• Sonuç bulunamadı

158 numaralı Ayntab Şer`îyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirmesi (H.1318?1325 / R.1316?1323 / M.1900?1907)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "158 numaralı Ayntab Şer`îyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirmesi (H.1318?1325 / R.1316?1323 / M.1900?1907)"

Copied!
907
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZĐANTEP ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ TARĐH ANA BĐLĐM DALI

158 UMARALI AYTAB ŞER‘ÎYYE SĐCĐLĐ’Đ

TRASKRĐPSĐYOU VE DEĞERLEDĐRMESĐ H.1318–1325 / R.1316–1323 / M.1900–1907

YÜKSEK LĐSAS TEZĐ

Mehmet BĐRLĐK

GAZĐANTEP TEMMUZ 2011

(2)

T.C.

GAZĐANTEP ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

TARĐH ANA BĐLĐM DALI

158 UMARALI AYTAB ŞER‘ÎYYE SĐCĐLĐ’Đ

TRASKRĐPSĐYOU VE DEĞERLEDĐRMESĐ H.1318–1325 / R.1316–1323 / M.1900–1907

YÜKSEK LĐSAS TEZĐ

Mehmet BĐRLĐK

TEZ DANIŞMANI: Yrd. Doç. Dr. Celâl PEKDOĞAN

GAZĐANTEP TEMMUZ 2011

(3)

T.C.

GAZĐANTEP ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ TARĐH ANA BĐLĐM DALI

158 UMARALI AYTAB ŞER‘ÎYYE SĐCĐLĐ’Đ

TRASKRĐPSĐYOU VE DEĞERLEDĐRMESĐ

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

MEHMET BĐRLĐK

Tez Savunma Tarihi: 20/07/2011 Sosyal Bilimler Enstitü Onayı

Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

Bu tezin Yüksek Lisans Tezi olarak gerekli şartları sağladığını onaylarım

Doç.Dr. Bilgehan PAMUK Tarih ABD Başkanı Bu tez tarafımca okunmuş, kapsam ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Celal PEKDOĞAN Tez Danışmanı Bu tez tarafımızca okunmuş, kapsam ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Jüri Üyeleri Đmza

Doç. Dr. Bilgehan PAMUK ___________________

Doç. Dr. Đbrahim ASLAN ___________________

Yrd. Doç. Dr. Celal PEKDOĞAN ___________________

(4)

ÖZET

158 UMARALI AYTAB ŞER‘ÎYYE SĐCĐLĐ’Đ

TRASKRĐPSĐYOU VE DEĞERLEDĐRMESĐ H.1318–1325 / R.1316–1323 / M.1900–1907

BĐRLĐK, Mehmet Yüksek lisans tezi, Tarih ABD

Tez danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Celal PEKDOĞA

Temmuz 2011

Hicri 1318–1325 (M. 1901–1909) tarihli, 158 numaralı Ayntab şer‘îyye sicili toplam 196 varak ve 392 sayfadan oluşmaktadır. 1. Bölümde 133., 2. Bölümde 24., 150., 166., 267., 3. Bölümde 35., 103., 232., 236., 237., 244., 4. Bölümde ise 12., 13., 14., 15. belgelere mükerrer numara verilmiştir. 1. Bölüm 93., 2. Bölümde 33., 91., 156., 4. Bölümde 25., 26., 27. hüccetler yazılmamıştır. Bu durumda şer’iyye sicili 1.Bölüm 146, 2. Bölüm 267, 3. Bölüm 294 4. bölüm ise 51 olmak üzere toplam 758 hüccetten oluşmaktadır. Bunun tamamı hüccetlerden oluşmaktadır. Bu çalışmada, şer‘îyye sicilinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi yapılmaya çalışıldı. Ayrıca hüccetlerin kısa bir özeti müvekkil, vekil, dava konusu, tarih ve şahitler olmak üzere tablo şeklinde hazırlandı. Đş bu suretle mezkûr şer'iyye sicilinde, dava vekilleri, hangi konularda vekâlet verildiği, müvekkil ve şahitler ikamet ettikleri mahalle veya köy isimleri ile tanıtıldığından Ayntab’ın mahalleleri, köyleri ve nahiyeleri hakkında önemli bilgileri havidir. 20. yy. başlarında Halep vilayetinin kazası olan Ayntab’ta hüccetler genellikle mukavelat muharrirleri tarafından yazılmıştır. Ancak Mukavelat Muharrirliği münhal ise bidayet mahkemesi kâtiplerinden biri vekâletnameleri yazmıştır. Bu çalışma, 1900–1907 yılları arasında Ayntab’da dava vekilleri ve vekâletnameler hakkında bilgi sahibi olunmasını sağlamıştır.

Anahtar kelimeler: Ayntab, Şer‘îyye Sicili, Vekâletname, Dava Vekilliği

(5)

ABSTRACT

TRASCRIPTIO AD AALYSIS OF 158 AYTAB SER’IYE REGISTRY Hijri 1318-1325 / Rûmi 1316-1323 / 1901- 21 1907 AD

BĐRLĐK, Mehmet

Master’s Thesis; Department of History Supervisor; Asst. Prof. Dr. Celal Pekdoğan

July 2011

Hijri 1318-1325, (1900-1907 AD ) Ayntab Ser’iyye Register numbered 158 consist of totally 196 pages. It has been given repeated numbers to documents in 1st chapter, 133, 2nd chapter, 24, 150, 166, 267, 3, 3rd chapter, 35, 103, 232, 236, 237, 244, and in 4th chapter, 25, 26, 27. Beside in first chapter 93, second chapter 33, 91,156 and fourth chapter 25, 26, 27 attorneyship numbers are missed. In this case our thesis consists of 758 attorneyship which include 146 in first, 267 second, 294 third and 51 in fourth chapters. In our study we tried to do transcription and analyses of şer’iyye Regıstry. Furthermore summary of attorneyship has been shown in table as client, attorney, cause, date and witnesses. For this reason, mentioned Ser’iyye Regıstry is involving significant information about cause attorneys, the subject of given attorneyship, regions, districts and villages of the Ayntab (clients and witnesses introduced by their residence districts and villages). In the beginning of the 20th century attorneyship had been written in general by notaries in the Ayntab region of Halep. However if notaries were missing, attornyships had been written by one of primary court clerks. This study would help us to get information about attorneys and attornyships in Ayntab between “1900-1907”.

Key Words; Ayntab, Ser’iyye Regıstry, Attornyship, Lawyers

(6)

ÖSÖZ

Osmanlı devleti kurduğu düzen ve teşkilat sayesinde üç kıtaya hakim olan, farklı milletleri, inançları ve lisanları bir arada tutmayı başaran, adalet eksenli devlet anlayışı ile Balkanlarda kurtarıcı olarak görülen bir devlet idi. Adaleti sağlayabilmesi için sağlam bir adli teşkilata ihtiyaç vardı. Sağlam bir bürokratik temele sahip Osmanlı adalet teşkilatında, mahkemelerdeki uygulamaların kontrol edilebilirliğini sağlamak için, mahkemelerdeki birçok işlem yazılıyordu. Kadılar tarafından yazılan şer'iyye sicilleri, günümüze geçmişe ışık tutan, en ayrıntılı kaynaklardır. Bu kaynaklar geçmiş toplumların yaşantılarını, aralarında çıkan problemleri, bu problemlerin çözümlerini, taşra-merkez ilişkilerini detaylı olarak incelenmesini sağlamışlardır. Ayrıca ilgili olduğu yerin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatı hakkında elde edilebilecek bilgilerin en temel kaynaklarındandır.

Bu bağlamda 158 no’lu Ayntab şer’iyye sicili de 1900–1907 yılları arasında Ayntab da verilmiş olan vekâletnamelerden teşekkül etmektedir. 158 no'lu şer’iyye sicilinin, 1900–1907 yıllarında Ayntab dava vekillerini, verilen vekaletnamelerin konularını ayrıntılı olarak ele aldığından hukuk alanına, ayrıca çok az tetkike mevzu olmuş dava vekilliği konusuna da bir katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.

Çalışmanın temel hedefi şer iyye sicilinin transkripsiyonudur. Bu konuya bağlı olarak dava vekilleri, mukavelat muharrirleri ve vekaletname konuları kısaca ele alınmıştır. Bu çalışmada yaşanılan sorun Ermenice isimleri okumak olmuştur.

Hemen hemen her belgede geçen şablon halindeki cümleler bize ciddi kolaylıklar sağlamıştır. Okunamayan Osmanlıca kelimeler için sözlüklerden ve diğer belgelerden yararlanıldı.

Yüksek lisansım sırasında kendilerinden ders aldığım Tarih Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bilgehan PAMUK ve onun şahsında Tarih bölümünün diğer hocalarına, çalışmam sırasında bana her türlü desteği sağlayan ve bu çalışma esnasında yol gösteren, fikirlerinden istifade ettiğim Danışman Hocam Yrd. Doç. Dr. Celal PEKDOĞAN’a teşekkür ederim.

