• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA ANABİLİM DALI 2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDAR İLİŞKİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA ANABİLİM DALI 2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDAR İLİŞKİLERİ"

Copied!
135
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

RADYO TELEVİZYON SİNEMA ANABİLİM DALI

2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDAR İLİŞKİLERİ

Yüksek Lisans Tezi

Tuğçe KUTLU

Ankara – 2021

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

RADYO TELEVİZYON SİNEMA ANABİLİM DALI

2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDAR İLİŞKİLERİ

Yüksek Lisans Tezi

Tuğçe KUTLU

Tez Danışmanı Doç. Dr. Ali KARADOĞAN

Ankara – 2021

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER

ENSTİTÜSÜ

RADYO TELEVİZYON SİNEMA ANABİLİM DALI

2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDAR İLİŞKİLERİ

Yüksek Lisans Tezi

TezDanışmanı: Doç. Dr. AliKARADOĞAN

Tez Jürisi Üyeleri

Adıve Soyadı İmzası

Doç. Dr. AliKARADOĞAN(Danışman)

Prof. Dr. SemireRuken ÖZTÜRK

Doç. Dr. SırrıSerhatSERTER

TezSınav Tarihi 18.06.2021

(4)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranışilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(21/06/2021)

TUĞÇE KUTLU

………..

(5)

Bu tez 1649B021802920 proje numarası ile TÜBİTAK’tan destek almıştır.

Teşekkür

Öncelikle danışmanım ve akıl hocam Doç. Dr. Ali Karadoğan’a sabrı, bilgeliği ve desteği için sonsuz teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim.

Ankara Üniversitesi’ndeki hocalarıma ve arkadaşlarıma destekleri ve katkıları için şükranlarımı sunarım.

Son olarak, aileme ve dostlarıma bu süreçte beni yalnız bırakmadıkları için binlerce kez teşekkür ederim.

(6)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 1

BİRİNCİ BÖLÜM: İKTİDAR NEDİR? 8

A. İKTİDARIN TARİHÇESİ 10

1. Makro Düzeyde İktidar 11

2. Mikro Düzeyde İktidar 12

B. İKTİDARIN BİÇİMLERİ 14

1. Ekonomik İktidar 14

2. İdeolojik İktidar 16

3. Siyasal İktidar 18

İKİNCİ BÖLÜM: FOUCAULT’YA GÖRE İKTİDAR 22

A. FOUCAULT'YA GÖRE İKTİDAR BİÇİMLERİ 29

1. Egemen İktidar 29

2. Disiplinci İktidar 30

3. Biyo-iktidar 31

B. FOUCAULT’NUN İKTİDARININ ÖZELLİKLERİ 34

1. Denetim 35

2. Disiplin 37

3. Hiyerarşik Gözetim 39

4. Normalleştirici Yaptırım 41

5. Sınav 44

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SİNEMADA İKTİDARIN GÖRSELLEŞTİRİLMESİ 48

A. TÜRKİYE SİNEMASINDAN İKTİDARA ÖRNEKLER 53

1. Ataerkil İktidar 53

2. Cinsel İktidar 56

3. Psikolojik İktidar 59

B. 2000 SONRASI TÜRKİYE SİNEMASINDA İKTİDARIN GÖRSELLEŞTİRİLMESİ 61

1. Ailede İktidar: Çoğunluk ve Üç Maymun 61

2. Dişil İktidar: Köksüz ve Tereddüt 76

3. Doğada İktidar: Gözetleme Kulesi ve Yuva 88

(7)

4. Toplumda İktidar: Abluka ve Sarmaşık 100

SONUÇ 116

KAYNAKÇA 121

FİLMLER 129

ÖZET 131

ABSTRACT 132

(8)

1 GİRİŞ

İktidarın ne olduğu insanlığın tarihi kadar eski bir konudur. En başından beri insan, gücü eline almak ve daha da önemlisi, elinde tutmak için çağdaşlarıyla çatışma içine girmiştir. Bir şeyin ya da birinin üzerinde hâkimiyet kurma arzusu kısa zamanda insanın en güçlü arzularından biri haline gelmiş gibi görünmektedir. Birçok savaşın sebebi olan iktidar mücadelesi, günümüzde de bazen kanlı bazen daha üstü kapalı şekillerde tezahür etmektedir. İktidar, kimi düşünürlere göre “eyleme geçme gücüne sahip olmaktır” (Marin, 2013, s. 15), kimine göre ise bir “güdü”, bir “aşktır” (Russell, 2004, s.7). İktidar aşkı en güçlü kişiler, olayları değiştirme olasılığı en yüksek olan kişilerdir (s. 7). Bu durumda iktidar, toplumsal olayların seyrini değiştirebilme gücünü içinde barındırır. Bu güdü, insanların hükmetme ve başkaları üzerinde tahakküm kurma arzularını besleyen bir niteliğe sahiptir.

İktidarı çok daha genel bir kavrama çevirip hayatın her alanında etkili olduğunu savunarak alanda çığır açan isim ise kuşkusuz Michel Foucault’dur. Hapishanenin Doğuşu, Deliliğin Tarihi ve Özne ve İktidar (Dits et ecrits) gibi eserleri başta olmak üzere, hayatının son anlarına kadar iktidar kavramını anlamaya çalışmıştır. Foucault’ya göre iktidar, yaşamın her alanına nüfuz eden bir kavramdır, “iktidar kurduğu, oluşturduğu birey üzerinden işler” (2000, s. 107). Foucault’ya göre 17. yüzyılın sonlarından itibaren yeni bir iktidar biçimi yükselişe geçer. O, buna “biyo-iktidar” adını vermektedir (Foucault, 1978). Bu yeni iktidar biçimi yaşamı desteklemeye yöneliktir (1978). Bireyleri hayatta tutarak onların topluma faydalı olmasını sağlayan bu yeni iktidar biçimi, öncekilerden disiplin etme metodu ile ayrılır.

(9)

2

Sinema ve iktidar ilişkisi, her zaman perdede ve perde dışında görünür olmuştur.

Perde dışında Mussolini ve Hitler gibi isimler sinemanın kitleler üzerindeki etkisinden faydalanmak amacıyla sektörü desteklemişlerdir. Bu sebeplerle gerek belgesel yapımlar gerekse kurmaca filmler yapılmıştır. Perdede iktidarın tezahürü, mekân içinde, karakterler arasındaki ilişkiler vasıtasıyla vuku bulmaktadır. Bir planda kim o planın iktidar sahibi, kim değil, sinematik yöntemlerle gösterilir. Alt açı, karakteri yüceltip kudret sahibi gösterirken, üst açı bunun tersi bir etki yaratıp karakterin iktidarını elinden alabilir. Çerçevenin alt kısmında yer almak karakteri zayıf gösterirken, üst kısmında, diğer karakterlere hükmeden bir şekilde filme alınmak ise karakteri muktedir kılabilir.

Sinemada iktidar anlatısal, tematik ve sinematografik unsurlar vasıtasıyla kurulur. Alt açılar ve üst açılar iktidarın kimde olduğunu bize hatırlatırken 2000 sonrası Türkiye sinemasındaki gibi iktidara dair sürekli tekrar eden tematik öğeler filmin tamamına hâkim olabilir. Anlatının içinde iktidar, özellikle de tahakküm farklı şekillerde işler. Maddi tahakküm, statü tahakkümü ve ideolojik tahakküm filmlerde farklı düzeylerde görselleştirilebilir. “İktidarları oluşturan ve iktidarların da buna karşılık onay ve izin verdikleri etki-temsiller, gücün mutlak için tuttuğu yasın, öznenin mutlaklığa duyduğu arzunun gerçek tekâmülünün –zamanda ve uzamda sonsuz bir işten söz ediyoruz- tarihsel, antropolojik, sosyolojik vb. yöntemleri olabilir” (Marin, 2013, s. 18).

Türkiye sineması bağlamında iktidardan söz edilirken, genellikle eril bir iktidardan bahsedilir. Susuz Yaz’da (Metin Erksan,1963) Osman, filmin büyük bir çoğunluğunda çerçevede diğer karakterlerden daha üst konumda ya da alt açı ile verilir. O, filmin muktediridir. 2000’li yıllara kadar Türkiye sinemasında eril iktidardan başka bir iktidar hakkında çok konuşulmamıştır. 2000 sonrası Türkiye sineması, sanat sinemasının gelişmesiyle birlikte farklı iktidar biçimlerine açık hale gelir. Bu dönemden itibaren

(10)

3

ailede iktidardan, dişil iktidardan, doğanın iktidarından, toplumda iktidardan söz edilmeye başlanır. Bunun sebepleri bu tezin konusunu aşsa da başka bir eserde üzerine düşünmeye değerdir.

İktidar meselesi ne kadar geniş ve kökenleri geçmişe dayanan bir konu olsa da bugün ve bu ülkede bile önemini korumaktadır. İlk uzun filmini1994’te yöneten Yeşim Ustaoğlu, 1995’ten bu yana sinemaya damgasını vuran Nuri Bilge Ceylan, 2002’den bu yana sinemanın içinde bulunan Pelin Esmer, 2010’dan bu yana sektörde isim yapan Seren Yüce, ilk filmini 2012’de yöneten Emin Alper, ilk uzun metraj filmini 2012’de yapan Tolga Karaçelik, 2013 yılından beri sektörde aktif olan Deniz Akçay Katıksız ve ilk filmini 2017’de çeken Emre Yeksan gibi yönetmenler 2000 sonrası Türkiye sinemasının çehresini güç ilişkileri bağlamında değiştirecek filmlere imza atmıştır. Bu çalışmanın temel problemi, sinema ve iktidar ilişkisini 2000 sonrası Türkiye sineması bağlamında analiz etmektir. Sinema ve iktidar ilişkileri elzemdir ve bu bağı koparmadan incelemek bu açıdan önemlidir.

