• Sonuç bulunamadı

KUR AN I KERİM E GÖRE ÖLÇÜ VE DENGE. Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KUR AN I KERİM E GÖRE ÖLÇÜ VE DENGE. Prof. Dr. Mustafa ÇETİN"

Copied!
148
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KUR AN I KERİM E GÖRE

ÖLÇÜ VE DENGE

Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

ZEMZEM - 2000

(2)

2000'Lİ YILLAR VE DENGE!

Çağımızda insanlığın karşı karşıya kaldığı korkunç buhran, dengeye ne kadar ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır. Allah Teala: "Hiç şüphesiz bu Kur'an en doğru / dengeli bir yola iletir" (İsra, 17/9) buyurarak beşeriyetin, huzur ve mutluluğunu ilahi Mesaj'ın ışığında yürümekle elde edebileceğine işaret etmektedir.

Gerçekte ifrat ve tefritten uzak, stressiz, ölçülü ve dengeli bir hayatın yaşanabilmesi ancak, Kur'an'ın gölgesine sığınmak ve Peygamberimiz Hz.

Muhammed (S.A.V)'in itidalini örnek almakla mümkün dür.

(3)
(4)

KUR'AN-I KERİM E GOHE

ÖLÇÜ VE DENGE

Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

ZEMZEM - 2000

(5)
(6)

Dengeli bir toplum

oluşturm ayı hedefleyen G ENÇLİĞE...

ZEM ZEM DİZGİ, BASKl

(7)
(8)

Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

1934 yılında Tefenni’de doğan Mustafa Çetin, 1963’te İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü bitirdi. M .E.B ’na bağlı okullarda öğretmenlik yaptıktan ve yedek subay olarak askerlik görevini bitirdikten sonra 15.11.1968 tarihinde İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü Tefsir Öğretmenliği görevine atandı. 1971’de “K ur’an’ın Aklî Yönden Tefsiri” adlı tezini vererek Tefsir Öğretim Görevlisi oldu. 1984’te “Tefsirde Dirayet M etodu” adlı tezini tamamlayarak Doktor ünvanını aldı. 1989’da Doçentliğe, 1997 Profesörlüğe yükseldi. Halen S .D .ü. İlâhiyât Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Bölüm Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.

“AJlâh’ın Rasûlü Hz. Muhammed” , “K ur’an-ı Kerim’i Anlama Usûlü”,

“Çözüme Doğru, K ur’an-ı Kerim’e Göre Ölçü ve Denge, İlâhi Mesaj ve Yorumu, K ur’anî Kavramlar I” adlı kitapları ve çeşitli İlmî makaleleri vardır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

İl

(9)
(10)

İÇİNDEKİLER Kısaltmalar / X

ÖNSÖZ / XI GİRİŞ / 1

A. K U R ’ANDA ÖLÇÜ VE DENGE ANLAM INDAKİ KAVRAM LAR / 2

1. Vezn ( JüjJI) / 2 2. Kavâm (pUf) / 3

B. K U R ’A N ’DA ÖLÇÜ VE DENGEYLE İLGİLİ KELİMELER / 3

1. Kasd ( jLttfj ) / 3 2. Adi ( J jla J! ) / 4 3. Kist ( ) / 4 4. Kıstas j - tk,,,;!! 4 5. Müstakîm ( ) / 5

C. KUR’ANDA ÖLÇÜ ve DENGENİN ZIDDI OLAN KELİMELER / 5

1. İ’tidâ « U itV I/5 2. Kasvet Sj... ,sU / 6 3. Zulm ( (JüaJI) / 6 4. Ğulüv (jiiJ I ) / 7 5. Şiddet (İjlUI) / 7 6. Fahşâ»Ll»fciJ! / 8 7. Kast ( / 8 8. Ğayy ( ) / 8 9. Zeyğ ( ) / 8

III

(11)

BİRİNCİ BÖLÜM

İNANÇTA ÖLÇÜ ve DENGE / 10 I. ALLÂH ’A ÎMAN / 10

A ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ / 11 B. A LLAH’IN SIFATLARI / 13

1. Vücûd Sıfatı / 13 2. Selbî Sıfatlar / 14

a) Kıdem / 14 b) B e k â / 14

c) Muhâlefetün li’l-Havâdis / 15 d) Kıyâm bi Nefsih / 15

e) Vahdâniyet / 16 3. Sübûtî Sıfatlar / 19

a) Hayat / 20 b) İlim / 21 c) İrâde / 2 1

ca. Tekvînî İrâde / 22 cb. Teşrîî İrâde / 22 d) Kudret / 22

e) Sem‘ / 23 f) Basar / 23 g) Kelâm / 23 h) Tekvîn / 25 4. Fiilî Sıfatlar / 26

a) Tahlîk / 26

b) Hidâyet Etmek ve Dalâlete Sevketmek / 27 c) Peygamber Göndermek, Kitap İndirmek / 27 d) B a’s ve Haşr / 28

e) Ten’îm ve T a’zîb / 28 5. Haberi Sıfatlar / 28

a) Yed / 28 b) Vech / 28

(12)

c) Ayn / 29 d) İstiva / 29

e) İtyân ve M erî’ / 29 f) Nüzûl / 29

g) İsba‘ (Esâbi1) / 29

h) Haberî Sıfatların Kısaca Değerlendirilmesi / 29 II. M ELEKLERE ÎMAN / 32

A. BÜYÜK M ELEKLER / 32 1. Cebrâîl / 32

2. Azrâîl / 33 3. İsrafil / 33 4. M îkâîI/33

B. MELEKLERİN DİĞER ÇEŞİTLERİ / 34 III. KİTAPLARA ÎMAN / 35

A. İLÂHÎ KİTAPLARIN ÖZELLİKLERİ / 35 B. SEMÂVÎ KİTAPLAR / 36

1 - Tevrât / 36 2 - Z e b û r/3 7 3 - İncil / 37

4 - K ur’an-ı Kerim / 38

a) K ur’an’ın İ ‘câzı (Eşsizliği) / 39

b) K ur’an-ı Kerîm5in Diğer İlâhî Kitaplardan Üstünlükleri / 40 IV. PEYGAM BERLERE ÎMAN / 42

A PEYGAMBERLERİN SIFATLARI / 43 1. Sıdk / 43

2. Emânet / 43 3. İsmet / 43 4. Fetânet / 43 5. Tebliğ / 43 B. M lT C İZ E /4 4

(13)

V. ÂHİRETE ÎMAN / 44

A. ÂHİRETIN VARLIĞININ İSPATI / 45 B. ÂHİRETE İNANMANIN ÖNEMİ / 51 C. ÂHİRET HALLERİ / 52

VI. KADER ve KAZAYA İMAN / 56 A HALK ve KESB (Yaratma ve Kazanma)

M ESELESİ / 58 1. Cebriyye / 59 2. M u’tezile / 60 3. Eş ‘ariyye / 61 4. Mâtüridiyye / 61 B. T E V E K K Ü L /65

İKİNCİ BÖLÜM

İBÂDET VE AHLÂKTA ÖLÇÜ VE DENGE I. İBÂDETTE ÖLÇÜ ve DENGE / 68

A. İBÂDETİN ESPRİSİ / 69 B. İBÂDET İÇİN TEMİZLİK / 69 C İBÂDETTE DENGELİ OLMA / 72

1 - Namaz / 73 a) Farzlar / 74 b) Nâfileler / 75

c) Kolaylık Prensibi / 76 2 - Oruç /79

3 - Zekât ve Sadaka / 85

a) Zekâtın Sebep ve Hikmetleri / 86 b) Zekâtın Farz Oluş Delilleri / 87 c) Zekâtı Vermemenin Cezası / 87 d) Zekâtın Şartları / 89

da. M ükellef Olmak / 89

db. Nisap Miktarı Malın Bulunması / 89 dc. Malm Nâm? (Artan) Olması / 90 dd. Zekât Kimlere Verilir / 90

(14)

4 - Hac ve Kurban / 97 a) Hac / 97

b) Kurban / 101

II. AHLÂKDA ÖLÇÜ ve DENGE / 105 A. FERT AHLÂKI / 109

1 - K ur’an-ı Kerim’in Ferde Bakışı / 109 2 - Ferdin Görevleri / 110

a) Bedenî Görevleri / 110 b) Rûhî Görevleri / 112

ba. Rûhu Güçlendirme / 114

bb. Faydalı Duygulan Geliştirme / 115 B TOPLUM AHLÂKI / 117

SONUÇ / 121

BİBLİYOGRAFYA / 125 İN D E K S /-

(15)

KISALTM ALAR

A Ü.I.F. : Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi

b. : İbn, oğlu

Bkz : Bakınız.

bt. : Bint, kızı

c : Cilt

(c.c) : Celle Celâlüh

D.E.Ü.İ F. : Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi

Derg. : Dergisi

Hz. : Hazret-i

Krş. : Karşılaştırınız

Ktb. : Kütüphane (si)

N şr : Neşreden

ö. : Ölümü

(R) : Radıyallâhü Anh

(S) : Sallallâhü Aleyhi ve Sellem

s. : Sayfa

sa. : Sayı

T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

Tahk. : Tahkik eden

Tere. : Tercüme eden

Tsz. : Tarihsiz

vb. : Ve benzeri

vr. : Varak

(16)

ÖNSÖZ

Varlık âleminde herşey bir ölçü ve denge üzerine kurulmuş, bu düzen öylece sürüp gitmektedir. Akılsız varlıklar arasında, yaratılış ânından beri şaşmaz bir ahenk süregeldiği halde, acaba akıllı varlıklar olan insanlar arasında ölçü, neden zaman zaman kaçırılmakta ve denge bozulmaktadır? Hangi faktörler bu olumsuz sonuçları doğurmaktadır'? Bu tür sorular, gerçekten her zaman merak konıfsu olan ve cevap bekleyen sorulardır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de bu sorulara cevap verilmeye çalışılmakta ve bozulan dengelerin düzeltilmesi yönünde çaba harcanmaktadır.