Mehmet BĐRLĐK Gaziantep Temmuz 2011

(7)

ĐÇĐNDEKĐLER

ÖZET... I ABSTRACT...II ÖNSÖZ ... III TABLOLAR LĐSTESĐ ... VI KISALTMALAR LĐSTESĐ...VII

BĐRĐCĐ BÖLÜM

GĐRĐŞ ... 8

1-LĐTERATÜR ÖZETĐ... 9

1.1 GAZĐANTEP’ĐN COĞRAFĐ KONUMU, ADI VE TARĐHÇESĐ... 9

1.1.1 Gaziantep’in Coğrafi Konumu... 9

1.1.2 Gaziantep’in Adı ... 9

1.1.3 Gaziantep Tarihçesi... 10

1. 2. ŞERĐYYE SĐCĐLLERĐ ... 13

1.2.1. Hüccet ... 14

1.2.2. Ayntab ile ilgili çalışılmış şer’iyye sicilleri ... 15

1.3.DAVA VEKĐLLĐĞĐNĐN GELĐŞĐM SÜRECĐ... 18

1.3.1 Đslam Öncesi Dönemlerde Vekillik... 18

1.3.2. Đslam Hukuku’nda vekillik... 20

1.3.3 Osmanlılarda Vekillik ... 22

1.3.3.1 Arzuhalcilik... 22

1.3.3.2 Osmanlılarda dava vekilliği ... 24

1.4 MUKAVELAT MUHARRĐRLĐĞĐ... 29

1.5. VEKALET ... 31

ĐKĐCĐ BÖLÜM 2.1 TRANSKRĐPSĐYON, ÖZET VE BULGULAR ... 33

2.1.1. ŞER’ĐYYE SĐCĐLĐNĐN TRANSKRĐPSĐYONU VE BELGE ÖZETLERĐ ... 33

2.1.2. KONULARINA GÖRE BELGELER... 842

2.1.3 VERĐLDĐĞĐ YERE GÖRE VEKALETLERĐN TASNĐFĐ... 844

ÜÇÜCÜ BÖLÜM 3.1 AYNTAB’IN ĐDARĐ VE SOSYAL YAPISI... 849

3.1.1 Ayntab Mahalleleri... 849

3.1.2 Ayntab Nahiye ve Köyleri ... 850

3.1.3 Ayntab Vakıfları... 851

3.1.4 Ayntab Aile Đsimleri... 851

(8)

3.1.5. Şer’iyye sicilinde Geçen Diğer Yer Đsimleri ... 851

3.1.6. Müslim- Gayr-ı Müslim Đlişkileri... 852

3.1.6 Meslekler ve Memurluklar... 854

DÖRDÜCÜ BÖLÜM 4.1.TEZĐN ŞEKĐLSEL OLARAK ĐNCELENMESĐ ... 855

4.1.1. Tarihin yazımı ... 856

4.2. Şahitlerin yazımı ... 857

4.3 DAVA VEKĐLLERĐ, YETKĐLERĐ VE VEKĐL-MÜVEKKĐL ĐLĐŞKĐLERĐ ... 858

4.3.1 Ayntab Dava Vekilleri ... 858

4.3.2. Dava Vekillerinin Yetkileri... 865

4.3.3. Vekil-Müvekkil Đlişkileri ... 866

4.3.3.1. Birden fazla vekil tayini ... 867

4.3.3.2. Vekaletin sona ermesi ... 868

4.3.4 KADIN MÜVEKKĐLLER: ... 870

4.4 TEZDE GEÇEN VEKALETNAME ÇEŞĐTLERĐ... 872

4.4.1. DAVA VEKALETLERĐ... 872

4.4.1.1. UMUMĐ VEKALETNAME ... 872

4.4.1.2. HUSUSĐ VEKALETNAME ... 875

4.4.1.2.1. Vakıflarla ilgili vekaletler ... 876

4.4.1.2.2. Aile hukuku ile ilgili vekaletler... 879

4.4.1.2.3. Miras hukuku ile ilgili vekaletler ... 882

4.4.1.2.4. Bey’ konusunda verilmiş olan vekaletler... 884

4.4.1.2.5 Đcar konusunda verilmiş olan vekaletler ... 885

4.4.1.2.6 Rehinle ilgili vekaletler ... 886

4.4.1.2.7 Alacaklarla ilgili vekaletler ... 886

4.4.1.2.8 Diyet konusunda verilmiş vekaletler... 887

4.4.1.2.9 Kişisel anlaşmazlıklarla ilgili vekaletler ... 888

4.4.1.10 Farklı konuları havi vekaletler ... 888

4.4.1.3 Vekilin vekil tayin ettiği vekaletler... 889

4.4.2 SATIŞ VEKALETĐ... 891

4.4.2.1 Vekalet-i Devriye ... 892

4.4.3. KABZA VEKALET... 892

SONUÇ ... 894

KAYNAKLAR ... 898

ŞER’ĐYYE SĐCĐLĐNDEN ÖRNEKLER... 901

ÖZGEÇMĐŞ ... 904

VĐTAE... 904

(9)

TABLOLAR LĐSTESĐ

KONULARINA GÖRE BELGELER ……….843

AYNTAB MAHALLELERĐ ………... 849

AYNTAB NAHĐYE VE KÖYLERĐ ………...849

AYNTAB AĐLE ĐSĐMLERĐ ………851

MESLEKLER ve MEMURLUKLAR ……….854

(10)

KISALTMALAR LĐSTESĐ

a.g.e : Adı geçen eser a.g.m : Adı geçen makale

AÜDTCFD : Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi AÜEHFD : Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

Bkz : Bakınız Böl. : Bölüm C. : Cilt

DGBĐT : Doğuştan Günümüze Büyük Đslam Tarihi

GÜSBE : Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü GTO : Gaziantep Ticaret Odası

H : Hicri

ĐA : Đslam Ansiklopedisi M : Miladi

md. : Madde

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı Mük. : Mükerrer

OTAM : Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi R : Rumi

s. : Sayfa S. : Sayı

SÜSBE : Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi

TTKB : Türk Tarih Kurumu Basımevi VD : Ve diğerleri

(11)

BĐRĐCĐ BÖLÜM

GĐRĐŞ

Osmanlı tarihi üzerinde yapılan araştırmalarda, yerel tarih günden güne daha çok önem arz etmeye başladı. Osmanlı şehirlerinin siyasi, sosyal, kültürel, hukuki ve ekonomik tarihlerine olan ilgi arttı. Bu şehirleri araştırırken farklı din, dil ve mezhepleri bir çatı altında tutan Osmanlıların adalet anlayışının göz önüne alınması zaruridir. Adaletin uygulama merkezlerinden biri de mahkemeler olduğundan mahkeme kayıtları Osmanlı şehir tarihçiliğinde başvuru kaynakları olma özelliğine sahiptir.

Osmanlı şehir tarihçiliğinin en kıymetli kaynakları şüphesiz şer’iyye sicilleridir. Şer’iyye sicilleri ait oldukları şehrin idari, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları hakkında bilgi veren en ayrıntılı belgeler olması şer’iyye sicillerinin kıymetini daha da arttırmıştır. Şer’iyye sicilleri ile şehirlerdeki mahalleler, mahkemelerin işleyişi, toplumsal ilişkilerin niteliği, toplumsal problemleri, vakıfların işleyişi, vakıflarla ilgili yaşanan problemleri vb. gibi birçok konuda bizleri aydınlatan en mühim kaynakların başında gelmektedir.

Ayntab bulunduğu konum itibarı ile tarihten beri ticari önemini koruyan bir şehir olma özelliğini kaybetmemiştir. Canlı bir tarihe sahip olan Ayntab’ın geçmişini öğrenmek için başvurulacak mühim kaynaklardan biri de şer’iyye sicilleridir.

158 no’lu Ayntab şer’iyye sicili tamamen bir konuya tahsis edilmiş bir defterdir. 1900–1907 yıllarına ait olan bu defterin transkribi ve değerlendirilmesi yapılmaya çalışıldı.

Çalışmanın birinci bölümünde Şer’iyye Sicilinin ait olduğu Ayntab, defterimizin konusu olan vekâletler, vekalet görevini ifa ettiğinden dolayı dava vekilliği, vekaletleri yazmakla mükellef olan mukavelat muharrirliği konusuna kısaca değinildi.

(12)

Đkinci bölümde, transkripsiyon, özet ve bulgular konusu ele alındı.

Üçüncü bölüm, Ayntab’ın idari ve sosyal yapısına ayrıldı. Bu anlamda şer’iyye sicilinde geçen aile, vakıf, meslekler ve memurluklar ve diğer idari birimlerin isimleri de çıkarılmıştır.

Dördüncü bölümde konular vekâlet çeşitleri açısından sınıflandırılmıştır.

Umum vekâlet, hususi vekâlet (aile hukuku, miras hukuku, vakıf), vekâlet-i devriye, satış vekâleti vb. şeklinde ayrılmıştır.

1-LĐTERATÜR ÖZETĐ

1.1 GAZĐATEP’Đ COĞRAFĐ KOUMU, ADI VE TARĐHÇESĐ

1.1.1 Gaziantep’in Coğrafi Konumu

Gaziantep şehri, Fırat Nehri’nden kuzeybatı yönünde yavaş yavaş yükselen Gaziantep Yaylası’nın merkezinde, deniz seviyesinden 800–900 m. yükseklikte, Fırat Nehri’ne 55 km. Halep’e 120 km. uzaklıkta, Harran Ovası ile Çukurova, Fırat ile Ceyhan nehirleri, Maraş ile Halep arasında, Doliche’nin yakınında kurumlu eski bir şehirdir.

Gaziantep’in coğrafi konumu yüzyıllardan beri önemini kaybetmemiştir.

Güneydoğu ve Akdeniz arasında bir geçiş noktası olması, mezkûr bölgeler arasındaki ticarette önemli bir uğrak yeri olmuştur. Komşuları; doğuda, Birecik ve Halfeti, kuzeydoğu’da Besni, kuzey’de Pazarcık, batı’da Osmaniye ve Hassa ve güneyde Kilis’tir.1

1.1.2 Gaziantep’in Adı

Ayntab adı eski Arap coğrafyacıları tarafından pek zikredilmemesinden yola çıkarak Doliche’nin Ayntab’tan daha ziyade ehemmiyete haiz olduğu sonucuna varabiliriz.

