Din
Sosyolojisi I
Doç. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU 7. Hafta: Dini-sosyal gerçekliğin
inşası
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Sosyolojik bakış açısı, dinin müthiş bir toplumsal inşa aracı olma potansiyeli taşıdığı gerçeğine kapı aralar. Dünyaya sosyolojik bakış açısıyla bakıldığında, şu sorgulamadan kaçınmak neredeyse
imkansızdır:
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Din, gerçekte “yukarılardan” alınan bir
hakikat midir, yoksa insanoğlunun burada yaşayarak ürettiği bir şey midir? Geçen iki asır boyunca, sayısız sosyal teorisyen,
dinin, ilahi/aşkın varlık için gerekli bir sonuç, tepki ya da cevap olmasının
zorunluluğu konusunda şüphe içinde oldular.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Dini, insan kültürünün doğal sonucu;
psikolojik, sosyolojik, hatta nörolojik süreçlerin bir ürünü olarak tartıştılar
(Thower 1999; Turner 1983; Hinde 1999;
Guthrie 1993; Shermen 2000). Peter Berger’in (1967, 180) kabul ettiği gibi,
“sosyolojik teori, kendi mantığından hareketle dini, insanların bir izdüşümü olarak görmelidir.”
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Benton Johnson’un nadiren hatırlanan fakat mükemmel bir inceleme olan
Sociological Theory and Religious Truth (Sosyolojik Teori ve Dini Hakikat, 1977) isimli eserinde, dinin sosyal bir inşa
olabilmesinin dindar için açıkça kabul edilemez olduğu gerçeği derinlemesine tartışılmıştır.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Dinin toplumsal inşa olduğu fikri, doğrusu tamamen iyi niyetli olmayan düşmanca bir öneri olarak telakki edilmiştir. Her şeye
rağmen bu öneri, dini havayı yıkmaya yönelik bir tehdit oluşturmuştur. Aynı
zamanda bu durum, sancılı bir sürecin de başlangıcı olmuştur. Sancılı süreç, dinin sosyolojik algılanışıyla dini algılanışı
arasında gidip gelen tartışmalarla daha da keskinleşerek devam etmiştir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Randal Collins’e (1992, 30) göre, “din konusunda alabileceğiniz iki aşikâr pozisyon vardır. Ya inanırsınız ya da
inanmazsınız. Bu durumun da iki doğal sonucu olacaktır. Ya sosyolojiyle ilgili her şey aşkın bir hakikat tarafından
aşkınlaştırılır; ya da bütün bunlar gerçekte var olmayan şeylerle ilgili mantıksız
hurafeler olarak görülür.”
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Çoğu sosyolog genelde pek çok sosyal
bilimcinin yaptığı gibi dine sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşır (Wuthnow 1989;
Thalheimer 1973). Yine pek çok sosyolog dine iyi seviyede sosyal bir inşa olarak ya da kötü seviyede “mantıksız bir hurafe”
olarak yaklaşma eğilimindedir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Ancak, yine de, hem dindar sosyologlar (Fraser ve Campolo 1992), hem de dindar din sosyologları olduğunu (Bakınız Stark ve Finke 2000) unutmamak gerekmektedir.
Önde gelen din sosyologlarından biri olan Peter Berger bile, en azından A Rumor of Angels (Meleklerin Şayiası 1970) adlı
kitabında ifade ettiği şekliyle dindar bir adamdır.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Bu kitapta Berger, sosyolojinin nüfuz edici iç görüşüne rağmen bir pozisyonun hala dini bir inanç adına alınabilmekte
olduğunu ve bir inancın ilahi olarak “aşkın hakikatler” meydana getirebildiğini
tartışır. Berger, The Heretical Imperative (Heretik Zorunluluk, 1979) ve The
Precarious Vision (Tehlikeli Tasavvur,
1961) isimli eserlerinde sosyolojiyle ilgili kendi kişisel Hristiyanlık inancını ortaya koymuştur.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Muhakkak çoğu sosyolog, ikna edilmiş
ateist ile samimi olarak inanan arasında bir yerdedir. Yukarıda Collins’den yaptığım
alıntı bu iki uç noktanın temel yönelimini göstermesi bakımından manidardır. Burada dikkat çekici nokta dinin bizatihi tanrı
merkezli veya soysal inşa olarak
düşünülmesinden ziyade her iki telakkinin de kendi düşünce sistematikleri açısından bir bütün oluşturmasıdır.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Uç kutuplardan birisi için din konusundaki her şey ilahi orijinliyken, diğer kutup için beşeri orijinlidir. Fakat bu uç kutupların arasında bir ara formun olduğu da
muhakkaktır. Örneğin, aşkın bir niteliğe sahip olan dinin “özü” ya da “kaynağı”nın ilahi olduğu düşünülebilir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Yine dinin zahiri kısımları, sembolleri ya da çeşitli unsurları sosyal bir inşa olarak
yorumlanabilirken, onun ayırt edici
“kuvvetinin” ilahi, ezeli ve ebedi olduğuna inanılabilir; ancak bu kuvvet büyük oranda sosyal ve kültürel bir tezahür olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Diğer bir ifadeyle, her iki yönelim de kabul edilebilir; dinin bazı özellikleri aşkın bir
nitelik arz ederken sosyal yapıyla ilgili diğer özellikleri saf aşkın olmayabilir.
Elbette, hangisinin hangisini nasıl tayin
ettiği konusundaki tartışma sonsuza kadar devam edecektir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Yukarıda ifade edildiği gibi, her iki
kamptaki “fanatikler” orta yaklaşımı asla kabul edilebilir bulmayacaklardır. “Uç”
sosyologlar temelde tanrı tanımaz bir
yaklaşımla dinin sosyal bir inşa olduğunu ve aşkın bir varoluşu veya ilahi bir
müdahaleyi destekleyecek deneysel veriler olmadığını ileri süreceklerdir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• “Uç” dindarlar ise köktenci bir yaklaşımla yaşadıkları dini hayatı oluşturan
gerçekliğin tamamıyla ilahi olduğunu,
hiçbir şekilde toplumsal bir inşa sürecinin olmadığını ya da bunun çok az olduğunu iddia edeceklerdir. Fakat şaşırtıcı bir
şekilde, bir yönüyle, uçları temsil eden
sosyologların dini anlama bakımından aynı eğilimi benimsediği görülmektedir.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Onlar derin entelektüel farklılıkların muhalif taraftarları olmaya devam edebilirler; ancak durum böyle
olmayacaktır.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Bununla birlikte tanrı tanımaz sosyologlar dinlerin yüzde yüzünü sosyal bir inşa
olarak algılarken, köktenci yaklaşımı
savunan sosyologlar, dinin yüzde doksan dokuzunu -kendi dinleri hariç diğer bütün dinleri- sosyal bir inşa olarak
değerlendirmektedirler.
Dini-sosyal gerçekliğin inşası
• Başka bir ifadeyle, derinden dindar
olanların çoğunluğu sadece kendi dinleri hariç diğer tüm dinleri insan kaynaklı
sayan bir anlayıştan hoşnut olabilirler.