Acaba K ur’an’da, fertlerin dengeli davranışlar kazanmaları ve toplumların uyumlu hale gelmeleri için bir ölçü var mıdır7 Bu sorunun cevabını bu İlâhî Kitap’ta bulmak mümkün müdür? İşte bu çalışmada yukarıda akla gelen sorulara cevap teşkil edebilecek bazı hususlar yer almaktadır.

Gerçekten K ur’an-ı Kerim’in öngördüğü ölçü ve denge konusunun şümûlü geniştir. Bu çalışmada, fert ve toplumu yalnız îman, ibâdet ve ahlâk konularında ilgilendiren ölçü ve denge açıklanmaya çalışılmış, diğer alanlara girilmemiştir. Çünkü muâmelât ile ilgili sosyal konulara ilişkin ölçü ve denge ayrı bir çalışma konusudur.

Elinizdeki bu kitap; giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Girişte ölçü ve denge anlamına gelen kelimeler açıklanmıştır. Bu kısımda K ur’an’da yer alan “vezn”

kelimesinin ölçü, “kavâm” kelimesinin de denge kavramını ifade ettiği görülmüştür.

“K ur’an-ı Kerim’e Göre Ölçü ve Denge” konusu ile ilgili “adi”, “kist”, “kasd” vb.

kelimelerle; zıtları olan “zulm”, “ğulüv”, “şiddet” vb. kelimelerin üzerinde durulmuştur.

Bunların önce sözlük anlamları lügatlardan tesbit edilmiş, sonra da konu ile ilgili âyetlerin ihtivâ ettiği mânalar belirtilmeye çalışılmıştır. Bu mânaların tesbitinde K ur’an’ın K ur’an ile., K ur’an’ın sünnetle tefsiri metodlarından da yararlanılmıştır.

Birinci bölümde îmanda ölçü ve denge konusu, diğer bölümün konularına göre daha geniş işlenmiştir. Çünkü inanç bazında K ur’an’ın verdiği ölçü ve denge; ibâdet, ahlâk ve diğer muâmelât konularına temel teşkil eder. Önce AJlâh’a imanla ilgili aklî ve naklî deliller, K ur’an ölçüsüne göre değerlendirilerek sahîh ve sarsılmaz bir “Allah inancı”nın nasıl olması gerektiği belirtilmiştir. Ardından diğer îman esasları üzerinde de gerektiği kadar durulmuş, gerçekte inancın kişiyi aktiviteye sevkettiği vurgulanmıştır.

Bilhassa kader konusundaki yanlış anlayış göz önünde bulundurularak, inançlı insanın

(17)

irâdesini kullanmada hür olduğu, bir işi yaparken hiçbir zorlama hissetmediği, bütün tedbirleri aldıktan sonra tevekkül etmesi gerektiği hususlarına dikkat çekilmiştir.

İkinci bölümün birinci kısmında ibâdetler ele alınarak esprisi açıklanmış, ifrat ve tefrite düşmeden, ibâdetlerin az da olsa ölçülü ve devamlı yapılmasının gereği belirtilmiştir. Ashâb.-ı güzînden bazılarının, her şeyi bir tarafa bırakıp devamlı ibâdet yapmaya karar vermeleri üzerine Hz. Peygamber’in, duruma müdâhelede bulunduğu ve sahâbîlerin kendisini örnek almalarını, ibâdette ölçülü olmalarını, herkesin ve her şeyin hakkını vermelerini beyan ettiği belirtilmiştir.

İkinci bölümün ikinci kısmında ise önce bir insanın ölçülü ve dengeli bir fert olabilmesi için ne gibi faziletlere sahip olması gerektiği belirtilmiş, onun topluma yararlı bir uzuv haline gelebilmesi için Hz. Peygamber’in îtidalini örnek alması îcabettiği açıklanmıştır.

Güzel ahlâk sahibi kişilerden meydana gelen toplumun, fertlerin korunup kollanmasında önemli görevleri bulunduğu da vurgulanmıştır.

K ur’an’ın verdiği ölçü doğrultusunda dengeli davranışları, ancak inanan, ibâdet eden ve güzel ahlâk sahibi olan kişilerin sergileyebileceği ve ancak böyle fertlerden oluşan toplumların ileri, huzurlu ve mutlu olabileceği ortaya konmuştur.

“K ur’an’ı Kerim’e Göre Ölçü ve Denge” adını verdiğimiz bu kitap, uzun sürede yapılan bir çalışmanın ürünüdür. Eserin hazırlanmasında gereken titizlik gösterilmiştir. Bununla birlikte, gözden kaçan bazı hususlar olabilir. Eser tenkide açıktır, okuyucuların yapıcı tenkitlerine şimdiden şükranlarımı arzederim.

Burada yardımlarını esirgemeyen azîz dostlarıma teşekkürü bir borç telakki ediyorum.

Çalışmak bizden, başarıya ulaştırmak Allah’tandır.

Prof. Dr. Mustafa ÇETİN 06/04/2000

İSPARTA

(18)

G İ R İ Ş

K ur’an-ı Kerîm insanlığın huzur ve mutluluğunu hedef alan İlâhî bir kitaptır.

Onun prensipleri, kişilerin ifrat ve tefritten uzak, ölçülü ve normal davranışlar içinde, canlı ve tatlı bir hayat sürmelerini, hem kendilerine hem de başkalarına yararlı işler yapan, değerli varlıklar olmalarını esas alır. Bu Yüce Kitap, fertleri dengeli, tutarlı ve şahsiyetli birer insan olarak, ileri, yüksek, mümtaz ve örnek bir toplum meydana getirmeye yönlendirir.

Bu çalışmada ölçü ve denge-konusunun, fert ve toplum açısından K ur’an’da ne oranda yer aldığı, hangi kelime ve ifâdelerle belirtildiği tesbit edilerek, insanlar üzerindeki etkileri açıklanmaya çalışılacaktır.

“K ur’an’a Göre Ölçü ve Denge” konusunun doğru ve kapsamlı olarak tesbit edilebilmesi için önce, bu mânaya gelen kelimelerin lügat ve terim anlamlarının açıklanmasında yarar vardır.

(19)

A. KUR’AN’ DA ÖLÇÜ VE DENGE ANLAMINDAKİ KAVRAM LAR 1. Vezn (’jjjJI )

Ölçü, lügatte “bir şeyi tartmak, oranlamak” gibi anlamlara gelir. Aynı kökten gelen muvâzene de “dengeli olma” demektir.1 Fransızcası mesure (mezür) dür2. Tarifi ise şöyle yapılabilir: “Alışılmış veya kural haline gelmiş olan uygun miktar veya itidaldir”3 “Tartıyı adâletle yapın, terazide eksiklik yapmayın”4 âyetinde tartı anlamında

“vezn: j j j ” kelimesi geçmektedir.

Vezn kökünden gelen “mîzân: ol/*- ” da terazi, miktar, adâlet gibi mânaları ihtivâ eder “Göğü Allah yükseltti ve mîzân’ı O koydu” .5 Bu âyetlerden önceki âyetlerde belirtildiğine göre, kendisine konuşma ve düşünme özelliği verilen insan, diğer canlılardan ayrı yaratılmıştır.

Ay ve güneş, belirlenen ve bilinen bir ölçüye göre kendi yörüngelerinde akıp gitmektedirler. Gök ve yer yaratılmış, aralarına mîzân kurulmuştur. Bu ifâde de mîzân, ölçü ve denge anlamlarına gelir. Gök cisimleri arasında itme ve çekme kuvvetleri vardır. Bunların birbirine denk oluşu, cisimlerin birbiri üstüne düşmesini veya birbirinden sonsuz olarak uzaklaşmasını önlemektedir. Kâinâtın düzeni, AJlâh’ın koyduğu bu denge sâyesindedir ve herşey bu dengeye uymuştur. O halde insanların da bu dengeye uymaları gerekir6.

1 E b û M a n s u r M u h a m m e d b. A h m ed , e l-E Z H E R Î, T e h z îb ü ’l-L ü ğa, K a h ire T sz ., X III, 256: A h m ed b.

F â ris b. Z ek eriy y â, M e k â y îs ü ’l-L ü ğ a , B eyrut 1411/1991, V I, 107; İB N M A N Z Û R , M u h a m m e d b.

M ü k e rre m , L isâ n ü ’l-A ra b . B ey ru t 1375/1956, X III 4 4 6 -4 4 9 ; M e c d ü d d în M u h a m m e d b. Y a 'k û b el- F ÎR Û Z Â B Â D Î. e l-K â m û s u ’l-M u h ît, M ıs ır 1371/1952. IV. 277; M u h a m m e d M u rta d â ez-Z eb îd î. T â c ü ’I- A rûs. B eyrut T sz. IX , 360-3 6 1 .

2 P au l R O B E R T , P e tit R o b e r t, P a ris 1983. 1188: P ierre L A R O U S S E , P e tit L a o ru sse. P a ris 1963. 578;

Ş e m s e d d m S Â M Î. K âm ûsu F ran savî, İstan b u l 1315/1898, II. 1191.

3 B kz. P a rs T U Ğ L A C I, O k y a n u s A n sik lo p e d ik T ü rk çe S özlü k , İstan b u l 1971. III. 2231.

4 R a h m a n . 55/9.

' R a h m a n ; 55/7.

F a lıre d d in e r-R Â Z Î. M e fâ tîh u ’i-G a y b . T a h ra n (M ısır 1 3 5 7 /1 9 3 8 'd e n ofset bask ı), X X IX . 90-91:

E L M A L IL I M u h a m m e d H a m d i Y azır. H a k D ini K u r ’an D ili. İstan b u l 1938. VI. 4 6 6 5 -4 6 6 6 : S üleym an A T E Ş . Y ü c e K u r ’a n ’ın Ç a ğ d a ş T e fsir i, İstaııbui 1991. IX . 185-186.

