küçük aksamaların düzeltilmesi ve istikrarın sağlanması amacına sahiptirler.

Örneğin; yatırımlarda oluşan ve sektörlerde meydana gelen dengesizliklerin ortadan kaldırılması için alınması gerekli düzeltici kararlar kısa vadeli kararlar olarak alınabilir. İhracatta ani düşme, ihracatında bazı özel desteklere ihtiyaç duyulan bir kısım malların ihracatının gerçekleştirilebilmesi için alınması gerekli görülen kararlar, paranın dış değerinin kabul edilebilir kararlar genellikle orta vadeli bir süre için alına kararlardır. Beli hedeflere, belli bir zaman dilimi içinde varmayı hedefleyen kararlardır. Orta vadeli kararlar genel olarak sürekliliğini devam ettiren kararlar olup,

(12)

12

iktisat politikası kararlarının temel işlevlerini belirlerler. Ayrıca uzun vadeli kararlara da mesnet teşkil ederler. Ekonominin yönetimi ile ilgili temel esasların belirlenmesinde rol oynarlar.

Uzun vadeli politika kararları; Ekonomide bazı temel değişikliklerin yapılmasının sağlanması için uzun dönemde yapılması planlanan hedeflerle ilgili kararlardır. Ekonomik yapı değişikliğinin uzun dönemde gerçekleştirilmesi, Sanayileşme politikalarının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi, işsizliğin önlenmesi, Türkiye için uzun dönmede Avrupa Birliğine tam üye olunması Ekonomik büyümenin uzun bir zaman dilimi için ele alınması, ekonomik yapının düzeltilmesi hedefleri gibi politikalar bu tür politikalardır. Bu kararlar genellikle kalıcı ve ekonomik hedeflerin gerçekleşmesine hizmet edici kararlardır.

Her üç vade ile ilgili alınacak iktisat politikaları kararları için, politika yapıcılarının duyacakları ihtiyaç, ekonominin yapısı ve işleyiş mekanizmasıdır. Onun için ekonomik yapının tanınması çok önemlidir.

sınırların dışına taşan düşüşü karşısında alınacak düzeltici tedbirler bu gruba girebilir.

Orta vadeli iktisat politika kararlar; Bir kısım politika kararları çok uzun olmayan, ama çok da kısa olmayan bir zaman dilimi içinde belli hedeflere varmayı amaçlayan politikalardır. Bu

4- İktisadi Modellerin ve İktisat Politikası Kararlarının Ekonomik Yapıya Etkisi

Ekonomi modeli ne olursa olsun belli bir yapıya sahiptir. Ekonominin liberal politika uyguluyor olması veya devletçi bir politika uygulaması veya liberal ve devletçi politikaları belli oranlarda birlikte uygulaması ekonomik yapının önemini azaltmaz, aksine ekonomik yapının bilinme ihtiyacını arttırır. Bu politikaların uygulama farklılıkları olsa da her zaman kendi içlerinde ortak yanları daha fazladır.

Serbest piyasa ekonomilerinin kendilerine özgü özellikleri bulunmaktadır. Bu ekonomilerde çok sayıda üretici, pazarlamacı, taşıma ve tanıtım birimleri bulunmaktadır. Ancak bütün bunların ortak yanları olmakla birlikte, üretim miktarları ve şekli, kullanılan teknoloji, yönetim farklılıkları vs. gibi çok farklı yanları da bulunmaktadır. Ancak serbest piyasa uygulamaları ne kadar farklı olsa da bunların yanında Kamu Sektörünü de birlikte düşünme ihtiyacı da vardır. Çünkü kamu sektörünün ekonominin yönetilmesi ve işleyişinde oldukça fazla önemi bulunmaktadır.

Ekonominin Yapısını belirleyen başlıca faktörler; ekonominin sahip olduğu teknolojik özellikler, ekonomik karar alıcılarının davranışları, kurulacak matematiksel ve ekonometrik modelin yapısı, biçimi, modelin denklem ve değişken sayıları ve türleri, değişkenler arasındaki bağlantıyı kuran parametrelerin özellikleri ile modelin kuruluş aşamasında ekonominin sahip olduğu kaynaklar, teknoloji, bilgi birikimi vs. koşullardır.

(13)

13

Bir ekonominin yapısı sonunda arz ve talebe bağlı hale gelmektedir. Bunun nedeni herhangi bir ekonomi üreten, üretilmiş olan mal ve hizmetleri satın alıp onu yeni bir malın veya hizmetin üretilmesinde kullanan veya satın aldığı malı tüketen ya da hizmetinden yararlanan alıcılardan meydana gelir. Diğer bir ifade ile ekonomik yapı alıcı ve satıcılardan, yani arz ve talepten

oluşmaktadır. Bu şekilde belirlenen yapı içinde;

- Üretilen mal ve hizmetlerin türleri ve hacimleri - Üreticilerin büyüklüğü ve teknolojik düzeyleri - Üretici ve tüketiciler arasındaki bağlantılar yer alır.

Ekonominin yapısı sözlü olarak belirlenebileceği gibi, matematiksel bir kalıp çerçevesinde de ortaya konulabilir. Bu aşamadan itibaren ekonometri yapısal analizler için büyük yararlar sağlar.

Tinbergen planlama modeli içinde ekonomik yapıyı bir dizi matematiksel denklemlerle ifade etmek istemiştir. Ekonomik yapıyı, teknik strüktür, davranışlar ve müesseseler olarak gruplandırmış ve ekonominin bütününü kantitatif denklemlerle izah etmiştir. Ekonomik yapıyı tekniksel Denklemler, Davranışsal Denklemler ve Kurumsal Denklemler olarak ele almış, ekonominin bütününü de tarif ve özdeşliklerle izah etmiştir. Böylece ekonomik yapı değişikliği de teknik,

davranışlar ve kurumlarla ilgili değişmelerin sonucu olarak ortaya çıkacağı kabul edilmiştir.

