Y u r t t a n k o ş e l e r :
V A N V E Ç E V R E S İ Yazan: Yakup KUŞÇUOCLU Van, doğudan vararak (3250), Çomaklıba'oa
(2650), kuzeyden Aladağ - Muratbaşj (3519); ku-zey batı ve batıdan Suphan (4434), Nemrut
(3950), güneyden Artos ve Kariz (2500 - 3000) dağlarının çevrelediği kendi adını taşıyan gölün doğusunda, on dört binden biraz fazla nüfusu olan bir şehirdir. Deniz seviyesinden 1720 metre yüksek olan gölden tatlı bir meyille kuzeye doğru yük-selen ve 360 kilometre kare bir genişlik gösteren bir ova üzerinde kurulmuştur. Meyva, sebze ve suları boldur.
Bugünkü vesikalara göre, kale ve şehir evvelce merkezleri gölün kuzeyinde olan Urartu -lardan ikinci Sardur'un son zamanlarında kurul-muştur. (Milâttan önce 824 - 859).
Şehir; evvelce kale civarında iken Birinci Dünya Harbinden sonra daha içeri çekilmiş ve hâlen gölden dokuz kilometre kadar içerde geliş-meğe başlamıştır, iskeleye muntazam ve iki ta-raf! ağaçlı bir şose ile bağlıdır.
Kale; göl seviyesinden 80 metre yüksek ve tek parça bir kalker sütunu üzerindedir. Gölün kuzeyinde ve iki kilometre kadar uzağmdadır. U-zuııluğu loOÜ, genişliği 120-20 arasındadır. Her tarafı sarp, bilhassa güney cephesi keskin uçu-rum halinde, 35-80 metreye kadar değişen dik kayalıklarla kaplıdır.
Kalenin batı ucunda Sardur - Madır - deni-len ve tarihte benzeri az olan burç, yazıtları ve yapı malzemesi bakımından muhteşem bir sanat abidesidir. Kaleden ayrı olarak yapılan bu burç Urartu Beyi Sardur I tarafından yaptırılmıştır.
(Milâttan önce 859-880).
Burç, 51X26 eb'admda bir müstatil şeklin-dedir. Bugünkü durumu 51 metre uzunluk, 26 metre genişlik ve 4.50 metre yükseklik gösterir. Yapısında, dokuzdan otuz üç tona kadar varan ağırlıkta kayalar kulianılmış olmasına rağmen harç kullanılmamıştır. Kayaların yalnız üç cep-hesi kaba vonu olup birbirleriyle temas eden yerleri gayet ince ve intibakı temin edecek bir itina ile işlenmiştir.
Van Kalesi
Temeli, İsadan önce (859 - 824) de Urartu beyi'Sardur il zamanında atılan ve 3S0 kilometre karelik bir ova 'üzerinde 80 metre yüksekliği ile bir kartal yuvasını andıran Van Kalesi — batıdan görünüşü — .
Burç üzerinde, esas itibarile ayni olan ûç yazıt - kitabe - vardır. Sardur I., bu yazıtında: Luptris'iıı oğlu, büyük kralın, muhteşem kıaluı, dünya kralı, Nairi kralı, eşsiz (benzeri olmıyan) milletlerin çobanı, hasmından korkmıyan, itaat-sizleri tedip eden Sardur, Lutpris'in oğlu, krallar kralı, bütün krallardan vergi alan Sardur, şöyle diyor: Ben, bu taş bloklarını (Alniun) şehrinin ortasından getirdim ve bu kaleyi - burcu - inşa ettim.» demektedir.
Lehmann - Haupt gibi bazı bilginlerin iddia ettikleri şekilde yazıtta adı geçen Alniun -şehri Melazgirt olarak kabul edilirse, burcu mey-dana getiren ve otuz üç tona kadar çıkan bu ağır kaya parçalarını Melazgirt'ten Van'a nakil için kullanılan teknik vasıta ve bu vasıtaları bulan bilgi yüksekliği daha iyi belirir.
Göl: Van gölü, toprak yuvarlaklığını hisset-tirecek kadar geniştir. Yüz genişliği 2800 kilo-metre kareye yaklaşır. Kuzey doğudan güney ba-tıya doğru uzanır. Uzunluğu yüz mile yakındır, Vanla Tatvan arası 48 mildir.
sallantı yapar. Bununla beraber, dalgalan sürek-li değildir. Bir tarafında kayık ve motörler salla-nırken, başka taraflarda sular sâkin ve hava esin-tisizdir.