(20)

2. K avâm ( pU* ):

Denge kelimesinin Arapçası “kavâm: ” dır. Kavâm lügatta, muvâzene, ölçü, îtidâl, adâlet, kist, maksat, mîzân ve orta yol anlamlarına gelmektedir7.

Dengenin çeşitli tarifleri vardır. Bunlardan biri de şöyledir: Denge, farklı varlıklar arasında bulunan, durma, âhenk ve bağdaşma meydana getiren ilişki ve orandır*. Denge anlamındaki “kavâm” kelimfesi, Furkân Sûresi’nde m ü’minlerin özelliklerinden bahsedilirken, şöyle geçmektedir. “Ve (Rahmân’ın kulları) harcadıkları zaman, ne isrâf, ne de cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli ( U ljj ) olur”9.

Yine aynı kökten gelen “akvem ( )” keljmesi, “en doğru ve dengeli”

anlamlarına gelir10. “Hiç şüphesiz bu K ur’an, insanları en dengeli/doğru ( f j i l ) yola iletir ve sâlih amel işleyenlere büyük ecir olduğunu müjdeler” 11 âyetinde olduğu gibi.

K ur’an’daki “Ölçü ve Denge Konusu”nun doğru ve kapsamlı olarak tesbit edilebilmesi için, önce, ölçü ve denge anlamına gelen kelimeler ile zıtlarının belirtilmesi gerekmektedir.

B. K UR’A N ’DA ÖLÇÜ ve DENGE KONUSUYLA İLGİLİ KELİMELER:

1. Kasd (J—ai)

Lügatte, “bir şeye yönelmek, adâletle hükmetmek, mûtedil, doğru, düzgün olmak” demektir12. Şu âyetler örnek gösterilebilir: “Doğru hedefe götürecek olan doğru/dengeli yol J-ai) da Allâh’a âittir” 13.

T e h z îb u ’l-L u ğa. IX . 375; e r- R a ğ ib ıf 1-ISFEH Â N İ. M u ’cem ü M ü fred â ti E lfâ z ı’l-K u r ’an , D â r ü ’l- K â tib i' 1-A rabî. 1392/1972, 4 3 1 -4 3 4 : K âm ûs. IV, 171: T â c ü ’l-A rû s. IX. 35-36: L isâ n u ’l-A ra b . X II. 4 96- 506: Â S İM E F E N D İ. el-K â m û s u ’l-M u h ît T e r c e m e si. İstan b u l 1 3 0 5 /1887, IV . 4 5 8 -4 5 9 . A y rıca, batı d ille rin d e de d en g e k a rş ılığ ı o la ra k , m eselâ F ra n s ız c a 'd a , L â tin c e a eq u u s, eg al, l ı b r a 'd a n gelen ' E Q U İL İB R E (e k ilib r)'’ k elim esi k u lla n ılm a k ta d ır. B kz. G ran d L arou sse U n iv ersa f a v ec A ctu a lia . P aris 1994. VI. 3845. E m il L ittre, D ic tio n n a ir e de la L a n g u e F ra n ça ise, P a ris 1956; III. 981;

D ic tio n n a ir e G e n e r a l de la L a n g u e F ra n ça ise, D e la g ra v e 1 9 6 4 ,1, 947; A n d re L a la n d e , V o c a b u la ir e de la P h ilo so p h ie. P aris 1962, 295. Y in e d e n g e ile ilg isi b u lu n a n uyum a n la m ın ı b e lirte n "H a rm o n ie (a rm o n i) (G ra n d L arou sse, V III, 51 5 7 ) ve "A c c o rd e (ak o rd ) (G ra n d L a ro u sse. I, 58) k e lim e le ri de b u lu n m a k ta d ır.

8 P ars T U Ğ L A C I. O k y a n u s, I. 541; K rş. O rh a n H A N Ç E R L İO Ğ L U , F elsefe A n sik lo p e d isi, İstan b u l 1976, I, 295.

9 F u rk â n , 25/67.

10 T e h z îb u ’l-L u ğa, IX , 375: M ü fred â t, 4 3 1 -4 3 4 : K âm ûs. IV , 171: T â c ü ’l-A rû s, IX . 35 -3 6 : L isâ n ü ’I- A ra b . X II. 4 9 6 -5 0 6 ; K âm û s T ere. IV. 458-4 5 9 .

' ' İ s r â . 17/ 9.

T e h z îb ü ’l-L iıg a . VIII. 3 5 2 -3 5 5 : L isâ n ii’i-A rah . III. 353. 357; K âm ûs, 1, 339: T â c u ’i-A rû s. B eyrut T s /. 11. 4 6 6 -4 6 8 ; T â h ir A lım ed er-R Â Z İ. T e r tîb ü ’l-K â m û s i’l-L üğa. N eşr: İsâ el-B âb i l-H alebî. T s / .. III, 628

13 N ah l. 16/9.

3

(21)

Yürüyüşünde tabîı/dengeli ol ( ) , sesini de kıs” 14.

Yine bu kökten türeyen “muktesıd ve mukteside: j J-osL»” terimleri de orta ve dengeli anlamlarına gelir. Şu âyetlerde olduğu gibi. “ ... Onlardan (kullardan) kimi orta/dengeli (-UaiL» gidendir” 15 (Kitap Ehli’nin içinden orta/dengeli »J-aiL») bir zümre vardır; ama onlardan çoğu ne kötüdür!” 10

2. Adi ( J

ju

JI):

Lügatte, “bir şeyi eşit ve denk yapmak, düzeltmek” anlamlarına gelir17. Adâlet, her şeyi tam olarak yerine getirmek, herkesin hakkını vermek ve ölçülü/dengeli davranmak dem ektir18. Şu âyetler adi kavramının denge ile ilgisini ortaya koymaktadır:

“Ey insan! Seni yoktan yaratan, düzgün yapılı ve endamlı kılan, ölçülü ve dengeli davranma imkânı veren (<A).u), (maddî ve mânevi yapıda seni en üstün kılan), seni dilediği en güzel şekil ve biçimde terkip eden, ihsanı bol Rabb’ine karşı seni aldatan nedir9” 19 “Muhakkak ki Allah, adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder”20.

3. K ist ( Ja*JÜI:

Kist lügatte, adâletli davranmak, miktar, terazi, hisse, nasîb ölçek gibi mânaları kapsar21. Ve eğer hüküm verirsen (insanların) aralarında adâletle (-la—0 hükmet.

AJlah adâletli davrananları ( ) sever”^2. “Tartıyı adâletle yapın, terazide eksiklik yapmayın”23.

4. Kıstas :

Lügatte kıstas, “ölçülerin en sıhhatli ve mazbut olanı, terazi” gibi anlamlar taşır24. “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve terâzi/mîzân ile tartın. Bu, hem daha iyidir, hem de neticesi bakımından daha güzeldir”25

14 L o k m a n . 3 1 /1 9 . 1 s F â tır, 35/32.

16 M â id e , 5/66.

1' B kz. E b û A b d ırra h m a n el-H alîl b. A h m ed , K ıtâ b ü ’l-A yn, B eyrut 1408/1988. II. 38 -4 0 ; L isânuM -A rab.

X I. 4 3 0 -4 3 7 ; K â m û s. IV . 13: T â c u ’l-A rû s, V III. 9-12.

n< M ü f r e d a t. 337.

19 İn fıtâ r, 8 2 /6 -8 .

■ ° N ah l, 16/90.

21 K i t â b ü ’l-A y n . V, 71; T e h z îb u ’l-L ü ğ a . 3 8 8 -3 9 0 ; A li b. M u h a m m e d İB N L F L -E S ÎR . e n -N ih â y e fi Ğ a r î b i ’l- H a d îs , e l-M e k te b e tü T İs lâ m iy y e , T sz., IV , 6, L is â n ü ’l- A r a b , V II, 3 7 7 -3 7 9 ; K â m û s , II, 393;

T â c u ’l- A r û s , V , 2 0 4 -2 0 5 . 22 M â id e , 5/42.

23 R a h m â n , 55/9.

24 B kz. K i t â b ü ’l-A y n . V, 71. T e z îb ü ’i-L ü ğ a . V III. 384; M ü f r e d a t. 418

•" İsrâ. 17/35.

(22)

5. Müstakim

Kavâm kökünden türeyen bu kelime lügatte, “doğru ve dengeli” demektir26.

“Bu (yol) Rabb’inin dosdoğru yoludur. Biz öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık”27 Bundan bir önceki âyette, doğru yolun İslâm olduğu belirtilmektedir28.

“(Ey Rabbimiz), bizi doğru yola ilet”29. Buradaki ( fi*7111*' ) kelimesi kavâm kökünden gelmekte ve doğru/dengeli anlamını belirtmektedir. Doğru yolun ne olduğu, hem Fâtiha Sûresi’nin son âyetinde, hem de Bakara Sûresi’nin ilk beş âyeti ile diğer sûrelerde açıklanmaktadır. Bu husus daha sonra îzah edilecektir.

C. KUR’AN ’DA ÖLÇÜ VE DENGENİN ZJDDI OLAN KELİM ELER 1. İ’tidâ

Aslı “ ” olan bu kelime, lügatte “zulmetmek, düşmanlık etmek, haddi aşmak ve ileri gitmek” gibi anlamlara gelir30. “Size savaş açanlara karşı, Allah yolunda savaşın. Sakın aşırı gitmeyin ( I j i u ; "İ ). Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez”31. “ ... Kim size saldırırsa, siz de ona saldırın (ileri gitmeyin). AJlah’tan korkun. Biliniz ki Allah, müttekîlerle (Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlarla) beraberdir”32. “Kim bundan sonra sınırı aşarsa ( ) onun için acı bir azâb vardır”33.