Bu çalışmada, bugüne kadar güç ilişkileri ve sinema hakkında yapılan tartışmalara dayanarak, 2000 sonrası Türkiye sinemasından birtakım örnekler bağlamında sinemada güç ilişkilerinin tezahürü tartışılacak, iktidarın perdeye yansımasının günümüz Türkiye sinemasındaki yeri analiz edilecektir. 2000 sonrası Türkiye sinemasında iktidarın çeşitli biçimleri farklı yönetmenlerce görünür kılınmıştır. Mevcut araştırma, bundan destek bularak günümüz Türkiye sinemasındaki bu yansımalar üzerinde yoğunlaşacak kısıtlı bir iktidar anlayışına karşı, iktidarın farklı, daha geniş kapsamlı vücut buluşları üzerinde duracaktır.

Araştırmanın birincil amacı, iktidar ilişkilerinin yeniden yaratılmasını ve eleştirilmesini sağladığı için, iktidar ilişkilerini, beyazperdede çeşitli şekillerde ortaya

(11)

4

çıktığı 2000 sonrası Türkiye sinemasından örneklerle ortaya koymaktır. Bir başka amaç ise tek bir iktidar tanımlaması yapmanın güçlüğünü göstermek, sinemada bu farklı güç tanımlarının yansımalarını ele almaktır. Türkiye sinemasının herhangi bir dönemine ait iktidar ilişkilerine dair yazılmış eserlerin azlığı ve bu çalışmanın bu alandaki boşluğu dolduracak olması önemlidir.

Türkiye’deki film çalışmaları alanında iktidar genelde perde dışındaki haliyle ele alınmış, çerçeve içindeki iktidar temsillerine daha az yer verilmiştir. Birçok çalışmanın ortaya koyduğu bu yaklaşım, iktidara karşı yekpare bir duruşu da beraberinde getirmiştir.

İrfan Barut’un Türkiye’de 1980 Sonrası Siyasal İktidar, Medya ve Demokrasi (2017), Elif Ergün’ün Foucault’da İktidar-mekân İlişkisi ve Üç Ankara Romanı Üzerinden Çözümlenmesi (2014), Nalan Sınay’ın Değişen Beden Değişmeyen İktidar: 90 Sonrası Türk Sinemasında İktidarın Yansıması Açısından Erkek Bedeni (2013) ve Evrim Ölçer Özünel’in Türk Anlatı Geleneğinde Kahraman, Mitoloji, İktidar İlişkisi (2010) doktora tezleri ile Joachim Radkau’nun Doğa ve İktidar (2017), Serdar Öztürk’ün Mekan ve İktidar (2012), Özlem Hoşcan’ın Arzu ve İktidar (2015), Linda Nochlin’in Kadınlar, Sanat ve iktidar (2020) ve Kendall ve Wickham’ın Foucault’nun yöntemlerini kullanmak (2016) kitapları alandaki yeni çalışmalardan birkaçıdır. Bu tez çalışmasının önemi ise tek bir iktidar anlayışı olmadığını ileri sürmesi ve değişik filmlerle örnekleyerek farklı iktidar anlayışlarını göstermeye çalışmasıdır. Üstelik dünya sinemasına kıyasla ülkemiz sinemasına eğilen eserlerin azlığı da görmezden gelinemeyecek bir durumdur. Bu sebeple, mevcut araştırma, Türkiye’ye odaklanan bir çalışma olarak akademik yazındaki bu boşluğu doldurmayı amaçlaması açsından da mühimdir.

(12)

5

Bu çalışmadaki yönetmenler, kendilerine özgü sinematografik, tematik ve anlatısal stratejiler kullanarak filmlerinde insanlar arası ilişkiler üzerinden izleyiciye çeşitli iktidar etme biçimlerinin temsillerini sunmaktadır.

Foucault’ya göre, fabrikalar, okullar, hastaneler devlet daireleri bu dokunun birer parçasıdır. İktidar güçleri tıpkı Jeremy Bentham’ın Panopticon hapishane modelinde olduğu gibi sürekli toplumun bireylerini görünmez yollarla izlemekte, sürekli izlendiği şüphesiyle yaşayan bireyler de kendilerini kendi zihinsel hapishanelerine kapatmaktadır. Abluka’da (2015, Emin Alper) Kadir’in ya da Sarmaşık’ta (2015, Tolga Karaçelik) İsmail’in muhbir olmayı kabul ederek bu izlemeye katılmaları ise onların korku ve paranoyaya sürüklenerek hapishanedekinden de beter bir tutsaklık yaşamalarına yol açar (Gün, 2016, s. 115).

Bu iki film, toplumda iktidar başlığı altında incelenecektir. Köksüz (Deniz Akçay, Katıksız, 2013) ve Tereddüt filmlerinde (Yeşim Ustaoğlu, 2016) dişil iktidardan ve Üç Maymun (Nuri Bilge Ceylan, 2008) ve Çoğunluk’ta (Seren Yüce, 2010) ailede iktidardan bahsedilirken, Gözetleme Kulesi’nde (Pelin Esmer, 2012) ve Yuva’da (Emre Yeksan, 2018) doğanın iktidarı filmlerin dokunduğu konulardan biridir. Otorite altındaki bedenlerin görsel bir anlatım kullanılarak bize gösterildiği bu filmler, birçok dönemdaşından anlatısal olarak ayrılmasına rağmen bu filmleri iktidar kavramı çerçevesinde ele alan akademik çalışmalara rastlanmamaktadır. Bu eksikliği giderme çabasında olan bu çalışmada, 2000 sonrası Türkiye’de yapılan filmlerde ortaya çıkan iktidar ilişkileri; Foucaultcu analiz yönteminden faydalanılarak düşünürün “uysal bedenler”, “disiplin”, “denetim”, “biyo-iktidar”, “ailenin iktidarı” gibi kavramlarından yararlanılarak analiz edilmektedir.

(13)

6

Bu çalışma, 2000 sonrası Türkiye sinemasının ve yeni eğilimlerin iktidar ilişkilerini daha farklı biçimlerde yansıttığı hipotezine dayanmaktadır. Bu hipotezden hareketle 2000 sonrası Türkiye’de çekilen filmlerden iktidar ilişkilerini en açık yansıttığı düşünülen filmler ve onların sinematik yöntemleri odak altına alınacaktır. Bu sekiz filmin seçiminde amaçlı örneklem kullanılmaktadır. Amaçlı örneklem sistemli bir şekildeseçilen örneklerin araştırmanın amacı doğrultusunda amaçlı bir biçimdesınıflandırılmasıdır (Marshall & Rossman, 2014). Araştırmanın dayandığı temel sorular şunlardır: İktidar ilişkileri günümüz Türkiye sinemasında nasıl tezahür etmektedir? Sinemamızda iktidarın farklı biçimlerini bulmak mümkün müdür? Bu araştırma için 2000 sonrası Türkiye sinemasından seçilen filmler bu ilişkileri ne denli iyi yansıtmaktadır?

İlk bölümde Aristoteles, Russell, Hobbes, Locke, Rousseau gibi düşünürler üzerinden iktidar kavramı tartışmaya açılacaktır. İkinci bölümde ise Foucaultcu iktidar kavramı ve onun yöntemleri altyapıyı oluşturacaktır. Üçüncü ve son bölümde ise diğer iki bölümdeki tartışmalardan yararlanılarak Türkiye sinemasında iktidar ilişkilerinin geçmişine kısa bir bakış atıldıktan sonra 2000 sonrası Türkiye sineması ele alınacak ve iktidar ilişkilerinin temsili sorunsallaştırılacaktır. İktidar ilişkileri sinemanın içinde, medyuma has yöntemlerle temsil edilmektedir. Bunları daha iyi anlamak için görsel veri analizi ve metin analizi birlikte yürütülecektir.Hansen’e göre hem metin hem de görsel veri analizi, araştırmacının kendi okumalarını uygulamasına dayalıdır, formüllere bağlı değildir ancak büyük ölçüde tanımlama ve sınıflandırma becerilerinin gelişimine bağlıdır.

Bu nedenle, bu tür yöntemler nitel yaklaşımlar altında ortaya çıkmaktadır (Hansen vd., 1998, s. 131).

Klasik iktidar kuramcıları iktidarı daha makro anlamda düşünmektedir. Hepimizin tabi olduğu egemen güçler, herkesin üzerinde zor kullanma tekeline sahiptir. İktidar

(14)

7

denildiği zaman akla siyasal iktidarın geldiği bu paradigma, postmodernizm ile birlikte sarsılmaya başlar. Daha mikro bazda bir görüşe sahip olan Fransız düşünür Michel Foucault’ya göre iktidar, her yerdedir. Düzenler, ama mutlaklıktan uzaktır. Bu nedenle, çalışmadaki filmler Foucaultcu analizle ele alınmıştır. Foucault’nun “her yerde olan iktidar” anlayışı bu filmleri incelemek açısından en uygun yöntemdir. Foucaultcu analiz, toplumdaki her küçük yapıtaşında iktidarı görmek ve sosyal bilimci olarak analizi buna göre yapmaktır. “Alınyazısı dünyayı değiştirmek olan bir sınıf için sanatın görevinin büyülemek yerine, aydınlatmak, eyleme itmek olması ne denli doğruysa, sanatta büyünün payının da bütünüyle bir yana bırakılamayacağı o denli doğrudur. Çünkü özündeki büyüden yoksun oldu mu, sanat sanat olmaktan çıkar” (Fischer, 2012, s. 29).

(15)

8 BİRİNCİ BÖLÜM: İKTİDAR NEDİR?

Siyasi kurumların incelenmesinin ana noktası iktidar ve onun nasıl kullanıldığıdır.

İktidarın siyasetle veya siyaset bilimi ile ilişkili olduğu düşünülse de, özünde her tür ilişkide mevcuttur. Foucault’ya göre iktidar ilişkilerini toplumun tüm yönlerinde bulmak mümkündür (1978, s. 93). Bu ilişkiler, toplumun kalbine kadar gider. Devletin vatandaşlarıyla ilişkilerinde yerelleştirilmezler. İster işveren ile işçi arasında, ister eşler arasında (ataerkil toplumda) olsun, tüm sosyal eylemler iktidar ilişkilerini içerir. Bu nedenle, bu ilişkilerin incelemesi temel bir öneme sahiptir.

