• Sonuç bulunamadı

1957 Suriye Krizi ve Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1957 Suriye Krizi ve Türkiye"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1957 Suriye Krizi ve Türkiye

1957 Crisis in Syria and Turkey

Arda BAŞ Özet

II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği ile yaşanan gerilim Türkiye’nin dış tehdit algısında bu ülkeyi ön plana çıkardı. Sovyet yayılmacılığının Ortadoğu’ya yönelmesi, hem Türkiye’nin hem de müttefiklerinin Ortadoğu’ya olan ilgisini artırdı. Türkiye, zaten ilişkilerinin iyi olmadığı Suriye’nin Sovyetler Birliği ile yakın ilişki içine girmesini kendisine karşı bir hareket olarak yorumladı. Türkiye’nin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’de (ABD) bu yakınlaşmadan rahatsızdı. Soğuk Savaş’ın iki büyük tarafı ABD ve Sovyetler Birliği’ni Ortadoğu’da karşı karşıya getirecek olan bu yakınlaşma ve Türkiye’nin buna tepkisi bu makalenin ana konusundur. Bu makalenin amacı Suriye ile Türkiye’yi 1957 yılında karşı karşıya getiren krizin tarihsel ve siyasal nedenleri ile sonuçlarını ortaya koymaktır.

Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, Ortadoğu, Suriye, Demokrat Parti, Türk-Arap İlişkileri, ABD.

Abstract

The tension between Turkey and the Soviet Union after World War II brought this country to the forefront of Turkey's perception of external threat. The Soviet Union's orientation towards the Middle East for expansionism increased Turkey's and her allies' interest in the Middle East. Turkey interpreted the beginning of good relations between the Soviet Union and Syria, with whom Turkey was not on good terms, as a counteraction against her.

Along with Turkey, it was also known that the USA was discomforted by this convergence. This article focuses on the convergence which confronted the USA and the Soviet Union, the two big opponents in the Cold War, in the Middle East and Turkey's reaction to the events that occurred during this period. By focusing on the aforementioned events, this article aims to set forth the historical and political reasons and the results of the crisis that confronted Syria and Turkey in the year 1957.

Key Words: Turkish Foreign Policy, Middle East, Syria, Democrat Party, Turkish-Arab Relations, USA.

Giriş

I. Dünya Savaşı'ndan Demokrat Parti İktidarına Kadar Türkiye-Suriye İlişkileri Suriye I. Dünya SavaĢı sırasında, Osmanlı Devleti’ne karĢı Mekke ġerifi Hüseyin önderliğinde çıkan ve Ġngilizler tarafından desteklenen Arap isyanlarının güçlü olduğu bölgelerden biridir. Ekim 1918’de Osmanlı Devleti’nin Suriye’den çekilmesiyle ġerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal Arapların bağımsızlık amaçlarını gerçekleĢtirmek için harekete

Okt., Abant İzzet Baysal Üniversitesi- Bolu

(2)

geçti. Emir Faysal önderliğinde toplanan ve Suriye’nin çeĢitli bölgelerinden gelen temsilcilerin oluĢturduğu Suriye Ulusal Konseyi, 5 Ekim 1918 Suriye’nin bağımsızlığını ilan etti ve kral olarak Faysal'ı devletin baĢına geçirdi. Ancak Fransa Suriye’nin bağımsızlığını Ġngiltere ile yaptığı Sykes-Picot AntlaĢmasına aykırı buluyordu. Kısa süre sonra Fransa güç kullanarak Suriye ve Lübnan’da kontrolü ele geçirdi. 1920’de yapılan San Remo Konferansı’nda Suriye’nin ve Lübnan’ın Fransız mandası altında kalmasına karar verildi. Suriye Kralı Faysal’ın bu karara itirazı Fransızlar tarafından sert bir Ģekilde önlenince Arapların Fransa’ya karĢı tepkisi arttı.1

Suriye Fransız hakimiyetine girerken Türkiye KurtuluĢ SavaĢı'nda önemli bir zafer kazandı. Sakarya Meydan Muharebesi iĢgalcilere Anadolu'nun ele geçirilmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu muharebeden sonra Fransa, Ankara Hükümeti ile anlaĢması gerektiğini anladı. Öte yandan Ankara Hükümeti'nin Batı Cephesi'nde nihayi zafer için Güney Cephesi'ndeki güçlere ihtiyacı vardı.2 Fransız ve Türk makamları Sakarya Meydan Muharebesi'nden kısa süre sonra 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara AntlaĢması'nı imzaladılar. Ġki taraf daha sonra bu antlaĢmaya göre Türkiye-Suriye sınırının belirlenmesi için masaya oturdular. Ancak sınırın belirlenmesi için oluĢturulacak komisyon Eylül 1926’ya kadar kurulamadı.3 Fransa’nın biran önce çözmek istediği bu mesele Türkiye’nin Ġngilizlerle Musul için savaĢın eĢiğine geldiği bir dönemde yeniden gündeme geldi. 18 ġubat 1926 tarihinde Fransa’nın Suriye’deki Yüksek Komiseri Henri de Jouvenel’in Ankara’ya gelmesi ile iki taraf arasında varılan uzlaĢma metni paraf edildi. Musul AntlaĢması’nın imzalanmasından beĢ gün önce 26 Mayıs 1926'da Türkiye-Fransa Dostluk ve Ġyi KomĢuluk AntlaĢması imzalandı. Ancak bu antlaĢma da sınır anlaĢmazlıklarını tam olarak çözemedi. Cizre ve Nusaybin arasındaki sınır hattının belirlenmesi 1930’a kadar devam eden görüĢmeler ile sağlanabildi.4

Türkiye-Suriye sınırının belirlenmesinde tek sorunlu bölge Cizre-Nusaybin arasındaki hat değildi. Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilen Hatay hem Türk nüfusu hemde stratejik önemi nedeniyle Türkiye için önemliydi.5 Bu yüzden Türkiye, Fransa ile yürüttüğü müzakerelerde Hatay’a ayrı bir önem verdi. Ankara AntlaĢması’na göre Fransız mandası altındaki Hatay özel bir idareye sahipti. Lozan AntlaĢması da Hatay’ın Ankara AntlaĢması’ndaki statüsünü onaylıyordu. Fransızlar, Suriye’yi ve Lübnan’ı Halep, ġam, Lübnan, Lazkiye devletleri adı altında parçaladıktan sonra 1921’de Hatay'ı Halep’e bağladı.

1926’ya gelindiğinde ise Hatay bu sefer ġam’a bağlandı. Türkiye’nin tepkisi üzerine ġam Meclisi 1928’de Hatay'ın özel bir statüsü olduğunu kabul etti.6 Bu karar Milletler Cemiyeti’nce (MC) de onaylanınca Hatay'ın özerkliği uluslararası bir belge haline geldi.

Fransa, 9 Eylül 1936’da Suriye’ye bağımsızlık verince Hatay meselesi tekrar gündeme geldi.

Türkiye, Suriye’ye verilen bağımsızlığın Hatay'a da verilmesini istiyordu. Fransız ve Türk makamları anlaĢınca 14-16 Aralık 1936’da konu MC’de görüĢülmeye baĢlandı. 20 Ocak 1937’de MC Ġngiltere’nin de Türkiye’yi desteklemesi ile Hatay’ın iç iĢlerinde bağımsız, dıĢ iĢlerinde Suriye’ye bağlı resmi dili Türkçe olan yeni bir devlet olmasına karar verdi.

1 Tayyar Arı, GeçmiĢten Günümüze Orta Doğu Siyaset, SavaĢ ve Diplomasi, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 161- 162.

2 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası (1919-1938), Atatürk AraĢtırma Merkezi Yayını, Ankara, 1997, s. 34-35.

3 DurmuĢ Yalçın vd, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk AraĢtırma Merkezi Yayını, Ankara, 2002, s. 437.

4 Ġsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları I (1920-1945), Ankara, 1989, s. 978.

5 Hatay Sorunu için ayrıntılı bilgi bknz. Yücel Güçlü, The Question Of The Sanjak Of Alexandretta A Studyin Turkish-French-Syrıan Relations , Tür Tarih Kurumu, 2001.

6 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789–1994), Filiz Kitapevi, Ġstanbul, 1995, s.588.

(3)

91 Arda BAŞ

Ancak bu karar Suriye baĢta olmak üzere Arap dünyasının tepkisini çekti. Fransızların kıĢkırtmalarının da etkili olduğu olaylar nedeniyle Hatay’da yapılması planlanan seçimler yapılmadı. Olaylar devam ederken yaklaĢan II. Dünya SavaĢı Fransa’nın tavrının yumuĢamasına neden oldu. Fransa, 3 Haziran 1938’de Türkiye ile yaptığı antlaĢma ile Hatay’ın yeni statüsünü tanıdı. Ağustos 1938’de yapılan seçimlerde 40 milletvekilliğinden 22’sini Türk toplumu kazandı. 2 Eylül 1938’de toplanan meclis sancağa Hatay Devleti adını verdi. 1939’da ise Hatay Meclisi Türkiye’ye katılma kararı aldı. Bu karar Suriye’de tepki ile karĢılandı ve Türkiye-Suriye iliĢkilerinde en çok konuĢulan sorun haline geldi.7

II. Dünya SavaĢı patlak verdiğinde Türkiye-Suriye iliĢkilerinde en ciddi sorun Suriye'nin Hatay'ı Türk toprağı olarak kabul etmemesiydi. Ancak II. Dünya SavaĢı sonrasında yaĢanan geliĢmeler anlaĢmazlıkların artmasına sebep oldu. II. Dünya SavaĢı sırasında Fransa’nın içine düĢtüğü askeri ve siyasi kriz baĢta Suriye olmak üzere sömürgelerindeki durumunu sarstı.

Suriye’de her geçen gün artan Alman etkisi ve Arap milliyetçiliği karĢısında Fransız Vichy yönetimi etkin önlemler alamadı. Suriye’deki Alman nüfuzu General de Guaulle’nin Kahire’deki temsilcisi olan General Georges Catroux’un giriĢimleriyle son buldu. General Catroux, Suriye’de manda idaresine son verileceğini ve bağımsızlığın tanınacağını duyurdu.