İçinde tatlı su kaynakları çoktur. Güneyde Ünsüz kapanları denilen mevkide bu tatlı su kay-nakları göl sularını iterek havaya doğru yükse-lirler. Aşağıdan yukarıya doğru gelen bu baskı,
büyücek kayıkları üzerine yaklaştjrmıyacak ker-tede kuvvetlidir.
İskandil yapılmadığı iç^n hakikî derinliği belli değildir. Güney kısımları daha çok derindir.
Sularında artış vardır. İçinde birçok enkaz görü-nür. Meselâ, Erciş kasaba ve kalesi evvelce düz bir ovada iken suların hücumu ile oturulamaz bir hale gelmiş ve kasaba 1841 de, eskiden Ağanis adını taşıyan bugünkü yerine taşınmıştır.
Suları fazla Azotiyeti potasyum - potasyüm nitratlı - olduğu için acıdır. Sodası çok ve tuzu yüzde ikiye yakındır. Terkibi dolayısile çama-şırları beyazlatmakta, lekeleri kolaylıkla çıkar-maktadır.
Kefal nevinden ve acı su göllerine mahsus bir cins balığı vardır. Bu balıklar, mayıs ayı baş-langıcından temmuz ayma kadar tatlı su ağızları-na hücum ederler. Havyarları güzeldir.
İçinde dört ada vardır. Kuzeyde, Norşin -Adır köyü önüne düşen -Adır adası en büyüğü-dür. Uzunluğu bir kilometreden fazladır, içinde tatlı su kuyuları, sarnıçları vardır. Bol badem ve erik ağacı yetişir. Çarpanak adası, Van körfezine dönen burun önündedir. Kayalıktır. Akdamar güneyde Gevaş kazası hizalarına düşer, ikinci de-recede büyük adadır. Manzarası büyük bir şile-bi andırır. Burada da erik ve badem yetişir. Su-lan sarnıçlarla temin olunur. Kuşadası, Akdama-rın batısına düşer. Yekpare bir taştır. Öteki ada-ların tersine olarak üzerinde iskân izi yoktur.
Bütün adalar meskûn olmadıkları için, ör-dek, kaz, saka, martı gibi binlerce kuşlara tabiî ıbir yuva teşkil ederler, ilkbaharda, bu
adalar-dan milyonlarca yumurta toplanabilir. G ö l d e f a a l i y e t
Devlet Denizyolları gölde motörler işlet-imektedir. Haftanın muayyen günlerinde seferler yapan bu motörler göl bölgesinin münakalesini
temin etmektedir.
Van gölü ve adası
O r m a n l a r :
Bölgede, fennî mânasile orman yoktur. A -ğaçlık kısmı dahq çok vilâyetin güney tarafla-rmdadır. Bununla beraber, meyvalı ağaçları bol-dur. Üzüm, elma, armut, kiraz, vişne, kayısı; ay-va; erik; ceviz gibi bol ve nefis meyva yetiştiren ağaçları ile kavak,1 söğüt, dişbudak, meşe gibi ya-kıt ve yapıya yariyan ağaçları da, mahallin ihti-yacına yetecek kadar vardır.
M a d e n l e r i . :
Esaslı tetkikat yapılmamıştır. Merkeze bağ-lı Şamaniz köyünde zengin bir maden kömürü vardır. İşletilmemektedir. Esriik dağlarında Al-tın damarları bulunur. Muradiye kazasının Kür-zot köyünde petrol vardır. Bu sızıntılardan birin-ci dünya harbinde Ruslar istifade etmişler ve çı-kardıkları petrollerle göldeki gemileri işletmiş-lerdir. Rusların yaptırdıkları tahlillere göre bu-radan çıkarılan petrollerin evsafı çok iyidir.
Y a p ı t a r z ı :
I
iklim sertliği yüzünden, çağlar boyu sürüp gelen damları toprakla örtülü yapı tarzı, bilhassa Cumhuriyet devrinden sonra, yeni ve modern ya-pılarla hızla yer değiştirmektedir. Fotoğraflar bu değişmeyi açık olarak göstermektedir.