Teoriyi kantitatif modele dönüştürmek için yapılması gereken ilk iş, matematiksel kalıplar haline getirmek ve denklemlerle ifade etmek gerekmektedir. Denklemler değişkenler arası ilişkileri göstermektedir ve denklemlerin sayısı, büyüklüğü ve özellikleri amaca göre değişiklikler göstermektedir.

- Bir bağımsız değişkeni olan basit ya da çok değişkenli denklemler kurulabilmektedir.

- İlişkiler doğrusal ya da doğrusal olmayan denklemlerle ifade edilmektedir.

- Tek ya da çok denklemli modeller uygun olabilmektedir.

- Ekonominin bütününü kavrayan makro bir model ile ya da küçük bir kesimi içine alan mikro bir model ile çalışılabilmektedir.

Ancak kurulacak olan modelde, değişkenler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde sadece matematiksel kuralların dikkate alınması yeterli olmayacaktır. Bunların yanında, modelde yer alacak denklemlerin hangi iktisadi olayı tanımladıkları ve o iktisadi olayda iktisat teorisine uygun hangi tarif ve varsayımların yapıldığı, değişkenler arasında ne tür yapısal bağlantıların bulunduğu hususları da önem taşımaktadır. Bu ve benzeri bütün hususları, modele dâhil edeceğimiz

denklemlere yükleyeceğimiz görevlerle açıklamak mümkündür.

(14)

14 5- Modelde Kullanılan Denklem Çeşitleri

Teorik ilişkilerin matematiksel kurallara uygun olarak model halinde ifade edilmesinde denklemleri yüklendikleri görevlere göre, olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bunlar;

 Tanımsal (Tarifsel) Denklemler (Özdeşlikler)

 Yapısal (Strüktürel) Denklemler

a- Tanımsal (Tarifsel) Denklemler (Özdeşlikler)

Tarifler veya özdeşlikler; matematiksel bir modelle ifade edilecek olan iktisadi olayın dayandığı iktisat teorisine ve varsayımlara uygun olarak değişkenler arasındaki bağlantıları herhangi bir parametreye gerek kalmaksızın sadece eşitliklerle veya toplama, çıkarma, çarpma, bölme gibi matematiksel işlemlerle gösteren denklemlerdir; değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkileri göstermemektedirler. Bir ekonominin matematiksel modeller ile ifadesinde tarifler önemli yer tutmaktadır. Model kurucusunun değişkenlerle ilgili yapmış olduğu tarifler, önceden kabul ettiği hususlar ve varsayımlar özdeşlikler veya eşitlikler halinde ayrı denklemlerde gösterilirler. Bu denklemler aynı zamanda denge şartlarının oluşmasına da hizmet ederler. İktisadi olayın matematik modeller içinde ele alınması için önce değişkenlerin nasıl tarif edildikleri ve hangi eşitlikleri sağlayacakları üzerinde durulmalıdır. Denge şartlarının gerçekleşmesi, değişkenler için yapılan tarif ve varsayımlara bağlı olduğundan modelin kurulmasında bu eşitliklerin baştan kabulü gereklidir.

Tarifler veya özdeşlikler işte bu eşitlikleri gösteren değişkenlerle ilgili denklemlerdir. Bu denklemler ilgili değişkenlerin, toplama, çıkarma, çarpma gibi matematiksel işlemlerle herhangi bir katsayıya gerek kalmaksızın eşitlikler halinde bir araya getirilmesinden oluşurlar. Sadece değişkenler arasındaki eşitlik ya da özdeşlikleri gösterdiğinden bu tür denklemler için katsayı hesaplanmasına gerek yoktur. Çünkü bu denklemler değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkiyi göstermezler. Sadece iktisatçıların ve model yapıcılarının bunları nasıl tarif ettikleriyle ilgili olup, bunlar tarafından önceden kabul edilen eşitlik ve özdeşliklerdir.

Özdeşlikler iktisatçının veya model yapıcısının yaptığı tarife uygun olarak, doğru olması zorunlu olan ilişkileri belirlemektedirler. Bunun için de değişkenlerle ilgili analitik bir içeriğe sahip olmazlar. Özdeşlikler değişkenler arasında ne tür bir ilişkinin söz konusu olduğunu ve bu değişkenlerin belirli bir değere sahip olabilmesi için hangi tür şartların geçerli olması gerektiğini belirtmezler. Oysa değişkenler arasında ilişkilerin analitik bir biçimde ortaya konulabilmesi için bunlar arasındaki fonksiyonel ilişkilerin bilinmesi gerekmektedir.

(15)

15 Örnek: Milli Gelir Tarifleri:

i- Harcamalar Yönüyle Milli Gelir Makroekonomik bir modelde “toplam gelir, toplam tüketim ve toplam yatırım

harcamalarından meydana gelir" şeklinde bir ifade kullandığımızda, harcamalar yönünden gelirin oluşumu ile ilgili bir tarif yapmış oluruz.

I C

Y

h

 

Şeklindeki bir denklemle gösterdiğimiz bu ifadede;

Y

h harcamalar yönünden milli geliri,

C

toplam tüketim harcamalarını,

I

toplam yatırım harcamalarını göstermektedir. Diğer bir deyimle

C

” fertlerin, “

I

” firmaların toplam harcamalarını sembolize etmektedir. Harcamalar açısından milli gelir eşitliğinin gösterildiği bu denklemde, eşitliğin iki yanındaki değişkenler arasında fonksiyonel bağlantı yoktur. Sadece eşitliğin iki yanında yer alan değişkenlerin birbirine eşit olma durumu görülmektedir. Diğer bir deyimle harcamalar açısından milli gelir, hane halkı harcamaları ile firma harcamalarının toplamından meydana gelmektedir.

ii- Kullanma Yoluyla Milli Gelir

Kullanma açısından milli gelir ise şu şekilde ifade edilebilir:

S C

Y

k

 

Kullanma açısından milli gelir,

Y

k Kullanma açısından milli gelir,

C

= toplam tüketim harcamaları,

S

= toplam tasarruftur.