Ardından bir kısım Fransız gücünün de içinde bulunduğu Ġngiliz askerleri 8 Haziran 1941’de Suriye’yi iĢgal etti ve Suriye 1941’de bağımsız bir devlet olarak tanındı. Ġngiltere’nin baskısı ile Suriye’de anayasa yürürlüğe girdi ve 26 Temmuz 1943’te yapılan seçimlerde milliyetçiler zafer kazandı. Ardından 17 Ağustos 1943’te toplanan meclis ġükrü Kuvvetli’yi CumhurbaĢkanı seçti. Tüm bu geliĢmelere rağmen Suriye üzerindeki Fransız askeri varlığı devam ediyordu.8 Fransa hala bölgedeki etkin güçlerden biri olma isteğini koruyordu. Araplar ise I. Dünya SavaĢı sonrası yaĢadıkları tecrübeleri yeniden yaĢamak istemedikleri için Batı ile iliĢkilerinde daha temkinli davranmaya çalıĢıyorlardı.

II. Dünya SavaĢı’nın sona erdiği günler Türkiye ve Arap dünyası arasındaki iliĢkilere yeni bir baĢlangıç için önemli fırsatlar sunuyordu. 9Arap dünyasına hakim olan Batılı güçler savaĢtan yıpranarak çıkmıĢlardı. Türkiye ise yüzünü Batıya dönmekle birlikte hala Batılı ittifaklar içinde yer alıp alamayacağı belli olmayan bir ülkeydi. Türkiye ile Arap dünyası arasında ilk yakınlaĢma Irak ile yapılan dostluk antlaĢması ile sağlandı. Türkiye, 6 Mart 1946’da Suriye ve Lübnan’ın bağımsızlığını tanıdı. Irak, Lübnan ve Ürdünlü devlet adamlarının Türkiye’yi ziyareti Türk-Arap iliĢkilerindeki yeni dönemin ilk somut sonucuydu.

Ancak tüm bunlara rağmen iliĢkilerde istenilen yakınlık kurulamadı. Çünkü Suriye, Türkiye’nin 1939’da Fransa ile anlaĢarak Hatay’ı kendi topraklarına katmasını tanımıyordu.

Irak BaĢbakanı Nuri Said’in araya girmesiyle taraflar birbirlerini bu konuda zorlamamakta anlaĢtı.10 Ancak 1947’de Suriye BirleĢmiĢ Milletlere (BM) giderek Hatay'ın tekrar kendisine geri verilmesini talep etti. ABD’nin araya girerek dondurduğu süreç sonrası Suriye BaĢbakanı Jamil Mardam açık Ģekilde Suriye’nin taleplerinden vazgeçmediğini uygun bir zamanda tekrar gündeme getireceğini söyledi.11 Suriye ile Türkiye arasında yaĢanan bu geliĢmeler ve Suriye

7 Yalçın, a.g.e., s.440.

8 Sabahattin ġen, Ortadoğu’da İdeolojik Bunalım Suriye Baas Partisi ve İdeolojisi, Birey Yayıncılık, Ġstanbul, 2004, s.100-101.

9 Ayrıntılı bilgi bknz. Melek Fırat - Ömer Kürkçüoğlu, "1945-1960 Arap Devletleriyle ĠliĢkiler", Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar I, Edt. Baskın Oran, Ġstanbul 2001,s. 617-620.

10 Ömer E. Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Orta Doğusu’na Karşı Politikası (1945–1970), Ankara Üniversitesi SBF Yayını, Ankara, 1972, s. 17-18.

11 Little, a.g.m., s. 53.

(4)

basınının Türkiye aleyhinde yaptığı propaganda Batı ile iliĢkilerine dikkat etmeye çalıĢan Arap dünyası üzerinde etkili oluyordu.

II. Dünya SavaĢı sonrası ortaya çıkan Filistin meselesi ve Türkiye’nin konuya yaklaĢımı Arap dünyası ile iliĢkilerini etkiledi. Türkiye bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için Arap ülkeleri ile birlikte hareket etti. BM gündemine ABD ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında paylaĢılmasını içeren “taksim” kararı getirildiğinde Türkiye Arapların yanında yer alarak bu karara karĢı çıktı. Türkiye böylece Arap dünyasının sempatisini kazandı. Bunun karĢılığında Suriye CumhurbaĢkanı ġükrü Kuvvetli Türkiye’ye bir teĢekkür mesajı dahi yolladı. Ancak Türkiye ile Arap dünyasının yolları 12 Aralık 1948’de BM tarafından kurulan Filistin UzlaĢtırma Komisyonu ile ayrıldı. Türkiye, Fransa ve ABD ile birlikte komisyonda görev aldı. Arapların kurulmasına Ģiddetle karĢı oldukları komisyonda Türkiye’nin yer alması ve 28 Mart 1949’da Türkiye’nin Ġsrail’i tanımasıyla Türk-Arap iliĢkilerinde II. Dünya SavaĢı sonrası baĢlayan bahar dönemi sona erdi.

Türkiye’nin Batıyla yakınlaĢma çabası içinde olduğu bir dönemde meydana gelen bu geliĢmeler Türkiye ve Suriye iliĢkilerini de olumsuz etkiledi.12

Demokrat Parti Döneminde Türkiye-Suriye İlişkileri

1950’ye gelindiğinde Türkiye’nin Suriye ile iliĢkilerini olumsuz etkileyen dört temel faktör vardı:

1. Hatay sorunu: Suriye’nin Hatay’ı Türk toprağı olarak tanımaması.

2. Filistin meselesi: Türkiye’nin Arap tezlerini destekleyen Filistin politikasından vazgeçmesi ve Ġsrail devletini tanıması.

3. Türkiye’nin Batılı ülkeler ile kurduğu yakın iliĢkiler ve Suriye’nin Türkiye’nin Batılı ülkelerle ortak yürüttüğü Ortadoğu siyasetinden duyduğu Ģüpheler.

4. Arap milliyetçilerinin Osmanlı Devleti’nin devamı olarak gördüğü Türkiye Cumhuriyeti’ne bakıĢındaki imparatorluk mirası algısı.

Bunlara ek olarak 1950’li yıllarda meydana gelen yeni hadiseler Türkiye-Suriye iliĢkilerindeki gerilimi daha da arttırdı. Demokrat Parti iktidara geldiğinde güneyinde, Hatay’ı hala Türk toprağı olarak tanımayan, Türkiye'nin Ġsrail arasındaki ekonomik iliĢkilerden büyük rahatsızlık duyan ve Batılı ülkelerle yürüttüğü Ortadoğu siyasetini kuĢku ile karĢılayan bir Suriye ile karĢı karĢıyaydı.

Batı dünyası önderliğinde Ortadoğu’da Sovyet yayılmasını önlemek için Ortadoğu Komutanlığı projesi gündeme gelince Arapların Batı’ya olan tepkisi arttı. Arap basınında kurulması düĢünülen paktlara karĢı güçlü bir kampanya baĢladı. Suriye’de yayınlanan El- Bina gazetesinde yer alan makalesinde Mısırlı yazar Salah Salim, paktların Araplar tarafından kabul edilmesinin hem Filistin meselesine zarar vereceği hem de Arapları muhtemel bir Sovyet saldırısına karĢı korumayacağı ve Amerikalıların Arapları korumak için kendi adamlarını kurban etmeyecekleri gerekçeleriyle karĢı çıkıyordu.13

Araplar kurulması muhtemel paktlara soğuk bakarken, Batı’nın Türkiye’yi kurulacak komutanlığın anahtar ülkesi olarak görmesi, Mısır’ın bu ittifak içinde yer almayı reddetmesi ve 1936 tarihli Mısır-Ġngiliz antlaĢmasını tek taraflı olarak feshetmesi ile birlikte bölgedeki gerilim arttı. Mısır’da 23 Temmuz 1952'de meydana gelen ihtilal ile Arap dünyasındaki Batı

12 Mim Kemal Öke, Siyonizm’den Uygarlıklar Çatışmasına Filistin Sorunu, Ġstanbul, 2002, s. 425.

13 B.C.A.: 030.01./104.649.4 -08/07/1954.

(5)

93 Arda BAŞ

ve Türkiye karĢıtı hava daha da güçlendi. Türkiye, Araplarca Batı emperyalizminin bölgeye giriĢinde yardımcı ülke olarak görülmekteydi.14

ABD DıĢiĢleri Bakanı John Foster Dulles’ın Ortadoğu Savunma Organizasyonu’nun kurulmasını hızlandırmak için çıktığı Ortadoğu gezisi, hem ABD’nin Suriye’ye bakıĢını hem de Türkiye’nin Suriye ile iliĢkilerinde geldiği noktayı göstermesi açısından önemliydi. Dulles, 15-16 Mayıs 1953 tarihinde yaptığı ġam ziyaretinde CumhurbaĢkanı Edip Çiçekli ile görüĢtü.

