• Sonuç bulunamadı

Kuluçkada Uygulanan Farklı Isıl Çevrelerin Etlik Piliç Embriyo Gelişim Dengesi Ve Yaşama Gücüne Etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kuluçkada Uygulanan Farklı Isıl Çevrelerin Etlik Piliç Embriyo Gelişim Dengesi Ve Yaşama Gücüne Etkileri"

Copied!
53
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C. NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ (NKÜBAP)

BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJESİ SONUÇ RAPORU

NKÜBAP.00.23.AR.14.01 nolu proje KULUÇKADA UYGULANAN FARKLI ISIL ÇEVRELERİN ETLİK PİLİÇ EMBRİYO

GELİŞİM DENGESİ VE

YAŞAMA GÜCÜNE ETKİLERİ

Yürütücü: Yrd. Doç. Dr. Doğan NARİNÇ Araştırmacı: Öğr. Gör. Dr. Emre TAHTABİÇEN

2015

(2)

I ÖNSÖZ

Kanatlılar homeotermik hayvanlar olup belli çevre sıcaklıklarında vücut sıcaklıklarını koruyabilirler. Etlik piliçler, optimum kesim ağırlığına en uygun zaman ve yemden yararlanma ile ulaĢabilmek için civciv büyütme döneminden (0-21 günler) sonra 22-24 °C’ler arasındaki kümes içi sıcaklıklarına gereksinim duyarlar. Üreticiler, kümes içinde optimum sıcaklıkları sağlamak için, sıcak bölgelerde yazın kümesi soğuturken soğuk bölgelerde kıĢın özellikle geceleri ısıtırlar. Ancak, bütün bu uğraĢlar, üretim giderlerini artırmaktadır. Son yıllarda değiĢen iklim koĢulları, kısıtlı enerji kaynakları ve pahalı enerji kullanımı gibi nedenler araĢtırıcıları “çevre koĢullarına adaptasyon” konusunda çalıĢma yapmaya zorlamaktadır. Günümüzde kanatlı sektörünü ilgilendiren en önemli konulardan biri de “Epigenetik adaptasyon”'dur. Epigenetik adaptasyon, prenatal ya da erken postnatal dönemde organizmanın çevre koĢullarına adaptasyonunun sağlanması olarak tanımlanır.

GerçekleĢtirilen çalıĢmalarda zorlanıma alıĢtırmanın hangi dönemde ve ne Ģiddette yapılacağına dair net bir tavsiye bulunmamakla birlikte, çoğu uygulamanın zorlanımla baĢa çıkma yeteneği kazandırdığı vurgulanmaktadır. Bu projede etlik piliç embriyolarında sıcak zorlanımına karĢı epigenetik adaptasyonun sağlanması için kuluçkalık yumurtaların erken ve geç dönemlerde kısa ve uzun süreli optimumdan yüksek sıcaklıklarında inkübasyonunun embriyo geliĢimi, yaĢama gücü ve geliĢim dengesi üzerine etkileri incelenmiĢtir.

Proje Namık Kemal Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimi (NKÜBAP) tarafından NKÜBAP.00.23.AR.14.01 numarası ile desteklenerek Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni laboratuvarında yürütülmüĢtür. Projeye maddi destek sağlayan Kemal Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimi'ne teĢekkür ederim.

Yrd. Doç. Dr. Doğan NARĠNÇ

(3)

II ÖZET

Kuluçkada Uygulanan Farklı Isıl Çevrelerin Etlik Piliç Embriyo Gelişim Dengesi Ve Yaşama Gücüne Etkileri

Son 50 yılda gerçekleĢtirilen ıslah çalıĢmalarıyla hızlı geliĢen etlik piliçlerin büyüme hızları ve kas geliĢimleri önemli Ģekilde geliĢmiĢtir. Hızlı büyüme ve kas geliĢiminde gerçekleĢen bu iyileĢmeler, beraberinde yüksek sıcaklık koĢullarında metabolizmanın termal düzenlemesini gerçekleĢtiren mekanizmada önemli değiĢiklikler ortaya çıkarmıĢlardır. Kuluçka ısısının değiĢimi uygulamasıyla yüksek ısıya dayanıklılık geliĢtirilebilmektedir. Kuluçka süresi boyunca düĢük veya yüksek ısıl uygulamasıyla kazanılan epigenetik adaptasyon sayesinde, çıkıĢtan sonraki dönemde vücudun termal düzenleme sisteminde düĢük veya yüksek ısıya karĢı savunma yeteneği kazandırılabilmektedir. Bu çalıĢmada etlik piliçlerde kuluçka geliĢiminin erken ve geç embriyonik dönemlerinde yapılan yüksek ısıl uygulamanın yaĢama gücü ve geliĢim dengesi üzerine olan etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır.

Bu amaçla kontrol grubu yumurtalarına optimum kuluçka koĢulları (37.8 oC sıcaklık ve % 55 nem) 19. güne kadar olan geliĢim dönemi boyunca uygulanmıĢtır. Uzun süreli sıcaklık uygulanan gruplarda (sırasıyla DG1 ve DG2) erken embriyonik dönemde (0-8. günler) ve geç embriyonik dönemde (10-18. günler) günlük 6 saat 39.6 °C ve % 60 bağıl nem koĢulları uygulanmıĢtır. Aynı zamanda kısa süreli sıcaklık uygulanan gruplarda (sırasıyla DG3 ve DG4) erken embriyonik dönemde (8-10.

günler) ve geç embriyonik dönemde (16-18. günler) günlük 3 saat 41 °C ve % 65 bağıl nem koĢulları uygulanmıĢtır. Kuluçkanın erken ve geç embriyonik geliĢim dönemlerinde yapılan ısıl uygulamalar embriyo, yürek, akciğer ağırlıkları, yüz, kanat, tibia, femur, metatarsus uzunlukları ve oransal asimetri oranları bakımından gruplar arasında önemli farklılıklara yol açmamıĢtır. Bunun yanında ölüm oranları dikkate alındığında kısa süreli yüksek sıcaklık uygulanan embriyolarda (DG3 ve DG4) karĢılaĢılan ortalamaların kontrol ve erken dönemde uzun süreli yüksek sıcaklık uygulanan gruptan (DG1) daha yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Sonuç olarak etlik piliçlere sıcaklık zorlanımı için epigenetik adaptasyon yeteneği kazandırmaya yönelik çalıĢmaların ölüm oranları dikkate alınarak embriyonik geliĢimin erken dönemlerinde gerçekleĢtirilmesi tavsiye edilebilir.

Anahtar Kelimeler: Etlik piliç embriyosu, ısıl uygulama, yaĢama gücü, geliĢim dengesi

(4)

III ABSTRACT

Effects of Applied Different Thermal Environments in Incubation on Livability and Developmental Stability of Broiler Embryos

Genetic selection has significantly improved the growth rate and muscle development of fast-growing broiler chickens in the last 50 years. Rapid growth rate and improved muscle tissue have presented broiler chickens with serious difficulties when called on to thermoregulate efficiently in hot environmental conditions. Altering the incubation temperature may induce an improvement in the acquisition of thermotolerance. During the prenatal period, lower or higher incubation temperatures alter postnatal thermoregulatory systems by inducing epigenetic adaptation to postnatal low or high environmental temperatures. The aim of this study was to determine the effect of thermal manipulations during early embryogenesis (EE) and late embryogenesis (LE) on livability and developmental stability in broiler chicken embryos. For this purpose, incubation conditions were 37.8 oC and 55 % relative humidity for control group throughout the incubation period until the 19th days. In the long term thermally treated groups (DG1 and DG2, respectively) during early embryogenesis (0-8 days) and late embryogenesis (10-18 days), incubation temperature was increased to 39.6 °C and relative humidity to 60 % for 6 hours per day. Also, in the short term thermally treated groups (DG3 and DG4, respectively) during early embryogenesis (8-10 days) and late embryogenesis (16-18 days), incubation temperature was increased to 41 °C and relative humidity to 65 % for 3 hours per day.Results indicate that averages weight of embryo, heart, lung, lenght and relative asymmetry of face, wing, tibia, femur, metatarsus in treatment groups were not significantly affected by thermal manipulations during early or late embryogenesis. When taking account of embryonic mortality, the mean values of short term high thermally treated embryos (DG3 and DG4) were higher than mean values of long term high thermally treated embryos in late embryogenesis (DG1) and control group. In conclusion, the results of this experiment suggested consideringly the embryonic mortality that the long term thermal conditioning at early stage of embryogenesis may help broilers cope with the heat stress.