Bu eşitlik, kullanma açısından milli gelirin, hane halkı harcamalarının toplamı (C) ile gelirden harcanmayıp tasarruf (S) edilen kısmının toplamına eşit olduğunu göstermektedir. Görüldüğü gibi denklemde yer alan değişkenler arasında sadece eşitlik mevcut olup, fonksiyonel bağlantı bulunmamaktadır.

Harcanabilir milli gelir ve kullanılabilir milli gelir, ayni olguyu gösteren iki farklı terim olup, milli gelirin farklı iki açıdan yapılmış tarifini gösterdiği için

Y

h=Yk

Olacaktır. Ayni şekil de eşitlikler yardımıyla yatırım-tasarruf eşitliği de

I

=

S

Eşitliği oluşacaktır.

(16)

16

Söz konusu edilen bu denklemler sadece tariflerden oluşmaktadır ve milli gelirin nasıl tarif edildiğini belirtmektedir. Bu denklemler sadece tarifleri gösterdiği için, değişkenler arasında ne tür bağlantılar bulunduğu ile ilgili bilgiler içermemektedirler, dolayısıyla denklemlerde değişkenler arasındaki bağlantıları kuran parametreler yer almamaktadır.

Burada yapılan tarifler eşitlikler halinde gösterildiği gibi, denkliklerle (özdeşliklerle) de gösterilebilir.

1)

Y

h

CI

2)

Y

k

CS

3)

Y

h=Yk 4)

I

=

S

Şeklinde gösterilen denklemler birer özdeşliktir. Bunlardan birinci denklem, harcamalar açısından milli gelirin (Y), sadece onu meydana getiren tüketim (C) ve yatırım (I) toplamına eşit değil, aynı zamanda (C+I) toplamının kendisi, yani özdeşi olduğunu ifade etmektedir. Aynı şekilde ikinci denklem kullanma açısından milli gelir ile tüketim ve tasarruf toplamları arasındaki özdeşliği, üçüncü denklem harcama ve kullanma açısından milli gelir özdeşliğini, dördüncü denklem ise yatırım tasarruf eşitliğini ifade eden denge denklemidir.

Tanımsal (Tarifsel) Denklemlerin Özellikleri

 Tanımsal denklemler (Özdeşlikler) model kurucusunun değişkenlerle ilgili tarifini varsayım ve ön şartlarını aksettirmektedir. Matematiksel modelin her iki tarafının birbirine eşitliğini ifade etmektedirler. Belli bir teoriye dayanan modelin tamamlayıcı unsurları olup, modelden kantitatif iktisat politikası için gerekli sonuçların çıkartılmasına hizmet ederler.

 Değişkenlerin birbirlerini nasıl etkiledikleri görülmemektedir, sadece varsayımlar görülmektedir. Bir başka ifade ile fonksiyonel ilişkiler gösterilmediği için otonom ve davranışsal parametreler yer almamaktadır.

 Özdeşlik denklemleri olmadan modellerin çoğu iktisat politikası modeli olma niteliğini kazanamazlar.

b- Yapısal (Strüktürel) Denklemler

İktisadi olaylar matematiksel model halinde denklemlerle gösterilirken yalnız tariflere uygun biçimde özdeşlik veya eşitliklerle gösterilemezler. Tariflerin dışında, değişkenler arasında fonksiyonel ilişkiler ve yapısal-strüktürel bağlantılar da mevcuttur. Kantitatif model bu ilişkileri de denklemler vasıtasıyla göstermektedir ki, işte söz konusu bu denklemlere yapısal denklemler

(17)

17

denilmektedir. Ele alınan iktisadi olayın yapısal özelliklerini yansıttıkları için bu denklemlere yapısal denklemler adı verilmektedir. Yapısal denklemler model içinde değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkileri parametreler aracılığıyla gösteren denklemlerdir. Bu denklemler değişkenlerin birbirlerini nasıl, hangi yönde ve hangi şiddette etkilediğini gösterirler. Değişkenler arasındaki fonksiyonel ilişkiler parametreler aracılığıyla kurulduğu için, bu tür denklemlerde tahmin edilmesi gereken parametreler bulunmaktadır. Örneğin, üretim, maliyet, arz, talep fonksiyonları gibi denklemler ekonominin strüktürel yapısını göstermektedirler.

Yapısal denklemler temsil ettiği olayın yapısal özelliklerine göre üç ayrı grup halinde incelenmektedir:

 Davranışsal Denklemler

 Kurumsal Denklemler

 Tekniksel Denklemler i- Davranışsal Denklemler

İktisadi ilişkilerde bazı bağlantılar objektif faktörlerin dışında, sübjektif faktörlerin etkisinde kalabilmektedir. Sübjektif faktörler ise, daha çok ferdi davranışlarla ilgilidir. Bu durumda ferdi davranışların denklemlerle gösterilmesi gerekli olmaktadır. Fertlerin davranışlarının, karar ve tercihlerin, dolayısıyla sübjektif davranışların değişkenler arasındaki ilişkilere yansıdığı denklemlere davranışsal denklemler adı verilmektedir. Bu tür denklemlerde, fertlerin davranışları değişkenler arasındaki temel unsuru oluşturmaktadır. Ferdi davranışlarda sosyolojik, psikolojik, kültürel faktörler büyük rol oynamaktadır. Bunun için bu tür bağlantılar ve bunları ifade eden denklemler büyük miktarda davranışların tesiri altındadır. Tasarruf fonksiyonu, tüketim fonksiyonu, talep fonksiyonu, arz fonksiyonu, yatırım fonksiyonu davranışsal fonksiyona örnek olarak verilebilmektedir.

