• Sonuç bulunamadı

Suriye deki İstikrarsızlık ve Ülkelerin Değişen Siyasetleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Suriye deki İstikrarsızlık ve Ülkelerin Değişen Siyasetleri"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleşen terörist saldırı sonrasında Türk kamuoyunun büyük bölümü, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşla arasına mesafe koymasını talep etmiştir.

Suriye’deki İstikrarsızlık ve Ülkelerin Değişen Siyasetleri

Instability in Syria and Changing Policies of the Countries

Barış DOSTER

Abstratct

This article argues that in Syria Esad’s regime has defended itself with the help of Russia, China and Iran.

The dissidents, political opponents have not gained important power and enough political and social re- spectability. Therefore the USA, England, France and Turkey have to change their Syrian policies. The paper concludes that the USA and its allies have to consider the regional forces and balances.

Keywords: Turkey, Syria, instability, state, regional powers

(2)

Giriş

Suriye’deki istikrarsızlığın sürmesi, şiddetli iç savaş durumunun devamı, sadece bu ülkeyi de- ğil, bölgeyi de derinden etkilemekte, buna koşut olarak ABD, Rusya, Çin gibi büyük güçlerin böl- geye yönelik politikaları da değişmekte, güncel- lenmektedir. Petrol ve su zengini olmayan, ancak Ortadoğu dengelerini çok iyi gözeten, Arap dün- yasında da önemli bir konumu olan Suriye’de, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın tahminlerin öte- sine geçen direnci, sadece kendi elini kuvvet- lendirmekle kalmamış, Rusya, Çin ve İran’ın konumlarını da tahkim etmiştir. Aynı zamanda da ABD ve müttefiklerinin Suriye politikalarında kimi değişikliklere gitmelerine neden olmuştur.

Suriye’de Esad rejiminin gösterdiği mukavemet, bölge ülkelerinde de karşılık bulmuştur.

22 milyona yaklaşan nüfusunun kabaca yüzde 60’ı 30 yaşın altında olan Suriye’de, 2000 yılın- da babası Hafız Esad’ın koltuğuna oturan Beşar Esad, babasının politikasın ana hatlarını koru- muştur. İktidarının ilk dönemlerinde Batı ile iliş- kileri yumuşatmaya çabalamış, bölge dengelerini gözetmiştir. Orduda, bürokraside, ekonomide Esad Ailesi ve Baas kadrolarının etkisini pekiş- tirmeye çalışmıştır. Suriye’de iktidar, güçlü dev- let aygıtına ve istihbarat örgütüne önemli ölçü- de egemen olan Nusayrilerin yanında, nüfusun dörtte üçünü oluşturan Sünniler ve nüfusa oranı yaklaşık yüzde 10’u bulan Hıristiyanlar arasında da güçlü müttefiklere sahiptir. Devletçi seçkin- ler, bürokratlar, din alimleri, üst düzey siyasetçi- ler arasında çok sayıda Sünni vardır. Kimi büyük devlet ihalelerinde de önde gelen Sünni ailelerin şirketleri kollanmaktadır.

Suriye’de rejimin beklenenden uzun direnişi, Rusya, Çin ve İran’dan aldığı destek, rejim muha- liflerinin umdukları ölçüde halktan destek gör- meyişi, terör eylemlerine başvurmaları nedeniy- le ülkede ve dünyada sürekli eleştirilmeleri, Esad karşıtı ülkeleri de yeni arayışlara itmiştir. Buna koşut olarak ABD, Suriye’de rejimin kimyasal si- lah kullandığını öne sürerek1, Ürdün sınırı yakı- nında küçük de olsa uçuşa yasak bölge ilan etme seçeneğini gündeme getirmiştir. Böylelikle Esad üzerinde daha çok baskı kurmaya, ABD ve dünya kamuoyunu Suriye’ye yönelik bir askeri müdaha- leye ikna etmeye çalışmaktadır. Ancak bir yandan da, Suudi Arabistan ve Katar gibi müttefiklerini, Suriye’de terörist faaliyetlerde bulunan gruplarla aralarına mesafe koymaya, kime yardım ettikleri konusunda daha dikkatli olmaları uyarısına de- vam etmiştir. Çünkü Suriye’de rejim güçlerine karşı savaşan siyasal İslamcı örgütlerin, Selefi grupların başvurduğu yöntemler, dünya kamuo- yunda da tepki çekmektedir. O yüzden ABD sık sık, Suriye konusunda Rusya’nın muhakkak ikna edilmesi gerektiğini açıklamaktadır.

Suriye’nin Direnci ve Batının Tutumu

ABD’nin ve müttefiklerinin, Libya’nın aksine şimdiye dek Suriye’ye askeri müdahalede bulun- mamaları, onun yerine her yolla rejim muhalif- lerini desteklemeleri, umdukları sonucu verme- miştir. Suriye’deki rejime karşı, topraklarını hem Suriyeli silahlı muhalif gruplara hem de insani gerekçelerle sığınmacılara açan Türkiye’den baş- ka, rejim karşıtlarına büyük miktarda para ve silah yardımı yapan Suudi Arabistan ve Katar’ın çabaları da şu ana dek amacına ulaşmamıştır.

Bu durum, Türkiye’nin de söylemlerinde kimi

6XUL\H·GHUHMLPLQEHNOHQHQGHQX]XQGLUHQLüL5XV\DdLQYHúUDQ·GDQ

DOG×ù× GHVWHN UHMLP PXKDOLÁHULQLQ XPGXNODU× |OoGH KDONWDQ GHVWHN

J|UPH\LüLWHU|UH\OHPOHULQHEDüYXUPDODU×QHGHQL\OHONHGHYHGQ

\DGDVUHNOLHOHüWLULOPHOHUL(VDGNDUü×WׁONHOHULGH\HQLDUD\×üODUDLW

PLüWLU

(3)

değişikliklere yönelmesini sağlamıştır. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin, Afganistan’dan da çekile- ceğini açıklamasının, zayıflayan ekonomisinin, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da artan ağırlığının et- kisi de şüphesiz Suriye’de rejimin elini güçlendi- ren unsurlardır. Suriye’de rejimin değişmesi ha- linde yerine gelecek olan yapının İslami ağırlıklı olacağı, Müslüman Kardeşler’in Suriye’de de güç kazanacağı, kargaşanın ve istikrarsızlığın artarak süreceği öngörülmektedir ki, bu da dünya kamu- oyunda endişe yaratmaktadır.

ABD’nin ve İsrail’in hesabına göre; Suriye Cum- hurbaşkanı Esad’ın ve Baas rejiminin devril- mesiyle İsrail üstündeki Suriye ve İran baskısı büyük ölçüde azalacaktır. Lübnan üzerindeki Suriye etkisi son bulacaktır. Dolayısıyla İran ile Lübnan arasındaki bağ kopacak, İran’ın bölge- deki etkisi zayıflayacak, bu da İsrail’i rahatlata- caktır. Bu durum elbette ABD açısından da çok önemli bir kazanım olacaktır. Suriye meselesinde Avrupa Birliği bir bütün olarak hareket edemez- ken, Almanya’nın İngiltere ve Fransa’yla birlikte davranmadığı, ABD’nin tüm baskısına rağmen, Suriye konusunda taraf olmamaya dikkat ettiği görülmüştür. Dahası, süreç içinde İngiltere ve Fransa’nın da daha az öne çıktıkları, ilk dönem- lerdeki kadar atak davranmadıkları dikkat çek- miştir. İngiltere ile birlikte ABD’nin iki stratejik ortağından biri olan İsrail ise Suriye’deki askeri hedeflere düzenlediği hava saldırılarına karşın, Suriye’nin karşılık vermemesi, misillemede bu- lunmaması nedeniyle daha geniş çaplı bir saldı- rıyı göze alacak meşru zemine sahip olmadığını görmüştür. Rusya ve Çin’in tutumunun yanında, İran’ın Suriye’ye verdiği destek ve Hizbullah’ın açıkça Suriye’nin yanında mücadele etmesi de, İsrail’i dizginleyen diğer unsurlar arasındadır.

ABD’nin özellikle BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin’in Suriye politikalarını aşamaması, Washington’da belirli bir politika değişikliğine yol açmıştır. Çünkü ABD, Soğuk Savaş dönemin- de SSCB, sonrasında da Rusya’yla güçlü ilişkileri bulunan Suriye’nin, Rusya’nın Akdeniz’deki tek üssü olan Tartus limanı nedeniyle de, Moskova açısından stratejik önemde olduğunun bilincin- dedir. Suriye’nin Rusya ile siyasi ve ticari bağla- rının yanında, sıkı askeri bağlarını da muhafaza

ettiğini bilmektedir. İran ile stratejik ittifak dü- zeyinde ilişkilere sahip olan Suriye’de rejimin değişmesinin İran’ı çevreleyip, kuşatıp, yalnız- laştıracağını görmüştür. İran’ın gerektiğinde Şii kartını, gerektiğinde de Fars kimliğini kullandı- ğını bilen ABD (örneğin İran; Irak ve Bahreyn’de Şiiliği, Tacikistan’da Fars dili ve kültürünü öne çıkarmaktadır), Tahran’ın bölgedeki etkisinden rahatsızdır. Özellikle Bahreyn’de artan İran et- kisine karşı, ABD’nin bölgedeki önemli bir müt- tefiki olan Suudi Arabistan silahlı güçle devreye girmiştir. Suudi Arabistan, Bahreyn’de ayaklanan Şiilere karşı çok sert önlemler almıştır.

Esad’a Karşı Türkiye’de Değişen Söylem Suriye’de olaylar başladığında ilk aşamada kes- kin bir tutum almaktan uzak duran, hatta Suri- ye Cumhurbaşkanı Esad’ı siyasi, hukuki, idari ve iktisadi reformlar yapmaya ikna edebileceğini düşünen Türkiye, kısa süre içinde tutum değiş- tirip, Suriyeli muhaliflere ve rejim karşıtlarına her türlü desteği vermeye başlamıştır. Ancak sü- reç içinde Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi hem dış politikada hem de iç siyasette daha çok et- kilemeye başlamıştır. Türkiye’nin en uzun kara sınırına sahip olduğu komşusu olan Suriye’de yaşananlar, sadece diplomatik ve politik alanda kalmamıştır. Ekonomik ve toplumsal yansıma- ları da olmuştur. İktisadi anlamda iki ülke ara- sındaki ticaretin, sınır ticareti başta olmak üzere kesilmesi, Türkiye’ye kimi hesaplara göre en az 30 milyar dolar kaybettirmiştir. Nitekim Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın “Türkiye-Suriye kara sı- nırının yüzde 75’i El Kaide’nin, yüzde 25’i Kürtle- rin denetiminde” şeklindeki sözleri, bir ara sayı- larının 250 bini bulduğu söylenen sığınmacıların Türkiye’ye getirdiği mali yük ve sınırda yaşanan güvenlik sorunları, Türkiye açısından yaşanan sı- kıntının boyutlarını artırmıştır.

Suriye’deki rejim karşıtlarına destek veren Türkiye’ye karşı Suriye kamuoyunun algısı da kısa sürede değişmiştir. Suriye’yle yıllarca ger- ginlik yaşayan Türkiye’nin (Hatay meselesi, su sorunu ve Şam’ın uzun yıllar boyunca terör ör- gütü PKK’ya verdiği destek nedeniyle), hem Suriye’nin geri adım atması hem de dünya ve bölge dengelerindeki değişimler nedeniyle iliş-

(4)

kiler normalleştikten, belli bir düzeye ulaştıktan sonra aniden tavır değiştirmesi, Suriye’nin sert tepkisini çekmiştir. Suriye ile ilişkilere özel önem verildikten, ikili ticaret, sınır ticareti arttıktan, karşılıklı olarak vizeler kaldırıldıktan, 2009’da ortak bakanlar kurulu düzenlendikten sonra, ilişkilerin gerilmesi her alana yansımıştır. Suriye ile gerginleşen ilişkiler sonucu Suriye pazarının kaybedilmesi, Türkiye’nin Ortadoğu pazarındaki payını da azaltmıştır. Turizm, tarım, taşımacılık ve sınır şehirlerindeki ticaret olumsuz etkilen- miş, bu durum toplumsal yapıya da tesir etmiştir.

Özellikle de 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleşen ve 52 yurttaşın ölümüne neden olan terörist saldırı sonrasında toplumda büyük bir tepki oluşmuştur. Türk kamuoyunun büyük bölümü, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşla arasına mesafe koymasını talep etmiştir.2

Türkiye’nin Suriye politikasının kısmen de olsa değişmesinin bir diğer nedeni de, Suriye’nin ku- zeyindeki gelişmelerin, Kuzey Irak’taki mevcut durumla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye için yarattığı tehdittir. Çünkü Türkiye, Kuzey Irak’tan sonra bir de Kuzey Suriye’den Türkiye’ye sızan terörist gruplarla, ayrılıkçı hareketlerle mücadele etmek zorunda kalacağını kavramıştır.

Türkiye, güney sınırlarının, daha geniş anlamda Güneydoğu Anadolu bölgesinin daha sorunlu ve istikrarsız hale gelmesinden endişe etmektedir.

O nedenle de ABD, İngiltere ve Fransa gibi müt- tefiklerini sık sık “Siz Suriye ile sınır komşusu de- ğilsiniz, bu ülkedeki gelişmelerden doğrudan ve hemen etkilenmiyorsunuz” diyerek uyarma ge- reğini duymuştur. Rusya’nın Suriye’ye kararlılıkla sahip çıkmayı sürdürmesi de, enerjide Rusya’ya bağımlı olan Türkiye’nin Suriye politikasını göz- den geçirmesine neden olan unsurlardan biridir.

Arap Birliği Suriye’nin üyeliğini askıya alırken, Suriye’ye yaptırım kararını onaylarken, kendi yaptırım paketini açıklayan, “Suriye bizim iç işi- mizdir” diyen Türkiye, zamanla daha soğukkanlı açıklamalar yapmaya başlamıştır.

Suriye’deki rejimin direncinin yanında, İran ve Irak merkezi hükümetiyle yaşanan anlaşmazlık da, Türkiye’nin Suriye politikasını gözden ge- çirmesinin nedenleri arasındadır. Zira Tahran, Şam ve Bağdat’a göre; Türkiye’nin Ortadoğu’ya, Arap dünyasına ve İslam alemine yönelik poli-

tikası, ABD’nin talepleriyle örtüşmektedir. Her üç başkent de, füze kalkanı radarına topraklarını açan, patriot füzelerini kabul eden Türkiye’nin, bölgede Batı’nın çıkarlarını temsil ettiğini dü- şünmektedir. Türkiye’nin bu süreçte Rusya ile gerginleşen ilişkileri de, onların bu düşüncesini ve algısını güçlendirmektedir. Türkiye ile İran arasındaki tarihsel ve jeopolitik rekabet de böy- le düşünmelerinin bir diğer nedenidir. Bölgede İran Rusya’ya, Türkiye ise ABD’ye yakın politika- lar izlediğinden, bu algı kolayca zemin bulmak- tadır. Dahası, Türkiye’nin Müslüman komşuları- nın nüfusu Sünni değil Şii ağırlıklıdır ki, Tahran Ankara’yı Şii İran’a karşı Sünni bloğun liderliğine oynamakla itham ettiği zaman, rahatlıkla Suriye ve Irak’ı ikna edebilmektedir.

O nedenle Türkiye, sadece Suriye konusunda de- ğil, bölgedeki diğer diplomatik adımlarında da, özellikle Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’yle olan ilişkilerinde de İran’ın tavrını önemsemektedir.

Türkiye’nin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’yle ilişkilerinin seyrinde, sadece ABD’nin bölgede- ki hesapları değil, Türkiye’nin Irak hükümetiyle olan ilişkileri, Erbil’in Bağdat’la olan ilişkileri, Bağdat’ın Tahran’la olan ilişkileri ve Türkiye’nin İran’la olan ilişkileri belirleyici olmaktadır.

Rusya’nın Suriye Politikasının Öncelikleri Rusya’nın Suriye politikası başından bu yana ken- di içinde tutarlı bir seyir izlemektedir. BM Gü- venlik Konseyi’nde Çin’le birlikte Suriye karşıtı karar önerilerine kararlılıkla karşı koyan Rusya, Suriye’ye savaş gemisi yollayarak ve silah satarak da sahip çıkmaktadır. Rusya’nın Suriye’de Tartus limanı gibi stratejik bir üsse sahip olmasının ya- nında, İran’la olan yakın ilişkileri ve Irak merkezi hükümetiyle geliştirdiği ilişkiler de Suriye’ye sa- hip çıkmasını gerektirmektedir. ABD’nin önce- liğini Ortadoğu’dan Asya Pasifik’e yönelttiğini gören Rusya, Ortadoğu’da ağırlığını artırmaya yönelirken, bölgesel politikalarla da bu adımla- rını desteklemektedir. Bu bağlamda enerji kar- tını başarılı bir diplomatik silah olarak devreye sokmakta, yumuşak güç unsurlarını seferber et- mektedir.3 Rusya ayrıca, SSCB döneminden fark- lı olarak jeopolitiğe daha fazla önem vermekte, diplomasisinde jeopolitik temelli hareket etmek- tedir. Jeopolitik güvenliğini öne çıkarmaktadır.4

(5)

Rusya’nın Çin’le gelişen ilişkileri, Şanghay İş- birliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan yük- selen ekonomiler) içindeki konumu ve bu yapı- nın kurumsallaşma çabaları da, Suriye’yi des- teklemesini adeta zorunlu kılmaktadır. Çünkü ABD’nin sadece ekonomik açıdan değil, siyasi ve askeri açıdan da eski gücünü yitirmesi, Çin ve Rusya’nın artan ağırlığı, AB’nin yaşadığı bunalı- mın iktisadi buhranın da etkisiyle yapısallaşması, Ortadoğu’daki rekabeti öne çıkarmıştır. Mosko- va ile Ankara arasındaki iktisadi ilişkilerin ya- kınlığına rağmen, Ortadoğu konusunda, Suriye ve İran meselelerinde, dünya pazarlarına enerji ulaştırılmasında keskin bir rekabet vardır. Ayrıca iki ülkenin Karadeniz’deki rekabete ilişkin yakla- şımları da farklıdır. ABD’nin Türkiye üzerinden Karadeniz’de bayrak gösterme hesaplarının ya- nında Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliği de, Rusya’yı bu konuda daha kuşkucu kılmakta-

dır. Nitekim Rusya, son dönemde Karadeniz’de yaptığı tatbikatların sayısını artırmıştır.

Rusya ayrıca, İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıb- rıs Rum Yönetimi ile yakınlaşmasına, Azerbay- can ile ilişkilerini geliştirmesine koşut olarak, yıllardır güçlü siyasi ve iktisadi ilişkilere sahip olduğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle ilişkileri- ni de kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Bu ülkede sadece ekonomik gücüyle, bankalardaki parasıy- la değil, Doğu Akdeniz’in doğal kaynakları üze- rinde söz sahibi olarak ve güneyde bir deniz üssü kurarak da etkili olmak istemektedir. Rusya’dan bu ülkeye 30 milyar doları bulan bir para akışı- nın olduğu ifade edilmektedir ki, ülkenin top- lam mal ve hizmet üretiminin 23 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa, Rusya’nın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerindeki etkisi ve neden bu ül- keye “Rusya’nın Hong Kong’u” denildiği daha iyi anlaşılır. Zira ülkedeki bankalarda bulunan mevduatın yarısı doğrudan ya da dolaylı olarak Suriye ekseninde görülen saflaşmada bir yanda Rusya, Çin ve İran’ın varlığı, diğer yanda ise ABD, İngiltere, Fransa,

İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın varlığı dikkat çekmektedir.

(6)

Ruslara aittir ve Rusya’dan yasa dışı yollarla çıka- rılan paranın büyük bölümü Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde bulunmaktadır.

Rusya’nın bölgesel çapta attığı adımlar ve ABD’ye verdiği mesajlar kapsamında Rusya Devlet Baş- kanı Putin’in, orduya Rus birliklerinin Rusya dışında görevlendirilmesiyle ilgili harekât emri vermesi de dikkat çekicidir. Çünkü Rus birlikle- rinin görev yapacağı ülkelerden biri de Suriye’dir.

Bu konuda planın ayrıntıları hem Kolektif Gü- venlik Anlaşması Örgütü hem de Şanghay İş- birliği Örgütü (ŞİÖ) ile görüşülmektedir. Enerji üretiminde dünyanın en büyük güçlerinden biri olan, ileri teknoloji üretebilen, eskiyen sanayi alt- yapısını ve üretim teknolojisini yenilemeye çalı- şan Rusya’nın, Çin’le olan yakınlığı, aralarındaki ilişkiyi “kapsamlı stratejik işbirliği ve ortaklık”

olarak tanımlaması, “yeni bir devletlerarası ilişki örneği” olarak nitelemesi de, iki ülkenin Suriye konusundaki ortak tutumlarını beslemektedir.

Çin’in Avrasya coğrafyasında artan etkisi ve bü- yük ekonomik gücünün yanında AB ile arasında artan ticaret hacmi de, Çin’le birlikte Rusya’nın elini güçlendirmekte ve de ABD’nin Suriye poli- tikasında daha atak davranmasını engellemekte- dir. Şöyle ki Avrupa’da, özellikle de İngiltere, Al- manya ve Hollanda’da giderek artan sayıda şirket Çin’le yaptıkları ticarette Çin para birimi yuan kullanmayı tercih etmektedirler. Çin, ekonomik gücünün yanında, yumuşak gücünü de devreye sokmuştur. Örneğin Çin dışında hergün 2 milyar dolar değerinde ticaret yuan ile yapılmaktadır.

Bu hacim son 15 ayda 2 katına çıkmıştır.

Irak, İran ve Mısır’ın Suriye Politikaları Suriye’deki iç savaşın uzaması ve rejimin diren- ci, Irak siyasetindeki saflaşmada da dikkat çekici

unsurlardan biridir. Çünkü 2003’te gerçekleşen ve 2011’de sona eren ABD işgali5 sonrasında is- tikrarı bir türlü yakalayamayan Irak, Suriye’de- ki gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir.

İran’a yakın politikalar izleyen Başbakan Maliki Suriye’de rejime destek verirken, ABD’ye yakın bir siyasi çizgi benimseyen ve Türkiye’yle iyi iliş- kileri olan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ise Suriyeli muhalifleri desteklemektedir. Dinsel, etnik, mezhepsel ayrımların, aşiret ilişkilerinin güçlü olduğu Irak’taki istikrarsız siyasal yapı, sadece Suriye’deki gelişmelere değil, Türkiye ve İran’daki gelişmelere karşı da fazlasıyla duyarlı- dır.

Irak başbakanı Maliki’nin İran’ın güçlü deste- ğine sahip olması, yerel seçimlerden başarıyla çıkması, ülkenin birliğini savunan politikalarda belli Sünni kesimlerin de desteğini alması, Su- riye konusunda da elini güçlendirmektedir. Irak siyasetinde Maliki şu anda çok güçlüdür ve ona karşı güçlü bir politik seçenek yoktur. O kadar ki ABD bile onu doğrudan karşısına alamamakta ve işgal ettiği Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunu açıklamak durumunda kalmaktadır. Barzani’yi kastederek “Bağdat’ın onayı olmadan Irak’ın herhangi bir kesiminden petrol ihracatını des- teklemiyoruz” diye açıklama yapması da bunun kanıtıdır.

İran, Suriye politikasında başından beri aynı çizgiyi korumaktadır. Bu konuda keskin bir gö- rüş ayrılığı içinde olduğu Türkiye’nin, sadece Suriye meselesinde değil, Afganistan, Irak ve Libya konularında da ABD ile aynı hatta ortak olduğunu belirtmekte, İsrail’in Mavi Marmara baskını nedeniyle dilediği özrü de, Suriye mese- lesinde Türkiye’nin öne çıkmasıyla açıklamakta- dır. Suriye’deki rejime karşı Türkiye’nin sadece

dLQ·LQ $YUDV\D FRùUDI\DV×QGD DUWDQ HWNLVL YH E\N HNRQRPLN J

FQQ \DQ×QGD $% LOH DUDV×QGD DUWDQ WLFDUHW KDFPL GH dLQ·OH ELUOLN

WH5XV\D·Q×QHOLQLJoOHQGLUPHNWHYHGH$%'·QLQ6XUL\HSROLWLNDV×QGD

GDKDDWDNGDYUDQPDV×Q×HQJHOOHPHNWHGLU

(7)

ABD ve batılı güçlerle veya Suudi Arabistan ve Katar’la değil, aynı zamanda İsrail ve terör örgü- tü PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile de aynı saf- ta olduğunu vurgulamaktadır. ABD’nin Türkiye ile İsrail’in barışmasını sağladıktan sonra, Suri- ye üzerindeki baskıların daha da yoğunlaştığını söylemektedir.

İran, Batı’nın Suriye’deki rejimi değiştirme ça- balarını büyük jeopolitik oyunun parçası olarak görmektedir. Asıl büyük hedefin kendisi oldu- ğunun farkındadır. Tahran’a göre; bu oyunun içinde ABD, NATO, AB ülkelerinin bazıları, kimi Arap ülkeleri, İsrail ve Türkiye vardır. Suriye’deki Özgür Suriye Ordusu’nun, terör örgütü PKK ve onun İran uzantısı olan PJAK ile temasını bilen İran’a göre; Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve ABD, Suriye’ye yönelik bir dış müdahalenin ze- minini oluşturmak için bu ülkedeki şiddet olayla- rının tırmanmasına çalışmaktadırlar. İran, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin hızla bağımsız- lık yönünde adım atmasından ve Türkiye’nin de buna hem diplomatik hem de ekonomik katkı vermesinden de rahatsızdır. Tahran, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne fiilen devlet muamelesi yaptığını, Irak merkezi hükü- metini devre dışı bırakarak, ikili anlaşmalar im- zaladığını sık sık dillendirmektedir. İran, Irak’ta- ki Şii-Sünni anlaşmazlığında Türkiye’yi Sünniler- den yana taraf olmakla suçlarken, bölgede İsrail’i düşman, Türkiye’yi ise rakip olarak gördüğünü hiç saklamamaktadır.

Geçmişte Suriye ile kısa süreli bir birleşik Arap Cumhuriyeti deneyimi yaşayan Mısır’ın da dış politikasında Afrika, Körfez ülkeleri, Rusya, Çin ve İran ile dengeli ilişkiler kurmaya çalıştığı gö- rülmektedir. Müslüman Kardeşler’in adayı ola- rak cumhurbaşkanı seçilen Mursi, her ne kadar ABD ve İsrail’e Mısır’ın dış siyasetinde büyük değişiklikler olmayacağı yönünde güvence ver- mişse de, seçildikten sonra Çin ve İran’ı ziyaret etmiştir. Suriye konusunda da Mısır, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın yani hepsi Müslüman olan dört bölge ülkesinin bir araya gelerek ortak bir plan geliştirmesi için öneride bulunmuştur.

Mısır İran’ı, özellikle Suriye konusundaki etkin- liği nedeniyle davet etmiştir. Mursi’nin, seçimleri kazandıktan sonra İran’la ilişkilere yönelik sıcak

açıklamalar yapması, Tahran’a stratejik işbirliği önermesi ve Süveyş Kanalı’nı İran gemilerine açması önemli adımlar olarak değerlendirilmiş- tir. 1979’dan beri ilişkileri kopuk olan (hem İran İslam Devrimi hem de Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Anlaşması nedeniyle) İs- lam aleminin bu iki büyük ülkesinin yakınlaşma- sı İsrail’in ilk aşamada tepkisine neden olmuş- tur. Mısır’ın, birkaç yıl önce Hamas’a operasyon yapıp, Gazze’ye gidecek füze ve cephanelere el koyan politikasından memnun olan İsrail, Mursi iktidarıyla birlikte Mısır dış siyasetinde görülen yönelimi sert sözlerle eleştirmiştir.

Sonuç

Suriye’de gelinen aşamada bundan sonra olabi- lecekleri kestirmek güçtür, öngörüde bulunmak kolay değildir. Ancak Esad rejiminin olayların başladığı güne oranla daha güçlü bir konumda olduğu, askeri açıdan önemli başarılar elde et- tiği, diplomatik düzlemde de elini güçlendirdiği görülmektedir. ABD’nin Esad rejiminin kimya- sal silah kullandığı yönündeki iddiaları bir türlü kanıtlanamamış, dolayısıyla da Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalede bulunmak için gereken kamuoyu desteği ve psikolojik iklim bir türlü sağlanamamıştır. ABD’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, İsrail ve Türkiye de bu durumun farkın- dadır. Bunların yanında Rusya, Çin ve İran’ın Suriye’ye verdiği güçlü destek ve bölge dengele- rinin değişmesi de Esad’ın elini güçlendirmiştir.

Esad sonrasının bir türlü kestirilememesi, yerine kimin geleceğinin öngörülememesi ve Suriye’de İslamcı bir rejimin iktidara gelme ihtimali de, Batı’daki Esad karşıtlarının manevra sahasını da- raltmaktadır. Nitekim ABD’nin ısrarla Rusya’nın ikna edilmesini dillendirmesi bunun kanıtı- dır. Suriye konusunun ele alınacağı 2. Cenevre Konferansı’nın toplanması yönünde yapılan çağ- rılar ve İran’ın konferans için sözlü davet aldığını açıklaması da, Suriye’deki mevcut rejimin lehine olan gelişmelerdir.

Şunu da kabul etmek gerekir ki, Suriye’de yaşa- nanlar sadece bu ülkenin iç sorunlarından kay- naklanmamaktadır. Bölgesel olmaktan da çıkıp uluslararası bir nitelik almıştır. Adeta büyük güçler arasında vekâleten yürütülen bir savaş söz

(8)

konusudur. Suriye ekseninde görülen saflaşmada bir yanda Rusya, Çin ve İran’ın varlığı, diğer yan- da ise ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Türkiye, Su- udi Arabistan ve Katar’ın varlığı dikkat çekmek- tedir. Olayların başladığı günden bu yana, Esad rejimi tahminlerin ötesinde bir direniş göster- miş, muhalifler umulan ölçüde bir güce, itibara,

yaygınlığa ve saygınlığa ulaşamamışlardır. Batı bloğunun politikalarını gözden geçirmesi, hat- ta kısmen değiştirmek zorunda kalması, dahası kendi arasında bir bütünlüğün söz konusu olma- ması, Esad rejiminin ve onu destekleyen güçlerin elini kuvvetlendirmiştir.

O

1 “ABD – Rusya, Suriye Düellosu”, Cumhuriyet, 15. 06. 2013.

2 Mehmet Akif Okur, “Reyhanlı Saldırısını Nasıl Analiz Etmeli?”, 21. Yüzyıl, Haziran 2013, Sayı: 54, s: 53.

3 Rusya’nın bölge politikaları ve komşuluk ilişkileri için bkz: Andrei Makarychev, “Soft Power, Regionalism and Common Neighbborhoods: Russia’s Potential in a Competitive Environment”, Bilge Strateji, Cilt: 5, Sayı: 8, 2013.

4 Senem Öztürk, “Jeopolitiğin Rusya Federasyonu’na Etkilerinin Kuzey Kafkasya – Gürcistan – Güney Osetya Çer- çevesinde İncelenmesi”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 17, Nisan 2013, s: 205 – 206.

5 ABD’nin askeri müdahaleleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: ABD’nin Askeri Müdahaleleri, Yayına Hazırlayan:

Haydar Çakmak, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2013.

DİPNOTLAR

Referanslar

Benzer Belgeler

25 Temmuz seçimleri bu geleneğin bozulması ve Türkiye ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin yeni bir döneme girmesi için önemli bir nokta olarak

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ

Türkiye’nin atmış olduğu bu iki önemli adım, Siyasetçileri ve gözlemcileri söz konusu adımların nedenlerini, boyutlarını, sonuçlarını ve genel olarak Ortadoğu,

Kuzey Irak’da kurulması amaçlanan bağımsız Kürdistan devleti, şüphesiz, bölgedeki etnik gerilimlerin alevlenmesine yol açacaktır. Bu durum hem Irak için hem

(…) Anlaşmazlığı tırmandırmak hem Türkiye hem de Suriye açısından hata olacaktır, bundan sadece hem Araplar hem de dost ve müttefik gibi gözükse de

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 3, % 42,8 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: 1, %14,2 Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 3, % 42,8 Ev sahipliği

Tarımsal üretimde, Silopi Ovası sera faaliyetleri, Cizre ve İdil ilçeleri de düşük yatırım maliyetiyle gerçekleştirilebilecek kültür mantar yetiştiriciliği için

İran’ın Çin ve Rusya ile gelişen ilişkileri, bölgesel güç olması, Irak’ta artan etkisi, hele de Suriye meselesinin Rusya’nın inisiyatifiyle çö- züme doğru yol