“Ey îmân edenler! Allâh’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın V Allah sınırı aşanları ^ ju u ll sevmez” . “Allâh’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve Kendisi’ne inandığınız Allah’tan korkun”34.

Hz. Peygamber (S) bir sohbetlerinde kıyâmet ve âhiretten bahsetmiş, sohbetten etkilenen bazı sahâbîler, Osman b. M az’û n ’un evinde toplanarak, gündüzleri devamlı oruç tutmak, geceleri uyumadan namaz kılmak, kadınların yanına gitmemek, et yememek ve eski püskü elbiseler giymek sûretiyle yaşamaya, kalan ömürlerini böyle geçirmeye, hatta kendilerini kısırlaştırmaya karar vermişlerdi Rasûlüllah (S) bu durumu haber alınca, derhal onları çağırtmış ve şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

T e h z îb u ’l-L ü ğa, IX. 357: M ü fred a t. 433; L isâ n ü ’l-A ra b . X II. 4 9 6 -4 9 8 . T â c ü ’l-A rû s. IX , 36.

2' E n ’ân. 6 /126.

E rfâ n ı. 6/125.

2 9 F â tih a . 1/6.

* Bkz. K itâ h ü ’l-A yn II, 213; M ü fred a t. 338: L isâ n ü ’l-A r a b , X IV , 33-34; T â c ü ’l-A rû s. X . 235.

11 B a k a ra , 2/190.

1: B ak ara. 2/194.

33 M â ide. 5/94.

M âid e, 5 /8 7 , 88.

5

(23)

“Ben böyle bir kulluk tarzı ile emrolunmadım. Vücut ve nefislerinizin sizde hakkı vardır; oruç tutup namaz kılınız, fakat bazan da oruç tutmayıp yeyiniz. Uyku da uyuyunuz. Ben hem namaz kılar, hem de uyurum. Bazan oruç tutar; bazan da tutmam.

Et yerim ve hanımlarıma da yaklaşırım; benim sünnetimden ayrılan benden değildir”35.

İşte bu olay münâsebetiyle yukarıda meâlleri verilen âyetler inmiştir36.

2. Kasvet :

Lügatte, sertlik, şiddet, katılık, verimsizlik (yerin bir şey bitirmemesi) ve merhametsizlik gibi anlamlar ifâde eden bir kelimedir37 “Ne var ki bundan (Bakara hâdisesinden sonra) yine kalpleriniz katılaştı ( ). İşte onlar (kalpleriniz) katılıkta taş gibi, yahut daha da ileri..”38

3. Z u lm ( r i ^ JI ):

Lügatte zulmetmek, “bir yeri yersiz yapmak, konulması gereken yerden başka bir yere koymak, bir kimsenin malını gasbetmek, hakkını vermemek” gibi mânalara gelir39. “Mûsa, kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (Tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Onun için Y aratan’ınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün”40.

“Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kâdirdir”4'.

Mekkeli müşrikler, Rasûlüllah (S )’a ve ashâbına, bilhassa fakir, zayıf ve kimsesiz müslümanlara saldırıyor ve korkunç işkencelerde bulunuyorlardı. Bu zulme uğrayan insanlar, Rasûlü Ekrem ’e gelerek durumdan şikâyet ediyorlardı. Hz.

Peygamber (S) ise, henüz savaş izni çıkmadığını bildiriyor; şimdilik sabır ve metânet

35 E b û A b d illa h M u h a m m e d b. İsm âil el-B U H Â R I, e l- C â m iu s -S a h îh , N ik â h , 1, İsta n b u l 1257/1841:

M Ü S L İM b. E l-H a c c â c cl-K u şey rî, e l- C â m iu ’S -S a h îh , N ik â h , nr. 5, M ıs ır 1 3 7 5 /1 9 5 5 ; A b d u lla h b.

A b d u rra h m â n -6 d -D A R IM J, S ü n e n , N ik â h , 3, D im aşk 1349; A h m ed b. H A N B E L , M ü s n e d . M ıs ır 1 3 1 3 /1 8 9 5 , II, 158; III, 241.

36 H a d îsin ç e şitli lâ fız la rla riv ây eti ve g e n iş a ç ık la m a la rı için bkz.: B ed riid d in M a h m u d b. A h m ed . el- A Y N î, U m d e tü ’I - K â r î Ş e r h u S a h îh i ’l- B u h â r î, İstan b u l 1308/1893. V III. 586: E b û C afer M u h a m m e d b.

C e rîr e t-T A B g R I. C â m i u ’l- B e v â n a n T e ’vîli  y i’l K u r ’a n , M ısır 1 3 7 4/1955, V II, 8, 9, 10; N a s r b.

M u h a m m e d e s-S E M E R K A N D Î, B a h r u ’l-U lû m , B eyrut 1413/1993, I. 4 5 5 ; et-T Û S Î, T e f s î r u ’t- T ib y â n , T a h ra n tsz .. IV . 7, 9; M u h a m m e d H u sev n e t-T A B A T A B A Î. e l- M îz â n fî T e f s î r i ’I - K u r ’a n . K um . tsz. V I.

106-116; H a k D in i İstan b u l 1938, II, 1800.

r B kz. K i t â b ü ’l-A y n , V, 189: L is â n ü ’l- A r a b . X V . 180-182: T â c ü ’l- A r û s . X, 2 9 3 -2 9 4 . 3!< B a k a ra . 2/74.

39 B kz. K i t â b ü ’I-A y n , V III. 162-164. M ü f r e d a t, 325-3 2 6 : L is â n ü ’l- A r a b . X II. 37.3; T â c ü ’l-A rû s . V III.

388.

40 B ak ara. 2/54.

H acc. 22/39.

(24)

göstermelerini tavsiye ediyordu. İşte yukarıdaki âyet ile ilk kez savaşa izin verilmiş oldu42.

“Allah’ın mescitlerinde, O ’nun adının anılmasına mâni olan ve onların harâb olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır!”43. “Allah tarafından bildirilmiş bir şâhitliği (insanlardan) gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gâfıl değildir”44.

4. Gulüv ( jliJ I):

Lügatte, “bir şeyde haddi aşmak, fazla ileri gitmek ve taşkınlık yapmak” gibi anlamlara gelen bir kelimedir45. “Ey Kitap Ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin (İ_>Uj *^) ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! JVIeryem oğlu İsâ Mesîh, sadece AJlâh’ın elçisi, M eryem’e attığı kelimesi ve O ’ndan bir ruhtur. Allâh’a ve elçilerine inanın, (Allah) “üçtür” demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allah, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sahibi olmaktan yücedir (münezzehtir). Göklerde ve yerde olanların hepsi O ’nundur. Vekil olarak Allah yeter”46. “Deki: Ey Kitap Ehli!

Dininizde haksız yere taşkınlık etmeyin. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın”47.

5. Şiddet ( iju lil :

Şiddet, lügatte “güçlü olmak, hücûm etmek, koşmak” vb. mânaları kapsamaktadır48. “İnsanların iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetlisini, Yahûdîler ile şirk koşanları bulacaksın. Onların, îman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da “Biz Hristiyanlarız” diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar”49 Kaynaklarda, bu âyetlerin sözkonusu ettiği Hristiyanların, Habeşistan’a göç eden müslümanları iyi karşılayan ve onlara anlayış gösteren Hristiyanlar olduğu nakledilmektedir50.

L M u h a m m e d b. İsâ et-T İR M ÎZ Î, S ünen, M ısır 1962; T efsîr, S û re 2 2 /4 , E b ü 'l-F id â İsm ail İBN K E S ÎR , T e fs îr u ’l-K u r ’a n i’l-A zîm , B eyrut 1 3 8 8 /1 9 6 9 , III, 225.

* ' B ak ara, 2/114. Â yetin g en iş m ân ası için bkz. M u h a m m e d A B D U H , T e fsîr u ’l-K u r ’â n i’I-H a k îm (el- M en â r), M ıs ır 1 3 6 6 /1 9 4 6 ,1, 430.

44 B a k a ra , 2/140.

^ Bkz. K itâ b ü ’l-A y n . IV , 44 6 : L isâ n ü ’I-A rab, X V , 131-134; T â c ü ’I-A rûs. X, 269.

46 N isa, 4 /171.

^ M âide. 5/77.

45 B kz. L isâ n ü ’l-A ra b III, 2 3 2 -2 3 6 : T â c ü ’I-A rûs. II. 387-389.

49 M âid e. 5/82.

B kz. E b ü 'l-H a s e n A li b. A h m ed el-V Â H İD Î, Eshâfrü N ü z û li’i-K u r ’an, T a h k . K em al B esyûnî Z A Ğ L Û L . B eyrut 1411/1991. 207; İBN K.ESÎR. T efsîr. II. 85: M u h a m m e d b. A li b. M u h a m m e d eş- Ş E V K Â N Î. F e th u ’l-K a d îr e !-C â m if B e y n e F e n n e y i’r -R iv â v eti v e ’d -D irâ v eti m in İ lm i’t-Tef'sîr, M ısır

1383/1964. II, 69; H ak D ini. 11, 1797.

(25)

6. Fahşâ * LLxJ I):

Lügatte “bir söz, iş vs. nin çirkin ve aşırı olması mânasındadır51. “O (şeytan) size ancak ve dâima kötülüğü, çirkin işi (* L i* j ) ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder”52. “De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allâh’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz9”53

7. K ast ( L - î t l ):

Lügatte, “adâletten ayrılmak, hak yoldan sapmak, zulmetmek” demektir54.

“İçinizde, (Allâh’a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar lî) da var.

(Allâh’a) teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlar (ve ona lâyık olanlar) dır” . Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olurlar”55.

8. Ğ ayy ( ,>11 ):

Lügatte, “azgın olmak, sapıtmak, helâk olmak, azdırmak ve saptırmak” gibi anlamlar taşır56. “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilik ( ^ ) ’ten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğûtu inkâr edip Allâh’a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki o hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir57” .