Örnek: Tasarruf Fonksiyonu S=f(Y)

Burada S: tasarruf miktarını, Y: geliri göstermektedir. Belli gelir seviyesinde kişinin yapacağı tasarruf, kendi davranışının bir fonksiyonudur. Harcama meyli yüksek, gösterişi ve harcamayı seven bir kişinin tasarruf eğilimi, aynı gelir grubunda tutumlu, geleceği için tasarruf etmeyi seven başka birine göre daha düşük-tür. Aynı gelir grubunda olmalarına rağmen iki kişinin tasarruf eğilimleri ve tasarruf miktarlarının farklı olmasının nedeni, iki kişinin davranışlarının farklı olmasındandır. Diğer bir değişle bu farklılık kişinin davranışsal özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bir ferdin tasarrufunda

(18)

18

onun vereceği sübjektif kararlar ve onun davranışları önemli bir faktör olmasına rağmen gelir seviyesi, asgari gerekli harcama miktarı gibi objektif kriterler de rol oynar.

Örnek: Talep ve Arz Fonksiyonları Talep fonksiyonu:

D = f(P)

Burada, D talebi ve P fiyatı ifade etmektedir. İktisat teorisine göre, bir malın fiyatı düşerse tüketiciler daha fazla o maldan talep edeceklerdir. Bir malın fiyatı arttıkça, talepte bulunan bireyler, aileler gibi birimler o maldan daha az tüketmeyi planlayacaklardır. Bunlar tüketicinin davranış şeklini ifade etmektedir.

Arz fonksiyonu:

S = f(P)

Burada, S arzı ve P fiyatı ifade etmektedir. Fiyattaki değişmelere karşı üreticilerin arz miktarını değiştirmeleri üretici davranışıyla ilgilidir, bir başka ifade ile arz fonksiyonu, üreticinin davranışlarına bağlı bir fonksiyondur. Bir malın fiyatı arttıkça, üreticiler arzı azaltma eğilimine gireceklerdir.

Her bir tüketici ve üreticinin eğilimleri farklıdır. Örneğin, üreticinin düşük veya yüksek fiyata razı olması, az veya çok üretim yapma arzusu, ileri veya geri teknoloji ile çalışması, yüksek kazanca düşkün olup olmaması gibi amiller arz fonksiyonunda etkili olmaktadır.

Örnek: Tüketim Fonksiyonu

Davranışsal denklemlere diğer bir örnek, makroekonomik tüketim fonksiyonudur. Keynes tüketim fonksiyonunu şöyle açıklamıştır:

“Halkın tüketim mallarına harcadığı miktar, kısmen gelirlerine, kısmen mevcut koşullara, kısmen de kişisel gereksinimlere ve psikolojik eğilimlere, alışkanlıklara bağlı bulunmaktadır”.

Tüketim, harcanabilir gelirin doğrusal bir fonksiyonudur:

) ( Y T b

a

C    Y

h

YT

CabY

h

(19)

19

Burada; C tüketim miktarı, Y milli gelir, Yh harcanabilir gelir, T toplam vergilerdir.

Bu şekilde ifade edilen tüketim fonksiyonu matematiksel model halinde doğrusal bir denklemle gösterildiğinde, davranışsal özelikleri de ifade edilmiş olmaktadır. Bu özellikler şu şekilde sayılabilmektedir:

- Tüketim, harcanabilir gelirin doğrusal ve artan bir fonksiyonudur (b>0).

- Tüketim fonksiyonunun eğimini veren dC/dYh marjinal tüketim meyline (b) eşittir ve değeri, sıfır ile bir arasındadır (0<b<1).

- Otonom parametrenin (otonom tüketimin) değeri sıfırdan büyüktür (a>0). Bu ilişki tüketim harcamalarının, cari harcanabilir gelirden daha yüksek olacağını ifade etmektedir. Bu sebeple, ortalama tüketim eğiliminin değeri marjinal tüketim eğiliminden daha büyüktür.

- Tüketim fonksiyonu gelirden bağımsız tüketim (a) ve gelire bağımlı tüketim (bYh) olmak üzere ikiye ayrılabilmektedir.

Örnek: Yatırım Fonksiyonu

S = f(Y)

Burada S: tasarruf, Y: gelirdir. Tasarruflar gelirin bir fonksiyonudur. Yatırım eğiliminin tayininde davranışların büyük rolü vardır. Yatırımcıların uzun vadeli görüşe sahip olup olmadıkları, risk yüklenme eğilimleri (yatırımlarında güven aramaları, çabuk kazanca düşkün olup olmamaları), hisleri, hırsları gibi sübjektif faktörler yatırım kararlarında önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, yatırım fonksiyonu “teknik” olduğu kadar “davranışsal” bir nitelik de taşımaktadır. Yatırım fonksiyonunda gelir, talep artışı, faiz haddi, kapital hâsıla oranı gibi objektif faktörlerin yanında yatırımcı davranışı gibi sübjektif faktörler de rol oynamaktadır. Davranışsal faktörleri diğer faktörlerden ayırabilmek için, bazı varsayımlar yapmak ve bazı şartları kabul etmek gerekmektedir.

ii- Kurumsal Denklemler

Değişkenler arasındaki bazı bağlantılar, ekonomik sistem içinde kurumların davranışlarıyla ilgilidir. Bu durumda değişkenler arasındaki ilişkileri analiz ederken, kurumların davranışlarını da hipotezlere dâhil etmek ve model kurulurken bunları da denklemler halinde ifade etmek gerekmektedir. Kurumların iktisadi sistem içindeki davranışlarını ifade eden denklemlere “kurumsal denklemler” adı verilmektedir. Bu denklemler, kurumsal parametrelerin değişkenler üzerindeki etkilerini göstermektedir. Kurumların özellikleri, onların ekonomik etkileri ve kurumlarla ilgili her türlü bağlantılar bu tür denklemlerle gösterilmektedir. Örneğin bankaların faiz hadleri, vergi politikası karşısındaki davranışları kurumsal davranış özelliklerini ifade etmektedir.