Haçlı seferleri vakayinamelerinde Hamtab ve Ermeni kaynaklarında Anthaph olarak kaydedilmiştir.2

1 Bilgehan Pamuk, (2009), Bir Şehrin Direnişi Antep Savunması,IQ Kültür Sanat Yayıncılık,Đstanbul, s.25,

2 Hüseyin Özdeğer, (1988), Onaltıncı asırda Ayntab Livası C.1, Bayrak Yayınları, Đstanbul, s,1; Đsmail Altınöz, (1999), Dulkadir Eyaletinin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI.yy), Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan Gaziantep, Edit: Yusuf Küçükdağ, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Yay. Gaziantep, s. 97

(13)

Bütün yazılı kaynaklardaki ismi “Ayntab” tır. Kelimenin aslı “Hantab” tır.

“Han” hükümdar, “Tab” ise Eti dilinde arazi demektir. Buna göre “Hantab”ın manası

“Han arazisi” demektir. Bir başka görüşe, şehrin eski adı “Entab”tır “Tab” Geldani lisanında “Güzel” demektir. Buna göre Entab, “En güzel” demektir. “Ayn” pınar ve kaynak, “Tab” iyi ve güzel demektir. Yaygın olan kanaate göre, şehrin isminin menşei Arapçadır. Suyunun tatlılığından, pınarlarının çokluğundan dolayı “Ayntab” denilmiştir.3 Bu konuda yazılmış Arap kaynaklarından anlaşıldığı üzere ilk Ayntab adının Araplarca verildiği ileri sürülmektedir. Şehrin adı, Osmanlı döneminde Ayntab, Cumhuriyet döneminde Ayntab ve Antep, 8 Şubat 1921’den itibaren de Gaziayntab veya Gaziantep olarak tesmiye edilmiştir.4

1.1.3 Gaziantep Tarihçesi Dülük:

Ayntab konusuna geçmeden önce Ayntab’ın doğmasında büyük bir etkiye sahip Doliche hakkında malumat vermek icap eder. Đlk ve ortaçağda Fırat nehri yolu ile Mezopotamya’dan gelen kervanların nehirden ayrıldıkları Apamea-Zeugma ve Germanicia (Maraş) arasında önemli bir kavşak noktasında, Şimdiki Gaziantep’in bulunduğu mevkii dolaylarında bir yerleşim yeri idi. Burayı Yunanlılar ve Romalılar Doliche olarak tesmiye etmişlerdir. Bu isim “Teluk” “Tulupa” “Daluk” gibi çeşitli şekillere dönüşmüştür. Nihayet Dülük adını alan bu yerleşim yeri, günümüzde

“Dülük baba” olarak bilinir.5

Doliche, M.Ö. 1800–2000 yıllarında Hititlerin hâkimiyetinde kalmıştır.

Hititlerden sonra Asurluların egemenliğine geçmiştir. Büyük Đskender Đssus Savaşı ile burayı almıştır. Doliche, 190 yılında Roma, 395’te de Bizans’ın hâkimiyet sahasına girmiştir. Đslamiyet’in inkişafı esnasında, sınır bölgesi olduğundan mücadelelere sahne olmuştur. Muhtemelen bu sıralarda Bizanslılar bir kale inşa etmişlerdi. Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen büyük bir depremde mezkûr

3Hüseyin Özdeger, (1996), Gaziantep. Türkiye Diyanet Vakfı Đslâm Ansiklopedisi. Güzel Sanatlar Matbaası, C. XIII, Đstanbul, ss.466-469.

4 Celâl Pekdoğan, (2003), Antep’de Türk-Ermeni ilişkileri: 1895-1922, Avrasya Stratejik Araştırmaları, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayını, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, c.III, Ankara, s.143-462.

5 Besim Darkot-Hikmet Turhan Dağlıoğlu,(1961), Ayntab, Đslam Ansiklopedisi, C.II., MEB Bas.

Đstanbul, s. 67

(14)

kalenin yıkılmış olması muhtemeldir. Yine muhtemelen bu kalenin yerine şimdiki Gaziantep’in bulunduğu yerde bir kale yapmışlardır. Arap coğrafyacıları Dülük adını çok kullanmışlardır. Ancak Ayntab adının da Araplar tarafından verildiği tahmin edilmektedir.6

Ayntab’ın Müslümanların Eline Geçmesi:

Ayntab ve Dülük bölgesi Kuzey’e doğru ilerleyen Iyad b. Ganem komutasındaki Đslam orduları tarafından fethedilmiştir. Bizans bu bölgeyi Müslümanlardan tekrar aldı. Harun Reşid, Menbiç, Raban ve Antakya ile birlikte Ayntab ve Dülük’ü de almıştır. (782) Đskân faaliyetleri çerçevesinde Dülük’ten bir kısım insanlar yer değiştirmişlerdir. Muhtemelen Ayntab bu iskân faaliyetlerinden sonra yavaş yavaş önem kazanmaya başlamıştır. Dülük ise önemini kaybetmiştir. 7 Ayntab’ın Türk Hâkimiyetine Girmesi:

Türkler Ayntab’a XI. yy.ın sonlarına doğru temelli yerleşmeye başlamışlardır.

Alparslan’ın komutanlarından Afşin, 1067’de Ayntab ve Raban’ı ele geçirdi. 1084’te Süleyman Şah Antakya ile birlikte Ayntab’ı da fethetmiştir. Böylece Anadolu Selçuklularının eline geçmiştir. Haçlılar bu bölgeye gelince burası Suriye Selçuklularının eline geçmişti. Antep bölgesi önce Urfa Haçlı Kontluğu’na (1098) sonra Maraş Kontluğu’na tabi olarak haçlıların önemli müstahkem mevkilerinden biri oldu. 1150 tarihinde Ayntab’ta Franklar ile Türkler arasında büyük bir savaş vuku buldu. Buraya sığınmış olan Kudüs Kralı Antakya’ya serbestçe gitmek şartıyla şehri Nurettin’e teslim etti. Ancak burası Nurettin’in elinde fazla kalmadı.8

Bölge 1258’de Moğolların eline geçti. 1260 yılında Ayn-ı Calut Savaşı’nda Memlûkler, Moğolları mağlup edince, Halep ve Ayntab Memlûklerin eline geçti.

Bundan sonra Ayntab Memluk ve Dulkadir Beyliği’nin kurucusu arasında anlaşmazlık nedeni olmuştur. Memluk-Dulkadir çatışmaları bu bölgede yaşandı.

1381 yılında Memlûkler büyük bir ordu ile Halep ve Ayntab’ı denetimlerine aldı. 9 1390 yılında Dulkadir beyi Sevli Bey on bin kişilik bir ordu ile Ayntab’a girdi.

Türkmenler de kendisine katıldı. Ayntab halkı tufan denilen bir baskı ile karşılaştı.

Bedrettin Ayni bu baskıyı, halka işkence yapıp kadınları kaçırdıkları, kale surlarının bir taraftan mancınıklarla yıkılmaya çalışıldığı ve kalede içme suyunun az kalmasına

6Hüseyin Özdeğer,(1996), a.g.m. s.466.

7 Özdeğer, a.g.m. s. 466

8 Barkot ve Dağlıoğlu, a.g.m. s. 65, Özdeğer, a.g.m. s. 466

9 Özdeğer, a.g.m. s. 467

(15)

rağmen kale muhafızı büyük bir cesaret ve fedakârlıkla kaleyi savunduğu şeklinde anlatmıştır.10 Memluk-Dulkadir çatışmaları devam ederken Timur Ayntab’ı muhasara etti. Timur halkın bir kısmın affetti birçoğunu kılıçtan geçirdi. Şehrin birçok yerini tahrip etti.11

Timur istilasından sonra 1408 yılında Ayntab Memlûklerin eline geçti.

1418’de Akkoyunlu beyi Osman Bey Ayntab’a geldi. Halep Naibi tarafından mağlup edilen Osman Bey, Ayntab’tan çekilirken çarşı ve pazarı talan etti. Halktan zorla para aldı.1467 ve 1468’de Ayntab önce Dulkadirlilerin sonra Memlûklerin eline geçti. Dulkadirliler burada camii, maslak ve vakıflar kurmuşlardır.12

Ayntab’ın Osmanlı idaresine girişi:

Dulkadirliler Osmanlı egemenliğine girdiği sırada Memlûkler Ayntab’ı işgal etti. Yavuz Sultan Selim’in Sünnileri Osmanlı tarafına davet etmesi üzerine Antep Naibi davete olumlu karşılık verdi. Böylece Ayntab Osmanlı idaresine geçti.(1516) 13

Osmanlı yönetimindeki Ayntab’ta çok büyük olay meydana gelmedi. Diğer Anadolu şehirleri gibi burası da Celali saldırılarının ve nüfuzlu şahısların etkisi altına girdi.14 Celali saldırıları dışında Mehmet Ali Paşa isyanı da Ayntab’ta vuku bulan en önemli olaylardandır.

