H a m a m ın d a k e s e c i k a d ın m in y a tü rü ( 1 6 . Y ü z y ıl )
Buhar sisinin içinde, bulut olup uçacak
kadar hafiftir onlar... Sıcak suyun
harareti ile pembeleşip, sabun ve misk-i
amber kokuları ile bezenmiş bu
bembeyaz vücutları ilk öpen köpüklerdir.
üzelliği dillere destanbir aşifte, böylesine bir dilbere el pençe duran hizmetkar, ihti şamı hayatının her katresinde taşıyan hanımefen di, hiç bir kıtası keşfedilmemiş bakire, huylu ve huysuz, mis kin ve civelek aynı kurnaları paylaşabilirler... Dökündükleri su, vücut çizgisi ve sınıf tanı madan akar gider. Ama doğru su bu ya, giyinik ikert aynı, so yunduklarında ayrıdırlar...
Ha-*
t
*,* 1 1 , !« > «* ı ,* ; î • » • « \ V■
I
| ; î i i!! İ
\
nİ \\
: \fff
rr'
marnlar kadın ölçülerine, şike siz ve en açık seçik davranan hakiki halk podyumudur.
- A vallah i kardeş, tıp kı anası, suyu görünce beti benzi atıyor...
- Ayol baksana, gözler fıldır- fış... Büyümüşte küçülmüş san ki.
- Aaa üstüme iyilik sağlık billahilazim. Hiştt kız Müzey yen, nedir o memenin üstün deki çürük öyle? Ne azgın şey miş seninki.
- Yok be ablacığım, kapının tokmağına çarptım da iz bırak mış meret...
- Senin kapı tokm ağının dişleri var galiba... Hadi al ab- destini de “cunup” gezme.
- Bu peştemal da çekmiş mi ne? Kalçalarımı sarmıyor gayri.
- Tayyibeciğim sende bir alemsin. Şuna mabadım büyü dü desene? Haaa haa...
- Hadi ordan çiroz, sen ken dine bak. Zavallı adam kalçana el atsa, beş parmağını bile dol durmaz.
Dedik ya kurnabaşı bir “fo-
rum”dur diye. Kinayeli ve kül- liyen dedikodu ağırlıklı bu atış ma ve sataşmalar, bazen edep sınırlarını oldukça zorlar. Eski kulağı kesikler için bu tür mu habbete iştirakte bir beis yok tur. Ama kadınlığın henüz “ilk”
tedrisatındakiler biraz utana rak, biraz da merak ederek bu hamam sohbetlerinden feyz alırlar.
Havuzun aslan ağzından akan üç parmak basınçlı suya, iki m em esinin arasından veren “tombiş” bir dul, onca so ğukta “yıllanmış” vücudunun nasıl gerildiğini erbabı hemen anlar...
GELİN HANIMLAR
H am am ların m im ariden çok insani projesini böylece çı kardıktan sonra şimdi “Gelin hamamları”na geçebiliriz ve gelin, gelin “Gelin Hamamf’na
gelin diyebiliriz.
“... Uç gün önce şehrin en güzel hamamlarından birine merak ettiğim için gittim. O gün hamama yeni bir gelin ge lecekmiş. Bu münasebetle ya p ılan m erasim i büyük bir zevkle seyrettim. Yeni akraba lık kuran iki ailenin yakınları ve tanıdıkları hamama geli yorlar... Çoğu kimse ise sadece seyretmek için buradalar. O gün hamamda yaklaşık 200 ka dar kadın vardı. Evliler ve dul lar hamam dairelerinin kenar
larındaki mermer setlere otur dular. Kızlar çarçabuk soyun- dulah.. Üstlerinde örtü olarak sadece uzun saçları kaldı. Çı rılçıplak kalmışlardı.