“Battığı zaman andolsun yıldıza ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı sapmadı (^ ji, L) ve bâtıla inanmadı; o kötü arzularına göre de konuşmaz”58.

9. Zeyğ ( j i j l ) :

Lügatte, “yoldan sapmak, meyletmek, bir tarafa eğilmek” vs. anlamlar ifâde eden bir kelimedir59 "... İşte kalplerinde eğrilik ( ) olanlar, fitne çıkarmak ve onun te ’vîline yeltenmek için müteşâbih âyetlere yapışıp onlarla uğraşıp dururlar”60.

K ur’an-ı Kerîm’de denge anlamına gelen kelimeler ile zıtlarını belirten kelimeler (genelde), örnek olarak verilen âyetlerde yer almaktadır. Yalnız bu husus ile ilgili kelimeler bunlardan ibâret değildir. K ur’an’ın anlam bütünlüğü, âyetler ve sûreler arasındaki münâsebet ve insicam dikkate alındığında, burada anılan âyetlerle

M K itâ b ü ’l-A v n . IJI. 96; T â c u ’l-A rû s. IV. 331.

B a k a ra , 2/169.

53 Â râf. 7/28.

" M ü fred a t, 4 1 8 ; K â m û s , II, 393.

55 C in n , 7 2 /1 4 , 15.

56 Bkz. T e h z îb ü ’I-L üğa, V III, 2 1 8 -2 1 9 ; L isâ n ü ’l-A rab , X V , 140-143; T â c ü ’I-A rûs. X , 273.

57 B a k a ra ,’ 2 /256.

58 N ecm , 5 3 /1 , 2, 3.

59 B kz. K itâ b ü ’l-A v n . IV . 43 4 ; M ü fr e d a t. 22 3 ; T â c ü ’l-A riîs, 293-294.

60 Â lü İm râ n . 3/7.

(26)

yetinilmesi uygun görülmüş, diğerleri zikredilmemiştir. Yeri geldikçe ilgili kelimeler üzerinde durularak, çeşitli açılardan yorumlanmaya ve konuya açıklık getirilmeye çalışılacaktır.

K ur’an’da bahsedilen ölçü ve denge, geniş bir konudur; pek çok hususla ilgilidir. Fert ve toplum dengesinden tutun da kâinattaki varlıklar arasındaki dengelere kadar... Bu çalışmada, sâdece kişinin dengeli bir varlık olabdmesi için, K ur’an’ın öngördüğü davranışlar üzerinde durulacak, yeri geldikçe de dengeli toplumun durumuna temas edilecektir. Bunların zıddı olan dengesiz davranışlar ve aşırılıklara zaman zaman değinilecek, diğer hususlarla ilgili konulara girilmeyecektir.

K ur’an’da kişi ile ilgili ölçü ve denge konusu, İman temeli ile İbâdet ve Ahlâk sahasından oluşan iki ana bölümde ele alınıp değerlendirilebilir. İnsanın bütün davranışları bu alanların dışında değildir. Kişinin hayatında mutlaka inançlı veya inançsız olma, ibâdet edip etmeme, iyi ahlâka sâhip bulunup bulunmama durumu vardır.

Ferdin uygulama sahasında ve ahlâkî davranışlarında dengeli olabilmesi için, önce, sahîh bir inanca sâhip olması şarttır. Bu sebeple evvelâ insanın muhtaç olduğu îmân konusundaki denge hususunun belirtilecek, sonra da ibâdet ve ahlâk sahalarındaki ölçü ve denge açıklığa kavuşturulacaktır.

■9

(27)

BİRİNCİ BÖLÜM İNANÇTA ÖLÇÜ VE DENGE

İnsanın dünyada huzura, âhirette mutluluğa ulaşabilmesi için ilk şart, onun tam ve sağlam bir îmana sahip olmasıdır. Kişi îman prensiplerine samîmi ve sarsılmaz bir tarzda inanma durumundadır. İnanç'm eselesinde çelişkili bir duruma düşerse, strese girer ve rûhî bunalıma düşer.

K ur’an-ı Kerim, îman esaslarının neler olduğunu ve bunlara ne şekilde îman edileceğini açıklamaktadır. O ’nun belirttiği îman esasları; Allâh'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberler’ine, Âhire gününe1, Kadere (hayır ve şerri ile) inanmaktır2.

Yüce K ur’an, insanın, Allâh’a ve diğer îman esaslarına, ölçülü ve dengeli bir tarzda inanmasını öngörür. Gerçekte K ur’an, her hususta en doğru ve dengeli bir yola

(çji\ ) hidâyet etmektedir3.

I. A LLÂ H ’A ÎMAN

Allah Taâlâ, eşi, benzeri olmayan ve her şeyi yoktan var eden, sonsuz kudret sâhibi bir Z â t’tır. O ’nun varlık ve birliği aklî ve naklî delillerle sâbittir. K ur’an-ı Kerim, diğer yaratıklardan akılla üstün kılınan insanı tefekküre davet eder; kâinâtı, yer ve gökleri düşünmesini, içindekileri incelemesini, kendi vücûdunu, nefsini, rûh âlemini vs.

tetkik etmesini emir ve tavsiye eder4. Bütün bunları yaptığında da aklının, Allah’ın varlık ve birliğini anlayacağını belirtir. Kişi tefekkür sayesinde her şeyin bir yapıcısı, usta veya mimarı olması gerektiği mantığı ile bunca sayılamayacak ve sınırı çizilemeyecek kadar geniş, büyük ve çok kompleks olan varlıkları yaratan sonsuz güce sâhip bir varlığın mevcûdiyetini kabul eder. Aslında bunda aklî bir zorunluluk vardır. Nitekim bir eser, bir bina ve özellikle bir sanat eserini görüp de onun yapıcısını ve sanatkârını kabul etmemek akıl ve mantık dışı bir durumdur. Bu kadar muazzam ve mükemmel varlıkların intizam ve denge içinde yürümesi, hedefinden şaşmaması ve bozulmaması, eşsiz kudrete mâlik bir mevcûdun varlığını ispatlar; hiç şüphesiz O da Allah Taâlâ’dır

1 B a k a ra , 2 /1 7 7 ; N isâ. 4 /1 3 6 .

2 K a m e r.-5 4 /4 9 ; H ad îd . 57/22; F ü rk â n . 25/2; E n 'â n ı. 6/59; T cvbc. 9/51; îm a n ın e rk ân ı ile ilgili h a d îs le r iç in b k z . B u h â rî, îm a n 37; M Ü S L İM , îm a n , 1, nr. 8/1.

3 B kz. İsrâ, 17/9; H id â y e tin g e n iş m â n a s ı iç in b k z . B ilâl T E M İZ , K u r ’a n -ı K e r im ’de H id â y e t K a v ra m ı, 2 v d . (B a sılm a m ış D o k to ra T ezi). D .E .Ü .. Sosyal B ilim le r E n stitü sü , İz m ir 1996.

4 G e n iş b ilg i iç in bkz. M u sta fa Ç E T İN , "Kur’a n ’da T e fe k k ü r K a v r a m r , D .E .Ü ., İla h iy a t Fak. D erg ..

İz m ir 1994. sayı V III, 43 -5 9 .

(28)

A. ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ

îman esaslarının başında bulunan Allah’a îman, aklî ve naklî delillere, sağlam temellere dayanmalıdır. K ur’an’da Allah Taâlâ bir. takım kemâl sıfatlar ve güzel isimler

«Lfc-Vi) ile tanıtılmaktadır. Önemli olan bu isim ve sıfatların doğru anlaşılmasıdır. Bu yapılabilirse, Allâh’a îman tam ve sahîh bir şekilde gerçekleşir, Hz.

Peygamber (S )’in îman konusundaki beyan ve tavsiyesine uyulmuş olur. Böyle bir seviyeye gelen kişi, yanlış yollara sapmaktan, akıl ve mantık dışı bir kısım sakîm görüş ve düşüncelere kapılmaktan kendini kurtarmış olur. Allâh’ın sıfatlarını doğru olarak değerlendiremeyen, Yaratıcı’yı, yaratıklara benzeten, O ’nun vasıflarını insana, insanın sıfatlarını O ’na yakıştıran kişi de yanlış bir fikre saplanır ve dengesiz bir inanca kayar.

İslâm’da temel prensip, "Jiı .u*-*uı vı *j[ v : Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz.

Muhammed (S), O ’nun Rasûlüdür"5 ifâdesinde belirtilen husustur.

Yüce Allah, gerek K ur’an-ı Kerim’de ve gerekse hadîs-i şeriflerde güzel isimlerle anlatılmaktadır. K ur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “En güzel isimler Allâh’ındır. Öyleyse O ’na, o isimlerle duâ edin, ve O ’nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın; onlar (inançsızlar) yaptıklarının cezasını çekeceklerdir”6.

Allah’ın isimleri, O ’nun sıfatlarıyla yakından ilgilidir. Kaynaklarda tesbit edildiğine göre, Yüce Allâh’ın doksan dokuz ismi vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1 - Allah, 2 - Rabb, 3 -- Rahmân, 4 - Rahîm,

5 - Melik, 6 - Kuddûs, 7 - - Selâm, 8 - M ü’min, 9 - Müheymin, 10 - 1 Azîz, 11 - Cebbâr, 12 - Mütekebbir,

13 - Halik, 14 - Bârî, 15 - Musavvir, 16 - Gaffar, 17 - Kahhâr, 18 - Vehhâb, 19 - Razzâk, 20 - Eettâh, 21 - Alîm, 22 - Kâbıd, 23 - Bâsıt, 24 - Hâfıd, 25 - Râfı‘, 26 - M u‘izz, 27 - Müzill, 28 - Semî‘, 29 - Basîr, 3,0 - Hakem, 31 - ‘Adi, 32 - Latîf, 33 - Habîr, 34 - Halîm, 35 - ‘Azîm, 36 - Ğafur, 37 - Şekûr, 38 - ‘Aliyy, 39 - Kebîr, 40 - Hâfız, 41 - Mukît, 42 - Hasîb, 43 - Celîl 44 - Kerîm, 45 - Rakîb, 46 - Mücîb, 47 - Vâsi1, 48 - Hakîm, 49 - Vedûd, 50 - Mecîd, 51 - Bâis, 52 - Şehîd,

s B U H A R I. îm a n . 37; M Ü S L İM . îm a n . 1. nr. 8/1.

