• Sonuç bulunamadı

16. asır şairlerinden Seyrî ve Dîvân`ı [İnceleme - metin - dizin]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "16. asır şairlerinden Seyrî ve Dîvân`ı [İnceleme - metin - dizin]"

Copied!
403
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

16. ASIR ŞAİRLERİNDEN SEYRÎ VE DÎVÂN’I [İNCELEME - METİN - DİZİN]

Recep GÖKKAYA 1330205505

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Kadriye ORAK KÜLCÜ

ISPARTA - 2017

(2)
(3)
(4)

iv

ÖZET

16. Asır Şairlerinden Seyrî ve Dîvân’ı [İnceleme - Metin - Dizin]

Recep GÖKKAYA

Yüksek Lisans Tezi, SDÜ Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Isparta, Ocak 2017, 391 Sayfa

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Kadriye ORAK KÜLCÜ

Bu çalışmada 16. asır klasik Türk edebiyatı şairlerinden, Seyrî mahlaslı şairin Dîvân’ı incelenmiştir. Seyrî’nin Dîvân’ının bugün için bilinen tek nüshası Fransa Millî Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Kaynaklarda hakkında çok az bilgi bulanan şairin, Dîvân’ından hareketle hayatı ve edebi kişiliği ortaya konulmuş, Dîvân’ının mevcut nüshası üzerinden tenkitli metni oluşturulmuş, çalışmanın sonuna özel adlar dizini eklenmiştir. Ekler bölümünde klasik Türk edebiyatı tarihinde Seyrî mahlasını kullanmış şairler hakkında elde edilen bilgiler değerlendirilmiş ve şiir mecmualarından hareketle tespit edilen şiirler de neşredilmiştir.

Anahtar Kelimeler: 16. Asır, Dîvân, Seyrî, Klasik Türk Şiiri.

(5)

v

ABSTRACT

16

th

Century Poet Seyrî and His Dîvân [Review - Text - Index]

Recep GÖKKAYA

Master of Science Thesis, SDU, Department of Turkish Language and Literature

Isparta, January 2017, p. 391

Supervisor: Asst. Prof. Kadriye ORAK KÜLCÜ

In this study, Dîvân of the poet under the pseudonym of Seyrî has been reviewed, who is one of the 16th century classic Turkish literature Poets. The only known copy of his Dîvân for today is in National Library of France. The poet’s life, about whom there is so few information in resources, and his literary personality has been revealed with reference of his Dîvân, its critical text has been generated over the available copy, proper names index has been added to the end of the study. In appendix chapter, all the information in the history of Classic Turkish Literature about the poets who is using the pseudonym Seyrî has been evaluated and also the poems could be identified by means of the poetry journals have been published.

Key Words: 16th Century, Dîvân, Seyrî, Classic Turkish Poetry.

(6)

vi

İÇİNDEKİLER

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI ... ii

YEMİN METNİ SAYFASI ... iii

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... v

İÇİNDEKİLER ... vi

KISALTMALAR ... x

ÖN SÖZ ... xii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM HAYATI, ESERLERİ VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ 1. HAYATI ... 3

1. 1. Kimliği, Adı ve Mahlası ... 3

1. 2. Doğum Yeri, Doğum Tarihi ve Ailesi ... 5

1. 3. Öğrenimi ve Mesleği ... 6

1. 4. Bulunduğu Yerler ... 8

1. 4. 1. Halep - Şam - Antep ... 8

1. 4. 2. Budin ... 10

1. 4. 3. Erzurum ... 11

1. 4. 4. İran ... 13

1. 4. 5. Amasya ... 14

1. 4. 6. Bağdad ... 15

1. 4. 7. Sivas ... 18

1. 4. 8. Edirne ... 19

1. 4. 9. Bozdağ - Gölcük Yaylası ... 19

(7)

vii

1. 5. Münasebette Bulunduğu Devlet Adamları ... 20

1. 5. 1. Şehzade Mustafa [ö.1553] ... 20

1. 5. 2. Temerrüd Ali Paşa [ö.1572]... 24

1. 5. 3. Rüstem Paşa [ö.1561] ... 26

1. 5. 4. İbrahim Paşa [ö.1536] ... 27

1. 5. 5. Halep Sancakbeyi Mehmed Beg [ö.?] ... 28

1. 5. 6. Halep Sancakbeyi Hüseyin Paşa [ö.1542] ... 29

1. 5. 7. Şam (Arab) Defterdarı Ali Beg [ö.?] ... 29

1. 6. Şahsiyeti ... 30

1. 7. Ölümü ... 31

2. ESERLERİ ... 32

3. EDEBÎ KİŞİLİĞİ ... 32

3. 1. Dil ve Üslûp Özellikleri ... 32

3. 1. 1. Şiiri ve Şiir Hakkındaki Görüşleri ... 34

3. 1. 2. İkilemeler ... 36

3. 1. 3. Yer Adlarının Yoğun Kullanımı ... 37

3. 1. 4. Atasözleri ve Deyimler ... 43

3. 2. Kullanılan Vezinler ... 47

3. 3. Tarih Manzumeleri ... 48

İKİNCİ BÖLÜM DÎVÂN’I 1. DÎVÂN’I ... 50

1. 1. Nüshanın Tanıtımı ... 50

1. 2. Tertib Hususiyetleri ... 53

1. 3. Nüsha Müellif Hattı Mıdır? ... 54

(8)

viii

1. 4. Nazım Şekilleri ve Türleri ... 54

1. 4. 1. Kasideler ... 54

1. 4. 2. Kıtalar ... 54

1. 4. 3. Mesneviler ... 55

1. 4. 4. Musammatlar ... 55

1. 4. 5. Gazeller ... 55

1. 4. 6. Diğer Nazım Şekilleri ... 56

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METNİN YAZIMI VE DÎVÂN METNİ 1. METNİN YAZIMI VE DÎVÂN METNİ ... 57

1. 1. Metnin Kuruluşu İle İlgili Notlar ... 57

1. 2. Transkripsiyon İşaretleri ... 58

[KASİDELER] ... 60

[KITALAR] ... 82

[MESNEVİLER] ... 94

[MUSAMMATLAR] ... 106

[MÜSEDDES] ... 106

[MUHAMMESLER] ... 109

[MURABBALAR] ... 114

[GAZELLER] ... 138

[RUBAİ] ... 357

[FERDLER] ... 357

[MATLALAR] ... 360

SONUÇ ... 361

DİZİN (ÖZEL ADLAR) ... 362

(9)

ix

KAYNAKLAR ... 374

EKLER ... 379

1. Seyrî Mahlaslı Diğer Şairler ... 379

2. Şiir Mecmualarında Seyrî Mahlaslı Şiirler ... 381

2. 1. Gazeller ... 381

2. 2. Matlalar ... 385

ÖZ GEÇMİŞ ... 391

(10)

x

KISALTMALAR age. : Adı geçen eser

agm. : Adı geçen makale agmd. : Adı geçen madde AKM : Atatürk Kültür Merkezi bkz. : Bakınız

c. : Cilt

d. : Doğum yılı

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Fr. : Ferd

G. : Gazel

haz. : Hazırlayan

İÜ : İstanbul Üniversitesi

K. : Kaside

Kt. : Kıta

Ktp. : Kütüphane

MEB : Millî Eğitim Bakanlığı

Ms. : Mesnevi

Msd. : Müseddes

Mhs. : Muhammes

Mrb. : Murabba

Mt. : Matla

ö. : Ölüm yılı

Rub. : Rubai

S. : Sayı

(11)

xi

s. : Sayfa

ss. : Sayfa sayısı TDK : Türk Dil Kurumu TTK : Türk Tarih Kurumu vb. : ve benzeri

vd. : ve diğerleri

Y. : Yazma

(12)

xii ÖN SÖZ

Bu çalışmanın konusunu 16. asır klasik Türk edebiyatı şairlerinden Seyrî ve Seyrî’nin bilinen tek eseri olan Dîvân’ı oluşturmaktadır. Çalışmada öncelikle kaynaklarda biyografsine rastlanmayan Seyrî’nin kimliği ve hayatı hakkında elde edilen bilgiler değerlendirilmiş ve üzerinde bugüne kadar herhangi bir bilimsel çalışma yapılmamış olan Dîvân’ının metni kurulmuş ve incelenmiştir.

Çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Seyrî’nin kimliği üzerinde durularak şairin hayatı ve edebî kişiliği değerlendirilmiştir.

İkinci bölümde Dîvân’ın özellikleri üzerinde durulmuş, nüshanın tavsifi yapılarak nazım şekilleri ve türleri hakkında bilgiler verilmiştir.

Üçüncü bölümde metnin kuruluşu ile ilgili hususlar belirtildikten sonra Dîvân metni verilmiş; Dîvân’da geçen özel adlar aynı bölümde listelenmiştir. Çalışmanın Ekler bölümünde ise Klasik Türk şiiri geleneğinde tespit edilebilen Seyrî mahlaslı şairlere ve rastlanılan şiirlere yer verilmiştir.

Bu çalışmayla 16. asırda yaşayan ve Dîvân’ı günümüze ulaşan Seyrî mahlaslı şairin kimliği tespit edilmeye gayret edilerek hayatı ve edebî kişiliği ortaya konulmaya çalışılmış ve şairin Dîvân’ı incelenerek Türk edebiyatı tarihindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır.

Çalışmanın tamamlanması hususunda yardımlarından dolayı değerli danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Kadriye ORAK KÜLCÜ’ye, 2013 yılında Fransa Millî Kütüphanesi’nde bulunan Seyrî’nin Dîvân’ından beni haberdar eden ve tez konusu araştırdığım günlerde Dîvân üzerinde çalışmamı öneren, beni bu hususta yüreklendirerek yardımlarını ve zamanını esirgemeyen kıymetli büyüğüm Murat GÜNEŞ’e ve bana her zaman destek olan sevgili eşim Emine’ye şükranlarımı sunuyorum.