Çiçekli, Dulles ile yaptığı görüĢmede Ġsrail ve SüveyĢ sorunu çözülmeden böyle bir organizasyon içine girmeyeceğini belli etti. Ayrıca Çiçekli Türkiye’yi, sınırda karıĢıklıklar yaratarak Suriye’yi tehdit ettiği gerekçesiyle Dulles’a Ģikayet etti.15 Dulles, ülkesine döndüğünde Ortadoğu Savunma Organizasyonu’nun hemen gerçekleĢmeyebileceğini çünkü Arap ülkelerinin Ġsrail, Ġngiltere ve Fransa ile olan sorunları nedeniyle komünizm tehlikesinin farkında olmadıklarını hükümetine iletti. Ancak Dulles’a göre Suriye diğer Arap ülkelerine göre komünizmin tehlikesinin daha fazla farkında olan ve iĢbirliği yapılabilir bir ülkeydi.16

Suriye hükümeti bu süreçte Ortadoğu savunmasıyla ilgili ittifaklara katılmak konusunda karar vermek için Eylül 1954’te yapılacak seçimlerin sonucunu bekliyordu. Suriye’nin yeni Ankara Elçisi Emir Kazım Cezayiri Ankara’da verdiği demeçte Ortadoğu savunması ile ilgili meselenin Eylüldeki seçimlerden sonra kurulacak hükümetin iĢi olduğunu belirtti ve Suriye’nin iç siyasetteki belirsizliğin sona ermeden bu meselede adım atmaya niyetinin olmadığını açıkça ifade etti.17 Bu yüzden Suriye siyasetinde meydana gelen geliĢmeler Türkiye tarafından yakından takip ediliyordu. Ġki ülke arasındaki iliĢkilerin gerildiği ve Suriye’de Batı karĢıtı havanın güçlendiği bu süreçte etkili olan isim 1949’da darbe sonucu iktidara gelen Edip Çiçekli’ydi. Suriye’de askeri bir diktatörlük kuran ve birçok siyasi harekete son veren Çiçekli, ġubat 1954’de iktidarını yine bir darbe ile kaybetti. Çiçekli’nin devrilmesi sonrası Eylül 1954’te Suriye’de yapılan seçimlerden Suriye Komünist Partisi ve Baas Partisi güçlenerek çıkınca ġam ile Moskova arasındaki yakınlık arttı.18 Suriye Komünist Partisi lideri Halit BektaĢ Arap dünyasının ilk komünist milletvekili oldu. Ermeni, Kürt ve diğer azınlıkları da barındıran yapısı ile Suriye Komünist Partisi Arap dünyasının en fazla üyesi olan komünist partisi haline geldi. Seçimlerde güçlenen bir diğer parti olan Baas Partisi ise 1954 seçimlerinde 140 milletvekilinden 16’sını almayı baĢardı. Haziran 1956’da Sabri Alasi baĢkanlığında kurulan yeni hükümette Baas Partisi’nden Salah Bitar DıĢiĢleri bakanlığına getirildi. Böylece Baas Partisi artık Suriye’nin dıĢ siyasetini yönlendiren ana güçlerden biri haline geldi. Baas Partisi’nin her geçen gün güçleniyordu. Baas Partisi'de Suriye’nin komĢuları gibi Suriye ordusunda yaygınlaĢan komünist faaliyetlerden rahatsızlık duyuyordu.19

Türkiye’nin Suriye’deki geliĢmelere yönelik ilgisi Suriye’de kısa sürede rahatsızlık yarattı. Suriye basınında 1954 sonbaharında çıkan haberler 1957 sonbaharında patlak verecek krizin habercisi niteliğindeydi. El Alem gazetesinde 21 Ekim 1954 tarihinde yayınlanan habere göre, Suriye’deki son seçimlerde bazı solcuların meclise girmesi, Türkiye tarafından Suriye’ye ani bir müdahale için bahane olarak kullanılmak isteniyordu.20 Bir diğer Suriye gazetesi El Eyyam’ın 8 Eylül 1954 tarihli haberinde kuzey Suriye’de meydana gelen komünist

14 Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 50.

15 Ġsmail Soysal, 1955 Bağdat Paktı, TTK Basımevi, Ankara, 1991, s. 213.

16 Behçet Kemal YeĢilbursa, Orta Doğuda Soğuk Savaş ve Emperyalizm, IQ Yayıncılık, Ġstanbul, 2007, s.116.

17 B.C.A.: 030.01./104.650.1-07/09/1954.

18 Arı,a.g.e., s.282-283.

19 ġen, a.g.e., s.197-198.

20 B.C.A.: 030.01./104.650.3-13/11/1954.

(6)

faaliyetlerden Türkiye’nin rahatsızlık duyduğunu, ABD, Ġngiltere ve Türkiye’nin Suriye’deki komünist faaliyetlerin artmasını bahane ederek ilerde Suriye'nin baĢını ağrıtacağını ve bir tuzağın hazırlanmakta olduğunu iddia ediyordu. Elif-Ba gazetesinde 20 Ekim 1954 tarihinde yayınlanan habere göre Suriye için üç büyük tehdit vardı. Bunlar Türkiye, komünistlik faaliyetleri ve Ġsrail’di. Gazete Molla Mustafa Barzani gibi Kürt aĢiret liderlerinin Arap petrollerine yönelik II. Dünya SavaĢı sırasında su yüzüne çıkan niyetlerinin devam ettiğini belirtiyordu. Aynı zamanda Musul’un kendisinden koparılmasını kabullenmeyen Türkiye’nin ise Sovyetler Birliği'nin Kürtleri destekleyerek bölgede hakim olma çabalarının önüne geçmek için elinden geleni yapacağını iddia ediyordu. Gazeteye göre Türkiye-Suriye sınırındaki hadiselerin bahane edilerek Türkiye’nin Musul dahil olmak üzere Arap topraklarındaki amaçlarını gerçekleĢtirmek için harekete geçebilirdi. Sawt El Arap gazetesi 14 Ekim 1954 tarihinde yarı resmi makamlara dayandırdığı haberinde Türkiye-Suriye sınırında meydana gelen hadiselerin Suriye makamlarında endiĢe yarattığını belirtiyordu. Gazete bir Türk askerinin ölümüne sebep olan olaylar ve Türkiye’nin hudut hatlarını değiĢtirmesinin gerilimi daha da arttırdığını ve Türkiye’nin güney sınırında artan komünistlik faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı büyükelçisi aracılığı ile Suriye makamlarına bildirdiğini aktarıyordu.21

Türkiye-Suriye iliĢkilerinde bu gerilim yaĢanırken 1955 yılının baĢında iliĢkileri etkileyen yeni geliĢme Bağdat Paktı oldu. BaĢbakan Adnan Menderes Bağdat Paktı’na Suriye’nin de katılımını sağlamak için Ocak 1955’te ġam’a gitti. Menderes, Suriye bağımsız olduktan sonra bu ülkeyi ilk ziyaret eden Türk BaĢbakanıydı. Suriye BaĢbakanı Faris El Khoury Menderes’i gayet sıcak bir Ģekilde karĢıladı. Ancak Menderes aynı sıcaklığı sokakta göremedi. ġam Büyükelçiliği önünde sonradan Mısırlı ajanlar tarafından düzenlendiği, komünistlerce desteklendiği ve Suudi Arabistan tarafından maddi destek gördüğü anlaĢılan gösteriler düzenlendi. Mısır ve Suriye basın kuruluĢları Türkiye aleyhine güçlü bir propaganda baĢlattı.22 ġam’daki öğrenci gösterileri Halep’e de sıçradı ve gösterilerde 50 öğrenci ve 32 polis yaralandı.23

Suriye yönetimi bu görüĢmede Arap-Ġsrail sorununa dikkat çekerken, Türk tarafı komünizm tehlikesine karĢı ortak mücadeleden bahsediyordu. Zaten bu görüĢmelerde Türkiye normal yollarla Suriye’nin Bağdat Paktı’na dahil edilemeyeceğini anladı. Suriye pakta sıcak bakmıyor ancak karĢı da çıkmıyordu. Buna rağmen 1955 Martının ilk günlerinde, Suriye’nin Mısır ile Bağdat Paktı’na alternatif bir pakt kurmak istediği ortaya çıktı. Türkiye’nin buna tepkisi sert oldu ve diplomatik baskı ile Suriye’yi Bağdat Paktı içine çekmeye çalıĢtı. Türkiye, 7 Mart 1955’te Suriye’ye Mısır’la kurmak istediği ittifak nedeniyle sert bir nota gönderdi.24 Bu nota ile Suriye-Mısır antlaĢmasının Türkiye’ye karĢı yapılmıĢ bir anlaĢma olarak değerlendirileceği belirtildi. Suriye ise verdiği cevapta bu iddialara karĢı çıktı. Türkiye, 13 Mart 1955’te gönderdiği notada eğer anlaĢma imzalanırsa Suriye’ye karĢı politikasını gözden geçireceği uyarısında bulundu. Suriye bu notayı diplomatik üslubu aĢan havası nedeniyle kabul etmedi.25 Bağdat Paktı’na Ģiddetle karĢı çıkan Mısır lideri Cemal Abdül Nasır bu paktı Arap Birliği için bir tehdit olarak gördü ve pakta Irak’ın dıĢında diğer Arap ülkelerinin katılımını

21 B.C.A.: 030.01./104.650.3-13/11/1954.

22 Soysal, a.g.e., s.205.

23 Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950'li Yıllar, Metu Press Yayınları, Ankara, 2001,s.62.

24 Erol Mütercimler, Mim Kemal Öke, Düşler ve Entrikalar Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 181-182.

25 Behçet Kemal YeĢilbursa, The Baghdad Pact: Anglo-American Defence Policies in the Middle East, 1950-1959, Frank Cass, London, 2005, s.92.

(7)

95 Arda BAŞ

engelledi. Suriye’nin Bağdat Paktı’na karĢı tutumunda etkili olan Mısır, pakta karĢı geniĢ bir kampanya baĢlattı. 26

Türkiye’nin Suriye politikasındaki sertleĢme Arap ülkelerindeki Türkiye karĢıtlığını artırdı. Özellikle bölgedeki varlığını yeniden gösterme çabası içinde olan Fransa gibi Batılı ülkeler Türkiye’nin tavrından rahatsızdı.27 ABD’nin Mısır büyükelçisi hükümetine

“Türkiye’nin Araplara karĢı saygı yoksunluğunu böylesine açığa çıkarmaması konusunda uyarılmasını” tavsiye ediyordu.28

Bu geliĢmeler yaĢanırken Mısır lideri Nasır SüveyĢ Kanalını millileĢtirme kararı alınca yeni bir kriz patlak verdi. Ġngiltere ve Fransa’nın Ģiddetle karĢı çıktığı bu karar karĢısında Türkiye’nin izlediği politika Arap ülkelerinin tepkisini çekti. Kriz devam ederken Türkiye’nin Tel Aviv elçisini geri çekme kararı bile Arap dünyasının Türkiye’ye sempatisini artırmadı.29

Türkiye-Suriye iliĢkilerinde bu gerilimli siyasi sürece rağmen ikili iliĢkilerde önemli adımlar da atılıyordu. Suriye ile Türkiye arasında antlaĢmasız devam eden ticari münasebetlerin geliĢmesi, düzenlenmesi ve iki ülke arasındaki dostluğun güçlenmesine katkı sağlaması amacıyla 1956 yılının son günlerinde, Türkiye ile Suriye arasında Modüs Vivendi ve Ticaret AntlaĢması Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından onaylandı.30 Aynı günlerde TBMM’de Suriye ile iliĢkiler de konuĢuluyordu. Milletvekilleri Suriye söz konusu olduğunda bazen ılımlı bazen de sert konuĢmalarla görüĢlerini bildirdiler. DıĢiĢleri Bakanlığı’nın 1957 yılı bütçesi görüĢülürken söz alan DıĢiĢleri Bakanı Fatin RüĢtü Zorlu’ya göre, birçok ülkenin yaĢadığı bir sorun olan sınır kaçakçılığı Suriye ile iliĢkilerin kötüleĢmesine sebep olmamalıydı.31 DıĢiĢleri Bakanlığı’na vekalet eden Etem Menderes ise 1956 yılı içinde Suriye ile iktisadi ve ticari iĢbirliği için yürütülen müzakerelerden övgüyle söz edecekti. Aynı gün Etem Menderes, Mısır’ın Arapları Türkiye ve Bağdat Paktı aleyhinde kıĢkırtmasından ve Suriye’yi bu konuda etkilemesinden ve nihayet Sovyetler Birliği’nin Suriye’yi silahlandırmasından Ģikayet ediyordu. Etem Menderes'e göre, artık Suriye’nin yaptığı kara propaganda karĢısında Türkiye’nin sabrı taĢmak üzereydi.32 CHP Milletvekili Fethi ÇelikbaĢ ise hükümete güney sınırımızdaki Suriye’ye ülkesindeki Sovyet yığınağına karĢı tahammülümüzün bir sınırı olduğunun soğukkanlı ve ağırbaĢlılıkla hatırlatılması gerektiğini söylüyordu.33

Krizin Ortaya Çıkışı

Zaten kötü olan Türkiye ve Suriye iliĢkilerini kriz haline dönüĢtüren olay Sovyetler Birliği’nin Suriye’yi kullanarak Ürdün üzerinde siyasi hakimiyet kurma çalıĢmaları oldu.

Ürdün bu dönemde siyasi olarak istikrarsız bir ülkeydi. Krizin patlak verdiği 1957 yılında Ürdün Kralı Hüseyin daha 23 yaĢındaydı. 18 yaĢında Ürdün tahtına geçen Kral Hüseyin’in ülkesi fakir ve bütçesinin önemli bir kısmı dıĢ yardımlardan oluĢuyordu. Ürdün’de tam manasıyla ABD ve Ġngiltere’nin nüfuzu hakimdi. Kral Hüseyin, Ürdün nüfusunun en büyük

26 YeĢilbursa, Orta Doğu, s.180.

27 Türkiye-Irak Paktının Akisleri”, Forum, Cilt No 3, No: 25, (1 Nisan 1955) s.7.

28 AyĢegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta Doğu, 1945–1958, Boyut Kitapları, Ġstanbul, 1997, s.139.

29 Ayın Tarihi, No: 276, Kasım 1936, s.39.

30 TBMM, ZC, C. 15, X/3, TBMM Matbaası, Ankara, 1957, s.226.

31 TBMM, ZC, C. 10, X/2, TBMM Matbaası, Ankara, 1957, s.739.

32 TBMM, ZC, C. 15, X/3, TBMM Matbaası, Ankara, 1957, s.328-329.

33 TBMM, ZC, C. 17, X/3, TBMM Matbaası, Ankara, 1957, s.806-812-816.

(8)

kısmını oluĢturan Filistinli göçmenlerden Ġsrail ve Ürdün topraklarını içine alacak bir Filistin devleti kurmak niyetleri nedeniyle rahatsızdı. Onların bu yönde Kahire ve ġam yönetimleri tarafından desteklendiğini biliyordu.34

Ürdün Kralı Hüseyin 1957’nin baĢlarından itibaren BaĢbakan Nablusi’den Ürdün’deki komünist faaliyetlerine karĢı daha etkin tedbirler almasını istedi. BaĢbakan Nablusi gerekli tedbirleri almayınca Kral Hüseyin duruma doğrudan müdahale etti ve 10 Nisan 1957’de de Nablusi hükümetinin istifası istendi. Kral Hüseyin ile BaĢbakan Nablusi arasındaki mücadeleye askerler de katıldı. Kral Hüseyin taraftarı subaylar ve sol eğilimli subaylar arasında 13 Nisan 1957’de Silahlı Kuvvetler Genel Karargahı’nda çatıĢmalar yaĢandı. Bunun Kral Hüseyin’e karĢı ani bir darbe giriĢimi olduğu ortaya çıkınca Genelkurmay BaĢkanı Ali Abu Nuwar Suriye’ye sığındı. Bu sırada Ürdün’de yeni hükümet kuruldu. Ancak bu hükümet de ülkeye istikrar getirmedi. Ürdün ordusunun baĢına getirilen Genelkurmay BaĢkanı Hayari resmi temaslar için gittiği Suriye’de istifa ettiğini bildirdi. Ürdün’ün iki eski Genelkurmay BaĢkanı Ali Abu Nuwar ile Hayari Suriye’de verdikleri demeçlerde Kral Hüseyin rejimine muhalif olduklarını bildirdiler.35 25 Nisan 1957’de Ürdün’de sıkıyönetim ilan edildi ve tüm siyasi faaliyetler yasaklandı. Baas Partisi aleyhine yabancı devletlerle iĢbirliği yaptığı gerekçesiyle soruĢturma açıldı. Ürdün hükümetine göre bu yabancı devletler Mısır ve Sovyetler Birliği’ydi. Suriye ile iliĢkileri iyi olan Mısır da Ürdün’e bundan sonra cephe aldı.

Ürdün, Suriye ve Mısır’ın Sovyetler Birliği ile beraber hareket ederek Arap krallıklarını yıkarak yerine cumhuriyetler kurmak niyetinde olduklarını ileri sürdü.36 Ürdün ile Suriye arasındaki gerginlik Ağustos 1957’de daha da arttı. Suriye basınında, Ürdün’deki ABD Büyükelçiliği mensuplarının Suriye’de bir hükümet darbesi hazırladıkları iddiası ortaya atıldı.

Ġddiaya göre Suriye’nin eski lideri olan General Çiçekli Suriye’de askeri bir darbe yapmak için Ürdün’de temaslarda bulundu ve Ürdün hükümetinden destek aldı. Kral Hüseyin’in amcası ġerif Nasır ise Beyrut’a giderek Suriye’de yapılması planlanan askeri darbe ile ilgili görüĢmeler yaptı. Ürdün hükümeti tüm bu iddiaları yalanladı ve Suriye hükümetine bir nota vererek Suriye basınında Ürdün aleyhinde yapılan yayınların durdurulması istendi. Ürdün eğer bu kara propaganda sona ermez ise askeri tedbirler içinde olmak üzere her türlü yola baĢvurarak gerekli cevabı vereceğini duyurdu. Suriye bu notayı reddederek Amman’daki büyükelçisini bilgilendirmek üzere geri çağırdığını bildirdi. 37

ABD hem Suriye’nin iç siyasetinde meydana gelen geliĢmelerden hem de Suriye’nin Ürdün üzerinde kurduğu baskıdan rahatsızdı. Üstelik ABD DıĢiĢleri Bakanı Dulles’ında ifade ettiği gibi Suriye’deki geliĢmeler ABD için “tamamen beklenmedikti”.38 Times’a göre olaylar karĢısında Washington’da hakim olan tavır ĢaĢkınlık ve kararsızlıktı. ABD BaĢkanı Dwight David Eisenhower “tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz” diyordu.39 ABD hazırlıksız yakalanmıĢtı. Fakat II. Dünya SavaĢı bittikten hemen sonra daha Kasım 1945’te ġam’daki ABD diplomatları Suriye Hükümetinin Sovyet yanlısı ve komünist faaliyetlerinden endiĢe duyduklarını belirtmiĢlerdi.40 Geçen on yılda Suriye’de Batı karĢıtı ve sol grupların hakimiyetini artırdığı siyasi yapı her geçen gün daha da güçlendi. Bu yüzden Suriye’deki geliĢmeler beklenmedik değildi. Aslında ABD 1955 yılından itibaren Orta Doğu’da kontrolü

34 Mahmut Dikerdem, Ortadoğu’da Devrim Yıllıları, Ġstanbul Matbaası, Ġstanbul, 1972, s.172-173.

35 Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 102.

36 “Ürdün Kurtulacak mı?”, Forum, Cilt No. VII, Sayı No. 75, (1 Mayıs 1957), s. 6.

37 Ayın Tarihi, No:285, Ağustos 1957, sf. 407.

38 Philip Anderson, "Summer Madness’ The Crisis in Syria, Agust-October 1957”, British Journal of Middle Eastern Studies, Vol. 22, No.1/2, 1995, p.25.

39 Kirk, a.g.m., s. 60.

40 Little, a.g.m., s. 54.

(9)

97 Arda BAŞ

kaybetmiĢti. Bu süre zarfında Orta Doğu’nun 16 egemen devletinden 4’ü Mısır, Suriye, Afganistan, Yemen, Sovyetler Birliği’nden askeri yardım almayı baĢardı.41 Eisenhower Doktrini ile Orta Doğu’da böyle bir Sovyet hareketi öngörülmesine rağmen geliĢmelerin önü alınamadı. Dahası Eisenhower Doktrini hem Arap dünyasındaki bölünmeyi artırdı hem de Sovyetler Birliği’nin bölgedeki konumunu güçlendirdi.42 ABD ve müttefikleri Orta Doğu meselesinde iki noktada yanıldılar. Ġlk olarak Sovyetler Birliği’nin komünist olmayan bir ülkeye silah satmayacağını düĢünüyorlardı. Ġkincisi ise Sovyetler Birliği’nin bölge ülkelerine silah satmaya kalksa bile bölge ülkelerinin siyasi riskler nedeniyle bu yardımı kabul etmeyecekleriydi.43 Ancak Ortadoğu’da ABD’nin beklentilerinin tersine geliĢmeler meydana geldi. Suriye, Bağdat Paktı’na katılmayı reddettikten sonra Sovyetler Birliği, Suriye’ye yüksek miktarda askeri ve ekonomik yardım önerilerinde bulunmaya baĢladı. Sovyetler Birliği’nin desteği Suriye’yi daha çok cesaretlendiriyordu.44 ABD, öncelikle Suriye’nin komünist olmasından, ardından Suriye’deki komünist akımın Ürdün’ü de etkisi altına alarak Ortadoğu’da komünizmin yayılmasından endiĢe ediyordu.45 Böylece Sovyetler Birliği Ortadoğu’nun kalbine yerleĢecekti. Bu hem askeri hem de ekonomik bir tehditti. Sovyetler Birliği’nin bölgeye yerleĢmesi aynı zamanda önemli petrol boru hatlarının kontrolünün kaybedilmesi demekti. ABD bu yüzden Suriye ve Mısır’ın Sovyetler Birliği’nin desteğiyle Ürdün’deki rejime karĢı giriĢtikleri harekata duyarsız kalamazdı.46

Sovyetler Birliği ile Suriye arasındaki yakınlaĢma 1957’de daha da arttı. Suriye Savunma Bakanı Halid El Azm 6 Ağustos 1957’de askeri ve ekonomik yardımı görüĢmek üzere yaptığı Moskova ziyareti sırasında iki ülke arasında teknik ve ekonomik iĢbirliğini içeren bir antlaĢma imzalandı. AntlaĢma batı basınında geniĢ yer buldu. The New York Times antlaĢma ile Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da önemli bir zafer kazandığını Suriye’nin ABD’den asla alamayacağı yardımın daha fazlasını almayı baĢardığı yolunda bir değerlendirme yaptı. Suriye, Sovyetler Birliği’nden iki adet deniz altı ile dönemin üstün savaĢ uçakları olan Mig-17’lerle çok sayıda askeri mühimmat almayı baĢardı.47 Halid El Azm dönüĢte Prag’a da masaya oturdu. Çekoslovakya ile Humus’ta bir rafineli kurulması için anlaĢmaya varıldı. Ardından Sovyetler Birliği 140 milyon dolar yardımı Suriye’ye yolladı. 29 Ekim 1957’de iki hükümet daha spesifik bir anlaĢma imzaladı. Toplam 19 proje için Sovyetler Birliği Suriye’ye 579 milyon dolar gibi büyük bir yardım yapmayı kabul etti. Ġki devlet arasında yapılan kültür antlaĢması ile Kasım ayında Sovyet parlamenterlerden oluĢan bir heyet ġam’ı ziyaret etti. Ertesi ay Suriye’den bir heyet bu ziyarete cevap verdi. 1957 yılında bunun gibi kültürel, ekonomik, teknik ve sanat alanında yaklaĢık 30 Sovyet heyeti ġam’ı ziyaret etti.

Sovyetler Birliği Suriye’ye yaklaĢırken iki taktik kullanıyordu. Hem Suriye’deki komünizme yakın radikal güçleri destekliyor, hem de yoğun bir Ģekilde askeri yardım yapıyordu.48

Suriye ile Sovyetler Birliği arasındaki yakınlaĢmanın devam ettiği günlerde Suriye ordusuna bağlı kuvvetler ġam’daki ABD Büyükelçiliğini kuĢattı ve üç ABD’li diplomatı sınır

41 J.C. Hurewitz, Middle East Politics: The Military Dimension, Frederick A. Praeger Publishers, New York, 1982, s. 88.

42 Campbell, s. 134-135.

43 Hurewitz, a.g.e., s. 88.

44 Türel Yılmaz-Mehmet ġahin, Ortadoğu Siyasetinde Suriye, Platin Yayınları, Ankara, 2004, s.245.

45 Sever, a.g.e., s. 184.

46 John C. Campbell, Defense of the Middle East Problems of American Policy, Haper Brothers, Newyork, 1960, s.

131.

47 B.C.A.: 30..1.0/68.431.6-29/10/1957., Ayın Tarihi, No:285, Ağustos 1957, sf. 299.

48 George Lenczowski, Soviet Advances in the Middle East, Washington 1971, 105-106.

(10)

dıĢı etti. Suriye istihbarata karĢı koyma Ģefi Abdul Hamid Sarraj 12 Ağustos 1957 sabahı gerçekleĢen olayın sebebini Batı karĢıtı ġükrü Kuvvetli rejimini devirmeye yönelik bir komplonun önlenmesi olarak açıkladı. ÇağdaĢ gözlemciler tarafından bu iddialar ABD’nin Suriye’den duyduğu “paranoyanın” tuhaf bir örneği olarak algılansa da daha sonra Sarraj’ın iddialarının doğru olduğu ve Merkezi Ġstihbarat TeĢkilatı'nın (CIA), Kuvvetli hükümetini devirmeye yönelik bir harekat içinde olduğu için bu diplomatların sınır dıĢı edildiği anlaĢıldı.49 ABD’nin buna cevabı çok sert oldu. Suriye basınında ABD hakkında yürütülen kara propaganda, ABD’nin diplomatik kuryelerine karıĢılması ve üç ABD diplomatının istenmeyen adam ilan edilmesine karĢı bir protesto hazırlandı. Ardından ABD uzun süredir rahatsız olduğu Suriye’nin ABD Büyükelçisi Zeineddine ve ikinci sekreteri Dr. Yassin Zakaria istenmeyen adam ilan edildi. Ancak Washington’a göre elçilik personeline karĢı baĢka tedbirler alarak kapıları tamamen kapatmak mantıksızdı. ABD, Büyükelçi Moose’nin Suriye’ye geri gönderilmesini en azından Suriye’nin niyeti tam olarak ortaya çıkıncaya kadar istemiyordu.

Bunlara ek olarak kültürel değiĢim programı çerçevesinde daha önceden planlanan geziler iptal edildi. ABD vatandaĢlarının Suriye ziyaretlerinin yasaklanabileceği tartıĢıldı, ancak bundan vazgeçildi. ABD, Suriye’deki geliĢmeler karĢısında artık bekle gör politikası izliyordu. 50

21 Ağustos 1957’de ABD Genelkurmay BaĢkanı Nathan Twining’in katılımıyla Beyaz Saray’da yapılan gizli toplantıda BaĢkan Eisenhower, komĢularının harekete geçmemesi durumunda Suriye’de kontrolün kaybedileceğini söyledi. Bunun üzerine Türkiye ve Irak’ın Suriye sınırı boyunca asker yığmaları teĢvik edildi. Doğu Akdeniz’e 6. Filo, Batı Avrupa ve Adana’ya ABD jetleri gönderildi. Stratejik Hava Komutanlığı’na hazır ol emri verildi. ABD alınan bu önlemlerin bölgede savaĢ riskini artırdığını farkındaydı. Ancak geliĢmeler karĢısında hiç bir Ģey yapmamak Ortadoğu’yu komünizme terk etmek demekti. 12 Ağustos 1957’de Suriye’deki ABD Büyükelçiliğinin kuĢatılması ile sona erdirilen baĢarısız CIA operasyonu Ortadoğu’da süper güçleri çatıĢmanın eĢiğine getirebilirdi. Öte yandan Türkiye’nin tutumu her geçen gün daha da sertleĢiyordu. Bunun farkında olan Eisenhower gerilimin azalması için yavaĢ yavaĢ bu provakatif eylem tarzından uzaklaĢma taraftarıydı.51

ABD’nin müttefiki Ġngiltere’ye göre ise geliĢmeler “biyolojik savaĢ” kadar tehlikeliydi. Ġngiltere BaĢbakanı Maurice Harold Macmillan, Dulles’a 28 Ağustos 1957’de yazdığı mektupta Sovyetler Birliği’nin Suriye’den sonra Lübnan ve Ürdün’e yöneleceği ve nihayetinde Irak’a hakim olmaya çalıĢacağı uyarısında bulunuyordu.52

DıĢarıda bu geliĢmeler yaĢanırken Suriye iç siyasetinde de önemli geliĢmeler yaĢanıyordu. 15 Ağustos 1957’de Suriye Genelkurmay BaĢkanı Tevfik Nizam El-Din emekliye sevk edildi. Yerine Komünist Parti’sine üye olmamakla birlikte sol eğilimli ve emperyalizme karĢı tavrı ile bilinen Afif Birzi getirildi. Genelkurmay BaĢkanı Birzi ve Savunma Bakanı Halid El-Azm, Sovyetler Birliği ile iyi iliĢkiler kurulmasından yanaydı.

Böylece hem alacakları ekonomik yardımı artırmayı ve de elde edecekleri siyasi destek sayesinde Suriye’yi Batı yanlısı komĢularının baskılarından korumayı hedefliyorlardı.53

Suriye’deki geliĢmeler sadece ABD’yi değil komĢuları Ürdün, Irak ve Türkiye’yi de endiĢelendiriyordu. Ancak üç ülke de Sovyetler Birliği’nin desteğini alan bir Suriye’ye karĢı

49 Douglas Little, “Cold War and Covert Action: The US and Syria, 1945-58,” Middle East Journal, 44/1 (KıĢ 1990), s. 55.

50 FRUS, 1955-1957, Vol. XIII, Near East: Jourdan – Yemen, Doc. 355, s.633.

51 Little, a.g.m., s. 72.

52 Anderson, a.g.m., s.26.

53 ġen, a.g.e., s.197.

(11)

99 Arda BAŞ

koyamayacakları için ABD’nin tepkisini görmeden harekete geçmek istemiyordu. Üç ülke liderleri 22 Ağustos 1957’de Türkiye’de bir araya gelerek Suriye’deki geliĢmeleri görüĢtüler.

Bu görüĢmelerin ilk günü Irak Kralı Faysal ve Ürdün Kralı Hüseyin arasında geçti. 23 Ağustos’ta görüĢmelere CumhurbaĢkanı Celal Bayar ve BaĢbakan Menderes de katıldı. 24 Ağustos’ta ABD DıĢiĢleri Bakanı’nın Ortadoğu iĢlerinden sorumlu yardımcısı Loy Henderson, Türkiye’ye gelerek görüĢmelere katıldı. GörüĢmeler sonunda bir açıklama yapılmadı. Ancak Arap dünyası bu toplantılara büyük tepki gösterdi.54 GörüĢmeler sırasında ABD’li bir diplomatın evrak çantasının Arapların eline geçtiği ve ele geçen belgelerde ABD’nin Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine yeĢil ıĢık yaktığı iddiası ortaya atıldı.55 Henderson, görüĢme sonrası hükümetine sunduğu raporda BaĢbakan Menderes’in ciddi ve endiĢeli bir tavrına dikkat çekti. Ġstanbul’daki toplantılarda Suriye’de komünist yayılmaya karĢı ne tür önlemler alınabileceği masaya yatırıldı. Sürgündeki Suriyeli liderlerden yararlanılması, askeri seçenekler, paramiliter güçlerin kullanılması dahil birçok olasılık değerlendirildi. Hatta Irak, Ürdün ve Suriye’nin askeri güçleri dahi karĢılaĢtırıldı. Henderson, Menderes’e endiĢelerini paylaĢtığını belirtti ancak önce diplomatik yollar kullanılmalıydı. Askeri gücün BM anayasası etrafında tamamen haklı koĢullar oluĢmadan kullanılması sakıncalıydı. Menderes, bu görüĢmede Henderson’a krizin çözümünde Arap Birliği’nin öncelikli rol oynaması gerektiğini, ancak ikinci aĢamada Türkiye’nin resme girmesi gerekirse hazır olduklarını belirtti.56 Aslında Türkiye’nin bu aĢamada hedefi Suriye’deki geliĢmelere ABD’nin ilgisini çekmek ve daha aktif rol oynamasını sağlamaktı. Bunun için ABD’ye NATO’nun doğu kanadının düĢmanlarca kuĢatıldığını anlatmaya çalıĢtı.57

Henderson Menderes’ten sonra Ürdün Kralı Hüseyin ile görüĢtü. Kral Hüseyin Türkiye’nin Suriye’ye karĢı bir savaĢa giriĢmesi konusunda endiĢeliydi ama diplomatik olarak Suriye karĢısında desteklenmesi gerektiğini düĢünüyordu. Bunun yanında Türkiye’nin Arap dünyasındaki düĢmanlıkların içine girmesini akılsızca buluyordu.58 Kral Hüseyin Arap Birliği’nin aldığı karar gereği 16 Ekim 1957’de Amman’da ABD, Ġngiltere ve Türkiye büyükelçilerini kabul ederek Türkiye’nin Suriye sınırına asker yığmasından endiĢe duyduğunu belirtti. GörüĢmeye Türkiye adına katılan Büyükelçi Mahmut Dikerdem’e göre ise Ürdün Kralı Hüseyin Türkiye’nin Suriye üzerinde baskı kurmasını sevinçle karĢılıyordu. Fakat Arap Birliği ile dayanıĢma halinde olduğunu göstermek zorundaydı.59

Suriye’nin diğer komĢusu Irak ise geliĢmeler konusunda ihtiyatlı davranmaktan yanaydı. ABD ve Türkiye ise Irak’ın tutumunu netleĢtirmesini istiyordu. BaĢbakan Menderes, Irak Veliaht Prensi Abdullah ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eylül ayının baĢında bir araya geldiğinde Veliaht Prens, Irak’ın ulaĢımı zor olan uzun kara sınırı nedeniyle Suriye’ye karĢı yürütülecek bir askeri harekatta uygun olmadığını operasyon için Irak yerine Ürdün’ün tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Veliaht Prens Suudi Arabistan Kral’ı Suud’un uyarısı nedeniyle güç kullanma konusunda çekimser davranıyordu.60 Henderson bir diğer durağı Lübnan’da, CumhurbaĢkanı ġamun, BaĢbakan Sami El-Salh ve DıĢiĢleri Bakanı Charles Malik ile yaptığı görüĢmede Suriye’nin komünistleĢme ihtimalinden duyduğu kaygıyı aktardı.61 Irak gibi

54 Kürkçüoğlu, a.g.e., s.104.

55 Dikerdem, a.g.e., s. 176.

56 FRUS, 1955-1957, Vol. XIII, Near East: Jourdan-Yemen, Doc. 373,s.656-657.

57 YeĢilbursa, Bagdat Pact, s.194.

58 FRUS, 1955-1957, Vol. XIII, Near East: Jourdan-Yemen, Doc. 372, s.655.

59 Dikerdem, a.g.e., s. 175-176

60 Anderson, a.g.m., s.28.

61 B.C.A.: 30..1.0/68.432.1-01/11/1957.

(12)

Türkiye’nin dostu olan Arap ülkeleri Türkiye’nin Suriye’ye müdahale konusunda daha geri planda olmasını tercih ederken Türkiye meseleyi bir güvenlik meselesi olarak görüyordu.

Ġstanbul’daki görüĢmeler Henderson’u etkilemiĢ olacak ki ABD’ye döndüğünde hükümetine sunduğu raporda, Suriye’de durumun oldukça kritik olduğunu tüm özgür dünyanın güvenliği için tehdit olan bu geliĢmeler karĢısında biran önce harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.62 Bu rapor ABD’nin tutumunun sertleĢmesine sebep oldu. Eisenhower 7 Eylül’de Suriye’nin komĢularına karĢı saldırısına karĢı asla tolerans gösterilmeyeceğini duyurdu. Alınan askeri tedbirlere ek olarak Suriye’nin Batı yanlısı komĢularına (Türkiye, Irak, Ürdün ve Lübnan) yüklüce askeri yardım yapmaya baĢladı. ABD’nin tavrı sertleĢtikçe Türkiye’nin Suriye’ye karĢı aldığı tedbirler de sertleĢti. Türkiye’nin Suriye sınırında sürdürdüğü askeri manevralar hız kazandı. Bu askeri hareketlilik Sovyetler Birliği, Mısır ve Suriye tarafından Türkiye’nin Suriye’yi iĢgali için ilk adımlar olarak yorumlandı. ABD de baĢlangıçta Türkiye’nin Suriye sınırında yürüttüğü askeri harekata destek verdi. Dulles, 19 Eylül 1957’de BM Genel Kurulu’nda Türkiye’nin güneyden Suriye, kuzeyden Sovyetler Birliği tarafından sarılarak baskı altında tutulmak istendiğini söyleyerek Türkiye’ye destek oldu.63

ABD bu görüĢmeleri yaparken Türkiye, Suriye hakkındaki endiĢelerini Ġran’la paylaĢtı. Ġran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Mansour’u 24 Eylül 1957’de kabul eden Bayar, Ġran ġahı’nın sorun hakkındaki görüĢlerini aldı. Ġran Büyükelçisi görüĢmede Sovyetler Birliği’nin hükümetine gönderdiği mesajdan bahsetti. Bu mesajda, Türkiye’nin Ortadoğu’daki barıĢı tehlikeye soktuğu, Suriye’ye karĢı giriĢilecek bir harekata Sovyetler Birliği’nin sessiz kalamayacağı ve Ġran’ın Sovyetler Birliği’nin tepkisini anlayıĢla karĢılaması gerektiği belirtiyordu. Ġran Büyükelçisi, Sovyetler Birliği’nin bu mektubuna daha cevap vermediklerini, hükümetinin Türkiye’nin Suriye sınırına yığdığı askerin Suriye’ye karĢı askeri harekat için hazırlık olup olmadığı konusunda tereddütleri olduğunu söyleyince Bayar, bu hareketin geniĢ çaplı bir manevradan baĢka bir Ģey olmadığını ve Suriye’ye saldırmak niyetinde olmadıkları cevabını verdi.64

Türkiye’nin Suriye'ye Karşı Harekete Geçmesi

Henderson’un Türkiye ve Lübnan’a yaptığı ziyarette Suriye’deki geliĢmeler karĢısında Arap hükümetlerinin sessiz kalmaması ve sert bir tepki gösterilmesi yönünde bir uzlaĢma sağlanmıĢtı. Ancak Arapların Suriye’ye karĢı açık bir tavır takınmak konusundaki isteksizliği nedeniyle bu baĢarılamadı. Arap hükümetleri Henderson’un ziyareti ile ilgili çıkan spekülasyonlar nedeniyle kendi kamuoylarından çekindi. Türkiye Suriye’deki geliĢmeler karĢısında Arap devletlerinin etkili bir önlem alamayacaklarını görünce Suriye’ye karĢı tek baĢına hareket etme ihtimalini değerlendirdi. 65

Suriye’de komünistlerin iktidara gelmesi Türkiye’nin güvenlik endiĢelerini artıracağı için Türkiye açısından Suriye’deki geliĢmeler önemli ve yakından takip edilmesi gereken bir konuydu. Uzun süreden beri sıkıntılı bir seyir izleyen iliĢkiler daha da gerilince Türkiye, 1956 yılının sonlarına doğru Suriye’ye karĢı tedbirler almaya baĢladı. Türkiye önce Ağustos 1956’da ihtiyat eğitimi için 934 ihtiyat subayı 2099 çavuĢ 2458 onbaĢı, 7948 er ile beraber

62 George Kirk, “The Syrian Crisis of 1957- Fact and Fiction”, Ġnternational Affairs, Vol.36, 1960, s. 58.

63 Oral Sander, Türk – Amerikan İlişkileri 1947-1964, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları,Ankara, 1979, s. 161.

64 B.C.A.: 30..1.0/40.236..14-24/09/1957.

65 Behçet Kemal YeĢilbursa, “Demokrat Parti Dönemi Türkiye’nin Ortadoğu Politikası (1950-1960), History Studies, Ortadoğu Özel Sayısı, 2010, s. 86.

(13)

101 Arda BAŞ toplam 13.439 ihtiyat personelini silah altına aldı.66 Bayar’a Kasım 1956’da Suriye ile ilgili verilen istihbarat raporları Türkiye’nin bu ülke ile ilgili endiĢe ve Ģüphelerini artırdı. Bayar’a gelen mesajda Sovyetler Birliği’nin Kafkasya üzerinden kısmen Türk hava sahasını da kullanarak küçük gruplar halinde Suriye’ye silah nakliyatı yaptığını, bu bilginin Adana Ġncirlik Üssü’ndeki ABD’li komutanlar tarafından da doğrulandığı belirtilmekteydi. Bayar, bu rapora verdiği cevapta konunun ciddiyetinin ABD ve Ġngiltere büyükelçilerine anlatıldığını ve Sovyetler Birliği’nin Suriye’de etkinlik kazanması karĢısında sessiz kalamayacaklarını ancak alınacak tedbirlerin Ġngiltere ve ABD ile beraber kararlaĢtırılması gerektiğini vurguluyordu.67

Türkiye, Ġngiltere ve ABD ile Suriye’deki geliĢmeleri görüĢmeye devam etti. DıĢiĢleri Bakan Yardımcısı Ethem Menderes, 29 Kasım 1956’da Ġngiltere’ye giderek Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanı S. Lloyd ile Sovyetler Birliği’nin Suriye’ye yaptığı silah sevkiyatını konuĢtu ve alınacak tedbirleri tartıĢtı.68 Bayar, ABD Büyükelçisi Fletcher Warren ile 25 Mart 1957’de yaptığı görüĢmede ise Suriye’de siyasi durumun karıĢık ve iktidarın komünistlerin eline geçme olasılığının yüksek olduğunu söyledi. Eğer ABD bu duruma seyirci kalırsa Suriye daha da

“Ģımaracaktı”. ABD Büyükelçisi de Bayar’ın görüĢlerini paylaĢıyordu.69

Suriye’de Mayıs 1957’deki seçimlerde sol partilerin zafer kazanması Türkiye’nin Suriye’nin rejimi konusunda duyduğu endiĢeyi artırdı. Türkiye’nin Suriye’ye karĢı giderek sertleĢen tavrına ABD destek verdi.70 Ancak ABD, Türkiye’nin Suriye konusunda tek baĢına hareket etmesinden endiĢe duyuyordu. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Warren, Menderes ile yaptığı görüĢmede Suriye ile iliĢkilerin durumunu sorduğunda, Menderes, Suriye’nin Ürdün’e karĢı tavrındaki yumuĢamanın olumlu bir geliĢme olduğunu ancak bunun Türkiye’nin Suriye’ye karĢı politikasında köklü bir değiĢiklik yapacak kadar önemli bir geliĢme olmadığını belirtti.71 Bu görüĢme ABD’nin Türkiye’nin Suriye politikasından duyduğu kaygıyı azaltmadı.

Bu yüzden görüĢmeler devam etti. BaĢbakan Menderes, Büyükelçi Warren arasında 21 Ağustos 1957’de yapılan görüĢmede gündem yine Suriye’ydi. Menderes, mevcut durum karĢında ABD’nin bir tutum alması gerektiğini ve bu tutum belirlenmedikçe bir Ģey yapılamayacağını belirtiyordu. Menderes’e göre, ABD’nin Ortadoğu politikası Suriye’nin bir Sovyet uydusu haline gelmesini engelleyememiĢti. Suriye’nin tam ve tipik bir Sovyet uydusu olması için gerekli prosedür kısa zamanda tamamlanacak ve tehlikeli, tatsız aynı zamanda çok önemli sonuçları olacak bir durum ortaya çıkacaktı. Artık Suriye ile temasa geçmek Sovyetler Birliği ile temasa geçmek demekti. Bunun etkileri kısa sürede Ürdün, Irak ve Lübnan’da görülecekti. Suriye bundan sonra bölgedeki prestijini yok etmek için ABD’ye meydan okuyacaktı. Menderes, geliĢmeler karĢısında ABD’nin tavrını belirlemesini beklediklerini o zamana kadar hiçbir Ģekilde harekete geçmeyeceklerini belirtti.72 Menderes’in ABD’ye ilettiği bu endiĢeleri Türk askeri yetkililer de paylaĢıyordu. Warren, askeri yetkililerin Türkiye’nin sadece kuzeyden gelebilecek bir Sovyet tehdidi ile karĢı karĢıya olmadığını, aynı zamanda Suriye’ye yapılan Sovyet askeri yığınağı ile çift yönlü özel bir saldırının hedefi olabileceği yönündeki kaygılarını hükümetine iletti.73

66 B.C.A. : 030.18/146.63.1.2 (58-2) – 03.08.1956 (4/7707)

67 B.C.A.:30..1.0/111.701..7-10/11/1956.

68 Vatan, 30 Kasım 1956.

69 B.C.A.: 30..1.0/40.236.11-25/03/1957.

70 Kürkçüoğlu, a.g.e., s.105.

71 B.C.A.: 30..1.0/111.701.9-27/07/1957.

72 FRUS, 1955-1957, Vol. XIII, Near East:Jourdan-Yemen, Doc.362, s.644.

73 FRUS, 1955-1957, Vol. XIII, Near East:Jourdan-Yemen, Doc.358, s.638.

(14)

Warren, hükümetine askeri kanatta bazı tereddütler olmakla birlikte Türk Hükümetinin Suriye’ye tek taraflı bir müdahalede çok istekli olduğu bildirdi. Tabi bu da ABD’nin Türkiye’nin tek taraflı bir müdahalesinden duyduğu endiĢeleri artırdı. Bu durum ABD’ye çok zarar verecekti. Arap dünyası böyle bir saldırının ABD’nin teĢvik ve yardımı ile yapıldığını düĢünecekti. Öte yandan Sovyetler Birliği de bu geliĢmelere sessiz kalmayacaktı. Bu yüzden ABD gerginlik daha da büyümeden müdahale etmek için harekete geçti ve Türkiye’nin tepkisini azaltmak için daha fazla ekonomik ve askeri yardım yapma sözü verildi. 8 Ekim 1957’de DıĢiĢleri Bakanlığı’nda Menderes, DıĢiĢleri Bakanı Fatin RüĢtü Zorlu, Milli Savunma Bakanı ġemi Ergin, DıĢiĢleri Bakanlığı Genel Sekreteri Melih Esenbel ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Warren bir araya gelerek Suriye’deki son geliĢmeleri ve ABD’nin yapmayı söz verdiği yardımı görüĢtüler. 74

ABD de Türkiye’nin Suriye konusundaki endiĢelerini paylaĢıyordu. Ancak Suriye’ye karĢı alınacak tedbirler konusunda bazı tereddütleri vardı. Suriye’den komünizm tehlikesi için yardım talebi gelmediği için Eisenhower Doktrini uygulanamazdı. Suriye içindeki muhalif grupları örgütleyerek Batı yanlısı bir iktidarın iĢ baĢına getirilmesi zordu. ABD ve Ġngiltere’nin doğrudan müdahale etmesi her ülke açısından sakıncalıydı. Suriye’nin komĢularının yapacağı müdahale krizin büyümesine sebep olabilirdi. Arapların tepkisini azaltmak için özellikle Türkiye biraz daha geri planda olmalıydı. Bu operasyon için en uygun aday olan Irak’ın tek baĢına baĢarılı olması zordu. Suriye’nin komĢularının ABD’nin desteğinde ortak hareket ederek bu sorunu çözmesi gerekiyordu.75

Türkiye ile Suriye arasındaki gerginlik Eylül ayında Sovyetler Birliği lideri Bulganin Menderes’e 10 Eylül 1957’de gönderdiği mektupla daha da arttı. Mektupta özellikle Suriye ile ilgili son zamanlarda meydana gelen geliĢmelere dikkat çekiliyordu. Henderson’un son seyahatinin amacının Suriye’nin iç iĢlerine askeri bir müdahale hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyordu. Türkiye’nin bu hazırlıklar içersinde önemli görevler üslendiğini belirten Bulganin, Suriye’ye müdahale için verilen ABD silahları ve yapılan hazırlıkları dikkatle izlediklerini belirti. Bulganin’e göre bu siyasi ortamda Türkiye’nin ne amaçla sınıra asker yığdığını anlamak zor değildi ve bu askeri hareketlilik sona ermez ve Suriye’ye karĢı bir operasyon yapılırsa bu Türkiye’yi çok zor duruma sokacaktı.76

Menderes, bu mektuba verdiği cevapta iddialarını yalanlamıĢ üstelik Suriye’den bu yönde resmi bir Ģikayet yokken Sovyetler Birliği’nin tavrının “hayret verici” olduğunu belirtmiĢtir. Menderes, Suriye’deki geliĢmeleri dikkatle takip ettiklerini, Suriye’ye Sovyetler Birliği tarafından depolanan silahların Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiğini belirtti.77 Menderes’e göre, Ġstanbul’da Henderson’un ve Suriye’ye komĢu ülkelerin yaptığı toplantı bir saldırı hazırlığı değil Suriye’deki geliĢmeler karĢısında kendi güvenliklerini tehlikede gören ülkelerin mevcut durumu müttefikleri ile beraber değerlendirmesinden ibaretti.78

Henderson’un bölge ülkelerine yaptığı gezi sonrası ABD’nin Suriye’ye karĢı tutumunda bir sertleĢme olmasına rağmen bu askeri bir müdahaleye sıcak baktığı anlamına gelmiyordu.

Zaten Dulles, 10 Eylül 1957’de Türk DıĢiĢlerine gönderdiği mektupta Suriye konusundaki endiĢelerin paylaĢıldığını ancak askeri bir harekatta bulunmaya niyetleri olmadığını açıkça belirtti. Mektuptaki bir diğer ayrıntı Türkiye’nin Suriye’ye yönelik tepkisini belirlerken

74 Sever, a.g.e., s. 193., Ulus, 9 Ekim 1957.

75 Sever, a.g.e., s. 186.

76 B.C.A.: 30..1.0/68.431.6-29/10/1957.

77 Kürkçüoğlu, a.g.e., s.106.

78 Zafer, 5 Ekim 1957.

(15)

103 Arda BAŞ ABD’nin sorumluluk almayacağı uyarısıydı. Türkiye, ne ABD’nin ne de Arap komĢularının Suriye’ye karĢı askeri bir harekat düzenlemeye yanaĢmayacağını böylece anladı. Ancak Türkiye, geri adım atmamakta kararlıydı.79 Suriye’ye gözdağı vermek için Eylül ayında Suriye sınırına yapılan askeri yığınak biraz daha artırıldı. Önce Amerikan Askeri Yardım Programı çerçevesinde ABD’den 1600 adet jeep alındı.80 27 Eylül 1957’ye gelindiğinde sınıra ilave olarak 33.000 kiĢilik bir motorize birlik yerleĢtirdi. 4 Ekim 1957’den itibaren bir zırhlı tugay daha bu kuvvetlere eklenerek 10 Ekim’de Suriye sınırındaki asker sayısı 37.000’e ulaĢtı.81 Bu askeri hazırlıkların yanı sıra Türkiye’deki Suriye uyruklulara Türkiye’de bulunan gayrimenkulleri üzerine inĢaat yapmak, ağaç dikmeleri, bu malları sahiplenmeleri alıp satmaları yasaklandı.82

Suriye ile Türkiye arasındaki gerilim kısa sürede ABD ve Sovyetler Birliği arasında bir güç gösterisine döndü. Sovyetler Birliği DıĢiĢleri Bakanı Andrey Andreyeviç Gromiko, 20 Eylül 1957’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuĢmada Türkiye-Suriye gerginliğini yakından takip ettiklerini ve gereken her Ģeyi yapmaya hazır oldukları uyarısında bulundu. Sovyetler Birliği, Suriye’ye verdiği desteği göstermek için Suriye’nin Lazkiye Limanı’na iki savaĢ gemisi gönderdi. Diğer yandan Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreteri KruĢcef bir gazeteye verdiği demeçte, Türkiye’nin bir savaĢ halinde bir gün dahi dayanamayacağını iddia ediyordu.