(20)

20 Örnek: Vergi Yoluyla Tüketim Ve Gelir Eşitlikleri

Vergi iktisadi bir olay olarak devlet harcamalarına, bireylerin tüketim harcamalarına, kurumların yatırımlarına tesir etmektedir. Vergi oranları, devletin vergi gelirlerini tayin eden asli unsurlardan birisidir. Verginin çeşidi, vergi haddinin büyüklüğü ve sosyal gruplara dağılışı toplumdan topluma değişmektedir. Vergi oranlarının yüksek olması, vergi gelirlerinin yüksek olmasını sağlamaktadır ve bireylerin ve kurumların kullanabilecekleri gelir de o nispette düşmektedir.

Dolayısıyla, harcanabilir gelir, toplam gelirden vergi hasılatı çıktıktan sonra geriye kalan kısımdır.

Yh = Y – T

Milli gelir ile vergi hasılatı arasındaki ilişki şu şekilde ifade edilebilmektedir:

T = tY

Burada T toplam vergi hasılatını, Y milli geliri, Yh: harcanabilir geliri, t ise ortalama vergi oranını ifade etmektedir. Denklemde t, kurumsal bir parametre olarak modele girmiş ve kurumsal bağlantıların tayininde rol almıştır. O halde kullanılabilir gelir:

Yh = Y - tY Veya

Yh = (1-t)Y

Şeklinde ifade edilebilmektedir. Özel tüketim harcamaları da toplam gelirin değil, vergi çıktıktan sonra geriye kalan kullanılabilir gelirin fonksiyonudur. Böylece tüketim fonksiyonu:

C = f(Yh) C = a + bYh

C = a + b(Y - T) C = a + b(1 - t)Y

Görüldüğü gibi, tüketim harcanabilir gelirin fonksiyonu olarak ele alındığı için, millî gelir ve ortalama vergi oranı da tüketim harcamaları üzerinde etkili olmaktadır. Son yazılan tüketim fonksiyonunda, bir yandan davranışsal özellikler yer alırken diğer yandan da kurumsal özellikler yer almaktadır.

Örnek: Toplam Tasarruf Fonksiyonu

(21)

21

Toplam tasarruf, harcanabilir gelir ve tasarruf alışkanlıkları gibi faktörlerin yanında, kurumsal faktör olan sermaye piyasasına da bağlıdır:

S = f(A)

Burada A kurumsal bir faktördür, sermaye piyasasının özelliklerini yansıtmaktadır. Gelişmiş bir sermaye piyasası, halk tasarruflarına ödenecek karşılığı yükselterek belli bir seviyede tasarruf eğilimi çerçevesinde yapılacak tasarrufları çoğaltabilmektedir.

Örnek: Muamele Saiki İle Para Talebi

Para ekonomisinde para talebi, kısmen muamele saiki ile tutulan gelir nispetine bağlıdır:

kY M

D

Burada

M

Dmuamele saiki ile para talebi ve gelirdir. k, ise, bir davranış şeklini belirlemektedir. Halkın efektif olarak yaptığı nakit para talebi genellikle kurumsal kararlarla tayin edilmektedir. Kurumsal kararlar değişmediği takdirde, muamele saiki ile para talebindeki değişmeler ağır basmaktadır.

iii- Tekniksel Denklemler

Tekniksel denklemler, değişkenler arasındaki fonksiyonel bağlantıyı teknik yönü ile ele alırlar. Bireyler ve aileler gibi iktisadi birimlerin ekonomik ilişkileri davranışsal bir yapı gösterirken, firma gibi birimlerin ekonomik faaliyetleri teknik ilişki içerisinde ele alınmaktadır. Bu denklemler değişkenler arasındaki teknik ilişkileri gösterdiği için, kısa dönem içinde sabit kabul edilebilirler, bir başka ifade ile belli bir teknoloji çerçevesi içerisinde teknik katsayılar sabittir. Kantitatif iktisadi modellerde geniş kullanım alanı bulunan bu denklemlerin en yaygın olanlarının bazıları, çeşitli üretim fonksiyonlar ile maliyet fonksiyonları ve ortalama ve marjinal maliyeti ilişkileri sayılabilir.

Örnek: Üretim Fonksiyonu Üretim faktörleri miktar ve birleşim oranları ile üretim hacmi arasındaki bağlantıları kuran

üretim fonksiyonuna ait denklemler özleri itibariyle teknik karakter taşırlar. Tekniksel denklemler kısa dönem içerisinde değiştirilemeyecek nitelik taşırlar. Belli bir teknoloji çerçevesi içerisinde teknik katsayılar sabittir. Üretim fonksiyonu özü itibari ile teknolojik bağlantılar gösteren bir fonksiyondur. Kısa dönemde sabittir. İki bağımsız değişkenden oluşan basit bir üretim fonksiyonu

X = f (L, K)

(22)

22 X = α + β1L + β2K

Şeklinde gösterilebilir. Burada X üretim miktarını belirlerken, L ve K sırası ile emek ve kapital girdilerini belirlemektedir. Söz konusu fonksiyon emek ve kapital girdileri ile üretim hacmi arasındaki tekniksel bağlantıyı kurarak, belli miktardaki emek ve kapital birleşiminden meydana gelecek üretim hacmini göstermektedir. Bu denklemler fiziki girdilerle çıktılar arasındaki ilişkiyi ifade ettiğinden teknikseldir. Burada teknolojik bir ilişki söz konusudur. Teknik denklemler cari teknoloji tarafından tayin edilirler. Ancak tekniksel ilişkilerin denklemlere yansıtılması o kadar kolay değildir. Burada sıklıkla uygulanan yollardan birisi, Leontief modeline uygun biçimde girdi çıktı tekniklerinden ve girdi katsayılarından hareket ederek endüstriler arasındaki teknolojik bağlantıları ortaya koymaktır. Emek ve sermaye gibi asli üretim faktörlerinin yanında üretimde kullanılan tüm girdileri modele dâhil etmek için genellikle girdi-çıktı tablolarından yararlanılmaktadır.