17.yy.da Ayntab Osmanlı topraklarına katılmasından sonra sürekli Kürt ve Arap aşiretlerin saldırılarına maruz kaldı. Suriye tarafında Arap, Urfa, Mardin ve Diyarbakır taraflarında Kürt, Ayntab’ta ise Türkmen aşiretleri hakimdi. Bu aşiretlerin Ayntab’a saldırıları çok uzun süre devam etmiştir. Devlet bunları durdurmak için birçok tedbir almaya çalıştıysa da ancak bunlara engel olamadığını şer’iyye sicillerinden anlayabiliriz. Düzenin bozulmasında uzun süren Avusturya ve Đran savaşları da etkili olmuştur. Ayntab’tan birçok genç askere alınıyor ve bunlar geri dönmüyordu. 15

1832–1840 yılları arasında Ayntab Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın işgalinde kaldı. Ayntab halkı aralıklarla direnerek sekiz yıl boyunca Mısırlılarla savaştı. Mısır ve Osmanlı sınırında olmasından kaynaklanan idari sorunlar ve

10 Refet Yınanç, (1989), Dulkadir Beyliği, TTKB, Ankara, s. 31

11 Pamuk, a.g.e. s.47

12 Özdeğer, a.g.m. s. 467

13 Özdeğer, a.g.m. s. 467

14 Pamuk, a.g.e. s. 51-52

15 Hale, Şıvgın,(1997), 19.Yüzyılda Gaziantep, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, s.18

(16)

savaştan dolayı halk büyük sıkıntılar çekmiştir. 1840 tarihinde Ayntab’ta tekrar Osmanlı idaresi kuruldu.16

1. 2. ŞERĐYYE SĐCĐLLERĐ

Osmanlı Devleti’nde kadıların yaptıkları görevler, çoğunlukla üzerinde ihtilaf olan konular olduğundan ve konunun ehemmiyetinden dolayı kadılar verdikleri kararları veya mahkemelerle ilgili yaptıkları işlemleri kaydetmişlerdir. Kadıların verdikleri ilam, hüccet ve cezalarla, görevi gereği tuttukları çeşitli kayıtları ihtiva eden defterlere şer’iyye sicili, kadı defterleri, mahkeme defterleri veya zabt- vekayi sicilleri ismi verilmektedir. Bunlar maruz, ilam, hüccet, izinname, ferman vb.

konularda ayrı ayrı tutulabildiği gibi farklı konulardaki vesikaların bir deftere kaydedildiği de görülür. Mahkemeler bir taraftan halk arasındaki sorunları çözmeye çalışırken bir taraftan da noterlik vazifesi görüyordu. Osmanlılar yazılı muameleleri standart hale getirmiş ve fıkhın bütün kısımları ile ilgili belge çeşitlerini bir bütünlük içerisinde Türkçe olarak düzenlemiş ve bu konuda kitaplar telif etmişlerdir. Bu şekilde şer’iyye sicillerinde kullanılacak kelimelere varıncaya değin üslup birliği sağlanmıştır. Şer’iyye sicillerinin mahkemece tutulup muhafaza edilmesi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Vesikalar, ilgili kişilere verildiğinden sahtekârlık olmaması için bunların bir nüshası da deftere kaydedilmiştir. Şer’iyye sicillerinde kadıların görevlerine bağlı olarak hem adli hem de idari belgeler vardır. 17

Şer’iyye sicillerinde genellikle, merkezle karşılıklı yapılan yazışmalar, halkın dilek ve şikâyetleri, fermanlar, ilamlar, hüccetler, beratlar vs. gibi konulara ait belgeler mevcuttur. Osmanlı imparatorluğunda ilk devirlerden 1924’e kadar sicil geleneği sürdürülmüştür. Her türlü mahkeme kararları, mahkemenin yetkisinde bulunan her türlü muamele ile ilgili resmi belgeler mahkeme defterlerine kaydedilmiştir. Kadıların hallettikleri davalar, gördükleri vakıf hizmetleri, yürüttükleri soruşturmalar, noterlik hizmetleri, tapu muameleleri, asayişin temini, belediye işleri, merkezin bildirdiği yasaklar, ordu ve asker için halktan toplanacak zahire ve vergiler, salgın hastalıklar, aile hayatı ve kasabaların nüfus tayini gibi

16 Şıvgın,a.g.e., s.25 v.d

17 Abdulaziz Bayındır, (1986) Đslam Muhakeme Usulü (Osmanlı Devri Uygulaması), Đslami Đlimler Araştırma Vakfı Yayınları, Đstanbul s.1-3 ayrıca bk. Ahmet Akgündüz,(2002), Đslam Hukuku’nun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri, c.10,Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.98 vd.

(17)

konular da bu defterlerde kaydedilirdi.18 Osmanlı imparatorluğunun idari ve sosyal tarihini gerçek anlamda ortaya çıkarabilmek için mutlaka şer’iyye sicillerinden faydalanılmalıdır. Bir bölgenin, birbirinin devamı olan defterleri incelendiğinde hiçbir kaynak bize bunlar kadar ayrıntılı bilgi veremeyecektir. Siciller şehir tarihlerinin en önemli kaynaklarındandır.19

Şer’iyye sicillerini iki kısma ayırmak yararlı olacaktır. Bunlardan birincisi, kadının kendisinin inşa ederek yazdığı belgeler (hüccetler, ilamlar, marûzlar), ikincisi merkezden kadıya gönderilen ve kadı tarafından kaydedilen belgeler (fermanlar, tayin beratları, buyrultular) olmalıdır. Kadı’nın kendisi tarafından inşa edilerek yazılan belgelerden biri de hüccetlerdir. 20

1.2.1. Hüccet

Hüccet kelimesi, delil, senet ve bir iddiayı ispatlamak için gösterilen resmi belge anlamına gelmektedir.21 Osmanlı hukuk terminolojisinde ise; şahitlik, ikrar, yemin gibi bir davayı ispatlamak için kullanılan hukuki delil anlamına gelmekle birlikte, kadının herhangi bir kararı veya hükmü havi olmayan, tarafların ikrar ve tasdikini içeren üst tarafında ise, kadının mührü ve imzasını taşıyan belge anlamına da gelmektedir.22 Hüccetler, herhangi bir anlaşmazlık üzerine düzenlenen belgelerden ziyade; herhangi bir durumu tespit etmek için düzenlenen belgelerdir.

Hüccetler yazıldıktan sonra ilgili kişiye verilir. Bir nüshası da deftere kaydedilirdi.

Herhangi bir sorun çıktığında hüccetlere bakarak mahkemeler, karar verirdi.23 Hüccet çeşitleri; bey’, nafaka, vasiyet, ikrar, istidane, sulh, vasi ve kayyum tayini, havale-i deyn, icare, kefalet, isbat-ı rüşt, vekalet vb.dir. Vekalet, kişinin kendisinin yapması gereken bir işte, başkasını yetkili kılmaktır. Yazılı olarak verilen ve vekillerin vekillik yetkilerini içeren bu belgeye vekalet hücceti denir. Bir vekalet hüccetinde kendine has hükümleri dışında şu özelliklerin olması gerekir: 1- Müvekkil’in adı ve adresi, 2- Vekilin ismi, 3-Vekaletin konusu, 4- Vekilin yetkili

18 Đbrahim Yılmazçelik,(1998), 1736-1739 (H.1149-1151) Tarihli Amasya Şer’iyye Sicilinin Tanıtımı ve Fihristi, OTAM Dergisi, S.9, Ankara s.457

19 Halil Đnalcık,(1943), Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak, AÜDTCFD, c.1 S.2, TTKB, Ankara s.89; Osman Çetin,(1987), Bursa Şer’i Mahkeme Sicillerinden >otlar, Uludağ Üniversitesi, Đlahiyat Fakültesi Dergisi, C.2 S.2. Bursa, s. 60

20 Akgündüz, a.g.m., s. 98

21 Bayındır, a.g.e, s.13,

22 Bayındır, a.g.e, s. 8.vd., Pakalın, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, c. I. s.865,

23 Berki, a.g.e. 1814. md.,

(18)

olduğu hususlar, 5-Müvekkil ile vekilin vekalet konusunda anlaştıkları ve vekilin bu görevi kabul ettiği, 6-Muamelenin tarihi 7- Şahitlerin isimleri.24

1.2.2. Ayntab ile ilgili çalışılmış şer’iyye sicilleri

Ahmet Yılmaz, (1997), 19.Yüzyılın Đlk Çeyreğinde Şer‘iyye Sicilleri ve Tereke Defterlerine Göre Medine-i Ayntab’ın Đktisadi ve Đçtimai Durumu, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

Aynur Geçgil, (2006) 141 Numaralı Gaziantep Şer’iyye Sicili Metin Değerlendirme, (H.1234–1236/M.1818/1821),Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ

Ayşe Erkmen, (2005), 156 Numaralı (H.1312–1314 ) Ayntab Şer‘îyye Sicili’nin Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep

Cemil Cahit Güzelbey ve Hulûsi Yetkin, (1970), Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicillerinden Örnekler, M.1729–1825. c.81–141, Gaziantep

Cemil Cahit Güzelbey, ( 1966), Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicilleri, M.1841- 1886, c.144–152, Fasikül 2, Gaziantep

Cemil Cahit Güzelbey, (1966), Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicilleri M.1886 ilâ 1909,c.153–160, Fasikül 1, Gaziantep

Cemil Cahit Güzelbey, (1966), Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicilleri, M.1828 ilâ 1838.

c.142–143, Fasikül 3, Gaziantep

Cuma Çam, (2008), 11 Numaralı Ayntab Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu Ve Değerlendirilmesi (H.1017/M.1608–1609), Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kars

24 Bayındır, a.g.e., s. 16

(19)

Esma Özlem Tiryaki, (2006), Tanzimat Döneminde Antep Esnaf Teşkilatı, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Tarih Ana Bilim Dalı, Gaziantep

Faruk YILMAZ, (2007), 151 Numaralı (H.1299–1301/M.1882–1884) Ayntab Şer’iyye

Sicili’nin Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep

Fuat Yıldırım,( 1995), 108 Numaralı Gaziantep Şer‘iyye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme, Yüksek Lisan Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ

Galip Eken,(1988), Gaziantep’in 113 Numaralı Şer‘iyye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme (H.1168–1169 M.1755–1756), Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

Halis Adnan Arslantaş, (1997), Antep’in 141 Numaralı (H.1261–1270) Tarihli Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyon ve Katalogu, Yüksek Lisans Tezi, Đnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya

Handan Bozkurt, (2002), Gaziantep 17 Numaralı Şer‘iyye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Đnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya

Havva Yıldız, (2006), 156 Numaraları Ayntab Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi (H.1310–1312/M.1893–1894, S,3–96,70–174,) Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep

Hüsniye Güner, (2006), 21 Numaralı Ayntab Şer’iyye Sicili Defteri H.1059–

1060(M.1641–1650)Transkripsiyonu ve Değerlendirmesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Muğla

Đbrahim Yılmazçelik, (2002), 1750–1752 (H.1164–1165) Tarihli Gaziantep Şer'iyye

(20)

Sicilinin Tanıtımı Ve Fihristi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi c. 12 S.1,s.325–352, Elazığ

Mehmet Ali Yıldırım, (2006), 152 Numaralı (H.1302–1303/M.1884–1885)Ayntab Şer’iyye Sicili’nin Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep

Nalân Özel.(2006), 23 No’lu Ayntab Şer‘iye Sicilinin Transkripsiyonu ve

Değerlendirilmesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Muğla

Neşe Toğrul.(2010). 129 Numaralı Ayntab Şer’iyye Sicilinin

(H.1061.1108.1142/M.1650,1696,1729) Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep

Ömer Faruk Yılmazer, 98/1 Numaralı Gaziantep Şer’iyye Sicili (H.1155/M.1742–

1743) Transkripsiyon Ve Değerlendirme, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Kayseri

Rabia Sultan Timbil.(2003).19 Numaralı Gaziantep Şer’iyye Siciline Göre Mülk Satışları (1647–1648),Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya

Salih Akyel, (2004), 1831–1837 (H.1247–1252) Tarihli Gaziantep Şer'iyye Sicilinin Tanıtımı Ve Fihristi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt 14 S.1, Elazığ

Sema Yüce, 98 Numaralı Gaziantep Şer’iyye Sicili (H.1155/M.1742–1743)

Transkripsiyon Ve Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Kayseri

Serhat Kuzucu, (2006), 123 Numaralı Gaziantep Şer‘iyye Sicili’nin Transkripsiyonu Ve Değerlendirmesi (H.1180–1181/M.1766–1767), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep

(21)

Sevdenur Güldiken, (2007), III.Numaralı Maraş Ahkam Defterine Göre Ayntab, (H.1196–1229/M.1789–1814), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Tarih Ana Bilim Dalı, Gaziantep

Yüksel Babanınoğlu, (2004), 155 Nolu (H.1308–1310) Gaziantep Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyon ve Değerlendirmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep

Zemzem Yücetürk.(2009). 98/3 Nolu Gaziantep Şer’iyye Sicili (1155/M.1742–1743) Transkripsiyon Ve Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri

Zeynel Özlü, (1999), Gaziantep’in 120 Numaralı Şer‘iyye Sicili (Transkripsiyon ve Değerlendirme). Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

Zeynel Özlü, (2002), Kassâm Defterlerine Göre XVIII. Yüzyılın Đkinci Yarısında Gaziantep, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

1.3.DAVA VEKĐLLĐĞĐĐ GELĐŞĐM SÜRECĐ

1.3.1 Đslam Öncesi Dönemlerde Vekillik

Dava vekili, “Baro teşkilatı bulunmayan yerlerde, kanuni müsaade ile vekil sıfatıyla dava takibine yetkili olan kimse” demektir.25 Dava vekilliği, sonraları avukatlığa dönüşmüştür. Ali Haydar ÖZKENT, ‘‘Jean Appleton’dan naklen avukatı, bir baroya usulü dairesinde kayıtlı olup, hukuki ve münazaalı mahiyet gösteren meseleler hakkında fikir vermeyi ve istişarelerde bulunmayı, yardım ettiği ve hatta icabında temsil ettiği tarafların menfaatlerini, hayatlarını, hürriyetlerini, şeref ve haysiyetlerini yazı ile veya sözle adalet huzurunda müdafaa etmeyi kendisine meslek edinen, böylece adaletin yerini bulmasına yardım eden kişi”26 şeklinde tarif etmiştir.

25 Ferit Develioğlu, Osmanlı TürkçesiLugati, s. 202

26 Ali Haydar Özkent,(1940) Avukatın Kitabı, Arkadaş Basımevi, Đstanbul, s.4

(22)

Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı üzere avukat hem müvekkilinin haklarını koruyan hem de adaletin yerini bulmasına yardım eden kimsedir.

Eski Yunan’da, Solon Kanunu’nda, taraflara yakınlarından biri yardım edebiliyordu. Daha sonraki dönemlerde sözlü yardım yerini, ücret mukabilince yazılı yardıma bırakmıştır. Yazılı olarak savunmayı yapan kişilere “logographes”

(Logograf) denilirdi. Görev olarak Osmanlılardaki arzuhalcilere benzeyen bu kişilerin yazdıklarını, yardım ettiği kişinin ezberleyememesi nedeniyle, Logograflar müvekkilin yanında bulunmaya başladılar. Ancak hür olanların yaptığı bu mesleğin sahipleri Atina’da ilk kez baro kurdular. Ancak bu mesleği yapmak, bazı ahlaki meziyetlere sahip olmayı gerektiriyordu. Kadınlar mahcubiyetlerinden dolayı baroya kaydolup vekillik yapamıyorlardı. Ayrıca müdafaa sırasında uyulması gereken bazı kurallar (konuşma süresi, hakaret etmemeleri, taşkınlık yapmamaları vb.) konulmuştu. Mesleğin şeref ve haysiyetini korumaya yönelik olan bu kurallar, Romalılara da örnek olmuştur.27

Yunanlılarda olduğu gibi Roma’da da avukatlık, meslek olarak değil, akrabalık yardımı olarak başlamıştı. Roma’da ilk başlarda davada yardımcı olmakla dava vekaleti ayrı olarak telakki edilmiş ve yardımcılığa izin verilmişti. Bu anlamda yardımcı olmayı patronus (patron) sıfatı ile Patricienler üzerlerine aldılar. Bu nedenle avukatlar ilk başlarda Roma’da Patron ünvanını almışlardı. Avukat ismi cinayet davalarında, davalının yakınlarını yardıma çağırmasından (advocare) gelmekte;

ancak bunlar, savunma yapmazdı. Sadece davalının yanında dururlardı. Avukat kelimesi Bizans döneminde, bugünkü anlamını karşılayacak şekilde kullanılmaya başlandı. Bizzat mahkeme önünde bulunma şartı kaldırılınca, taraflar kendilerini temsil etmesi için Cognitor veya Procurator görevlendirebildiler. Bunlar da ancak para kazanma amacındaydılar. Avukatların suistimallerinden dolayı avukatlık ücreti sayılan hediye yasaklandı; ancak mal vasiyeti şeklinde veya gizlice ücret alınmaya başlandı. Bu kez mal vasiyeti veya gizlice ücret alanlara, aldıklarının dört katını geri ödeme şeklinde ceza getirildi. Avukatların imparator Claude ile görüşmeleri sonucu ücret konusu serbest bırakıldı; ancak ücret konusuna bir sınırlama getirildi. Roma’da avukatlar yavaş yavaş bir araya gelmeye başladı. Đmparator Justin onların bu toplantılarına “Ordo” adını verdi. Avukatlar, meslek yemini yerine Đncil’e yemin

27 Ejder Yılmaz, Bir Meslek Olarak Dünden Yarına Doğru Avukatlık, AÜHFD. C. 44, S. 1-4 s.193

(23)

ediyorlardı. Ancak yine de bu meslekle uğraşanlar, çok sert bir disipline tabi tutuluyordu. Avukatlık, bu şekilde bir meslek olarak kabul edilmiş oldu.28

Cumhuriyet Dönemi’nde Patrici ve Plepler arasındaki mücadeleler sonucunda Plepler yeni haklar elde etti. Muhtemelen bu haklardan biri de; kendini savunacak kişileri seçebilme hakkıdır. Daha önceleri Plepleri ancak Patricien (Patron) savunurdu. Bu Patrici-Plep mücadelesinden sonra Plepler, kendini savunacak Patricienlerin (Patronların) yerine avukatlar tayin etmeye başladı. Bu şekilde patronların yerini avukatlar aldı. 29

1.3.2. Đslam Hukuku’nda vekillik

Đslam hukukunda avukat ve avukatlık kelimelerine ve bu mesleği tam anlamıyla karşılayacak bir müesseseye rastlanmamıştır. Ancak Đslam adliye teşkilatında bu kelimenin karşılığını vekil ıstılahında buluruz. Batı ülkelerinde baro teşkilatına bağlı olarak çalışan avukatların vazifesini Đslam mahkemelerinde vekiller görmüştür. Avrupa avukatları ile Đslam’daki vekillik birbirlerini tam olarak karşılamasa da vekiller, avukatların yaptıkları vazifeyi yapıyorlar ve mahkeme önünde tarafların menfaatini savunuyorlardı. Taraflar, hukuki işleri yürütmeyi daha iyi bilen ve hukuk tahsili görmüş kişileri vekil tayininde tercih ediyorlardı.30 Đslam hukukundaki vekil ile batıdaki avukatların ortak özellikleri olduğu gibi farklı özellikleri de vardı. Đslam hukukunda vekillik; dava vekilliği ile birlikte alım-satım, kiraya verme, nikah vs. konularında da olabilirdi.

Bakara Suresi 282. ayetinde “ ...ve eğer borç altına girenin akli ve veya bedeni bir zaafı varsa veya kendisi işlemi kaydettirebilecek durumda değilse; onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu adil bir şekilde kaydettirsin…”

denilmektedir. “Onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse” sözünden Đslam hukukunda vekilliğin Đslami kurallara aykırı olmadığı, hatta ticari konularda bilgisi olmayanların bir vekil tayin edebilecekleri, o vekilin temsil ettiği kişinin menfaatini kollayabileceğini; ancak bunu yaparken adil olması gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.