İçlerinden biri yeni gelini karşılamak için kapıya doğru gitti. Gelini anası ve bir akra bası getiriyordu. Gayet güzel di. Yaşı 17’den fazla değildi. Mücevherlerle süslü bir elbise giymişti. Gelini hemen soydu lar. Anadan doğma bir hale ge tirdiler. O soyunduğu zaman genç kızlardan kurulu bir alay meydana geldi. Önde iki kız vardı ve al kaplarla etrafa ko kular serpiyorlardı. İkişer iki şer dizilen 30 kız da arkaların dan geliyorlardı. Alayın önün- dekiler şarkı söylüyor, diğerle ri de tekrarlıyordu. Gelin göz lerini öne doğru eğmiş, mah zun ve ürkek adımlarla yürü yordu...”
Leydi Montegü satırların dan anlaşılacağı gibi bu hamam merasiminden çok hoşlanmıştı. Gelin alayının ol halinde yürü
yüşü ve terennüm ediş lerini gözümüzün önüne getirelim. Sadece 200 ka dar hatunun hamamda ayrı bir akustik ve ritm kazanan sesi değil, çarpı cı olan. Kurna mermerle rine çarpan bakır taslar ile nalınlardan çıkan ahenkli ses o binbir rahi- ya ile birleştiğinde “şol cen n etin ırm akları akar, Allah deyu deyu”.
Alayın başını daha önce gelin hamamında kadınlığını çok sa bunlamış eski ustalar çekmek tedir. İnsan sanki bir “Amazon”
alayının içine düşmüş gibi his sediyor kendini. Alay, büyüklü ğü ve ferahlığı, şimdikilere pek benzemeyen hamamın bütün salonlarını bu gizemi yayarak dolaşacaktır.
Dolaşma faslı bitince gelin için “bedeni sınav” başlayacak tır. Daha önce huy, soy sop ko nusunda sınıf geçen gelin hem heyecan hem de mahcubiyet içindedir. Daha önceki “h a mam testleri”nden gelin adayı iken geçtiği eskisine nazaran daha az heyecanlıdır. Karşısın daki damat tarafı faka basmaz, göbek çukurundan, kalçadaki bene kadar bir dizi “anatomik”
gözlem ve analizi anında yapa bilecek kadar tecrübelidir.
Bahşişi kapan peştemalcı- lar, sadece endam dikizcisi de ğildir. Boğçadakiler, donundan göğüslüğüne, fanilasından m endiline kadar bir çırpıda
“gümrük”ten geçirilmiş ve kali te kontrolü yapılmıştır. Gelinin stardartlara uygunluğu böylece onaylanacak ve iş hamam hiz metkarlarının vereceği “huy”
raporuna kalacaktır. Sinirli, ev hamlı, munis, eli açık, dertli, geveze, içine kapanık ya da ne şeli veya suratsız oluşu bu “şi fahi” raporun önemli ayrıntıla rıdır.
HAMAM AJANLARI
N atırlar ham am ajanları içinde hatırı sayılır bir yer işgal ederler. Bu “operasyoncu”lar
hem muhabbet hem de kesele me ile gelininin en kuytu ve gizli yerlerine nüfuz ederler. Bu kurna “kaşalotlarının en bü yük silahı da sabundur. Başı iyice sabunlayıp gelinin görme ve dikkat melekesini ortadan kaldıran keseci bir yandan ilti fatlar yağdırırken, bir yandan da onca yılın tecrübesi ile vü- cud akşam ındaki tetk in i ta mamlayacaktır.
-Tuh tuhh... Binbir kere maşallah... Bu yaşıma geldim senin gibi herşeyi yerli yerinde bir güzel görmedim... Eğil ba kim şöyle, gözüne sabun kaç masın yavrum...
Gelin ise anasından aldığı talimatla kesicinin “yasak böl
g e le rd e fazlaca dolaşmasına izin vermez. Zaten anası veya en yakınlarından birisi kurna nın öbür yanında “günün mana ve ehemmiyeti”ne müdrik ola rak bulunmaktadır. Böylece sa
çından tırnağına kadar “rönt-
gen”den geçirilecek aksak mı, düztaban mı, uğramalı mı, ya da kıçı yere yakın mı, değil mi gö rülecektir. Bazen “hayırlı tesa
düflerle taraflar aynı kurnanın çevresinde karşılaşabilir. Bu
du-Türk Hamamı.. Orientalist-lerin zihinlerinde yeşerttikleri bir ortam.. Orta çağdan itibaren kilisenin etkisinden kurtulan pekçok batılı ressamın konusu oldu.. Sağlıklı ve tombul vücutlar.. rumda m üs takbel kayna na, görümce gibi desti iz divacın önem taşıyan fertle rini de gör mek hasıl ola caktır.