Sosyal bilimciler, gruplar ve bireyler arasındaki sosyal etkileşimlerle ve bireylerle grupların diğerlerininkilere kıyasla amaçlarına nasıl ulaştıklarıyla ilgilenirler. Sosyal teorisyenler araştırmalarında, iktidarı, sosyal eylemleri belirleyenbaşatbir unsur olarak not ederler. Sosyal bilimciler, iktidarın çeşitli tabiatını ve insan ilişkilerinde, özellikle devletle toplum arasında yarattığı çetrefilli durumları incelemekle ilgilenmektedirler.

Kısaca, iktidar, blöf üzerine kurulu olsa bile, kişinin yolunu bulma yeteneğidir. Kişinin iradesini başkaları üzerinde kullanma becerisidir veya basit bir dille, iktidar, grupların yahut bireylerin, başkaları direnirken dahi kendi yararlarını yahut endişelerini dikkate alma yetisidir. Bazı durumlarda zor kullanmayı gerektirir. Kuvvet, kişinin iradesini diğerlerine dayatmak için tehdit içeren zorlama kullanımıdır. Bir anne yahut baba, evladına bazı eylemleri yasaklamak için vurduğunda, iktidar uygulamaktadır. Birtakım bilim insanları, bunun bir başka bireyin iradesinin üstesinden gelmeyi içerdiğini tanımlarlar. Özetle, iktidar, grupların veya bireylerin, başkalarının arzularına karşı - bazen, ancak her zaman değil - kendilerini gösterme yeteneğidir, denilebilir. Karar vericilerin sahip olduğu büyük iktidar nedeniyle birçok karar itirazsız alınır.

(16)

9

Max Weber (2004) iktidarın sosyal ilişkilerdeki aktörlerin karşı taraftan gelen direnişe karşılık, öz iradesini gerçekleştirme olanağıolduğunu (s. 118) ve onun “sosyal ilişkilerden hem salondaki hem de piyasada, amfinin kürsüsünden ve bir alayın komuta noktasından, erotik ya da hayırsever bir ilişkiden ve bilimsel bir tartışmadan veya atletizmden ortaya çıkabileceğini” (s. 326) savunmaktadır. İktidar, ailede de okulda da kışlada da vardır. Weber’e göre, iktidar, ortak eylemde ötekilerin direnişine rağmen kişinin kendi iradesini gerçekleştirme olasılığıdır (1947, s. 118). Goldner ise iktidarın, kişinin ahlaki iddialarını empoze etme yeteneği olduğuna dikkat çekmektedir. Güçlüler, böylece ahlaki kusurlarını gelenekselleştirebilirler (1970, s. 215-216).Giddens’a göre iktidar, birtakım şeyleri değiştirebilme yeteneğidir. B, A’nın etkisiyle kendi çıkarlarına ters bir eylemde bulunursa burada A’nın iktidarından bahsedilir (1990, s. 24). Lukes, iktidarın üç boyutu olarak; karar vermeme, karar verme ve istekleri şekillendirmeyi ifade etmektedir (2005).

Sosyal teorisyenlerin bazıları, iktidarı makro anlamda düşünmektedir. Oysa Michel Foucault’nun iktidarı kavrayışı mikro düzeydedir. O, tüm kurumlarda, bireyler arasında iktidarı görebilir. Onun için bilgi ve iktidar arasında bağ vardır. O; tıp, cinsellik ve hapishaneler hakkındaki vaka incelemeleri sayesinde oluşan bilginin 19. yüzyılda yeni bir iktidar tipini ortaya çıkardığını savunur, bu disiplinsel iktidardır. Gözetlemek ve düzenlemekle ilgilidir. Disiplin; okullardan kışlalara, hatta evlere, her yerde kullanılmaktadır. Foucault’ya göre“egemen sınıf egemenliği” gibi kavramlar, iktidarın mikro hakikatini saklar (1995, s. 197).

A. İKTİDARIN TARİHÇESİ

Birçok düşünür, iktidar kavramını ele almıştır. Kelimenin kökeni güç anlamındaki

“kratos” ve otorite anlamındaki “arke”den gelmektedir (Gallego, 2003, s. 192). Tüm

(17)

10

siyasi kuramların başında bir iktidar tanımlaması vardır. İktidar hakkında konuşulurken üç ayrı iktidar teorisinden bahsedilebilir (Bobbio, 1989, s. 70): ilişkisel, özdekçi ve öznel yaklaşımlar. Öznel iktidar, öznenin istediği sonucu yaratabilme gücüdür. John Locke bu yaklaşımın temsilcisidir (2015). Özdekçi yaklaşım ise Bertrand Russell ve Thomas Hobbes tarafından temsil edilmektedir. Russell, iktidarı, istenen etkinin yaratılması olarak tanımlar (1938, s. 29). Fiziksel iktidar, psikolojik iktidar ve zihinsel iktidar bu iktidar yaklaşımının iktidar biçimleridir (s. 35). Bu iktidar, kullanılan bir şeydir. Hobbes, iktidarın bireyin elinde bulundurduğu ve ileride yarar sağlamasına sebep olacak bir vesile olduğunu savunur (2017). Bugünkü iktidar yaklaşımı, ilişkisel yaklaşıma yakındır. Bu yaklaşımda iktidar, iki özne arasındaki davranış ilişkileridir. Temsilcilerinden Robert Dahl, iktidarın bir bireyin başka bir bireyi aksi halde öyle davranmayacağı bir eyleme doğrultacağı bir ilişki türü olduğunu iddia eder (1963, s. 202-203).

Aristoteles ise (2013) iktidarın kimin üzerinde uygulandığına bakar ve gücü üçe ayırır: ebeveynlerin evlatları üzerindeki iktidarı (ataerkil iktidar), sahibin köle üstündeki kudreti (despotik iktidar), idarecilerin idare edilenlerüstündeki iktidarı (2013, s. 25-26).

Bu tasnif,Hobbes (2010) ve Locke (2015) tarafından paylaşılır. Locke’a göre ataerkil iktidar doğa temeline, despotik iktidar cezaya, sivil iktidar rızaya dayalıdır (2015, s. 2).

1. Makro Düzeyde İktidar

Günlük ve sözlük kullanımında iktidar, "Bir şeyi yapma veya eylemde bulunma yeteneği veya kapasitesidir” (Oxford İngilizce Sözlüğü, 1989). Hala, iktidar örneği olarak

(18)

11

iktidara analitik bir odaklanma siyaset felsefesi ve biliminde tarihinde hiç olmadığı kadar yaygın olmuştur (Lukes, 2005; Clegg,1975). Bir yandan, bu pekâlâ tahakkümü eleştirel olarak anlamaya dair bir dilek yüzünden olabilir. Tahakküm, zorlama veya boyun eğme basitçe bir sorun olarak kabul edilir ve bu nedenle daha acilanaliz etme kaygısı belirir.

Öte yandan, "iktidar vermek" ve "iktidar uygulamak" arasındaki farklılaşma, klasik liberalizmin negatif ve pozitif özgürlükler tasvriryle “özgürlük verme” ve “özgürlükten gelen” ayrımına doğurur (Berlin, 1958).

Klasik liberalizmde, olumsuz anlamda ve “bireysel özgürlük” biçiminde devletin gücünden, devletin olduğu yerde, hem bir güç aktarımı hem de olduğu gibi gücün özü olarak özgürlük geleneksel olarak anlaşılmıştır. Siyaset felsefesinin klasik geleneklerinde, Niccolò Machiavelli (1469-1527), Thomas Hobbes (1588-1679) ve Jean- Jacques Rousseau (1712-78)iktidarın yükselişle birlikte ve yükseliş yoluyla egemenlik ya da devletin bir çeşidi olarak ortaya çıktığını savunurlar. Hobbes'un Leviathan’ı (2017), Machiavelli'nin Prens’i (1981) ve Antonio Gramsci'nin Modern Prens’i(1967) devletin veya egemenin bir niteliği ve meşguliyeti olarak ve büyük ölçüde nasıl elde edileceğine, oluşturulacağına ve sürdürüleceğine dair perspektif sunar.

Buna karşılık, sosyoloji ve sosyal teoride, iktidar genellikle benzer şekilde “iktidar uygulamak” yeteneğini ima edecek şekilde genişletilmiştir veyailişkisel ve etkileşimli bir ortamda yer alan kapasite, siyasi veya hükümete dair değildir.Alman sosyolog Max Weber'e göre (1864–1920), iktidar, "bir aktörün bir sosyal ilişki içinde, direnişe rağmen kendi iradesini uygulama olasılığıdır” (1978, s. 53). Weber'in iktidarı bir irade ifadesi olarak anlaması, Friedrich Nietzsche'nin "güç istemi" kavramına benzemektedir.Nietzsche, Arthur Schopenhauer'in düşüncelerini yeniden formüle

(19)

12

etmiştir (1989,s. 259). Nietzsche'nin anladığı anlamda iktidar, yaşamısiyaset öncesi ve siyaset dışı olarak yadsıyan ya da yaşamı onaylayan olabilir.

Marx'a göre "emek gücü", kapitalizmde “bir meta olarak piyasada” ortaya çıkan

"emek kapasitesi" dir. Emekgücünü “zihinsel varlıkların toplamı” olarak tanımlar (1990, s. 347). Klasik liberalizmde iktidar, çatışmalı sosyal çevreye çeşitli şekillerde dağılmış, güçalanlarda ve devlette yoğunlaşarak, onu her ikisinde de tanımlar.Marksizm, gücü, ekonomik gücün bir işlevi veya ona indirgenebilir olarak anlamaktadır.Foucault’a göre, Marx'ın Kapital'inde, "bir güç yoktur, ancak birçok güç vardır” (1981). Bu nedenle bir iktidar analizi inşa etmek istiyorsak iktidardan bahsedilmeli ve o,yerelleştirilmeye çalışılmalıdır (1981). Dahası, Foucault, Marx ve diğerleri için, iktidar, üretken olarak kabul edilir.