" Ârâf. 7/180; İsnı. 17/110: Tâlıâ. 20/8. Haşr. 59/24

(29)

53 - Hakk, 54 - Vekîl 55 - Kavî, 56 - Metîn, 57 - Velî, 58 - Hamîd, 59 - Muhsî, 60 - Mübdî, 61 - M u'îd, 62 - Muhyî, 63 - Mümît, 64 - Hayy, 65 -- Kayyûm, 66 - Vâcid, 67 - Vâhid, 68 - Samed, 69 - Kadir, 70 - Muktedir, 71 - Mukaddim, 72 - Muahhir, 73 - Evvel, 74 - Âhir, 75 - Zâhir, 76 - Bâtın,

77 - Vâlî, 78 - Evvel, 79 - Berr, 80 - Tevvâb,

81 - Müntekım, 82 - ‘Afuvv, 83 - Raûf, 84 - M âlikü’l-Mülk, 85 - Z ü ’l-Celâli v e’l--İkrâm, 86 - Muksıt, 87 - Câmi‘,

88 - Ganiy, 89 - Mâcid, 90 - M âni’, 91 - Nûr, 92 - Hâdî, 93 - B e d î \ 94 - Bâkî, 95 - Vâris, 96 - Reşîd, 97 - Sabûr, 98 - Dâr, 99 - Nâfı1.7

TİRM İZÎ, D a a v â t, 82; İBN M Â C E, D uâ. 10; C â m iu ’l-B e y â n IX , 91; X V . 121; E sm â-i H üsnâ'nın u n la n ıla n s ıra s la şu n la rd ır;

1 - V a rlığ ı z o ru n lu o la n ve b ü tü n ö v g ü lere lây ık b u lu n a n Z â t’ın özel v e en k a p sa m lı adı, 2 - B esley ip b ü y ü te n , te rb iy e eden, 3 - D ü n y ad a b a ğ ışla y a n esirg ey en , 4 - A h ire tte b a ğ ış la y a n esirg ey en . 5 - G ö rü n e n ve g ö rü n m e y e n â le m le rin sah ib i, 6 - H er tü rlü e k sik lik te n m ü n e z z e h , 7 - E se n lik v e re n , 8 - G ü v en v eren , y a ’d in e g ü v e n ile n , 9 - K â in a tın b ü tü n işle rin i g ö zetip y ö n eten , 10 - Y e n ilm e y e n y eg ân e g â lip , 11 - İrâ d e s in i h e r d u ru m d a y ü rü te n , y a ra tılm ış la rın h a lin i iy ile ştire n , 12 - A z a m e t v e y ü celiğ in i iz h â r ed en , 13 - T a k d irin e u y g u n b ir şek ild e y a ra ta n , 14 - B ir m o d el o lm a k sız ın c a n lıla rı y a ra ta n , 15 - Ş ekil ve ö z e llik v e re n , 16 - D a im a affed en , te k ra rla n a n g ü n a h la rı b ağ ışla y a n , 17 - Y e n ilm e y e n y eg ân e g alip , 18 - K a rş ılık b e k le m e d e n bol b o l v eren , 19 - B e d e n le rin ve ru h la rın g ıd a s ın ı y a ra tıp v e re n , 20 - İyilik k a p ıla rın ı a ç a n , h a k e m lik y ap an , 21 - H ak k ıy la b ilen , 22 - R ızk ı tu tan , c a n lıla r ın ru h la rın ı a la n , 23 - R ız k ı g e n iş le te n , ru h la rı b e d e n le rin e yayan, 24 - A lç a lta n , z ille te d ü şü re n , 25 - Y ü celte n , 26 - Y ü c e lte n , iz z e t v e ş e r e f v e re n , 27 - A lç a lta n , z ille t v eren , 28 - İşiten , 29 - G ö ren , 30 - Son h ü k m ü v e re n , 31 - M u tla k a d a le t sa h ib i, a ş ırılığ a m ey letm ey en , 32 - Y a ra tılm ış la rın ih tiy a c ın ı e n in c e n o k ta s ın a k a d a r b ilip s e z ilm e z y o lla rla k a rş ıla y a n , 33 - H er şeyin iç y ü z ü n d e n h a b e rd a r o lan , 34 - A cele ile ve k ız g ın lık la m u a m e le e tm ey en , 35 - Z â tın ın v e s ıfa tla rın ın m ah iy eti a n la ş ıla m a y a c a k k a d a r u lu . 40 - K o ru y u p g ö zete n ve d e n g e d e tu ta n . 41 - B e d e n le rin ve ru h la rın g ıd â sım y a ra tıp v eren , b ilip g ü cü y eten ve k o ru y an , 42 - K u lla rın a yeten, o n la rı hesab a çek en , 43 - A zam et sah ib i, 44 - F azilet tü rle rin in h e p sin e sah ip . 45 - G ö zetle y ip k o n tro l eden, 46 - D ile k le re k a rş ılık veren, 47 - İlm i ve m e rh a m e ti h e r şeyi k u şa ta n , 48 - B ü tü n e m irle ri ve işleri y erli y erin o lan . 49 - Ç ok seven, çok sev ilen . 50 - Ş an lı, şerefli. 51 - Ö lü m d en so m a d ırılıe ıı. 52 - H eı şevi g ö zlem iş o la ra k bilen. 53 - F iilen var o la n , m ev cu d iy eti ve u lû h iy eti g erçek o lan , 54 - G ü v e n ilip d a y a n ıla n . 55 - H er şeye gücü yeten, k u v v etli, 56 - H er şeye g ü cü yeten , k u d re tli, 57 - Y a rd ım c ı v e dost. 58 - Ö v ü lm ey e lâyık. 59 - H er şeyi te k te k ve b ü tü n a y rın tıla rıy la b ilen , 60 - İlk in y a ra ta n , 61 - T e k r a r y a ra ta n . 62 - C an v eren . 63 - Ö ld ü re n . 64 - E b ed î h ay atla d iri, 65 - H er şeyin v arlığ ı k e n d is in e b a ğ lı o lu p k â in â tı id a re ed en , 66 - D ile d iğ in i d iled iğ i z a m a n b u la n m ü s ta ğ n i, 67 - B ö lü n ü p p a rç a la ra a v n lm a m a s ı ve b e n z e rin in b u lu n m a m a s ı a n la m ın d a tek, 68 - A rz u v e ih tiy a ç la rı sebebiyle h e rk e s in y ö n e ld iğ i u lu la r u lu su b ir m ü s ta ğ n i, 69 - H er şeye g ü cü yeten , k u d re tli, 70 - H er şeye gücü yeten, k u d re tli, 71 - Ö n e a la n , 72 - G eriy e b ırak an , 73 - V a rlığ ın ın b a şla n g ıc ı o lm ay an , 74 - V a rlığ ın ın so n u o lm a y a n , 75 - V a rlığ ın ı ve b ir liğ in i b elg eley en b irç o k d e lilin b u lu n m a sı a ç ıs ın d a n â şik â r, 7 6 . - Z â tın m g ö rü lm e si ve m a h iy e tin in b ilin m e s i a ç ıs ın d a n g izli, 77 - K â in â ta h â k im olu p y ö n eten , 78 - İzzet., ş e r e f ve h ü k ü m r a n lık b a k ım ın d a n e n yüce, aşk ın , 79 - İyilik eden, v a a d im y e rin e g e tire n , 80 - K u lla rın ı tevbeye se v k e d e n v e te v b e le rin i k a b u l eden, 81 - S u çlu ları c e z a la n d ıra n , 82 - H iç b ir so ru m lu lu k k a lm a y a c a k şe k ild e g ü n a h la r ı affed en , 83 - Şefkatli, 84 - M ü lk ü n sah ib i, 85 - A z a m e t ve k e re m sahibi, 86 - A d a le tle h ü k m e d e n , 87 - T o p lay ıp d ü zen ley en , k ıy am et g ü n ü hesab a çek m ek için m a h lû k â tı to p lay an . 88 - Z e n g in , 89 - Ş an lı, şerefli, 90 - D ilem ed iğ i şey lerin g erç e k le şm e sin e m ü sa a d e etm eyen,

(30)

Allâh’ın güzel isimleri ( ,>—i l * L - ‘VI ) üzerinde hayli çalışmalar yapılmış, Yüce Allâh’a lâyık olan isimlerin ne gibi anlamlar ifâde ettiği belirtilmiştir. Suat YILDIRIM da, bu hadîsi bazı değerlendirmelere, tabi tuttuktan sonra, âyetlerin ışığında Allâh’ın doksan beş ismini geniş olarak açıklamaktadır8. Burada detaya girilmeden Yüce Allâh’ın kemâl sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğu beyan edilerek, Allâh’a sahîh bir îmanın nasıl olması gerektiği belirlenecek^ sonra da diğer îman esasları îzah edilecektir.

B. ALLAH’IN SIFATLARI:

Yüce Allah’ın sıfatlarının beş kısımda ele alınıp incelenmesi gerekir. Bunlar:

1 - Vücûd sıfatı, 2 - Selbî sıfatlar, 3 - Sübûtî sıfatlar, 4 - Fiilî sıfatlar, 5 - Haberi sıfatlar.