Recep GÖKKAYA Tokat - 2016

(13)

1 GİRİŞ

16. asır Osmanlı Devleti’nin siyasî alanlarda olduğu gibi sanatta ve edebiyatta da en parlak devri olarak kabul edilir. Doğuda ve batıda elde edilen siyasî başarılar ve gerçekleştirilen yeni fetihler devletin gücünü arttırırken sanatın ve edebiyatın da bu gelişmelerle birlikte ilerleme kaydettiği görülür.

Bu asırda yeni fetihlerle elde edilen şehirler imar ve iskan edilmiş; Budin’nden Bağdat’a, Üsküp’ten Halep’e ve Erzurum’dan Edirne’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyada şairler yaşadıkları ve bulundukları muhitlerin tarih ve kültürlerini de şiirlerine taşımışlardır.

Devletin payitahtı olan İstanbul ile birlikte Manisa, Amasya, Konya gibi şehzadelerin sancakta bulunduğu şehirlerde de ilim adamları ve şairler ilmî ve edebî muhitler oluştururken; Rumeli’nde, Anadolu’da, Halep, Şam, Bağdat gibi bölge ve şehirlerde beylerbeyi - sancakbeyi görevinde bulunan birçok devlet adamı da şairleri ve ilim adamlarını himaye etmişlerdir.

Seyrî de Osmanlı Devleti’nin bu ihtişamlı asrında Halep, Şam, Bağdat, Erzurum, Amasya ve Budin gibi önemli şehirlerde bulunmuş, Temerrüd Ali Paşa’nın [ö.1572]

divan katipliğini yapmış ve onun himâyesinde yaşamış bir şairdir. Şehzade Mustafa, Rüstem Paşa, Temerrüd Ali Paşa gibi devrin önemli devlet adamlarına kasideler sunmasının yanında; Hayretî, Yûsuf-ı Sîneçâk ve Ahdî gibi çağdaşı birçok şairle de görüşmesi onun yaşadığı dönemin tanınmış simalarıyla aynı meclislerde bulunduğunu göstermektedir. Ancak buna rağmen çalışmanın konusu olan Seyrî’nin kaynaklarda yer bulamadığı görülmektedir. Bu nedenle çalışma esnasında karşılaşılan en büyük güçlük de Seyrî’nin kimliği ve kişiliğini belirleme hususunda kaynaklardaki bilgi yetersizliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmanın ilgili bölümlerinde detaylandırıldığı üzere, biyografik kaynaklardan hareketle Seyrî hakkında kırıntı mahiyetinde denilebilecek tek bilgiye Gülşen-i Şuarâ’nın sebeb-i telif bölümünde rastlanmaktadır. Gülşen-i Şuarâ’nın ilgili kısmında her ne kadar Seyrî’nin sadece adı verilerek mahlası îmâ edilmiş ise de Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sı ile Seyrî’nin Dîvân’ında bulunan bazı benzer ayrıntılar; her iki şairin

(14)

2

gerek birbirleri gerekse de Temerrüd Ali Paşa ile olan münasebetleri Seyrî’nin bugüne kadar gizli kalan kimliğine dair önemli malumat edinmede belirleyici olmuştur.

Bu çalışmanın konusu olan 16. asır şairi Seyrî’nin kimliği ve hayatı müstakil olarak incelenecek, tespit edilen diğer Seyrî mahlaslı şairlere ise çalışmanın Ekler bölümünde yer verilecektir.

(15)

3

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYATI, ESERLERİ VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ 1. HAYATI

1. 1. Kimliği, Adı ve Mahlası

Seyrî hakkında gerek döneminde yazılmış gerekse de sonraki yüzyıllarda yazılan, mahlası belirtilerek biyografisine yer verilen herhangi bir kaynak bulunmamaktadır.

Bununla birlikte Seyrî’nin Dîvân’ı; münasebette bulunulan devlet büyüklerine sunulmuş şiirler, devrin birçok tarihi hadisesini yansıtması ve düşürülen tarih manzumeleri ile şairin biyografisine dair ipucu mahiyetinde de olsa önemli bilgiler ihtiva etmektedir.

Dîvân’ında bulunan şiirlerden öğrendiğimize göre Seyrî, 16. asırda Osmanlı Devleti’nin önemli beylerbeyilerinden olan Temerrüd Ali Paşa’nın [ö.1572] divan katipliğini yapmış ve uzun yıllar çeşitli yerlerde paşanın yanında bulunmuş bir şairdir.

Şairin hayatı ve şiiri hakkında doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde bilgi içeren tek kaynağın Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sı olduğu tarafımızdan tespit edilmiştir.

Temerrüd Ali Paşa, 1549 - 1553 yılları arasında Bağdat Beylerbeyliği görevindeyken5 Ahdî de Gülşen-i Şuarâ’sında, o yıllarda paşanın yanında bulunduğunu; Paşa, Bağdat’tan Sivas Beylerbeyliği’ne tayin edildiğinde onunla birlikte Sivas’a geldiğini ve paşanın hizmetinde bulunduğunu ifade etmektedir.6

Dîvân’daki manzumelerden Temerrüd Ali Paşa’ya birçok şiir takdim ettiğini öğrendiğimiz Seyrî’nin, bazı şiirlerini de paşanın Bağdat’taki görevi sırasında yazdığı anlaşılmaktadır. Bu durum, tezkiresinde Osmanlı coğrafyasının özellikle doğu bölgesindeki şairleri hakkında bilgi verdiği bilinen Ahdî’nin Seyrî’den de haberdar olabileceğini akla getirmiştir. Ahdî, tezkiresinde Seyrî mahlaslı bir şairden bahsetmemesine rağmen eserinin sebeb-i telif bölümünde Bağdat’tan Sivas’a Temerrüd Ali Paşa ve mahlasını gizli tuttuğu “Hüsrev” isimli bir şairle geldiklerini bildirmekte ve

5 Erhan Afyoncu, “XVI.Yüzyılda Osmanlı Beylerbeyileri I: Temerrüd Ali Paşa”, Belleten, Ankara, 2002, c. LXV, S. 244, s. 1010 – 1011.

6 Süleyman Solmaz, Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı, AKM Yayınları, Ankara, 2005, s. 109.

(16)

4

bu şairle aralarındaki dostluk hakkında da önemli bilgiler vermektedir.7 Ahdî, Temerrüd Ali Paşa’dan yâr-ı zarîf, enîs-i cân ve yâr-ı dîrîn olarak bahsederken; Hüsrev’den de şâir-i latîf, refik-i şefîk, munîs-i revân ve şâ‘ir-i sihr-âferîn övgüleriyle bahsetmekte ve Hüsrev ismine bir de muamma söylemektedir. Sivas’a vardıktan bir müddet sonra İstanbul’a gitmek için yola çıkan Ahdî, hizmetinde bulunduğu Temerrüd Ali Paşa’dan ve yakın dostu olduğu anlaşılan Hüsrev’den ayrılırken üzüldüğünü belirtmekte ve şu beyti söylemektedir:

Budur devr-i zamānuñ ittifāķı K'olur her viŝālüñ bir firāķı

Ahdî’nin, şair dostu Hüsrev’den ve Ali Paşa’dan ayrılırken söylediği bu beytin ilk mısraının, Seyrî’nin Dîvân’ının 37a varağında derkenar olarak kayıtlı olması, şairin kimliği açısından dikkat çekici bir ipucudur. Zira Seyrî, Dîvân’ın 111b varağında bulunan 309. gazelde adının Hüsrev olduğuna dair önemli bir bilgi vermektedir. Şairin bu gazelin 5. beytinde mahlası yerine ismini kullandığı görülmektedir:

Dudaġuñı emdügüm ĥalķuñ düşelden aġzına Baña dirler iy şeker-leb Ĥ u s r e v em şírín-suĥen

Bu bilgiler ışığında Gülşen-i Şuarâ’nın sebeb-i telif bölümünde bahsedilen Hüsrev isimli şairin Ahdî’nin yakın dostu; Temerrüd Ali Paşa’nın da divan katipliğini yapmış olan ve bu çalışmanın konusu olan Seyrî mahlaslı şair olduğu anlaşılmaktadır.

Seyr, [Ar. s - y - r ] “gezmek maʽnāsınadır ki Fārisìde geşt ü güźār mürādifidir.”8 Şiirlerinden anlaşıldığına göre Seyrî, bulunmuş olduğu vazifeler icabı geniş bir coğrafyada birçok yeri gezmesi ve sefer etmeyi sevmesinden dolayı bu mahlası kullanmış olmalıdır.9 Zira şairin “sefer, seyr, seyrân, geşt” gibi kelimeleri Dîvân’ının

7 Solmaz, age., s. 85 - 86; s. 109.

8 Mütercim Âsım Efendi, El-Okyânûsu'l-Basît Fî Tercemeti'l-Kâmûsi'l-Muhît, haz. Koç, Mustafa;

Tanrıverdi, Eyyüp, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul, 2013, c. 2, s. 2041.

9 16. asırdan itibaren Seyrî mahlaslı şairler ve şiirler mecmualarda az da olsa yer almıştır. Ancak bu şiirlerinin hiç birinin Dîvân’da bulunmadığı görülmüştür. Seyrî mahlaslı şairlere ve şiirlere Ekler bölümünde yer verilmiştir.

(17)

5

birçok yerinde mahlasına da îmâda bulunarak kullandığı görülmektedir. Bu beyitlerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:

S e y r ì yem kim milket-i dehri ser-ā-ser seyr idüp

Dilerem ¤arż eyleyem kim nice oldı mācerā K.4/19 Niçe demdür mey-i ¤ışķ ile ser-mest

İdüp bunca diyār u memleket geşt Ms.1/13 Terk idüp ben ¤āşıķın derdā sefer itdi Sefer

Yiridür şimden girü baña maķarr olsa sefer G.85/1 Bulınca tekye-i ¤ışķı ķatı yildüm yopurdum ben

Teķā¤üd eylerem şimden girü S e y r ì sefer itsem G.266/5 Ġurbetseyüben S e y r ì iķāmet idemez cān

Çünkim sefer-i ġurbete ¤azm itdi Sefer Şāh G.374/5 1. 2. Doğum Yeri, Doğum Tarihi ve Ailesi

Şairin kesin olarak doğum yeri ve tarihi bilinmemekle birlikte Dîvân’ındaki tarih manzumelerinden, münasebette bulunduğu devlet adamlarından ve adını andığı kişilerden hareketle 16. asrın ilk çeyreğinin başlarında doğduğu düşünülebilir.

Dîvân’ında Hayretî ve Yûsuf-ı Sîneçâk ile görüştüğünü belirtmesi (G.146/4), Halep’te ve Şam’da bulunduğu yıllarda Üsküp’ten ve İshak Çelebi’den bahsetmesi (G.395/5), ayrıca şiirinde daha çok Rumeli şairlerinde görülen Rumeli söyleyişlerine sıklıkla yer vermesi10, şairin Rumelili olabileceğini akla getirmektedir.

Şair, Şehzâde Mustafa’ya sunduğu kasidelerinden birinde Rumeli’nden Erzurum’a tımarını arttırmak amacıyla geldiğini şöyle belirtmektedir:

Rūmilinden yidi biñ aķçalıķ tìmār ile

Arż-ı Rūma gelmiş idüm artduram diyü şehā K.2/24

10 Halil Çeltik, Divan Sahibi Rumeli Şairlerinin Şiir Dünyası, MEB Yayınları, Ankara, 2008, s. 148 - 225.

(18)

6

Ancak bu beyitte ifade edilen Rumeli’den Erzurum’a geliş, şairin memleketinin Rumeli olduğunu kesin olarak söylememize imkan vermemektedir. Bu hususta dikkat edilmesi gereken nokta, şairin Erzurum’a gelmeden önce 1534 yılından 1540-41 yıllarına kadar Halep dolaylarında bulunduğunu Dîvân’ında belirtmiş olmasıdır (Ms.1/20-23, Kt.1, Kt.2, Kt.4). Şair, Halep dolaylarından 1540-41’li yıllarda ayrılarak 22 Ağustos 154111 tarihindeki Budin Kalesi’nin ikinci defa gerçekleştirilen fethine katılmış (Kt.5, Kt.6) ve ardından 1542 yılında da Erzurum’a gelmiştir (Kt.7). 1542- 1548 yılları arasında Erzurum’da Temerrüd Ali Paşa’nın yanında bulunduğunu belirten şairin (Kt.7, K.2/8), 1548’den sonra da Amasya’ya, Şehzade Mustafa’nın yanına gittiği anlaşılmaktadır. Bu bilgiler ışığında şairin ilgili kasidesinde ifade ettiği Rumeli’nden Erzurum’a gelişini bildirmesindeki maksadın Rumelili olduğunu belirtmesi değil, katılmış olduğu Budin’in fethinden sonra Erzurum’a gelişini ifade edişi olmalıdır.

Dîvân’ında ailesine dair geniş bilgilere yer vermeyen şair, Şehzade Mustafa’ya sunduğu aynı kasidede (K.2), babasının Osmanlı sarayında “bevvâbân-ı dergeh-i âlî”

denilen saray kapıcılarından12 olduğunu belirtmektedir:

Ķapudan ķovsañ bacadan düşerem zìrā ki ben

Dergeh-i ¤ālìde Bevvāboġlı idüm serverā K.2/23 1. 3. Öğrenimi ve Mesleği

Seyrî’nin öğrenim görüp görmediği hakkında Dîvân’ında kesin bir bilgi mevcut değidir. Ancak mesleğinin katiplik olduğunu bildirmesi (K.2/8), devrin ileri gelen devlet adamlarıyla münasebeti bulunması, Fars ve Arap şiirine ilgi duyduğunu ifade etmesi (K.6/34) Seyrî’nin iyi bir eğitim aldığını düşündürmektedir.

11 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Resimli - Haritalı, TTK Yayınları, Ankara, 2011, c. II, s. 1015.

12 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB Yayınları, İstanbul, 1993, c.I, s. 212.

(19)

7

Şairin Şehzade Mustafa’ya sunduğu bir kasidesinden (K.2/8), 1542/43 - 1548 yılları arasında Erzurum’da beylerbeyi olan Temerrüd Ali Paşa’nın13 divan katipliğini yaptığı anlaşılmaktadır:

Arż-ı Rūm beglerbegisi kim ¤Alì Pāşā durur

Kātib-i dìvānı iken çün Ĥudā itdi cüdā K.2/8

Şairin hizmetinde bulunduğu bir diğer kişi Şehzade Mustafa’dır. Şiirlerinden anlaşıldığına göre şair Erzurum Beylerbeyliği’nin ardından kısa bir süreliğine Karaman’a, ardından 6 Şubat 1549’da Bağdat Beylerbeyliği’ne tayin edildiği bilinen14 Temerrüd Ali Paşa ile Bağdat’a gitmeyerek Amasya’ya, Şehzade Mustafa’nın yanına gitmiştir. Nitekim şehzadenin huzuruna gittiğini aynı kasidede:

Gel berü bād-ı ŝabā gibi yüz üzre sürinüp

Āsitān-ı ģażret-i şehzādeye it ilticā K.2/9 sözleriyle de ifade etmektedir.

Amasya’da bulunduğu sürede Şehzade Mustafa’ya dört kaside sunan şair, kasidelerinden birinde Türk, Fars ve Arap edebiyatlarını iyi bildiğini, bu edebiyatlar üzerinde incelemeler yaptığını, katipler arasında parmakla gösterilen biri olduğunu belirterek şehzadeden divan katipliği talep etmiştir:

Kātib-i dìvānuñ olmaķ istesem ¤ayb itme kim

Zìre kim küttāb içinde olmışam engüşt-nümā K.6/33 Fārisì Türkì ¤Arab eş¤ārını inşāsını

Ķādir olduķça tetebbu¤ itmişem ŝubģ u mesā K.6/34

Ancak bu arzusuna ulaşamadığı anlaşılan Seyrî’nin, Amasya’da şehzadenin yanında iki yıl kaldıktan sonra 1551-52 yıllarında Bağdat’a giderek o yıllarda Bağdat beylerbeyi olan Temerrüd Ali Paşa’nın maiyetine tekrar girmeye çalıştığı ve paşadan yardım istediği anlaşılmaktadır. Nitekim başlığında halini arz ederek paşaya gönderdiğini belirttiği Farsça bir kıtada şöyle söylemektedir:

13 Afyoncu, agm., s. 1009 - 1010.

14 Afyoncu, agm., s. 1010.

(20)

8

Pāmāl-i ġam şud-est der-ín cā tenem çu ĥāk

Uftādeem zi-pāy-i tu şehā dest-i men be-gír15 Kt.8/3

Seyrî’nin Temerrüd Ali Paşa için yazmış olduğu murabbalardan da hareketle tekrar paşanın himayesine girdiği anlaşılmaktadır. Ali Paşa için yazmış olduğu murabbalardan birinde Amasya’da Şehzade Mustafa’nın yanında iki yıl kaldığını, ancak iki yıl boyunca talihinin hiç yaver gitmediğini, bir daha aynı sıkıntılara düşmek istemediğini şöyle ifade etmektedir:

İki yıl gerçi ki şāhuñ oldı Sulšān Muŝšafā Sürmedüñ bir gün Amāsiyye içinde sen ŝafā İçme devrān sāķísinden bir daĥı cām-ı cefā

Mír-i mírān çünki Baġdāda ¤Alí Pāşā durur Mrb.5/IV 1. 4. Bulunduğu Yerler

1. 4. 1. Halep - Şam - Antep

Seyrî’nin Dîvân’ında münasebette bulunduğu devlet adamlarına sunmuş olduğu kasideler, yaşadığı yıllarda bazı hadiselere düşürmüş olduğu tarihler ve diğer manzumelerinde vermiş olduğu bilgilerle birlikte ismini ilgili şiirlerinde belirttiği yer adları, şairin geniş bir coğrafyada ve birçok şehirde bulunduğu göstermektedir.

Dîvân’ı incelendiğinde Seyrî’nin ilk olarak Halep’te bulunduğu görülmektedir.

Zira şair, Dîvân’ında yer alan Halep Şehrengizi’nde Mîr Mehmed Bey’in Halep sancakbeyi olduğu dönemde Halep’e geldiğini belirtmektedir:

Gerekdür ģamd idevüz rūz ile şeb

Ģaleb şehrin müyesser itdi ol Rab Ms.1/12 Mü¢ebbed devleti źātı mü¢eyyed

Żiyā-yı dín ü devlet Mír Meģemmed Ms.1/20 Ki bulup ĥiźmetinde ķadr-i behre

Rikābınca bile geldüm bu şehre Ms.1/23

15 “Ey Şah! Burada tenim toprak gibi gam altındadır. Ayağına düşmüşüm, elimden tut!”

(21)

9

Kaynaklardaki bilgilere göre Mehmed Bey’in, 1534 - 1535 yılları arasında Halep sancakbeyiliği görevinde bulunduğu bilinmektedir.16

Dîvân’dan hareketle şairin Halep dolaylarında bulunduğu yıllarda Şam’a da gittiği anlaşılmaktadır. Dîvân’da manzum mektup türündeki bir mesnevi (Ms.2) şairin Şam’ı iyi bildiğini ve Şam’da birçok tanıdığı ismin olduğunu göstermektedir. Ayrıca 1536 yılında Şam (Arab) defterdarı olan Ali Bey’e17 sunduğu bir kasideden hareketle şairin defterdar Ali Bey’den görev talep ettiği anlaşılmaktadır.

1535 yılında Mir Mehmed Bey’in ardından Halep Sancakbeyiliği’ne Hüseyin Paşa [ö.1542]18 getirilmiş ve Hüseyin Paşa 1539 yılına kadar bu görevde kalmıştır.19 Seyrî, Hüseyin Paşa’nın sancakbeyiliği döneminde, paşanın Antep’te tamir ettirdiği bir köşke (Kt.1) ve yine paşanın Antep’te yaptırdığı bir mesireliğe (Kt.2) tarih düşürmüştür.

Seyrî’nin Halep’e ne için geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte Irakeyn Seferi’ne katılmak amacıyla gelmiş olabileceği düşünülebilir. Zira Veziriazam İbrahim Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun da Irakeyn Seferi sebebiyle, kışlamak ve sefer öncesi hazırlık yapmak amacıyla 27 Aralık 1533 tarihinde Halep’e girdiği bilinmektedir.20 Bu tarih, Seyrî’nin Halep’e geldiğini belirttiği tarihle de örtüşmektedir.

Kaldı ki Dîvân’da Veziriâzam Makbûl İbrahim Paşa için yazılmış olduğu belirtilen bir murabbadan (Mrb.8) hareketle; Seyrî’nin, Irakeyn Seferi sırasında gerçekleşen bazı hadiselerden de haberdar olduğunu görmek mümkündür. Irakeyn Seferi sırasında Kanunî Sultan Süleyman komutasındaki ordunun, İbrahim Paşa komutasındaki ordu ile 29 Eylül 1534 tarihinde Tebriz’in doğusundaki Ucan Yaylağı’nda buluştuğu

16 Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516 - 1566), Fırat Üniversitesi Basımevi, Elazığ, 2003, s. 69 - 70.

17 Çakar, age., s. 73.

18 Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmânî, haz. Akbayar, Nuri: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996, c. 3, s. 712 - 713.

19 Çakar, age., s. 69 - 70.

20 Remzi Kılıç, Kanunî Devri Osmanlı - İran Münasebetleri (1520 - 1566), IQ Kültür Sanat Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s. 166 - 167.

(22)

10

bilinmektedir.21 Bu buluşmadan birkaç gün sonra tertip edilen divana Gilan hakimi Muzaffer Sultan on bin neferiyle gelip padişaha bağlı olduğunu arz etmiştir.22 Seyrî şiirinde bu hadiseyi şöyle yansıtmaktadır:

Rāyuñ ķılıcıyla eline Ķūm ile Kāşān İki ķoluñ ola şeh-i Şírāz ila Şirvān Yüz süriyü geldiyse n'ola vālí-i Gílān

Ser-¤asker-i sulšān selāšìn-i zamānsın Mrb.8/III Dîvân’da düşürülen tarihler (Kt.1, Kt.2, Kt.4) şairin Irakeyn Seferi’nden sonra da 1540-41 yıllarına kadar yine Halep ve çevresinde bulunduğunu göstermektedir.

1. 4. 2. Budin

Avusturya kralı Ferdinand’ın Kanunî’nin emriyle Macaristan topraklarından bir kısmına kral olarak atanan Zapolyai’nin ölümünü fırsat bilerek tekrar Budin Kalesi’ne saldırması üzerine23 Kanunî Sultan Süleyman Budin’e sefer düzenlemeye karar vermiştir. Seyrî de yaklaşık altı yıla yakın kaldığı Halep’ten 1540-41 yıllarında ayrılmış ve sefere katılmak için Budin’e gitmiştir.

Kanunî Rumeli birliklerini derhal Budin üzerine gönderirken Anadolu beylerbeyine yazdığı emirle de Anadolu askerlerini toplayarak Gelibolu üzerinden esas kuvvetlere katılmasını emretmiştir. Kendisi de şehzadeleri Şehzade Selim, Şehzade Bayezid ve ikinci vezir Rüstem Paşa’yla Macaristan üzerine yürümüştür.24 1541 yılının ağustos ayında Budin’de Ferdinad’ın ve Osmanlı askerlerinin arasında şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır.

Seyrî fetihten sonra Rüstem Paşa’ya sunduğu kasidesinde (K.8) fethin yansımalarına şöyle yer vermektedir:

21 Kılıç, age., s. 196.

22 Kılıç, age., s. 197.

23 Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Tarihi Kayı IV Ufukların Padişahı: Kanunî, KTB Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2011, s. 139 - 140.

24 Cezar, age., c. II, s. 1014.

(23)

11

Ķorķusından başını alup ķaçup Beçden geçe

Heybet-i ŝıyt [u] ŝadāsından Firenduş-ı la¤ìn K.7/8 Küştelerden püşte olmışdı nitekim Peştede

Niçe ĥaçlar ola Beçde daĥı ẅūġlara ķarìn K.7/10 Nemçe İspanye Çesār u Çeh ķamusı fetģ ola

Tìġ-ı tedbìrüñle nitekim alınmışdı Budin K.7/21

Seyrî, Budin’de bulunduğu 1541 yılında kalenin fethi üzerine iki kıta yazmış ve bu kıtalarda Budin Kalesi’nin fethine tarih düşürmüştür:

Bu fetģi göricek S e y r í müverriĥ

Didi tāríĥini baĥş-i İlāhí [H.948 / M.1541-42] Kt.5/5 Mükerrer ķande beñzer daĥı S e y r í

Didi tāríĥini fetģ-i mükerrer [H.948 / M.1541-42] Kt.6/6 1. 4. 3. Erzurum

Dîvân’daki tarih manzumelerinden hareketle Budin Kalesi’nin fethedilmesinin ardından Seyrî’nin Erzurum’a gittiği anlaşılmaktadır. Fethin 1541 yılının ağustos ayında gerçekleştiği dikkate alınırsa şairin Erzurum’a 1542 yılında varmış olduğu kabul edilebilir. Nitekim Dîvân’daki 1541-42 tarihli bir Farsça kıtanın başlığında (Kt.7) Gürcistan Kralı Melik Bagrat’ın (d.1510 - ö.1565)25 Erzurum Beylerbeyi Ali Paşa tarafından yenilgiye uğratıldığı ifade edilmektedir Seyrî bu kıtada Gürcü Kralı Bagrat’tan ve Ali Paşa’dan şöyle söz etmektedir:

Serdār-i ķavm-i Gurcí Pagrad-ı küfr-mu¤tād

Dìv-i racím-āsā mercūm-i la¤net u šard26 Kt.7/2

25 Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyiliği ve Teşkilatı, Kuruluş ve Genişleme Devri (1535 - 1566), TTK Yayınları, Ankara, 1998, s. 65.

26 “Küfrü alışkanlık edinen Gürcü kavminin başı Bagrad Şeytan gibi taşlanmış, kovulmuş, lanetlenmiş ve sürülmüştür.”

(24)

12

Pāşā-yi Erzenu'r-Rūm şír-i ġazā vü heycā

Ez-behr-i dín ez her tedbìr def¤i-şān kerd27 Kt.7/5 Āĥir resíd yārí ez-¤avn u naŝr-ı Bārí

Ber ehl-i dín u Pagrad be-gír taģt dil pur ez derd28 Kt.7/9

Seyrî Erzurum Beylerbeyi Ali Paşa için yazdığı kasidesinde de (K.4) paşanın Erzurum’a gelişine ve Gürcülerle yapılan savaşlara da değinmektedir:

Devlet ile Arż-ı Rūma çün şehā baŝduñ ķadem

Cümle Gürcistānı fetģ idüp Melik ķuluñ ola K.4/17 Šop-ı ķal¤a-kūb-ı pür-heybet ŝadānuñ ēarbına

Durımaya Ķal¤a-i Oltı Ģiŝār-ı Aĥsıĥā K.4/18

Şair, Ali Paşa’nın Erzurum’a gelişinden birkaç yıl sonra Gürcülerin elinden alınan Oltu Kalesi’nin fethi için de tarih düşürmüştür:

Oltı ķal¤asın ¤Alí Pāşā alup Arż-ı Rūm beglerbegi-y-iken o ģín Devletiyle ¤azm idince Oltuya

¤Avn-i Ģaķ oldı aña ol dem ķarín Bí-tüfeng ü šop aldı anı ol Ģüsn-i rā¤ ile hezārān āferín S e y r í didi fetģinüñ tāríĥini

Oltuyı kāfirden aldı ehl-i dín [H.953 / M.1546-47] Kt.3

Seyrî’nin, Erzurum’da Temerrüd Ali Paşa’nın himayesine girdiği ve paşanın divan katibi olduğu bilgisi ise Amasya’da bulunduğu yıllarda Şehzade Mustafa’ya sunduğu bir kasidesinden anlaşılmaktadır:

27 “Erzurum’un Paşası gazânın ve savaşın aslanıdır. Onların tüm tedbirlerini, dininin gücüyle defetmiştir.”

28 “Sonunda Allah’ın yardımı Müslümanlara ulaştı. Bagrat’ın tahtı alındı ve gönlü tasayla doldu .”

(25)

13

Arż-ı Rūm beglerbegisi kim ¤Alì Pāşā durur

Kātib-i dìvānı iken çün Ĥudā itdi cüdā K.2/8

Seyrî aynı kasidenin 25. beytinde de Şehzade Mustafa’ya Erzurum’da beş yıl kaldığını şöyle ifade etmiştir:

Beş yıl oldı bekledüm Gürcì Ķızılbaş serģadin

Artmadı beş aķça gitdi ol yidi de ĥusrevā K.2/25 1. 4. 4. İran

Seyrî’nin şiirlerinden İran coğrafyasının çeşitli yerlerinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Şairin Erzurum’da bulunduğu yıllarda yaşanan önemli hadiselerden biri Şah I. Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza’nın Osmanlı Devleti’ne sığınmasıdır. Bu yıllarda Şirvan hakimi olan Elkas Mirza’nın 1546’da Şah I. Tahmasb’a isyan ettiği bilinmektedir.29 Bu hadiseden sonra 1547 yılının sonlarına doğru İstanbul’a sığınan Elkas Mirza, Kanunî Sultan Süleyman’ın elini öpüp Şark diyarına acilen bir sefer yapılmasını temenni eder.30 Elkas Mirza’nın ilticası, Irakeyn Seferi’nde yarım kaldığı düşünülen doğu meselesini tekrar gündeme getirmiş ve batıda sınır güvenliğinin temin edilmiş olması devletin yönünü yeniden doğuya çevirmiştir. Bu amaçla 29 Mart 154831 tarihinde İstanbul’dan hareketle II. İran (Tebriz) Seferi’ne çıkılmıştır.

Kaynaklar Temerrüd Ali Paşa’nın, ordu henüz bu sefer için İstanbul’dan yola çıkmadan önce 20 Mart 1548 tarihi itibariyle Erzurum Beylerbeyliği’den ayrıldığı göstermektedir.32 Bu tarihten itibaren Seyrî’nin Temerrüd Ali Paşa ile orduya katılarak II. İran (Tebriz) Seferi’ne gittiği düşünülebilir. Zira şairin Elkas Mirza için yazmış olduğu murabbalardan (Mrb.9, Mrb.10), Tebriz bölgesini iyi bildiği anlaşılmaktadır:

29 Kılıç, age., s. 251.

30 Kılıç, age., s. 253 - 254.

31 Kılıç, age., s. 260.

32 Afyoncu, agm., s. 1010.

(26)

14

Ķuyalum ŝu ocaġına varup Van ile Vasšānuñ Ķıralum tíġ-i Şírāz ile ĥalķın cümle Kirmānuñ Varup toz ķoparalum başına Ķūm ile Kāşānuñ

Diyār-ı şarķa şāh itdi Süleymān Şāh Elķāŝı Mrb.9/VI Ucan Yaylaġı üstine ķonup ķuralum otaġı

Yıķalum seyl-i ¤asker-le varuban Ķaracašaġı Ķarabāġda dikelüm şimdiden ŝoñra Yaşılbāġı

Diyār-ı şarķa şāh itdi Süleymān Şāh Elķāŝı Mrb.9/VII Şairin Elkas Mirza için yazdığını belirttiği bir diğer murabbada (Mrb.10) ise Temerrüd Ali Paşa’dan ve II. İran Seferi sırasında Revan (Çukur Sa’d) hakimi olan Hüseyin Can’dan bahsettiği görülmektedir:

Arż-ı Rūmuñ mír-i mírānı ¤Alí Pāşāyla Ģüseyin Cān üstine ılġayalum ālāyla

Çaldıranda çengi ĥarbi çaldurup sūr-nāyla

Leşker-i kişver-güşāyı çek Ķızılbaş üstine Mrb.10/VII Kaynaklardaki bilgiler doğrultusunda, Temerrüd Ali Paşa’nın Erzurum’dan sonra kısa bir süreliğine Karaman Beylerbeyliği’ne, ardından da II.İran (Tebriz) Seferi sonrası 6 Şubat 154933 tarihinde Bağdat Beylerbeyliği’ne tayin edildiği bilinmektedir.

Dîvân’daki manzumelerden anlaşıldığına göre II. İran (Tebriz) Seferi’nin ardından Seyrî’nin de Ali Paşa’yla birlikte Bağdat’a gitmeyerek Amasya’ya, Şehzade Mustafa’nın yanına gittiği anlaşılmaktadır.

1. 4. 5. Amasya

Şairin bulunduğu yerlerden biri de Amasya’dır. Şehzade Mustafa’nın sancakbeyliği sırasında Amasya’ya geldiği anlaşılan Seyrî burada şehzadeye birçok şiir takdim etmiştir. Şair, Amasya’da şehzadeye dört kaside sunmuştur (K.2, K.3, K.5, K.6).

Ayrıca şehzade için bir muhammes (Mhs.1) ve çok sayıda murabba yazmıştır (Mrb.2, Mrb.3, Mrb.4, Mrb.15, Mrb.18). Yine şair Amasya’da bulunduğu yıllarda şehzadeden divan katipliğini talep etmiştir:

33 Afyoncu, agm., s. 1010.

(27)

15

Kātib-i dìvānuñ olmaķ istesem ¤ayb itme kim

Zìre kim küttāb içinde olmışam engüşt-nümā K.6/33

Ancak bu arzusunun gerçekleşmediği anlaşılan şairin Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden birkaç yıl önce Amasya’dan ayrılarak Bağdat’a, tekrar Ali Paşa’nın yanına gittiği görülmektedir (Kt.8).

Dîvân’daki tarihi bilgiler incelendiğinde Seyrî’nin Amasya’ya geliş tarihinin II.

İran Seferi bitiminde, 1549-50 yıllarında olduğu düşünülebilir. Burada 2 yıl kaldığını belirten şairin paşa için yazıldığı manzumelerine de dikkat edilirse 1553 yılından önce de Bağdat’ta olduğu ve yeniden Temerrüd Ali Paşa’nın hizmetinde bulunduğu görülmektedir (Kt.8, Mhs.2, Mrb.5, Mrb.6).

Seyrî Amasya’da iki yıl kaldığını ise Bağdat’ta Ali Paşa için yazdığı manzumelerinden birinde ifade etmektedir:

İki yıl gerçi ki şāhuñ oldı Sulšān Muŝšafā Sürmedüñ bir gün Amāsiyye içinde sen ŝafā İçme devrān sāķísinden bir daĥı cām-ı cefā

Mír-i mírān çünki Baġdāda ¤Alí Pāşā durur Mrb.5/IV 1. 4. 6. Bağdad

Seyrî’nin bulunduğu bir diğer yer Bağdat’tır. Şairin Amasya’ya 1549-50 yıllarında gittiği ve Amasya’da 2 yıl kaldığı göz önünde bulundurulursa Bağdat’a da 1551-52 yıllarında gittiği tahmin edilebilir. Şair, başlığında halini arz ederek paşaya gönderdiğini belirttiği Farsça bir kıtada (Kt.8), zor durumda kaldığını belirtmekte ve paşadan şöyle yardım istemektedir:

Pāmāl-i ġam şud-est der-ín cā tenem çu ĥāk

Uftādeem zi-pāy-i tu şehā dest-i men be-gír34 Kt.8/3

Seyrî’nin şiirlerinde konu edindiği tarihi hadiselerden de hareketle Bağdat’ta tekrar Temerrüd Ali Paşa’nın maiyetine girdiği anlaşılmaktadır:

34 “Ey şah! Burada tenim toprak gibi gam altındadır. Ayağına düşmüşüm, elimden tut!”

(28)

16

Amāsiyyeyi yirinde ķoyup ol vāŝıl-ı mevŝıl Ziyāret itmege Mūsā-yı Kāžım ķabrine gelgil Geçüp andan İmām-ı A¤žama eyle ŝafā ģāŝıl Ziyāret-gāh-ı Gílāníye varup ŝoñra ol ĥoş-dil

¤İnāyet ķıldı Ģaķ çünkim ¤Alí Pāşāya Baġdādı Mhs.2/IV Temerrüd Ali Paşa, Bağdat Beylerbeyliği’ne tayin edildiğinde Basra’da Urban isimli Bedevî Arap kabilesinin isyanı baş gösterir. Bu isyanları çıkartan kişi ise Ulyanoğlu lakabıyla bilinen Urban kabilesinin reisi Mir Ali bin Ulyan’dır.35 Irakeyn Seferi’nde (1533 - 1535) Cezayir bölgesinin güneyindeki Basra, Kanunî Sultan Süleyman’ın Bağdat’ta bulunduğu sırada (Aralık 1534 - Nisan 1535) Osmanlı Devleti’ne tâbi olmuştur.36 Basra Beylerbeyliği’nin kurulmasının ardından başta Ayas Paşa ve Kubad Paşa olmak üzere Bağdat ve Basra bölgesindeki tüm beylerbeylerinin de Osmanlı’ya karşı sürekli ayaklanan ve bölgedeki ticareti engelleyen bu kabileyle uzun yıllar mücadele ettiği anlaşılmaktadır.37 Temerrüd Ali Paşa da Bağdat Beylerbeyliği döneminde, Şattü'l-Arab veya Cezâyir-i Irak denilen bu bölgedeki isyanı bastırmak için görevlendirilmiş, Basra’da Osmanlı hakimiyetini sağlayıp tekrar Bağdat’a dönmüştür.38 Bağdat ve Basra’da yaşanan bu hadiselerin Seyrî’nin şiirlerine de yansıdığı görülmektedir:

Leşker-i Baġdādı Şaš gibi aķıtdı āferín

Himmet-i Sulšān Süleymān ¤avn-i Ģaķ ola mu¤ín Ĥıżr ile İlyāsdur bu yolda aña rāh-bín

¤Azm ķıldı çün ¤Alí Pāşā Cezāyir üstine Mrb.6/III

35 Abdurrahman Sağırlı, “Cezâyir-i Irâk-ı Arab veya Şattü'l-Arab’ın Fethi: Ulyanoğlu Seferi (1565 - 1571)”, İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul, 2005, s. 45.

36 Sağırlı, agm., s. 44.

37 Sağırlı, agm., s. 46.

38 Afyoncu, agm., s. 1011.

(29)

17

¤Askeri zeyn eyledi ġāyet silāģ u sāzla Šopšolu itdi donanmayı tüfeng-endāzla S e y r i yā dāyim du¤ā eyle bülend-āvāzla

¤Azm ķıldı çün ¤Alí Pāşā Cezāyir üstine Mrb.6/V Baŝraya beglerbegi olan Ķubād Pāşāyla

Ģüsn-i tedbír ü tedārükle vü ŝāyib-rāyla Çeng-i ĥarbi çalduruban šabl ile sur-nāyla

¤Azm ķıldı çün ¤Alí Pāşā Cezāyir üstine Mrb.6/II Ayas Pāşā ¤aceb mi fetģ-i Baŝra eylediyse ger

Yaķalum Şuşteri biz yıķalum Despūlı ser-tā-ser Aluban Hürmüzi fetģ idelüm Hindi daĥı ser-ber

¤Ulyanoġlı üzre varmaġa cem¤ idelüm leşker

¤İnāyet ķıldı Ģaķ çünkim ¤Alí Pāşāya Baġdādı Mhs.2/VII Akkoyunlular’ın dağılmasıyla (1514) Ahvaz, Dizfûl ve Şuşter şehirlerinde hakimiyet kuran Müşa‘şa‘lar, Safevîlerle Osmanlılar arasında sürekli el değiştiren bir sınır olan Huzistan bölgesinde yaşamaktaydılar.39 Müşa‘şa‘ emiri Seyyid Seccad’ın 1551 yılında Dizfûl’a gelen Şah I. Tahmasb’a bağlılığını bildirmesi40 Seccad’ın da Ulyanoğlu Mir Ali bin Ulyan gibi bölgede Osmanlı hakimiyetine karşı olan bir emir olduğu göstermektedir.

Seyrî’nin, Temerrüd Ali Paşa için yazmış olduğu diğer bir murabbasında (Mrb.6), Şiî Arap kabilesi Müşa‘şa‘lardan ve Müşa‘şa‘ emiri Seyyid Seccad bin Bedran’dan [ö.1584]41 da şöyle bahsettiği görülür:

Tíġ-ı ĥūn-rízi şu¤āından Müşa¤şa¤ hep göçe Şuşter ü Despūla dek Seccād durmayup ķaça Ol ¤Ulyanoġlı mel¤ūn ķorķusından kef geçe

¤Azm ķıldı çün ¤Alí Pāşā Cezāyir üstine Mrb.6/IV

39 Recep Uslu, “Huzistan”, DİA, 1998, c. 18, s. 437.

40 Uslu, agmd., s. 437.

41 Osman Gazi Özgüdenli, “Müşa‘şa‘lar”, DİA, 2006, c. 32, s. 156.

(30)

18

Ŝıyırsa Gürciye urduġı tíġın ol ¤Alí-şevket Şu¤ā¤ından Müşa¤şa¤ ĥalķı cānına düşe heybet Ķızılbaşuñ başı ķayusı oldı vehm idüp ġāyet Yezídüñ ķanını içsün Ģüseyníler idüp şerbet

¤İnāyet ķıldı Ģaķ çünkim ¤Alí Pāşāya Baġdādı Mhs.2/VIII Bağdat ve Basra bölgelerinde yaşanan bu siyasî hadiselerle birlikte Bağdat’ta yaklaşık beş yıl görevde bulunan Temerrüd Ali Paşa’nın, kaynaklardan hareketle 5 Kasım 1553 (28 Zilkade 960) tarihinde Bağdat’tan Sivas (Rum) Beylerbeyliği’ne tayin edildiği bilinmektedir.42

Seyrî’nin Bağdat’ta bulunduğu yıllarda Ali Paşa’nın yeniden divan katibi olup olmadığı hakkında ise kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Dîvân’daki manzumelerde verilen tarihi hadiseler ise en son Seyrî’nin Bağdat’ta bulunduğu yıllara aittir.

1. 4. 7. Sivas

Her ne kadar Dîvân’daki tarihi hadiseler Seyrî’nin Bağdat’ta olduğu yıllarda son bulsa da Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sının sebeb-i telif bölümünde verilen bilgilerden, Bağdat’tan Sivas’a gidilirken Seyrî’nin de Temerrüd Ali Paşa’nın yanında olduğu ve paşayla birlikte Sivas’a geldiği anlaşılmaktadır.43

Temerrüd Ali Paşa’nın 5 Kasım 1553 tarihinde Bağdat’tan Sivas’a tayin edildiği göz önünde bulundurulursa Sivas’a en geç 1554 yılının başlarında varıldığı tahmin edilebilir. Sivas’a varıldıktan sonra gerçekleşen en önemli hadise üçüncü defa İran (Nahçıvan) seferine çıkılacak olmasıdır. Bu sefer için görevlendirilen birçok beylerbeyileri gibi Sivas Beylerbeyi olan Temerrüd Ali Paşa da görevlendirilmiş ve orduyla birlikte Nahçıvan Seferi’ne çıkmıştır.44

Seyrî’nin Sivas’a Temerrüd Ali Paşa ile birlikte geldiği Ahdî’nin vermiş olduğu bilgilerden hareketle bilinse de Dîvân’ındaki manzumelerde tarihi hadiselerin 1552 -

42 Afyoncu, agm., s. 1011.

43 Solmaz, age., s. 85.

44 Kılıç, age., s. 325.

(31)

19

1553 yıllarına kadar olması ve Sivas’ta bulundukları yıllara dair bilgi verilmemesi nedeniyle şairin Temerrüd Ali Paşa’nın yanında Nahçıvan Seferi’ne katılıp katılmadığı da kesin olarak bilinmemektedir.

1. 4. 8. Edirne

Şairin Dîvân’ından hareketle gittiği anlaşılan diğer bir yer de Edirne’dir. Seyrî Edirne’de bulunduğunu bir beytinde şöyle ifade etmektedir:

Sāķiyā çünki Ĥudā ŝaldı bizi Edreneye

Bir ķadeģ cāmı aluruz neye olursa neye G.366/1 1. 4. 9. Bozdağ - Gölcük Yaylası

Dîvân’daki manzumelerden hareketle Seyrî’nin gittiği anlaşılan diğer bir yer de günümüzde İzmir’in Ödemiş ilçesi sınırlarında, Bozdağ’da bulunan Gölcük Yaylası45 ve Gölcük Gölü’dür. Seyrî’nin Bozdağ’ın güzelliğinden, hakkında bir gazel yazacak kadar etkilenmiş olduğu görülmektedir:

¤Āleme baĥş-ı nesím-i rūģ iden Bozšaġdur Mürdeye cānlar baġışlar ĥoş ¤aceb yaylaġdur Gölcük ile yüzi ŝuyı geçse dehrüñ vechi var Zíre ešrāfı çemen bustān u bāġ u rāġdur Selsebìli añma bunda yüz yumazsın vā¤ižā Her šarafdan gör sebíl olup aķan ırmaġdur İşbu šaġa reşkden çıķmış durur baġrında baş Yiryüzinde yir yirin ŝanma görinen šaġdur Kūh-ı ġam Ferhādı olduġuña çekme bār-ı ġam

S e y r i y ā ẅaġ üsti ŝaġ olan kişiye bāġdur G.87

45 16. asırda Manisa yaylaları arasında bahsedilen Bozdağ Yaylası’nın, Şehzade Yaylası olarak da isimlendirildiği anlaşılmaktadır. Manisa’da bulunan şehzadelerin yaz aylarında bu yaylaya çıktıkları ve burada saray nevinden ikametgahlar olduğu, sanat ve ilim erbabının da şehzadelerle birlikte bu yaylaya gittiği bilinmektedir. (bkz. M. Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazâsı, TTK Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013, s. 35, 42, 105.)

(32)

20

1. 5. Münasebette Bulunduğu Devlet Adamları 1. 5. 1. Şehzade Mustafa [ö. 1553]

1541 yılında Şehzade Mehmed’in Manisa sancakbeyi olarak tayin edilmesiyle, Şehzade Mustafa da sekiz yıl süren Manisa sancakbeyiliğinin ardından 16 Haziran 1541’de46 Amasya’ya gönderilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman, Şehzade Mustafa’nın Amasya’ya nakli için ferman çıkarmış ve bu fermanda Macar Seferi’ne çıkılacağı için İran sınırlarından gelebilecek herhangi bir taarruz ihtimaline karşı Şehzade Mustafa’nın orada bulunmasının bölge güvenliği açısından da uygun olacağını belirtmiştir.47

Şehzade Mustafa, Manisa’da olduğu gibi Amasya sancakbeyiliği döneminde de halkın sevgisini kazanmış ve burada bulunduğu on iki yıl boyunca birçok ilim adamı ve şair de Amasya’da şehzadenin muhitinde bulunmuştur. Şehzadenin çevresinde Senâî, Zârî, Edâyî, Kara Fazlî, Zemânî gibi şairlerin yanında; Merzifonî Hayreddin Efendi, Sürûrî Mustafa Efendi, Hamdî Hamdullah Çelebi, Lutfullah Lutfî Beg, Kadı Kâmî Muhammed Efendi, Tabîb-zâde Lutfî Efendi, Emânî Muhammed Çelebi gibi daha birçok ilim erbabı kimseler ve devlet adamlarının da olduğu bilinmektedir.48

1549/50 - 1551/52 yılları arasında Amasya’da bulunduğu anlaşılan Seyrî’nin, burada geçirdiği iki yıl boyunca şehzadeye dört adet kaside sunduğu (K.2, K.3, K.5, K.6) anlaşılmaktadır. Şair, sunduğu kasidelerinde genel itibariyle müşkül durumda olduğunu ifade etmekte ve şehzadeden himaye edilmeyi talep etmektedir:

Pāy-māl-i pāy-ı źillet olmışam mānend-i ĥāk

Dest-gìr ol serverā üftādeyem ez-dest ü pā K.2/26 Bāb-ı maķŝūdum yapılmasun der-i iģsānıñ ac

Ģalķa-veş olmaya ķaddüm intižār ile dü-tā K.2/27

46 Şerafettin Turan, “Mustafa Çelebi”, DİA, 2006, c. 31, s. 290.

47 A. Atillâ Şentürk, Taşlıcalı Yahyâ Bey’in Şehzâde Mustafa Mersiyesi Yahut Kanunî Hicviyesi, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2004, s. 39.

48 Şentürk, age., s. 43.

(33)

21

Şu bendeñüñ güni ¤ıyd ü şebi durur şeb-i Ķadr

Ķapuñda ĥıdmet ide dāyim ¤an-ŝamìmü'l-bāl K.5/19 Gelmişem yüz süriyüben ayaġuñ topraġına

Nitekim üftān u ĥìzān gülşene varur ŝabā K.6/23 Bu ķuluñı eyle mıķnāẅìs-i himmetle ķabūl

İtmezem vallāh tìġ-ı redd ile ķaẅ¤-ı recā K.6/24 Şem¤-i maķŝūdum uyar kim rūz u şeb tā ģaşre dek

Gün gibi rūşen çerāġuñ olayın ben serverā K.6/26 Ĥāyib olmayam ümìdüm riştesin ķaẅ¤ itme kim

İtmişem cebel-i metìn dergehüñe ilticā K.6/27

Seyrî, kasidelerinden birinde kendi meziyetlerini ifade ederek katipler arasında parmakla gösterildiğini; Fars, Türk ve Arap edebiyatlarını bildiğini, dolayısıyla liyakatli bir kişi olduğunu belirterek Şehzade Mustafa’dan divan katipliğini talep etmiştir:

Kātib-i dìvānuñ olmaķ istesem ¤ayb itme kim

Zìre kim küttāb içinde olmışam engüşt-nümā K.6/33 Fārisì Türkì ¤Arab eş¤ārını inşāsını

Ķādir olduķça tetebbu¤ itmişem ŝubģ u mesā K.6/34

Seyrî’nin Şehzade Mustafa için yazdığı kasidelerinde dikkat çeken en önemli husus ise şehzadeyi saltanatın varisi olarak görmesidir:

Vāriś-i mülk-i Süleymān ķudve-i şehzādegān

Kām-yāb u kām-rān Şehzāde Sulẅān Muŝẅafā K.2/11 Nihāl-i ŝalẅanat-ı gülistān-ı ¤Ośmānì

¤Ulüvv-i şān durur Şeh Muŝẅafā-yı źü'l-iķbāl K.5/11 Şehr-yār-ı şehr-i devlet şeh-süvār-ı salẅanat

Mālik-i mülk seĥā vü ŝāģib-i ¤izz ü ¤ulā K.6/15 İftiĥār-ı Āl-i ¤Ośmān [u] şeh-i şehzādegān

Ģażret-i sulẅān bin sulẅān Sulẅān Muŝẅafā K.6/16

(34)

22

Seyrî’nin 1549-50 yıllarında hâmisi Temerrüd Ali Paşa’nın yanından ayrılıp Amasya’ya gidişi ve Şehzade Mustafa hakkındaki bu düşünceleri, şairin şahsî fikirlerinin yanında devrin siyasî beklentilerini de ortaya koyması bakımından önemlidir. Şehzade Mustafa’nın büyük bir kesim tarafından gelecekte padişah olarak görülen ve çok sevilen bir şehzade olması Seyrî’yi de etkilemiş olmalıdır. Şehzade Mustafa hakkında önemli bir çalışma yapan Prof. Dr. Ahmet Atilla ŞENTÜRK, ilgili eserinde Venedik Balyosu Navagero’nun şehzade hakkındaki düşüncelerini şu şekilde aktarmaktadır:

“Mustafa’nın imparatorluğa halef olma bakımından bütün kardeşlerinden ne kadar fazla sevildiği ve kolayca arzu edildiği anlatılamaz. Yeniçeriler onu istiyorlar ve padişah yahut da onun kulu olan sadrazam aynı fikir ve arzuda olmadığı hâlde bunu açıkça ifade ediyorlar. Çünkü imparatorluğun başına geçmek için kendisine hak tanıyan en büyük evlâd olduktan başka, yiğit, cömert ve doğru bir insan olarak şöhret yapmış olması, herkes tarafından şiddetle arzu edilmesine sebep oluyor. Onun sancağından geçen yeniçeri yahut padişahın kullarından hiçbiri yoktur ki hediye almasın ve gördüğü büyük iltifat karşısında çok memnun ve tatmin edilmiş olarak ayrılmasın. Böylece Mustafa büyük bir isim yapıyor. Yeniçeriler her ihtiyaçları için ona başvuruyorlar ve onun idare mıntıkasında iken Bâbıâlî’yi hiç hatırlamıyorlar ve geri gelmiyorlar.”49

Bu hususta Seyrî’nin yine Şehzade Mustafa için yazdığı bir muhammesinde de (Mhs.1) halkın şehzadeyi padişah olarak görmek istediği ve bu söylemin insanlar arasında yayıldığı açıkça görülmektedir:

Gel iy şāhum cülūs it taĥt-ı ¤Ośmāna mekānuñdur Hümāsın sen seríri āsumānuñ āşiyānuñdur

Šaleb ķıl ŝıdķ ile Ģaķdan yine virmek Ĥudānuñdur Niçün epsem durursın durma sulšānum zamānuñdur

Serír-i salšanat dirler ki Sulšān Muŝšafānuñdur Mhs.1/I

49 Şentürk, age., s. 40.

(35)

23

Seyrî’nin Amasya’da bulunduğu yıllarda Şehzade Mustafa’dan ne kadar ilgi gördüğü bilinmese de şehzade için yazmış olduğu bazı murabbalarından (Mrb.2, Mrb.3, Mrb.4) hareketle, şairin şehzade nezdinde kabul gördüğü ve bazı ihsanlar aldığı söylenebilir:

Naš¤-ı Rūmuñ şāhıyuz ferzānedür seyrānımuz Şeh-süvār-ı píl māt eyler yayaķ seg-bānımuz Ĥāneden geniş diyelüm görsün ¤adū meydānımuz

Ģażret-i Şehzāde Sulšān Muŝšafānuñ ķulıyuz Mrb.4/IV Nev-bahār oldı çü güller güldi bülbül devridür

Durmayup dönsün ķadeģ fır fır bugün mül devridür Söylesün sāķí ŝurāģí daĥı ķulķul devridür

Şimdi Sulšān Muŝšafā devrānıdur gül devridür Mrb.2/I Rūz-ı ¤ıyd oldı Ĥudāya şükr-i minnet idelüm

Ba¤dehū yārān gelüñ şāhāne ŝoģbet idelüm Ġuŝŝa vü ġam cānına ŝad bār la¤net idelüm

Devr-i Sulšān Muŝšafādur ¤ıyş u ¤işret idelüm Mrb.3/I Amasya’da geçen iki yılın ardından Bağdat’a, Temerrüd Ali Paşa’nın yanına giden Seyrî’nin Amasya’dan hangi sebeplerle ayrıldığı ise kesin olarak bilinmemektedir. Ancak paşaya yazdığı bir murabbada Amasya’da bulunduğu iki yılın zorluklarla geçtiğini belirtmesi, şairin şehzadenin yanından divan katipliği gibi asıl istediği şeyleri elde edememesi sebebiyle ayrılmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu durum Seyrî’nin şiirine şöyle yansımıştır:

İki yıl gerçi ki şāhuñ oldı Sulšān Muŝšafā Sürmedüñ bir gün Amāsiyye içinde sen ŝafā İçme devrān sāķísinden bir daĥı cām-ı cefā

Mír-i mírān çünki Baġdāda ¤Alí Pāşā durur Mrb.5/IV Seyrî, Şehzade Mustafa’nın ölüm haberini ise Bağdat’ta bulunduğu yıllarda almış olmalıdır. Zira Şehzade Mustafa 6 Ekim 1553 tarihinde öldürülmüş; 5 Kasım 1553

(36)

24

tarihinde de Bağdat’tan Sivas’a tayin edilen Temerrüd Ali Paşa da beraberinde Seyrî ve Ahdî ile birlikte Sivas’a gitmiştir.50

Şehzadenin 1553 yılında öldürülmesi herkes gibi Seyrî’yi de çok üzmüş, o da birçok şair gibi51 şehzadenin ölümü üzerine şiir yazmıştır. Dîvân’da Şehzade Mustafa için yazdığı beş adet murabbadan ikisinin (Mrb.15, Mrb.18) şehzadenin ölümü üzerine yazıldığı anlaşılmaktadır.

Ķayd-ı bend oldı dutuldı ol meh-i tābāna ģayf Meskeni zindān idindi ol şeh-i ĥūbāna ģayf Ķapucılardur nigeh-bān çıķamaz seyrāna ģayf

Ģayf yirden göge dek ģayf ol meh-i tābāna ģayf Mrb.15/I Şair, şehzadenin ölümü üzerine yazdığı diğer murabbasında ise şehzadenin cenazesinin Bursa’ya götürülmesine değinmektedir:

Şehr-i Burusa seyrine ¤azm eyleyicek sen Ķaplucalar oldı gözümüñ çeşmelerinden Baş oldı Keşiş Ẅaġı gibi dilde ġamuñdan

Gitme ķuluñam gel berü maķŝūdum efendim Mrb.18/II 1. 5. 2. Temerrüd Ali Paşa [ö. 1572]

Dîvân’dan hareketle şairin yanında ve hizmetinde bulunduğu anlaşılan bir diğer şahsın Temerrüd Ali Paşa olduğu anlaşılmaktadır. Zira Dîvân’da Ali Paşa ve Ali Paşa’nın vazifelerini, bulunduğu yerleri ve fetihlerini anlatan birçok manzume yer almaktadır (K.4), (Kt.3, Kt.7, Kt.8), (Mhs.2, Mrb.5, Mrb.6).