2. Mikro Düzeyde İktidar

Klasik liberal iktidar paradigmasının aksine mikro iktidar görüşünde, iktidar, devlete, failliğeve bireyselleşmeye indirgenemez(Foucault ve diğerleri, 1989; Marx, 1990, s. 84, 265; Butler,1997; Combes, 2013; Althusser, 2014)."Mikropolitika" terimi Deleuze ve Guattari'nin A Thousand Plateaus'unda (1987)Foucault'nun çalışmalarının geniş bir tanımı olarak yer almaktadır. Bu kitapta geometri, fizik ve kimyadan türetilen iktidartartışılmıştır. Onların "mikropolitika" terimini kullanmaları, dünyadaki "makro- politika" terimiyle yan yana değildir. "Küçük" anlamına gelen mikro ile Carl Schmitt'ten türetilen "politik" kavramı (1976) ve psikanalitik aracılığıyla Marx okumaları eksiklik ve aşkınlık teorileri bu mikropolitika anlayışında kullanılır. Mikropolitikaya yaptıkları vurgu, yakınlık, arzu ve cinsellik sorunlarının politikanın dışında olduğu gibi o zamanlar

(20)

13

geçerli olan kategorizasyona karşıdır: "her şey politiktir, ancak her siyaset aynı anda bir makro-politikadır ve mikropolitikadır”(Deleuze & Guattari, 1987, s. 213).

Deleuze ve Guattari için önemli bir iki Fransızca kelime arasındaki kavramsal ayrım iktidar için önemlidir: pouvoir ve puissance. Bir yanda örgütlenmiş, kurumsallaşmış ve yeniden üretilebilir güç olarak iktidar (pouvoir), diğer yandael,

"kapasite" veya "potansiyel" olarak güç, yani puissance (1987, s. ix). Dile başvurmaları ve fiziksel bilimlerin paradigmaları, hem antroposentrik veya hümanist siyaset anlayışlarından uzaklaşmak ve aynı zamanda Marx’ın ekonomi politiğe yönelik eleştirisinin yeniden formüle edilmesidir.

Foucault'nun "disiplin toplumu" tartışması, mikropolitika kavramı ile yakından uyumludur (Deleuze, 1992). Foucault genel şemayı nitelerken, Cinselliğin Tarihi'nin ilk cildinde (bir piramit olarak görülebilen) egemenlik siyasetinin, yerini sürekli disiplinlerarası ilişkiler ağına bıraktığını savunur. Bu bağlamda, mikro-iktidar ilişkileri sayesinde, iktidar ilişkilerinin eşitsizlikleri, sürekli olarak güç durumları doğurur(Foucault, 1993, s. 93). Foucault'nun belirttiği gibi, iktidar bir kurum, bir yapı veya bir mülkiyet değildir (1988, s. 93). İktidar, gerçeklik “üretir”, nesnelerin alanlarını ve ritüellerini üretir (2014, s. 194).

B. İKTİDARIN BİÇİMLERİ

Weber, üç adet iktidar biçimi olduğunu savunmaktadır. Bunlar; ekonomik iktidar, ideolojik iktidar ve siyasal iktidardır (1958, s. 159).

(21)

14 1. Ekonomik İktidar

Ekonomik iktidar, kıt kaynakların dağıtımında daha şanslı olanların diğerleri üzerinde uyguladığı iktidardır. Onların eylemlerini yönlendirebilirler, bu kudret, ekonomik iktidardır. Ekonomik iktidar kavramı Karl Marx’ın çalışmalarının belkemiği niteliğindedir. Üretim şekilleri, bir zümrenin emek piyasasındaki hali ve şanslarıyla objektif bir bağlantıya istinat eder (1990, s. 1037). Ekonomik iktidar, özdeksel üstünlük sayesinde hadiseleri etkileyebilme yetisininölçülmesini ifade eder. Bu iktidar biçimi;

ülkelerin, işletmelerin veya bireylerin yaşam standartlarını iyileştirme yeteneğidir. Bu yetenek, bireylerin yalnızca kendilerine fayda sağlayacak kararlar alma özgürlüklerini artırır ve herhangi bir dış gücün onlarınözgürlüklerini azaltma yeteneğini etkisizhale getirir.

Ekonomik iktidar için önemli bir kavram da sınıftır. Marx ve Weber, bu konuda farklı görüşlere sahiptir. Marx, sınıfın ekonomik faktörlere göre belirlendiğini savunurken, Weber sınıfın bundan daha fazlasına bağlı olduğunu iddia eder. Marx’a göre yönetici sınıf ve işçi sınıfı vardır. Aynı üretim araçlarını paylaşanlar, aynı sınıfa mensuptur (Giddens, 1971). Bu ekonomik iktidar, sömürüye yol açar ve çıkar çatışması doğar (Haralambos & Holborn, 2004, s. 39). Swingewood’a (1984, s. 86) ve Giddens’a (1993, s. 217) göre Marx, sınıf gelişiminin, daha çetrefilli bir yapı ürettiğini kabul etmektedir ve sınıfların içinde farklı gruplar bulunmaktadır. Marx’a göre siyasal iktidar da ekonomik iktidara dayanır (Giddens 1971, s. 39). Yönetici sınıf, sosyal üstyapıya bu şekilde hükmeder (Haralambos & Holborn, 2004, s. 41).

Weber’in sınıf kuramı daha farklıdır. Ona göre sınıf bir tabakalaşma şeklidir. Diğer boyutları da statü ve partidir (Giddens, 1971, s. 163). Weber de ekonomik sebeplerin ana

(22)

15

sınıflara neden olduğunu kabul eder, ancak o, manuel işçi sınıfı, mülksüz beyaz yakalılar, küçük burjuvazi ve mülk sahibi gruplar ayrımı yapar (s. 165). Weber’e göre statü ve sınıf farklıdır; statü, başkalarının sosyal konumlara ilişkin değerlendirmeleridir (s. 167).

Weber, ekonomik iktidar ile siyasal iktidar arasındaki ilişkiyi de reddeder (Haralambos

& Holborn, 2004, s. 45).

Yakın tarihe gelindiğinde neoliberal düzen içerisinde toplum, devlet ve sermaye arasındaki ilişkilerin daha karmaşık bir hale büründüğü gözlemlenir. Coşkun’a (2019) göre:

Neoliberal düzende devlet, sermaye ve sivil toplum kaynaşarak işlev görmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, otoriterleşmenin aslında sadece devletin ya da belirli bir iktidar odağının (ya da hakim sermaye sınıfının) dayattığı bir şey olmadığını, tam tersine toplumsal bir olay, bir fenomen, bir realite olduğunu da söyleyebiliriz (s. 140).

Bu çalışmadaki sekiz filmde bireylerin ekonomik iktidarları, önemli bir yere sahiptir. İktidarlarının bir uzantısıdır. Üç Maymun filminde Servet’in ekonomik gücü, Hacer’i etkiler. Cinsel iktidarı da bunun devamında gelir. Benzer şekilde, Çoğunluk babanın aile üzerindeki iktidarı ile onun ekonomik iktidarı arasında bağ kurar.

2. İdeolojik İktidar

İdeoloji terimi, Destutt de Tracy ve arkadaşları tarafından yaratılmıştır, anlamı ise

“fikirlerin (ideo-) oluşuna ilişkin teoridir (-loji)” (Althusser, 2014, s. 97). İdeolojik iktidar, resmi olmayan toplum kanaati, aile statüsü, şeref, itibar, harcama kalıpları ve hayat stillerine bağlıdır. Weber (1947), çoğunlukla ekonomik çıkarlardan daha gözde olan ideolojik iktidarın ehemmiyetine bir vurgu yapmaktadır. Sosyal bilimciler, ideolojik

(23)

16

iktidara o denli itibar etmişlerdir ki, bazı durumlarda siyasal iktidarın ehemmiyetini arka plana atmış gibi görünmektedirler. Önceki çalışmalar ideolojik güç ve etkinin çeşitli tanımlarını sunmuştur (Pollard & Mitchell, 1972). İdeolojik güç, “bir kişinin diğeri üzerindeki potansiyel etkisidir” (Cartwright & Zander, 1968, s. 316). Dolayısıyla güç/iktidar, bir sosyal ajanın başka bir kişinin tutumunda, davranışında, inançlarında neden olabileceği olası toplam değişikliktir.

French ve Raven’a göre ideoloik iktidar, sosyal etki potansiyelidir. Birinin diğerini etkilemesi gereken mevcut araçlar, o kişide bir değişikliğe yol açabilir. İdeolojik güç ve sosyal etki, ayrı ve farklı kavramlardır. İdeolojik iktidar potansiyel olsa da (kullanılabilecek veya kullanılamayacak), sosyal etki bir kişinin eylemleri nedeniyle başka birinin inançlarında, tutumlarında, davranışlarında, duygularında fiili bir değişikliğin varlığıdır (French & Raven, 1959). Etkinin kaynağı olan kişi veya grup genellikle etkileyen ajan olarak bilinir, oysa teşebbüs veya başarılı etki girişiminin nesnesi genellikle hedef olarak bilinir. Bu nedenle, etkileyen ajanlar, hedefleri etkilemek için kullanabilecekleri ideolojik iktidara sahiptir.

İdeolojik güç olarak bilinen, bir kişinin (veya grubun) başkalarının kendi iradesini yerine getirmesini sağlama yeteneği, sosyal psikologların uzun zamandır ilgisini çekmektedir. Belki de bunun nedeni, insan etkileşiminin çoğunun, bir başkasının inançlarını, tutumlarını veya davranışlarını değiştirmeyi veya değiştirme girişimini içermesidir. Bir etki girişiminde kullanılan ideolojik gücün türü genellikle kişinin motivasyonlarına bağlıdır. Bazen insanlar bilinçli olarak motivasyonlarının farkındadırlar, bazen de değildirler. Akıllıca etkilenen ajanlar, genellikle potansiyel etkililik ve diğer faktörlere göre kullandıkları etkiyi seçerler. Bu faktörler oldukça çeşitli olabilir. Örneğin, bazı insanlar güçlü görünme arzusuyla motive olurlar. Etkileyen bir

(24)

17

kişi, kendisini güçlü hissetmek için, etki hedefinin kontrolünün kendisindeymiş gibi hissetmesine neden olan bir tür etki stratejisi seçebilir. Eğer öyleyse, etkileyen ajan, etki girişiminde zorlama veya ödül kullanmayı seçebilir. Benzer şekilde, kişinin başkalarının gözünde güç duygusunu, statüsünü, güvenliğini, rol gereksinimlerini, etki hedefine zarar verme arzusunu ve özsaygı düşüncelerini geliştirme arzusu, kişinin daha kontrollü, daha güçlü veya daha sert olan etkileme taktiklerini (zorlama gibi) seçmesine yol açabilir.