Allah Taâlâ’ya tam, dengeli ve ölçülü bir îman gerçekleşebilmesi için O ’nun sıfatlarının ifrat ve tefritten uzak bir şekilde anlaşılması ve doğru olarak değerlendirilmesi gerekir.

I. Vücûd Sıfatı:

Vücûd, “var olmak” demektir. Vücûd sıfatına nefsî ve zatî sıfat da denir. Allah vardır. O ’nun varlığı zarurîdir, kendi Z ât’ının gereğidir; başkasından değildir. Vücûcjufı zıttı olan adem/yokluk, Yüce Allah hakkında mümtenîdir, muhaldir / imkânsızdır.

O ’nun olmaması düşünülemez9. Sünnî kelâm âlimlerinin çoğunluğuna göre vücud sıfatı Allah’ın zâtı üzerine zâid, müstakil ve ezelî bir sıfattır. Müteâl Rabb’ın zâtı vücudsuz düşünülemez. Bu sıfat diğer bütün sıfatların esası ve merkezidir. Bazıları da vücud

kölii şey lere engel o lan . 91 - N u rla n d ıra n . n u r k ay n ağ ı. 92 - Y ol g ö steren , m u ra d a e rd ire n . 93 - E şi ve ö rn e ğ i o lm ay an , s a n a tk â ra n e y a ra ta n , 94 - V a rlığ ın ın sonu o lm ay an . 95 - V a rlığ ın ın sonu o lm a y a n . 96 - B ü tü n işleri isab etli ve h ed efin e u laşıcı, irşad edici. 97 - Ç ok sab ırlı. 98 - Z a ra r v eren . 99 - F ayda veren.

B kz. B ek ir T O P A LO G L U , T .D .V İslâm A n sik lo p ed isi. E s m â -i H ü s n â M a d d e s i. İstan b u l 1995. X I. 4 14- 415.

x S u at Y IL D IR IM . K u r ’a n ’d a U lû h ij y e t, İstan b u l 1987, 61 v d .; K rş. H alil İb ra h im Ş E N E R , T ü r k E d e b iy a t ın d a M a n z u m E s m â -i H ü s n â la r , (B a sılm a m ış D o k to ra T e z i), D .E .Ü Sosyal B ilim le r E n stitü s ü İz m ir 1985; M . C em al SO F U O G L U , A ç ık la m a lı D u a K ita b i. A n k a ra 1992. 111 vd.

v İm â m  Z A M . e l- F ık h u ’l- E k b e r , T ere. M u sta fa Ö Z, İ.  z a m ’ın B eş E s e r i, İsta n b u l 1992, 70;

S a ’d itd d în b. M e s ’ııd, e t-T A F T A Z A N İ. Ş e r h u ’l- M a k â s ıd , B ey ru t 1 4 0 9 /1989, IV . 31; A h m e t Sâim K IL A V U Z . İs lâ m A k â id i ve K e lâ m a G iriş , İstan b u l 1987. 77.

13

(31)

sıfatını, zâtın aynı kabûl ederler; bu sebeple de onun Zât üzerine zâid müstakil bir sıfat olmadığını savunurlar10.

2. Selbî Sıfatlar:

Allah Taâlâ’yı her türlü noksan sıfatlardan münezzeh, ârî ve berî kılan sıfatlara tenzîhî sıfatlar denir. Yüce Yaratıcı’da bulunması gereken bu sıfatlar selbî sıfatlar diye adlandırılır.

G erçekte Allâh’ın başlangıcı ve sonu yoktur; cisim değildir; hiçbir şey O ’na benzemez11. Allâh’ın tenzîhî sıfatları çoktur. Bunlardan beşini burada açıklamakta yarar vardır:

a) Kıdem:

Kıdem, “evveli ve başlangıcı olmamak” demektir. Bu sıfat Allâh’ın ezelî olduğunu belirtir. Ne kadar önceye gidilirse gidilsin, Allah’ın olmadığı bir zaman düşünülemez. O, zaman ve mekândan münezzeh yüce bir zâttır. Allah, hâdis, yani sonradan meydana gelmiş bir varlık değil, kadîm, yani ezelî bir varlıktır. Şayet Allah hâdis bir varlık olsaydı, mutlaka bir muhdise (meydana getirene) muhtaç olurdu.

Başkasına muhtaç olan da vâcibü’l-vücûd (varlığı zorunlu) olamaz. Allah Taâlâ Kadîm’dir; hudûs (sonradan olma) O ’nun hakkında muhaldir; düşünülmesi mümkün değildir12.

Netice olarak mantıklı ve dengeli düşünce, kişiyi kıdem sıfatının, Allâh’ın gerekli sıfatlarından biri olduğu inancına ulaştırır.

b) Bekâ:

Bekâ, varlığının sonsuzluğunu belirtir. Allah sonsuzdur, ebedîdir. Bekâ da kıdem gibi Yüce Yaratıcı’da bulunması zorunlu olan sıfattır. Bunun zıddı olan fenâ (son-luluk), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız bir şeydir. “O evvel (kadîm)dir, âhir (ebedî) dir” 13. “O ’nun yüzü (zâtı)ndan başka her şey yok olacaktır” 14. “Yalnız celâl ve ikrâm sahibi Rabbı’nın yüzü (zâtı) bâkî kalacaktır” 15.

!" Bu g ö rü ş ü s a v u n a n la r İs lâ m filo zo fları ile E b u 'l-H a se n el-E Ş A R I (ö. 3 2 4 /9 3 6 ) ve M u 'te z ile k elâm cısı E b ıH -H u se y n e l-B A S R Î (Ö .4 3 6 /1 0 4 4 )d ir. B kz. A b d u lk â h ir b. T â h ir e t-T e m îm î el-B A G D Â D Î, U sûlüd-, D în. B e v n ıt 1 3 4 6 /1 9 2 8 . 109: İZ M İR L İ. Y en i İlm -i K elâm . İstanbul 1339-1341. II. 88.

" Ş e r h u ’l-M a k â sıd , IV , 43.

' 2 İm â m u ’l-H a re m e y n el-C Ü V E Y N Î. d - A k î d e t ü ’n -N iz â m iy y e . K a h ire 1399/1979, 20 vd.

13 H ad îd , 57/3.

M K asas, 28/88.

15 R a h m a n . 55/27.

(32)

Allah Taâlâ’nm bâkî olduğunda kelâmcılar arasında ittifak vardır. Bununla birlikte bekâ sıfatının nasıl bir sıfat olduğu husûsunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Eş‘arîler bekânın Allâh’ın zâtı ile kâim, zât üzerine zâid, diğer sıfatlar gibi bir sıfat olduğunu savunurlar16. Mâturidîler ise Allâh’ın, Z ât’ı ile bâkî olduğunu kabul ederler.

Buna göre bekâ, “zâtın varlıkta devamlılığı” dem ektir17.

îzahı ne tarzda olursa olsun, doğru ve ölçülü düşünen kişi, Allâh’ın bekâ sıfatı ile m uttasıf olduğunu kabul eder. Çünkü fanî olan, Allah olamaz.

c) Muhâlefetün li’l-Havâdis:

Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah’tan başka her şey sonradan meydana gelmiştir. Yüce Yaratıcı sonradan olan şeylerin hiçbirisine benzemez. Bizim aklımızın düşündükleri, ancak, yaratıklardır; sonradan meydana getirilmiş varlıklardır. Biz hiçbir zaman Allâh’ın zâtını ve mâhiyetini anlayamayız.

O ’nu hiçbir şeye benzetemeyiz. K ur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “O ’nun benzeri hiçbir şey yoktur” 18. Gerçekte O ’nun Z ât’ı ve mâhiyeti hakkında düşünmek doğru değildir. Kesinlikle O, ne insan ve ne de diğer varlıklar gibidir. Allâh’ın isim ve sıfatlar tecsim ve teşbih yapılmaksızın ispat edilir. Nasslarda geçen “yed” 19, “vech”20 ve

“istiva”21 gibi cismânî ve maddî sıfatların Allah Taâlâ’ya nisbet edilmesi uygun değildir. Bu nedenle müteahhirûn / sonraki kelâm âlimleri, “yed” kelimesine “kudret”,

“vech”e “zât” ve “istivâ”ya da “istîlâ, ihâta etme ve yaratma” anlamlarını vermişlerdir.

Dengeli düşünemeyen ve âyetleri doğru yorumlayamayan bazı kişiler, Allah’ın sıfatlarını insan uzuvlarına ve yaratıklara benzetmişlerdir. Bunlara “Müşebbihe” denir22.

Selef âlimleri ise bu âyetleri te ’vil etmemiş, olduğu gibi kabul etmişler, fakat teşbih yanlışlık ve dengesizliğine de düşmemişlerdir. Doğrusu Allah hiçbir şeye benzemez, eşsiz bir zâttır.

d) Kıyam bi Nefsih:

Allah’ın varlığında hiçbir şeye muhtaç olmaması, zâtı ile kâim olması demektir. Allah, var olmak için başka bir müessire (etkene) ihtiyaç duymaz. O ’nun

>6_ E büM -H asen e l- E Ş ’A Rİ, e l- İ b â n e a n U s û li’d -D iy â n e , M e d in e 1975, 109.

1 F e th u lla h H U L E Y F , K i t â b ü ’t- T e v h îd M u k a d d im e s i. B eyrut 1970. 19.

Ş ûrâ, 42/11.

^ Feth. 48/10.

R a h m a n . 55/27.

■' T âlıâ. 20/5.

” E b u 'l-Y ü s r e l-P E Z D E V Î. U sû lü ’d -D în . T alik. H a n s P eter L IN SS. K a h ire 1 3 8 3/1963. 1 1 1-113; Y eni İlm -i K e lâ m . 11. 89-90.