Keywords: Broiler embryos, thermal manipulation, livability, developmental stability

(5)

IV

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ………... I

ÖZET ………... II

ABSTRACT ………... III

ĠÇĠNDEKĠLER………... IV

ġEKĠLLER DĠZĠNĠ………... V

ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ………... VI

1.GĠRĠġ………... 1

2. GENEL BĠLGĠLER………... 3

3. MATERYAL ve YÖNTEM………... 8

4. BULGULAR ve TARTIġMA………... 9

5. SONUÇ………... 39

6. KAYNAKLAR………... 40

(6)

V

ŞEKİLLER DİZİNİ

ġekil 1. Deneme grupları için kuluçkanın ilk 18 günlük dönemindeki

uygulamalara dair Ģematik gösterim... 8 ġekil 2. Deneme gruplarına göre embriyoların günlük ölçülen sağ ve sol yüz

uzunluk farklarına iliĢkin olasılık yoğunluk fonksiyon grafikleri... 20 ġekil 3. Deneme gruplarına göre embriyoların günlük ölçülen sağ ve sol kanat

uzunluk farklarına iliĢkin olasılık yoğunluk fonksiyon grafikleri... 22 ġekil 4. Deneme gruplarına göre embriyoların günlük ölçülen sağ ve sol femur

uzunluk farklarına iliĢkin olasılık yoğunluk fonksiyon grafikleri... 24 ġekil 5. Deneme gruplarına göre embriyoların günlük ölçülen sağ ve sol tibia

uzunluk farklarına iliĢkin olasılık yoğunluk fonksiyon grafikleri... 26 ġekil 6. Deneme gruplarına göre embriyoların günlük ölçülen sağ ve sol

metatarsus uzunluk farklarına iliĢkin olasılık yoğunluk fonksiyon grafikleri... 28

(7)

VI

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge 1. Deneme gruplarında saptanan ölüm oranları (%) ve istatistik analiz

sonucu... 10 Çizelge 2. Embriyo ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 11 Çizelge 3. Yürek ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 12 Çizelge 4. Akciğer ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 13 Çizelge 5. Yüz uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 14 Çizelge 6. Kanat uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 15 Çizelge 7. Femur uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 16 Çizelge 8. Tibia uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve istatistik

analiz sonuçları... 17 Çizelge 9. Metatarsus uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve

istatistik analiz sonuçları... 18 Çizelge 10. Yüz uzunluğunun oransal asimetri ortalamaları (%,

ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları... 19 Çizelge 11. Kanat uzunluğunun oransal asimetri ortalamaları (%,

ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları 21 Çizelge 12. Femur uzunluğunun oransal asimetri ortalamaları (%,

ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları... 23 Çizelge 13. Tibia uzunluğunun oransal asimetri ortalamaları (%,

ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları... 25 Çizelge 14. Metatarsus uzunluğunun oransal asimetri ortalamaları (%,

ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları... 27 Çizelge 15. Deneme gruplarında kuluçkanın 10.-15. günleri arasında

saptanan yüz uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 29 Çizelge 16. Deneme gruplarında kuluçkanın 16.-21. günleri arasında

saptanan yüz uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 30 Çizelge 17. Deneme gruplarında kuluçkanın 10.-15. günleri arasında

saptanan kanat uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 31 Çizelge 18. Deneme gruplarında kuluçkanın 16.-21. günleri arasında

saptanan kanat uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 32 Çizelge 19. Deneme gruplarında kuluçkanın 10.-15. günleri arasında

saptanan femur uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 33 Çizelge 20. Deneme gruplarında kuluçkanın 16.-21. günleri arasında 34

(8)

VII

saptanan femur uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri...

Çizelge 21. Deneme gruplarında kuluçkanın 10.-15. günleri arasında

saptanan tibia uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 35 Çizelge 22. Deneme gruplarında kuluçkanın 16.-21. günleri arasında

saptanan tibia uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 36 Çizelge 23. Deneme gruplarında kuluçkanın 10.-15. günleri arasında

saptanan metatarsus uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 37 Çizelge 24. Deneme gruplarında kuluçkanın 16.-21. günleri arasında

saptanan metatarsus uzunluğu farklılıkları ve simetri tipleri... 38 Çizelge 25. Deneme gruplarında saptanan asimetri tiplerinin görülme sıklıkları

ve istatistik analiz sonucu... 39

(9)

1 GİRİŞ

Etlik piliçler, elde edilen ürünlerinin diğer çiftlik hayvanlarından elde edilen ürünlere göre daha düĢük yağ içeriğine sahip olması, zengin besin değeri ve yüksek protein düzeyi gibi üstün niteliklerinden dolayı toplumların beslenmesi açısından sağlıklı ve pahalı olmayan hayvansal protein kaynaklarıdır. Kanatlı hayvan ıslahındaki geliĢmeler paralelinde son 30 yılda kanatlı eti üretiminde dikkate değer bir artıĢ gerçekleĢmiĢ olup, günümüzde kanatlı eti üretim hacmi domuz eti üretiminden sonra ikinci sırada yer almakta, dünya çapında et tüketiminin de % 33'ü kanatlı hayvanlardan karĢılanmaktadır. Toplam kanatlı etinin % 87'si tavuk, % 6.7'si hindi, % 4'ü ördek ve % 2.7'si ise kaz, devekuĢu, bıldırcın gibi diğer kanatlı türlerinden elde edilmektedir (FAO, 2010). Günümüzde etlik piliç üretimi, yumurta tavukçuluğu ve hindi eti üretimi tamamen endüstriyel bir yapı içerisindedir. Bu duruma neden olan iki önemli unsur bulunmaktadır, bunlar; söz konusu türlerdeki ticari ürün genotiplerinin iyileĢtirilmesi ve üretim çevresinin hayvanların fizyolojisine en iyi cevabı verecek Ģekilde zenginleĢtirilmiĢ olmasıdır.

Günümüzde yetiĢtirme süresinin 4.-6. haftaları arası kesilerek satıĢa sunulan ya da ürüne iĢlenen etlik piliçlerde ıslah çalıĢmalarının sonucu olarak geliĢme hızı, yemden yararlanma yeteneği, göğüs kası oranı, et kalite ve yaĢama gücü özellikleri iyileĢtirilmiĢ, abdominal yağ oranı azaltılmıĢ, bunların yanında ürün kalitesi ve çeĢitliliği arttırılmıĢtır (Baeza ve ark., 2012). Etlik piliçlerin geliĢme hızları bakımından ulaĢılan seviyeye dolaĢım, solunum ve iskelet sistemleri gibi bazı iç organ sistemlerinin de uyum sağlaması gerekmektedir, aksi durumlarda verim kaybı ve ölümle sonuçlanan bir takım sorunlarla karĢılaĢılmaktadır (Lourens, 2008). Bunun yanında, üstün genotipik yapıdaki piliçlerin uygun olmayan çevre koĢullarında barındırılmaları bazı fizyolojik sorunları da beraberinde getirmektedir (Uni ve Yahav, 2010). Örneğin, kesime yaĢına yakın haftalarda optimum sınırların üzerindeki yüksek sıcaklıktan kaynaklanan ısı zorlanımında, etlik piliçlerde yem tüketimi ve kesim ağırlığı yaklaĢık % 25 gerileyebilmektedir (Yalçın ve ark., 1997).

Isı zorlanımı ile baĢta etlik piliçler olmak üzere kanatlı hayvanlarda meydana gelen verim kayıplarını azaltmak amacıyla kümeslere iklimsel çevreyi optimize etmek için bazı ekipmanlar yerleĢtirilebilmekte ya da ısıl zorlanım gözlenen dönemlerde kümeslerde üretime ara verilebilmektedir. Her iki durum da üretici açısından ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bunun yanında ısıl zorlanım Ģartlarında fasılalı yemleme gibi bazı uygulamalar yapılmakta, ancak yine de bu yöntemlerde de verim kayıpları yaĢanmaktadır (Lin ve ark., 2006). Isıl zorlanıma karĢı en etkili çözüm, üretimin tam çevre kontrollü kümeslerde gerçekleĢtirilmesidir, ancak bu tarz bir üretimin maliyeti yüzünden uygulanabilirliği pek mümkün değildir. Bu nedenle yüksek sıcaklık ve nem koĢullarına dayanıklı genotipler ıslah etmek ya da etlik piliçlerin yüksek sıcaklık ve neme karĢı dayanıklılık yeteneklerini geliĢtirmek ısı zorlanımına karĢı alınabilecek en ekonomik yöntemlerdir (Gowe ve Fairfull 2008).

Etlik piliçlerin ısı zorlanımına karĢı alıĢtırılması konusunda bazı farklı yaklaĢımlar bulunmakla birlikte en çok uygulanan yöntem erken ve geç embriyonik dönemlerde optimum koĢulların üzerinde sıcaklık uygulanmasıdır. Bu yöntem temelini “epigenetik adaptasyon” olarak tanımlanan kuramdan alır ve kaynağında embriyonik dönemde uygulanan birtakım çevresel manipülasyonların organizmanın fizyolojik kontrol sistemlerinde ortaya çıkardığı ve yaĢam boyu etkisini sürdüren değiĢiklikler bulunmaktadır (Decuypere ve Bruggeman, 2007). Epigenetik adaptasyonla yüksek sıcaklık ve neme dayanıklılığın arttırılması çalıĢmaları

(10)

2

temelinde embriyonik geliĢim sürecindeki hipotalamus-hipofiz-tiroid ve hipotalamus- hipofiz-adrenal eksenlerine bu yeteneği kazandırma çalıĢmalarından ibarettir (Uni ve Yahav, 2010). Özellikle son 20 yılda etlik piliçlerde kuluçka dönemindeki epigenetik adaptasyon kavramından yararlanılarak embriyonik dönemde yapılan yüksek sıcaklık ve nem uygulamaları ile ısı zorlanımının üstesinden gelinmeye çalıĢılmaktadır (Yalçın ve ark., 2005; 2008a). Bu uygulamanın yanında kuluçkadan çıkıĢı takip eden ilk haftada uygulanan yüksek sıcaklığın da etlik piliçlerde ısı zorlanımı ile baĢa çıkma yeteneği kazandırdığına dair çalıĢmalar bulunmaktadır (Yahav ve Plavnik, 1999;

Yahav ve McMurtry, 2001; De Basilio ve ark., 2001), ancak söz konusu uygulamanın verim özellikleri üzerinde embriyonik dönemdeki uygulamaya göre daha olumsuz sonuçlar doğurduğu bilinmektedir (Yahav ve Tzschentke, 2006). Söz konusu araĢtırmaların sonuçlarına göre etlik piliçlerde yüksek sıcaklık ve neme alıĢtırma uygulamalarıyla ısı zorlanımına dayanıklılığın arttırıldığını söylemek mümkündür (Yahav ve ark., 2005; Yalçın ve ark., 2008a; Molenaar ve ark., 2010; Uni ve Yahav, 2010). Bu araĢtırmaların birçoğunda kuluçkanın erken ya da geç dönemlerinde çeĢitli sıklık ve Ģiddetlerde yüksek sıcaklık ve nem uygulanan piliçlerin ilerleyen dönemlerde meydana gelen yüksek sıcaklık ve nem koĢullarında hayatta kalma yeteneklerinin arttığı ve çeĢitli verim performanslarındaki düĢüĢün daha az olduğu ortaya konulmuĢtur (Yalçın ve ark., 2005; 2008b; Piestun ve ark., 2008a; 2008b; Tzschentke ve Halle, 2009; Werner ve ark., 2010; Halle ve Tzschentke, 2011; Piestun ve ark., 2011).