1 2

1 2

n n

X X X

X min , ,...,

a a a

 

  

 

Şeklinde göstereceğimiz Leontief üretim fonksiyonunda X üretim hacmini, X1, X2, … XN girdi miktarlarını, a1, a2, …

a ise üretimle girdiler arasındaki teknoloji katsayılarını göstermektedir. n

Girdi-çıktı tekniği ile endüstriler arası ilişki ve bağlantılarla bunların yönü ve derecesi kolaylıkla incelenebilmektedir. Bu teknik ekonomiyi sektörler itibariyle parçalamakta ve sektörler arası karşılıklı ilişkileri göstermekte fakat aynı zamanda ekonomiyi bir bütün olarak ele almaktadır.

Basitleştirmek amacıyla, j. malın üretimi için aşağıdaki eşitlik yazılabilmektedir:

1 2

1 2

j j nj

j

j j nj

x x x

X min , ,...,

a a a

 

  

Burada Xj: j. malın üretimini ve xij: j. malın üretimini yapabilmek için kullanılan i. girdi miktarını göstermektedir. Ayrıca, aij: j. maldan 1 birim üretmek için i. maldan ne miktar satın alınmak ihtiyacında olduğunu ifade eden teknolojik katsayıdır. Örneğin x12: 2. maldan 1 birim üretebilmek için 1. maldan kullanılan miktarı göstermektedir. Girdi katsayılar matrisi herhangi bir sektörün bir birim mal veya hizmet üretimi için gerekli girdi miktarlarını gösterir. Bir ekonominin bütününe ait katsayılar tablosu ise, bütün ayrıntılarıyla ekonominin teknolojik yapısını ortaya koyar. Çok sayıda ara malı kullanılıyorsa, bu durumda üretim maliyetlerinin minimum olması için gerekli oranlar da teknik olarak bulunabilmektedir.

(23)

23

Yukarıdaki denklemden yararlanarak Leontief'in doğrusal kabul ettiği bu teknolojik ilişkiler basit olarak şöyle ifade edilebilmektedir:

ij j

ij

X x

a Buradan,

ij ij

j

a x

X

ij ij j

xa X

Eşitlikleri yazılabilmektedir. Bu son eşitlik, j. endüstrinin i. endüstriden satın aldığı mal miktarını (xij) gösterir. Böylece aij katsayısı, üretim hacmi (Xj) ile aramalı girdisi (xij) arasındaki ilişkiyi kuran teknolojik katsayı olup, j. sektörün bir birim üretimi için i. sektörden yapmış olduğu direkt talebi gösterir. Bu katsayıların meydana getirdiği matrise de teknoloji matrisi adı verilmektedir.

aij’lere teknik katsayılar adının verilmesine sebebi aij’lerin j. sektörde üretimi bir birim arttırabilmek için i. endüstri malına ne miktarda ihtiyaç bulunduğunu göstermesi ile ilgilidir. Görüldüğü gibi j endüstrisinin üretimi ile i malına duyulan ihtiyaç arasındaki bağlantı teknik bir bağlantı arz etmektedir. Çünkü bağlantı cari üretim tekniği tarafından belirlenmektedir. Bu ilişkileri gösteren denklemler de tekniksel denklemler olacaktır.

Genel olarak xij’ler üretim yapabilmek için girdileri ifade etmekte iseler de, girdi-çıktı tablolarında üretim faktörleri ikiye ayrılarak gösterilmektedir:

- Asli faktörler (emek, sermaye ve tabii kaynaklar)

- Aramalı (örneğin ayakkabı üretiminde plastik, keçe, boya gibi)

Girdi-çıktı tabloları her bir sektörün üretim yapabilmesi için hangi sektörlerden ne miktarda girdi alıyor, ne kadar asli faktör kullanıyor, kendi üretimini ise hangi sektörlere ve ne miktarda ara malı olarak satıyor ve nihai tüketim için, nihai tüketicilere ne miktarda tüketim malı satıyor olduğunu göstermektedir.

Tekniksel Denklemlerin Özellikleri

 Bu tür denklemler değişkenler arasındaki bağlantıyı teknik olarak ele almakta ve cari teknoloji tarafından tayin edilmektedirler.

(24)

24

 Kısa dönemde mevcut teknolojinin değişmesi çok kolay değildir. Bunun için çok kısa ve kısa dönemde teknolojini sabit kalacağı kabul edilmektedir.

 Teknolojik denklemler mevcut teknolojiye bağlı olarak belirlendiğinden, kısa dönemde ve teknoloji ile birlikte sabit kalacağı varsayılmaktadır. Tekniksel denklemlerin ve denklemde yer alan katsayıların değişmesi için mevcut teknolojinin değişmesi gerekmektedir. Bundan dolayı sistemde yer alan katsayıların da sabit kalacağı kabul edilmektedir.

6- Yapısal Modelin Oluşturulması

Ekonominin yapısını gösteren denklemlere yapısal denklemler denmektedir. Eş-anlı simultane denklemler seti şeklinde olan bu denklemlerin özü, ekonominin yapısını olduğu gibi kantitatif olarak göstermeye yaramaktadır. Kantitatif çözümler elde edebilmek için ise yapısal denklemleri daraltılmış biçime dönüştürülmesi gerekecektir. Kantitatif olarak yapılan incelemede, değişkenler arasındaki ilişkiler ile ilgili katsayı tahminleri ve çeşitli şekillerde değerlendirilmeye tabi tutulabilmektedir. Bu değerlendirmeler sonucunda ekonominin yapısal özellikleri ortaya konulmaktadır. Ancak bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için, yapısal biçimdeki kantitatif ilişkilerin, daraltılmış biçime dönüştürülmesi, böylece yeni ve dönüştürülmüş yapısal bir modele gerek duyulmaktadır.