Diğerleri bir arkadaşlığı sürdürmek veya alçakgönüllü görünmek isteyebilir. Bu durumda bilgiye daha çok güvenirler.

İdeolojik iktidarı içeren ve bilimsel dergilerde yayınlanan yüzlerce çalışma, sağlık ve tıp, aile ilişkileri, toplumsal cinsiyet, eğitim, pazarlama ve tüketici psikolojisi, sosyal ve örgütsel psikoloji ve siyasi figürlerin aralarındaki yüzleşme incelemeleri dâhil olmak üzere birçok farklı alanda yürütülmüştür. Simülasyonlar ve anketler bağlamında, geleneksel deneysel yöntemler kullanılarak sıkı bir şekilde kontrol edilen laboratuvar ortamlarında, hastaneler ve diğer büyük kuruluşlar gibi gerçek dünya ortamlarında ve tarihsel vaka analizi yoluyla çalışmalar yürütülmüştür. İnsanların bireyler ve toplum olarak yaptıklarının çoğu, başkalarını etkilemeyi içerir. İnsanlar şefkat, para, fırsat, iş ve adalet gibi başkalarından bir şeyler ister ve bunlara ihtiyaç duyar. Bu şeyleri nasıl elde edecekleri çoğu zaman başkalarını arzularını yerine getirme konusunda etkileme yeteneklerine bağlıdır. Ayrıca insanlar, başkalarının etkileme girişimlerinin de değişmeyen hedefleridir. Bu nedenle, insanların başkalarının isteklerine uymasına neyin sebep olduğunu ve iktidarın hem hedefleri hem de etkileyenleri nasıl etkilediğini anlamak önemlidir. İdeolojik gücün incelenmesi bu bilgiyi sağlar. “Gramsci’nin ideolojik hegemonyası maddi bir temele sahiptir ve hâkim ve madun grupların gerçek, yani maddi

(25)

18

çıkarlarının koordinasyonun kapsar” (Lukes, 2005, s. 20). İdeoloji, bireylerin günlük yaşamlarını etkileyebilmelidir.

Weber, ideolojik iktidarın tıpkı ekonomik iktidar gibi sosyal yapıyı etkilediğini savunmaktadır (1957, s. 230). Siyasi partiler, ideolojik iktidarı etkin biçimde kullanır.

Partiler, ikna taktikleri kullanarak, bireylere istediklerini (bu genelde oy kullanma davranışını etkilemeyi içerir) yaptırma gücünü sahiptir. Çoğunluk filminde, karakterler yemek yerken arka planda açık olan haberler, devamlı bir şekilde egemen ideolojiyi desteklemektedir. “Çoğunluk” kelimesi tam da bu hâkim ideolojiye inanmak ve onu yaşatmaktan gelir. Abluka filminde ise hâkim ideoloji sürekli kendini yeniden kurmaya çalışmaktadır. Kadir’in herkesten şüphe duyması, bu ideolojinin tehdit altında olduğunu göstermektedir, Ahmet ise köpekle kurduğu ilişkiyi egemen ideolojiden uzaklaşma olarak gördüğünden bu durumu saklamaktadır.“İdeoloji, görselin imgeselle, imgeselin de gerçeküstüyle olan irtibatını kullanmanın yolunu aramış ve sonuçta imgesel alanda dış gerçeği yeniden üretebilmiştir” (Akdoğan, 1995, s. 25).

3. Siyasal İktidar

Siyasal iktidar, büyük ölçekli hükümet bürokrasileri biçiminde kurumsallaştırılır.

Parti mensupluğuna, hukuksal yapıya ve geniş bürokrasi ile ilişkilere dayanır. Siyasal iktidar, seçilmişler, yani imtiyazlı zümrelerce kullanılır. Modern toplumlarda parti de önemlidir, siyasi partilerin oluşumu iktidarı ve tabakalaşmayı sınıf ve statüden bağımsız olarak etkileyebilir (Giddens, 1993, s. 219). Bu nedenle, Üç Maymun filminde Servet’in belediye başkanı adaylığı yönetmen açısından manidar bir tercihtir. Seçimleri kazanamaması üzerine kaybettiği siyasal iktidarının –ki bu Hacer odadayken onu arayan adama karşı tavrından anlaşılabilir- oluşturduğu boşluğu bir sonraki sahnede Hacer’e kur yaparak, yani cinsel iktidar kurma çabasıyla doldurmayı hedefler.

(26)

19

Siyasal iktidar, tipik olarak rakipler arasındaki açık bir çatışmada kazanılır ve tutulur. Siyasi muhalifler sandıklarda, yasama odalarında, medyada ve bazen sokaklarda yenilir. Siyasi çatışmalar, aynı siyasi organizasyon içindeki rakip hiziplerin ve idari departmanların konum ve iktidar için savaştığı tek partili veya diktatörce siyasi sistemlerde bile yaygın görünmektedir. Elbette, bir siyasi sistemdeki çatışma seviyesi, o sistemin yapısı ve seçmenleri birbiriyle ne derece karşı karşıya getirdiği ile ilgilidir.

Amerika Birleşik Devletleri gibi “kazanan hepsini alır” ve iki partili sistemlerde, çoğunluk konumuna ulaşmak için taraflar arasında büyük bir çatışma olabilir.

Parlamenter veya orantılı sistemlerde, güç paylaşımı ve koalisyon kurma olasılığı daha yüksek olabilir, ancak bu tür sistemlerin partilerin çoğunluğu elde etmek için işbirliği yapmaya zorlanmadıkları durumlarda partiler arasındaki çatışmanın seviyesini düşürüp düşürmediği açık değildir.

Siyasi sürecin doğasında olan çatışma düzeyi göz önüne alındığında, tüm siyaset, iktidarı elde etmek veya sürdürmek için gereken belirli insan gruplarını harekete geçirmek ve manevra yapmak için bir kimlik siyaseti biçimine güvenebilir. Siyasi partiler, kendilerini seçmenlerinin parti ve platformuyla özdeşleşmesini destekleyecek şekilde tanımlamaktadır. Bazı durumlarda, siyasi partiler, etnik kimliğe yönelik bir oy çağrısında bulunur. Etnik kimlik, Çoğunluk filminin önemli hususlarından biridir.

Mertkan ile Gül arasındaki ilişkiye babadan gelen itiraz, tamamen Gül’ün etnik kimliğiyle alakalıdır.

Michel Foucault, bir öz kimlik ve kolektif örgüt analizi geliştirir, temeli ise kültür ve teknikten ayrılamayan iktidarın bireyselleştirilmesine dayanır. Yönetim ve bürokrasisi ile birlikte devletin “sert gücüne” karşı, bireylere yönelik ve onları sürekli ve kalıcı bir şekilde yönetmeyi hedefleyen çeşitli teknikleri inceleyerek yumuşak güçteki bazı sınırları

(27)

20

araştırır (1979, s. 227). Foucault onları önce doğal, sonra da siyasal iktidar olarak tanımlar.

Antik Çağ her şeyi kapsayan bir devlet hayal ederken (Platon, 2020), Ortaçağ’da devlet ve kilise, iktidarın iki uygulayıcısı olarak görülmektedir (Machiavelli, 1981).

Ortaçağ düşünürleri “summa potestas”‘tan (üstün iktidar) bahsetmektedirler. Siyasal iktidar zor kullanma tekeliyle eş anlamlı hale gelir. Dinin iktidarı ise psikolojik yöntemler kullanır. Hobbes gibi bazı düşünürler ise siyasal iktidarın bir zümrenin elinde olduğunu düşünmektedirler. “Summa potestas” sahibi olan egemen, zor kullanma tekelini elinde bulundurmaktadır. Bu araç ölçütü, Hobbes ile beraber başlamaktadır. Siyasal iktidar, zor kullanma tekeli sayesinde en üstün iktidar olarak algılanmaktadır. Siyasal iktidar güçlülerin, ideolojik iktidar bilginin sahiplerinin ve ekonomik iktidar zenginlerin iktidarıdır.

St. Augustine,Tanrının Şehri’nde (2004) adaletin yokluğunda kralları çete liderlerinden neyin ayıracağını sorar. Platon (2006) ve Rousseau (2003)adalet ve iktidar arasındaki ilişkiyi tartışırlar. İktidar sahibinin haklı olan olması gerektiği savını kabul etmezler. Gaetano Mosca ise meşruiyeti ele alırken iki siyasal formülden bahsetmektedir:

“Tanrı otoritesi” ve “halkın iktidarı” (2019, s. 71).

Bunca iktidar ve meşruluk kuramı arasından bu çalışmayı en çok ilgilendiren Michel Foucault’nun iktidar teorisidir. Foucault’ya göre iktidar, bir güç ilişkileri evrenidir. Her yerde bulunabilir (Foucault, 1980, s. 39). O “… siyasi iktidarın sanki siyasi iktidarla hiç alakası yokmuş, sanki ondan bağımsızmış gibi görünen –oysa aslında öyle olmayan- belli kurumlar aracılığıyla uygulandığına” inanır ve ekler: “Ailenin böyle bir kurum olduğu bilinir; üniversitenin ve genelde sadece bilgi yayıyormuş gibi görünen bütün öğretim sistemlerinin iktidardaki belli bir toplumsal sınıfı muhafaza edecek ve bir

(28)

21

başka toplumsal sınıfı iktidar araçlarından dışlayacak şekilde oluşturulduğu da bilinir”

(Foucault & Chomsky, 2005, s. 44). Foucault, kurumlardan ziyade, iktidar ilişkilerine odaklanmanın zorunluluğuna değinir. Fransız düşünür için siyasi iktidar ve beden ilişkisi de önemlidir:

İnsan bedeninin de bir üretici güç olduğunu biliyoruz, ama beden biyolojik bir nesne olarak veya bir malzeme olarak, öylece var olamaz. İnsan bedeni siyasi bir sistemin içinde ve dolayımında var olur. Siyasi iktidar bireye belli bir alan verir: Hareket edebileceği, özel bir beden duruşunu benimseyebileceği, belli bir biçimde oturabileceği, sürekli olarak çalışabileceği bir alan (Foucault, 2011, s. 185).