Etlik piliç ıslahında gerçekleĢtirilen ilerlemeler sonucunda kesim yaĢı giderek kısalmıĢ, embriyo geliĢim süresinde gerçekleĢtirilen uygulamalar ve bir günlük yaĢtaki civcivin kalitesi son ürün kalitesi üzerinde daha etkili hale gelmiĢtir.

Günümüzde etlik piliçler piyasa talebine göre 28-42 günlük yaĢlar arasında kesilmekte, böylece 1.5-3 kg arasında bütün karkas elde edilebilmektedir. Kesim süresinin 42 günü geçmesi durumunda ise aĢırı yağlanmadan dolayı karkas kalitesi gerilemektedir. Bu koĢullar altında kuluçka süresi olan 21 gün, etlik piliçlerin en uzun üretim süresinin bile yarısına tekabül etmektedir. Bu nedenle kuluçka döneminde embriyo geliĢimini destekleyecek ya da sınırlayacak her türlü etkenin etlik piliçlerin performansını ve sağlığını etkileyeceği bilinmektedir (De Olivera ve ark., 2008).

Kanatlı hayvanlarda zorlanım söz konusu olduğunda bu konu sosyal, fiziksel, çevresel, iklimsel, metabolik, fizyolojik ve psikolojik zorlanım baĢlıkları altında gruplandırılabilir (Bracke, 2001). Kanatlılarda genel zorlanım düzeyinin belirlenmesinde kandaki lenfosit miktarı, hetorofil/lökosit oranı, kan Ģekeri düzeyi, kolesterol düzeyi, kandaki antikor düzeyleri, ürik asit seviyesi gibi laboratuvar sonuçları kullanılmaktadır. Korkudan kaynaklanan stresin ölçümü için açık alan testi, tonik immobilite vb. bazı sosyal ve psikolojik testler kullanılmaktadır. Genel stres düzeyinin belirlenmesinde kullanılan güncel yöntemlerden birisi de dalgalanan asimetridir (fluctuating asymmetry). Dalgalanan asimetri (DA) bazı araĢtırmacılar tarafından “Dengeli Asimetri” olarak da isimlendirilmektedir. DA, bireyin refahının ve sağlığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir ve bireyin stresle baĢ etme yeteneğinin ölçülmesinde de kullanılmaktadır (Knierim ve ark., 2007). DA, geliĢme ile ilgili hem çevresel hem de genetik zorlanımın değerli bir göstergesidir. Sol ve sağ yarılar arasındaki farklar normal dağılıĢ gösteriyor ancak ortalaması sıfırdan farklı ise, bu durum “yönlendirilmiĢ asimetri” (YA) olarak isimlendirilir. Farklar normal dağılıĢ göstermiyor ancak farkların ortalaması sıfır ise, bu durum “simetrisizlik” (S) olarak adlandırılmaktadır. Asimetrinin ölçülmesinde bir diğer yöntem de asimetri skorunun (oransal asimetri) belirlenmesidir. Oransal asimetri (OA), bilateral özeliğin sol ve sağ

(11)

3

yarısının mutlak farkının ortalamasına bölünmesi ve oransal olarak ifade edilmesi ile elde edilmektedir (Moller ve Swaddle, 1997).

Bazı araĢtırıcılar çevresel stres etkilerinin simetrik ölçümlerle ortaya konulmasının, ancak hayvanların embriyonik geliĢim dönemlerinde gerçekleĢtirilebileceğini ileri sürmüĢlerdir (Nuffel ve ark., 2007; Knierim ve ark., 2007). Bunun aksine, ileri yaĢlarda deneysel etkenlerin bilateral özelliklerdeki asimetrik ölçümlere etkileriyle ilgili araĢtırmalar da bulunmaktadır (Yang ve ark., 1997; Yang ve Siegel, 1998). Ancak dalgalanan asimetri ile ilgili araĢtırmaların çoğunluğu etlik piliçlerde ya da eĢeysel olgunluğa gelmemiĢ yumurta tavuklarında gerçekleĢtirilmiĢtir. Son dönemlerde kanatlılarda embriyonik geliĢim döneminde uygulanan çevresel stresin bilateral özelliklerde simetriye etkileriyle ilgili araĢtırmalar yaygınlaĢmaktadır (Levin, 2005; Rogers ve Deng, 2005; Poucke ve ark., 2007).

Yalçın ve Siegel (2003a) inkübasyon esnasındaki sıcak ve soğuk ısıl çevre uygulamalarının 10. gün embriyo ağırlığını ve bilateral özellikler bakımından simetriyi olumsuz yönde etkilediğini saptamıĢlardır. ÇalıĢmada bu durumun 18. günde büyük ölçüde hafiflediği ve 21. gün incik uzunluğuna ait asimetri ortalamaları bakımından yine gruplar arası farklılıkların ortaya çıktığı ifade edilmiĢtir. Bu kapsamlı çalıĢmanın sonuçları, normalden farklı ısıl uygulamaların embriyo geliĢimi üzerindeki etkilerinin zamana bağlı olarak dikkate değer değiĢimler gösterdiğini iĢaret etmektedir. Söz konusu uygulamaların embriyo geliĢimi üzerindeki etkilerinin tam olarak ortaya konabilmesi için, inkübasyonun belirli birkaç gününde ölçüm yapmak yerine daha fazla sayıda ölçüm yapmanın daha aydınlatıcı olacağı kuvvetle muhtemeldir.

Bu çalıĢmada etlik piliçlerde embriyonik geliĢim dönemlerinde iki uzun dönemli (0-8. ve 10-18. günler arasında) ve iki kısa dönemli (8-10. ve 16.-18. günler arasında) yüksek sıcaklık uygulamalarının embriyo geliĢim dengesi (stabilitesi) üzerine etkilerinin araĢtırılması ve söz konusu zorlanım unsurlarının yaĢama gücüne etkilerinin ortaya konulması hedeflenmiĢtir.

GENEL BİLGİLER

Kanatlı hayvanlar sıcakkanlı (hemeoterm) canlılar olup 15-28 ºC arasındaki çevre sıcaklıklarında ortamın nem koĢullarına bağlı olarak vücut sıcaklıkları memelilere göre daha geniĢ bir aralık olan 40.5–41.5 ºC arasında tutabilmektedir (Alkan ve ark., 2003; Yahav, 2004; Lin ve ark., 2006). Vücut sıcaklığı yaĢ, cinsiyet, ırk, aktivite gibi pek çok farklı faktörün etkisindedir ve etlik piliçler için iki haftalık yaĢtan itibaren en uygun çevre sıcaklığı 21-24 0C arasındadır (Yahav, 2004). Çevre sıcaklığı ısıl nötral bölge değerlerinin üst sınırını aĢtığında canlılarda vücut sıcaklığı ve vücuttan atılan ısı arasındaki dengenin bozulmasıyla ortaya çıkan duruma “ısı zorlanımı” adı verilmektedir (Etches ve ark., 1995). Canlıların çevre sıcaklığındaki değiĢikliklere uyum sağlayabilme yeteneklerine ise “termotolerans” ya da “ısıya dayanıklılık” adı verilmektedir (Smith ve Yaffe, 1991). Uygun olmayan koĢullarda yüksek sıcaklık ve neme maruz kalan sürülerde verimle ilgili gerileme ve yüksek mortalite ortaya çıkmaktadır (Yahav ve ark., 1998; Yahav, 2009). AĢırı sıcak ve nemli hava etlik piliçlerde yem tüketimi, canlı ağırlık artıĢı, karkas kalitesi düĢmekte, yem dönüĢümü kötüleĢmekte, büyüme gerilemekte ve ölüm oranı artmaktadır (Yahav ve Hurwitz, 1996; Altan ve ark., 2000; Yalçın ve ark., 2001; Yahav, 2009; Yalçın ve ark., 2009).

Yüksek çevre sıcaklığı ve nem koĢuluna maruz kalan kanatlı hayvanlarında solunum sayısı artmakta, akciğerlerde karbondioksidin kısmi basıncı (pCO2)

(12)

4

düĢmekte, kanda bikarbonat (HCO3) konsantrasyonu azalmakta ve kan pH’sı yükselmektedir (Koelkebeck ve Odom, 1995). Etlik piliçlerde yüksek sıcaklığın fizyolojik özelliklere etkisini inceleyen Yahav ve ark. (1997), hematokrit ve hemoglobin düzeyinin azaldığını, kanda pH yükselirken karbondioksidin kısmi basıncının (pCO2) azaldığını bildirmiĢlerdir. Kanatlılarda tiroid hormonlarının ısı düzenleme mekanizmasında önemli rolü olduğu bilinmektedir (Uni ve Yahav, 2010).

Plazma T3 düzeyi ile ısı üretimi arasında pozitif, çevre sıcaklığı ile negatif bir korelasyon bulunmaktadır (Gürsu ve ark., 2003; Lin ve ark., 2006). Isı zorlanımına maruz kalan kanatlılarda plazma T3 düzeyi azalmaktadır (Lin ve ark., 2006). ġahin ve ark. (2002) tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada ısı zorlanımı uygulanan kanatlılara E vitamini verildikten sonra T3 ve T4 düzeylerinin vitamin E miktarına bağlı olarak arttığını, adrenakortikotropin (ACTH) düzeyinin ise azaldığı bildirilmiĢtir.