ABD’nin DıĢiĢleri Bakanı Dulles, bu demece verdiği cevapta Türkiye’nin güvenliğinin NATO’nun güvenliğinin bir parçası olduğu ve Türkiye’ye karĢı bir saldırıya verilecek cevabın sadece savunma değil saldırı da olacağı uyarısında bulundu.83 18 Ekim 1957’de de ABD’nin Altıncı Filosuna mensup bazı gemiler ve güdümlü füze kruvazörü Canberra Ġzmir Limanı’nı ziyaret ederek Türkiye’ye desteğini gösterdi.84 ABD, Sovyetler Birliği’nden gelen demeçlerden Türkiye’nin Suriye’ye karĢı tek baĢına harekete geçmesi durumunda Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’daki prestijini korumak için Türkiye’ye karĢı harekete geçmek zorunda kalacağını anladı. Bu ise, Suriye krizinin büyük bir çatıĢmanın fitilini ateĢlemesi ihtimalini daha net bir Ģekilde yaratıyordu. Bu tehlike nedeniyle ABD, Türkiye’ye hem ekonomik yardım yaparak hem de gerektiğinde askeri olarak destek olacağını söyleyerek Suriye sınırındaki askerlerini geri çekmesini sağlamaya çalıĢtı. 85

Gelinen noktada, ABD’nin kriz boyunca izlediği politikanın hatalı olduğu anlaĢılıyordu.

Suriye’nin Arap dünyasındaki yeri yanlıĢ değerlendirilmiĢ ve sorun Suriye’nin karĢı karĢıya kaldığı dıĢ kaynaklı bir tehdit olarak görülmüĢtü. Ancak bunun Sovyetler Birliği tarafından yürütülen baĢarılı bir taktik olduğu görülecekti.86

ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki gerilim devam ederken Suriye, 8 Ekim 1957’de Türkiye’ye bir nota verdi. Notada, Türkiye sınır hadiseleri çıkarmakla, Suriye hava sahasına tecavüz etmekle ve Suriye sınırına asker yığmakla suçlanıyordu. Türkiye bu notaya verdiği cevapta bu iddiaları reddetmiĢ askeri hareketliliğin Ortadoğu’daki nazik durumdan

79 Sever, a.g.e., s.190.

80 B.C.A. : 030.18/146.41.5 (75-18)-28/08/1957 (4/9338)

81 Sever, a.g.e., s.192.

82 B.C.A. : 030.18/147.58.14 (146-1)-18/11/1957 (4/9697)

83 Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk- Amerikan Münasebetleri, TTK Basımevi, Ankara, 1991, 251.

84 Kürkçüoğlu, a.g.e., s.108.

85 Little, a.g.m., s.73.

86 Campbell, a.g.e., s. 134-135.

(16)

kaynaklandığını, sınır hadiselerinin ise kaçakçılarla yapılan mücadele sırasında meydan gelen küçük hadiseler olduğunu belirtti. 87

Krizin Yumuşaması

Suriye Krizi, Suriye’nin 16 Ekim 1957’de konuyu BM’ye taĢımasıyla yumuĢama havasına girdi. Tabi bu yumuĢamayı sağlayan çeĢitli faktörler vardı. 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği ilk uzay aracını Sputnik’i uzaya göndermeyi baĢardı. Bu Sovyetler Birliği için yeni bir dönemin habercisiydi. Artık, ABD Sovyetler Birliği’nin atom silahı taĢıyan füzelerinin kapsama alanındaydı. ABD “Sputnik Ģoku” yaĢıyordu. Bu Arap dünyasında Sovyetler Birliği’nin endüstriyel ve teknolojik olarak prestijini de artıran bir geliĢmeydi. Artık Sovyetler Birliği Ortadoğu’da Batı kapitalizmine açık bir alternatif haline geldi.88

Suriye Krizi BM’de görüĢülmeye baĢlandığında Suudi Arabistan Kralı Suud, Türkiye ve Suriye arasındaki krizin çözümü için çalıĢmalara baĢlamıĢtı. Kral Suud, 25 Eylül 1957’de Suriye’yi ziyaret ederek Suriye’nin Arap ülkelerine karĢı bir tehdit olmadığı ve herhangi bir saldırı olması durumunda Suudi Arabistan’ın Suriye’nin yanında olacağı mesajını verdi. Kral Suud’un, Suriye’yi destekler nitelikteki bu demeçlerinden ilk hedefinin Türkiye ile Suriye arasındaki anlaĢmazlığı çözmekten ziyade Suriye ile Ürdün arasındaki anlaĢmazlığı çözmek olduğu anlaĢılmaktaydı. Kral Suud, Suriye ile Ürdün arasındaki sorunu çözmede baĢarı da sağladı. Kral Hüseyin 16 Ekim’de Ġngiltere, ABD ve Türkiye büyükelçilerine verdiği demeçte, Suriye’ye karĢı yapılacak bir saldırıyı tüm Arap ülkelerine yapılmıĢ sayacaklarını bildirdi.89

Kral Suud, Suriye ile Ürdün arasındaki sorunu çözdükten sonra Türkiye-Suriye iliĢkilerinin normalleĢmesi için çaba harcadı. 21 Ekim 1957’de Suudi Arabistan, Türkiye ve Suriye’ye arabuluculuk teklif ettiklerini ve her ülkenin bunu kabul ettiğini duyurdu. Bunun üzerine BM görüĢmelere üç gün ara verildi. Ardından Kral Suud’un teklifini görüĢmek için Zorlu’nun baĢkanlık ettiği bir heyet Suudi Arabistan’a gitti. GörüĢme sonunda yapılan ortak açıklamada, Türk-Arap özellikle de Türkiye-Suriye iliĢkilerinin görüĢüldüğü bildirildi.90 Ancak Suriye makamları Suudi Arabistan’ın arabuluculuğunu önce kabul ettiklerini sonra ise reddettiklerini bildirdiler. Suudi Arabistan bundan rahatsızlık duydu ve ġam Büyükelçisi ġeyh Abdülaziz Zeynel, Suriye CumhurbaĢkanı ġükrü Kuvvetli ile yüz yüze görüĢerek, Suriye’nin bu tutumunun devletlerarası hukuka aykırı olduğunu bildirdi.91 Ardından Suudi Arabistan arabuluculuk teklifini geri çekti. NBC Radyosunda yayınlanan bir haberde Sovyetler Birliği’nin Mısır ve Suriye’ye, Suudi Arabistan’ın arabuluculuk teklifinin kabul edilmemesi için telkinde bulunduğunu bildiriliyordu. ABD’de yayınlanan Examiner gazetesi de, Suriye’nin arabuluculuk teklifini reddetmesinde Sovyetler Birliği’nden gelen uyarıların etkili olduğunu, Türkiye’nin ise bu teklifi kabul ederek Dünya kamuoyunda iyi niyetli ve yapıcı tavrını bir kez daha ortaya koyduğunu yazdı.92

Suudi Arabistan arabuluculuktan çekildiği günlerde tarafların tavırlarında hızlı bir yumuĢama yaĢandı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Moskova Büyükelçimizin düzenlediği resepsiyona Khrushchev’de katıldı ve resepsiyonda Ankara ile bir gerilimin olmadığını göstermek için oldukça sıcak davrandı. Aslında tavırları “Kriz mi ne krizi?” diyordu.93 Diğer

87 Ulus, 10 Ekim 1957., Sever, a.g.e., s. 193.

88 Anderson, a.g.m., s.35.

89 Kürkçüoğlu, a.g.e., s.108.

90 Ulus, 24 Ekim 1957.

91 Ulus, 25 Ekim 1957.

92 B.C.A.: 30..1.0/104.651.3-23/10/1957.

93 Anderson, a.g.m., s.37.

Referanslar

Benzer Belgeler

O krizden sonra gerçekleştirdikleri reformların, Türkiye'nin 2008-2009 krizinden çok iyi bir şekilde korunmasını sağladığını vurgulayan Babacan, konuşmasına şöyle devam

1957 Türkiye Suriye Krizi’ne neden Olan Siyasi Gelişmeler İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ABD ve Sovyetler Birliği merkezli iki kutba ayrılmıştı.. Sovyetler Birliği

Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında uygulamaya konulacak olan Serbest Ticaret Alanı, son yıllarda gelişen ilişkilere paralel olarak ülkeler arasında hızla artan

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 26, Ağustos 2017 Tablo 7.Düzey 2 Bölgeleri için Suriyeli Nüfusu ve İşsizlik Oranı İlişkisine

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Şah Fırat Operasyonu, Türkiye ile ABD arasında imzalanan Özgür Suriye Ordusuna yönelik “eğit-do- nat programı” ve bölgesel aktörlerin açıklamaları bir-

Korando Sports, her vücut tipine uyum sağlayan elektrikli, ısıtmalı ön koltuklar ve sınıfında tek, 29º açıya sahip arka koltuklarıyla rahat yolculuklar için

[r]