15-

(33)

varlığı kendindendir, O, Vâcibü’l-V ücût’tur. Başkasına muhtaç olan bir varlık Allah olamaz. Bizzat kâim olma sıfatının zıddı olan kıyâm bi gayrih (başkasına muhtaç olma), Allah hakkında muhaldir23. O ’nun için böyle bir şey düşünülemez. Başkasına muhtaç olmaması, hem akla uygundur, hem de bu konuda K ur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“De ki: O Allah birdir: Samed (başkasına muhtaç olmayan)’dir”24. “Ey insanlar, Siz Allâh’a muhtaçsınız, Allah ise zengin (muhtaç değil) dir ve hamde lâyık olan O ’dur”25

Bu âyetler, kişiyi, Allâh’ın hiçbir varlık ve yarattığa muhtaç olmadan zâtı ile kâim olması gerektiği kanâatine sevketmektedir. Böyle îtidâlli bir düşünceye sahip olan kişi de elbette AJlâh’a sahîh bir tarzda inanma imkânına ulaşır.

e) Vahdaniyet:

Vahdâniyet, bir ve tek olmak demektir. Terim olarak bu kelime, Allah Taâlâ’nm zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde eşi, benzeri ve ortağı bulunmadığını, bir ve tek olduğunu belirtir. Vahdâniyetin zıddı olan teaddüd (birden çok olmak) ve şirk (ortaklık), Yüce Allah hakkında muhaldir, imkânsızdır.

İslâm îtikâdına göre, yegâne yaratıcı, Allah Taâlâ’dır. O ’ndan başka yaratıcı olmadığı gibi, O ’nun dışında hiçbir varlığa kulluk yapılmaz. Doğru düşünen kişi, ne kula kul olur ve ne de âlemlerin biricik Rabb’ı olan Allah’tan başka bir varlığa tapar.

İbâdete lâyık olan tek varlık, Allah Taâlâ’dır26.

K ur’an-ı Kerim’in bir çok âyeti Allâh’ın bir ve tek olduğunu, eşi ve benzerinin bulunmadığını gayet açık olarak beyan eder: “De ki: O Allah bir tektir. Allah sameddir (O, hiçbir şeye muhtaç değildir, herşey O ’na muhtaçtır), O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O ’nun dengi değildir”27 “Eğer Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O (bundan münezzehtir) yücedir. O Allah, tek hükümrândır”28. “De ki: Eğer dedikleri gibi, Allah ile birlikte tanrılar olsa idi, o zaman

23 Ş e r h u ’l-M a k â sıd , IV , 54 vd.

24 İh lâs, 112/1-2.

25 F â tır, 35/15.

26 G e n iş b ilg i iç in bkz. e l-F ık h u ’!-E k b er. 70 vd.: P E Z D E V Î, U sû lü ’d -D în , 109; Ş e r h u ’l-M a k â sıd . IV, 31.

27 İh lâs, 112/1-4.

28 Z ü m e r, 39/4.

(34)

onlar da A rş’ın sahibine ulaşmanın yolunu ararlardı. Hâşâ, O, onların dediklerinden çok yücedir, uludur” .29

- ‘Eğer her ikisinde (yer ve gökte) Allah’tan başka tanrılar olsaydı, her ikisi (yer ve gök) de harap olurlardı. Arş’m sâhibi Allah, onların nitelendirmelerinden yüce (münezzeh)dir”30.

Kelâmcılar meâli verilen bu son âyet ışığında Burhân-ı--Temânuu (irâde çatışmasına dayanan delîl) ortaya koymuşlardır31. Yerle göklerin düzeni bozulmadığına göre, birden çok ilâh yoktur. Burhân-ı Temânü' şöyle ortaya konur:

Kâinâtta her yönden birbirine eşit olan iki ilâhın var olduğu farzedilse, bunlardan biri bir şeyin hareketini, diğeri sükûnunu isteyebilir. Zira ilâh tam bir kudrete, hür ve serbest irâdeye mâliktir. Bu durumda şu üç ihtimal ortaya çıkar:

1 - Ya ilâhlardan her ikisinin dediği gerçekleşecektir. Bu ihtimal imkânsız, bâtıl ve geçersizdir. Zîrâ aynı yerde ve aynı anda, hareket ve sükûn gibi iki karşıt şeyin bir arada olması (ictimâ-ı zıddeyn) mümkün değildir. Akıl, mantıklı ve dengeli düşünce bunu kabul etmez.

2 - Veya her iki ilâhın dediği de olmaz. Bu ihtimal de yanlıştır. Zîrâ istediğini gerçekleştiremeyen güçsüzdür, âcizdir; âciz kalan da ilâh olamaz. Çünkü âciz kalmak, hudûs ve imkânı gerektiren bir durumdur.

3 - İlâhlardan birinin irâdesi gerçekleşecek, diğerininki gerçekleşmeyecektir.

Bu da yanlış bir olasılıktır. Zîrâ istediği olmayan âcizdir, âciz ise.ilâh olamaz. Diğer ilâh da her yönden buna denk olduğu için onun da âciz olması, bundan dolayı da ilâh olmaması icâbeder. Neticede, kâinâtın yaratıcısının iki olması ihtimali mümkün olmayınca, ilâhın bir ve tek olması zorunlu olarak ortaya çıkar32.

Yine kelâmcılar, “Burhân-ı Tevârüd” adını verdikleri delil ile de AJlah Taâlâ’nın vahdâniyetini ispat ederler.

Eğer yerde ve gökte birden çok ilâh olsaydı, bu âlem:

1 - Ya bütün ilâhların ortak güç ve kudreti ile meydana getirilmiştir.

2 - Veya herbiri tarafından müstakil olarak oluşturulmuştur.

3 - Yahut da yalnız birinin irâde ve gücüyle vücûda getirilmiştir.

İsrâ. 17/42-43.

,u E n b işâ . 21/22.

Ş e r h u ’l-M a k â sıd IV. 36.

G e n iş b ilgi için bkz. Ş e r h u ’l-M a k â sıd . IV. 37; A b d ü lm ü n 'im S â lih el-A liyy el-İZ Z Î. U sû lü ’l- A k îd e ti’l-İsiâ m iy y e, B eyrut 1408/1988, 13-15.

4.7

(35)

Birinci ihtimâle göre, ilâhlardan her birinin kuvvet ve kudreti kâinatı tek başına yaratmaya kâfi gelmemiş, bu husus hepsinin iş ve güç birliği ile ortaklaşa gerçekleşmiştir. Bu ise, ulûhiyet vasfı ile bağdaşmayan bir acizliğin alâmetidir. Aklî dengesi yerinde olan sağduyu sahibi bir insanın âciz bir varlığı ilâh kabul etmesi imkânsızdır.

İkinci ihtimale göre; ilâhlardan her birinin gücü eşyayı müstakil olarak, tek başına yaratmaya yeterli geldiğinden, her biri tam bir müessir kudrete mâlik ve bu âlemin hâlıkı olur. Böyle olunca da bir eserin, iki veya daha çok müessirden sudur etmesi, bir başka ifâde ile, bir malûl üzerine iki veya daha çok müstakil ve tam illetin tevârüdü, tevâfuku gerekir. Bu ise bâtıldır. Zîrâ bu, hâsıl olan bir şeyin tekrar tahsil edilmesini îcâbeder (hâsıl-ı tahsîl). İlâhlardan birden ziyâdesi mutlaka gereksiz olur.

Gereksiz olan bir ilâh ise zaten ilâh olamaz.

Üçüncü ihtimâle göre, eşya ancak birinin kuvveti ile yaratılır. Eğer eşya ilâhlardan birinin kudreti ile oluşur, diğerlerinin yaratmada bir etkisi olmazsa, tercih bilâ müreccih (seçici olmadan seçimin bulunması) sonucuna varılır ki, bu halde de varlıkların yaratılmaması lâzım gelir. İşte bu üç ihtimâlin yanlışlığı ortaya çıkınca, Yüce AJlâh’ın vahdâniyeti sâbit olur33.

Allâh’ın vahdâniyeti hususunda bir başka delil de şudur:

Noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf ve her bakımdan müsâvî iki ilâhın mevcudiyeti farzedilse, kâinâtı yaratma işinde, aralarında:

1 - Ya ittifak ederler, 2 - Ya da ihtilâfa düşerler.

İhtilâf ederlerse aralarında temânu’ (irâde çatışması) hâsıl olur. O takdirde de, ya ictimâ-i zıddeyn, ya ilâhlardan birinin veya her ikisinin aczi lazım gelir ki, bu üç ihtimal de yanlıştır.

Şayet iki ilâh ittifak ederlerse.

Bu ittifak, ya zorunlu olur ki, bu durumda her iki ilâh da irâdesiz ve âciz demektir. İrâdeden yoksun ve acz içinde bulunan da ilâh olamaz.

Yahut ihtiyârî olur; ilâhlardan biri ötekine serbestçe uyar. Bu vaziyete göre uyan ilâh öbürüne ya itiraz edebilir; ederse irâde çatışması hâsıl olur. Ya da edemez; o takdirde de âciz duruma düşer. Öbür ilâh da her bakımdan eşit olduğuna göre o da âciz

33 Ş. M a k â s ıd , IV . 37; Y e n i İlm -i K e lâ m , II, 96-101

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

‹flte bu çift yönlü özelli¤in gere¤i olarak Kur’an-› Kerim’in iki türlü okunufl flekli vard›r: Bunlardan birincisi, genel olarak zihinsel bir yaklafl›mla

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

dönemiyle ilişkili olarak okumak, sadece vahyin sağlıklı anla- şılması için değil, nazil olduğu dönemin önemli bir kaynağı olarak önemlidir. Vahyin

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır

Sonra (yarın, öbürüsü gün veririm diye söz verir de) sözünü yerine getiremez (bunun için borç- tan Allah’a

Sonuçta Yahudilerin de diğer insanlar gibi oldukları ve azap görmelerinin ya da ilahî rahmete mazhar olmalarının, göklerin ve yerin mülkünün sahibi olan Allah’ın

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı