• Sonuç bulunamadı

CGM105 ÇOCUK GELİŞİMİNE GİRİŞ DERSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "CGM105 ÇOCUK GELİŞİMİNE GİRİŞ DERSİ"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CGM105 ÇOCUK GELİŞİMİNE GİRİŞ DERSİ

Gelişim Kuramları Bilişsel Gelişim

Dil Gelişim

PROF. DR. MÜDRİYE YILDIZ BIÇAKÇI

(2)

BİLİŞSEL GELİŞİM

(3)

“BİLİŞSEL akıl ve bilgi, bellek, akıl yürütme, anımsama, unutma, sorun çözme, kavramlar arası

ilişkileri kurma ve düşünce gibi zihinsel işlevleri olarak tanımlar.

BİLİŞSEL GELİŞİM, yaşla birlikte bu süreçlerde olan değişimlerdir.

BİLİŞ; düşünme, öğrenme ve hatırlama süreçlerine denir.

(4)

BİLİŞSEL GELİŞİM

Bireyin çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişimdir.

Bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi anlama yollarının daha kompleks ve etkili hale gelmesi sürecidir.

Bireydeki akıl yürütme, düşünme, bellek, ve dildeki değişmeleri kapsar.

(5)

Algı

İnsanın doğumdan itibaren, yaşamı boyunca görme, duyma, tatma, koklama ve dokunma gibi duyularını kullanarak çevresindeki

bilgileri organize etme, anlama, yorumlama ve yeni durumlara kendini uydurma sürecine algı olarak ifade edilir. Diğer bir ifadeyle algı, benzerlikleri kavrama ve farklılıkları görme yeteneği olup algısal gelişim, hem olgunlaşma hem de öğrenmeye bağlıdır.

(6)

Algılama

• Bu bilişsel süreç olarak tanımlanan algılama ise, göze, kulağa ve diğer

alıcılara gelen uyarıcılara anlam verilmesi ve yorumlanması olarak ifade eder.

Algılama sürecinde şema, imge ve semboller önemlidir.

(7)

Algıda seçicilik

• Organizmanın çevrede bulunan bir çok uyarıcının tümünü birden algılaması zordur. Bu nedenle organizma çevreden gelen uyarıcıların bazılarını seçmesine, algıda seçicilik denir. Seçilik süreci dikkat, hazır olma, güdülenme gibi unsurları içerir. Dikkat algılamaya hazır olmayı ifade eder. Çevrede dikkat edilen nesneler ve olaylar algılanır.

Örneğin; aynı vitrine bakan iki arkadaştan gömleğe ihtiyacı olan gömleği, kazağa ihtiyacı olanın kazağı görmesidir. Algılamaya hazır olma, bireyin neyi algılamaya hazır olduğu ile ilgilidir. Kişi, pek çok uyaran arasından sadece birini ya da birkaçını algılayabilir. Örneğin;

bir anne gece ağlayan bebeğinin sesini duyabilir; ama telefonun sesini duymayabilir. Bu, annenin sadece bebeğini algılamaya hazır olduğunu gösterir. Algılama için diğer bir etken olan güdülenmeye göre,

herhangi bir şeyi algılarken görmek ve duymak istenilen görülür .

(8)

Ayırt etme becerisinin gelişimi

• : Ayırt etme; önceden bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun, zamanla parçalarını,

ayrıntılarını ve benzer nesneleri birbirinden ayrı

kılan özelliklerini, algılama eğilimi olarak ifade edilir.

Okul öncesi dönemde ki çocuk özellikle karmaşık bir şekli bütün olarak algılar, ayrıntılara dikkat etmez.

Altı yaşından sonra ise ayrıntılara bütünü, parçaları, parçaların birbirleriyle ve parçaların bütün ile olan ilişkilerini aynı anda algılamaya başlar.

(9)

Nesne kavramı

• Nesne kavramının çocuk tarafından tam olarak algılanabilmesi için nesne devamlılığı, nesne

değişmezliği ve nesne kimliği gibi üç temel beceriyi kazanması gerekir ve bu kazanım sonucunda

dünyayla etkileşimi daha etkili ve işlevsel olur.

Nesne devamlılığı nesnelerin uzayda yer tutan

varlıklar olduğuna, algı alanı dışında olduklarında dahi var olmayı sürdürdüklerine ilişkin bilgidir. Bu kavram, on sekiz-yirmi dört ayda kadar çeşitli

aşamalarla kazanılır.

(10)

Nesne kavramı

• Nesne değişmezliği; uzaklık, yön, bakış açışı değişiklikleri ve ışık gölge gibi değişik biçim ve

durumlarda gördüğü nesnenin ya da insanın aynı nesne ya da insan olduğu, yani değişmediğinin algılanmasıdır. Nesne kimliği; nesnenin bir

günden diğerine, bir durumdan başka bir

duruma aynı olduğunu kavrama yeteneği olarak nitelendirilir

(11)

Ben merkezcilikte azalma

• Benmerkezcilik, çocuğun kendisi gibi düşündüğünü, hissettiğini, kendisinin sevdiği şeyleri, herkesin

sevdiğini, kendisinin sevmediği şeyleri de

sevmediğini düşünmesi olarak tanımlanır. Kısaca çocuk, kendi görüş ve algılarının herkes tarafından aynı şekilde anlaşıldığını hisseder .Örneğin; kâğıda çizdiği karalamaların bebek olduğunu söyler.

Herkesten resminde yaptığını bebek olarak

görmesini bekler, çizdikleri farklı yorumlandığında

”hayır bebek yaptım” diye ısrar eder.

(12)

Dikkat

• Dikkat; dikkat süresi ve dikkat seçiciliği olarak isimlendirilen iki süreçten oluşur. Yaşla birlikte dikkatin süresinde ve

seçiciliğinde değişme olur. Dikkat süresi, bireyin bir noktaya yöneldiği zaman olarak tanımlanabilir. Odak noktasının

değişmesi de dikkat dağılmasıdır. Dikkat seçiciliği ise, odaklanan uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri

belirleme işlemi olarak ifade edilir. Dikkati uyaran etmenler arasında bulunan parlak, yüksek sesli, tekrarlanan uyarıcı olması vb. dış etmenler olarak ifade edilirken, bireylerin kendine özgü ilgi ve gereksinimleri vb. iç etmenler olarak gösterilir.

(13)

Kavram

• Çocuklar, çevrelerindeki nesneleri kavramlar

yoluyla algılar. Kavramların oluşması için nesne ve olayların özelliklerine dikkat etmek ve bunları ayırabilmek gerekir. Genel anlamıyla kavram,

nesnelerin, özelliklerin ve düşüncelerin benzerliklere dayanarak zihinde bir grup

oluşturmasıdır. Kavramla ilgili olarak kavram oluşturma ve kavram kazanma ifadelerinin açıklanması önemlidir.

(14)

Kavram

• Kavram oluşturma; genelleme yapmaya dayalıdır. Birey uyaranların benzer ve farklı yanlarını algılayarak,

benzerliklerden genelleme yapar. Çocuklar oluşturdukları kavramla ilgili, çevrelerindeki insanların kullandıkları

sözcükleri birleştirirler. Kavram kazanma; oluşturulan kavramı uygun kural ve ölçütlerle sınıflara ayrıştırma işlemidir. Kavram oluşturma kavram kazanmanın ön koşuludur. Temelde kavram oluşturma farklıları

benzerden ayırarak, benzerlerden genelleme yapma

işlemine dayanırken, kavram kazanma ayrıştırma işlemine dayanmaktadır.

(15)

Kavram

• Kavram oluşturma tanımsal bilgi, kavram kazanma ise, işlemsel bilgi ile ilgilidir Gelişim dönemi

açısından kavram oluşturma ve kavram kazanma karşılaştırıldığında kavram oluşturmanın daha çok okul öncesi dönemde önem kazandığı ve yaşam boyu devam ettiği, kavram kazanmanın ise daha çok formal eğitimde okul döneminde aşamalı

olarak organize edilmiş eğitim programlarında üst düzeydeki kavramların öğrenilmesinde önemli

olduğu belirtilmektedir.

(16)

Bellek ve Hatırlama Gücü

• Bellek, bireyin tecrübelerinden edindiği ve

öğrendiği bilgileri güvenilir bir biçimde, tam ve doğru olarak zihinde tutmaya, istenildiği

zaman kullanmaya olanak sağlayan yetenek olarak ifade edilir. Belleğin güvenilirliğini

hatırlama gücü gösterir. Bellek, duyusal kayıt, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olmak üzere üç yapısal bileşimden oluşur.

(17)

Duyusal kayıt (anlık belek)

• Çok kısa bir süre için uyaranların tam bir kopyasını tutan bilgi deposuna duyusal kayıt denir. Duyular aracılığıyla çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin seçilerek

algılanması, duyusal kayda gelmesidir. Çevreden alınan uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır. Bu

esnada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye duyuya kayıt olur. Örneğin, bir kitabın sayfaları hızla çevrildiğinde

sayfalardaki yazı ve resimler gözde iz bırakır. Daha uzun bir süre depolanması istenen bilgiler dikkat ve seçici

algının etkisiyle kısa süreli belleğe geçer .

(18)

Kısa süreli bellek (çalışan bellek)

• Duyusal kayıttaki bilgiler kısa süreli bellek sistemine gelir ve sınırlı miktarda bilgiyi geçici olarak kısa süreli bellekte depolanır. Kısa süreli bellek, duyusal belleğe gelen

bilgilerle uzun süreli bellekte bilgileri eşleştirir,

karşılaştırır ve davranışa dönüşmesini sağlar. Kısa süreli bellekte bilinçli olarak bilginin farkına varılır ve bilgi

anlamlı bir şekle dönüştürülür. Duyusal bellekte

depolama süresi çok kısa olduğundan bilginin farkına ayrılmaz.

(19)

Uzun süreli bellek

• Kısa süreli bellekteki uyarıcıların tekrarlanarak geldiği, eski bilgilerle örgütlenerek uzun süre depo edilip, saklandığı yerdir. Uzun süreli bellekteki bilgiler, doğru bir uyarıcı ile karşılaştığında değişmeden hatırlanır. Kısa süreli bellekteki etkin bilgiler, uzun süreli bellekte edilgen olur. Uzun süreli belleğin kapasite sınırları belli değildir. Örneğin, çocuk

daha önceden kısa süreli belleğe depo ettiği sıralı olarak gösterilmiş resimlerdeki hayvanların isimlerini tekrarlar yaparak ve değişik yaşantılarla da hayvanların isimlerini uzun süreli belleğe aktarır ve saklar.

(20)

Uzun süreli bellek

• Uzun süre sonra hayvanın resmini gördüğünde, onu

doğru olarak isimlendirir. Kısa süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin çabası

gereklidir. Tekrar ve gruplama süreçleri iyi çalıştığında uzun süreli bellekte depolanan bilgiler istenildiğinde hatırlanır. Bilginin uzunluğu depolama için önemlidir.

Ayrıca bilgilerin örgütlenmiş olması, hatırlamayı çabuklaştırır.

(21)

Akıl Yürütme ve Problem Çözme

• Akıl yürütme, daha önceden öğrenilmiş bilgileri yeni karşılaşılan bir soruna çözüm bulabilmek için birleştirme ve düzenleme süreci olarak nitelendirilir. Problem çözme, iç ya da dış

istekler ve çağrılara uyum sağlamak amacıyla davranışsal tepkilerde bulunma gibi bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltmektir.

Problem çözme bir amaca ulaşırken karşılaşılan güçlükleri yenme süreci, olarak değerlendirilir.

(22)

Yaratıcılık

• Yaratıcılık, “bilinen bir şeyden yeni bir şey

çıkarmak, özgün bir senteze varmak, birtakım sorunlara yeni çözüm yolları bulmak, daha

önceden kullanılmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurmak ve böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya koymak” olarak tanımlanır.

(23)

JEAN PIAGET ve BİLİŞSEL GELİŞİM

• Bilişsel gelişim kuramının en önemli ismi olarak anılan ve bilinen Jean Piaget (1896-1980)

İsveçli bir psikologdur. Piaget, bilişsel gelişim kuramını geliştirme sürecinde, verilerini klinik gözlemlerinden ve bilimsel araştırmalarından bunun yanında günlük yaşamdan yararlanarak elde etmiştir. Çok çocuk üzerinde yaptığı

gözlemler, özellikle de üç çocuğunun geçirdiği bilişsel gelişim aşamalarını gözlemesi, Piaget için zengin veri alanı oluşturmuştur.

(24)

JEAN PIAGET ve BİLİŞSEL GELİŞİM

• Piaget bu gözlemlerini, gözden geçirilmiş klinik yöntem adını verdiği yarı yapılandırılmış bir

araştırma yöntemi kullanarak ve bilgilerini en ayrıntılı şekilde ele alarak daha fazla

zenginleştirmiştir. Örneğin; Piaget kızının engellerle karşılaştığında neler yaptığını incelemek amacıyla, çocuğun bir engelle

karşılaşmasını beklemek yerine, kızı ile kızının en çok sevdiği oyuncağı arasına bir engel

koymuş ve kızının bu değişikliğe verdiği tepkiyi kaydetmiştir.

(25)

JEAN PIAGET ve BİLİŞSEL GELİŞİM

• Piaget’e bu gözlemler sonucunda çocukların düşünce yapılarının yetişkinlerden farklı olduğunu ve farklı

yaşlarda farklı düşünme yapılarının bulunduğunu

vurgulamıştır. Piaget’in çocuklara yönelik vurguladığı önemli nokta, çocukların bilgi gelişimlerinde, kendi anlayışlarının oluşmasında etkin katılımcı olduklarını belirtmesidir. Piaget’in doğal gözleme dayalı kayıtları, aynı çocukla uzun sürede ve doğal ortamda yapılmış

olması açısından destek görürken, gözlemlerin çocuğun kendi ailesi tarafından yapılmış olması ise kuramın zayıf noktası olarak tartışılmıştır.

(26)

JEAN PIAGET ve BİLİŞSEL GELİŞİM

• Zeka Şema

• Örgütleme Uyum Sağlama

• Dengeleme Özümleme Uyma

(27)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

Zeka: Piaget, zekanın bir takım testlerle belirlenmesine karşı gelmiş ve zekice davranmayı, organizmanın yaşamı için en uygun koşulları bulması olarak tanımlamıştır.

Başka bir ifade ile zekayı, organizmanın çevreye etkin bir şekilde uyum sağlaması olarak ifade eder.

(28)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

Şema: Şema, en basit anlamda dünyayı ve ilişkileri anlamada kullanılan bilgi, prosedür olarak tanımlanır. Şema, bireyin çevresindekileri tanımak için zihninde oluşturduğu algı çerçevesi ya da örgütlenmiş davranış ya da düşünce örüntüsü olarak da ifade edilir. Başka bir ifade ile şemalar, kendileri de değişerek farklı alanlara uyarlanabilen biyolojik kökenli eylemler olarak tanımlanır.

Organize olmuş davranış kalıpları olan şema, Piaget’in anlaşılması daha kolay, ancak tanımlanması daha zor kavramlarından biridir.

Kısaca şemalar öğrenmeyi sağlayan araçlardır.

(29)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

Şema: Piaget’e göre bebekler bakma, tatma, dokunma, işitme ve tutma gibi basit duyusal ya da motor şemalardan oluşan küçük bir repertuvarla dünyaya gelirler. Bebek içi bir nesne belirli bir tadı olan, dokunulduğunda belirli bir his yaratan ya da belirli bir rengi olan bir şey olarak algılanır. Daha sonra zamanla örneğin; bebeğin yürümeye başlamasıyla bebekte kategorize etme ya da bir nesneyi diğeriyle karşılaştırma gibi zihinsel şemalar gelişir. Bu sürece zaman içerisinde tümdengelimli çözümleme ya da sistematik muhakeme gibi son derece karmaşık şemalar eklenir.

(30)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

Şema: Kısaca bebek, başlangıçta tümüyle refleksif nitelikte şemalar kullanır, ancak büyüdükçe olgunlaşma, yaşantı ve uyum yoluyla yeni şemalar kazanır. Başka bir ifadeyle, şemalar çocuğun algı dayanağının nitelik ve içerik açısından gelişmesine bağlı olarak değişir. Örneğin; üç yaşındaki bir çocuğa oyuncak küpler verildiğinde, onları üst üste koyarak ya da yan yana dizerek değişik düzenlemeler yapabilir.

Küçük bebeklerin ise ellerine ne verilirse verilsin ağızlarına götürdükleri gözlenir. Dolayısıyla aynı küp bloklar bir bebeğin önüne koyulacak olursa, bebeğin yapacağı hareket onlardan birini alıp ağzına götürme olacaktır. Bunun nedeni, bebeklerin dünyayı keşfetme biçimlerinin emme yoluyla olmasıdır.

(31)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Örgütleme(Organizasyon): Örgütleme, Piaget'e göre, şemaların gelişimine rehberlik eden ve

bebeğin birbirinden farklı şemaları birleştirdiği ve kaynaştırdığı bir süreç olarak tanımlanır.

Örgütleme, sistematik ve tutarlı sistemler haline getirme, bu amaçla birleştirme, koordinasyon

sağlama, düşünceleri ve eylemleri birleştirme eğilimindedir

(32)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Örgütleme(Organizasyon): Örgütlemede, bebekler ya da çocuklar daha önceki şemalarını kullanırlar.

Örneğin; yenidoğanlar ellerine bir obje

dokunduğunda onu görebilir ya da tutabilir.

Buradaki görme ya da tutma eylemi koordineli bir görme ya da tutma değildir. Ancak koordinesiz olan birkaç yakalama ve emme etkinliğinden sonra

bebek istediği nesneyi yakalayıp emme davranışı gösterebilir. Böylece düzensiz etkinliklerden

organize etkinliklerine doğru bir ilerleme görülür.

(33)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Uyum Sağlama (Adaptasyon) : Uyum,

organizmanın belli bir uyaran grubuna düzenli ve tutarlı tepkiler geliştirme yeterliliği olarak

tanımlanabilir. Çocuk başlangıçta kendini merkeze alan bir yaklaşımla olay ve nesneleri

değerlendirirken, zaman içinde bakış açısı daha somut ve nesnel bir nitelik kazanır. Buna göre uyum, çocuğun öznel bilinç boyutunun

gelişmesinin ve uyarıcıları nesnel gerçekliliği içinde anlatımı olarak da ifade edilir

(34)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Uyum Sağlama (Adaptasyon) : Piaget ise uyumu çevredeki yeni deneyimlerden yararlanarak

şemaları değiştirmek yoluyla problem çözme durumu olarak tanımlamıştır. Piaget, yemek

yenerek yemeklerin vücuda katılmaya çalışılması gibi, çocuğun aynı şekilde bilgiyi zihnine katmaya çalışmasının da aynı düşünceye dayandığını

vurgular.

(35)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Özümleme, bir olay ya da deneyimi içeri alma ve bir

şemanın parçası haline getirme sürecidir. Örneğin; Piaget, bebeğin gibi cam topu, bir lastik topu tuttuğu gibi eline almasını, topu, “top tutma” şemasına özümlemesi

şeklinde yorumlar. Burada önemli olan nokta,

özümlemenin etkin bir süreç olmasıdır. Bilgiler seçici olarak özümlenir. Yaşanılan deneyimleri özümlerken, önceden sahip olunan şemalara uyanlara dikkat edilir.

Örneğin; ders sırasında öğretmenin söylediği her şeyi not almaya ya da beyinde depolama çalışılabilir, ancak

yalnızca önceden sahip olunan kavram ya da model ile bağlantı kurulan düşünceler özümlenir.

(36)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Uyum, özümleme yoluyla içeri alınan yeni bilgilere göre şemanın değiştirilmesi olarak ifade edilmekte olup

özümlenin tamamlayıcısıdır. Örneğin, hayatında ilk kez cam topu eline alan bebek, yüzeyinin kayganlığını daha önce lastik toplarla yaşadığı deneyimlerine dayanan

beklentileriyle karşılaştıracak, bu duruma tepki verecek ve top tutma şemasını değiştirerek uyum kuracaktır. Böylece farklı yüzey özelliklerini de düşünerek bir top tutma

şeması geliştirecektir. Dolayısıyla Piaget’in kuramında

uyum, gelişimsel değişimin anahtarı niteliğindedir. Uyum yoluyla düşünceler örgütlenir, beceriler gelişir ve

stratejiler değişir.

(37)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Dengeleme: Organizmanın bilişsel yapılarını dengede tutmak için gösterdiği çaba ve özümleme ve uyumsama süreçlerinin birbiriyle etkileşimleri sonucunda ortaya çıkan dinamik bir dengeye ulaşma süreci olarak ifade

edilmektedir . Dengeleme ile bireyin yeni karşılaştığı bir durumla, kendisinde önceden var olan bilgi ve

deneyimleri arasında denge kurmak için yaptığı zihinsel işlemler tanımlanır

(38)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Dengeleme: Dengeleme, bütünlüğün tutarlı ve dengeli olmasını ifade eder. Biliş dengeleme eğilimindedir, ama biliş her zaman dengede duramaz. Yeni edinilen bilgiler onun dengesini bozar. Gündelik dildeki ifadeyle, kişinin bazen kafası karışır. Piaget’in terimiyle dengesiz bir

durumdadır ve dengeye ulaşmaya çalışmaktadır.

Dolayısıyla, Piaget’e göre bilişsel gelişim denge-

dengesizlik- (yeniden)denge süreci olarak tanımlanabilir.

(39)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

• Bilişsel Yapılar: Bilişsel yapılar, çocuk ya da yetişkinde o anda var olan zihinsel organizasyon ya da zihinsel yetiler olarak tanımlanır.

Çocuğu bilişsel yapısı, çocuğun neyi, ne zaman özümleyeceği ve neleri uyumsayacağı üzerinde etkili olarak çocuğun zihinsel

süreçlerinin niteliği belirler. Örneğin, üç-dört yaşındaki çocuk

“ben nereye gitsem, güneş beni izler, ben hızlanınca o da hızlanır, ben durunca o da durur…” düşüncesine sahiptir. Ben merkezci düşünce olarak tanımlanan bu düşünce sistemi okul öncesi yaş çocuklarının gelişimsel özellikleri arasında yer alır ve bu dönemde çocukların bilişsel yapısı uygun olmadığı için açıklama yapılsa bile bu durumu kavrayamazlar. Kısaca bilişsel yapı büyük oranda

çocuğun biyolojik olgunlaşma düzeyinden etkilenir.

(40)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişimi Etkileyen İlkeler

OLGUNLAŞMA: Bilişsel gelişimde ilerleme olabilmesi için organizmanın biyolojik olgunluğa erişmesi gerekir. Bazı bilişsel gelişimler olgunlaşma ile ortaya çıkar. Piaget’e göre genel insan zekası, dil öğrenme yeteneği gibi olgunlaşmanın sonucudur.

YAŞANTI: Birey, çevresi ile etkileşimleri sonucu yaşantı kazanarak bilişsel gelişim sağlar.

UYUM: Bilişsel gelişim bir denge kurma sürecidir. Bu dengeleme sürecinin kesintisiz ilerleyebilmesi için karşılaşılan yeni durum, olay, nesne ve varlıklara uyum sağlamak gerekir.

(41)

Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2)

İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM (2-7) Sembolik Dönem (2-4)

Sezgisel Dönem (4-7)

SOMUT İŞLEMLER DÖNEMİ (7-11)

SOYUT İŞLEMLER DÖNEMİ (11 +) Birini atlayarak diğerine geçemez.

Bireysel farklılıklar vardır.

(42)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Başlangıçta dış dünyayı duyuları ve motor becerileri ile anlama

Kendisini dış dünyadan ayırt etme

Refleksif davranıştan amaçlı davranışa geçme

Nesnenin devamlılığını kazanma

Deneme yanılma ile öğrenme

Döngüsel tepkiler ortaya koyma

Taklit ve oyunlar yapma

(43)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Doğumdan başlayarak iki yaşına kadar süren bu dönem, bilişsel gelişimde önemli yer tutar. Çünkü yaşamın ilk iki yılı, en temel ve en hızlı değişimlerin olduğu dönemdir. Bebek bu dönemde duyarak, hissederek, yaparak dünyayı öğrenmektedir. Bu dönemde bebek duyu organlarının farkına varır ve duyu organları gelişir.

Dönemin sonunda yürümeye başlamasıyla beden hareketlerini de istediği şekilde yönlendirir. Bu dönemin sonlarına doğru başlayan tuvalet eğitimi sonucunda da kaslarına hakim olur ve vücudun kısımları arasında koordinasyon sağlar.

(44)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Piaget'e göre bu dönemde kazanılan davranışlar doğuştan getirilen reflekslerin şema haline dönüşmesiyle ortaya çıkmaktadır. Emme ve yakalama refleksleri diğer birçok davranışın kökenini oluşturmaktadır.

(45)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Bebek başlangıçta kendisini çevresindeki nesnelerden ayırt edemez yani bebek için ben- sen olmadığı gibi biberon vb. de yoktur. Bu dönem içinde bebek duyuları ve motor faaliyetleri yoluyla dış dünya ile ilişki kurar, dönem içinde ilerledikçe çevresinde olup bitenleri ve kendisinin çevresinden farklı olduğunu keşfetmeye başlar.

Yani kendilik bilinci gelişir, ancak bu dönemdeki kendilik bilinci belirtildiği gibi sadece farkındalık duyarlılığı olarak algılanır. Bu nedenle bu dönem duyu-motor dönem olarak adlandırılmış ve doğadan ayrışma dönemi olarak görülmüştür.

(46)

NESNE DEVAMLILIĞI

(47)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Bu dönemin sonuna doğru nesne devamlılığı (sürekliliği) kazanılır. Sıfır ile iki ay arasında bebekler gösterilen nesnelere bakarlar, fakat bu nesneler gözlerinin önünden gittiğinde ilgileri dağılarak bakmayı bırakırlar. İki ile dört aylık bebekler nesne bir yere saklandığında oraya bakar. Dört ile sekiz ay arasındaki bebekler ise, herhangi bir nesne saklandığında saklandığı yere bakar, nesne başka bir yere saklandığında ise, ilk saklandığı yerde ararlar, nesne göz önünde olmazsa ilgileri dağılır ve aramazlar.

(48)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

• Görme alanının dışında olan nesneler bebekler için yok sayılır. Sekiz-on iki ay arasındaki bebekler nesneyi ilk saklandığı yerde arar. On iki- on sekiz aylar arasındaki bebekler ise nesneyi ilk saklanan yerde bulmaları gerektiğini kısmen kavrarlar. On sekiz- yirmi dört ay arasındaki bebekler saklanan nesneleri her yerde ararlar ve nerelerde bulunacaklarını bilirler. Nesne devamlılığının kazanılması ile bebeklerde düşünme başlar ve bellek ilk kez kullanılmaya başlanır

(49)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Bu dönemde Piaget’e bebeklerde ses bulaşması diye adlandırılan bir durumla karşılaşıldığını belirtir. Bebeklerden biri ağlıyorsa diğerleri de ağlamaya başlar. Piaget bu durumu önceleri bebeğin kendisi ağlıyor zannetmesi olarak açıklamaya çalışırken, bebeklerin kasetten kendi ağlama sesi dinletildiğinde ağlamadığını fark etmiştir.

(50)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Bu dönemin önemli bir özelliklerinden biri de hedefe yönelik davranıştır. Bebek, eline-koluna hakim değil iken, dış dünyanın farkında değil iken, elini-kolunu belli bir amaçla, belli bir nesneye doğru kullanılabilir hale gelir. Kısaca bu dönemin sonunda bebeğin, istemsiz kas hareketlerinden oluşan hareketleri belli bir amaca yönelir.

Örneğin; ilk üç ayda bebeğin gülümsemesi istemsiz kas hareketidir, bu dönemin sonunda amaçlı ve bilinçli gülme görülür.

(51)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Bu dönemin sonuna doğru deneme-yanılma öğrenilmeye başlanır ve ertelenmiş taklit görülür.

Ertelenmiş taklit, bebeğin görmüş olduğu bir olayı, olay ortadan kalktıktan sonra tekrarlaması, o olayı taklit etmesidir. Ertelenmiş taklittin görülmesi, bebekte akıl tutma yeteneğinin geliştiğini yani önemli bir zihinsel gelişim aşamasının gerçekleştiği anlamına gelir. Örneğin;

yetişkin birinin üzerine çay döküldüğünde telaşlandığını gören bebeğin daha sonraki bir süreçte üzerine çay dökülüş gibi telaşlanması ertelenmiş taklit olarak ifade edilir.

(52)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Refleksler aşaması (0-1 Ay): Dünyaya yeni

gelen bebek, yaşama dünyaya getirdiği refleksleri ile uyum sağlar. Bu bebeklerde emme refleksi çok güçlüdür. Emme refleksi nesnelerle ilişkisini

sağlayan önemli bir araçtır. İlk haftalarda bebek, memeyi ve parmaklarını emerken daha sonra

başka nesneleri emmeye başlar. Nesneler emme şemasına özümsenir. Bu aşamada bir çok nesne ile bu şekilde tanışmaya başlayan bebek bir çok

nesneyi özümser ve zamanla uyum sağlaması artar.

(53)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Refleksler aşaması (0-1 Ay): Bebek tokken parmağını ya da yorgan uçlarını emerken, açken memeyi arar, diğer nesneleri atar. Fakat meme başını diğer nesnelerden ayırt edebilir.

İşitebildiği sesleri duyduğunu belli eder, ancak sesin geldiği yöne bakmaz. Annesi görme alanı

dışına çıktığında başka tarafa bakabilir. Kısaca bu aşamada emme ya da bakma gibi doğuştan gelen şema ya da refleksler kullanılır, taklit yoktur, birden çok duyu organından gelen bilgileri

bütünleştirme yeteneği görülmez, öğrenme

sınırlıdır ve reflekslerin öğrenilmesine özgüdür.

(54)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İlk alışkanlıklar ve birinci döngüsel tepkiler aşaması (1-4 Ay): Bu aşama, bebeğin sürekli olarak tecrübe ettiği temel şemalarda uyum

kurduğu aşamadır. Başka bir ifadeyle bu aşamada bebeğin kendi bedeni çevresinde örgütlenen basit eylemleri yani yapmaktan hoşlandığı şeyi

tekrarladığı görülür. Bu tekrarlara birinci

döngüsel tepkiler denir. Örneğin, bebek günün birinde parmağını emer ve bundan hoşlanır ve bu eylemi tekrarlar.

(55)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İlk alışkanlıklar ve birinci döngüsel tepkiler aşaması (1-4 Ay): Ayrıca bu aşamada bakma ve dinleme, kolunu uzatma ve emme gibi iki aylık

bebeklerin dünyayı keşfederken kullandığı

eylemler arasında koordinasyon başlar. Örneğin;

bebek sesin geldiği yöne bakarak farklı duyu organlarındaki şemalar arasında eşgüdümün

başladığını gösterir. Bu aşamada bebek işittiği sesin olduğu yöne ve görme alanı içinde hareket ettirilen nesneleri takip ederler.

 

(56)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İkinci döngüsel tepkisel aşaması (4-8 Ay): Bu aşama, bebeğin dışa açıldığı aşamadır (Bacanlı, 2011; Vatsa vd., 1992). İkinci döngüsel tepkilerin birinci döngüsel tepkiler den farkı bebeğin bir eylemi artık kendi bedeni dışındaki bir tepkiyi tetiklemek için tekrarlıyor olması ve sonuç için tekrar edilmeleridir. Örneğin, bebeğin

karyolanın üzerinde asılı olan hareketli

oyuncakların dönmesi için oyuncaklara tekrar vurmasıdır.

(57)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İkinci döngüsel tepkisel aşaması (4-8 Ay): Bu aşamada bebek dış dünya ile ilgili bazı gerçekleri anlamaya başlar. Bebeğin eli nesneye

dokundurulduğunda nesneyi yakalamaya çabalar.

Birinci aşamada göz önünden kaybolan nesnenin ardından bakmaz, hemen başka eyleme yönelir.

İkinci aşamada ise nesnenin ardından bakma eylemini bir süre devam ettirir. Ancak henüz gelişmiş bir nesne kavramı yoktur.

(58)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İkinci döngüsel tepkilerin koordinasyonu ve

amaca yönelik davranışlar aşaması (8-12 Ay):

Bu aşamada bebekler daha önceden öğrendiği şemaları, koordineli olarak birleştirerek amaçlı

davranış sergilerler ve amaçla, aracı ayırt edebilir .Bu amaçlı davranış için çeşitli şemalar kullanabilir . Bebek bu aşamada istediği şeyin peşinden

gitmekle kalmaz, bunun için iki şemayı

birleştirebilir. Örneğin, oyuncağını almak için

yastığı kaldırır. Yeni davranışları taklit ederler ve bir duyu organından gelen bilgilerin başka bir duyuya aktarılması sağlayabilirler.

(59)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

İkinci döngüsel tepkilerin koordinasyonu ve

amaca yönelik davranışlar aşaması (8-12 Ay):

Piaget çocuğun bir amaca ulaşmak için plan yaptığını ileri sürer. Çocuk bir oyuncağı elde etmek amacıyla, önce hareketli bir nesneyi

yerinden oynatmak veya oyuncağına ulaşmasını engelleyen bir nesneyi kenara itmek için

geliştirdiği vurma şemasını, uzanma ve kavrama şemalarıyla birleştirebilir. Vurma şemasını yeni bir durumda değil, belirli bir hedefe ulaşmak için ara adım olarak kullanır.

(60)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Üçüncü döngüsel tepkiler, yenilik, merak aşaması (12-18 Ay): Yürüyebilme yeteneğini kazanan çocuğun

dünyayı araştırma özgürlüğü bulunur. Böylece deneyimleri de artar (Vatsa vd., 1992). Bebeğin yeni araçlarını keşfetme

eğilimi gösterdiği bu dönemde, üçüncü döngüsel tepkiler görülür. Üçüncü döngüsel tepkilerin en önemli özelliği bebeklerin amaca yönelik olarak maksatlı bir şekilde davranışlarında deşiklik yapabilmesi ve değişik şemaları kullanabilmesidir. Bu aşamada bebeğin nesnelerle oynamanın ya da yönlendirmenin yeni yollarını tecrübe etiği deneyler başlar. Örneğin, bebek karyolanın üzerinde asılı olan

hareketli oyuncakları farklı döndürebilmek için elini farklı bir biçimde hareket ettirmeye çalışır. Kısaca bebeğin

davranışları maksatlı, deneysel bir nitelik taşır.

(61)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Zihinsel Kombinasyonlar ve Problem Çözme Aşaması (18-24 Ay): Çocukların zihinsel

fonksiyonları duyu motor dönemden, sembolik düzeye dönüşür. Çocuk sembollerle düşünmeyi öğrenir. Sembollerle düşünme ya da dünyadaki insanları, nesneleri ve olayları temsil veya

sembolize eden zihinsel imgeler, kavramlar kullanmak, çocuğun dili, işlevsellik öncesi dönemde kullanmasının temellerini

oluşturmaktadır. Örneğin resim yapmak, sembolik süreçlere dayanır.

(62)

DUYUSAL MOTOR DÖNEMİ (0-2 Yaş)

Zihinsel Kombinasyonlar ve Problem Çözme Aşaması (18-24 Ay): Çocuk gerçek nesneleri temsil etmek üzere bir dizi çizgi çizer. Bebek karşısına çıkan problem durumlarına çözüm

bulduğu sürece zihinsel kombinasyonlar yapabilir.

Bu dönemin bir özelliği de ertelenmiş taklittir.

Dönemin sonuna doğru, model yok olduktan sonra bile taklit görülür. Örneğin, annesinin birkaç gün önce gösterdiği oyun davranışını bir birkaç gün

sonra taklit edebilir. Ertelenmiş taklit ile bebeğin zihninde kavramlar oluşmaya başlar. Bu dönemde nesne devamlılığı kazanımı artar.

(63)

İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM SEMBOLİK DÖNEM (2-4

Yaş)

Dil gelişiminde hızlanma

Sembolik oyun sopa-at kaşık-mikrofon

Olay ve nesneleri sembollerle ifade etme

Düşünce ve konuşmalarda ben merkezli olma

Tek yönlü sınıflandırmalar yapma (rengine göre veya biçimlerine göre)

Toplu Monolog / Paralel Oyun / Animizm

(64)

Toplu Monolog

Toplu monolog tipi konuşmada herkes kendine göre bir şeyler konuşuyordur. Arada bir

birbirlerini dinlemiş ve karşılıklı konuşmuş gibi görünseler bile, çocuklar kendi kendilerine

konuşuyor gibidirler.

(65)

Paralel Oyun

Çocukların bu dönemdeki oyunları

birlikte oyun olarak değil, daha çok bir arada oyun olarak

değerlendirilebilir. Piaget bu tür oyuna paralel oyun demektedir.

Başka bir ifadeyle çocuklar bir arada oynarlar, ama birlikte

oynamazlar. Herkes kendi oyununu oynar.

(66)

Animizm

Çocuğun çevresindeki eşyaları canlı saydığı dönemdir.

Animizm dönemindeki çocuk,

etrafındaki varlıklara; güneşe, suya, evlere hatta çakıl taşlarına bile hiç fark gözetmeden canlı ve şuurlu

varlıklar gözüyle bakar.

(67)

İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM

SEZGİSEL DÖNEM (4-7 Yaş)

Problemleri sezgileriyle çözme

Korunum gelişmemiştir

“Uzun bardaktaki süt çoktur.”

Tersine çevirme işlemini yapamazlar

Küçük sayıları somut nesnelerle toplama ve çıkarma

Ben merkezlilikte azalma

Fikirlerini düzgün ve uzun cümlelerle ifade etme

Tek yönlü düşünme (sıralamada problem yaşarlar)

(68)

KORUNUM İLKESİ-HACİM

(69)

SOMUT İŞLEMLER DÖNEMİ (7-11 Yaş)

Mantıksal düşünme yeteneğinde gelişme

İşlemleri tersine çevirebilme (Geriye dönebilirlik)

Korunum kazanma

Sayı (6 yaş), kütle (7 yaş) ve ağırlık (9 yaş)

Problemi zihinsel olarak çözme

Nesneleri farklı özelliklerine göre sıralama

Üst düzey sınıflama yapma

Ben merkezlilikten uzaklaşma

Somut yollarla problem çözme

(70)

SOYUT İŞLEMLER DÖNEMİ (11 Yaş Üstü)

Soyut düşünme

Bilimsel yöntemle problem çözme

Değer ve inanç sistemini yapılandırma

Fikir dünyasıyla ilgilenme ve düşüncesini etkinliklerine yansıtma

Varsayımsal, geleceğe yönelik ve ideolojik sorunlarla ilgilenme

Atasözleri ve deyimleri anlama

Yazılı dilini düzgün kullanma

Hipotetik koşullara göre düşünme

(71)

JEROME BRUNER BİLİŞSEL GELİŞİM

EYLEMSEL DÖNEM (0-3):Çocuk çevreyi eylemlerle (dokunarak,ısırarak vb.) anlar.

İMGESEL DÖNEM: Bilgi, imgelerle taşınır. Bir durumu nasıl algılarlarsa zihinlerinde o şekilde canlandırırlar.

SEMBOLİK DÖNEM: Etkinlik yada algının anlamını açıklayan sembolleri kullanır.

(72)

VYGOTSKY

BİLİŞSEL GELİŞİM

Tüm kişisel psikolojik süreçler, insanlar arasında paylaşılan sosyal süreçlerle başlar(dil gibi).

İçinde bulunulan

kültür,uyarıcıların türünü ve niteliğini belirler.

Sosyal çevrenin bilişsel gelişimde önemli bir rolü

vardır.

(73)

VYGOTSKY

BİLİŞSEL GELİŞİM

• Öğretmenlerin ve yetişkinlerin işgörüsü, dışsal denetimi giderek azaltıp çocuğun içsel denetimini beslemek ve kendi kendini düzenlemesini desteklemektir.

• Aşırı bağımsızlık bilişsel gelişimi yavaşlatır.

• Çocuk, sistematik olarak daha karmaşık durumlara yönlendirilmelidir.

(74)

LEV VYGOTSKY BİLİŞSEL GELİŞİM Çocuğun bir

yetişkinin

rehberliğinde çalıştığında

gösterebileceği potansiyel

gelişim düzeyi

Çocuğun bir yetişkin

yardımı olmaksızın

kendi kendine sağlayabileceği gelişim düzeyi

Gelişmeye Açık Alan

(75)

ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ

(76)

Çocuğun öğrenmesinde etkili bir faktör olan dil gelişimi,

Çocuklarda kavramların oluşması ve problem çözmedeki gelişmelere yardımcı olması açısından oldukça önemlidir.

Ayrıca çocuğun sözel olarak kendini ifade edebilmesi, kendi bağımsızlığını farketmesini sağlar.

Dil, iletişimi sağlayan Dil, iletişimi sağlayan

Düşüncelerin Düşüncelerin

duyguların duyguların tutumların tutumların

inanç ve değer yargılarının inanç ve değer yargılarının anlatımında ve öğretiminde anlatımında ve öğretiminde

kullanılan bir araçtır kullanılan bir araçtır

Dil gelişimi ise Dil gelişimi ise

Kelimelerin Kelimelerin

sayıların sayıların

sembollerin kazanılması sembollerin kazanılması

saklanması ve dilin saklanması ve dilin

kurallarına kurallarına uygun olarak uygun olarak kullanılmasıdır kullanılmasıdır

(77)

Dil gelişimi, hem sözlü hem de yazılı iletişim ile ilişkili

bir gelişim alanıdır.

Sözel iletişim; konuşmayı, yazı yazmayı, kitap okumayı

vb. etkinlikleri içermekte,

Sözel olmayan iletişim ise, jestleri, beden

hareketlerini, göz temasını, ses değişimi gibi hareketleri kapsar

(78)

Konuşma, motor bir süreçtir. Görüldüğü gibi hem iletişim hem de konuşma dilin tanımı içerisinde yer alan kavramlardır. Konuşma öncelikle düşüncenin aktarılması ile varlık kazanır. İnsanın, var oluşundan bu yana düşünce ve duygularını ifade etmemesi konuşma yoluyla gerçekleştirmiştir. Bu iletişim ve

konuşma ile canlılık bulan dil bireyin sosyalleşmesinde, iletişim becerileri kazanmasında, dünyayı tanımasında ve kavram, düşünme, ilişki kurma, problem

çözme gibi bilişsel beceriler üzerinde önemli rol oynar.

İletişim, insanlar arasındaki duygu, düşünce ve

yaşantıların sözlü ya da sözsüz ifade edilme

yöntemidir.

Konuşma ise, insanlar arasında dili kullanarak sözlü

iletişim kurma yöntemidir.

Konuşma, dildeki seslerin konuşma organlarının (Dudak, dil, çene, yumuşak

damak, ses telleri gibi.) akustik sinyaller haline

getirilmesidir.

(79)

FONEM MORGEM

BEN MERKEZCİ DİL TELGRAF KONUŞMASI

AŞIRI KURALLAŞMA EKSİK KURALLAŞMA YANSITICI KONUŞMA

DİLDE DARALTMA DİLDE GENİŞLETME

ZITLIK İLKESİ SINIRLAMA İLKESİ

(80)

JEST DİLİ

DİL

ALICI DİL

İFADE EDİCİ DİL

(81)

BEYNİN SOL YARIMKÜRESİNİN İŞİTME BÖLGESİNİN ÖNÜNDE FRONTAL

LOBTA BROCA ALANI, ALLTA (SAĞDA) WERNICKE ALANI . BROCA ALANI, DİLİN SESLETİM

AŞAMASI

WERNICKE ALANI, GÖRSEL-İŞİTSEL ÇAĞRIŞIM VE SÖZCÜK-NESNE

İLİŞKİSİ

BEYİNDEKİ KONUŞMA ALANLARI

(82)

Konuşmanın sağlam ve anlamlı bir şekilde gerçekleşebilmesi için her iki yarımkürenin eşgüdümlü çalışması gerekmektedir. Çünkü

sol yarımküreyle anlamlı tümceleri

oluştururken, sağ yarımküredeki Prosodi merkezi o tümcelerin vurgu, ton, ezgi gibi özelliklerini düzene sokar. Beynin işleyişi mantıksal ve kavramsal sol yarım kürede

gerçekleşir.

BEYİNDEKİ KONUŞMA ALANLARI

(83)

Sağ yarımküre yeni imgeler ararken ve bunları yerleştirirken bloke olur. İmgeler ya

da çağrışımlar oluşurken iletişim kanalı

yeniden çalışmaya başlar ve sağ yarımkürede oluşan imgeler sol yarımküreye iletilir. Sol

yarımküre ise aldığı bu imgeleri mantık sırasına koyarak yeni bir düşüncenin ya da

bildirinin dış dünyaya sorulması işlemini başlatır.

BEYİNDEKİ KONUŞMA ALANLARI

(84)

İlk çocukluk çağında ve dil edinimi sürecinde beynin sağ yarım küresinin daha baskın olarak çalıştığı, ergenlik döneminde ise bu baskınlığın sol yarımküreye geçtiği söylenir.

Dil, ergenlik çağında geniş ölçüde bilgi aktarmak amacı ile kullanıldığı için sol

yarımkürenin etkisi altındadır. Sol yarımküre çözümsel (analitik) düşünürken, sağ

yarımküre bütünsel düşünmektedir.

BEYİNDEKİ KONUŞMA ALANLARI

(85)
(86)

 Konuşma öncesi dönem,

 Konuşma dönemi,

DİL GELİŞİM AŞAMALARI

DİL GELİŞİM AŞAMALARI

(87)

Yenidoğan dönemi Yenidoğan dönemi

(Ağlama) (Ağlama) (0-2 AY) (0-2 AY)

Gığıldama dönemi Gığıldama dönemi

(Cooing) (Cooing) (2-4 AY) (2-4 AY)

Mırıldanmanın tekrarı dönemi (Lalling)

(7-9 AY) Mırıldanma dönemi

(Babling) (4-6 AY)

Konuşma öncesi dönem

Başkalarının seslerini taklit dönemi 9-11 Ay

(88)

Yenidoğan Dönemi-Ağlama

Çocuğun ilk çıkardığı sesler onun ihtiyaç ve isteklerinin göstergesidir.

Bütün sesler konuşma için gerekli değildir.

Farklılaşmamış ve farklılaşmış ağlamalar görülür.

Farklılaşmamış ağlama sesleri amaçsız, anlamsı ve rastgele seslerdir.

• Birinci ayın sonunda ağlamalar farklılaşmaya başlar. Açlık en önemli ağlama nedenidir. Ağlamanın şiddeti tonu, niteliği ve ritmi farklılaşır.

Bebeklerin ağlama seslerine önem Bebeklerin ağlama seslerine önem

verin verin

(89)

Gığıldama Dönemi-Cooing

Ağlamayla birlikte bebekler birçok basit sesleri de çıkarırlar (aah,ooo a,u,o uzatırlar), (s,k,g yumuşak damak ve gırtlak seslerini çıkarırlar)

Bebeğin çıkardığı sesler evrenseldir Bebeğin bu

sesleri üretmesinde bilinç bulunmaz. Fakat bu sesler rahatsızlık durumunu, bir kısmı da mutluluk ve

memnuniyet durumunu ifade eder.

Ses oyunlarına başlamıştır.

Ağız hareketlerini başlatıp, durdurabilirler.

Başkalarını dinlemek için susabilirler.

(90)

Mırıldanma Dönemi-Babling

Dili yuvarlama ve ileri uzatma becerisi görülür Çıkardığı sesler, çoğu kez ana dilinde bulunmaz.

Uzun oyun sesleri, çığlıkları ve seslenmeler geliştirir.

Çocuğun çıkardığı seslerin sayı ve türünde artmalar görülür.

Kendi kendilerine konuşmaya başlar. Bebeğin, ses mekanizması üzerindeki kontrolü artar.

Ses mekanizması üzerinde kontrolü artar. Ünlü-ünsüz sesleri çıkarır.

Bebek ilk olarak b, m, p gibi dudak sesleri çıkarır.(ba-ba-ba, de-de-de, ma-ma-ma)

Bu sesleri çıkarmaktan hoşanır ve tekararlar, yeni öğrendği sesi de tekraralar. Buna VOKAL JİMNASTİK denir.

Bu vokal jimnastik erken konuşmasında etk,ili olur.

(91)

Mırıldanmanın Tekrarı Dönem- Lalling

Bebeğin ağız hareketlerinde çeşitlilik gözlenir.

Bebeğin çıkardığı sesler hece tekrarına dönüHece tekrarları

“ba-ba-ba” ,”de-de-de” şeklinde görülür.

Başlangıçta p, b, d gibi dudaksı ve diş eti patlamalı sesler çoğunluktadır.

Bebeğin ağız hareketlerinde çeşitlilik gözlenir.

Bebeğin çıkardığı sesler hece tekrarına dönüşür ve daha çok çevredeki dilin niteliklerini kazanır.

Ses üretimi ile işetmeyi becerir.. İşittiği sesleri tekrara eder.

Çocuk kelimeleri söylemeye başlayıncaya kadar bu hareketi teşvik edilmelidir.

Annenin bu sesleri çocukla beraber tekrar etmesi

teşvik edici bir davranıştır.

Çocuğunuzun Çocuğunuzun

çıkardığı çıkardığı

sesleri tekrar sesleri tekrar

edin ve edin ve

çocuğunuzla çocuğunuzla göz kontağı göz kontağı

kurarak kurarak konuşun.

konuşun.

(92)

Başkalarının Seslerini Taklit etme Dönemi

Bebekler insan seslerini bilinçli bir şekilde tekrar ederler.

Taklit,dil ve sosyal gelişim açısından önemlidir.

On birinci ayda kelime taklitleri görülür.

Taklit, ses-kelime-tonlama şeklinde gelişir.

(93)

Dokuzuncu aydan sonraki döneme konuşma dönemi denir ve konuşma dönemi de kendi içinde gruplara ayrılarak

incelenir:

Ses sözcük dönemi Ses sözcük dönemi

(11-13 ay) (11-13 ay)

Üç ve daha fazla sözcüklü Üç ve daha fazla sözcüklü

ifadeler dönemi ifadeler dönemi

(2-3 yaş) (2-3 yaş) Tek sözcük dönemi

Tek sözcük dönemi (14—18 ay) (14—18 ay)

İki sözcüklü ifadeler İki sözcüklü ifadeler

dönemi (18-24 ay) dönemi (18-24 ay)

Gramer kurallarına uygun Gramer kurallarına uygun

konuşma dönemi konuşma dönemi

(3-6 yaş) (3-6 yaş)

(94)

Ses Sözcük Dönemi

Bu dönemdeki sesler anadili ait seslerdir.

Anlamdan yoksun seslerdir.. Bu sesler JARGON olarak adlandırılır.

Jargon, anlaşılmaz,düz cümle ya da soruya benzeyen acele mırıldanmalardır. Bunlar çocuk için sözcük yerine geçer.

Çocuk ilk sözcüğü genellikle bir yaş civarında söylemeye başlar.

Çocuk sık sık mırıldanarak yetişkin konuşmasına benzeyen uzun diziler oluşturur.

Basit soruları, bakarak ya da gösterreek cevaplar.

Cee oyunu oynar.

Ses ve hareketlerle isteklerini dile getirir.

İlk sözcüğün söylendiği bir yaş civarı genellikle dilin başlama noktası olarak kabul edilir.

(95)

Tek Sözcük Dönemi (14—18 ay)

Bu dönemde gerçek olarak konuşmaya geçerler.

Bu dönemde çocuk sanki karmaşık düşünceleri ifade eden cümleleri tek kelimelerle anlatır.

Kelimeler genellikle bir ve iki yaşlarında oluşmaya başlar.

Bu dönemde çocukların alıcı dilleri ifade edici dillerine göre daha iyi gelişmiştir. Bunun nedeni kavramsal

gelişimin, dil gelişimden ileride olmasıdır.

Çocukların ilk kullandıkları sözcükler nesne isimleri ya da fonksiyonları ile ilgilidir.

Özellikle bu dönemde resimler ve resimli çocuk kitapları çocuğun dil gelişiminde

oldukça etkilidir. Çocuklara resimli Çocuklara resimli kitaplar okuyun kitaplar okuyun

(96)

İki Sözcüklü İfadeler Dönemi

İkinci yılın sonuna doğru, çocuklar sözcüklerin birbirleri ile olan ilişkilerini kavrar.

Sözcükleri yan yana getirerek farklı anlamları ifade etmeye başlar.

Basit bir şekilde iki kelimenin birleşmesinden oluşan, konuşma tarzı gelişme gösterir. İlk cümleler çoğunlukla isim ve fiillerin birleşmesinden oluşur.

Fiillerde zaman ekleri, isimlerde çoğul ekleri ve bağlaçlar yoktur.

10-22 kelime arasında kelime dağarcıkları vardır.

Bu dönemde dile getirdiği anlam ilişkileri bilişsel düzeyde oluşturduğu kavramlara bağlıdır.

Soru yerine tek kelimeler şeklinde cevap cümlesi kullanırlar.

Zamir ve olumsuz kelimeleri kullanmaya başlarlar.

Çocuk hızla kelimeleri yan yana getirerek kendi anadilinin gramer yapısını öğrenmeye başlar.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hemşirenin temel işlevi, hasta veya sağlıklı bireyin kendi kendine karşılayamadığı gereksinmelerini tanımak ve karşılanmasına yardımcı olmaktır.. Hemşirenin

Duyguyu kabullenmek, bireylerin uygun olmayan veya zararlı olan davranışlarını kabul etmek anlamına gelmez. Örneğin annesine çok öfkelenen

Tedavi edici iletişimde bireyin, duygu ve düşüncelerini rahatça ifade

• Yüzyıllardan beri, hastalığın yalnızca kişinin sahip olduğu bir şey değil, kişinin yaptığı bir şey olduğu düşüncesi vardır... • Rivers’ın belirttiğine göre,

• Kurama göre, beklentiler, kendi kendine yeterlilik, tavırlar, inançlar ve değerler gibi bilişsel süreçler, sağlıkla ilgili birçok davranışı etkilemektedir..

• Akla Dayalı Eylem Kuramı, bir sağlık iletişimi kampanyası mesajının içeriğini oluşturmaya sistematik bir yaklaşım öneren az sayıdaki kuramlardan biridir;..

• Bireylerin, kendileri ve toplum sağlığı ile ilgili karar ve davranışlarını yönlendirecek, temel sağlık bilgisi ve hizmetleri konusunda bilgi birikimleri, bu

Belirli amaçları başarmak: Grup belirli amaçlara ulaşmak amacı ile bir araya gelen iki ya da daha fazla kişinin.. anlamlı