Đslam hukukuna göre taraflar, mahkemede kendilerini temsil etmek üzere bir vekil tayin edebilir. Çünkü herkes mahkeme kurallarını bilmeye, kendi davasını

28 Özkent, a.g.e. s.178-181

29 Yılmaz, a.g.m. s.195

30 Coşkun Üçok, (1964) Savcılıkların Avrupa Hukukunda Gelişmesi ve Türkiye’de Kuruluşu, Ord.Prof.Sabri Şakir Ansay’ın Hatırasına Armağan, Ankara, s. 36

(24)

bizzat takibe ve kendini hakkıyla savunmaya muktedir olmayabilir. Đslam hukukunda vekillik “Sizlerden biri diğer tarafa nazaran beni ikna etmede daha elverişli deliller ileri sürüp davasını daha güzel ve beliğ anlatabilirse; ben de anlatılan ve işitilene göre hüküm veririm” hadisinde kaynağını bulan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, bir kimsenin kendisinden daha iyi savunma yapabilecek birini, kendi yerine vekil tayin etmesi doğal sayılıyordu. Hz. Muhammed döneminden itibaren vekiller müvekkillerinin davalarını takip ediyorlardı. Hz. Ali kendisi yerine kardeşi Akil b. Ebu Talib ve yeğeni Abdullah b. Cafer’i vekil tayin etmişti. Bu iki şahıs Hz. Ali’yi mahkemelerde davalı veya davacı olarak temsil etme selahiyetine haizdi. Ve her ikisi de hem zeki hem de hazır cevaptı. Genel olarak her türlü davada vekil tayin edilebileceği kabul edilmiş ve hukuk davalarında vekilin bulunduğu duruşma salonunda, müvekkilin bulunması şart olmadığı halde ceza davalarında vekil ve müvekkilin birlikte bulunması şarttı. Çünkü had ve kısas davalarında şüphe ve af ile ceza düşerdi. Đmam-ı Azam tayin edilecek vekilin kabul veya reddini diğer tarafın rızasına bağlamıştır. Ancak Đmam-ı Şafii ve Ebu Yusuf’un görüşü ise vekil tayinin meşruiyeti karşı tarafın rızasına bağlı olmadığıdır. Aynı şekilde Mecelle’de de son görüş kabul edilmiştir. Hâkimler mahkemede vekilden, vekil olduğuna dair belge veya şahit ister. Vekil, iki şahit getirir veya resmi bir kuruluştan (Katib-i Adil’den) vekil olduğunu ispatlayacak bir belge alır. Müvekkil ile vekil arasında yapılan vekâletnamede vekilin hangi konularda yetkili olduğu açıkça yazılır. 31

Emeviler zamanında bir davada hâkimin, vekil olduğuna dair iki şahit getirip vekâletini ispat edemeyen vekili reddetmesi ve Abbasiler zamanında Horasan kadılarından biri, annesinin manevi şahsına hakaretten dolayı dava açan şahsa, annesinin kendisini vekil tayin ettiğine dair iki şahit getirmesini istemesinden32 Emevi ve Abbasiler zamanında vekilliğin bulunduğu anlaşılıyor. Vekilliğin resmi bir makama onaylatılmış vekâletname ile değil; iki şahitle ispatlanması istenmektedir.

Çünkü Đslam hukukunda ispatın en önemli unsurlarından biri, şahitlik müessesesidir.

Vekâletini ispatlayarak savunma yapan vekilin, dava sonucunun müvekkilin aleyhinde olduğu takdirde, vekil olmadığını iddia etmesi mahkeme kararını değiştirmiyordu. Taraflardan biri isterse iki vekil de tayin edebiliyordu. Ancak Đslam

31 Prof.Dr. Fahreddin Atar,(1999), Đslam Adliye Teşkilatı, Diyanet Đşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara s.131-134

32 Atar, a.g.e. s. 134

(25)

devletlerindeki uygulamalarda vekiller, büro açıp mesleklerini sürdürmüyorlardı.

Daha çok mahkeme kapılarında buluşup orada anlaşıyorlardı. Vekilin ücret alma konusu Đslam hukuk doktrininde kabul edilmiştir. Ücret konusu davadan önce konuşulup anlaşılmışsa sorun yoktu. Ancak ücret önceden konuşulmamışsa, vekil ecr-i mislini alırdı. Đslam hukukunda herkes vekil tayin edebilirdi. Vekil tayin edilen kişinin hukuk ve muhakeme usulü hakkında bilgi sahibi olması gerekiyordu.

Vekilliğin maddi menfaat sağlamak için yapılması meşru ve makbul değildi. Bu yapılmadığı takdirde vekiller, adaletin yerini bulması yerine haksızlıklara da sebep olabilirlerdi. Müvekkil, vekilini azledebilir; vekil, vekâleti iptal edebilirdi. Çünkü vekâlet mülzim olmayan bir akittir, fesih edilebilirdi.33

Đslam’da dava vekilliği, günümüz dava vekilliğinden farklı bir durumdaydı.

Alım, satım, nikah ve icar konusundaki vekillik ne ise; mahkemelerde dava vekilliği de aynı şeydi. Yani dava vekilliği, haklara ve borçlara sahip bir meslek değildi. O zamanda dava vekili bugünkü avukatın yaptığı gibi amme hizmetini gören bir kanun adamı veya kadının yardımcısı değildi. Yetkin olan veya olmayan herkes kadı veya halifenin önüne çıkar, iyi ve doğru zannettiğini söyleyebiliyordu.34 Bu anlamda vekillerin, günümüz avukatlarıyla benzeyen yönleri olmakla birlikte avukatların görev ve mükellefiyetleri, büro açmaları, bağlı oldukları kuralların olması vb.

konularda tamamen farklı bir uygulama söz konusu idi.

1.3.3 Osmanlılarda Vekillik

1.3.3.1 Arzuhalcilik

Resmi devlet dairelerine ya da kişilere, başkasının yerine ve adına mektup ya da dilekçe yazarak geçinen kişilere arzuhalci denir. Arzuhalciliğin hangi tarihte başladığı bilinmemektedir. Bunlar hem devlet işlerinde hem de özel işlerde yazı yazdıkları ve okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bir dönemde çalıştıkları için her kesimden ve her yerden müşterileri olabiliyordu. Müşterileri ve kazançları bol olduğundan sayıları gittikçe artmıştır. 35

33 Atar, a.g. e. s. 136

34 Özkent, a.g.e. s. 46

35 Turan,Tanyer,(2004), Eski Đstanbul’da Arzuhalciler, TBBD, S.53, Ankara, s.271,

(26)

Evliya Çelebi, bunlardan bahsederken 400 dükkan ve 500 kişiden oluştuğunu, bunların ordu, pazar, sadrazam kapısında arzuhal ve mektup yazdığını belirtmiştir.36 Bu da arzuhalcilerin ve dükkanlarının ne kadar çok olduğunu ve bunlara rağbetin ne kadar fazla olduğunu gösterir. Çalıştıkları yerler, yazdıkları arzuhallerin hem devlet kurumları hem de şahısların özel işleri ile ilgili olduğunu gösteriyor.

Devlet dairelerine dilekçeyi ve aşıklara mektubu arzuhalciler yazardı.

Hazinenin ve halkın haklarını korumak için hükümet kapısına müracaat bir usule tabi idi. Rastgele arzuhal yazılamaz ve her yazılan arzuhal, kabul edilmezdi. Arzuhallerin bazı kaidelere uygun olması gerekirdi. Arzuhalcilerin güzel ve doğru yazı yazma, namuslu olma, kanunlara ve devletin kurallarını bilme gibi meziyetlerinin olması gerekmekteydi. Ancak bu meziyetlere sahip kimselere arzuhalcilik yapma izni verilirdi. Arzuhalcilik yapabilmek için ocaktan yetişmek gerekirdi. Ancak ondan sonra arzuhalci dükkanı açılabilirdi. 37

1750’li yıllarda izin alınmadan arzuhalcilik yapılmaya başlandı. Arzuhalciler, kahvelerde, medrese ve cami’ avlularında arzuhal yazmaya başladılar. Denetimsiz olarak yapılan arzuhalcilik devlet kurumlarının zararına olmuştur. II. Ahmet döneminde arzuhalciler denetim altına alınmışlardır. Bunların sorumlusu arzuhalcibaşı idi. Arzuhalcilik yapmak isteyen arzuhalcibaşına başvururdu.

Arzuhalcibaşı ile Divan-ı Hümayun Çavuşları Ocağı’ndan Çavuşlar Emini ve katibinden oluşan bir kurul arzuhalci olmak isteyenleri sınava tabi tutardı.

Kazananlara izin tezkiresi verilirdi. Sınavlarda yazı ve devlet kurumlarına başvuru yöntemleri hakkında sorular sorulurdu.38

Osmanlı Devleti’nde, vekilliğin ve avukatlığın ilk çekirdeğini arzuhalciler oluşturuyordu. Çünkü halk mahkemeye bir dilekçe yazacağı zaman arzuhalcilerden yardım isterdi. Dava vekilinin yaptığı iki görev vardır. Bunlar; yazılı ve sözlü savunmadır. Arzuhalciler mahkemelere dilekçe yazarak yazılı savunma yapmış sayılırlardı. Bu itibarla arzuhalciler, Osmanlılarda dava vekilliğinin çekirdeğini ihdas etmişlerdir denebilir. 39

36 Evliya Çelebi, Seyahatname, C.I. s. 524, Đkdam Matbaası, 1.Baskı, Dersaadet 1314

37 Özkent, a.g.e. s. 47

38 Tanyer, a.g.m. s.272-273

39 Özkent, a.g.e. s. 46-47

(27)

1.3.3.2 Osmanlılarda dava vekilliği

Osmanlılarda modern hukuk eğitiminin başlamasından önce, Niğde dolaylarında, iflas edip mahkeme ile haşir neşir olan ve bu şekilde hukuk usulünü ve ıstılahını öğrenen tacirler; işlediği suçtan dolayı hapishaneye korkak ve acemi olarak giren daha sonra, hapishaneden usta ve kurnaz olarak çıkan mahkumlar; uzun süre şer’iyye mahkemelerinde çalışan ve böylece mahkemenin işleyişini iyi bilen muhzırlar; kadının dışarıda alış-veriş nedeniyle tanıdığı mahalle bakkalları, (zamanla vekillikte daha çok para kazanınca) dava vekilliği yapmaya başlamışlardır. Bunlar ceplerinde zarf ve kağıt taşıdıkları ve yazıhaneleri olmadığı için ayakta dolaştıkları için bunlara “Ayak Kavafı” denilmiştir.40 Bunlar hukuk alanında uzman olmadıkları için yanlış bilgi alıp verdikleri, hatta davanın sonucunu dahi yanlış anladıkları olmuştur. Bu durumdan dolayı halk arasında bunlara “müzevir” denilmiştir.