Yapısal modeli şu şekilde ifade edersek;

t t t

AYBXU

Daraltılmış biçimi de şu şekilde ifade edebiliriz.

1 1

t t t

Y   A BX

A U

A B

1

C

 

Ve 1

A U

t

V

ise

t t t

YCXV

Olarak gösterilir.

Burada;

Y t

: Bağımlı Değişken,

X

t : Değeri önceden belli, Bağımsız Değişken

U

t : Hata terimi olup hata pay vektörünü ifade etmektedir.

A ve B parametrelerden meydana gelen katsayılar matrisleridir.

Burada katsayılar matrisi ekonominin yapısını izah eden matrislerdir. Model stokastik bir model olup bünyesinde hata payı bulunmaktadır.

(25)

25

Daraltılmış modele dönüştürülmüş yapısal modeli, otoregresif model haline gelmiştir. Yeni denklem ve denklemde yer alacak değişken ve parametreleri aşağıdaki şekilde ifade etmek mümkündür. Bilindiği gibi otoregresif model, bağımlı değişkenin değerinin, önceki kendi değerleri tarafından belirlenmesini ifade etmektedir. Nitekim burada da Bağımlı değişken olan Y’ nin t dönemimdeki değeri (

Y

t), Y’nin t döneminden önceki, t-1 dönemindeki değeri (

Y

t1) veya değerleri tarafından belirlenmektedir.

t t

t

AY BV

Y

1

Bu modeli stokastik modele dönüştürürsek şu şekli alacaktır.

Y

t

AY

t1

BV

t

U

t

Modelde yer alan değişkenler;

Y

t ; Bağımlı değişkenin t zamanındaki değerlerini belirleyen bir vektördür.

1

Y

t ; Bağımsız bir vektör olarak bağımlı değişken olan Y’nin, bir sonraki dönemi olan (

Y

t )

dönemindeki değerini belirleyen değerler vektörüdür.

V

t ; Bağımsız değişken olan

Y

t1değerleri dışında kalan ve

Y

tüzerinde etkili olan diğer bürün bağımsız değişkenlere ait vektördür.

Burada söz konusu edilen modelin endojen kısmını, otoregresif bölüm teşkil etmektedir.

Modelde endojen bölümün büyüklüğü, etkinliği ve parametrelerin sayısal değerleri iktisat politikasının etkinlik derecesini belirler. Endojen bölüm büyük olduğu oranda, uygulanacak olan iktisat politikasının etki alanı ve etki derecesini düşürür.

Modelin eksojen değişkenler bölümü V vektörü ile temsil edilmektedir. V vektöründe kontrol edilemeyen değişkenler ve kontrol edilebilir değişkenler bulunmaktadır. Kontrol edilebilir değişkenlere “İktisat Politikası Değişkenleri” denilmektedir. Gerçek uygulamalarda da hedeflenen iktisat politikasının gerçekleşme oranı kontrol edilebilir değişkenlerin etkinliğine ve büyüklüğüne bağlı olmaktadır.

Genel olarak modelin etkinliği ve başarısı, endojen değişken olan Y’nin önceki değerleri ile V’nin kontrol edilen değerlerinin, yani. İktisat Politikası Değişkenleri miktarı, sayıları ve etkinliğine bağlı bulunmaktadır. Modelde etkin olan gerçek değerler, modelin matematiksel yapısı, endojen ve eksojen değişkenlerin t dönemindeki değerleri, A ve B ile ifade edilen parametreler matrisleri ve modelin büyüklüğüne bağlı olmaktadır. Bunlar ayni zamanda iktisat politikası yapıcıları için çok değerli bilgi kaynağıdır. İktisat politikası yapıcılarının politika hedeflerinin gerçekleşmesinde bu bilgilerin çok fazla önemi bulunmaktadır.

(26)

26

Ekonominin bütününü kavrayan makroekonomik modeller o ekonominin yapısıyla ilgili olan modellerdir. Bu modeller ekonomideki sektörler arasındaki teknik ilişkileri gösterir. Makro modelin çözümü ile her bir sektörün ekonomideki büyüklüğü ve diğer sektörlerle olan ilişkilerinin kantitatif olarak ölçülmesi mümkün hale gelir. Böylece ekonominin yapısı kalitatif özelliklerin yanında kantitatif olarak da ölçülür. Ekonometrik model ile değişkenler arasındaki ilişkiler açık hale getirilerek parametreler ile kantitatif olarak ifade edilir. Ekonometrik modeldeki ilişkilerin parametrelerle ifade edilmesi ekonomik yapının ortaya konması ve bu yapının kantitatif olarak ifade edilmesi anlamını taşıyacaktır. Yapısal analiz, uygulaması yapılan modeldeki ilişkileri, ilişkilerin yönünü, bağlantıların gücünü ve değişkenlerin büyüklüğünü gösterir.6

Ancak ekonominin yapısında kantitatif yapı kadar kalitatif yapı da son derece önemlidir.

Toplumun ekonomi ile ilgili bütün kurumları ve iktisat politikaları yapı içinde yer alır.

Ekonomide sanayileşmeye geçiş, ya da sanayi içinde bir alt sektörden başka bir alt sektöre kayış, yapı değişikliğini ifade eder. Aynı şekilde kapalı bir ekonomiden dışa açık bir ekonomiye geçiş, bir sanayileşme stratejisi olarak ithal ikamesi yerine ihracata dönük bir politika izlenmesi veya ihracatta, geleneksel tarım ve tarıma dayalı ürünler yerine sanayi ürünlerinin ağırlık kazanması da birer yapı değişikliği örnekleridir. Yapı değişikliğinden beklenen ise, ekonominin istenen istikamete doğru götürülmesidir. Mesela, enflasyonist bir ekonomide, enflasyonun makul bir düzeye çekilmesi, kalkınmanın ve refahın arttırılması, istihdamın arttırılarak işsizliğin önlenmesi, dış ödemelerde denge sağlanması, gelir dağılımının düzeltilmesi, ekonominin istikrarlı bir yapıya kavuşturulması ekonomik yapı değişikliğinde beklenen sonuçlar olacaktır.

7- Yapısal Modelde Faktör Verimliliklerinin Ölçülmesi

Yapı değişikliğinden beklenen önemli bir diğer sonuç da üretim faktörlerinin verimliliğinin arttırılmasıdır. Herhangi bir üretim fonksiyonunda verimlilik ölçüsü, asli üretim faktörü olarak kabul edilen emek, sermaye ve doğal kaynaklar ile üretim hacmi arasındaki ilişkilere göre belirlenir.

Verimlilik üretim faktörlerinin bütünü için veya her bir faktör için ayrı ayrı hesaplanır.

N b K b L b a

Q  

1

2

3

Doğrusal bir üretim fonksiyonudur. Burada emek (L), sermayeye (K) ve doğal kaynaklara (N) bağlı olarak yapılan Q üretimin toplam verimliliği hesaplanmaktadır. Gerçekte bu verimlilik üretim organizasyonuna bağlı olmakla birlikte, üretimde kullanılan asli üretim faktörleri; emek, kapitalin ve tabii kaynakların birlikte yarattıkları verimlilik olarak algılanmaktadır.

6 Ahmet Kılıçbay; “Uygulamalı Ekonometri”. Filiz Kitapevi yayını. s.399.

(27)

27 Toplam Faktör Verimliliği:

) , , ( L K N Q Q

 

Toplam faktör verimliliği ile ilgili ekonomik çalışmalar önemli olmakla birlikte, iktisat teorisi, iktisat politikaları ve iktisadi araştırmalar gereği yapılan verimlilik çalışmalarında her bir üretim faktörünün ayrı ayrı verimliliklerinin hesaplanması da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Toplam faktör verimliliğinden ayrı olarak, her bir faktör için yapılan verimlilik hesabı, o faktörün marjinal verimliliğini ifade etmektedir.

Emeğin Marjinal Verimliliği =

L Q

Sermayenin Marjinal Verimliliği

K Q

 

Doğal Kaynakların Marjinal Verimliliği

N Q

 

Toplam faktör verimliliği kullanılan asli üretim faktörleri yanında, üretim organizasyonu dâhil üretime etki eden diğer faktörlerinde etkisi bulunmaktadır. Her bir faktör için yapılan hesaplamalarda ise, üretimde bulunan emek ve sermayenin, üretime marjinal katkılarının ne olduğu ortaya çıkartılmaktadır. Bu açıdan üretime katkı sağlayan ve ölçülebilen her bir faktör için marjinal verimlilik hesap edilebilir. Ancak marjinal verimlilik kısmı verimlilik olup, kısmı türevle hesaplanmaktadır.

Faktörlerin marjinal verimliliklerinin hesaplanmasında bir varsayım yapılmaktadır. Örneğin emeğin marjinal verimliliği hesabında yapılan varsayım, üretime etki eden diğer faktörlerde herhangi bir değişme olmadan emekte bir birimlik bir artış karşısında üretimde meydana gelen artış ölçülmektedir. Bu üretim artışı, emekteki bir birim artıştan oluştuğu varsayıldığından, emeğin marjinal verimi olarak kabul edilmektedir. Bu kabul her zaman gerçek olarak kabul edilmeyebilir.

Bunun nedeni üretim fonksiyonunun teknik yapısı gereği, emek birimi artsa da üretimde artış gerçekleşmeyebilir. Ayrıca üretim artışlarında diğer faktörlerin miktarı artmasa da üretim artışına etki edebilir. O zaman miktarı artan faktör için hesaplanan verim artışı çok doğru sonuç vermeyecektir.

Benzer nedenlerden ötürü son zamanlarda, gerek iktisat teorisi, iktisat politikası ve iktisadi araştırmalarda “Toplam Faktör Verimliliği”, daha çok önem kazanmış, daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle iktisat politikası yapıcıları karar almalarında bu hususta yapılan ekonometrik araştırmalar ve çalışmalara fazla yer vermektedirler.

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk, caddelerden I geçerken gözü takılan görkemli işyerleri ile binaları işaret | ederek, bunların kimlere ait olduğunu sordu.. Aldıkları ce- |

Hazırlayan: Yunus KÜLCÜ Zincirleme Sayı

Somatostatin as a me- dicator of thr effect of neurotensin on pentagastrin-stimulated acid secretion in rats. Rossowski WJ, Zacharia S, Mungan Z,

Genel bir ifadeyle 1991 yılında koru ve orman alanlarından (%10,8), bataklık ve göl alanlarının kurutulmasından (%3,8), tarıma elverişsiz taşlık arazilerin (%10) ve tarıma

Genel bir ifadeyle 1991 yılında koru ve orman alanlarından (%10,8), bataklık ve göl alanlarının kurutulmasından (%3,8), tarıma elverişsiz taşlık arazilerin (%10) ve tarıma

Alayın başını daha önce gelin hamamında kadınlığını çok sa­ bunlamış eski ustalar çekmek­ tedir.. İnsan sanki bir

Tüm halktan yana aydınlara olduğu gibi, biz öğ­ retmenlere de devlet adeta düşman oldu.. Aydınlan­ mam eğitimin yerini uyutucu

Bu bilgiler doğrultusunda Tablo 3’teki sonuçlara göre, ihracat değişkeni için sıfır hipotez %5 önem düzeyinde hem Model A hem de Model C’ye göre reddedilmiş ve