Oğlan ta rafı ham am te d b irle rin i akr da kız tarafı boş mu durur? Onların da ajanlara karşı “kös- te b e k ”leri vardır. Gelin h a m am larındaki “köstebek”ler
konusunu her şeye açık kulak larıma ve gözlerime rağmen ne ► ► ►
alan bir yazısında (Yedigün Sayı 239) hamamın çeşitli yörelerde tam 14 biçimde telaffuz edildiği ni ifade ediyor... Cimcik, Çimek, Çimçek, Gaşgaz, İli su, Issı dam, Issi, Monça, Munça, Sa- luk, Serep, Sıcak, Şıpıldak, ve Yunak olarak bilinen hamamın artık sadece adı kalmış... Bu yüzden “Gelin” adetleri gibi bir takım özelliklerin bir sabun kö püğü gibi eriyip gitmesi de do ğal olacaktır.
Çemberlitaş Hamamı m gö zü gibi koruyan Faris Bey’in kendini Cunda Adası’nda istira- hate sevkedişi bir yerde, geçmi şin katledilişine dayanamayıp, kendini sürgüne yollaması değil midir?
Celal Esat Bey (Arseven), İs tanbul rehberleri ile günümüz müzayedelerinde milyonluk be dellerle “fink” atan Mamburi Türklerin Bizans Hamamlarını kopya ettikleri görüşündedir. İkisi de günümüzde Bizans ha mamlarının ayakta kalmadığını ifade etmişlerdir. İbrahim Hak kı Bey ise bu görüşlere şiddetle karşı çıkar ve Bizans Hamam kopyacılığının varit olmadığını belirterek, “F a tih ’in Vakfi- ye’sindeki hamamların hepsini yeniden yaptırmamıştı. Bunla rın çoğu Bizans’dan kalmıştır.”
demektedir.
Bir hamam yazısı Evliya Çe- lebi’siz olur mu? Üstelik şu “Bi zans mı, değil mi?” tartışması varken...
Çelebi de birinci görüşten yanadır ve Türklerin Bizans ha mamlarını kendi tarzlarına göre tadil ettiklerini yazar. Evliya Çe- lebi’ye göre “Ehli İslam taharet ve nezafet gereği hergün iba dullah hamama girip yunmak tadır.”
İstanbul’da OsmanlIlar eliy le yapılan ilk hamam Fatih’in
eseri olan Irgat Ham am ı’dır. İkincisi ise Azaplar Hamamı
olup, kefere tarzı mimarisinden tahvil ile İslam adabı üzerine yapılmıştır. Fatih’in yaptırdığı
Çukur Hamam gayet musanna ve ruşen olup, diğer hamamlar dan büyüktür...
Buraya kadar iyi... Evliya Çelebi hamam ın büyüklüğü için iki rakam verir. Birincisi yüz on kurnalı deyişidir. Sonra şöyle bir ekleme yapacaktır:
“Sadece camekanı beşbin adam alır. Hususi hamamlar da sayılacak olursa İstanbul’da toplam 14bin 536 hamam olur.”
Beşbin kişi alan bir hamam düşünebiliyor musunuz? Sayın
Nurettin Sözen, bu beş-on bin kişilik dev hamamların olmayı şına otursun kalksın dua etsin.
O kadar çok “hamamcı”yız
ki, Istan- bul’un suyu- nu çıkarır- dik, suyunu... pg
(|gj®güzelliğini değil tüm özelliklerini ^ d f d i d i k b hamamda.. Casus natır kadınlar kız marifetli mi, huysuz mu, eli açık mı, geveze mi, akıllı mı şıp diye anlar rapor ederler kayınvalideye..
hem bunları ön lemek hem de er kek tarafı hakkın da “müteyemmim”
almak
► ►►
duym uş, ne de bir yerde okumuştum. Daha önce yaz dığımız “Hamama giren terler” muhtevalı yazımız üzerine bana bir m ektup gönderen Nejla Tanyeri Ha nım efendi Içanadolu ha mamlarındaki adetlere te masla, bu noktaya ışık tuttu lar:
“Görücü usulü ile evlen me yanlış yorumlanıyor. Bu usulü münakaşa veya mü dafaa niyetiyle söylemiyo rum. Gelin hamamı görücü usulu ile eş seçm enin önem li bir yanını teşk il eder. Gelinin vücut teşek- külatı ile diğer becerileri bu kumabaşı toplantıların da görülür.
Hamamdaki ziyafetler ve eğlenceler hep bu tür tetk ik e bir zem in teşk il eder. Kızın oynatılması, bı rakın mutfak bilgisini, ye mek adabı bile bu hamam saatlerinde ortaya çıkar, iş te bu tetkike karşı kız tara fının da alacağı tedbirler vardır.
Onlarda damat tarafını iyice süzgeçten geçirir ve hamamcıların yanlış bilgi lendirme yapmalarını önle meye çalışırlar. Bire bin katmak ve lüzumsuz geve zeliklerle “söz”ü bozulacak hale getirmek her zaman mümkündür. Bu sebeple
m alum atı
için hamamcılara lü zumundan kat kat bah- H şiş dağıtılırdı.”
HAYIR DUASI
Bu ahval içinde körpe cik, güneş yüzü görmemiş bir tazenin, tenini sadece buhara değil, “kem göz”lere de teslim edişi kolay olma malı. Hamama sık sık git mek ve “yunmak”tan dolayı letafet peyda eden vücudun beyazlıktan pembeye dö nüşmesi acaba sadece “bu- har”la mı alakalı? “Kızar ma” bu göz hapsinden du yulan sıkılmadan mütevellit olamaz mı?
Eskiler işte bunu da dik kat nazardan kaçırmayıp
“hamam tatbikatı”nm bir faslını da gönül almaya ayır mışlardır. Heyecandan tir tir titreyen kızın gönlünü alıp onu iltifatlarla rahatlatmak gerekecektir:
-Yaradana kurban en damın da huyun da pek gü zelmiş yavrum.
-Allahını seven maşal lah desin yahu...
Sonrasında gelin pek be ğenilecek ve onun izdivaç diplomasisi uyarınca takdim ettiği “itimatname”, mute
ber I P f fe rt ler ta-' Tİ rafından Uf * -Jrt kabul edi lecektir. Gelin artık iki yanağından öpülerek, hediyelere boğulacak tır. O ise sevinç içinde büyükle rinin ellerini öperek “hayır du alar ı”nı alacaktır.
Mevsime göre “sıca k ”, “ılık” ve “soğuk” su ile arınılan hamamların günümüzdeki du rumu hakkında bir fikir beya nında bulunmak istemiyorum. Eski mimari şaheserler arasın daki yüzlerce hamamın üstün den buldozerlerin nasıl geçtiği ni, o muhteşem (İçlerinde Mi mar Sinan’ın bile var) eserlerin nasıl depo harabelerine çevril diğini bildiğim için fazla lafa hiç gerek yok. “Mesalik-ül-Eb- sar fi Memalik-il Emsar” Or han Gazi Beyliği’nde 300 ılıca bulunduğunu yazar. (Ayasofya Kütüphanesi numara 3416-Say- fa 98)
Günümüz Bursa’sında ter malden başka ne kaldı ki? Eski padişahlar Bursa ve İsta n
bul’daki bugünün “sanayi kirli-
liği”ni neyle temizleyeceksiniz? Sauna ile mi, deteıjanla mı?
İbrahim Hakkı Bey (Konya
lI) Saray Hamamları’nı konu
/fip lain Public..
Türkçesi "H a lk ham am ı" 16'ıncı yüzyıldan kalma Ignaze Mouradja D'Ohsson'a ait iki
gravürden soldaki kadınlar hamamının içini
gösteriyor.. Altta ise hamamdan çıkan Türk kadını dinleniyor..
Geçmiş Zaman Olur ki
ı
Taha Toros Arşivi