Bu çalışmada incelenen yedi filmde de çalışan insanlar perdede temsil edilmektedir.

Çoğunluk’ta Gül ve Mertkan, Üç Maymun’da Hacer, Köksüz’de Feride, Tereddüt filminde Şehnaz, Gözetleme Kulesi’nde hem Nihat hem Seher, Abluka’da Ahmet ve Kadir, Sarmaşık’ta mürettebat çalışırken gösterilir. Geleneksel anlamda bir çalışmanın olmadığı tek film Yuva’dır, Buradaki üretici güç ise gücünü doğadan alan şifalı ellerde yoğunlaşır.

(29)

22

İKİNCİ BÖLÜM: FOUCAULT’YA GÖRE İKTİDAR

Klasik iktidar kuramcıları iktidarı daha makro anlamda düşünmektedir. Hepimizin tabi olduğu egemen güçler, herkesin üzerinde zor kullanma tekeline sahiptir. İktidar denildiği zaman akla siyasal iktidarın geldiği bu paradigma, postmodernizm ile birlikte sarsılmaya başlar. Daha mikro bazda bir görüşe sahip olan Fransız düşünür Michel Foucault’ya göre iktidar, her yerdedir. Düzenler, ama mutlaklıktan uzaktır. Çoğulcu, parçalıdır. Söylem ile direnmeyi beraberinde getirir. Dağılmış, belirsiz ve öznesiz bu iktidar, bireylerin fiziksel gövdelerini ve toplumsal kimliklerini oluşturur. Sadece yasaklayıcı değildir, toplumun bütün kurumlarını dolaşan olumlayıcı-üretici yönü de vardır. “Keza Foucault için de iktidar ilişkileri dışında bir bakış açısına ulaşmamız mümkün değildir ki bu da iktidar ilişkilerinden yoksun her türden toplum anlayışının negatif anlamda ütopyacı olacağı anlamına gelir” (Allen, 2020, s. 381).

2000 sonrası Türkiye sinemasında iktidar ilişkilerini ele almak öncelikle iktidar ilişkilerimin ne anlama geldiğini açıklamayı gerektirmektedir.

İktidarın işleyişi, bireysel ya da kolektif, taraflar arasındaki bir ilişki değildir yalnızca;

bazılarının başkaları üzerindeki eylem kipidir. Kuşkusuz bunun anlamı, iktidar diye bir şeyin olmadığı; global olarak yoğunlaşmış ya da dağılmış biçimde var olacak bir iktidar olmadığıdır: yalnızca birilerinin, başkalarına uyguladığı iktidar vardır; iktidar, elbette kalıcı yapılara dayanan bir dağınık imkanlar alanına kaydolmuş olsa bile yalnızca edimde vardır. Bunun başka bir anlamı da iktidarın rıza göstermeyle bir ilgisi olmadığıdır. İktidar kendi başına özgürlükten vazgeçilmesi, hakların devredilmesi, tek tek herkesin sahip olduğu iktidarı birkaç kişiye emanet etmesi (bu, rızanın iktidarın var oluşu ya da korunmasının bir koşulu olabilmesini engellemez) değildir; iktidar ilişkileri

(30)

23

önceden var olan ya da durmadan yinelenen bir rızanın ürünü olabilir; ama, kendi doğası gereği, bir konsensüsün dışavurumu değildir (Foucault, 2014, s. 72).

Foucault’ya göre güç görünmezdir. İktidar kendi gerçeklerini öğreten bir yapıdır, normları belirler ve kurumlarıyla denetler.“Hakikat üretilir. Bu hakikat üretimleri iktidardan ve iktidar mekanizmalarından ayrı değildir; çünkü hem bu iktidar mekanizmaları bu hakikat üretimlerini mümkün kılar, bunlara yol açar, hem de bu hakikat üretimlerini kendinde bizi bağlayan, birleştiren iktidar etkileri vardır” (Foucault, 2019, s.

173). Hakikat ile temsil arasında önemli bir ilişki bulunur.“… onsekizinci yüzyıl Aydınlanma döneminde bir eserin temsil ettiği şeyle doğrudan ilişkilenmesi yerine, duyumsamalar ve soyutlamalar yoluyla üretim yapılır” ve temsil “nesnenin hakikatiyle ilgili bir şeyler sunma amacındadır” (Yalur, 2020, s. 444).Foucault’ya göre insanlar hem iktidarın ürünü hem de onun uygulayıcısıdır (Foucault, 2014). Bu araştırmanın konusu olan filmlerde bu görülmektedir. Karakterler iktidarı uygular ve onun tarafından yaratılırlar. Foucault, iktidar konusunda mikro düşünmektedir. “İktidar mekanizmalarını düşünürken, esasen iktidarın kılcal varoluş biçimlerini, yani iktidarın bireylerin damarlarına işlediği, bedenlerine dokunduğu, doğrudan onların eylemlerine ve tavırlarına, söylemlerine, öğrenme süreçlerine ve gündelik hayatlarına girdiği anları düşünüyorum” (Foucault, 1980, s. 39). Judith Butler beden ve özneleşme ilişkisini daha açık bir şekilde dile getirir:

Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu’nda mahkûmun özneleşmesi biçiminde tarif ettiği şeyin paradoksal niteliğini düşünelim. “Özneleşme” (subjectivation) kavramı kendi içinde bir paradoks taşır: assujetissement hem özne olmayı, hem de tabiyet sürecini gösterir; yani kişi özerk olma halini ancak iktidara tabi olmak suretiyle yaşar ve tabiyet radikal bir bağımlılığı ima eder. Foucault’ya göre bu özneleşme süreci esas olarak

(31)

24

beden yoluyla meydana gelir. Hapishanenin Doğuşu’nda, mahkûmun bedeni, bir yandan bir suç ve sınırları ihlal işareti, yasaklamanın bedenleşmesi ve normalleştirme ritüellerine yönelik bir onay gibi görünür, bir yandan da hukuki iktidarın söylemsel ağı dolayımıyla çerçevelenip biçimlenir (2015, s. 85-86).

Garland (1990) ise Foucaultcu iktidarı şu şekilde yorumlar:

[…] iktidar, toplumsal yaşamı her bakımdan kuşatan bir unsurdur ve resmi politika ya da açık çatışma alanına hapsedilemez. Yarattığı etki bakımından ise, bireylerin eylemlerini şekillendirip onların bedensel iktidarlarını kendi amaçlarına koştuğu ölçüde, baskıcı değil, üretici olarak görülmelidir. Bu anlamda, iktidar, bireylere “karşı”

değil, bireyler ‘vasıtasıyla ’iş görür ve aynı zamanda araç olarak kullandığı bireyin oluşumuna katkıda bulunur (s. 138).

Foucault’ya göre iktidar ilişkilerini incelemek için belirlenmiş olması gereken hususlar vardır. Birinci husus şudur: “Başkalarının eylemleri üzerinde eylemde bulunmaya olanak tanıyan farklılaştırma sistemi: Hukuksal ya da geleneksel statü ve ayrıcalık farklılıkları; zenginliklerin ve malların edinilmesinden meydana gelen ekonomik farklılıklar; üretim süreçlerinde bulunulan yerle ilgili farklılıklar; dilsel ve kültürel farklılıklar; ustalık ve uzmanlık farklılıkları, vb.” (2019, s. 77). İkinci hususa gelindiğinde Foucault şöyle yazar: “Ayrıcalıkların muhafaza edilmesi, kar birikimi, statüye dayalı otoritenin işlemesinin sağlanması, bir memuriyet ya da mesleğin uygulanması” (2019, s. 77). Üçüncü husus ise “iktidar ilişkilerini uygulamanın araçları”dır, Foucault bunları şu şekilde tanımlar: “İktidarın silah tehdidiyle, sözün etkisiyle, ekonomik eşitsizlikler aracılığıyla, az çok karmaşık denetim araçlarıyla, arşivli ya da arşivsiz gözetim sistemleriyle uygulanmasına göre, belirgin, sabit ya da değişebilir

(32)

25

olan ya da olmayan, maddi dispositif’leri olan ya da olmayan kurallara göre, vb.” (2019, s.77). Ona göre dördüncü husus şudur:

Kurumsallaşma biçimleri: Kurumsallaşma biçimleri geleneksel eğilimleri, hukuksal yapıları, gelenekle ya da modayla ilintili fenomenleri (aile kurumunda görüldüğü gibi) birbirine karıştırabilir; ayrıca, kendi spesifik yeri, kendi düzenlemeleri, sınırları titizlikle belirlenmiş, işleyişinde göreli özerkliği olan kendi hiyerarşik yapılarıyla dışa kapalı bir dispositif biçimine bürünebilir (okul kurumlarında ya da askeri kurumlarda olduğu gibi); ya da, devlet örneğindeki gibi, her şeyi kuşatan, global bir gözetim uygulayan, düzenleme ilkesi ile gene belli bir derecede ve belli bir toplumsal bütünde bütün iktidar ilişkilerinin paylaştırılmasını gerçekleştiren çeşitli aygıtlarla donatılmış çok karmaşık sistemler biçimine bürünebilir (2019, s. 77-78).