Anadolu’da çoğalan ve adalet dolandırıcısı denilebilecek olan bu tip vekiller, savunma mesleğinin temellerini ihdas etmişlerdir. 41

Tanzimat ve Islahat Fermanları’nda kişi hak ve özgürlüklerinin ön plana çıkması ve yargılamanın açık olması gibi nedenlere bağlı olarak bundan sonra çıkan kanun ve nizamnamelere az çok dava vekilliği ile ilgili hükümler konulmuştur.

Ceza Kanunu’nun (Zilhicce 1274-Miladi 1858) 215. maddesi dolaylı olarak dava vekilleri ile ilgilidir. “Doktorlar, cerrah, eczacı ve ebe kadınlar ve bunların benzeri kimseler mesleklerini yerine getirirken, kendilerine söylenen gizli şeyleri kanunca ihbar mecburiyeti yoksa başkasına bu gizli şeyleri ifşa edenlere 24 saatten bir haftaya kadar hapis cezası ile bir yirmilik mecidiyeden bir mecidiye altınına kadar nakdi ceza alırlar.” Burada meslek sırlarını saklamayanlardan bahsederken dava vekillerinin adı geçmez. Çünkü dava vekaleti diye bir meslek devlet mevzuatında henüz yer bulmamıştır. Müzevir ve ayak kavaflarını meslek adamı yerine koyup da madde yazmak kimsenin aklına gelmemiştir. Ancak dolaylı olarak dava vekilleri bunların emsali sayılmıştır.42

1861 yılında çıkarılan Usul-ü Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi’nin 28.

maddesinde tarafların mahkemeye şahsen gelmeleri veya vekil tayin etmeleri, 30.

40 Özkent,a.g.e. , s. 50-51,

41 Özkent, a.g.e. s.51-52

42 Özkent, a.g.e. s. 53-54

(28)

maddesinde vekaletnamesi olmayan veya mahkeme huzurunda vekil tayin edilmeyenlerin vekilliklerinin kabul edilmeyeceği yazılmıştır.43 Burada açıkça vekil ve vekaletnameden bahsedilmiştir.

Dersaadet ve Mulhakat-ı Đdare-i Zabıta ve Mülkiye ve Mahakimi Nizamiyesine Dair Nizamnamesi’nin 76. maddesinde, cinayet davalarında davalının bizzat bulunması şartıyla her iki tarafın vekil tayin edebileceği, 77. maddede vekâletle vekillik yapma ve vekilin Osmanlı vatandaşı olma şartı getirildiği, 78.

maddede müvekkil birinci dereceden akrabası değilse mahkeme görevlilerinin vekillik yapamayacakları44 belirtilerek dava vekilliği ile ilgili ilk düzenlemelerin yapıldığı söylenebilir.

1869’da çıkarılan Şura-ı Devlet Nizamnamesi’nin (20 Muharrem 1286-Miladi 1869) 6. maddesine göre davacı zorunlu hallerde, mahkemenin kabul edeceği bir vekil tayin edebilecekti.45

5 Temmuz 1874 tarihli Mecelle’de vekâlet konusu ayrıntılı olarak ele alınmış ve bu konu ile ilgili eksiklikler tamamlanmaya çalışılmıştır. Buna göre; bir kişi kendi yapabileceği veya yapamayacağı bir konuda yetişkin bir veya iki kişiyi vekil tayin edebilir. Ancak mahkemede bunlardan biri vekillik yapabilecekti. Vekil tayininde karşı tarafın rızasını almaya gerek yoktu. Vekil, müvekkili aleyhine bir şeyi hâkim huzurunda söyler ise kabul edilir, hâkim huzurunda değilse kabul edilmez ve vekâleti düşerdi. Müvekkil, vekilin aleyhine söyleyeceği sözleri önceden kabul etmeyebilir, vekil bunu yaparsa vekâleti düşerdi. Dava vekâleti tahsilât yapma selahiyeti vermezdi. Vekil veya müvekkil, vekâleti bitirmek isterse bunu diğerine söyleyene kadar vekâlet geçerlidir. Vekilin müvekkil aleyhine söz söylemesine engel olmak için vekâletnameye “aleyhim(iz)de ikrarı muteber olmamak üzere” ibaresi eklenmiştir.46

Rumi 13 Ağustos 1289-Miladi 1873 tarihli Ceride-i Mehakim’de dava vekillerinin imtihanına ve kazananlara şehadetname verilmesine dair resmi bir ilan yayınlanmıştır. Bu ilanda; dava vekilliğinin itibarlı bir sınıf olduğu, yabancı devletlerde ehil olanların bu işi yaptığı, Osmanlılarda ise ehil olmayanların bu işi yaptıkları için, ehil olanların bu mesleğe ilgi göstermediği, dava vekâletinin

43 Özkent a.g.e. s.54

44 Özkent,a.g.e. s. 54

45 Özkent, a.g.e, s. 55

46 1.Bölüm 32,58,59,60,62,65,90,98,99,100,106 vd.

(29)

öneminden dolayı bir düzen altına alınması ve bu şekilde hem mahkemelerin hem de hukuk çalışanlarının rahata ereceği bildirilmiştir. Bu bağlamda, bir komisyonun kurulduğu belirtilmekte, bu komisyonun görevi, dava vekilliği şartlarını belirlemek ve bu şartlara göre sınav yapmak ve kazananlara şehadetname vermekti. Komisyona gelmeyen veya sınavdan başarısız olanların mahkemelerde dava vekâleti kabul edilmeyecekti. Bu ilana göre; dava vekili olma şartları: 21 yaşından küçük olmak, devlet memuru olmak, yüz kızartıcı suçtan veya tehditten hapse girmemekti.

Bunların dışında Türkçe okuyup yazma veya Türkçe yazamayanların mutlaka başka bir dilde yazabilmesi şartı aranmıştır. Osmanlı hukuku ve özel davalarla ilgili soruların cevapları yazılı olarak alınacaktı.47

Dava vekilliği ile ilgili en geniş düzenlemeler, 17 Kasım 1876 tarihli

“Mehakim-i izamiye Dava Vekilleri Nizamnamesi”nde yapılmıştır. Bu nizamname üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; dava vekili olma şartları yazılmıştır. Bu şartlar 1874 tarihli ilan ile hemen hemen aynıdır. Đkinci bölümde; dava vekilinin görev ve mükellefiyetleri belirtilmiştir. Buna göre; hususi vekâletin aslı, umumi vekâletin ise tasdikli örneği mahkemeye verme zorunluluğu getirilmiştir. Vekâletsiz iş görenlerin yaptıklarından dolayı ortaya çıkacak zararın vekile ödettirilmesi; ayrıca nakdi para cezası verilmesi, şayet vekil ruhsatnameli ise vekilin, muvakkaten görevden men edilme cezası getirilmiştir. Ayrıca vekil ile müvekkil arasındaki mali konular da düzenlenmiştir. Vekillere devlet ve mahkeme aleyhine söz söylememeleri, dava ile ilgili evrakları saklamaları gibi mükellefiyetler yüklenmiştir.

Üçüncü bölüm ise; vekâlet ücreti ile alakalıdır. Müvekkilin ücretini vermemesi durumunda vekilin ne yapması gerektiği ve dava ücretlerinin üst limiti belirlenmiştir.

Dördüncü bölüm; baroların oluşumu ve görevleri hakkındadır.48

Bu nizamnamenin en önemli tarafı, dava vekillerine verilen önemin ikinci adımı olmasıdır. Türk baroları bu nizamname sayesinde oluşmuş ve devam etmişlerdir. Dava vekâletinin müstakil bir meslek olduğunun ilk işaretleri bu nizamnamede verilmiştir. Yine bu nizamnamenin önemli özelliklerinden biri, cemiyet reisinin dava vekilleri tarafından seçilmesi olmuştur. Bu meslek erbabına kendi reislerini seçme hakkı verilmesi önemli bir gelişmedir. Ancak bu nizamnamenin olumsuz tarafları da vardı. Bunlardan en önemlisi; dava vekilliğinin

47 Özkent, a.g.e, s. 59

48 Düstur, I.Tertip, C. 3. s.198

(30)

Osmanlılara mahsus kılınmamasıdır. Bunun nedenleri, Osmanlı bürokratlarının dava vekillerine bakış açısı ve o dönemde kapitülasyonların etkisi olabilirdi. Diğer devletlerden birçok kişi Osmanlıda baro kurmuş ve çalışıyordu. Bunları, birden bire ortadan kaldırmak çok zordu.49

1879 tarihli Usul-ü Muhakemat-ı Hukukiye Kanunu’nun birkaç yerinde dava vekillerinden bahseder. Vekâletnamesi olan vekilin arzuhal yazabileceği, taraflara mahkemeye gelme veya vekil gönderme zorunluluğundan bahseder. Hususi ve umumi vekâletin ne kadar süreli geçerli olacağını bildirir.50

1880 tarihli Usul-u Muhakemat-ı Cezaiye Kanununda vekillik şart olarak koşulmuştur. Hatta vekil bulunmadığında mahkemenin görülmeyeceği, şartları uygun bir vekil yoksa mahkemenin bir vekil tayin etmesini şart koşmuştur. Ceza davalarında kanunen vekâlet zorunluluğu getirildiği için, vekillik, ceza davalarında hukuk davalarından önce başlamıştır denilebilir.51

Yayınlanan Hukuk Mektebi Nizamnamesinin dava vekili ile ilgili maddelerine göre; okulu bitirip dava vekili olmak isteyenler, bir yıl mahkemede staj yaptıkları takdirde dava vekili ruhsatnamesi alabilecekler ve okulu bitirmedikçe kimse dava vekâleti için ruhsatname alamayacaktır.52 Ancak bu nizamnamelere rağmen ruhsatnamesiz ve ehliyetsiz kimselerin mahkemelere girip çıktıkları görülür.