Temerrüd Ali Paşa, otuz yılı aşkın Erzurum, Karaman, Bağdat ve Sivas’ta beylerbeyliği görevinde bulunmuş bir Osmanlı paşasıdır. Erzurum’a farklı tarihlerde üç kez beylerbeyi olmuş ve uzun süre Erzurum’da görev yapmıştır.52

50 Solmaz, age., s. 85 - 86; s. 109.

51 Mehmed Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”, İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Tayyip Gökbilgin Hatıra Sayısı, İstanbul, 1982, S. 12, s. 641.

52 Afyoncu, agm., s. 1009.

(37)

25

Kaynaklarda belirtildiği üzere, paşa vasfıyla ilk defa Erzurum Beylerbeyliği’ne tayin olunan Temerrüd Ali Paşa53 birinci Erzurum beylerbeyliği döneminde, Gürcistan üzerine seferler düzenlemiş ve Oltu Kalesi’ni almıştır (1546-47). Seyrî’nin de Dîvân’nda bu fethe tarih düşürdüğü görülür (Kt.3).

Seyrî, Erzurum’da paşa için yazdığı kasidesinde (K.4) paşanın Erzurum’a gelişinden de şöyle bahsetmektedir:

Devlet ile Arż-ı Rūma çün şehā baŝduñ ķadem

Cümle Gürcistānı fetģ idüp Melik ķuluñ ola K.4/17

1548 yılında birinci Erzurum Beylerbeyliği görevinden ayrılan Ali Paşa, 1548-49 yıllarında kısa bir dönem Karaman Beylerbeyliği’ne, ardından 1549 yılında Bağdat Beylerbeyliği’ne tayin edilmiştir.54 Dîvân’daki bir murabbadan hareketle (Mrb.10/VII), Ali Paşa’nın Bağdat Beylerbeyliği’ne tayininden önce II. İran (Tebriz) Seferi’ne katıldığı anlaşılmaktadır:

Arż-ı Rūmuñ mír-i mírānı ¤Alí Pāşāyla Ģüseyin Cān üstine ılġayalum ālāyla

Çaldıranda çengi ĥarbi çaldurup sūr-nāyla

Leşker-i kişver-güşāyı çek Ķızılbaş üstine Mrb.10/VII Sefer dönüşü Bağdat’a tayin olunan Ali Paşa’nın Seyrî ile yolları ayrılmış, Seyrî Ali Paşa’yla Bağdat’a gitmeyerek Amasya’ya Şehzade Mustafa’nın huzuruna gitmiştir.

Burada iki yıl kalan Seyrî, 1553 yılından önce de yeniden paşanın maiyetine girebilmek için Bağdat’a gitmiş ve paşa için yazmış olduğu şiirlerden anlaşıldığı üzere tekrar Ali Paşa’nın maiyetine girmiştir.

Bağdat görevi 1553 yılına kadar devam eden Temerrüd Ali Paşa, 1553 yılı sonlarında da Sivas beylerbeyi tayin edilmiş, çalışmanın ilgili yerlerinde belirtildiği

53 Afyoncu, agm., s. 1009.

54 Afyoncu, agm., s. 1010.

(38)

26

üzere Bağdat’tan Sivas’a Ahdî ve Seyrî ile birlikte gelmiştir.55 Ali Paşa 1560 yılında da Sivas’taki bu görevinden ayrılarak hacca gitmiştir.56

Hac dönüşü 1563 yılında Erzurum’a ikinci defa beylerbeyi olarak gönderilen Ali Paşa, 1564 yılında ise kısa bir süreliğine Anadolu beylerbeyi görevine getirilmiş, 1565 yılında da üçüncü defa Erzurum Beylerbeyliği’ne tayin edilmiştir. Ali Paşa bu görevindeyken 1572 yılında vefat etmiş ve Tokat’ta yaptırdığı camiinin türbesine defnedilmiştir.57

Seyrî’nin Ali Paşa ile olan tanışıklığının ne zaman başladığı kesin olarak bilinmese de her ikisinin de 1542 yılından sonra Erzurum’da birlikte oldukları kesindir.

Ancak Ali Paşa’nın da paşa ünvanını almadan önce Budin Kalesi’nin fethinde bulunması, bu seferdeki hizmetlerinden dolayı inʽam alarak58 1541 yılından sonra paşalığa tevcih edilmesi59 bu tanışıklığın daha önce Budin’de gerçekleşmiş olma ihtimalini akla getirmektedir.

Ahdî ile Seyrî’nin paşa ile olan münasebetlerinden hareketle Temerrüd Ali Paşa’nın şairleri gözeten bir kişi olduğunu söylemek mümkündür. Onun bu yönü Ahdî ve Seyrî gibi daha birçok şairi de himâye etmiş olabileceğini düşündürmektedir.

1. 5. 3. Rüstem Paşa [ö. 1561]

Seyrî’nin Rüstem Paşa ile olan münasebeti ise Budin Kalesi’ni fethi sonrasında olmuştur. Kanunî Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa, 1538 yılında Boğdan Seferi’ne çıkılırken Vezir Mustafa Paşa’nın vefatıyla Anadolu Beylerbeyliği’ne, 1541

55 Solmaz, age., s. 85 - 86., s. 109.

56 Afyoncu, agm., s. 1013.

57 Afyoncu, agm., s. 1009 - 1015.

58 Afyoncu, agm., s. 1009.

59 Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmânî, haz. Akbayar, Nuri: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996, c. 1, s. 284.

(39)

27

yılında da Hadım Süleyman Paşa’nın veziriazam olmasıyla ikinci vezirliğe getirilmiştir.60

Budin Seferi için Halep’ten 1540-41 tarihinde Budin’e giden Seyrî’nin, kalenin fethi üzerine iki tarih düşürdüğü (Kt.5, Kt.6) ve burada ikinci vezir Rüstem Paşa’ya da bir kaside sunduğu anlaşılmaktadır (K.7). Rüstem Paşa’ya yazdığı kasidesinde Budin’deki şiddetli çarpışmaları tasvir eden şair, Budin’in alınmasında da Rüstem Paşa’nın rolü olduğunu vurgulamaktadır:

Bir Süleymān Şāha Āŝafsın ki ay Āŝaf güneş

Ķapuña yüz sürmeg ile buldı çerĥ-i çārümìn K.7/17

¤Ālemi mühr-i Süleymān ile ĥoş żabẅ eyledüñ

Barmaġuña çün geçürdüñ ĥātem-i devlet-nigìn K.7/18 Nemçe İspanye Çesār u Çeh ķamusı fetģ ola

Tìġ-ı tedbìrüñle nitekim alınmışdı Budin K.7/21 Āŝafā ¤adlüñle şöyle buldı ¤ālem intižām

Ķuzılu ķoyun gibidür ķurd ile ķoyun hemìn K.7/22

Dîvân’da Seyrî’nin bu kasidesi dışında Rüstem Paşa ile ilgili başka bir manzumesi bulunmamaktadır.

1. 5. 4. İbrahim Paşa [ö. 1536]

Irakeyn Seferi sebebiyle 27 Aralık 1533 tarihinde Veziriazam İbrahim Paşa komutasındaki ordunun, kışlamak ve sefer öncesi hazırlık yapmak için Halep’e girdiği bilinmektedir.61 Dîvân’ındaki bilgilerden hareketle Seyrî’nin de bu tarihlerde Halep’te olduğu anlaşılmaktadır. Seyrî’nin Halep’e niçin geldiği kesin olarak bilinmemekle

60 Erhan Afyoncu, “Rüstem Paşa”, DİA, 2008, c. 35, s. 288.

61 Kılıç, age., s. 166 - 167.

Referanslar

Benzer Belgeler

Metnimizden şeçilen aşağıdaki örneklerde de görüldüğü gibi bünyesinde yuvarlak ünlü taşıyan bazı yapım ve çekim ekleri, Eski Türkçedeki şeklini

Denebilir ki Baklston Tahsin adı­ nı taşıyan o büyük ve kahraman Türk evlâdının tabancasından çıkan ilk kurşunlar, baştanbaşa, örneği gel memiş bir

Nice feryād itmeyem Rūģí bugün Manŝūr gibi Zülfini dilber baña dār eyledi iy vāh

Osmanlı İmparatorluğu'nda Dîvân-ı hümâyûn toplantıları teşrîfâtının çok tafsilâtlı olduğunu görmekteyiz. Teşkilâta ve teşrîfâta verilen önem yüzyıllar

Sürekli ola- rak yüksek enerji fiziği alanında araştırma yapmaya özen gösteren Arık, nükleer enerji santrallerinde uranyum yerine toryum kul- lanımıyla ilgili

Hazırlanan Yazı dersi modeli içerisinde öğrenciye yaptırılan çalışmalar hakkında öğretim elemanlarının görüşlerini gösteren tablo………....……….100

Akademik Motivasyon Ölçeğinin İngilizce formunu Türkçeye çevirmek, ii) ölçeğin yedi faktörlü yapısını doğrulayıcı faktör analizi ile test etmek, iii)

Bu çalışmanın amacı; Çağatay Türkçesi dinî metinleri içerisinde yer alan Muhammed Kasım bin Hasan Belhî’nin Çağatay Türkçesi ile yazılmış “Menâkıb-ı