Foucault’ya göre iktidar ilişkilerini incelerken dikkat edilmesi gereken son nokta,

“rasyonalizasyon dereceleri”dir, bunları şu şekilde açıklar:

İktidar ilişkilerini imkanlar alanında bir eylem olarak devreye sokmak, araçların etkililiği ve sonuçların kesinliği (iktidarın kullanılması sürecinde başvurulan büyük ya da küçük teknolojik incelikler) ya da gene, muhtemel bedelleri (bu, ister devreye sokulan araçların ekonomik maliyeti”, isterse karşı karşıya gelinen direnişin oluşturduğu “tepkisel” bedel olsun) ile bağlantılı olarak az ya da çok gelişmiş olabilir (2019, s. 78).

Bu noktalar göz önünde bulundurularak yapılan bir iktidar analizi daha sağlıklı olmaktadır. Foucault’yu diğer iktidar düşünürlerinden ayıran bir husus ise 19. yüzyılda iktidarda gördüğü değişimdir. Bu dönüşüme biyo-iktidar adını verir. Tarihsel olarak biyo- iktidar, Batı toplumlarında 17. yüzyılda başlayan güç oluşumlarının dönüşümü ile ortaya çıkmıştır, ancak en sert dönüşüm on dokuzuncu yüzyılda gerçekleşmiştir. Yavaş yavaş,

(33)

26

hükümdarın kılıçla sembolize edilen can alma ya da yaşatma hakkı, toplumun yaşamı yönetme gücüne, hem insanların hayatını önemseyerek hem de onu sınırlayarak, hatta yaşamı sona erdirme noktasına dönüştürülmüştür. Bu değişim, bazı iktidar tekniklerinden, yaşamı düzenlemenin şekillerinden oluşmaktadır. Foucault, yaşam üzerindeki bu yeni iktidarın, yani biyo-iktidarın, insan vücudunun anatomo-siyaseti ve nüfusun biyo-politiği adını verdiği iki biçimde geliştiğini iddia eder (2002, s. 245-271).

Foucault, 17. yüzyılda insanların cinsel olarak çok baskı altında olmadığını savunmaktadır, ancak 19. yüzyılda, cinsellik kamusal yaşamdan uzaklaştırılmaya çalışılır. Cinsellik, sınırlandırılır ve geneleve veya tımarhaneye sürgün edilir. Sonuç olarak hükümet, birdenbire cinsel söylemle yeni nüfus kavramıyla çok ilgilenmeye başlar. Hükümet yetkilileri, kaynaklarını, yani vatandaşlarını, özelliklerini ve sayılarını bilmeden savaş ve servet kazanamayacaklarını fark etmiştir. Bu yeni disiplin ve kişilerin mülkiyeti etrafında yeni bir araştırma odağı ortaya çıkar: cinsellik. Hükümet onu bastırmak için değil, nüfuslarını bilmek ve böylece kendi gücünü ve büyüme potansiyelini artırmak için kullanır. Cinsellik, popülasyonların daha iyi yönetildiği bir araçtır; cinselliği yok etmek veya bastırmak için bir amaç değildir, ancak onu bilmek amacıyla ona odaklanmak ve onu izole etmek ve sonra onu yönetmek hedeflenir.

Foucault’nun“biyo-iktidar” adını verdiği bu yeni iktidar türü, nüfusun düzenlenmesine ve vücutların kontrolüne odaklanan bir iktidardır. Hatta daha fazla önemli olan biyo- iktidarın çalıştığı yöntemdir; normların karakterizasyonu aracılığıyla çalışır. Özellikle nüfusa odaklanan veriler toplanmaya başlanır. İnsanların büyümesi ve gelişmesi ve hamilelik oranları hakkındaki gerçekler ve sayılar toplanır. Hükümet yetkilileri bu bilgileri belli cinsellik pratiklerini yüreklendirmek, bazılarını ortadan kaldırmak için kullanmıştır. Bu yeni iktidar mekanizması bedenlere daha bağımlıdır. Gözetleme yoluyla

(34)

27

iktidar sürekli olarak kullanılır. Yaygın görüş, iktidarın aracılara atfedilebilir ve onlar tarafından kullanılabilir olmasıdır. İktidar, toplam bir eylem yapısıdır. Foucaultcu iktidar kişiliksizdir, tamamen ilişkisel ve kördür. Onun iktidarı ne güç ne de kapasite ne tahakküm ne de otoritedir. Hiç kimseye veya hiçbir şeye atfedilemez. İktidar, bireyler, gruplar veya kurumlar tarafından sahip olunmadığı ve uygulanmadığı için kişisel değildir.

Foucault, iktidarı karmaşık bir ilişkiler kümesi olarak adlandırır. İktidar, eylemlerin diğer eylemler üzerindeki etkilerinin toplamıdır. Ona göre, biyo-iktidar hayatla ilgilenir, beden- insandan ziyade tür-insanla ilgilidir (Foucault, 2002, s. 248). Bu yeni iktidar biçimi, tıpla da yakın ilişkiler içerisindedir. Peter Barry’e göre Foucault, devlet eliyle gelen ceza, tıp, hapishane ve cinsellikle ilgili yasa düzenlemeleri gibi kurumlara bakarak, iktidarın nasıl süregeldiğini inceler. Bu da söylemler aracılığıyla olur. Hükümetler kadar aile gibi kurumlar da iktidar yapısının söylem sayesinde belirlenmesinde önemli rol oynar (1995, s 176). Foucault’ya göre söylemin anlamı iktidar değildir, iktidar mekanizması içinde söylem sadece unsurlardan biridir. Siyasi olaylar dizisi olarak söylem yoluyla iktidarın yönlendirilip iletildiğinisavunur (Foucault, 2011, s. 180).

Bilgi oluşturmak Foucault’nun teorisi açısından vazgeçilmez bir eylemdir:

[…] iktidarın bilgi ürettiğini (ve bunu yalnızca bilgiyi, yararlandığı için teşvik ederek veyahut da yararlı olduğu için uygulayarak yapmadığını), iktidar ve bilginin birbirlerini doğrudan içerdiklerini; bağlantılı bir bilgi alanı oluşturmadan iktidar ilişkisi olamayacağını, ne de aynı zamanda iktidar ilişkilerini varsaymayan ve oluşturmayan bir bilginin ve bilgi alanının olamayacağını kabul etmek gerekir (Foucault, 2013, s. 65).

Foucault’ya göre iktidarın sadece “olduğunu” varsaymak kaderciliğin bir biçimi olabilir. Foucault daha sonra zaten var olduğunu varsayan “iktidar nedir” sorusunu yanıtlamak yerine, iktidarın nasıl uygulandığı ve nasıl var olabileceği yoluyla iktidarın

(35)

28

uygulanışını araştırır. İktidarın her biri bağımsız ancak birbiriyle örtüşen üç yönü vardır.

Birincisi fiziksel, nesneleri şekillendirme, onları meydana getirme, yok etme, değiştirme, onları olduklarından farklı kılma kapasitesi. İkinci olarak, bu tür çaba, bireyler ve gruplar arasında var olan ilişkiler yoluyla uygulanan iktidardan ayrılır. Son olarak, iktidar ilişkilerinin işleyebileceği, ancak bu, iktidarın kullanılması için bir araç olarak kullanılamayabilecek iletişim ilişkileri vardır. Foucault, iktidarın iletişim ilişkileri olmadan nasıl hayata geçirilebileceğini genişletmez.

Foucault’nun ilgilendiği konulardan biri, iktidarın asimetrik dağılımıdır. Ona göre:

“iktidar ilişkilerinin süreğen bir asimetriyi yansıtacak ve özgürlük alanını aşırı derecede kısıtlayacak biçimde sabitlendiği durumlar tahakkümü içerir” (1987, s. 12 ve 18). Bu çalışmada konu edilen sekiz filmde de asimetrik iktidar ilişkileri mevcuttur. Bu ilişkiler, karakterler arasında çatışmaya sebep olur. Hem anlatısal bir çatışmadan hem de iktidar çatışmasından bahsedilebilir. “Çatışmayı hesaba katma Foucaultcu iktidar analizinin bir değişmezidir” (Bert, 2018, s. 64). Yine de Foucaultcu iktidar, tamamen bir kişinin boyunduruğu altına girmek değildir. Foucault’ya göre iktidar ilişkilerinden bahsedilebilmesi için bir bireyin diğerini tümüyle yönetmemesi gerekir (Foucault, 2019, s. 236). İlişkilerden bahsetmek için iktidarın bir mücadele alanı olduğunu kavramak gerekir. “İktidar özünde baskıcı ya da sahip olunan bir şey değil, uygulanan bir şeydir”

ve bu yüzden nasıl işlediği sorulmalıdır (Kendall & Wickham, 2016, s. 119).

A. FOUCAULT’YA GÖRE İKTİDAR BİÇİMLERİ

(36)

29

Foucault iktidar biçimlerini egemen iktidar, disiplinci iktidar ve biyo-iktidar olarak üçe ayrılır, bunların farklı zaman dilimlerinde toplumsal hayata hâkim olduğunu söyler (Larsson vd. 2012, s. 9–10).

1. Egemen İktidar

Foucault iktidar kavramını tartışmaya başladığında, teorik tartışmaya egemen ve disiplinci iktidar gibi kavramlar girmiştir. Foucault, iktidarı “savaşan tarafların etkileşimi, merkezi olmayan bedensel, yüz yüze çatışmalar ağı ve nihayetinde bedensel bir rakibin üretken nüfuzu ve öznelleştirici boyun eğdirmesi” olarak kavrayarak, iktidarın nasıl ve hangi araçlarla uygulandığına odaklanır (Foucault, Habermas, 1994, s. 63-4). Foucault, gücü her zaman uygulanan ve dolaşımda olan bir şey olarak özetler: “İktidar, mücadele seviyelerinde bulunur ve etkilerinde kendini gösterir” (Haugaard, 1997, s. 67).

Foucault'ya göre, hem iktidar hem de onu yayan bir aktör aracılığıyla bireye hem boyun eğdirilir hem de birey oluşturulur.

Foucault, önemli olanın iktidar/bilgi rejiminin uygulanması ve etkinliği olduğunu savunur. Bilgi güçle bağlantılıdır; birincisi, 'gerçeğin' otoritesini üstlendiği için ve ikinci olarak, kendisini gerçeğe dönüştürme gücüne sahip olduğu için (Foucault, 1994).