Yüksek sıcaklık etkisiyle tiroid bezinde küçülme ve tiroid salgısında azalma, düĢük sıcaklıkta ise artıĢ gerçekleĢmektedir (Lin ve ark., 2008; Sohail ve ark., 2010). Ayrıca, ısı zorlanımı altındaki kanatlıların plazma kortikosteron düzeylerinin ve buna bağlı olarak da glikoz düzeylerinin arttığı bilinmektedir (ġahin ve ark., 2001; Gürsu ve ark., 2003). Isı zorlanımı altındaki kanatlılarda adrenakortikotropin’nin (ACTH) etkisi ile lenfoid organ (dalak, timus, bursafabricus) ağırlıkları artmakta (Puvadolpirod ve Thaxton, 2000) ve kandaki heterofil sayısı artarken lenfosit sayısı azalmaktadır (Yalçın ve ark., 2003). Kanatlılarda kandaki kortikostreoid konsantrasyonları (Edens ve Siegel, 1975) ve heterofil/ lenfosit (H:L) oranları (Cravener ve ark., 1992) çevre sıcaklığının ve neminin önemli bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır.

Etlik piliçlerde ısı zorlanımına karĢı son zamanlarda epigenetik çalıĢmalar üzerinde yoğun olarak durulmaktadır. Bu çalıĢmalar temelinde kanatlıların ısıya karĢı koyma yetenekleri ve vücut sıcaklığını dengeleme sistemleri henüz etkinleĢmeden, erken yaĢlarda ısıl Ģok uygulamasına dayanmaktadır (Yahav ve Hurtwitz, 1996;

Yahav ve ark., 2004). Isıl koĢullara alıĢtırma (aklimasyon) organizmanın yaĢam süresi içinde meydana gelen ve canlının çevre sıcaklıklarına ve nemine karĢı zorlanmını azaltan ya da direncini artıran fizyolojik ya da davranıĢsal değiĢikliklerdir.

Isıl koĢullara alıĢtırma sırasında ısı üretimi ve ısı yayımı için vücudun sıcaklık eĢiği değiĢmekte ve bu nedenle de kanatlı hayvanların ısıya toleransı yükselmektedir (Yahav, 2004). Tavuk türünde vücut sıcaklığını dengeleyen sistemler olan hipotalamus-hipofiz-tiroid ve hipotalamus-hipofiz-adrenal eksenlerinin geliĢimi kuluçkanın 10-12. günleri arasında olmaktadır. Bu nedenle mevcut aklimasyon çalıĢmaları ya bu dönem öncesinde ya da bu dönemin sonrasında gerçekleĢtirilmektedir. ÇalıĢma sonuçları göz önünde tutulduğunda kuluçkanın hangi günlerinde ve ne Ģiddette ısıl uygulama yapılması gerektiği halen tartıĢılmaktadır (Yahav ve Tzschentke, 2006).

Kanatlı hayvanlarda embriyo geliĢimini kontrol eden en önemli etkenler sıcaklık ve nemdir. Embriyonun sıcaklığı kuluçka makinesindeki sıcaklık ve neme bağlıdır.

Bunun nedeni de kuluçka döneminde vücut sıcaklığını düzenleme mekanizmasının geliĢmemiĢ olmasıdır (Leksrisompong ve ark., 2007). French (1997), bilinen birçok kanatlı türü için optimum kuluçka sıcaklığının 37–38 oC arasında değiĢtiğini ve 35- 40.5 oC sıcaklık değerleri arasında embriyonun geliĢebildiğini, embriyonun yüksek sıcaklık ve neme, düĢük sıcaklık ve nemden daha duyarlı olduğunu, sıcaklık ve nem değiĢimlerinin etkisinin hem optimum sınırlardan sapma derecesi, hem de uygulanma süresine bağlı olarak değiĢtiğini, kuluçkanın ilk dönemlerinde embriyonun sıcaklık ve nem değiĢimlerinden daha fazla etkilendiği bildirmektedir. Joseph ve ark., (2006) tavuk yumurtası için optimum kuluçka sıcaklığının 37.5–37.8 oC arasında olduğu

(13)

5

bildirmiĢtir. Optimum kuluçka sıcaklığı ve neminin değiĢtirilmesinin etkilerinin ortaya çıkması kısa ve uzun sürede olmak üzere iki Ģekilde gerçekleĢmektedir. Optimum kuluçka sıcaklığı ve neminin değiĢtirilmesi kısa sürede civciv embriyolarında ısı yayım mekanizmasının harekete geçmesiyle ortaya çıkmaktadır (Holland ve ark., 1997). Buna karĢın uzun sürede ise embriyonun morfolojisi etkilenmekte (Kaplan ve ark., 1978), malpozisyonlu civciv sayısı artmakta ve çıkıĢ gücü azalmaktadır (French, 1994).

Son 10-15 yıl içerisinde etlik piliçlere aklimasyon yeteneği kazandırmak için kuluçka döneminde yüksek sıcaklık uygulaması yapılan bazı çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu çalıĢmaların çoğunda kuluçka döneminde yapılan uygulamanın yetiĢtirme dönemindeki fizyolojik ve verime etkileri araĢtırılmıĢtır.

Nichelmann ve Tzschentke (2002) ısıl zorlanıma alıĢtırma uygulamasının kuluçka döneminde mi yoksa büyütme döneminde mi olması gerektiğini araĢtırmıĢlar, kuluçka dönemi uygulamasının daha etkili olduğunu bildirmiĢlerdir. Kuluçkanın 16-18. günleri arasında günlük 3 saat süreyle 38,5 oC sıcaklık uygulayan Kuluçkanın 13-17.

günlerinde günlük 2 saat 39 ºC’lik yüksek sıcaklık uygulayan Moraes ve ark., (2003), söz konusu ısıl uygulamanın ilerleyen yaĢlarda ısı zorlanımı altında azalan T3

seviyeleri ile birlikte ısı zorlanımına karĢı dayanıklılığı arttırdığını bildirmiĢlerdir.

Yahav ve Tzschentke (2006) tarafından sunulan bir derlemede embriyonik dönemi kapsayan mevcut çalıĢmalarda ısıl iĢlem uygulamasının ilk 10 günlük yaĢta oldukça etkili olduğu ancak ilerleyen yaĢ ile birlikte zorlanıma dayanma yeteneğinin kaybolduğunu belirtmiĢlerdir. Piestun ve ark., (2008a ve 2008b) tarafından gerçekleĢtirilen araĢtırmada, embriyonik dönemin 7-16. günleri arasında sürekli (günde 24 saat) ve aralıklı (günde 12 saat) olarak ısıl uygulama yapılan piliçlere 35 günlük yaĢta 5 saat süreyle 35 ºC sıcaklık uygulanmıĢtır. Piestun ve ark., (2008b) sıcaklık uygulaması yapılan gruptaki diĢi ve erkek piliçlerin T3, T4 ve kortikosteron değerlerini kontrol grubuna göre daha düĢük bulmuĢlardır. Benzer bir çalıĢmada (Yalçın ve ark., 2008a), kuluçkanın 10-18. günleri arasında günde 6 saat 38.5 ºC sıcaklık uygulanmıĢ, çıkıĢta sıcaklık uygulaması yapılan civcivlerin T3 ortalamaları bakımından önemli farklılık bulunduğu bildirilmiĢtir. Kuluçkanın 14. ve 15. günlerinde 39 ºC yüksek sıcaklık uygulayan ġengör ve ark. (2008), söz konusu uygulamanın yemden yararlanma ve ölüm oranları üzerinde etkisi olduğunu, ancak canlı ağırlıklar bakımından herhangi bir farklılığa yol açmadığını bildirmiĢlerdir. Geç embriyonik dönemde iki farklı süreyle (günlük 2 ve 24 saat) yüksek sıcaklık uygulayan Tzschentke ve Halle (2009), kısa süreli yüksek sıcaklık uygulanan erkek piliçlerin kontrol grubuna oranla % 2,9 daha yüksek canlı ağırlığa sahip oldukları bildirilmiĢtir.

Bunun yanında araĢtırıcılar, kısa süreli yüksek sıcaklık uygulanan piliçlerin yemden yararlanmasının, kontrol ve aralıksız yüksek sıcaklık uygulanan gruplardan daha iyi olduğunu belirlemiĢler ve kısa süreli yüksek sıcaklık uygulamasının aralıksız uygulamadan daha iyi sonuçlar verdiği sonucuna varmıĢlardır. Kuluçkanın 10-18.

günleri arasında günde 6 saat 38,5 ºC yüksek sıcaklık uygulayan Yalçın ve ark., (2009), T3 ve kortikosteron düzeylerinin sıcaklık uygulanan gruplarda daha düĢük olduğunu bildirmiĢlerdir. Erken embriyonik dönemde (ilk 5 gün) yüksek sıcaklık uygulayan AkĢit ve ark. (2010), söz konusu uygulamanın deneme gruplarının 42.

günde ölçülen T3 ve T4 ortalamaları arasında herhangi bir farklılığa yol açmadığını bildirmiĢlerdir. AraĢtırıcılar, ısıl uygulama yapılan piliçlerin daha düĢük jejenum ağırlığına sahip olduğunu, bunun yanında daha yüksek karaciğer ağırlığına sahip olduklarını bildirmiĢlerdir. Erken embriyonik dönemde yüksek sıcaklık uygulayan Werner ve ark. (2010), ısıl uygulamanın çıkıĢ ağırlığı, yem tüketimi, yemden

(14)

6

yararlanma, kesim ağırlığı ve et kalite özellikleri üzerine önemli etkisinin olmadığını, yüksek sıcaklık uygulamasının sadece karkas ve göğüs ağırlıkları bakımından artıĢa yol açtığını ileri sürmüĢlerdir. Kuluçkanın 10-18. günleri arasında günlük 6 saat süreyle 39.6 ºC yüksek sıcaklık uygulayan Yalçın ve ark. (2010), piliçlerin yarısını 21- 42. günler arasında ısıl zorlanıma maruz bırakmıĢlardır. Deneme sonunda (42. gün) kesilen piliçlerden embriyonik dönemde sıcaklık uygulanan piliçlerin kesim ağırlığı ile göğüs ağırlıklarının söz konusu uygulamadan olumlu yönde etkilendiğini bildirmiĢlerdir. Walstra ve ark. (2010), embriyonik dönemde yüksek sıcaklık uygulamasının yaptıkları çalıĢmada kontrol grubuyla ısıl uygulama yapılan gruplardaki etlik piliçlerin karkas sonuçları arasında önemli farklılıklar olduğu ve aralıksız yüksek sıcaklık uygulanan grubun karkas randımanı ve but oranının diğer gruplardan daha yüksek olduğu bildirmiĢlerdir. Kuluçkanın 7-16. günleri arasında günde 12 saat yüksek sıcaklık uygulayan Piestun ve ark. (2011), söz konusu uygulamanın canlı ağırlık bakımından bir farklılığa yol açmamakla birlikte yemden yararlanmayı iyileĢtirdiğini ileri sürmüĢ, bunun da düĢük vücut sıcaklığı ve düĢük tiroid seviyesi sayesinde gerçekleĢtiğini ve bu uygulama sayesinde hayvanların hem ısıya karĢı dirençlerinin geliĢtiğini hem de verimlerinde artıĢ olduğunu bildirmiĢlerdir.

Söz konusu araĢtırmaların yanında daha az sayıda çalıĢmada da kuluçka dönemindeki ısıl uygulamanın embriyonik geliĢim üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır.

Kuluçkanın 10-18. günleri arasında yumurtalara günde 6 saat süreyle 39.6 oC yüksek sıcaklık uygulaması yapan Yalçın ve Siegel (2003a), 18. günde ölçülen embriyo ağırlığının azaldığını, ancak çıkıĢta kontrol grubu ile benzer olduğunu bildirilmiĢtir.

AraĢtırıcılar embriyolardaki hormon düzeylerini günlük olarak kontrol etmiĢler ve ısıl uygulama için kuluçkanın 14 ve 15. günlerinin en uygun zaman olduğunu ileri sürmüĢlerdir. Geç embriyonik dönemde (16-18. günler arasında) farklı sürelerde (3, 6, 12 ve 24 saat/gün) yüksek sıcaklık (39.5 oC) uygulayan Collin ve ark. (2005), söz konusu uygulamanın çıkıĢ gücünü arttırdığını, özellikle 12 ve 24 saatlik yüksek sıcaklık uygulamasının kontrol grubu ve diğer deneme gruplarına göre daha yüksek çıkıĢ gücüne sahip olduklarını bildirmiĢlerdir. Denemede geç embriyonik dönemdeki ısıl uygulamanın çıkıĢ ağırlığına etkisi önemsiz bulunmuĢtur. Yalçın ve ark. (2006) aynı araĢtırmada yüksek sıcaklık uygulanan bir günlük yaĢtaki civcivlerin karaciğer ve yürek ağırlıklarının daha düĢük olduğunu, rektal sıcaklıklarının ise yükseldiğini bildirmiĢlerdir. Yalçın ve ark. (2007) tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada embriyo geliĢiminin erken ve geç dönemlerinde yapılan yüksek ve düĢük sıcaklık uygulamalarının etlik piliçlerde tibia geliĢimi üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır. Söz konusu araĢtırmada en yüksek embriyo ağırlığı ve en düĢük tibia ağırlığı geç embriyonik dönemde yüksek sıcaklık uygulanan grupta ölçülürken söz konusu farklılıkların çıkıĢtan kesim yaĢına kadar ortadan kaybolduğu bildirilmiĢtir. Kuluçkanın 19. ve 20. günlerinde 40 ºC yüksek sıcaklık uygulayan Leksrisompong ve ark. (2007) söz konusu uygulamanın yürek oranını azalttığını, karaciğer oranında artıĢa yol açtığını ve taĢlık oranına ise herhangi bir etkisi olmadığını ileri sürmüĢlerdir.

AraĢtırıcılar geç embriyonik dönemde yüksek sıcaklık uygulamasının, çıkıĢ gücünü ve ölüm oranlarını etkilemediğini bildirmiĢlerdir (Leksrisompong ve ark., 2009).

Kuluçkanın 16-18. günleri arasında günlük 4 saat süreyle hem yüksek (40.6 ºC), hem de düĢük sıcaklık (34.6 ºC) uygulayan Willemsen ve ark. (2010 ve 2011), yüksek sıcaklığın çıkıĢ ağırlığını ve çıkıĢ gücünü azalttığını, bunun yanında embriyonik ölümlerde artıĢa yol açtığını bildirmiĢlerdir. Geç embriyonik dönemde günlük 24 saat ve 2 saat süreyle yüksek sıcaklık uygulayan Halle ve Tzschentke (2011), ısıl uygulamanın çıkıĢ ağırlığı üzerine etkisinin olmadığını belirtmiĢlerdir. Boleli ve ark.

(15)

7

(2002) ise embriyo geliĢiminin 16. gününde uygulanan düĢük ve yüksek sıcaklıkların embriyo ağırlıklarını azalttığını ileri sürmüĢlerdir. Yalçın ve ark. (2012) geç embriyonik dönemde yüksek sıcaklık uygulamasının (10-18. günleri arasında günde 6 saatlik 39.6 oC) sarı kesesi, karaciğer ve antioksidan profillerine etkilerini araĢtırmıĢlardır. Söz konusu uygulama ile beyin ve karaciğer dokularının yağ asidi, katalaz ve nitrik asit üretiminin değiĢtiği ortaya konulmuĢtur. Kuluçkanın 14-17.

günleri arasında günlük 4 saat 40 oC yüksek sıcaklık uygulayan Badran ve ark.

(2012), bu uygulamanın yüksek sıcaklıklarla baĢa çıkmak için gerekli olan epigenetik adaptasyonu sağladığı sonucuna varmıĢlardır. AraĢtırıcılar kontrol grubu ile karĢılaĢtırdıkları sıcaklık uygulanmıĢ hayvanların sarı kesesi ve karaciğer ağırlıkları ile T3 seviyesinin daha düĢük, tibia ağırlığı ve uzunluğu ile kortikosteron seviyesinin ise daha yüksek olduğunu bildirmiĢlerdir.

Yüksek sıcaklık uygulanan araĢtırmaların çoğunda zorlanımın varlığı endokrinolojik testlerle sorgulanmıĢtır. Az sayıda çalıĢmada ise söz konusu zorlanım unsurlarının etkilerinin belirlenmesinde geliĢim dengesi üzerinde durulmuĢtur. BeĢ günlük yaĢtaki piliçlere 24 saatlik yüksek sıcaklık (36 oC) alıĢtırması uygulayan Yalçın ve ark. (2001), deneme gruplarına 24 ve 49. günlerde deneysel ısı zorlanımı uygulamıĢtır. Söz konusu araĢtırmada piliçlerin 21, 35 ve 49 günlük yaĢlarda yüz uzunluklarına iliĢkin oransal asimetri değerleri kontrol grubu için % 0.52, 0.23, 1.27;

yüksek sıcağa alıĢtırılan piliçler için % 0.27, 0.46 ve 0.98 bulunmuĢtur. AraĢtırıcılar ısıl uygulamanın yüz uzunluklarına ait oransal asimetri değerleri üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını belirlemiĢlerdir. YetiĢtirme döneminin 21. gününden 42. güne kadar günlük 7 saat süreyle 32-36 oC yüksek sıcaklık uygulayan Yalçın ve ark.

(2005), 42. günlük yaĢta yüze ait oransal asimetri değerlerini 5 günlük yaĢta yüksek sıcaklığa alıĢtırılmıĢ piliçlerde % 3.72, kontrol grubunda % 4,90 olduğunu bildirmiĢler ve gruplar arasında yüz uzunluğu oransal asimetri değerleri bakımından önemli bir farklılık olmadığını belirtmiĢlerdir. Yalçın ve ark. (2005) tarafından gerçekleĢtirilen baĢka bir araĢtırmada, embriyonik dönemde yapılan ısıl uygulamanın oransal asimetri değerlerini etkilediği belirlenmiĢtir. Fakat aynı çalıĢmada 49 günlük yaĢta ölçülen yüz uzunluklarının oransal asimetri değerleri arasında ise önemli bir farklılık olmadığı ortaya konulmuĢ ve araĢtırıcılar embriyonik dönemde uygulanan yüksek sıcaklığın geliĢimin erken evrelerinde dengesizliğe neden olduğunu ve bu durumun ilerleyen yaĢla birlikte telafi edildiğini belirtmiĢlerdir.

GeliĢim dengesi konusunda gerçekleĢtirilen çoğu çalıĢmada baĢka zorlanım unsurlarının etkileri üzerinde durulmuĢtur. Moller ve ark. (1995) etlik piliçlerde çevresel bir stres faktörü olarak yerleĢim sıklığı ile asimetri arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. Oransal asimetri morfolojik özelliğe göre değiĢmiĢ, radius ve tarsametatarsus uzunluğu için 0.001 ve 0.111 olarak bulunmuĢtur. Oransal asimetri bakımından ticari genotipler arsında fark bulunmamıĢ, yavaĢ geliĢen hatlarda hızlı geliĢen ticari hatlara göre daha düĢük, doğada yaĢayan sürülerde en düĢük düzeyde saptanmıĢtır. Moller ve ark. (1995)’a göre ticari genotiplerde oransal asimetrinin yüksek olması, bu hatların çevresel strese karĢı daha duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır. YerleĢim sıklığı m2’de 20 hayvandan 28’e çıktığında oransal asimetri düzeyi de 0.034’den 0.045’e yükselmiĢtir. YerleĢim sıklığı ile asimetri arasındaki aynı yönlü iliĢki, yerleĢim sıklığının artmasının zorlanımı arttırdığını göstermektedir. Moller ve ark. (1999) etlik piliçlerde sürekli ve kısa süreli aydınlatma yöntemlerinin simetrik özelliklerinin geliĢimi üzerine etkilerini de incelemiĢlerdir. Sürekli aydınlatmanın simetrik özelliklerin büyüklüğünü (uzunluk ya da ağırlık) etkilemeden asimetriye yol açtığını saptamıĢlardır.

(16)

8 MATERYAL VE YÖNTEM

AraĢtırma Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde gerçekleĢtirilmiĢtir.

Kurumda mevcut olan Zootekni AraĢtırma Laboratuvarı’nda ticari bir firmadan alımı gerekleĢtirilmiĢ olan iki adet özel tasarımlı 500 tavuk yumurtası kapasitesine sahip kuluçka makineleri embriyonik geliĢimin sağlanması amacıyla kullanılmıĢtır.

Elektronik panele sahip olan kuluçka makinelerinin içine yerleĢtirilen data loggerlar ile deneme boyunca düzenli olarak sıcaklık ve nemde sapma olup olmadığı kontrol edilmiĢtir. Denemenin ana unsurunu oluĢturan etlik piliç kuluçkalık yumurtaları (1000 adet) Türkiye genelinde dağıtım yapan ticari bir firma tarafından temin edilmiĢtir.

Kuluçkalık yumurtalar deneme gruplarına göre Ģansa bağlı olarak dağıtılmıĢ, kuluçka makinesine konulmadan önce numaralandırılmıĢ ve kayıt altına alınmıĢtır.

ÇalıĢmada optimum kuluçka koĢulları (37.8 oC sıcaklık ve % 55 nem) sağlanan bir kontrol grubu, iki adet uzun süreli yüksek sıcaklık grupları (0-8. ve 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 oC sıcaklık ve % 60 nem) ve iki adet kısa süreli yüksek sıcaklık grupları (8-10. ve 16-18. günler arası günlük 3 saat 41.0 oC sıcaklık ve % 65 nem) kullanılmıĢtır (sırasıyla kontrol, DG1, DG2, DG3, DG4). Kuluçkalık yumurtalar iki parti halinde beĢ deneme grubuna Ģansa bağlı olarak dağıtılmıĢ, kuluçka dönemleri kovaryete olarak istatistiksel analizlerde dikkate alınmıĢtır. Kuluçka makinelerinde önce uzun süreli yüksek sıcaklık uygulamaları (DG1 ve DG2) planlanan denemeler gerçekleĢtirilmiĢtirr. ġekil 1’de de Ģematik olarak açıklanan denemede kontrol grubu ve deneme grupları kuluçka makinesinin raflarına ġekil 1’de görüldüğünün aksine sistemli bir Ģekilde değil de Ģansa bağlı olarak dağıtılmıĢtır. Tüm gruplar optimum koĢullarda çalıĢan Kuluçka 1’de barındırılmıĢ, deneme günleri 3 saat ısıl muamele uygulanacak gruplar 11:00-14:00 arasında, 6 saat ısıl muamele uygulanacak gruplar 10:00-16:00 arasında kuluçka 2 olarak tanımlanan inkübatörde barındırılmıĢtır (ġekil 1).

Şekil 1. Deneme grupları için kuluçkanın ilk 18 günlük dönemindeki uygulamalara dair Ģematik gösterim

(17)

9

Kuluçkanın 10. gününden itibaren her deneme grubundan 16’Ģar embriyo (kontrol gruplarından 8+8) çıkartılarak embriyo, yürek, akciğer ağırlıkları 0,001 g hassasiyetli terazi ile tartılmıĢtır. Bilateral özellikler olan yüz, kanat, incik, tibia, femur sağ ve sol kısım uzunlukları 0.01 mm hassasiyetli dijital kumpas ile ölçülmüĢ, bu uygulamalar 21. güne kadar günlük olarak sürdürülmüĢtür. Deneme gruplarındaki embriyolardan kan alma iğneleri ile kan alınmıĢ olup, EDTA’lı tüplere kaydedilerek baĢka bir proje kapsamında endokrinolojik testler yapılana kadar derin dondurucuda muhafaza edilmektedir.

Bilateral özelliklerde simetri durumu belirlenmiĢ (dalgalanan, yönlenmiĢ, simetrisiz) ve oransal asimetri değerleri hesaplanmıĢtır. Buna göre özelliğin sol ve sağ kısımları arasındaki mutlak farka ait;

 ortalama 0, dağılıĢ normal ise simetri tipi: Dalgalanan (dengeli) asimetri

 ortalama 0’dan farklı, dağılıĢ normal ise simetri tipi: YönlenmiĢ asimetri

 ortalama 0, dağılıĢ normal değil ise simetri tipi: Simetrisiz olarak tanımlanmıĢtır (Knierim ve ark., 2007).

DağılıĢların normalliğinin test edilmesinde Kolmogorov Smirnov Normalite testi uygulanmıĢ, tek örneklem T testi ile de dağılıĢ ortalamasının sıfırdan farklı olup olmadığı test edilmiĢtir. Deneme gruplarında tüm özelliklerin zamana bağlı değiĢimleri tekrarlanan ölçümlerin istatistik analizi test tekniğinden faydalanılmıĢtır.

Aynı deneme ünitesinden alınan bu ölçümlerin analizi, klasik analizlerden bazı farklılıklar göstermektedir. Bilindiği gibi varyans analizinin varsayımlarında hata terimlerinin birbirinden bağımsız ve buna bağlı olarak gözlemlerin birbirleriyle eĢit iliĢkiye sahip oldukları kabul edilmektedir. Oysa tekrarlanan ölçümlerde birbirine yakın gözlemler, uzak gözlemlere göre daha iliĢkili olup genellikle heterojen bir varyasyon gösterirler. Bu nedenle aynı deneme ünitelerinden zamana bağlı alınan ölçümlerde uygun istatistiksel yöntem kullanılması gerekmektedir (Littell ve ark., 1998). Denemedeki tekrarlanan ölçümlerin analizleri SAS programının MIXED prosedürü kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Analizlerde zaman değiĢkeni polinomiyal bir yapıda dikkate alınmıĢtır ve polinomiyal konrast tanımlaması yapılmıĢtır. Böylece polinomiyal kontrastlar yolu ile zamanın doğrusal, kuadratik, kübik Ģekildeki etkileri incelenmiĢtir. (SAS, 2010).

AraĢtırmada embriyonik ölümler erken dönem, geç dönem ve kabuk altı ölümler olarak ordinal formatta sınıflandırılarak gruplara göre kayıt edilmiĢtir. Deneme gruplarında gözlenen embriyonik ölümlere ait ordinal verilerin istatistiksel analizinde logit fonksyonlu genelleĢtirilmiĢ doğrusal karıĢık etki modeli kullanılmıĢ, analizler SAS programının GLIMMIX prosedürü kullanılarak gerekleĢtirilmiĢtir (Narinç ve ark., 2013).

BULGULAR VE TARTIŞMA

Kontrol ve deneme gruplarında bulunan embriyolarda 10-21. günler arasında saptanan erken, geç ve kabuk altı ölümlere iliĢkin ortalamalar ve istatistik analiz sonuçları Çizelge 1'de sunulmuĢtur. Ġlgili çizelgeden de görüleceği üzere erken embriyonik ölümler bakımından en yüksek oran (% 5.8) 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan DG1'de saptanmıĢtır (P<0.01). Geç dönem embriyonik ölümler bakımından ise en yüksek oran (% 6.2) 10- 18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan DG2'de meydana gelmiĢtir (P<0.01). Kabuk altı embriyonik ölümler bakımından 16-

(18)

10

18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan (DG4) embriyoların ortalamaları (% 6.8) diğer gruplardan istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuĢtur (P<0.01). Toplam ölümler göz önünde bulundurulduğunda ise en düĢük ortalamanın (% 7.6) kontrol grubunda, en yüksek ortalamanın (% 15) ise DG4'te olduğu belirlenmiĢtir (P<0.01).

Çizelge 1. Deneme gruplarında saptanan ölüm oranları (%) ve istatistik analiz sonucu

Asimetri Tipi Kontrol DG1 DG2 DG3 DG4 P

Erken dönem 2.7b 5.8a 2.9b 3.2b 3.1b 0.001

Geç dönem 3.1c 3.6c 6.2a 4.7b 5.1b 0.001

Kabuk altı 1.8c 2.1c 4.4b 5.1b 6.8a 0.001

Toplam 7.6d 11.5c 13.5b 13.0b 15.0a 0.001

Kontrol: 0-18. günler arasında standart koĢullarda (37.8 °C sıcaklık, %55 bağıl nem) barındırılan grup, DG1: 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG2: 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG3: 8-10. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG4: 16-18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup.

Lourens ve ark. (2005) tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada etlik piliç embriyolarına kuluçkada haftalık dönemler halinde 37.6, 37.8 ve 38.7 oC sıcaklıklar kombinasyon halinde verilmiĢtir. Söz konusu denemede en yüksek embriyonik ölüm oranı (%28) 1. hafta 37.8 oC ve 3. hafta 38.7 oC sıcağa maruz kalan embriyolarda gözlenirken, bu ölümlerinde büyük çoğunluğu (% 15) çıkıĢ öncesinde gerçekleĢmiĢtir.

AraĢtırıcılar embriyonik geliĢimin ilk döneminde soğutmanın ölüm oranına etkisi olduğunu, ancak özellikle kuluçkanın son haftasında yüksek sıcaklığın embriyonik ölümler üzerinde çok daha fazla etkili olduğunu bildirmiĢlerdir. Lourens ve ark. (2005) tarafından bildirilen yargılar bu araĢtırma sonuçlarını destekler niteliktedir.

Embriyonik geliĢimin geç dönemlerinde (16-18. günler arasında) üç farklı sıcaklık (37.5, 37.6 ve 38.7 oC) uygulayan Hulet ve ark. (2007), deneme gruplarında söz konusu uygulamanın ölüm oranlarını arttırdığını bildirmiĢlerdir. Willemsen ve ark.

(2010) tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada 16-18.5 günler arasında kuluçka sıcaklığının 37.6 °C'den 40.6 °C'ye çıkartılmasıyla birlikte embriyonik ölümlerde oldukça artıĢ olduğu bildirilmiĢtir. AraĢtırıcılar uygulama günleri (16-18.5 günler) içerisinde ölüm oranının kontrol grubunda % 0.7, sıcaklık uygulananlarda % 5.8 olduğunu, uygulamadan çıkıĢa kadar olan süreçte de ölüm oranlarının aynı sırayla % 1.1 ve % 9.6 olduğunu bildirmiĢlerdir. Hulet ve ark. (2007) ve Willemsen ve ark.

(2010) tarafından gerçekleĢtirilen araĢtırmaların sonuçları ile bu araĢtırmada saptanan bulgular paralel bulunmuĢtur. Bunun yanında Leksrisompong ve ark.

(2009) ise kuluçkanın 19. gününde embriyoları yüksek sıcaklığa (40.6 ºC) maruz bırakmanın epigenetik adaptasyonu sağladığı ve embriyonik ölümleri etkilemediğini ileri sürmüĢlerdir. Etlik piliçlere ısıl zorlanımla baĢa çıkma yeteneği kazandırmak için embriyonik dönemde uygulanacak sıcaklığın yüksekliği kadar hangi dönemde ve sürede yapılması gerektiğine dair tartıĢmalar sürmektedir.

Kontrol ve deneme gruplarında bulunan embriyoların 10-21. günler arasında saptanan embriyo, yürek ve akciğer ağırlıklarına iliĢkin ortalamalar ve tekrarlanan ölçümlere ait istatistik analiz sonuçları Çizelge 2, Çizelge 3 ve Çizelge 4’te sunulmuĢtur. Denemede akciğer ağırlıkları embriyonik geliĢimin 10-17. günleri arasında sağlıklı bir Ģekilde elde edilemediğinden dolayı sadece 18-21. günler arasında elde edilen veriler değerlendirilebilmiĢtir. Ġlgili tablodan da görüleceği üzere,

(19)

11

embriyo ağırlık ortalamaları bakımından gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (P>0.01).

Çizelge 2. Embriyo ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları

Gün Kontrol DG1 DG2 DG3 DG4

10 3.11±0.49 3.45±0.43 3.38±0.47 3.00±0.60 2.90±0.60 11 4.72±0.44 4.62±0.47 4.78±0.49 4.49±0.60 4.86±0.49 12 6.87±0.57 6.72±0.54 6.80±0.49 7.30±0.54 7.48±0.46 13 10.11±0.49 10.57±0.52 10.06±0.46 10.97±0.54 10.51±0.54 14 14.80±0.60 14.11±0.65 13.96±0.60 14.11±0.65 13.96±0.60 15 16.18±0.60 16.14±0.54 17.55±0.54 15.94±0.57 17.22±0.60 16 20.72±0.49 21.29±0.65 20.08±0.52 21.01±0.54 22.01±0.70 17 26.09±0.52 24.57±0.60 25.29±0.54 26.32±0.54 25.87±0.49 18 28.54±0.52 30.39±0.54 28.80±0.65 29.56±0.52 30.63±0.49 19 33.63±0.57 34.88±0.60 34.61±0.57 34.74±0.60 34.54±0.65 20 39.90±0.60 39.94±0.60 40.99±0.57 39.79±0.65 39.87±0.76 21 41.26±0.65 40.61±0.85 42.22±0.85 40.53±0.76 41.74±0.85

Ġstatistiksel Analizler

Varyasyon Kaynağı P Değeri

Deneme Grubu (G) 0.1568

Zaman (Doğrusal; Z) 0.0001*

Zaman (Kuadratik; Z*Z) 0.0001*

Zaman (Kübik; Z*Z*Z) 0.0001*

G*Z Ġnteraksiyonu 0.0789

G*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.0038*

G*Z*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.3650

Kontrol: 0-18. günler arasında standart koĢullarda (37.8 °C sıcaklık, %55 bağıl nem) barındırılan grup, DG1: 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG2: 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG3: 8-10. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG4: 16-18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup.

Bu çalıĢmada olduğu gibi, kuluçkanın erken ve geç (0-8. ve 10-18. günleri arasında) dönemlerinde, günde 6 saat süreyle yüksek sıcaklık (39.6 °C) uygulayan Yalçın ve Siegel (2003a), 10. ve 18. gün embriyo ağırlıklarının kontrol grubunda daha yüksek bulunduğunu, ancak bu farklılığın 21. günde artık gözlenmediğini bildirmiĢlerdir. BaĢka bir çalıĢmada da (Yalçın ve ark. 2006) kuluçkanın 10-18.

günleri arasında sürekli yüksek sıcaklık (38.5 °C) uygulanan embriyoların ağırlıklarının 10. ve 14. günlerde kontrol grubu embriyo ağırlıklarından daha düĢük olduğu, ancak bu farklılığın 18. günde ve çıkıĢta ortadan kalktığı bildirilmiĢtir. Her iki çalıĢma sonuçları da bu araĢtırma sonuçlarını destekler nitelikte olup, deneme grubu ile zamanın quadratik interaksiyon etkisinin anlamlı bulunmuĢ olması da embriyonik geliĢimin bazı aĢamalarında gruplar arasında önemli farklılıkların meydana geldiğini, ancak bu farklılıkların zamana göre dalgalanmalar göstererek sonuç itibarı ile ortadan kalktığını ortaya koymaktadır. Bu bildiriĢlerin aksine kuluçkanın 14-17. günlerinde yüksek sıcaklık (40 °C ve 4 saat/gün) uygulayan Badran ve ark. (2012), 14. günde kontrol grubunda daha yüksek embriyo ağırlığı saptanmasına karĢın, farklılığın sonradan ortadan kalktığını fakat sürpriz bir Ģekilde 21. günde termal manipülasyon grubunda daha yüksek embriyo ağırlığı saptandığını bildirmiĢlerdir. Bir baĢka çalıĢmada ise (Elsayed ve ark. 2009), kuluçkanın 14. ve 18. günleri arasında günlük

(20)

12

3 saat 39.5 °C ve 40.7 °C yüksek sıcaklık uygulanan gruplardaki embriyo ağırlıklarının daha yüksek bulunduğu ileri sürülmüĢtür. Tarafımızca kontrol ve Grup 1, Grup 2, Grup 3 ve Grup 4 embriyolarının 21. günde ölçülen ağırlıkları (sırasıyla 41.26 g, 40.61 g, 42.22 g, 40.53 g ve 41.74 g), ticari etçi genotipleri kullanan Yalçın ve Siegel (2003a) bildiriĢleri ile (41.69 g ve 42.82 g) uyumlu, buna karĢılık yerli tavuklarla çalıĢan Badran ve ark. (2012) tarafından bildirilen ortalamadan (35.57 g) yüksektir.

Yürek ağırlık ortalamaları bakımından deneme grupları arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık saptanmazken (P>0.01), zamanın doğrusal etkisi anlamlı bulunmuĢtur (P<0.01). Etlik piliç embriyolarına geliĢim sürecinde iki uzun dönemli ve iki kısa dönemli yüksek sıcaklık uygulamalarının yürek ağırlık ortalamaları bakımından herhangi bir farklılığa yol açmadığı belirlenmiĢtir. Benzer bulgular elde eden Yalçın ve Siegel (2003a), embriyonun 10. ve 21. günlerinde yaptıkları ölçümlerde deneme gruplarının yürek ağırlıkları bakımından farklılık göstermediğini bildirmiĢlerdir. Bunun yanında yürek ağırlığının doğrusal bir seyir ile arttığını söylemek mümkündür (Çizelge 3).

Çizelge 3. Yürek ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları

Gün Kontrol DG1 DG2 DG3 DG4

10 0.03±0.00 0.04±0.00 0.03±0.00 0.03±0.00 0.04±0.00 11 0.05±0.00 0.06±0.00 0.06±0.00 0.05±0.00 0.06±0.00 12 0.07±0.00 0.08±0.00 0.07±0.00 0.07±0.00 0.08±0.00 13 0.09±0.00 0.08±0.00 0.09±0.00 0.09±0.00 0.09±0.00 14 0.12±0.01 0.12±0.00 0.11±0.00 0.12±0.00 0.13±0.01 15 0.14±0.01 0.13±0.01 0.13±0.01 0.14±0.01 0.15±0.02 16 0.15±0.02 0.15±0.02 0.15±0.01 0.16±0.02 0.17±0.03 17 0.18±0.02 0.17±0.03 0.18±0.02 0.17±0.03 0.19±0.03 18 0.20±0.02 0.19±0.02 0.19±0.02 0.21±0.03 0.20±0.02 19 0.22±0.00 0.21±0.00 0.21±0.00 0.23±0.00 0.22±0.00 20 0.23±0.00 0.23±0.00 0.24±0.00 0.24±0.00 0.24±0.00 21 0.26±0.00 0.27±0.00 0.29±0.00 0.26±0.00 0.27±0.00

Ġstatistiksel Analizler

Varyasyon Kaynağı P Değeri

Deneme Grubu (G) 0.3544

Zaman (Doğrusal; Z) 0.0001*

Zaman (Kuadratik; Z*Z) 0.0582

Zaman (Kübik; Z*Z*Z) 0.0654

G*Z Ġnteraksiyonu 0.8547

G*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.5247

G*Z*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.2245

Kontrol: 0-18. günler arasında standart koĢullarda (37.8 °C sıcaklık, %55 bağıl nem) barındırılan grup, DG1: 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG2: 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG3: 8-10. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG4: 16-18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup.

Kuluçkanın 10-18. günleri arasında sürekli yüksek sıcaklık (38.5 °C) uygulayan Yalçın ve ark. (2006) söz konusu embriyoların yürek ağırlık ortalamalarının 10., 14., 18. ve 21. günlerde sırasıyla 0.03, 0.11, 0.20 ve 0.29 g olduğunu, kontrol grubundakilerin de aynı sırayla 0.04, 0.13, 0.21 ve 0.32 g olduğunu bildirmiĢlerdir.

(21)

13

AraĢtırıcılar yüksek sıcaklığa maruz kalan embriyoların yürek ağırlıklarının 18. gün haricinde kontrol grubundan daha yüksek olduğunu bildirmiĢlerdir. Bu araĢtırmada saptanan yürek ağırlıkları Yalçın ve ark. (2006) tarafından bildirilen ortalamalarla uyumlu bulunmuĢtur.

Çizelge 4. Akciğer ağırlık değerleri (g, ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları

Gün Kontrol DG1 DG2 DG3 DG4

10 - - - - -

11 - - - - -

12 - - - - -

13 - - - - -

14 - - - - -

15 - - - - -

16 - - - - -

17 - - - - -

18 0.24±0.12 0.26±0.11 0.25±0.06 0.28±0.12 0.26±0.11 19 0.25±0.15 0.25±0.13 0.25±0.09 0.26±0.15 0.24±0.14 20 0.25±0.06 0.27±0.05 0.27±0.05 0.24±0.10 0.27±0.07 21 0.28±0.08 0.25±0.07 0.26±0.08 0.27±0.07 0.25±0.10

Ġstatistiksel Analizler

Varyasyon Kaynağı P Değeri

Deneme Grubu (G) 0.7455

Zaman (Doğrusal; Z) 0.5245

Zaman (Kuadratik; Z*Z) 0.4124

Zaman (Kübik; Z*Z*Z) 0.5574

G*Z Ġnteraksiyonu 0.4752

G*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.4169

G*Z*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.4238

Kontrol: 0-18. günler arasında standart koĢullarda (37.8 °C sıcaklık, %55 bağıl nem) barındırılan grup, DG1: 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG2: 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG3: 8-10. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG4: 16-18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup.

AraĢtırmada embriyoların akciğer ağırlıkları bakımından hem kontrol grubu ve deneme gruplarında, hem de zamana göre istatistiksel bir farklılık saptanmamıĢtır (Çizelge 4). Bu çalıĢmada olduğu gibi Yalçın ve ark. (2006) da 10. ve 14. günlerde akciğer ağırlıklarını saptayamamıĢlar, 18. ve 21. günlere ait ortalamaları belirlemiĢlerdir. Yalçın ve ark. (2006) yüksek sıcaklık uygulanan embriyoların akciğer ağırlıklarının 18. ve 21. günlerde sırasıyla 0.30 ve 0.28 g, kontrol grubunda ise aynı değerlerin 0.23 ve 0.26 g olduğunu bildirmiĢlerdir. Tarafımızca ilgili günlerde saptanan akciğer ortalamaları Yalçın ve ark. (2006) tarafından bildirilen ortalamalarla uyumlu bulunmuĢtur. Söz konusu çalıĢmada deneme grupları arasında 18. gün akciğer ortalamaları bakımından deneme grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıĢ olsa da, bu farklılığın 21. günde ortadan kalktığı bildirilmiĢtir.

Benzer bir çalıĢmada (Yalçın ve Siegel, 2003a) ise 18. günde deneme grupları arasında akciğer ortalamaları bakımından fark bulunmazken, 21. gün akciğer ağırlıkları bakımından sıcaklık uygulanan embriyoların en düĢük ortalamalara sahip olduğu bildirilmiĢtir.

(22)

14

Kontrol ve deneme gruplarında bulunan embriyoların 10-21. günler arasında saptanan yüz ve kanat uzunluklarına iliĢkin ortalamalar ve tekrarlanan ölçümlere ait istatistik analiz sonuçları Çizelge ve Çizelge 6’da sunulmuĢtur. Hem yüz hem de kanat uzunlukları bakımından kontrol ve deneme grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıĢtır (P>0.01). Yalçın ve Siegel (2003a) tarafından gerçekleĢtirilen benzer bir çalıĢmada yüksek sıcaklığa maruz kalan embriyoların 10., 18. ve 21. günlerde ölçülen yüz uzunluk değerleri sırasıyla 4.65, 9.21 ve 11.62 mm bulunmuĢ olup, kontrol grubuna ait ortalamalar ise aynı sırayla 4.73, 10.87 ve 12.94 mm olarak tespit edilmiĢtir. AraĢtırıcılar bu çalıĢmadaki sonuçların aksine embriyonik dönemde uygulanan sıcaklığın yüz uzunluğunu azaltıcı etkisi olduğunu ileri sürmüĢlerdir (P<0.05). BaĢka bir çalıĢmada ise (Yalçın ve Siegel, 2003b) yumurta depolama süresinin embriyo geliĢimine etkisi incelenmiĢ ve depolama süresininin yüz uzunluğuna etkisi önemsiz bulunmuĢtur. Söz konusu çalıĢmadaki embriyoların 10., 14., 18. ve 21. günlerdeki yüz uzunluk ortalamaları sırasıyla 3.69, 7.27, 10.65 ve 11.95 mm olarak tespit edilmiĢtir. Yalçın ve Siegel (2003b) tarafından bildirilen etlik piliç embriyolarının yüz uzunlukları bu çalıĢmada saptanan ortalamalar ile uyumludur.

Çizelge 5. Yüz uzunluk değerleri (mm, ortalama±standart hata) ve istatistik analiz sonuçları

Gün Kontrol DG1 DG2 DG3 DG4

10 4.37±0.59 4.41±0.52 4.46±0.57 4.57±0.73 4.42±0.73 11 4.49±0.53 4.70±0.57 4.42±0.59 4.57±0.73 4.50±0.59 12 4.66±0.69 4.62±0.65 4.52±0.59 4.50±0.65 4.44±0.55 13 5.00±0.59 5.54±0.62 5.20±0.55 6.30±0.65 5.87±0.65 14 7.95±0.73 6.94±0.78 7.76±0.73 7.48±0.78 7.76±0.73 15 8.88±0.73 8.95±0.65 9.13±0.65 9.10±0.69 9.30±0.73 16 9.20±0.59 9.25±0.78 9.57±0.62 9.92±0.65 9.97±0.84 17 10.82±0.62 11.11±0.73 10.90±0.65 10.75±0.65 10.18±0.59 18 11.13±0.62 11.73±0.65 11.32±0.78 15.74±0.62 10.97±0.59 19 12.27±0.69 12.16±0.73 11.60±0.69 11.63±0.73 12.10±0.78 20 11.97±0.73 12.02±0.73 11.65±0.69 11.86±0.78 11.88±0.92 21 12.27±0.78 12.19±1.03 12.49±1.03 12.15±0.92 12.25±1.03

Ġstatistiksel Analizler

Varyasyon Kaynağı P Değeri

Deneme Grubu (G) 0.5742

Zaman (Doğrusal; Z) 0.0016*

Zaman (Kuadratik; Z*Z) 0.0029*

Zaman (Kübik; Z*Z*Z) 0.0084*

G*Z Ġnteraksiyonu 0.4147

G*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.5412

G*Z*Z*Z Ġnteraksiyonu 0.0024*

Kontrol: 0-18. günler arasında standart koĢullarda (37.8 °C sıcaklık, %55 bağıl nem) barındırılan grup, DG1: 0-8. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG2: 10-18. günler arası günlük 6 saat 39.6 °C ve %60 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG3: 8-10. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup, DG4: 16-18. günler arası günlük 3 saat 41 °C ve %65 bağıl nem koĢullarında barındırılan grup.

Kuluçkanın 0-8. günleri arasında yumurtalara günde 6 saat süreyle 39.6 oC yüksek sıcaklık uygulaması yapan Yalçın ve Siegel (2003a), bu embriyoların 10., 18.

ve 21. günlerde ölçülen kanat uzunluk ortalamalarının sırasıyla 12.94, 31.65 ve 42.61 mm olduğunu bildirmiĢ, kontrol grubuna ait ortalamaların ise aynı sırayla 13.94, 35.60

Referanslar

Benzer Belgeler

Meromiktik göllerde göl suyunu karıştığı yüzeydeki bölgeye MİXOLİMNİON, göl suyunun daimi olarak durgun olduğu, karışmadığı alt bölgeye de..

 Başlangıçtaki düşük rutubet, dış yüzeyde hızlı su kaybına bağlı olarak kabuk. oluşumuna

Üretim maliyeti azalır -daha kâ rlı yumurta üretimi- rlı yumurta üretimi- Yumurta kabuk kalitesi iyileşir ve pazarlanabilir Yumurta kabuk kalitesi iyileşir ve

 Bitki büyümesinde sera sıcaklığı, kök bölgesi sıcaklığından daha önemli olmasına rağmen, kök bölgesi sıcaklığı sürgün oluşumu ve çiçeklenme

• Damlacık yolu ve besinlerle bulaşmakta • Kuluçka süresi 1-7 gün (ort. 2-4 gün) • Yüksek ateş, boğaz ağrısı ve kusma. • Tedavi edilmeyenlerde akut romatizmal

Gün bir taze embriyo transferi ve bir vitrifiye- çözme blastokist transferi yapıldığı zaman kümülatif gebelik oranlarını %74.5 ve kümülatif canlı doğum oranlarını

Toplumsal yaşamda risk kavramı, risk ölçme ve değerlendirme yöntemleri Sosyal politika ve sosyal güvenlikte risk grupları yaklaşımı Çalışma ve

Çevre için tehlikeli R51/53 Sucul organizmalar için toksik, sucul ortamda uzun süreli ters etkilere neden olabilir.. R66 Tekrarlanan maruziyette deride kuruluğa ve çatlaklara