E s k i e s e r l e r i :
çağl a r m a ait v e k a y a çağl a r ı n a basit ş e k i çağl d e a v r e s i m çağl e r i k a z ı l m ı ş m a ğ a r a l a r ı n d a n , M a d ı r b u r c u g i b i e h r a m l a r l a b o y ö l ç ü ş e c e k k a d a r i h t i ş a m l ı h a r a b e l e -r i v e se-rt k a y a l a -r a o y u l m u ş yazıtla-rı ile d o l u b i -r îtarih m ü z e s i d i r . İ s a ' d a n ö n c e 758-810 y ı l l a r ı n d a y a p ı l a n v e U r ar tular d a n M e n u a s ' m eseri olan Ş a m r a m u s kanalı, y a p ı l ı ş m d a k i sanat i n c e l i ğ i b a k ı m ı n d a n bilhassa d i k k a t i ç e k e r . B u kanal, f a a l z a m a n l a r ı n d a s a n i y e d e 1500 litre s u a k ı t m a k -ta idi.
D e n i z s e v i y e s i n d e n 1720 m e t r e y ü k s e k l i k t e k i ;iç denizi, d ö r t b i n d e n b a ş l ı y a n dağları, iki b i n d e r i n l i ğ e k a d a r i n e n v a d i l e r i v e b ü t ü n b u t a b i î araziler arasında k a l a b a l ı k sürüler b e s l e m e ğ e e l (verişli o t l a k v e y a y l a k l r ı , h e r türlü e k i m e m ü -jsait bol, g e n i ş d ü z l ü k v e d e r e l e r i l e V a n , g ö r ü l ü p ' i n c e l e n m e ğ e d e ğ e r b i r y u r t parçasıdır. D e d e l e r i -m i z b o ş y e e o n u n i ç i n : D ü n y a d a V a n , a h r e t t e i m a n , d e m e m i ş l e r . . Y a k u p K ı ı ş ç u o ğ l ı ı R e s i m l e h a d i s e l e r : A N I T L A R V E K U R U M L A R
Bu sayımızın baş yazısında kıy-metli bilgin Tahsin Öz, bir Tiirk mi-marlık enstitüsünün lüzumundun bahsediyor. Bu istek yerindedir, hat-tâ bu teşebbüs çok ta geç kalmıştır. Biz yalnız Tiirk mimarlık enstitüsü kurmakla iktifa etmiyerek yurdu-muzda. tarihten bize intikal eden di-ğer milletlerin anıtlarını inceleyecek enstitüler kurmak ödevini de taşıyo-ruz. Bunlardan biri de şüphesiz «Bi-zans anıtları enstitüsü» olmalıdır.
istanbul valisi, şehir müzesini açarken, Jstanbulun kuruluşuııdan-beri geçirdiği değişiklikleri göstere-cek bir müze yaratmak isteğile ha-reket edildiğini söyledi. Şimdilik küçük bir müze olan Gazanfer Ağa medresesinin birinci bölmesi krono-loji sırasile Bizans devrini göster-mektedir.
Maarif Bakanı, Müzeler ve Eski eserler danışma komisyonunun top-lantısındaki demecinde; yurdumuz-daki anıtların milletimize ve bütün
insanlığa karşı korunması ve iyi tu-tulması gerektiğini söylerken bu top-lantının gündeminde «Bizans anıtla-rının durumu» ııun incelenmesi de bulunuyordu. Bu iki hareket Cumhu-riyet devrinin sanatta ve bilimde bi-. ze bağışladığı geniş anlayışın en gü-zel belğesidir. îstanbuluıı fethi ite bize mal olan «Bizans» anıtları, za-manının kıymetli sanat, eserlerin-dendir. Fakat Cumhuriyet devrine kadar bunlara karşı maalesef ilgi-lenmedik. Tıpkı kendi öz malımız sanat eserlerimize olduğu gibi!...
Bizans eserlerini bozmadık, koru-duk. fakat bugüne kadar, bize onlar bir inceleme, bir bilim konusu ol-madılar. Bilâkis, yabancılar, sebebi herne olursa olsun bu sanatı incele-diler. bu hususta bizden daha fazla bilgi ve ihtisas sahibi oldular. Birçok yabancı devletlerin arkeologi ensti-tüleri Bizans sanatı için özel çalış-maları yaptı ve bilginler yetiştirdi-ler.
Süratle onarılması gereken «Kariye» camii.
Özel anıtlarımızı ve bize tarih-ten mal olan mimarlık ve diğer sa-nat eserlerini daha bilimli ve daha esaslı koruyabilmek için; bir çok kollarda çalışan ayrı ayrı sanat, bi-lim ve araştırma enstitülerine ihti-yacımız vardır. Genç Türk arkeolog-ları ancak bu suretle yetişerek, araş-tırmalarını, bilimli bir hale ancak bu yoldan koyacaklardır.
Z . S.