Foucault'nun iktidar analizinde, söylemsel bir normun üretimi merkezidir.

Egemen iktidar, şiddetle veya zorla bastırılma tekelinin ve / veya başka davranışları emrettiğini iddia etmekle ilgili olduğundan, direniş bu tür emirleri veya baskıları bozma meselesi haline gelir; yani yasadışı olanı yapmak veya sapkın çıkarlar için bir şeyler yapmak ve güç merkezlerinin egemenliğini baltalamak. Örgütler veya halk hareketleri şeklindeki bireyler, daha küçük gruplar veya daha büyük kolektifler bunu barışçıl ve

(37)

30

itaatsiz bir meydan okuma olarak veya örneğin Tunus ve Suriye, 2011'de olduğu gibi rekabet eden şiddetle yapabilirler. Egemen iktidar mutlak itaat talep eden bir iktidar biçimidir ve dolayısıyla gelişen direniş bu değerlerin, kurumların ve temsilcilerin altını oymaktadır. Direniş, buna karşılık gelen bir şekilde, tipik olarak açıkça meydan okur ve isyanlar, grevler, boykotlar, itaatsizlik ve siyasi devrimler yoluyla, kralları, hükümetleri ve rejimleri devirerek, her zamankinden daha akıllı şiddet uygulamaları, karşı-güç ve stratejiler yoluyla meydan okur.

2. Disiplinci İktidar

Hapishanenin Doğuşu’nda (2013), Foucault disiplinci iktidarın özelliklerini listeler. Mimari ya da bireylerin ve mekanın işleve ve rütbeye göre organizasyonu, örneğin çitlemeler ve bölmelerle birlikte, “disiplin bir rütbe sanatıdır” (s. 146) önemli hale gelir. 'Etkinlik-kontrol', beden ile onun jestleri ve nesnelerle ilişkileri arasındaki optimum ilişkinin zaman/mekan organizasyonu yoluyla yapılır (s. 151), çalışan bedenlerin artan bir üretkenliği sağlanır. “Disiplin olumlu bir ekonomi düzenler; her zamankinden daha uygun anları ve her andan daha da yararlı güçleri çıkarma sorunudur”

(s. 154). Dahası, varlıkları disiplin kurumlarına bağlı hale gelen bireylerin ustaları tarafından yetiştirilmesi ve öğretilmesi, Foucault'ya göre organizasyonun (s. 156-69) bir parçasıdır. Son olarak, doğru eğitim kilit bir özelliktir, çünkü disiplinci iktidarın başarısı şüphesiz basit araçların kullanımından kaynaklanmaktadır: hiyerarşik gözlem, normalleştirici yargı ve sınav (s. 170).

Foucault'nun disiplinci iktidar tanımında (1979) iktidar, olumsuz, disipline edici ve bastırıcı olarak hüküm sürer. Bununla birlikte, Foucault'nun kavramı daha geniş

(38)

31

araştırması, iktidarın yalnızca baskıcı değil, aynı zamanda üretken olduğunu (bir şeylerin gerçekleşmesini sağlamak, zevk ve acı kavramlarını inşa etmek ve sonuçlara ulaşmak) önerir.

Disiplinin gücü, bireyleri kurumlar ve bilimsel söylemler aracılığıyla eğitir ve kontrol ederken, aynı zamanda pedagojik olarak ihlallerle orantılı olarak cezalandırır ve esas olarak geliştirir, eğitir ve şekillendirir. Burada işlerin nasıl yapılacağına dair bir program verilir ve daha sonra iyileştirme, özdenetim ve daha etkili güç kullanımını mümkün kılmak için insanlar izlenir, eğitilir. İktidar, küçük ayrıntılarla ilgilenir:

Vücudun her hareketinin tanımı, davranışların bilimsel incelenmesi ve bedenlerin yeniden inşası ve bir şeyler yapmanın yolları. Burada teknik ve yeni organizasyon ve beceriler geliştirmeleri merkezdedir. Ve daha da önemlisi, iyileştirme ödüllendirilir.

Amaç, bireylerin kendilerini gözetim altında tutmaları, kendilerini disipline etmeleri ve kendilerini yetiştirmeleri; ancak bu, bireyin değil, başkalarının çıkarlarını yansıtan değerler ve hedefler aracılığıyla yapılır. Güç, kişiyi başka çıkarlar için bir araca, üretkenliğini ve etkinliğini artıran bir araca dönüştürür. Yeni özneler yaratır.

3. Biyo-iktidar

Foucault'ya göre biyo-iktidar, insan öznelerini bir nüfus olarak organize eden bir

"iktidar teknolojisi"dir. Biyo-iktidar teknikleri, "teşvik etme, pekiştirme, kontrol etme, izleme, optimize etme ve organize etme" işlevi görür (Foucault, 1978, s. 136). "Yaşamın sorumluluğunu üstlenen" bir güçtür (Foucault, 1978, s. 143). O halde biyo-iktidar, özneyi tedrici, aşamalı ve maddi olarak oluşturur. Bu, diğer şeylerin yanı sıra, devlet aygıtı

(39)

32

tarafından değil, aynı zamanda hayırseverler veya kamu kurumları (polis gibi) gibi özel girişimler tarafından da uygulanır (Foucault,2014).

Klasik dönemde, çeşitli disiplinlerde hızlı bir gelişme olmuştur - üniversiteler, ortaokullar, kışlalar, atölyeler, ayrıca siyasi uygulamalar ve ekonomik gözlem alanında doğum oranı, uzun ömür, halk sağlık, barınma ve göç. Dolayısıyla, bedenlerin boyun eğdirilmesi ve popülasyonların kontrolü için sayısız ve çeşitli tekniklerin patlaması, bir

"biyo-iktidar" çağının başlangıcını işaret etmiştir. (Foucault, 1978, s. 140).

Böylece iktidar, gündelik hayata ve içinde kategorize edildiğimiz ve kendi kimliklerimize bağlı olduğumuz süreçlere kendisini uygular (Foucault, 2014, s. 781). O halde, gücü analiz etmek, öznelerin "çeşitli organizmalar, kuvvetler, enerjiler, malzemeler, arzular, düşünceler vb. yoluyla kademeli olarak, aşamalı olarak, gerçekten ve maddi olarak nasıl oluşturulduklarının" bir analizini kapsamalıdır (Foucault, 1994, s.

35).

Biyo-iktidar, genel davranışı yönlendirmekle, eğilimleri teşvik etmekle ve yaşamın nasıl yeniden üretildiğini ve toplumun ne kadar üretken olduğunu yönetmekle ilgilenir.

Üyelerinin yaşam kalitesini, işbirliği yeteneklerini ve nüfusun diğer özelliklerini iyileştirmeye çalışan bir güçtür. Biyo-politik iktidar biçimi, sağlık, uzun ömür, enerji veya canlılık, istikrar ve sosyal hayatın büyümesinin odaklandığı sosyal hayatın düzenlenmesi, sosyal mühendislik, yönetim veya yönetimsellik ile ilgilidir. Rabinow ve Rose (2006) biyo-iktidarın üç unsuru içermesi gerektiğini iddia eder: (i) insanların yaşamsal karakteri hakkında hakikat söylemleri (örneğin sağlık bilimi), (ii) bir nüfusun sağlığına ve yaşamına müdahale için özel stratejiler (örneğin sağlık siyaset), (iii) sağlık ve yaşam üzerine hakikat söylemine göre bireylerin kendileri üzerinde çalışmalarını kolaylaştıran öznelleştirme koşulları (örneğin sağlık hareketleri). Bu tür bir gücün tarihte açık bir

(40)

33

örneği, enerjisini harcayan ve vatandaşlarının refahını önceliği olarak tutmaya odaklanan bir devlet olan refah devletidir. Biyo-iktidar, farklı değişikliklerin en iyi şekilde nasıl davranılacağını ve yönetileceğini değerlendirmek için sosyal yapı içindeki istatistik, öngörülebilirlik hesaplamaları ve modellerin gözetimini kullanır. Amaç, nüfusun üretimini ve yeteneklerini en üst düzeye çıkarmak için evrimsel süreçleri artırmak ve biyoloji ve tıp üzerine inşa etmektir.

B. FOUCAULT’NUN İKTİDARININ ÖZELLİKLERİ

Fransız düşünüre göre iktidarın gücünü kullanırken başvurduğu birtakım araçlar vardır. Bunlar denetim, disiplin, hiyerarşik gözetim, normalleştirici yaptırım ve sınavdır

Referanslar

Benzer Belgeler

Faydacılığı duygular temelinde bir soruşturmaya tabi tuttuğumuzda bu geleneğin antikiteye kadar gittiğini gözlemleriz. 411) ve Gorgias gibi Erken Dönem Sofistlerinin, Doğa

Geçmiş deneyimleri hatırlamak için kodlama sırasında kullanılan şemalar ile hatırlama sırasında kullanılan mevcut şemalar (bellek yapıları) aynı

London’ın, The Iron Heel’de para gücünün sağladığı olanaklarla kapitalist bir devletin kurduğu baskı ortamını, Orwell’in ise Nineteen

Uyarlama dizi sayesinde %67.2 (152 kişi) oranında kişi Kore’ye sempati duymaya başladığını belirtmiştir ve yine uyarlama dizi sayesinde %60.8 (137 kişi) oranında kişi

Araştırmaya katılan üniversite mezunlarının İnternette video izleme bağımlılığı puanı ortalamalarının interneti her kullanımda geçirilen zaman değişkeni

Türkiye’de de bu süreci sağlamak adına, 1941 yılından itibaren, Radyo Dergisi ( Mecmuası) yayın hayatına başlamıştır. Daha önceleri, radyo yayınlarının

15 Temel varsayımı, yaratıcısının Dostoyevski olduğu, ilk kez onun kullandığı ve onun adıyla anılan kavram ve düşüncelerin bu filmlerle olan örtük ilişkisinin

BK.m.390/2’ye göre, “vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir.” İsviçre Borçlar Kanununda ise ‘iyi bir suretle ifa’ ifadesi yerine ‘sadakat