Çünkü o dönemin Osmanlı bürokratlarının anlayışında, dava vekâletinin ne kadar önemli olduğu ile ilgili kesin bir düşünce yoktur. Ruhsatname alanlar veya hukuk bitirenlerin sayısı yetmediği halde bu mesleğin geçmişine bağlı olarak insanların kafasındaki kötü imajdan dolayı bilhassa Türkler bu mesleğe pek yanaşmamışlardır.

Bu durum sonunda meydan, Karamanlı tipinde olan kişilere kalmıştır. Yine bu hukuk fakültesinin ilk mezunları arasında bir tek Türk yoktur.53

Osmanlı Devlet adamları önce Đstanbul’a has olan Mehakim-i Nizamiye Dava vekilleri hakkında Nizamname’nin faydasını görünce bunu ülkenin diğer vilayetlerinde de uygulanmasını istemişlerdir. Ve bu konu ile ilgili olarak 1880 tarihinde “Dava Vekâleti Nizamının Vilayatta Dahi Đcrasına Dair Adliye

49 Özkent, a.g.e. s. 69-70

50 Özkent, a.g.e. s. 55-56

51 Özkent, a.g.e. s. 56-57

52 Kuntman, a.g.e. s. 26

53 Özkent, a.g.e. s. 62-64

(31)

Nezaretinden Vilayat Đle Müstakilen Đdare Olunan Mutasarrıflıklara ve Mehakim-i Nizamiye Rüesasına Yazılan Muharreratı Umumiye” isimli bir genelge yazılmıştır.54

1882 tarihinde Doğu Rumeli’de “Dava vekilleri hakkında Rumeli-i Şarkiye Mahsus Kanun-u Vilayet” kabul edilmiş ve 1884 tarihinde irade-i saniyeye dönüşmüştür. Burada avukatlığa giriş şartları, avukatlık ilkeleri ve avukatlık ücretleri düzenlenmiştir.55 Türk tarihinde avukat adından ilk defa kullanılmıştır. Avukatlara para cezası veriliyor ancak alınan paralar hayır kurumlarına bağışlanıyor. Yazıhane açma zorunluluğu ve meslek sırlarının saklama zorunluluğu getirilmiştir. Bir tarafa söz vererek o tarafın davasını almış olan avukat diğer tarafın davasını alamaz. Daha önce bir dava ile ilgili hâkimlik veya savcılık yapmış olan bir kişi o davada, dava vekili olamaz. Avukat, dava ile ilgili evrakları üç yıl saklamak zorundadır. Adres değişikliği yaptığında, bunu adliye müdürüne bildirecektir. Bir avukat, ceza aldığında mahkeme bunu adliye müdürüne, o da diğer mahkemelere bildirecektir. Bu nizamnamenin en önemli özelliği; günümüzdeki avukatlık mesleğine yakın özelliklere sahip olmasıdır.56

1874 tarihinde yayımlanan ilanı düzenlemek için 1884 tarihinde “Dava Vekillerinin Đmtihanına Dair Nizamname” yayımlanmıştır. Buna göre; sadece hukuk mezunları veya dışarıda hukuk eğitimi almış olanlar, dava vekilliği yapabilecek ve yaş sınırı 21’den 25’e çıkarılacaktı. Türkçe okuma-yazma şartı, şehadetnamelerin derecelendirilmesi uygulaması, hangi vilayette sınava girilmişse o vilayette vekillik yapma zorunluluğu getirilmiştir.57

1891 yılında “Girit Vilayeti Dava Vekilleri Hakkında Nizamname”

çıkarılmıştır. Bu nizamname Girit’te Nizamiye Mahkemeleri’nde dava vekilliği yapacak olanlara hasredilmiştir. Dava vekilliği iki sınıfa ayrılmıştır. Ancak diğer nizamnamelerden farklı olarak hangi sınıf vekillerin hangi mahkemelerde vekillik yapacakları konusu düzenlenmiştir. Dava vekili müvekkil ve dava ile ilgili bilgileri kaydedecek ve bunu mahkemeye onaylatacaktı. Vekilin hangi işlem için ne kadar ücret alacağı net bir şekilde belirtilmişti.58 Girit Usulü Muhakemat-ı Cezaiye Kanunu’nun Bazı Mevaddı Muadelesi’nin 100. maddesinde, davalının kendisine bir

54 Özkent .a.g.e. s 74 ve Kuntman. a.g.e. s. 27

55 Kuntman, a.g.e. s. 28-36

56 Özkent, a.g.e. s. 75-76

57 Kuntman, a.g.e, s 37-40, Ayrıca bkz. Özkent, a.g.e. s. 84

58 Kuntman, a.g.e. s. 43-50

(32)

vekil tayin etmesini; eğer vekil tayin edemeyecek durumda ise mahkeme reisi tarafından bir vekilin görevlendirilip bununla ilgili tutanak tutulacağı belirtilmiştir.59

Cumhuriyet döneminde Avukatlık Kurumu ile ilgili yapılan ilk düzenleme;

1340 (1924) tarih ve 460 sayılı Muhamat Kanunu’nu görmekteyiz. Avukatlığın bir kurumsal yapı kazanması ve kamu hizmeti gören bir meslek haline gelme sürecinde bu kanun önemli bir yere sahiptir.60

1.4 MUKAVELAT MUHARRĐRLĐĞĐ

Mukavelat muharriri, şahıslar arasında yapılacak olan mukaveleleri ve vasiyetname ve vekâletname gibi evrakı kayıt ve tasdik etmek vazifesiyle görevli memur, noter olarak tanımlanmıştır. 61

Osmanlı Devleti’nde Örfi Hukuk ile birlikte Đslam Hukuku da geçerli idi.

Noterlik de, Đslam hukukuna uygun olarak gelişen bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Đslam Hukuku’nun temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 282. Ayeti, noterlik konusunda önemli hususlar havidir. Adı geçen ayetin meali şöyledir: “Ey iman edenler! Belirlediğiniz bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit, onu yazın. Bir kâtip onu adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın.

Üzerinde hak olan kimse (borçlu) de yazdırsın. Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih ve aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile –biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağrıldıkları vakit şahitler gelmezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin…” Buradaki borç kavramı sadece karz akdinde münhasır olmayıp bütün borçlara şamildir. Bu ayetin gereği olarak Đslam devletlerinde mukavelat muharrirleri, katib-i adiller ve noterlik hizmeti yapmışlardır. Osmanlı Devleti’nde ise

59 Düstur, 1. Tertip, C. 6, s.1168

60 Đbrahim Durhan, (2004), Ülkemizde Avukatlık Kurumunun Tarihsel Gelişimi,AÜEHFD, s.36

61 Şemseddin Sami,(1996), Mukavele, Kamus-u Türki,Çağrı Yayınları, Đstanbul, s. 1388

Referanslar

Benzer Belgeler

Medine-i Ayntab’da Tarla-yı Atik Mahallesi ahalisinden Battal es-Seyid Ömer beğ tarafından vekil-i müseccil-i şer‛isi olan yeğen es-Seyid Ali Ağa nam kimesne ve Medine-i

‘asâkir-i mansûre ile iş bu sene-i mübâreke Şevval-i şerîfinin beşinci günü Mısır’dan hareket (tahrib olmuş) ve’l-ikbâl Şam-ı Şerif’e dâhil olmağla Şam-ı

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Vilayet-i Haleb’a tabi Medine-i Ayntab ahalisinden iken bundan akdem fevt olan Hacı Ramazan Hocazâde Hacı Mehmed Efendi ibn-i Hacı Mehmed’in veraseti sağîr kebîr oğulları

Hacı Abdü’l-vehhab hânesi İmam Efendi ba‘de’s-selâm inhâ olunur ki mahalleniz de sâkine Emiş binti Hasan nâm bâkirin mâni‘-i şer‘îsi yoğsa işbu tâlibi olan Hacı Ali

Medîne-i Ayntab mahallâtından Amu mahallesi ahâlisinden Gerciğin Bölüğü sâkinlerinden iken bundan vefât iden Uncu Hafız Ahmed bin Abdullahın verâseti zevce-i

Haleb vilâyet-i celîlesi dâhilinde medîne-i Ayntâb mahallâtından İbn-i Şeker Mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem fevt olan Tâlibzâde Mehmed Ağa ibni Seyyid

Ma´rûzu dâileridir ki Haleb Vilâyeti Celilesi dahilinde Medine-yi Ayntab mahallatından Eblehan Mahallesi sakinlerinden iken bundan akdem vefat iden Kahveci Mustafa